DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sayın Tahsin Ertuğruloğlu bugün misafirimiz.
Kendileri son derece saygın bir devlet adamıdır. Ayrıca anavatanla olan
bağların sarsılmaz bir savunucusudur.
Kendisine Ankara’ya hoş geldiniz diyorum huzurlarınızda bir kez daha.
KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Sağ olun Sayın Bakanım.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tahsin Bey ile gerçekten son derece verimli
ve önemli bir dizi görüşmelerde bulunduk. Gündemimizde olan oldukça önemli
konular vardı. Biliyorsunuz arkadaşlar, Türk dış politikası Kıbrıs Adası’na
yönelik iki önemli başlık altında faaliyetlerini yürütmekte. İkisi de
Ada’daki Kıbrıs Türklerinin refahı ve güvenliği odaklı politikalardır.
Birincisi, Kıbrıs Türklerinin uluslararası toplumdaki statüsü, gündemi ne
olacak?
İkincisi, Türkiye olarak Kıbrıs Türklerinin refahını, huzurunu, ekonomik
gelişmişliğini, güvenliğini sağlamak için daha ileri hangi adımları
atabiliriz?
Kıbrıs uzun yıllardır uluslararası toplum tarafından çözümsüzlüğe
bırakılmış bir husus olarak gündemimizde. Burada temel amaç, Kıbrıs Rum
Kesimi’nin hak ve menfaatlerini öne çıkartırken, Kıbrıs Türklerinin hak ve
menfaatlerini oldukça geride bırakan, mümkünse yok sayan bir yaklaşım
olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’nin de desteğiyle Kıbrıs Türkleri her
zaman uluslararası topluma yapıcı bir politikayla yaklaşmışlardır.
Özellikle Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu çözüm tekliflerine geçmişte
evet demişlerdir. Fakat bunlar kabul görmedi. Bununla da kalmadı, Avrupa
Birliği, Rum Kesimi’ni Annan Planı kabul edilmemesine rağmen üye yaparak
ödüllendirdi.
Daha sonrasında Kıbrıs Türkleri kendi kaderlerini kendileri belirleme
kararı aldılar ve kendi devletlerini kurdular. Kıbrıs Türk Devleti, Ada’da
Kıbrıs Türklerinin hakkını savunan, müdafaa eden, onlar için çatı olan,
bizim tanıdığımız meşru bir yapıdır. Kıbrıs Türk Devleti’nin uluslararası
toplumda da tanınması için Türkiye Cumhuriyeti olarak elimizden gelen
çabayı göstermeye devam edeceğiz.
Tabii Ada’nın gündemini sadece Kıbrıs’taki siyasal çözümsüzlüğün aşılması
oluşturmuyor. Hayat devam ediyor. Ada’daki Kıbrıs Türklerinin ekonomik
durumları, sosyal durumları ve diğer durumları da önemli. Kıbrıs Türk
Devleti’nin kendi işleyişine Türkiye Cumhuriyeti nasıl yardımcı olabilir?
Aramızdaki işbirliğini daha kurumsal hale nasıl getirebiliriz? Enerji
alanında, turizm alanında, yatırım alanında, teknoloji alanında, eğitim
alanında işbirliğimizi daha ileri nasıl taşıyabiliriz? Bununla ilgili çok
yoğun bir gündemimiz var. Bununla ilgili biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı
Yardımcımız başkanlığında yürütülen faaliyetler de var. İlgili kamu kurum
ve kuruluşları yoğun bir şekilde bu konular üzerinde çalışmakta. Ada’daki
siyasal çözümsüzlükten bağımsız olarak biz üzerimize düşen vazifeyi yapmaya
devam ediyoruz.
Tekrar ben Sayın Bakana hoş geldiniz diyorum.
KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Sağ olun Sayın Bakanım.
Değerli basın-yayın mensupları, bir kere daha Ankara’da, anavatanda
bulunmaktan son derece mutluyum, gururluyum. Sayın Bakanımızla görüşmüş
olmaktan, Bakanlıklarımız arasındaki ilişkiler olsun, Kıbrıs konusunun
çeşitli yönleri olsun, bunları derinliğine ele alıp ortak bir yaklaşım
içerisinde hareket etmeye devam edeceğimizden duyduğum mutluluğu,
memnuniyeti bir kez daha ifade etmek istiyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.
Kıbrıs konusu benim çok basit bir şekilde nitelediğim, izah ettiğim haliyle
şudur değerli arkadaşlar: Kıbrıs sorununun tarifi, Rum tarafının “Kıbrıs
Cumhuriyeti” olarak muamele görmesidir. Bu sorunu yaratan yapı, Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, bu sorunu hala daha
uluslararası camianın gündeminde tutan yapı olmaya devam ediyor. Yani Rum
tarafına siz Kıbrıs Cumhuriyeti muamelesi yaptığınız sürece, sorunun
devamından başka bir şey yaratmıyorsunuz.
2017’de, bildiğiniz gibi Crans-Montana’da çöken müzakere sürecine kadar, ki
bu Kıbrıs konusuna bakış açısında milattan önce, milattan sonra gibi bir
durum ortaya koyuyor, federasyon ortaklığı temelinde bir müzakere süreci
sözkonusuydu. Crans-Montana'da en son deneme yapıldı ve Rum tarafının bir
kez daha uzlaşmaz tavrı nedeniyle müzakere süreci çöktü. O günden itibaren
Türk tarafı, “Kıbrıs konusunda, aynı şeyleri tekrarlayarak farklı bir
netice beklemek zaman kaybından başka bir şey değildir” dedi. Zaman kaybı
deyip de geçmeyelim, bu zaman kaybı dediğiniz süre içerisinde Kıbrıs
Türkleri hiç hak etmedikleri ambargolar altında yaşamaya devam ediyor.
Kıbrıs Rumları uluslararası arenada “Kıbrıs Cumhuriyeti” diye muamele
görmeye devam ediyor. Bize izolasyon tedbirleri uygulatıyorlar. Böyle bir
süreç 60 yıl Türk tarafının iyi niyetiyle, kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın
müzakere masalarında ömrünü harcamasıyla, belki bir uzlaşı mümkün olur
yaklaşımıyla masalarda ömrünü yitirdi, bir yere varamadı, çünkü varamazdı.
Aynı şekilde artık Crans-Montana sonrası, Crans-Montana'da bıraktığımız
yerden devam edelim görünümü verecek söylem ve eylemlerden kaçınılması
gereğine inanıyoruz. Çünkü Crans-Montana’da süreç bir yerde bırakılmadı ki
devam edilsin. Crans-Montana’da süreç çöktü ve yeni bir sayfa açıldı. Yeni
sayfa da Ada’nın gerçekleri temelinde iki ayrı egemen halk ve bu iki ayrı
egemen halkı temsil eden iki ayrı egemen eşit devlet gerçeği. Bu zemine
geldikten sonra Rum tarafının destekçileri tarafından bekledikleri
yaklaşım, Crans-Montana’da yeni bir sayfa açılmadı, Crans-Montana’da
bıraktığımız yerden müzakereler devam etti. Bu politika Kıbrıs Türküne en az
bir 60 yıl daha kaybettirir. En az bir 60 yıl daha ambargolar altında
ezdirir. Ada’nın Türk kimliğinin sonlanmasına kadar gidecek olan bir süreç
gündeme gelir. Dolayısıyla buna sonuna kadar karşıyız. Crans-Montana’da
bıraktığımız yerden devam edelim sürecine, talebine yeşil ışık yakacak her
türlü söylem ve eylemin karşısında olduğumuzu söylemek istiyorum. Yeni
sayfa açtıysak, yeni sayfanın gereklerini yerine getirme ulusal davamızın
gereğidir. Bu bilinçle mücadelemize devam ediyoruz. Her zaman
söylemişimdir; Kıbrıs konusu sadece Kıbrıs Türkünün Kıbrıs Rumuyla yaşadığı
bir sorun değildir. Kıbrıs sorunu ulusal bir davadır. Sadece anavatanımızın
davası da değil, Türk dünyasının davasıdır. Türk dünyasının Doğu
Akdeniz’deki hak, hukuk ve çıkarları meselesidir. Bunun gereklerini yerine
getirmeye çalışıyoruz. Sağ olsun anavatanımız ilk günden bugüne ve ilelebet
yanımızda olmuştur, olmaya devam edecektir.
Bir kez daha şahsım ve Hükümetim adına teşekkürlerimi arzetmek istiyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim.
SORU- Doğancan Aksoy, TRT Haber’den.
Benim sorum her iki bakana da olacak. Efendim, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Ada’daki her iki
tarafça ortak kullanımı hakkında uzun süredir devam eden talepleri var.
Kıbrıs meselesi çözümlenmeden bu konuda bir ilerleme olabilir mi?
KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Teşekkür ederim.
Az önce ifade ettiğim söylemler içerisinde bunun cevabı zaten var. Türk
tarafı Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının ortak değerlendirilmesi,
faydalanması yönünde defalarca öneriler sunmuş, görüşmeler önermiştir.
Aklın yolu budur. Ama bütün bu önerilerimizi reddeden hep Rum tarafı
olmuştur. Reddetmelerinin temelinde yatan neden de, az önce ifade ettiğim
gibi dünyanın kendilerine “siz Kıbrıs Cumhuriyeti Devletisiniz” muamelesi
yapmış olmasıdır. Dolayısıyla zaten kendilerini Ada’nın hakimi olarak
görüyorlar. Ada’yı tarihinde hiçbir zaman olmamış bir Helen adası olarak
görüyorlar. Kıbrıs Türklerini kendilerine eşit bir halk olarak görmüyorlar.
Bu mantaliteye sahip tarafa, BM ve AB, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak toprak
bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereken bir devlet muamelesi yaptığı sürece
Rum tarafının herhangi bir şekilde Kıbrıs Türküyle bir işbirliğine,
eşitliğe dayalı bir ortak çalışmaya gelme diye bir niyeti, inisiyatifi
olmamıştır, olmamaya da devam ediyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, değerli arkadaşlar bu konuyla ilgili
olarak söyleyeceklerim şu: Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından istifade
etmek için Ada’daki nihai çözümü beklemek açıkçası bence hem bölge için hem
de dünya için iyi bir durum değil. Esas itibariyle Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar geçen Temmuz ayında bu konuyla
ilgili oldukça yapıcı bir yaklaşımda bulundu. Çözümden bağımsız daha
yaratıcı yaklaşımlar getirme metodundan hareketle dedi ki, “tamam bizim
aramızdaki çözümsüzlük burada duruyor, ama belli konular var ki iki toplum
da bundan istifade edebilir.” Bunların başında hidrokarbon kaynakları
geliyor. Daha sonra elektrik entegrasyonu, yenilenebilir enerji, su,
düzensiz göç, mayınların temizlenmesi gibi konular var. Aslında bunlar
hayatın gündelik akışında toplumların, halkın gerçekten büyük şekilde
istifade edeceği, çözüm beklediği konular. Fakat Rum tarafı bir türlü bu
konuda işbirliğine yanaşmadı.
Bizim görüşümüz de Türkiye olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle aynı
paralellikte. Yani siyasal çözümün beklenmesine gerek kalmaksızın her iki
tarafın da eşit şekilde istifade edeceği enerji potansiyelinin kullanımı
mümkündür. Bunun dünyada yakın zamanda hayata geçmiş başka örnekleri de
var. Belki sadece Doğu Akdeniz’de olduğu için söylüyorum, İsrail-Lübnan
arasında varılan anlaşma biliyorsunuz bunun bir örneğidir. Buna benzer bir
anlaşma neden Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta olmasın?
SORU- Şaduman Türkay, Demirören Haber Ajansı. Benim sorum Sayın Bakan Hakan
Fidan’a.
Ankara’da yaşanan terör saldırısı sonrasında siz de terörle mücadelede
kararlılık vurgusu yaptınız. Gerek ülke sınırları içerisinde gerek Suriye
ve Irak’ta terör örgütü PKK-YPG’ye karşı ilave ne gibi tedbirlerin alınması
planlanıyor?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ediyorum. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz
Pazar günü Emniyet Genel Müdürlüğü binası girişinde hain bir terör
saldırısı gerçekleştirildi. Teröristler aracını gasp ettikleri bir
vatandaşımızı şehit ettiler. Mikail Bozdoğan kardeşimize Allah’tan rahmet,
acılı ailesine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle
teröristleri durduran kahraman güvenlik güçlerimize acil şifalar dileklerimi
de yineliyorum.
Değerli basın mensupları, terörle mücadelede Türkiye’nin tavrının ne kadar
net olduğu bilinen bir husustur. Bu son olaydan sonra da istihbarat ve
güvenlik güçlerimizin yaptığı çalışmalar neticesinde iki teröristin
Suriye’den geldikleri, burada eğitim gördükleri açıklığa kavuşmuştur. Bu
vesileyle şunu ifade etmek isterim: Irak ve Suriye’de, özellikle Irak ve
Suriye’de PKK ve YPG’ye ait olan bütün alt yapı, üst yapı tesisleri, enerji
tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin,
istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir. Üçüncü tarafların
PKK’lı, YPG’li tesis ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum.
Silahlı kuvvetlerimizin bu terör saldırısına cevabı son derece net olacak
ve böyle bir eylemi gerçekleştirdiklerine bir kez daha pişman olacaklar.
Bunu şimdiden söyleyebilirim.
Teşekkür ederim, sağ olun.
* Interpress deşifresidir.