Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan’ın KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu ile Ortak Basın Toplantısı, 4 Ekim 2023

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sayın Tahsin Ertuğruloğlu bugün misafirimiz. Kendileri son derece saygın bir devlet adamıdır. Ayrıca anavatanla olan bağların sarsılmaz bir savunucusudur.

Kendisine Ankara’ya hoş geldiniz diyorum huzurlarınızda bir kez daha.

KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Sağ olun Sayın Bakanım.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Tahsin Bey ile gerçekten son derece verimli ve önemli bir dizi görüşmelerde bulunduk. Gündemimizde olan oldukça önemli konular vardı. Biliyorsunuz arkadaşlar, Türk dış politikası Kıbrıs Adası’na yönelik iki önemli başlık altında faaliyetlerini yürütmekte. İkisi de Ada’daki Kıbrıs Türklerinin refahı ve güvenliği odaklı politikalardır.

Birincisi, Kıbrıs Türklerinin uluslararası toplumdaki statüsü, gündemi ne olacak?

İkincisi, Türkiye olarak Kıbrıs Türklerinin refahını, huzurunu, ekonomik gelişmişliğini, güvenliğini sağlamak için daha ileri hangi adımları atabiliriz?

Kıbrıs uzun yıllardır uluslararası toplum tarafından çözümsüzlüğe bırakılmış bir husus olarak gündemimizde. Burada temel amaç, Kıbrıs Rum Kesimi’nin hak ve menfaatlerini öne çıkartırken, Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini oldukça geride bırakan, mümkünse yok sayan bir yaklaşım olmuştur. Bununla birlikte, Türkiye’nin de desteğiyle Kıbrıs Türkleri her zaman uluslararası topluma yapıcı bir politikayla yaklaşmışlardır. Özellikle Birleşmiş Milletler’in ortaya koyduğu çözüm tekliflerine geçmişte evet demişlerdir. Fakat bunlar kabul görmedi. Bununla da kalmadı, Avrupa Birliği, Rum Kesimi’ni Annan Planı kabul edilmemesine rağmen üye yaparak ödüllendirdi.

Daha sonrasında Kıbrıs Türkleri kendi kaderlerini kendileri belirleme kararı aldılar ve kendi devletlerini kurdular. Kıbrıs Türk Devleti, Ada’da Kıbrıs Türklerinin hakkını savunan, müdafaa eden, onlar için çatı olan, bizim tanıdığımız meşru bir yapıdır. Kıbrıs Türk Devleti’nin uluslararası toplumda da tanınması için Türkiye Cumhuriyeti olarak elimizden gelen çabayı göstermeye devam edeceğiz.

Tabii Ada’nın gündemini sadece Kıbrıs’taki siyasal çözümsüzlüğün aşılması oluşturmuyor. Hayat devam ediyor. Ada’daki Kıbrıs Türklerinin ekonomik durumları, sosyal durumları ve diğer durumları da önemli. Kıbrıs Türk Devleti’nin kendi işleyişine Türkiye Cumhuriyeti nasıl yardımcı olabilir? Aramızdaki işbirliğini daha kurumsal hale nasıl getirebiliriz? Enerji alanında, turizm alanında, yatırım alanında, teknoloji alanında, eğitim alanında işbirliğimizi daha ileri nasıl taşıyabiliriz? Bununla ilgili çok yoğun bir gündemimiz var. Bununla ilgili biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Yardımcımız başkanlığında yürütülen faaliyetler de var. İlgili kamu kurum ve kuruluşları yoğun bir şekilde bu konular üzerinde çalışmakta. Ada’daki siyasal çözümsüzlükten bağımsız olarak biz üzerimize düşen vazifeyi yapmaya devam ediyoruz.

Tekrar ben Sayın Bakana hoş geldiniz diyorum.

KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Sağ olun Sayın Bakanım.

Değerli basın-yayın mensupları, bir kere daha Ankara’da, anavatanda bulunmaktan son derece mutluyum, gururluyum. Sayın Bakanımızla görüşmüş olmaktan, Bakanlıklarımız arasındaki ilişkiler olsun, Kıbrıs konusunun çeşitli yönleri olsun, bunları derinliğine ele alıp ortak bir yaklaşım içerisinde hareket etmeye devam edeceğimizden duyduğum mutluluğu, memnuniyeti bir kez daha ifade etmek istiyorum ve teşekkürlerimi sunuyorum.

Kıbrıs konusu benim çok basit bir şekilde nitelediğim, izah ettiğim haliyle şudur değerli arkadaşlar: Kıbrıs sorununun tarifi, Rum tarafının “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak muamele görmesidir. Bu sorunu yaratan yapı, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi, bu sorunu hala daha uluslararası camianın gündeminde tutan yapı olmaya devam ediyor. Yani Rum tarafına siz Kıbrıs Cumhuriyeti muamelesi yaptığınız sürece, sorunun devamından başka bir şey yaratmıyorsunuz.

2017’de, bildiğiniz gibi Crans-Montana’da çöken müzakere sürecine kadar, ki bu Kıbrıs konusuna bakış açısında milattan önce, milattan sonra gibi bir durum ortaya koyuyor, federasyon ortaklığı temelinde bir müzakere süreci sözkonusuydu. Crans-Montana'da en son deneme yapıldı ve Rum tarafının bir kez daha uzlaşmaz tavrı nedeniyle müzakere süreci çöktü. O günden itibaren Türk tarafı, “Kıbrıs konusunda, aynı şeyleri tekrarlayarak farklı bir netice beklemek zaman kaybından başka bir şey değildir” dedi. Zaman kaybı deyip de geçmeyelim, bu zaman kaybı dediğiniz süre içerisinde Kıbrıs Türkleri hiç hak etmedikleri ambargolar altında yaşamaya devam ediyor. Kıbrıs Rumları uluslararası arenada “Kıbrıs Cumhuriyeti” diye muamele görmeye devam ediyor. Bize izolasyon tedbirleri uygulatıyorlar. Böyle bir süreç 60 yıl Türk tarafının iyi niyetiyle, kurucu Cumhurbaşkanı Denktaş’ın müzakere masalarında ömrünü harcamasıyla, belki bir uzlaşı mümkün olur yaklaşımıyla masalarda ömrünü yitirdi, bir yere varamadı, çünkü varamazdı.

Aynı şekilde artık Crans-Montana sonrası, Crans-Montana'da bıraktığımız yerden devam edelim görünümü verecek söylem ve eylemlerden kaçınılması gereğine inanıyoruz. Çünkü Crans-Montana’da süreç bir yerde bırakılmadı ki devam edilsin. Crans-Montana’da süreç çöktü ve yeni bir sayfa açıldı. Yeni sayfa da Ada’nın gerçekleri temelinde iki ayrı egemen halk ve bu iki ayrı egemen halkı temsil eden iki ayrı egemen eşit devlet gerçeği. Bu zemine geldikten sonra Rum tarafının destekçileri tarafından bekledikleri yaklaşım, Crans-Montana’da yeni bir sayfa açılmadı, Crans-Montana’da bıraktığımız yerden müzakereler devam etti. Bu politika Kıbrıs Türküne en az bir 60 yıl daha kaybettirir. En az bir 60 yıl daha ambargolar altında ezdirir. Ada’nın Türk kimliğinin sonlanmasına kadar gidecek olan bir süreç gündeme gelir. Dolayısıyla buna sonuna kadar karşıyız. Crans-Montana’da bıraktığımız yerden devam edelim sürecine, talebine yeşil ışık yakacak her türlü söylem ve eylemin karşısında olduğumuzu söylemek istiyorum. Yeni sayfa açtıysak, yeni sayfanın gereklerini yerine getirme ulusal davamızın gereğidir. Bu bilinçle mücadelemize devam ediyoruz. Her zaman söylemişimdir; Kıbrıs konusu sadece Kıbrıs Türkünün Kıbrıs Rumuyla yaşadığı bir sorun değildir. Kıbrıs sorunu ulusal bir davadır. Sadece anavatanımızın davası da değil, Türk dünyasının davasıdır. Türk dünyasının Doğu Akdeniz’deki hak, hukuk ve çıkarları meselesidir. Bunun gereklerini yerine getirmeye çalışıyoruz. Sağ olsun anavatanımız ilk günden bugüne ve ilelebet yanımızda olmuştur, olmaya devam edecektir.

Bir kez daha şahsım ve Hükümetim adına teşekkürlerimi arzetmek istiyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ederim.

SORU- Doğancan Aksoy, TRT Haber’den.

Benim sorum her iki bakana da olacak. Efendim, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Ada’daki her iki tarafça ortak kullanımı hakkında uzun süredir devam eden talepleri var. Kıbrıs meselesi çözümlenmeden bu konuda bir ilerleme olabilir mi?

KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI TAHSİN ERTUĞRULOĞLU- Teşekkür ederim.

Az önce ifade ettiğim söylemler içerisinde bunun cevabı zaten var. Türk tarafı Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının ortak değerlendirilmesi, faydalanması yönünde defalarca öneriler sunmuş, görüşmeler önermiştir. Aklın yolu budur. Ama bütün bu önerilerimizi reddeden hep Rum tarafı olmuştur. Reddetmelerinin temelinde yatan neden de, az önce ifade ettiğim gibi dünyanın kendilerine “siz Kıbrıs Cumhuriyeti Devletisiniz” muamelesi yapmış olmasıdır. Dolayısıyla zaten kendilerini Ada’nın hakimi olarak görüyorlar. Ada’yı tarihinde hiçbir zaman olmamış bir Helen adası olarak görüyorlar. Kıbrıs Türklerini kendilerine eşit bir halk olarak görmüyorlar. Bu mantaliteye sahip tarafa, BM ve AB, “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi gereken bir devlet muamelesi yaptığı sürece Rum tarafının herhangi bir şekilde Kıbrıs Türküyle bir işbirliğine, eşitliğe dayalı bir ortak çalışmaya gelme diye bir niyeti, inisiyatifi olmamıştır, olmamaya da devam ediyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Evet, değerli arkadaşlar bu konuyla ilgili olarak söyleyeceklerim şu: Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından istifade etmek için Ada’daki nihai çözümü beklemek açıkçası bence hem bölge için hem de dünya için iyi bir durum değil. Esas itibariyle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar geçen Temmuz ayında bu konuyla ilgili oldukça yapıcı bir yaklaşımda bulundu. Çözümden bağımsız daha yaratıcı yaklaşımlar getirme metodundan hareketle dedi ki, “tamam bizim aramızdaki çözümsüzlük burada duruyor, ama belli konular var ki iki toplum da bundan istifade edebilir.” Bunların başında hidrokarbon kaynakları geliyor. Daha sonra elektrik entegrasyonu, yenilenebilir enerji, su, düzensiz göç, mayınların temizlenmesi gibi konular var. Aslında bunlar hayatın gündelik akışında toplumların, halkın gerçekten büyük şekilde istifade edeceği, çözüm beklediği konular. Fakat Rum tarafı bir türlü bu konuda işbirliğine yanaşmadı.

Bizim görüşümüz de Türkiye olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle aynı paralellikte. Yani siyasal çözümün beklenmesine gerek kalmaksızın her iki tarafın da eşit şekilde istifade edeceği enerji potansiyelinin kullanımı mümkündür. Bunun dünyada yakın zamanda hayata geçmiş başka örnekleri de var. Belki sadece Doğu Akdeniz’de olduğu için söylüyorum, İsrail-Lübnan arasında varılan anlaşma biliyorsunuz bunun bir örneğidir. Buna benzer bir anlaşma neden Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta olmasın?

SORU- Şaduman Türkay, Demirören Haber Ajansı. Benim sorum Sayın Bakan Hakan Fidan’a.

Ankara’da yaşanan terör saldırısı sonrasında siz de terörle mücadelede kararlılık vurgusu yaptınız. Gerek ülke sınırları içerisinde gerek Suriye ve Irak’ta terör örgütü PKK-YPG’ye karşı ilave ne gibi tedbirlerin alınması planlanıyor?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Teşekkür ediyorum. Bildiğiniz gibi geçtiğimiz Pazar günü Emniyet Genel Müdürlüğü binası girişinde hain bir terör saldırısı gerçekleştirildi. Teröristler aracını gasp ettikleri bir vatandaşımızı şehit ettiler. Mikail Bozdoğan kardeşimize Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Bu vesileyle teröristleri durduran kahraman güvenlik güçlerimize acil şifalar dileklerimi de yineliyorum.

Değerli basın mensupları, terörle mücadelede Türkiye’nin tavrının ne kadar net olduğu bilinen bir husustur. Bu son olaydan sonra da istihbarat ve güvenlik güçlerimizin yaptığı çalışmalar neticesinde iki teröristin Suriye’den geldikleri, burada eğitim gördükleri açıklığa kavuşmuştur. Bu vesileyle şunu ifade etmek isterim: Irak ve Suriye’de, özellikle Irak ve Suriye’de PKK ve YPG’ye ait olan bütün alt yapı, üst yapı tesisleri, enerji tesisleri bundan sonra güvenlik güçlerimizin, silahlı kuvvetlerimizin, istihbarat unsurlarımızın topyekûn meşru hedefidir. Üçüncü tarafların PKK’lı, YPG’li tesis ve şahıslardan uzak durmasını tavsiye ediyorum. Silahlı kuvvetlerimizin bu terör saldırısına cevabı son derece net olacak ve böyle bir eylemi gerçekleştirdiklerine bir kez daha pişman olacaklar. Bunu şimdiden söyleyebilirim.

Teşekkür ederim, sağ olun.

* Interpress deşifresidir.