Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye ile Ermenistan Arasında Zürih'te İmzalanan Protokollere İlişkin TRT'ye Verdiği Mülakat, 11 Ekim 2009

TRT 1/ TARİH: 11.10.2009 / SAAT: 11:46 / SÜRE: 01:03:00

“POLİTİK AÇILIM” PROGRAMI

----- / -----

 

DERYA SAZAK-  İyi Pazarlar değerli izleyiciler.  

 

“Politik Açılım”ı bugün Ankara’da TRT Genel Müdürlüğü’nde yapıyoruz, Oran’dayız ve konuğumuz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu, hoş geldiniz.  

 

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hoş bulduk, teşekkür ederim.

DERYA SAZAK- Sayın Davutoğlu, dün çok tarihi bir gelişmenin içinden, Zürich’ten geliyorlar. Ermenistan’la Türkiye arasında 94 yıl sonra yapılan bir protokoller dizi dün gece sonuçlandı. Sayın Bakan, Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan’la birlikte, meslektaşıyla birlikte bu tarihi belgeye imza attılar. Biraz da sorunlu ve krizli bir gece geçti. Şimdi biz Sayın Davutoğlu’ndan dünkü tarihi gecenin perde arkasını TRT’de açıklamasını rica edeceğiz, isteyeceğiz. Politik Açılım her zamanki kadrosuyla burada; Fuat Keyman, Mustafa Erdoğan, Fehmi Koru’yla beraber Sayın Davutoğlu’na sorularımızı yönelteceğiz.

Bu görüşme ve imzalar çok önemliydi, bir kısmı gizli yürüdü bu müzakerelerin ama protokoller açıklandı, dün de nihayet imzalar atıldı, ama bir son dakika sancısı da  yaşandı, 3 saat kadar uzadı. Siz toplantıya girdiniz Zürich’teki Üniversite salonuna ama bir ara dışarı çıkmalar oldu. Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un devreye  girdiği söylendi, hatta ertelendiği, imzaların atılmayacağı, bütün bu gelişmeleri an be an izledik ama artık söz sizde. Bu sabah Ankara’da güneşli bir hava var. Umarım bu barış anlaşması yüz yılın sonunda yeni bir çağın başlangıcında bizim Kafkasya sınırında da barışı açacak, barışa yol açacak yeni gelişmelere neden olur.

Buyurun Sayın Davutoğlu, dün geceyi biraz bize anlatır mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Çok teşekkür ederim. Her şeyden önce dün gecenin detayları veya perde arkasına girmeden önce, bu anlaşmanın her iki ülke halkına, aziz milletimize ve Kafkasya’daki diğer akraba halklara ve bütün Kafkasya’daki ülkelere hayırlı olmasını diliyorum. Gerçekten önemli bir adımdı, bizim barış vizyonumuzun Balkanlara, Ortadoğu’ya, Kafkaslara, çevremizdeki bütün bölgelere ve küresel alandaki her konuya yönelik barış vizyonumuzun bir yansımasıdır, bunun detaylarını mutlaka konuşacağız.

Onun için siz perde arkası diye ifade ettiniz, perde arkası hikayeleri hep merak edilir, fakat perde açıldıktan sonra ortaya çıkan sahne daha önemlidir, yani perde arkasında her şey yaşanır. Biz daha önce birçok olayda bu tür krizler, bu tür iniş çıkışlar yaşadık. Bunları da ben sürecin doğal unsurları olarak görüyorum. Yani eğer zaten ufak tefek kriz çıkmayacak olmuş olsaydı bütün bunlar çok önceden çözülürdü. Yani bu yollara çıkarken bu zorluklarla karşılaşılacağının bilincinde olmak lazım. O zorluklarla karşılaşmaktan daha çok önemli olan, zorluklarla karşılaştığınızda sizin gösterdiğiniz tavırdır.

FEHMİ KORU- Bu defa ki zorluk neydi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onu aktaracağım, ama dikkatleri çekmek istediğim husus şu: O zorluğun detaylarını hala zihnimizde tutmaktansa, şimdi perde açıldı ve ortada iki protokol var ve o protokoller üzerine bugünkü realite; dün dünde kaldı, bugünkü realiteye, bugünkü dünyaya bakmak lazım.

DERYA SAZAK- Türkiye neye imza attı diye o zaman bakalım.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet oraya gireceğiz. Kamuoyu merak ettiği için dünle ilgili de detay vereceğim ama bu detaylara takılıp kalmanın çok fazla anlamı yok. Bugün güneş yeniden doğdu ve yeni bir dünya var ve siyasal dünyada iki tarafında üzerinde mutabık kaldığı bir protokol var. Yani düne göre olmayan şey bugün bu protokolle imzalanmış olmasıdır, önemli olan bu. Doğal süreçte bu tür krizler her zaman prosedür anlamında çıkar, daha önce biz birçok kriz yaşadık, onun için dikkat ederseniz dün gerçekten belki Türk kamuoyuna çok büyük bir kriz gibi yansıdı ama biz Türkiye heyeti olarak, ben ve heyetim son derece rahattık.

DERYA SAZAK- Sizin yüzünüz gülüyordu ama Ermenistan Dışişleri Bakanının bir hayli sert ve asık bir yüzle tokalaşmayı ve imzayı attığını gördük.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii onun sert ve asık yüzü konusunda ben yorum yapamam ama bizim rahatlığımızın sebebi şudur: Biz özgüven içinde hareket ediyoruz, ne yaptığımızı biliyoruz, nereye doğru gitmek istediğimizi çok iyi biliyoruz. Bu barış vizyonun parçası olarak, dün görüştüğümde söyledim, sabahleyin Bosna-Hersek’le Sırbistan’ı üçlü bir toplantıda bir araya getirmiş bir Dışişleri Bakanı olarak ben Zürih’e gittim. Bizim Sırbistan’la olan yakın dönemdeki problemlerimiz, Bosna’nın problemi, Ermenistan daha az değildi ama bugün Sırbistan da bize güveniyor, Bosna-Hersek de zaten güveniyor. Sabahleyin son derece verimli bir toplantı yapıp oraya gittik. Artık Türkiye’nin böyle güçlü bir özgüveni var.

Bu krizler dediğim gibi, genelde son aşamaya bile gelindiğinde, son anda prosedürel kriz çıkar, işin esasına dönük değildir, dünkü çıkan kriz de prosedürel bir krizdir. Yani o anda o törenle ilgili, o törende kullanılacak ifadelerle ilgili. 20 sene sonra o prosedürel krizi kimse hatırlamaz, belki 20 gün sonra bile ama işin esasına dönük konularda ülkelerin dikkatli, kararlı olmaları önem taşır.

Dünkü prosedürel kriz nedir diye sorduğunuzda; Türkiye’nin yine bizim bir ilkeli tutumumuz oldu. Bu tür konularda ya yapılacak açıklamalar her iki taraf için de serbesttir ve herkes her şeyi söyleyebilir ve tek taraflı açıklamalar olarak bunlar görünür, kimse kimse kimsenin metnini öyle veya böyle değerlendirmez, ya metinler karşılıklı olarak … üzerinde anlaşma sağlanmış metin olarak olacaksa da müzakere edilir. Bir metin müzakere edilip diğeri müzakere edilmez denemez. Bizim anlayışımız oraya giderken, herkesin kendi tek taraflı açıklamalarını yapacağı doğrultusundaydı, ona göre de hazırlıklar yapılmıştı ama herkesin de bu metinleri İsviçre’ye vereceği veya dikkatli bir dil kullanılacağı konusunda da bir centilmenlik anlaşması diyelim vardı. Orada her iki tarafın da hassas olduğu, ben karşı tarafı da anlıyorum ama bizim de onların da hassas olduğu konular var. Bizim tutumumuz ve krizi de sonunda çözmeye yönelen tutumumuz; eğer bizim hassas olduğumuz konularda ona da karşı taraf net bir şey söylerse biz de kendi pozisyonumuzu net olarak koyarız ve onun karşılığı budur. Bunu zaten bugün basında  yer aldığı için ne kastettiğimizi anlarsınız.

DERYA SAZAK- Dağlık Karabağ.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, ön şartsız ifadesi girerse ben de Dağlık Karabağ’a net ve somut atıf yaparım ve herkes kendi açıklamasıyla sorumlu olur. Yok Dağlık Karabağ’a atıf istenmiyorsa veya bu konulara girilmek istenmiyorsa o zaman öteki de olmaz. Ya herkes serbesttir ya herkes belli ilkelerle bağımlıdır. Şimdi bizim bu pozisyonumuz ilkesel olarak çok doğru olduğu için siz burada 3 saat kriz yaşarken ben heyetimle bir odada çay içiyordum ve öylesine, bunun imzalanacağından da emindik, bu ilkesel tutumun orada bulunan diğer taraflarca son derece iyi algılanacağından da emindik nitekim algılandı. Belli bir aşamaya gelindiğinde yine bizim teklifimizle ve bütün tarafların uygun görmesiyle illa buralarda böyle açıklamalar yapmak diye bir gelenek de yoktur, illa taraflar uzun uzun konuşmalar yapacak denmez, istenirse konuşma da yapılmayabilir. Bu formül üzerinde anlaşıldı ve konu çözüldü.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Yani seyircilerimize açıklayıcı olmak için, Ermenistan tarafı ön koşulsuzu vurgulayacaktı, fakat bu tabii de Karabağ’daki şeydeki…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bizim perspektifimiz kapsamlı barıştır. Kapsamlı barış, ancak ve ancak bütün tarafların bütün konulara adil, eşit ve ilkeler çerçevesinde yaklaşmasıyla olur. Mutlaka protokolün detayına gireceğiz. Biz hem Türkiye-Ermenistan ilişkilerini, ikili ilişkilerin, iki ulus devlet olarak ilişkilerin bu protokollerden sonra yeni bir döneme geçmesini ve nasıl Suriye’yle sınırları tümüyle açma noktasına geldik, Ermenistan’la da bu noktaya gelebiliriz. İki ulus devletin ikili ilişkileri.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Ermenistan’ın da barış içinde davranması lazım.

PROF.DR. MUSTAFA ERDOĞAN-  Tabi tabi. İkinci boyutu da, Türk ve Ermeni halkların, bu bölgede olmayabilir, Paris’te yan yana yaşıyorlardır, Kaliforniya’da yan yana yaşıyorlardır, onların birbirlerini doğru anlamaları, onların 900 yıl beraber yaşamış, hiçbir problem yaşamamış olan iki halkın iç içe, Ermenistan Ermeni halkı başka şeyler gibi değil, hemen hemen bütün Anadolu hatta Balkanlar sathında Türklerle Ermeniler aynı köylerde, aynı şehirlerde yaşamışlardır. Öylesine bir 900 yıllık geçmiş var. 19. yüzyılda yaşanan problemler var, o da 19. yüzyılın sonunda. Şimdi bin yıllık nerdeyse beraberliği bir 25 yıllık problemli dönemle yargılamak yerine tekrar bu ilişkilerin iyileştirmesi var ama bir üçüncü perspektifi var ki bizim için o da önemlidir, bölgesel barışın iyileşmesi. Bölgesel barışla da Azerbaycan, Ermenistan ihtilafının çözümü hayatidir. Biz bu olumlu anlamda bu taşı oynatırken bütün bunların birlikte gerçekleştiği ümidiyle oynatıyoruz, ama bir açıdan işte önkoşul ifadesi o bakımdan şey değil. Bütün bunlar birbirleriyle irtibatlıdır. İrtibattan kastım hani negatif irtibat değil, o olmazsa bu olur şeklinde değil; bir kere barış atmosferi yayılırsa her şey herkes bundan etkilenir ve buna da vizyonik bakmak lazım. Dolayısıyla, ben dünkü bizim kamuoyuna, dünya kamuoyuna kriz gibi yansıyan hususu prosedürel bir konu olarak değerlendiriyorum.  Yani protokolleri tekrar biz tartışmaya açmadık orada, anlaşılmış bir protokol vardı.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Ama şunun altını çizmek lazım: Önkoşulsuz dendiği zaman esasen Türkiye’nin çok önemli olan ilkesi, yani Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki iyileşme Azerbaycan’la da ilgili çok önemli sonuçlar doğuracaktır, olumlu sonuçlar doğuracaktır, fakat önkoşulsuz geçseydi bu esasen Ermenistan’a bu olayı sadece Türkiye ile görüp oraya yansımama gibi bir sonuç doğuracaktı o yüzden Türkiye dün çok haklıydı.

DERYA SAZAK- Daha doğrusu Türkiye’nin koşulu gelecekte Dağlık Karabağ’daki hem işgalin sona erdirilmesi, çevrede de çünkü 7 bölgede işgal var, bir de statünün netleştirilmesi. Çünkü burada bir güvence verilmezse bu sefer Azerbaycan bu yüzden yalnız mı bırakıldı ki muhalefetin bugün en önemli eleştirisi bu noktada toplanıyor. Acaba Türkiye bu protokollere imza atarak Dağlık Karabağ krizinin aşılmasında Azerbaycan’ı yalnız mı bıraktı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sözkonusu değil. Bizim hangi şartta olursa olsun hiçbir şartta Azerbaycan’ı yalnız bırakmamız söz konusu olamaz; geçmişte olmadığı gibi bugün değil gelecekte de olmayacak. Azerbaycan’ın kaderiyle Türkiye’nin kaderi birbiriyle ayrılmaz şekilde birleşmiştir. Bizim Azerbaycan’ın çıkarlarına halel getirmemiz, Azerbaycan’ı yalnız bırakmamız söz konusu olmaz. Aksine, bizim bütün politikalarımızla geçen sene bu süreç, daha doğrusu 2007’den itibaren başladı ama kamuoyuna yansıması bu sene başındadır. Şubat ayı itibariyle kamuoyu Türkiye-Ermenistan arasındaki bu ikili görüşmelerden haberdar oldu. O günden bu yana Sarkisyan ve Aliyev iki Sayın cumhurbaşkanı 5 kere buluştular. 17 yıl içinde kaç kere buluştular bir de ona bakınız. 6-7 ay içinde 5 kere buluşma niye gerçekleşti, ne değişti bölgede, yeni bir durum mu ortaya çıktı? Değişen şey; Türkiye’nin yaptığı diplomatik hamlelerdir. Bu bakımdan biz kalıcı ve kapsamlı barış derken aslında Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını kapsayan bir düzenlemenin işaretlerini veriyoruz ve dolayısıyla Azerbaycan’ı yalnız bırakmamız diye bir şey söz konusu değil. Ama ilişkileri dediğim gibi negatif anlamda kurmuyoruz. Daha önce negatif bir şeydir bir anlamda hani irtibat vardı iki taraf açısından da. Biz şimdi bu normalleşme sürecine paralel olarak bütün normalleşme süreçlerinin devreye girmesini istiyoruz. Bu öylesine doğru ve evrensel anlamda bütün dünya liderlerinin, bütün dünyadaki aydınların kabul edeceği bir tavırdır ki kimsenin buna karşı çıkması mümkün değil. Yani birisi şöyle dese, bir bölgede bir ayakta normalleşme olsun ama diğer ayak donmuş kalmaya devam etsin. Bunun mantıkla izah edilir bir tarafı yoktur, bunlar birbirlerine irtibatlı hepsi. Bizim kullandığımız dil, uyguladığımız diplomasi evrensel standartlarda bir dil, evrensel standartlarda yürütülmesidir.

PROF.DR. MUSTAFA ERDOĞAN- Yapıcı ve barış.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yapıcı, barış. Ve ben eğer dün konuşma yapmış olsaydım konuşmanın özü de tamamıyla barışa dönük mesajlardı. Bu sebeple biz barışın yaygınlaşmasını istiyoruz. Herhangi bir taraf şunu derse: Orada normalleşme olsun ama şuraya yansımasın; bu evrensel de değildir, iyi bir tutum da değildir, bu o bölgenin realiteleriyle de uyumlu bir tutum değildir. O bakımdan biz nihayet tüm dünyanın bölgedeki komşuların ve halkların, herkesin bu benimsediğimiz tutumu doğru anlayacağını ve gerekli adımlar atacağını düşünüyoruz.

PROF.DR. MUSTAFA ERDOĞAN- Sayın Bakan, şimdi bu genel çerçeveden sonra, yani bunun gerek bölge için, gerek Türkiye’nin dış ilişkileri açısından ifade ettiği genel anlam üzerinde durdunuz. Sonuç olarak bu protokollerle ne sağlanmış oluyor karşılıklı olarak ve bu Türkiye halkıyla Ermenistan halkı arasında nasıl bir gelecek perspektifi doğuyor veyahut da ortalama vatandaşın anlayabileceği hayatına yansıyabilecek bir takım değişimler söz konusu olacak mı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi. Şimdi bir kere Kars Anlaşmasından bu yana 1921 tarihli, Derya Bey 94 dedi ama biz 88’i esas alıyoruz, çünkü Kars Anlaşması iki ülkeyi bugün de ilgilendiren, aradaki sınırı ve bütün ilişkileri tanzim eden en önemli referans noktasıdır. O günden bu yana Türkiye ile Ermenistan arasında ilk defa bir başka metin ortaya konuldu, yani üzerinde mutabık kalınan bir perspektif ortaya konuldu. Ve, bu perspektifin ana unsurlarına bakıldığında, bir kere bu protokoller Türkiye ile Ermenistan ilişkilerini tanımlıyor ve bu ilişkileri yeniden bir çerçeveye oturtuyor. Bu protokollerin inşallah bütün o güzel gelişmeler arka arkaya gerçekleşip, Parlamentomuzun taktiridir tabii, nihayetinde onun onayıyla devreye girmesi durumunda Türkiye ile Ermenistan ilişkileri normalleşecek. Normalleşmeden kasıt, şu anda biz Ermenistan’ı bir devlet olarak tanımıyor değiliz, Ermenistan’ın Türkiye’de bayrağı da dalgalanıyor, nerde? Karadeniz Ekonomik İşbirliği’nin İstanbul’daki merkezinde. Dolayısıyla orada Ermenistan da üyedir ve birçok toplantıda biz Ermeni Dışişleri Bakanıyla geçmişte de sürekli temaslar olmuştur. Olmayan şey; diplomatik ilişkiler tesis edilmemişti. Yani karşılıklı olarak büyükelçilikler yok, diplomatik temsilcilik yok, birçok konuda rezervler var, sınır tabii pratik olarak bunun karşılığı olarak da sınır açık değil. Şimdi şunu yalnız doğru anlamak lazım, kamuoyumuz bazen farklı telakki edebiliyor: 91’de Ermenistan bağımsız olduğunda Türkiye Ermenistan’ı tanıdı ve 93’e kadar da sınır açıktı, yani sınırın açık olması şu anda sınırın açılması…

DERYA SAZAK- İlk defa açılıyor değil yani.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İlk defa açılıyor değil; bir. İkincisi, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ikili ilişkilerle irtibatlı değildir. Yani şöyle bir kanaat var: Türkiye işte Ermenistan’da şu semboller varken işte yanlış kanaatler varken biz nasıl sınır açarız? O dönemde 90-93 arası sınır açıktı.

DERYA SAZAK- Ondan önce de açıktı zaten.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii ondan önce de, özellikle tren geçişleri önemlidir orada, yalnız şey anlamda açık değildi böyle yaya geçişi filan tren geçişleri vardı.

Şimdi 93’te Karabağ’ın işgali, hatta Karabağ dışında kalan bölgelerin özellikle de Kelbecer’in işgali sonrasında sınır kapatıldı. Şimdi bu yolla biz bütün bu normalleşme içinde bunun sonuçlarını hep beraber göreceğiz. Ne oluşturacak iki komşu halk arasında, ülke arasında? Bir kere Türkiye’nin bütün komşularla iyi ilişki prensibi bir ayakta daha hayata geçirilmiş olacak. Bu iki  ülkenin iyi ilişkileri dolayısıyla Kafkaslara yine bir yansıması olacak bunun. Uluslararası forumlarda iki komşu ülke çok daha ciddi bir işbirliği içinde olabilecek; bu devletler arası ilişkiler bağlamında. Halklar arası ilişkiler bağlamındaysa; birçok yerde birbirlerine gergin duran işte diyaspora ve Türk bizim vatandaşlarımız Paris’te belki yan yana mahallelerde yaşıyorlar ama birbirleriyle irtibatları sınırlı. Bu perspektif onların da bütün o tarihi geçmişle ilgili önyargılardan arınmasına, bir geleceğe ortak şekilde bakmasına yardımcı olacak. Birçok yerde Türk ve Ermeni yakınlaşması üçüncü taraflar nezrindeki sorunların da algı sorunlarının da aşılmasına yardımcı olacak. Biz bu konuda sergilediğimiz tutumla aslında yeni bir algı da oluşturuyoruz. Daha önce tarihle ilgili ortaya çıkan, Türkiye’nin tutumuyla ilgili ortaya çıkan algılar da değişiyor.  Üçüncü olarak tabii en somut sonuçlarından biri de; bu normalleşmenin yayılması durumunda, yaygınlaşması durumunda, yani Azerbaycan’ı da, Gürcistan’ı da kapsaması durumunda Kafkasya Karadeniz’le Hazar Denizi arasındaki bu hassas stratejik, jeo stratejik ve jeo ekonomik havza hak ettiği refaha ve düzene kavuşacak. Mesela size bir şey olsun diye söylüyorum, eğer bu devreye girerse biz Azeri tarafıyla da, Ermeni tarafıyla da görüşüyoruz, orada problem çözüldüğünde Baku’den kalkan bir araç Genci’den Hankendin’e, Dağlık Karabağ’a girdikten sonra Laçin’e geçecek. Laçin’den, Kelbecer’den Laçin’den bu sefer tekrar Ermenistan toprağına girip oradan Nahçıvan’a girip Türkiye’ye girecek, böyle bir otoban projesi var.

DERYA SAZAK- Bir barış otobanı.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii barış yolu. Ve bu yol devreye girdiğinde birbirleriyle ihtilaflı olan ve birbirinden uzaklaşmış görünen bölgeler birbiriyle irtibatlanacak. Bunun sağlayacağı ekonomik avantaj dışında öylesine psikolojik bir ortam oluşacak ki; yaralar varsa karşılıklı, sadece Türk ve Ermeni ilişkisinde değil Azeri Ermeni ilişkisinde de büyük yaralar var, daha taze yaralar var yani 93’te 1 milyona yakın Azeri göçler var.

DERYA SAZAK- 1 milyona yakın göçmen var.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onlar köylerine, topraklarına dönecekler. Tekrar bir arada yaşama kültürü oluşacak. Kafkaslardaki şehirler Mustafa Bey şimdi algı bu; Erivan sanki tarih boyu pür Ermeni şehri olmuş, Tiflis bir Gürcü şehri olmuş gibi, Erzurum tamamıyla hani bizim bütün, halbuki baktığınızda Erivan da yakın döneme kadar Azeri sayısı Ermeni’den fazlaydı, Tiflis’te de Ermeni sayısı Gürcüden fazla. Bu şehirler hep bir arada yaşama kültürünün bir sonucu.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Ama aynı şekilde Doğu Anadolu’muz da esasında o bölgesel alanın ana merkezlerinden biri olacak, çekim merkezlerinden biri olacak.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii bir parçası. Bu yolun işlemeye başladığında göreceğiz ki, bir şekilde bu ekonomik karşılıklı bağımlılıktan herkes istifade edecek. Bizim Türkiye olarak artık özgüvenimiz çok yüksek. Bütün çevre bölgelerin lokomotif ülkesi Türkiye’dir. O bakımdan bizim çevre bölgelerde kuracağımız her yeni düzen ekonomik, kültürel, siyasal anlamda Türkiye’yi bir çekim ülkesi haline getirecek. Bu özgüvenle davrandığımızda Kafkaslarda yani yepyeni bir şeyin, hani somut olarak halkın günlük hayatına yansıyacak çok ciddi bir gelişme bekliyorum. Mesela Ermenistan açısından en somut göstergelerden biri, 3 milyona yakın nüfusu var Ermenistan’ın, şu anda yaşayan 1,8 milyon, 1,2 milyon nüfus Ermenistan’ın fakirleşmesi yoluyla göç etmiş durumda; kimisi Türkiye’de, kimisi Rusya’da, kimisi değişik ülkelerde. Şimdi biz çevremizde fakir komşu istemiyoruz. Fakir komşu kendi gücümüzü artıran bir şey gibi görmüyoruz, komşumuz da   zenginleşsin ama komşumuz da başka bir komşumuzun, kardeşimizin haklarına riayet etsin. Bugün Azerbaycan’ın topraklarının işgal altında tutulmasını tecrit edecek ifade, buna cevaz verecek hiçbir umde yok. Dün ben orada ilgili şeylerle konuşurken söyledim, yani sadece Karabağ değil, 7 Azeri reyonu Kelbecer, Laçin, Fuzuli, Akdam bunlar işgal edildi. Bunların işgalinin hemen bitmesi lazım, bunun bir şey tarafı yok yani. Bunun bir diyelim Sovyetlerden itibaren özerk bir bölgeydi, onun üzerinde özerk bölgeyle ilgili tartışmalar hep sürdü ama Akdam’ın, Kelbecer’in, Laçin’in, Fuzuli’nin bunların Azeri toprakları olduğu konusunda Ermenilerin de bir itirazı yok. Şimdi tek tek o mikro dünyaya indiğinizde bir santimetrekare toprak bile büyük bir kriz sebebi olabilir ama makro bir alana bunu çektiğinize, bir bölgesel vizyon getirdiğinizde o mikro krizler zamanla önemini kaybetmeye başlıyor ve herkes o makro vizyonunun gelişmesinden istifade ettikçe mikro krizi unutmaya mütemayil oluyor. Şimdi biz bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Günlük  hayatı her alanda etkileyecektir. Ermenistan’da, Azerbaycan’da, Türkiye’de insanların, bu bölgede yaşayan insanların günlük hayatları çok daha zenginleşecek, çok daha barışçıl olacak.

PROF.DR. MUSTAFA ERDOĞAN- Teknik bir soruyla devam etmek istiyorum. Şimdi bu Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne onay için getirilecek. Burada muhalefetin tutumu ne olacak ve şu ana kadar gelişme seyri hakkında kendileriyle irtibatlı oldunuz mu?

İkincisi; bir protokolün, yani bizim Türk kamu geleneği bakımından söylüyorum, protokolün Meclis’in onayına sunulması pek alışıldık bir durum değil. Demek ki burada adı protokol de olsa bir söz konusu threte söz konusu yani bir executement agreement bir icra anlaşması filan söz konusu değil. Böyle bir durumda o zaman bunu daha önceki 1921 Antlaşmasıyla ilişkilendirip acaba statüko kökten değiştirilmek mi isteniyor, eski durumdan cayılmak mı isteniyor tarzında eleştiriler gelme ihtimali de olabilir muhalefetten, bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben bildiğiniz gibi, 31 Ağustos’ta muhalefetle iç istişareler sürecini her iki taraf da başlattığı zaman ben muhalefet liderlerimizle, sadece Parlamentoda olan muhalefet liderlerimizle değil, Parlamento dışında yüzde 1’in üstünde oy almış muhalefet liderlerimizle de kapsamlı görüşmeler yaptım ve onların kanaatlerini, kaygılarını dinledim ve ben de bizim bu anlaşmalara bakış perspektifimizi kendilerine aktarma imkanı buldum. Hepsinden istifade ettim, çok güzel görüşmeler oldu ve kaygıların odaklandığı noktalardan birisi bahsettiğiniz gibi 1921 Kars Anlaşmasında yapılan atıfla ilgilidir. Viyana sözleşmesini ve Cenevre sözleşmelerinin değişik maddeleri, 36. ve 62. maddeleri çok açık bir şekilde iki şeyi ortaya koyar. Birisi; sınır oluşturan anlaşmalar o devletler ortadan kalksa bile hükümlerini kaybetmezler. Sınır oluşturan anlaşma bir taraf hiçbir şekilde, hiçbir şartta hükmünü kaybetmez. Yani mesela Kasr-ı Şirin Anlaşması hala yürürlüktedir. İran’da Safaviler gitti Kaçarlar geldi, Kaçarlar gitti Pehleviler geldi, İslami devrim oldu Osmanlı yıkıldı Cumhuriyet kuruldu ama Kasr-ı Şirin orada, çünkü Kasr-ı Şirin sınır oluşturuyor. Kars anlaşması çok detaylı olarak sınır oluşturan bir anlaşmadır ve bugünkü Türkiye-Ermenistan sınırı değil, 20 sene önceki Türkiye-Sovyetler Birliği sınırı da Kars anlaşmasına dayanan bir sınırdır. Dolayısıyla, bu sınırı oluşturan anlaşma yok sayılamaz hiçbir şekilde, hiçbir şartta. Zaten protokolde çok açık bir şekilde mevcut sınırın uluslararası anlaşmalarla tanınan mevcut sınırın kabul edilerek taraflarca teyit edilmesi ifadesi var. Mevcut sınır şu anki sınır. Uluslararası anlaşmalara atıf yaptığınızda bir tane uluslararası anlaşma var o da Kars Anlaşması. Niye uluslararası anlaşmalar diyoruz? Çünkü, Kars Anlaşmasında da Moskova Anlaşmasına atıf var ve her iki anlaşmada hem bizim sınırı tahkim ediyor, belirliyor dağ dağ, nehir nehir belirliyor hem de Nahçıvan’da Türkiye’ye bir garantörlük hakkı veriyor, bunun ikisinin de değişmesi söz konusu değil, ardıl devletler sözleşmesine dayalı olarak da bu değiştirilemez. Dolayısıyla, bizim o konuda hiçbir tereddüdümüz yok, ben sayın muhalefet liderlerimize de bunu anlattım. Bu çalışma 2 yıldır, 2,5 yılı aşkın, 2 yılı aşkın bir çalışmadır. Biz bunu bütün uluslararası, ulusal hukukla ilgili bütün detaylarını virgül virgül, nokta nokta değerlendirerek buraya geldik. Saatlerce süren müzakereler yapıldı, bu müzakerelerle ilgili tatlı anılar anlatıldı, biz yemekteyken anlaşma metnini ben imzaladım ama ben kendisine burada emekleri dolayısıyla bir kere daha hem taktirlerimi ifade edip hem de teşekkürlerimi Bakanlığımız, Hükümetimiz adına kendilerine iletmek istiyorum, Sayın Ali Babacan gece ve gündüz müzakere etti. Bir keresinde 35 saat aralıksız müzakere edildi Davos’ta. Şimdi bunlar niçin müzakere edildi? Türkiye’yi bu anlamda tamamıyla, ben hatırlarsanız bu Lozan Anlaşmasına benzetildiğinde bir açıklamamda, bu Lozan Anlaşması kadar kapsamlı veya önemli bir anlaşma değildir ama Lozan Anlaşmasını tahkim eden bir anlaşmadır. Yani birilerinin Sevr mi uyandırılıyor gibi kaygılarına karşı söylüyorum, Lozan Anlaşması bu protokollerle tahkim edilmiştir. Türkiye’nin bir sınırı daha, çünkü 1921 Kars Anlaşması Lozan’dan öncedir. Lozan yeni bir durum ortaya çıkardı, şimdi bu Lozan Anlaşmasın tahkim ediyor.

FEHMİ KORU- O zaman şu soruyu sorabilir miyim? Yani bu protokollerden sonra Ermenilerin Türk topraklarına yaklaşımı kabul etmiyorlardı sınırı; bir.

İkincisi; bu 1915 soykırım iddiaları ne durum aldı?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ermeni tarafının son açıklamalarını dikkatle takip etmenizi isterim. Ermenistan’dan gelen son açıklamalar işte Türk sınırını tümüyle tanıyoruz, Lozan’ı kabul ediyoruz bu tür açıklamalar geldi Ermenistan Başbakanı ve değişik yetkililer tarafından. Yani artık bu konuda hiç kimsenin şek ve şüphesi olamaz.  15 olaylarına gireceğim ama Parlamento süreçleriyle ilgili olarak, şimdi bu kaygılardan biriydi. Diğer bir kaygı, yani muhalefetimiz tarafından dile getirilen, tabii bizim zaten en başında bu sürece başlarken Türkiye’nin 3 tane önemli parametresi vardı:

Bir; sınırların tahkimi ve … suretiyle öylesine bir diplomatik ilişkisi doğsun ki iki ülke arasında yeni bir krize sebebiyet vermesin, semboller vesaire şeyleri öne çıkarıp böyle hissi ortamdan hukuki bir zemine bunu iyice oturtalım, Türkiye-Ermenistan ulus-devlet ilişkileri.

İki; 1915 olayları konusunda dünyada oluşan algıyı da içine alacak şekilde, yani o algıyı değiştirmek için de alacak şekilde yeni bir ortak tarih komisyonu yapalım ve ortak bir tarih algısına gitmeye çalışalım.

Üç; Karabağ’da donmuş krizi bu buzdolabından çıkaralım ve bölgesel bir şeye. Şu anda dün bir diplomatımız güzel bir şey söyledi; bazı donmuş şeylerin üzerinde ifade vardır, bir kere deepfreezeden çıkarıldığında deepfreezeye konmaz. İki ülke liderleri 5 kere toplanmışlarsa yavaş yavaş bu deepfreezeden çıkmış anlamına geliyor ve bunun tekrar deepfreezeye sokulması daha zorlaşır. Yani süreçte şöyle derseniz: Benim şartlarım şunlar şunlar şunlardır ve bunlar olduktan sonra ben bir süreç başlatırım. O andan itibaren o sürecin doğasını kontrol etmeniz veya o sürecin kendi doğasında işlemesine izin vermeniz söz konusu olmaz, iki taraf da katı bir tutumla durur. Şimdi biz muhalefet liderlerimize bunları anlattık. Sadece muhalefet temsilcilerimizle de değil Ak Parti içinde de tabii bu konu çok yoğun olarak değerlendirildi, Ak Parti’nin önemli yetkilileriyle de ben, yani toplu dış politikayla ilgili birimleriyle de toplandık, bugün de MKYK var, tabii ki bizim bu hassasiyetler dolayısıyla nihai karar Parlamentoya aittir, Hükümet görevini yapar ve bunu Parlamentoya sevk eder, bu konuda siyasi iradesini gösterir ama Parlamentonun nihai olarak bütün siyasi olayların, kararların, nihai meşruiyet mercii Parlamento olduğu için Parlamento iradesinin üzerinde bir irade tahayyül etmek ya da bu iradeye bir tür yönlendirmede bulunmak mümkün değildir.

DERYA SAZAK- Sayın Bakanım burada bir kesmek zorundayız, kısa bir ara vereceğiz.

Değerli izleyiciler, Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu Politik Açılımın konuğu ama Politik Açılıma kısa bir şimdi reklam arası veriyoruz. Birazdan özellikle bu Parlamento aşamasında bir 1 Mart Tezkeresinde yaşandığı gibi bir kriz yaşanır mı ya da bu soykırım iddiaları gelecekte nasıl yanıtlanacak? Onları Sayın Bakana sorarak yanıt arayacağız.

Bizden ayrılmayın lütfen.

 (Reklam Arası)

DERYA SAZAK- Değerli izleyiciler, Politik Açılım’ın bu Pazar günkü konuğu Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu. Sayın Bakan dün akşam Zürih’teki tarihi anlaşmayı imzaladı, protokolleri imzaladıktan sonra ayağının tozuyla buraya geldiler ve şu anda programın ilk bölümünde bu protokoller meselesine girmiştik.

Parlamento bu anlaşmaları imzalayacak mı ya da işgal son bulmadan bunun bir zamanlaması olacak mı? 1 Mart tezkeresinde hatırlarsanız Irak Savaşı sırasında Amerika’yla birlikte orada bir diplomasi yapılıyordu, ama son arada tezkere reddedilmişti. Siz Parlamentodan böyle bir sürpriz bekliyor musunuz? Bu anlaşmanın geleceğini belki sakatlayabilecek ya da olumsuz etkileyebilecek unsurlar var mı, bu soykırım meselesi ne anlama geliyor Türkiye açısından? Ortak tarih komisyonu kurulacak, 1915 trajedisi ve Anadolu Ermenilerinin ayrılmasıyla ilgili süreç, şimdi sınırların değişmezliği, toprak talepleri geride kalmış olacağına göre, acaba gelecekte mesela Ermeniler de California’da yaşıyorlar, başka yerde, Fransa’da, buraya gelmek ve yerleşmek isterlerse ne olacak? İsterseniz biraz da böyle bir senaryo çizelim.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi öncelikle hani sürecin bundan sonraki işleyişiyle ilgili Parlamento takvimi de dahil olmak üzere bilgi aktarmakta fayda var, çok değişik yorumlar yapılıyor. Protokollerde bundan sonraki takvim de aslında spesifik bir şekilde belirleniyor. Yani, protokoller imzalandıktan sonra parlamentoya sevk edilir, parlamento onayından sonra, sevk ayrı, onay ayrı, parlamentoya her kanun sevk edilir, ama onaylanması ancak Yüce Meclisin, Genel Kurulun kabul edeceği bir işlemdir. Sevk edildikten sonra onay için sunulacak. Onaydan sonra iki ay sonra protokoller işleme girmiş olacak sınır açılması da dahil olmak üzere. Şimdi dolayısıyla otomatik olarak hemen sınırların açılması, hemen onaylanması diye bir durum söz konusu değil. Ve Ermenistan için de böyledir, yani bizim için böyle olduğu gibi Ermenistan için de böyledir. Şimdi Hükümetin görevi, bizim görevimiz, benden önce Sayın Babacan’ın, şimdi benim görevim, Başbakanımızın, Hükümetimizin ortak politikaları doğrultusunda bu protokolü bir yere getirmek, anlaşmayı sağlamaktı. Bu sağlandı şimdi. Hükümetimiz bu konuda siyasi iradesini gösterdi ve bunu Parlamentoya sevk eder. Ondan sonra artık bu konu yüce Meclisin takdiridir. Bu takdir hem zaman itibariyle takdirdir, hem onay itibariyle takdirdir. Ne zaman bunun onaya sunulacağı da Yüce Meclisin takdiri. Onaya sunulduğunda işte geçmiş örnekleri siz verdiniz, o örnekler gibi mi sonuçlanır, başka türlü mü sonuçlanır…

DERYA SAZAK- 1 Mart tezkeresi gibi bir sürpriz…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- O da Yüce Meclisin takdiridir. Ama Hükümet olarak ve tabii Mecliste çoğunluğu barındıran bir AK Parti Hükümeti olarak bizim arzu ettiğimiz şey nedir? Bunu geçmesi için uygun psikolojik ortamda, politik ortamda bunun onaya sunulmasıdır. Daha bu ortam oluşmadan, uygun politik, psikolojik ortam oluşmadan, hatta uluslar arası ortam oluşmadan bizim büyük bir risk alarak bunu onaya sunmak için bu sefer Hükümetin değil AK Parti Meclis Grubunun onaya sunmak için özel bir çaba sarf etmesi çok risklidir, bunu herkes takdir edecektir. Peki, bunun psikolojik ve politik ortamı ne zaman oluşur? İşte o Sayın Başbakanımızın dün dahi açıkladığı çerçeve içinde bu kapsamlı barış için bütün tarafların mutabık kaldığı bir ortamın oluşmasını sağlayacak zemin.

DERYA SAZAK- Karabağ’ın işgalinin son bulması.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Azeri tarafının da bu barışın parçası haline gelecek şekilde Karabağ sürecinde ilerleme sağlanması bunun için bir uygun psikolojik ortamı temin eder.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Yani, sonuçlanmasa bile Ermenistan tarafının böyle bir iyi niyet ve irade göstermesi gerekiyor.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu konuda bizim tutumumuz herkesçe malumdur, yani hem Ermenistan tarafınca malumdur, hem MINSK Grubu Eşbaşkanları tarafınca malumdur, ben 31 Ağustos açıklamasının öncesinde Sayın Clinton’la, Sayın Lavrov’la ve Sayın Kouchner’le uzun telefon görüşmeleri yaptık. Dün orada da görüştük hemen hemen hepsiyle ve bu konuda bizim tutumumuz nettir, biz kapsamlı barışın önünü açmak için bütün bu adımları atıyoruz. Ve bu kapsamlı barış ortamı sağlandığında bizim Meclisimiz için tabii bunu onaylamak bakımından çok uygun bir psikolojik ortam temin edilmiş olacaktır. Bu konuda Azerbaycan tarafıyla da çok yoğun ve gün be gün süren temaslarımız vardır. Biliyorsunuz geçen Cumartesi günü Sayın Cumhurbaşkanımız Azerbaycan’daydı Türk Dili Konuşan Topluluklar için. Ben bir gün önce Brüksel’deydim, oradan Azerbaycan’a geçtim ve Sayın Aliyev’le ve Azerbaycan Dışişleri Bakanı Sayın Memmedyarov’la Sayın Cumhurbaşkanımız ve biz bütün bu gelişmeleri birlikte değerlendirdik. Kişinev toplantıları, yani Moldova’da yapılan toplantılar esnasında Azerbaycan Dışişleri Bakanımız Sayın Elmar Beyle devamlı temas halinde olduk. Yani, Türkiye ile Azerbaycan arasında da yoğun bir temas trafiği var. Biz bütün bu temasların içinde zamanla bu uygun psikolojik ortamın ve siyasi konjonktürün oluşacağını ümit ediyoruz. Oluşması halinde de Meclisimizin onay konusunda sıkıntı çekmeyeceğini düşünüyoruz. 

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Bu 1915 olayına dönmeden önce bu Azerbaycan- Ermenistan ilişkisiyle ilgili bir soru sormak istiyorum. Dün akşamı izlediğim zaman sizin de söylediğiniz gibi bence hakikaten onur verici bir şeydi; Türkiye özgüvenli büyük bir ülke gibi davranıyordu. Buna karşın Ermenistan da hem küçük devlet olması, hem de bu süreçteki Ermenistan ilişkilerdeki istikrarsızlıklar Ermenistan’ı biraz daha çekingen, biraz daha “sinirli” davranmaya götürüyordu. Zaten herhalde bu önkoşulsuz sorunu da oradan çıktı. Hakikaten de bu ambiyans ve hava, büyük bir ülke olan, dış politikasını giderek dünyada küresel bir ilgi alanı haline gelen Türkiye özgüven içinde buna bakıyor. Fakat öbür taraftan, onu sizin de söylediğiniz gibi anlayışla karşılamamız gerekiyor, Ermenistan’ın çekinceli, daha “sinirli” hali var.

Şimdi bu süreç protokolü imzaladıktan sonraki süreçte sizin de söylediğiniz gibi hakikaten bu Azerbaycan ve Karabağ sorunu temel kilit sorun. O yüzden de siz nasıl düşünüyorsunuz? Siz hakikaten Ermenistan bu süreç içinde bu sorunun üzerinden gelebilecek, yani Azerbaycan’la ilişkilerinde de aynı barış ortamı sağlayacak bir havaya dönüşebilir mi ve burada beklentileriniz ne, çünkü tam kilit nokta burada olacak yani?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Burada açıkçası ben iyimser bir beklenti içindeyim. Zaten barışla ilgili iyimser bir psikolojiniz yoksa onu gerçekleştirmek için adımları atamazsınız ya da attığınız zaman ilk olumsuzlukta moral bozukluğu yaşarsınız. Biz bu anlamda zamanla bu normalleşme süreçlerini paralel olarak olumlu yönde birlikte işleyeceğini düşünüyoruz.

Bir kere iki şey insana özgüven verir. Bir; doğru yaptığınıza dair olan kendi içinizdeki inanç. Bu bizim için doğrudur, biz bütün komşularımızla olduğu gibi Ermenistan’la da iyi ilişki kurmak istiyoruz. İki; Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin iyileşmesini istiyoruz, bu da doğru bir politikadır, dolayısıyla bu konuda bizim tereddüde mahal gösterecek bir şeyimiz yok.

İkincisi; sadece sizin doğru görmeniz değil, başkalarının da sizi haklı gördüğü, doğru gördüğü yönünde ve uluslar arası evrensel hukuka, evrensel ahlaka, genel ilkelere uygun davrandığınıza dair olan inançtır. Biz bunu böyle görüyoruz. Bu politika buna dayanıyor.

Karabağ’ın işgali, Karabağ ve çevresindeki 7 reyonun işgali, özellikle çevresindeki 7 reyonun işgalini özellikle altını çiziyorum, bugün dünyada işgal eden tarafın bile karşı tarafın toprağı olarak gördüğü şeydir. Bu Abhazya gibi, Osetya gibi, Kosova gibi bir sorun değil bunu doğru okumak lazım. Abhazya’da sınır değişmedi, yani Sovyetler Birliği’ne intikal eden iç sınır, yani Gürcistan Devleti’nin içindeydi Abhazya ama, nihayet Abhazya’nın iç sınırı veya Osetya’nın iç sınırı bugün de hala o günkü olduğu gibidir. Bir tek Karabağ konusunda Ermeniler Karabağ mücavir Azeri topraklarını da işgal ederek fiili işgal durumu, yani Karabağ’ın kendi eski özerk sınırlarının ötesindeki toprakları işgal ettiler ve bu işgal 17 yıldır sürüyor. Ben bunu dün taraflara sordum, bu işgalin meşruiyeti var mı? Yok. Meşruiyeti olmayan bir şey üzerine siyasi realite oluşabilir mi? Oluşamaz. O zaman biz bu normalleşmeyle bu meşruiyeti olmayan işgalin kalkması arasında bir paralellik kurmakta haklıyız. Ve o meşruiyeti olmayan işgal kalktığında Ermeniler kayıp edecek değiller, çünkü kendileri de bunu biliyor ve ifade de ediyorlar. Bunu bir müzakere marjı olarak ellerinde tuttuklarını söylüyorlar. Bizim de komşularımıza söylediğimiz şudur: Bu meşruiyeti olmayan işgal bittiğinde kazanacağınız şey şu anda kazandığınızı düşündüğünüz şeyden daha fazla olacaktır. Bu da halkınızın refahı, komşu ülkelerle iyi geçinme ve bu bölgedeki genel iyileşme dolayısıyla Ermenistan’ın kendine olan güveninin artması. Azerbaycan ile ilişkilerinin düzelmesi ve böylece Ermenistan’ın o yalnızlık şeyinden çıkması. Dolayısıyla burada bizim politikamızın doğruluğu ve iyimser olmamızın dayandığı şey. Bugün değilse yarın o işgal bitecek orada. Ne kadar erken biterse herkesin o kadar menfaatinedir.

DERYA SAZAK- Sayın Bakan, bir anlaşma olunca karşılıklı iki tarafın da çıkarları bir yerde kağıda dökülmüş ve zoraki de olsa bir taraf, yani Ermenistan biraz bugünkü fotoğraflarda ve haberde zoraki nikah gibi gösteriliyor ama, burada Ermenistan’ın çıkarı ne, onların da bir ulusal çıkarı olması gerekir ki imza attılar sonuçta. Ermenistan burada ne sağlayacak? Yani, bu soykırım meselesini, iddialarını tarih komisyonuna götürmesi mi, gelecek 10 yılda, 20 yılda birtakım kazanımlar mı ya da işte sınırın açılacak olması mı kısa vadeli. Ermenistan niye imzaladı bunu?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Fuat Bey çok güzel bir tanımlamada bulundu, Türkiye büyük devlettir. Ermenistan’ın en büyük kazancı, Türkiye gibi büyük ve köklü bir devletle dostluk ilişkisi kurmaktır. Türkiye kendisiyle dostluk ilişkisi kuran hiçbir devleti yalnız bırakmamıştır. Bizim Suriye ile ilişkilerimize bakın, 10 yıl önce nasıldı, şimdi nasıl? Nasıl bu noktaya geldi? Çünkü, Suriye’nin en zor dönemlerinde biz Suriye’nin yanında olduk. Suriyeliler de bunu biliyor. Ve Suriyeliler de Türkiye ile olan o kurdukları dostluk ilişkisine o kadar güvendiler ki bu Suriye-İsrail görüşmelerine hatırlarsanız şimdi bile ne kadar çok talep geliyor, sadece Türkiye ile yaparız diyor. Çünkü, Türkiye onunla o güven ilişkisini kurdu, o güveni verdi. Suriye’nin geleceği benim geleceğimdir dedi ve Suriye izole edilmeye kalkışıldığı zaman net tavır koyduk, biz komşularımızı izole etmeyiz, edilmesine de izin vermeyiz. Şimdi bu tavrı Suriye’ye koyan, ben onun semboliktir yarından sonra Suriye’ye 12 bakan arkadaşımla gidip daha sonra Başbakanımızın ziyaretini hazırlamak üzere toplanıp sınırda anlaşma imzalayacağız, vize muafiyet anlaşması, öğleden sonraki toplantıyı da Antep’te yapacağız. Tam da Ermenistan’la bu yaptığımız protokollerin arkasına gelmiş olması ilginçtir. Biz sınıra böyle bakıyoruz, bütün çevremizdeki sınırların yavaş yavaş kalkmasını, flulaşmasını istiyoruz. Ekonomik anlamda, kültürel anlamda daha da kaynaşmak istiyoruz. Ermenistan’ın kazanacağı en önemli şey; Türkiye gibi büyük bir devletin dostluğudur.

DERYA SAZAK- Peki soykırım iddiaları tarihe mi gömülüyor, yani ondan vazgeçmezler herhalde?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İkinci kazanacağı şey; Azerbaycan’la ihtilafını çözmesi durumunda bölgedeki denklemin dışında Ermenistan şu anda. Bakın Bakü-Tiflis-Ceyhan, Bakü-Tiflis-Erzurum, Bakü-Tiflis-Kars; bölgedeki denklemde Ermenistan yok ve 50 sene de orada kalsa bu işgali sürdürse Ermenistan denkleme giremez, ancak barışla girer. Barış dışında denkleme girme şansı yok. O zaman Ermenistan bölgesinde saygın, denklemin içinde yer alan, uluslar arası toplumda da buradan aldığı güçle daha saygın olur. Fransa’da yaşayan bir Ermeni kişisel olarak 1915 yıllarıyla ilgili bir tavrı vardır, bir Taşnak mensubunun ne bileyim California’da, ama bu bir devletin kendi bekasını sürdürmesini sağlayacak bir tavır değildir ne olursa olsun. Devlet olmak burada işte gündeme geliyor. Ermenistan bugün bu tecrübeyi bilfiil yaşıyor. O bakımdan Sayın Sarkisyan, Sayın Nalbantyan bu adımları atarken çok olumlu ve bence geleceği gören bir perspektifle davrandılar. Yoksa hissi ve kişilerin gösterebileceği tepkileri devlete hamlederseniz, yani kişiler tepki gösterebilir, devlet o tepkileri kişilerin göstereceği hissi ve konjonktürel tepkileri devlet politikası haline dönüştürmek en büyük hatadır. O bakımdan 1915 olaylarına buradan gelirsek, o kişilerin ve toplulukların, yani cemaatlerin diyelim, cemaati sosyolojik anlamda kullanıyorum, yani inorganik, organik yapılarından, devlet gibi kurumsal yapıların, cemiyetvari yapıların değil de cemaatvari yapıların göstereceği tepkilerle devlet idare edilmez. O bakımdan Fransa’daki, Amerika’daki diasporanın Ermenistan’ı yönlendirmemesi lazım. Ermenistan’ın kendi çıkarlarını gözeten devlet politikaları gelişmeli. Bu o açıdan da Ermenistan açısından da tarihi bir dönüm noktasıdır ve bir tercihtir, doğru bir tercihtir.

Peki, demin söylediğim ikinci ayakta, diasporada olan gelişmeler. Biz bu konuda da her türlü açılıma hazırız. Hatırlarsanız, ki kendisi benim de yakın dostum olur, birçok toplantıda beraber olduk, Sayın Hrant Dink vefat ettiğinde, ki hepimizin kaybıdır, sadece Ermeni cemaatinin değil Türkiye’nin de kaybıdır, Türk aydınıdır.

DERYA SAZAK- Vefat etti deyince düzeltmek gerekiyor, ağır bir siyasi suikastın kurbanı oldu, katledildi.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- O gece Sayın Başbakanımız, dönemin Dışişleri Bakanı Sayın Cumhurbaşkanı Gül’le istişare neticesinde diasporanın önemli liderlerini Hrant Dink’in cenazesine davet etme kararı aldı Türkiye; bu o kadar önemli bir adımdır ve geldiler. Sonra bir iki tanesiyle benim karşılaşma imkanım oldu havaalanında hatta. Gördükleri Türkiye’nin kafalarındaki Türkiye’den çok farklı olduğunu itiraf ettiler. İnsan bilmediğine düşman olur. Onların zihninde bir Türk, Türkiye ve kafalarında öfkeye, kine dayalı olarak oluşturulmuş bir Türk imajı var. Dünkü resim bile o Türk imajını değiştirmeye dönük bir şeydir. Biz özgüven içinde her türlü açılıma iyi niyetle yaklaşmaya hazırız.

DERYA SAZAK- Bu arkada toplanan liderlerin konumu neydi efendim, yani bir nikah şahidi gibi, Hillary Clinton’la Rus Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği…

FEHMİ KORU- Ben onu başka türlü sormayı düşünüyordum; bu işte yabancıların rolü nedir, bu süreçte özellikle Amerika’nın?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bir kere şunu söyleyeyim, ona geleceğim ama, bu 1915 olaylarını daha bir açıklığa kavuşturmakta fayda var. Fehmi Beyin de sorusunu cevapsız bırakmış gibi oldum. Bu protokoller ortak tarih komisyonu da kurularak ortak tarihin araştırılmasına dayalı bir yaklaşım da sergiliyor. Dün ben eğer konuşmamı yapmış olsaydım bir kavrama atıfta bulunmam konuşmada var, adil hafıza. Şimdi hafızalar kişiseldir ve herkes kendi hafızasında tuttuğu şeyle tarihe ve bugüne yorumda bulunur. Adil hafıza ise, birçok hafızanın, kolektif hafızanın ortak şeylerini çıkarmaya dayalıdır. Tek başına sizin hafızanız şurada bir olay biz gördüğümüzde ben şu perspektiften görürüm bir yorum yaparım, Fuat Bey başka bir perspektiften görür. Onların ortak perspektifi ancak bu ortak hafıza o kameranın ne olduğunu tanımlayabilir. Şimdi bizim yaklaşımımız buna bu şekilde. Ben bazen yabancı muhataplarımla konuşurken şu örneği verdim birkaç kanala bu konuları konuşurken. Şimdi onların hafızası var, benim de hafızam var. Benim üç dedem, iki dedem, anne ve baba dedem, Birinci Dünya Savaşı için anne dedem Balkan Savaşına gider 1912, savaştan döner 1924, 12 yıl her cephede savaşır. Rahmetli anneannem derdi ben evlendiğimde taze bir gelindim, 13-14 yaşında, o zaman daha da erken evlenilirdi, döndüğünde yaşlanmıştım. Onlar için o zaman 30 yaş bile yaşlı görünüyordu belki. Şimdi baba dedem Suriye cephesi, Filistin cephesi yıllarca savaşmış. Dedemin kardeşi Çanakkale’de şehit düşmüş. Bir ailenin, tek bir ailenin hikayesidir bu. Öyle bir dönemdir o dönem, Balkanlar’dan milyonlarca insanın göç etmek zorunda bırakıldığı ve Anadolu’yu tek sığınak olarak kendilerine tekrar yurt edinmeye çalıştıkları. Kafkaslardan Gürcülerin, Çerkezlerin, Çeçenlerin göçüp geldiği bir şey dönemdir, bütün o Osmanlı harmanının etle tırnağın birbirinden ayrılması gibi büyük acılarla ayrıştırıldığı bir dönemdir. Ayrıştırıldığı diyorum, yani bu halkların kendi iradeleriyle olmamıştır, ayrıştırıldılar, ortaya konan hafızalarla ayrıştırıldılar. Şimdi bizim bunu adil bir hafızayla, mutlaka bir ermeni zihniyeti başka hafızayla, ama bizim istediğimiz adil bir hafızanın ortaya çıkarılması. Bu konuda da biz açığız. Bizi tanıdıklarında görecekler ki, muhatap oldukları Türk bu bölgelere yüzyıllarca adaleti de getirmiş olan Türktür. Ve bunu sadece onların hafızalarına dayalı olarak değil, nedir eksik olan? Herkes kendi hafızasıyla kendi köşesinde, kendi topluluğu veya cemaati içinde son derece rahat bir şekilde bu hafızayı tekrar tekrar üreterek haklı olduğunu tescil ettirmeye çalışıyor. Biz bu metni eleştirdiğimiz ortak komisyon fikriyle bunu değiştirmeye çalışıyoruz. Bu da zaman alacaktır, ben onu bir günde, iki günde olacağını düşünmüyorum, bir iki yılda da olabilir. 

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Adil bir hafıza çok güzel bir kavram.

DERYA SAZAK- Sayın Bakan, biraz önce acılardan söz ettik, Hrant Dink’i andık. Ama öte yandan siz Dışişleri’nden geliyorsunuz, Dışişleri kadrolarının gelinen bu barış sürecinde çok büyük emekleri var. Ama 70’lerde yaşanan çok büyük acılar da var, çok sayıda diplomatımızı da bu Ermeni meselesi yüzünden Asala terörüne kurban verdik, onları da saygı ve rahmetle anmamız gerekir.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Çok teşekkür ederim.

Bizim Bakanlığımıza girdiğinizde hemen karşınızda sizi bir liste karşılar, şehit düşen diplomatlarımız. Bunların yüzde 85-90’ı Ermeni ve Asala terörüyle şehit düşmüş diplomatlarımız.

DERYA SAZAK- Çok değerli, en genç yaşlarında, en iyi dönemlerinde…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve onların hanımları da bugün, bizim Dışişleri Bakanlığı mensubu hanımları olan da var. Şimdi bütün buna rağmen düşünün, bir diplomat arkadaşının şahadetini, şehitliğini görmüş bir başka diplomat gidip Ermenilerle bu müzakereleri yürütme olgunluğunu, erdemini gösteriyor. Bu da ortak bir hafızanın bir parçası. Bir Türk diplomat bunu gösteriyorsa, yani 100 yıl önceki bir acıyı değil, 20 yıl önceki, 30 yıl önceki bir acıyı yaşamış bir diplomat, arkadaşınızı kaybediyorsunuz, bu hafızayı aşıp hissin değil aklın egemenliğinde bir müzakereye yöneltiyorsa bu takdir edilmesi gereken bir şey.

FEHMİ KORU- Sadece arkadaşını kaybetmiyor, aynı dönemde o da tehdit altında, yani her an öldürülme tehdidi altında.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bütün bunlar hafıza olarak hepimizde var. Ya biz bunlara dayalı olarak kendi hafızamızı esas alıp, yani Ermeniler için söylüyorum, bütün önyargıları sürdüren yeni hafıza aktarımları yapacağız ya da yeni bir dünya var ve o bin yıllık tarihin 30 yıllık, 50 yıllık, 100 yıllık kesitinin de hepsini aldığınızda bir ortak kültür de var, bunu diyeceğiz ve bir şeyi yeniden inşa edeceğiz. Biz bunu gösterecek olgunluğa sahibiz. Biz az mı acı çektik? Balkanlar’dan göç hikayelerinin hikayesi daha yazılmadı. Bu hikayeler yazılsa her bir ailede bir travma vardır. Ama bizim devlet geleneğimiz olduğu için devlete sahip olduktan sonra o komünel hafızaları unutuyoruz. Şimdi Ermenistan’ın da devlet olma olgunluğuna eriştikçe ben bu konunun her hafızadan etkisini yitireceğini düşünüyorum.

DERYA SAZAK- 1915 trajedisinde tabii Anadolu Ermenilerinin neredeyse 1 milyonu da bir daha yurtlarına dönemiyorlar, böyle bir tartışma da var ama, bunu tarihçiler artık çözecek.

Hocam buyurun.

FEHMİ KORU- Bu yabancı işini ben merak ediyorum, Amerika ne arıyor orada?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bir yanlış algılamayı da burada düzeltmem için fırsat vermiş oluyorsunuz, onun için teşekkür ederim.

Bir kere bu protokollere giden süreçte, müzakere sürecinde hiçbir yabancı aktör etkili olmamıştır; bunu ben net olarak söylüyorum, çünkü her aşamasını dediğim gibi Sayın Babacan bu işi yürütürken çok büyük hizmetler verdi, dün hatta yemekte kendisini aradık, bütün bakanlarla konuştu ve teşekkür ettiler.

DERYA SAZAK- Onun ismini de zaten İsviçreli Bakan…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Çok büyük zerafet gösterdi Micheline Calmy-Rey.

Şimdi bütün bu süreçte hepimiz bu süreci takip ettik ve tabii mahremiyet içinde yürüyen bir şey. Hepimiz derken çok az sayıda insan bu süreci detayına kadar takip etti. Tek bir noktasında biz açıklayana kadar herhangi bir dış faktör etkili olmamıştır. İsviçre’nin dışında, İsviçre’nin etkisi de arabuluculuk etkisidir. Yani, tabiri caize postacılık şeyidir. Birileri bunu yazdı, Türkiye’ye getirdi; böyle bir şey söz konusu değil. Bu bize, bizim geleneğimize, Bakanlığımıza, Türkiye Cumhuriyeti Devletine bir hakaret niteliği taşır. Bunun Sayın Obama’ın Meclis konuşmasıyla alakası hiç yoktur. Sayın Obama Başkan olduğunda zaten bu protokoller hazırdı elimizde. İlk bunun temasları başladığında Sayın Obama senatör bile değildi.

DERYA SAZAK- Ama Nobel aldı şimdi değil mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayırlı olsun, onun gerçekten bir yıl içinde Amerikan dış politikasına getirdiği yenilikler ve Amerikan algısına yaptığı değişiklikler gerçekten takdire şayandır … vesair. Ama bunun bizim şeyle bir alakası yok, bu tamamıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin iradesidir. Nasıl o zamanki Parlamentodaki ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin desteğiyle ve Mehmet Ağar da o zaman galiba bir de o vardı, tek başına Doğru Yol Partisi adına. 2005’te ortak tarih komisyonu Meclis mutlak bir mutabakatla yapmıştır ve bu sadece o Meclisin iradesidir. Bu protokollerde her aşamasında sadece Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin iradesiyle şekillenmiştir.

Niçin vardılar? Böyle bir konu gündeme geldi açıkçası, yani bu katılım söz konusu olduğunda, biz olmalarını Türkiye açısından ve tablonun kendisi açısından uluslar arası toplumun desteği bakımından önemli görüyorduk. Çünkü orada Rusya, Amerika ve Fransa’nın mevcudiyeti bunlar aynı zamanda MINSK Grubunun eş başkanları olduğu için sembolik ve kurumsal olarak bu irtibatı…

FEHMİ KORU- Avrupa Birliği…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, Avrupa Birliği değil MINSK Grubu, Karabağ sürecinin yöneten üç ülkedir. Bu süreçle o süreç arasında biz bu irtibatın görünür kılınması için önemli görüyorduk. Buna Ermeni tarafı ve İsviçre tarafı yine istişarelerle Avrupa Birliği boyutunu eklemek istediler, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi boyutunu, biz buna da evet dedik. Çünkü, ilerleme raporu birkaç gün sonra açıklanacak. Türkiye’nin takip ettiği dış politika Avrupa Birliği’nin de şu anda Türkiye için motor özelliği taşıyan bir niteliktedir. Yani, orada attığımız her olumlu adım Avrupa Birliği sürecine de büyük bir ivme katmaktı. Solana’nın oradaki mevcudiyeti bu bağlamda bu şeyi teyit eder bir mevcudiyettir. Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olarak Slovenya’nın Dışişleri Bakanının bulunması Türkiye’nin Avrupa kimliğiyle yaptığı hamleleri teyit eder mahiyettedir. Bulunmaları bu sebepledir. Yoksa bu süreçte etkili oldukları için değil. Bu süreç iki ülkenin iradesiyle şekillenmiştir.

PROF.DR. MUSTAFA ERDOĞAN- Tam da bu Avrupa Birliği’yle ilgili bir şey söylemek istiyordum belki vaktimiz azaldı ama; biliyorsunuz sizin bu Türkiye’nin dış politikasında yeni yönelim olarak adlandırdığınız çevremizde sorunsuz bir komşuluk ortamı oluşturmak istiyoruz diye. Türkiye kendi bölgesinde fazla aktif olmaya dönük bir politika izliyor, şüphesiz doğru bir politika. Fakat bu konulara fazla odaklaşmanın, yoğunlaşmanın Türkiye’nin batı bağlantılarını, özellikle Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecine daha az önem verildiği şeklinde bir izlenim doğmasına yol açıyor. Siz sanıyorum böyle olmadığına dair bir açıklama da yaptınız veya Hariciyeden böyle bir açıklama geldi. Bu konuya kısaca temas eder misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Çok teşekkür ederim. Aslında bu soğuk savaş döneminden kalan bir yanlış anlayıştır. Dış politikayı belli bir yere odaklarsınız ve ondan sonra diğer konular ikincil duruma düşer; hayır, bizim dış politika anlayışımızda bütün adımlar birbirini destekleyen sistematik bir bütünlük arz eder. Sadece size şunu ifade etmek için, şu bir aylık programı şöyle kısaca bir size ve izleyicilerimize aktarırsam bu ilişki daha kolay anlaşılır. Batı ve doğu oryantosyonumuzun ne kadar paralel seyrettiği. Ben bu aya Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısından döndükten hemen sonra Meclisin açılış törenine katıldım ve yola çıktım. Nereye yola çıktım Meclisin açılış törenine katıldıktan sonra, aynı gün New York’a katıldıktan sonra Brüksel’e. Brüksel’de Sayın Barosso’yla, Sayın Olli Rehn’le çok kapsamlı görüşmeler yaptık. Sayın Dönem Başkanıyla. Nedir bu? Bu ay itibariyle temel meselemizin Avrupa Birliği olduğunu gösteren bir açılım. Oradan Azerbaycan’a Türk Dili Zirvesine geçtim, aynı gece. Bizim için Orta Asya’yla Avrupa Birliği birbirine alternatif zıt şeyler değil, aksine birbirini bütünleştirici şeylerdir. Benim kitapta strateji derinlikte verdiğim bir örnek vardır; Asya’ya doğru yayı ne kadar çok gerersek, oku Avrupa’ya doğru o kadar uzun atabiliriz. Kendi bölgelerinde, çevre bölgelerinde etkin olmayan bir Türkiye’nin Avrupa’da saygın bir üye, herhangi bir üye değil saygın bir üye olması söz konusu olamaz. Türk Dili Zirvesine gittik ve orada Türk Konseyinin kurulmasına karar verildi. Avrupa Birliği Konseyiyle Türk Konseyini alternatif olarak koyarsanız, bu bizde nasıl olsa var buna ihtiyaç yok derseniz, en önemli dış politika ve kendi tarihinizle ilgili en önemli boyutlardan birini kaybedersiniz. Oradan döndük, birkaç gün sonra tekrar Hollanda’ya gittim, yine Avrupa Birliği temasları çerçevesinde. Şimdi Zürih’te bu anlaşmayı yaptık, arada Güneydoğu Avrupa ülkeleri, sadece Batı Avrupa değil, evvelsi gün Güneydoğu Avrupa Ülkeleri Zirvesini yaptık İstanbul’da, 11ülkenin, Balkan ülkeleri yani. Ve orada da yine başta söyledim, sembolik bir toplantı gerçekleştirdik, Sırbistan-Bosna Hersek-Türkiye toplantısı. Önümüzdeki dönemlerde Bosna Hersek hep gündemimizde olacak. Şimdi biz ne Brüksel’i ihmal edebiliriz, ne Saraybosna’yı ihmal edebiliriz, ne Belgrad’ı ihmal edebiliriz, ne Bakü’yü ihmal edebiliriz, ne Şam’ı ihmal edebiliriz, ne Tiflis, Erivan’ı ihmal edebiliriz, ne Moskova’yı, bütün bunlar Türkiye’nin dış politika çeşitliliğinin parçasıdır.

Sonra Zürih gittik Anlaşmayı yaptık, tekrar Avrupa ve Ermenistan, Kafkasya. Yarından sonra Suriye’ye gideceğiz ve sınır muafiyetini imzalayacağız.

PROF.DR. FUAT KEYMAN- Avrupa Birliği’nde 2014 tam üyeliğe doğru…

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İşte şimdi Suriye’den sonra Irak’a gideceğiz, Ortadoğu’yu da, Balkanlar, Ortadoğu ve Kafkaslar’da arka arkaya bir hafta içinde yaşadığımız trafik bu. Oradan döndükten sonra Irak’tan ertesi gün ben Bosna Hersek’e gideceğim, Arnavutluk’a gideceğim. Oradan döndükten 1 gün sonra da Fransa’ya gideceğim, ki Avrupa Birliği konusunda en problemli gibi görünen ülkelerden biri. Bu şey devam edecek. Cumhurbaşkanımız Sırbistan’a gidecek, Başbakanımız İran ve Pakistan’a gidecek. Bir aylık takvime baktığınızda Türkiye’nin bütün o dış politika gelişmelerini bir noktada odakladığınızı görürsünüz. Biz bir barış diplomasisi uyguluyoruz. Bu çevremizde barış olmadan ve bu barışı temin etmiş bir ülke olmadan Avrupa Birliğine girmemiz, Avrupa Birliği’nde mesafe kaydetmemiz çok zor. Bütün bunu biz bir ortak resmin parçası olarak kabul ediyoruz.

DERYA SAZAK- Sayın Bakan, biraz hızlandırıyorum, programımızın sonuna geldik. Bu arada herkesin yanıtını beklediği bir soruyu sorarak bitirelim. Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan Bursa’daki maça gelecek mi? Siz Dışişleri Bakanı Nalbantyan’la da dünkü imzadan sonra gece hem bir yemek yediniz, hem bir toplantı yaptınız. Nasıl ümitli misiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi Sayın Nalbantyan’la bir görüşmemiz oldu, çok da yani imzadan sonra yemek yedik, yemek de çok güzel, gayet sizin imzada Sayın Nalbantyan’da gördüğünüzü söylediğiniz gerginlikten eser olmayan güzel bir yemekti. Daha sonra birlikte bir görüşme yaptık ve bundan sonraki seyir ve çerçeveyle ilgili konuştuk. Bir kere şunu söyleyelim: Geçen sene Sayın Cumhurbaşkanımız Erivan’a giderken ortada protokol yoktu, anlaşma yoktu, imza yoktu, sadece iki tarafın bildiği diğer tarafların bilmediği çalışmalar vardı ve buna rağmen Sayın Cumhurbaşkanımız Başbakanımızla istişare ederek, Hükümetle istişare ederek çok cesur bir adım attı ve protestoyla karşılaşacağını bildiği halde Erivan’a gitti. Küçük çaplı gösteri oldu ama, Sayın Sarkisyan da büyük bir misafirperverlikle karşıladı, güzel görüşmeler oldu, maç gerçekleşti. Şimdi protokoller açıklanmış, paraf edilmiş, imzalanmış, imzadan üç dört gün geçmiş. Bizim Sayın Sarkisyan’dan beklentimiz, Sayın Cumhurbaşkanımızın ortada hiç böyle bir gelişme yokken gösterdiği o siyasi cesareti ve olgunluğu onun da göstermesidir.

DERYA SAZAK- Yani, maça bekliyorsunuz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bekliyoruz, ama tabii nihayet onun kendi takdiridir.

DERYA SAZAK- Efendim, çok teşekkürler.

Değerli izleyiciler, Politik Açılım’ın bu Pazar günkü konuğu Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’ydu. Sağ olsunlar dün nefes kesen bir üç saatlik büyük bir diplomasi maratonundan sonra anlaşma imzalandı ve o anlaşmayı bu sabah bizlerle TRT’den siz değerli kamuoyuna Sayın Bakan aktardılar.

Çok teşekkür ediyoruz.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben teşekkür ederim.

DERYA SAZAK- İleride belki zaman olur, yine diplomasinin başka cephelerini de konuşuruz.

Haftaya Politik Açılım’da tekrar görüşmek üzere, iyi pazarlar diliyorum.

 

----- / -----