DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok değerli basın mensupları, bugün bir
kez daha Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri
Başkanı sevgili kardeşim Kudret Özersay’ı Ankara’da ağırlamaktan büyük bir
mutluluk duyuyorum.
Bugün Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde Doğu Akdeniz’le ilgili bir foruma
katılmak için geldiler. Kendileriyle uzun zamandır, ikimiz de siyasal
bilgiler fakültesi mezunu, mülkiye mezunu olduğumuz için okula beraber
gidelim diyorduk, böylesine güzel bir vesile olduk. Orada Doğu Akdeniz’le
ilgili düşüncelerimizi paylaştık. Ve bu forumdan sonra burada yaptığımız
görüşmelerde yine her zaman olduğu gibi Türkiye-KKTC ilişkilerini
değerlendirdik, ekonomik ilişkilerimizden tutun da birçok diğer konulara
kadar ne yaptığımızı, ne yapmamız gerektiğini arkadaşlarımızla beraber ele
aldık.
Yine elbette Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, sadece Suriye’deki gelişmeler
değil, özellikle Crans-Montana’dan bu yana müzakereyle ilgili son durum.
Keza yine Kıbrıs etrafında doğalgaz ve petrol rezervlerinin nasıl
çıkarılacağı konusunda ne yapmamız gerekiyor? Tek taraflı atılan ve
atılmakta olan adımlara karşı ne yapacağız? Yine son zamanlarda bildiğiniz
gibi bazı ülkeler arasında Rum kesimi ile beraber üçlü, dörtlü temaslar
var, bunlara karşı Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin çıkarlarını nasıl
koruruz, bunları değerlendirdik.
Bu görüşmemiz aynı zamanda BM Genel Sekreterinin Kıbrıs’la ilgili
biliyorsunuz iyi niyet raporunun yayınlanmasına da denk geldi. Genel
Sekreterin Kıbrıs’ta bir çözümle ilgili raporuna baktığımız zaman,
özellikle herhangi bir devlet ya da çözüm modelini dayatmaması önemli.
Esasen Crans-Montana’dan sonra biz hep aynı şeyi tekrarladık, maalesef
yıllardır, on yıllardır iyi niyetle sürdürdüğümüz müzakerelere Rum tarafı
iyi niyetle yaklaşmadı, o nedenle bir çözüme ulaşamadık. Şimdi laf olsun
diye yeniden bir müzakereye başlamanın bir anlamı yok, artık yeniden bir
başarısızlığı hiç kimse kaldıramaz. O sebeple bir müzakereye başlamadan
önce, hiçbir alternatifi, federal bir çözüm dahil biz dışlamıyoruz.
Neyi müzakere edeceğimizi ve bu müzakerenin nasıl bir çerçevede olacağını
önceden taraflarla görüşüp bir mutabakat sağlamamız lazım ve sonuç alıcı
bir müzakere olması gerekiyor. Ve bu süreçte Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
ile yakın işbirliği içindeyiz ve atacağımız her adımdan önce ya
arkadaşlarımız Türkiye’ye geliyor ya da biz kalkıp adaya gidiyoruz ve Sayın
Cumhurbaşkanıyla, Başbakan, Başbakan Yardımcısı Dışişleri Bakanı Kudret Bey
ve hükümette olan, muhalefette olan tüm partilerin başkanlarıyla oturuyoruz
konuşuyoruz, istişare ediyoruz ve o çerçevede adımlarımızı atıyoruz. Bundan
sonraki süreçte de bu uyum ve yakın işbirliği içinde olacağımızı söylemek
durumundayım.
Diğer taraftan tabii gerek hidrokarbon, diğer yine haklar bakımından da,
Doğu Akdeniz’de KKTC’nin, Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin hakları
bakımından da tek taraflı atılacak adımları bugüne kadar engellediğimiz
gibi, bundan sonra platformumuz da var, gerekli adımları atacağımızı daha
önceki görüşmelerimizde duyurmuştuk. Bunların zamanlamasını da yine bugün
toplantılarımızda ele aldık. Herkes şunu bilsin. Biz bu Kıbrıs Adası
etrafındaki rezervlerde her iki halkın da hakkının olduğunu söylüyoruz, tek
taraflı söylemiyoruz, tek taraflı adımlara karşıyız ve tek taraflı adımlara
karşı da Kıbrıs Türk halkının ve Türkiye’nin menfaatlerini korumak için her
türlü adımı da bundan sonra da atmaktan hiçbir zaman çekinmeyeceğiz. Kalıcı
bir çözüm istiyoruz, barış istiyoruz ve Türkiye başından beri sadece
sözleriyle değil attığı adımlarla da bunu tüm dünyaya göstermiştir ve
bundan sonraki süreçte de çözüm için biz üzerimize düşeni yapacağız. Ama
söylediğim gibi, önce ne yapacağımızı ve nasıl yapacağımızı kendi aramızda
da net bir şekilde konuşup ortaya koymamız lazım tıpkı Genel Sekreterin
raporda vurguladığı gibi.
Çok teşekkür ediyorum ve Sayın Başbakan Yardımcımıza, Dışişleri Bakanı
kardeşim Kudret Bey’e sözü bırakıyorum.
KKTC BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DIŞİŞLERİ BAKANI KUDRET ÖZERSAY- Çok teşekkür
ederim.
Değerli basın mensupları; bugün bir kez daha Sayın Dışişleri Bakanıyla,
değerli kardeşimle biraraya gelmiş olmaktan memnuniyet duyuyorum. Ve bir
kez daha Türkiye Cumhuriyeti’nin, Kıbrıs Türk halkının ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nin tam anlamıyla yanında olduğunu, her konuda yanında olduğunu
görmekten ayrıca memnuniyet duyduğumu belirtmek istiyorum.
Sayın Bakanla birlikte bugün Mekteb-i Mülkiye’ye, Siyasal Bilgiler
Fakültesine yaptığımız ziyarette hepimiz için de bazı anıların canlanması
açısından iyi oldu diye düşünüyorum. Konuların da bir kez daha kamuoyu
önünde de bir miktar ele alınmasına yardımcı oldu diye düşünüyorum.
Kıbrıs sorununun geleceğiyle ilgili olarak, Kıbrıs Adasının geleceğiyle
ilgili olarak farklı farklı alt başlıklarda istişarelerimiz oldu bugün.
Aynı zamanda Doğu Akdeniz bölgesindeki hidrokarbon zenginlikleriyle ilgili
olarak da Sayın Bakanın az önce ifade ettiği üzere istişarelerimiz oldu.
Şunu söylemek istiyorum: Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Kıbrıs
sorunuyla ilgili olarak son ortaya koyduğu rapor taslağına baktığımızda,
gerçekçi ve ayakları yere basan değerlendirmeler içerdiğini görüyoruz. Bir
kere Kıbrıs’ta her iki tarafın da önce neyi müzakere edeceklerini ve nasıl
müzakere edeceklerini kendi aralarında diyalog yoluyla anlaşmalarının
gereğine ve önemine vurgu yapmıştır Sayın Genel Sekreter. Dolayısıyla iki
tarafın da geleceğe dönük bir ortak vizyon, paylaştıkları ortak bir hedef
olmak durumundadır, biz bunu zaten hep vurguluyorduk. Sayın Genel
Sekreterin de bunun altını çizmiş olması ve hadi kaldığı yerden müzakereye
oturun ve tekrar başlayın, demek yerine müzakere edebilmenin belli bazı
şartları olduğuna dikkat çekmiş olması bize göre gerçekçi bir yaklaşımdır.
Önümüzdeki dönemde Sayın Bakanın da dediği gibi Kıbrıs Türk Tarafı bütün
yetkililer düzeyinde, Sayın Cumhurbaşkanı düzeyinde, Sayın Başbakan,
Hükümet düzeyinde istişare halinde ve tek bir diyalog ve istişare halinde
önümüzdeki dönemde barışçı, işbirliği vurgusu yapan ve gerçekten
işbirliğine açık bir duruş sergilemeye devam edeceğiz en önemli
müttefikimiz ve stratejik ortağımız olan Türkiye Cumhuriyeti’nin tam
desteğiyle.
Çok teşekkür ederim.
SORU- Efendim, iki Bakanımıza da sormak istiyorum. Siz bir açıklama
yaptınız, dediniz ki; Kıbrıs Rum tarafıyla da görüşüyoruz dediniz, bu bir
anlamda Ada kamuoyunda Kıbrıs Rum Tarafı muhatap mı alınıyor gibisinden
tartışmalara neden oldu. Bununla ilgili bir şeyler söylemek ister misiniz?
İki Bakanımıza da soruyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Esasen biraz önce söylediğim gibi yeni bir müzakereye başlamadan önce tüm
taraflarla görüşerek nasıl bir müzakere yapacağımızı ve ne için müzakere
yapacağımızı belirlememiz gerekir. New York’ta garantör ülkelerin dışişleri
bakanları olarak biraraya geldik ve bunu konuştuk. Esasen Rum tarafıyla
gayri resmi olarak Avrupa Birliği toplantıları olsun, diğer marjlarda, BM
marjında da zaten görüşüyoruz, konuşuyoruz, selamlaşıyoruz, yani bu Rum
tarafını tanımamız anlamına gelmez. Crans-Montana’da da Anastasiadis’le
başbaşa bir görüşme yaptım onun talebi üzerine. Daha önce biliyorsunuz
AKEL’in Genel Sekreteri Kiprianu, o da şahsi olarak benim arkadaşım, Avrupa
Konseyi’nde beraber çalıştık. Davetimiz üzerine yine Türkiye’ye geldi
İstanbul’da, biraraya geldik. Yine Kıbrıs’ta müzakereler yoğunlaşırken
neler düşündüğümüzü ve müzakerenin başarıya ulaşması için neler yapmamız
gerektiğini gayri resmi konuştuk.
Şu bilinsin: Biz Türkiye olarak hiç kimseye hiçbir konuda hesap vermek
zorunda olmayan bir ülke olarak Kıbrıs konusu bizim ortak davamızdır,
attığımız her adımı ve söylediğimiz her söylemi Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti yönetimiyle istişare ederek gerek Türkiye’de, gerek Kıbrıs’ta
istişare ederek birlikte aldığımız kararlar doğrultusunda yapıyoruz. Yani
bu tür temasları yapacağımızı adaya yaptığım iki ziyarette de gündeme
getirdiğimizde gerek Sayın Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan, Başbakan
Yardımcısı, yine diğer partilerin genel başkanları herkesin olduğu ortamda
herkesin oy birliğiyle bu tür temasların faydalı olacağını söyledikten
sonra biz bu tür temaslarda bulunuyoruz. Yani KKTC yönetiminden,
Cumhurbaşkanından tutun da Başbakanından, muhalefete kadar, Meclisine kadar
ayrı hiçbir adım atmıyoruz. Niye? Çünkü anavatan, yavru vatan Kıbrıs davası
ortak davamız. Ve Crans-Montana’ya giderken de, Cenevre’ye giderken de yine
aynı uyum içinde çalıştık.
Siz tabii bazı gazetelerde haberler çıktı bunlara istinaden şey
yapıyorsunuz, ben onların kasıtlı olduğunu düşünüyorum, yani böyle bir
fitne çıkarmak için. Bunlar doğru değildir, hiç kimse dışlanmış değildir.
Söylediğim gibi attığımız her adımı istişare ederek yapıyoruz, beraber
karar alıyoruz ve ondan sonra adımlar atıyoruz, yani kasıtlı olduğunu
düşünüyoruz, ama kasıtlı bilerek ya da bilmeyerek böyle şeyleri gündeme
getirmek yani çok özür diliyorum ahmaklıktır, saçmalıktır ve bir küçük bir
grubun Kıbrıs’ta başından beri Türkiye’ye yönelikte tutumunu biliyoruz, ama
bu tür kişiler bizim bu konudaki çabalarımızı, adımlarımızı engelleyemez.
Bunların neye hizmet ettiği, kimler tarafından da finanse edildiği
ideolojik yaklaşımlarından tutun da çözüme bakış açıları bellidir. Bunu
Kıbrıs Türk halkı da biliyor, Türk milleti de çok yakından biliyor.
KKTC BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DIŞİŞLERİ BAKANI KUDRET ÖZERSAY- Dilerseniz ben
de birkaç cümle bu konuyla ilgili olarak söyleyeyim. Kıbrıs Türk tarafı,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti muhatap olmamış olsaydı ben şimdi burada
olmazdım. Kıbrıs Türk tarafı Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti muhatap olmamış
olsaydı Sayın Bakanın az önce söylediği gibi Sayın Bakan KKTC’ye gelip
Cumhurbaşkanıyla ve Hükümet yetkilileriyle o toplantıları yapmazdı. Kıbrıs
Türk tarafı muhatap olmamış olsaydı Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri
düzeyinde New York’ta o görüşmeler olmazdı. Dolayısıyla, böyle bir sorunun
veya sıkıntının olduğu kanaatinde değilim.
Sayın Bakanın az önce ifade ettiği gibi Kıbrıs’ta yapılan toplantılarda biz
farklı kesimler ile yaratıcı bazı düşüncelerin tartışılabileceği konusunda,
bunun yararı konusunda hepimiz altını çizerek vurgulamak istiyorum hepimiz
hemfikir kalmıştık ve bunun doğrultusunda ona uygun olarak hareket edilerek
birtakım temaslar yapıldı. Bir takım temaslar yapılacak ve yapılmaya devam
edilecek doğru olan da budur. Hukuki duruşumuzu ve tezlerimizi bir kenara
bırakmaksızın diyalog kapısının özellikle gayri resmi diyalog kapısının her
tür sorunun çözülmesinde yegâne gerekli unsur olduğu aşikardır.
Dolayısıyla, böyle bir tartışma başlatmak veya bunun üzerinden konuşmak
Türkiye’yle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasındaki ilişkilerin geleceği
arasından bize yarar değil zarar sağlar, zarar getirir. Ben bunun suni bir
tartışma olduğu kanaatindeyim.
SORU- Sayın Bakan Çavuşoğlu’na bir sorum olacak. Efendim, Cemal Kaşıkçı
olayının aydınlatılmasına ilişkin soruyorum. Başkonsolos ve konsolosluk
yetkililerinin sorgulanması, ifadelerine başvurulması gündemde midir? Bugün
Suudi Başkonsolosu Suudi Arabistan’a gitmek istese gidebilir mi, yoksa
Türkiye’ye soruşturma tamamlanana kadar Türkiye’de kalmasına yönelik bir
istekte bulunmuş mudur?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Yani bugün tabii Suudi Arabistan’ın
herhangi bir diplomatı ülkesine gitmek isterse gidebilir buna yönelik bir
kısıtlama yok. Ama dün sizlerin de takip ettiği gibi epeyce bir çabadan ve
aradan sonra, zamandan sonra daha doğrusu, başsavcılık uzmanlarla birlikte
büyükelçilik binasına girdiler ve dün gece sabah 5 gibi çalışmalarını
burada tamamladılar. Bugün itibariyle de Başkonsolosun rezidansı ve araçlar
dahil, yine soruşturmalar devam edecektir. Bizim amacımız bellidir. Suudi
Arabistan Başkonsolosluğu’nda kaybolan Kaşıkçı’nın akıbetini öğrenmek
durumundayız. Tüm dünya adeta gözlerini buraya kilitledi, herkes merak
ediyor. Ortada bir can var, gazeteci olması da önemli, ama her şeyden
önemlisi bir insan, bir candan bahsediyoruz ve bunu açıklığa kavuşturmak
durumundayız. Tabii kimleri sorguya alacak, kimlere ne sorular soracak bu
başsavcılığın görevi, onlar karar verirler soruşturma kapsamında. Başsavcı
adına ben, şu kişiye bu kişiye soru sorulacak veya sorulmayacak diyemeyiz.
Ama yine Kaşıkçı’nın nişanlısıyla ilgili yine soruşturmalar, biliyorsunuz
ifadeleri alındı daha doğrusu. Uygun gördüğü kişilerden tabii ifadesine
başvurabilir başsavcılık. Bu sürecin hiçbir engel olmadan engelsiz bir
şekilde devam etmesi önemli. Aynı şekilde bu sürecin Suudi Arabistan’la bu
anlamda iş birliği bakımından da önemi var. Diğer taraftan, bu sürecin
sonuç odaklı olması lazım ve şeffaf olması lazım, hiç kimsenin kafasında
bir soru işareti kalmayacak şekilde durum açıklığa kavuşturulması
gerekiyor.
SORU- Işın Sarıca, CNN International.
Yarın sabah saatlerinde Amerikan Dışişleri Bakanı Pompeo’nun Ankara’da
olması bekleniyor. Türkiye tarafı özellikle Kaşıkçı özelinde bu görüşmeden
nasıl bir sonuç almayı bekliyor?
Ayrıca Türkiye’nin başka dosyaları da var, Hakan Atilla’nın Türkiye’ye
getirilmesi bunlardan biri mi? Ayrıca iki Türk bakan hakkında uygulanan
yaptırım kararlarının kaldırılması. Bunlarla ilgili ne gibi gelişmeler
bekleniyor?
Ayrıca CNN International’ın Suudi tarafından edinildiği bilgilere göre,
Suudi Arabistan, Kaşıkçı’nın soruşturmaya alındığı ve o esnada bir şeylerin
yanlış gittiğini ve vefat ettiği yönünde bir açıklama yapması bekleniyor.
Türkiye’ye ulaşan bu yönde bilgiler var mı, temaslarınız ne aşamada?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Buna yönelik bize ulaşan bir bilgi yok,
son sorudan başlayacak olursak. Yani bu şahıs evlenmek için bazı belgeleri
almak üzere Başkonsolosluğa gitti. Yani bir başkonsolosluk, şahısların
sorgulama yeri değildir, sorgulama mahkemelerde yapılır, adli makamlarda
yapılır ya da ilgili birimlerde yapılabilir tabii. Ama bizim için sorgulama
yapılıp-yapılmadığından çok, bu şahsa ne oldu, onu öğrenmemiz gerekiyor.
Suudi Arabistan’dan buna yönelik herhangi bir itiraf ya da bilgi bize
ulaşmış değildir. Bahsettiğiniz haberi dün akşam ben de televizyonlarda,
CNN International’da gördüm.
Diğer taraftan, Sayın Pompeo Riyad’dan sonra Ankara’ya gelmek istediğini
bildirdi ofisi aracılığıyla, biz bu ziyaretten elbette mutluluk duyarız.
Bugüne kadar ABD’nin, Avrupa ülkelerinin ve tüm dünyanın bu olayla ilgili
yaptıkları açıklama, yine duruşu ve gösterdikleri hassasiyet önemli,
herkesin ortak bir amacı var, ne olduğunun ortaya çıkması. Ve bugüne kadar
yapılan açıklamaları da işin doğrusu bu yönde olumlu buluyoruz.
Tabii Riyad’dan ne bilgiler getirecek, bize söylenmeyen neler var, onu
bilmiyorum. Oradaki yaptığı görüşmeleri elbette bize de anlatacaktır.
Fakat bir dışişleri bakanı Türkiye’ye geldiği zaman, iki dışişleri bakanı
bir araya geldiği zaman ve diğer temaslarda elbette ikili ilişkilerin her
boyutu görüşülür, konsolosluk işleri de görüşülür, ekonomik ilişkiler ve
savunma sanayi dahil her alanda ne yapıyoruz, sorun var mı veya daha
ileriye nasıl götürebiliriz, bunlar konuşulur doğaldır, bunlar gündeme
gelecektir. Ama tabii bizim için de hassas konular var. Amerika’da devam
eden bana göre FETÖ motifli bazı, Halkbank’la ilgili, işte Atilla’yla
ilgili davalar var, konsolosluk meselesiyle ilgili. Ama FETÖ’nün halen
ABD’de olması ve soruşturmalar konusunda ciddi adımların atılmaması, iade
konusunda da herhangi bir adım atılmaması bizim için ciddi bir konudur.
Diğer taraftan, Sayın Pompeo göreve gelir gelmez kendisiyle Münbiç’le
ilgili yol haritasını onaylamıştık, Vaşington’a giderek 4 Haziran’da
birlikte onaylamıştık, Tillerson zamanında çalışmalar başlamıştı. Şimdi
ortak eğitim programları başladı, biraz gecikme var ve Münbiç’te bu yol
haritasının tam anlamıyla uygulanması bizim için önemlidir, teröristlerin
buradan temizlenmesi. Ama teröristlerin sadece Münbiç’ten temizlenmesi de
yetmez, Fırat’ın doğusunda da sınırlarımızın ötesinde biz bir terörist
görmek istemeyiz. Ve ABD’nin sorumluluğu da, yani sorumluluklarından bir
tanesi de, bu bölgeden bu teröristlerin temizlenmesidir. Çünkü ABD bugüne
kadar bu teröristlere çok ciddi destek verdi, silah desteği verdi,
buralarda konuşlanmasına destek verdi, çoğunluğu Arap olan birçok şehrin
yönetimini de bu teröristlere teslim etti. Dolayısıyla bu sorunların
hepsini bizim çözmemiz lazım, bu ikili görüşmelerde de bunların hepsini
tabii ki ele alacağız diğer konularda olduğu gibi.
SORU- İki sorum olacak, ilk sorum Sayın Bakan Çavuşoğlu’na.
Rusya’yla Soçi’de sağlanan İdlib mutabakatı uyarınca 15 Ekim’de
silahsızlanma bölgesindeki tüm ılımlı ve radikal grupların çıkması
öngörülüyordu. Dün sahadan çelişkili bilgiler geldi çıktıkları ve
çıkmadıkları yönünde. Türkiye’nin elindeki bilgi nedir, bu gruplar
çıkmışlar mıdır buradan? Çıkmadılar ise, Rusya ile ve Türkiye’nin ortak
gerçekleştirileceği bir operasyon beklenmeli midir? Ayrıca İdlib merkeze
doğru çekildiği bilinen bu radikal terörist olarak tanımlanan grupların
önümüzdeki süreçte nereye gitmesi öngörülmektedir? Bu konudaki yol
haritasını soracaktım.
Diğer sorum Sayın Bakan Özersay’a. Geçtiğimiz günlerde basında Türkiye’nin
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde bir askeri üs kurmak istediği yönünde
haberler yer aldı. Sizin bu konudaki görüşünüz nedir, bu konuda somut bir
gelişme beklemeli miyiz yakın zamanda?
KKTC BAŞBAKAN YARDIMCISI VE DIŞİŞLERİ BAKANI KUDRET ÖZERSAY- Ben
cevaplayayım sorunuzu. Bu gibi konularda aslında basında çıkan haberler
üzerinden bir değerlendirme yapmayı çok fazla tercih etmem, bugün sabah
katıldığımız panelde de dikkate getirmiştim. Aslında Kıbrıs Rum tarafının
farklı aktörlerle Doğu Akdeniz bölgesinde savunma ve askeri iş birliği
konularında ilişkiler geliştirmekte olduğunu, fiili bir durum yaratmakta
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bağlamda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti de
Türkiye Cumhuriyetiyle birlikte gerekli değerlendirmeleri yapıyor. Bugün
öğleden sonra Sayın Milli Savunma Bakanıyla da benim bir görüşmem olacak.
Biz de kendi aramızda değerlendirmelerimize devam ediyoruz demekle
yetineyim bu aşamada.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Esasen İdlib
Memorandumu sadece insani bir felaketin önüne geçmemiştir, siyasi çözüm
için de çok önemli bir fırsat penceresi açmıştır. Bunu da çok iyi
değerlendirmemiz gerekiyor. Suriye’yle ilgilenen tüm ülkelere de yeniden
bunu anlatmaya çalışıyoruz. Siyasi süreç, anayasa komisyonu ve Cenevre
sürecinin hızlandırılması gerekiyor ki siyasi çözüm en iyi çözümdür, kalıcı
çözümdür.
Tabii bu Memorandum kapsamında oluşturulan alan, yani silahtan arındırılmış
bölgede çalışmalarımız devam ediyor ve ağır silahların çekilmesi konusunda
da bir sıkıntı yok. Yine bazı radikal grupların bu bölgeden çekilmesi
konusunda da bir sıkıntı görülmüyor. Tabii bu devam eden bir süreç ve yine
İdlib bölgesinden geçen iki tane otoyolun M4 ve M5 otoyollarının açılması
da yılsonuna kadar devam edecektir. Şu ana kadar ki iş birliğinden ve
atılan adımlardan Rusya’nın da memnun olduğunu biliyorum. En son New
York’ta Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da, bu konuda Türkiye’nin
attığı adımlardan dolayı bize teşekkürlerini de iletmiştir.
Şimdi buradaki radikal gruplar ne olacak? Güzel bir soru. Ve maalesef bu
radikal gruplar Halep’ten, Doğu Guta’dan, Humus’tan, Hama’dan koridorlar
açılarak buraya özellikle gönderilmiştir. Rejim tarafından ve destekçileri
tarafından özellikle gönderilmiştir. Yarın bunların buradaki mevcudiyeti
İdlib’e saldırmak için bir bahane olarak kullanılacaktı, biz bunu başından
beri biliyorduk. Nitekim kullandılar da.
Diğer taraftan, hatta Dara bölgesinden yani Suriye’nin güneybatısından,
hatta Deyrizor bölgesinden bile radikal gruplar buraya getirilmiştir. Şimdi
ne olacak bunlar? Önemli bir soru. Çünkü bizim de sınırımızın öbür
tarafında biz teröristler ya da radikalleşmiş gruplar istemeyiz. Tabii bunu
tüm ülkelerle yine görüşüyoruz. Ve burada yabancı terörist savaşçılar da
var, çok farklı ülkelerden gelen yabancı terörist savaşçılar da var.
Bunların tabii kaynak ülkelere gönderilecek mi? Başka nasıl tedbirler
alacak? Tüm bu konularda Dışişleri Bakanlığımız, istihbaratımız,
muhataplarıyla, muhataplarımızla görüşmelerimizi de sürdürüyoruz, ama
burada ortak bir stratejiye de tabii ihtiyaç var.
Teşekkür ediyorum.