10 Haziran 2004 - DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ NAMIK TAN´IN;HAFTALIK OLAĞAN BASIN TOPLANTISI

TAN :Değerli arkadaşlarım hepinize bugünkü basın brifingimize hoş geldiniz diyorum ve sevgiyle selamlıyorum. Benim iki hususta açıklamam olacak. Ondan sonra sorularınızı alayım.             

Biliyorsunuz BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs iyi niyet misyonuyla ilgili son raporu 3 Haziran 2004 tarihinde yayınlanmıştır. Rapor BM gözetiminde dört yıla aşkın bir süre çok yoğun bir tempoda süren Kıbrıs meselesine kapsamlı, kalıcı ve adil bir çözüm bulunmasını bekleyen müzakere sürecinin geçirdiği aşamaları özetlemekte ve BM Genel Sekreteri’nin çeşitli gözlem ve değerlendirmelerini içermektedir. Müzakere sürecinin sonunda BM tarafından sonuçlandırılan çözüm planının başarısızlığa uğramasının sorumluluğunu açıkça Kıbrıs Rum tarafına yükleyen BM raporu, Rum tarafının müzakereler sırasındaki ve referandumlar öncesindeki tutumunu da ayrıca eleştirmektedir. Rapor, diğer yandan, Kıbrıs’ta kalıcı bir çözümün siyasi eşitlik ve tam ortaklık temeline dayalı olması gerektiğini vurgulamakta, bu kapsamda Rum tarafının samimiyetini sorgulamakta ve gerçekten siyasi eşitlik ve ortaklığa dayalı çözümü istemeleri halinde Rumların bunu söylemlerine katmalarının yeterli olmayacağını, aynı zamanda eylemleriyle de göstermeleri gerekeceğini belirtmektedir. BM Genel Sekreteri raporunda, referandumlar sonrasında Kıbrıs Türklerinin durumunun uluslararası camia tarafından ele alınması gereğine işaret etmekte ve Kıbrıs Türklerine baskı uygulamak veya onları dünyadan tecrit etmek için hiçbir gerekçe kalmadığını kayda geçirmektedir. Bu çerçevede BM Genel Sekreteri, sözkonusu raporu aracılığıyla Kıbrıs Türklerine yönelik ambargo ve kısıtlamaların kaldırılması için uluslararası camiaya ve Güvenlik Konseyi’ne çağrıda bulunmakta, Kıbrıs Türk tarafının kalkınmasını engelleyen ve onları dünyadan tecrit eden uygulamalara son verilmesini istemektedir. Uluslararası camiadan beklentimiz BM Genel Sekreteri’nin bu çağrısına yanıt vermeleri ve Kıbrıs Türk tarafıyla her alanda doğrudan ilişki kurmalarıdır.

İkinci olarak dikkatinize getirmek istediğim husus, Haklar Bildirgesi Kartı. Biliyorsunuz, ülkemizin AB’ne üyelik sürecinde ve uyum sürecinde kolluk uygulamaları ön planda yer almaktadır. Emniyet teşkilatı, insan haklarının korunması ve yasa dışı uygulamaların önlenmesi açısından önemli ve vazgeçilmez hizmetler yerine getirmektedir. Anayasamızda 2001 yılında yapılan değişiklikler çerçevesinde polisin temel görev alanlarını ve yetkilerini düzenleyen, 2659 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun ilgili maddelerinde değişikliğe gidilmiş, buna paralel olarak Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliğinin bazı maddeleri insan hak ve özgürlüklerinin korunması itibariyle Anayasa ve kanunlara uygun hale getirilmiş ve arama işlemlerini geliştirmek, adli ve önleme aramalarının etkin bir şekilde yerine getirilmesini sağlamak amacıyla, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği yayınlanmıştır. İnsan hak ve özgürlüklerinin korunması açısından soruşturma işlemleri sırasında ve özellikle yakalama anında kişilere insan haklarının bildirilmesi kanuni bir zorunluluktur. Konuyla ilgili olarak başta Anayasamızın 19. maddesinde olmak üzere, ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. ve 6. maddelerinde 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 128. maddesinde, 2659 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun 13. maddesinde ve Yakalama Gözaltına Alma İfade Alma Yönetmeliği’nin 6. maddesinde düzenleme yapılmıştır. Kanuni bir zorunluluğun yerine getirilmesi, insan hak ve uygulamalarının geliştirilerek özellikle suç soruşturma işlemlerinin yasal sınırlar dahilinde yürütülmesi açısından, Emniyet Genel Müdürlüğümüz merkez ve taşra teşkilatında görevli bütün personele dağıtılmak üzere Haklar Bildirgesi Kartı bastırmıştır. Haklar Bildirgesi Kartı iki bölümden oluşmaktadır. Kartın ön yüzünde; kişilere yakalama sırasında kolluk görevlilerince bildirilmesi gereken haklara yer verilmiş ve bu haklar 10 ayrı maddede sıralanmıştır. Kartın arka yüzünde de; önemli uyarı başlığı altında hakların bildirilmesine ilişkin mevcut hukuki düzenlemeler  sıralanmıştır. 

Sizlere bu kartın bir fotokopisini, arkadaşlarım Basın Toplantısını müteakip dağıtacaklar. Benim söyleyeceklerim bu kadar sorularınız varsa cevaplandırmaya gayret edeceğim.

SORU: Kıbrıs’ın Gümrük Birliği kapsamına alınmasıyla ilgili bir sorum olacaktı. 17-18 Haziran tarihlerinde yapılacak ara zirveye kadar bu çalışmanın bitirilmesi ve gümrük birliği kapsamına alınması öngörülüyor mu? Bu çalışmada nasıl bir formüle gidilecek? İsim olarak Güneyi temsil eden bir kesim gibi bir ifade kullanılacak mı ve karşı tarafın da bunu kabul etmesi bekleniyor mu? Bu yönde temaslara geçildi mi?

CEVAP: Dün Sayın Bakanımız hepinize hitaben bu hususta bazı açıklamalarda bulunmuştu. Ben, müsaade ederseniz, bunu biraz daha genişleterek sizlere aktarayım. Gümrük Birliği’nin 1 Mayıs 2004 tarihinde, Avrupa Birliği’ne katılan ülkelere teşmili amacıyla iç hukukumuzda bazı düzenlemelerin yapılması gerekmiştir. Bu düzenlemelerde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi mevcut aşama itibarıyla dışarıda tutulmuştur. AB’nin bu hususta yanlış bir izlenim içinde olduğu görülmektedir. Bu düzenlemeler sanki ihtiyariymiş, hükümetimizin inisiyatifiyle yapılmış gibi algılanmaktadır. Oysa ki, bunlar tamamen gümrük mevzuatımızın bir gereği olup, teknik uygulamada sorunla karşılaşılmaması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Öncelikle bu yanlış izlenimi gidermek üzere, gerekli izahatta bulunduk. Güney Kıbrıs Yönetimi’nin bu düzenlemelerin dışında tutulması referandumlar sonrasında ortaya çıkan yeni durumdan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni tanımıyor olmamızdan kaynaklanmıştır. Türkiye Gümrük Birliği mükellefiyetleri doğrultusunda, Güney Kıbrıs’a yönelik olarak gerekli düzenlemeleri yapma niyet ve hazırlığı içerisindedir. Tabiatıyla gümrük birliğinden doğan vecibeler iki yönlüdür. Yapılacak bu düzenlemeler ticaret sapması olmamasına yönelik ve ticari alanla sınırlı olacaktır. Bunlardan Kıbrıs’ta varılacak kapsamlı çözüm açısından, siyasal bir sonuç çıkarılamayacağı tabiidir. Bulunduğumuz aşamada AB Komisyonu Kıbrıs Türklerinin tecridinin giderilmesine yönelik öneri paketinin hazırlığı içerisindedir. AB’nin burada ciddi ve cesur bir açılım iradesi göstereceğini ümit ediyoruz. Bildiğiniz gibi, BM Genel Sekreteri de son olarak yayınladığı raporunda, uluslararası camiaya, Kıbrıs Türklerine uygulanan kısıtlamaları elimine etmek çağrısında bulunmuştur. AB’nin Kıbrıs Türklerine yönelik tutumu ülkemizin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik tutumuna ışık tutacaktır. Kıbrıs’ın kuzeyi ve güneyi arasında dengeli bir yaklaşım sergilenmesi, referandumlar sonrasında ortaya çıkan durumun doğası gereğidir. Öte yandan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin teknik bir nitelik taşıyan bu konuyu tırmandırma ve AB üyeliğini de kullanarak kendi lehine çevirme çabasından üzüntü duyuyoruz. Anlaşıldığı kadarıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi dikkatleri referandumların sonucundan ve BM Genel Sekreteri’nin son raporundan başka yönlere dağıtmaya çalışmaktadır. 

Söyleyeceğim bunlardan ibaret.

SORU: Efendim, bu Irak’la ilgili Güvenlik Konseyi’nde kabul edilen karar Irak’ta bir uluslararası güç kurulmasını veya mevcut güçlerin uluslararası güce çevrilmesini de öngörüyor. Bununla ilgili Başkan Bush’un NATO’nun da burada rol oynayabileceğine ilişkin sözleri var. Tabii bu şu anda varsayımsal bir durumda ama, Türkiye’nin ilkesel olarak NATO kuvvetlerinin Irak’ta görev almasına yaklaşımı nedir acaba?

CEVAP: Irak hakkındaki 1546 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararı burada esas alınmalı. Güvenlik Konseyi önceki gün düzenlenen toplantısında Irak hakkındaki kararı bildiğiniz gibi oy birliğiyle kabul etmiştir. Karar, Irak’ın siyasi geçiş dönemindeki önemli aşamalarıyla uyumlu olarak 30 Haziran 2004 tarihinde egemenliğin devriyle başlayacak işgal sonrası yeni dönemi düzenlemektedir. Bu bakımdan, önemli bir kilometre taşı teşkil etmektedir. Kararın Irak’ın kendisiyle ve komşularıyla barışık, demokratik, istikrarlı, güvenli ve müreffeh bir geleceğe uzanmasına, bölgesinde ve uluslararası toplumda hak ettiği konuma ulaşmasına katkıda bulunmasını ümit ediyoruz. Tabiatıyla, Irak’taki dönüşüm sürecinin başarısı, Irak halkının bunu benimsemesine bağlıdır. Kararda, gerek Irak’taki, gerek Irak’tan kaynaklanan terörizmle mücadelenin öneminin vurgulanmasını da memnuniyetle karşılıyoruz. Bütün bunlara ilaveten, bu kararda, biliyorsunuz Irak’ın toprak bütünlüğü, birliği, egemenliği de kalın harflerle vurgulanmıştır. Kaynakların Irak halkının tümüne ait olduğu hususunun altı çizilmiştir. Biraz önce vurguladığım üzere,  terörizm konusunun önemi üzerinde durulmuştur. Komşu ülkelerle ilişkilere değinilmiştir. Biliyorsunuz ki, bu bizim açımızdan yine önem taşıyan bir husustur. Nihayet, BM’nin rolünün altı çizilmiştir. Bunu da önemli bir husus olarak görüyoruz.

SORU: Namık Bey, gerçi dün Bakan Bey söyledi ama, Irak’taki Türk rehine sayısı 4 diye söyledi ama başka kaynaklar bildiğim kadarıyla AP mesela 7 Türk rehineden bahsediyordu. Dünden bugüne bir gelişme var mı acaba bunlarla ilgili?

CEVAP: Sayın Bakanımızın söylediklerine ilaveten söylenecek bir husus yok. Herhangi bir gelişme olmadı. Ancak, bazı vatandaşlarımızın kaçırılması ve rehin alma olaylarının yaşandığını hepimiz biliyoruz. Bunların bir kısmı, Irak’ın imar faaliyetinde bulunan Amerikan firmalarıyla çalışmama uyarısıyla serbest bırakılmıştır. Rehin alma olayları yakından takip edilmekte ve Bağdat Büyükelçiliğimizce koalisyon makamları nezdinde kuvvetli girişimler gerçekleştirilmekte, ayrıca vatandaşlarımızın bırakılması için yararlı olabileceği düşünülen nüfuzlu Irak’lı kişi ve gruplarla da temas edilmektedir. Halen Irak’lıların elinde rehin bulunan vatandaşlarımızın salıverilmesi için güçlü gayretler göstermekteyiz. Biraz önce de ifade ettiğim üzere herhangi bir yeni gelişme yoktur. 

SORU: Namık Bey. demin Kıbrıs’la ilgili yanıtınızı alırken bir iki noktayı atlamış olabilirim. Sizin anlattığınızdan şunu mu anlıyoruz Türkiye’nin yapacağı hazırlığı da değişikliğin, düzenlemenin hayata geçmesi için öncelikle AB’nin Kuzey Kıbrıs’a yönelik açılımının bekleneceği sonucunu mu çıkarmalıyım?

CEVAP: Hayır, yanılmıyorsam, orada özellikle altı çiziliyor, bu bir ön şart şeklinde algılanmamalı. 

SORU: Önümüzdeki İKÖ toplantısında KKTC’nin statü değişikliği yaşayacağını ve Kıbrıs Türk Devleti adıyla herhalde lanse edilmeye başlanacağını biliyoruz. Ben şunu öğrenmek istiyorum. Bu isim değişikliğinin İKÖ içerisinde bir statü farklılığı yaratıp yaratmadığını ve  KKTC yine gözlemci statüsüyle mi katılıyor? Eğer öyleyse bunun daha önceki haline göre bir farkı olacak mı?

CEVAP: Benim bildiğim kadarıyla gözlemci statüsü devam edecek. Ancak, hangi sıfatla gözlemci olacağı hususunda bir değişiklik olacak. Yani bir statü farkı olacak. O da sizin de belirttiğiniz gibi Kıbrıs Türk Devleti şeklinde yer alacak. Bunları size “background” olarak söylüyorum. Bu toplantı henüz yapılmamıştır. Takdir edersiniz, burada bu konular değerlendirilecektir. Dolayısıyla bunları önceden “on the record” olarak söylemek doğru olmaz.

SORU: DEP’li Milletvekillerinin tahliye edilmesinin ardından, ne kadar yargı kararı da olsa Sayın Bakan’a siyaseten bir mesaj iletildi mi? Özellikle yurtdışından bir telefon konuşması oldu mu?

CEVAP: Bu konuda bütün gelişmeler gayet açık bir şekilde cereyan etmekte. Onlara ekleyecek ilave bir husus yok. 

SORU: Bu hafta bizim Kudüs Başkonsolosumuz ve İsrail Büyükelçimiz çağrıldı. İstişareler yapıldı, bitti diyelim, bitmemiş olabilir. Nasıl bir tutum var bize özetleye bilir misiniz? Ortaya çıkan tablo nedir. Türkiye  nasıl bir politika izleyecek?

CEVAP: Bunlar bizim dahili, kurum içi değerlendirmelerimiz, dolayısıyla bunları sizlere açıklamam mümkün değil. Ancak, Büyükelçimiz bugün ayrılıyor. Görev yerine dönecek. 

SORU : G-8 toplantısı yapıldı. Bir takım kararlar alındı. Bölgedeki referandumları destekleyen. Türkiye’de bunun bir parçası. Türkiye’ye biçilen rol tam olarak nedir? Çünkü Türkiye’de faaliyetlerden çok Türkiye’de toplantılar olacak diye biliyoruz. Türkiye’ye biçilen rol nedir? Bu programı yada destek paketini nasıl buluyorsunuz?

CEVAP: Sizlere bu konuda da bir “background” not hazırladık. Bitince onu da dağıtırız. 

Evet teşekkür ederim.