Sayın Bakanımızın New York'ta Düzenlediği Basın Toplantısı, 27 Eylül 2011

Değerli basın mensupları,

Bildiğiniz gibi BM Genel Kurulu 66. Toplantısı vesilesiyle Sayın Başbakanımızla birlikte 10 gündür yaklaşık New Yorkta’yız. Biraz önce son görüşmelerimizi gerçekleştirdik. Topluca bir BM Genel Kurulu değerlendirmesini sizlerle paylaşmak istiyorum. BM Genel Kurulu toplantıları birçok açılardan büyük bir fırsat oluşturuyor. Her şeyden önce birçok ülkeyle başka şartlarda görüşmenizin bazen zor olduğu ülkelerle ikili temas yapma imkanları oluyor. Ayrıca BM misyonunun BM kurumunun temel felsefesini de okuyan küresel sorunlarla ilgili birçok uluslararası ve çok taraflı toplantılar gerçekleştiriliyor. Birçok insiyatif burada başlatılıyor, burada yönetiliyor. Ve uluslararası toplumda ülkelerin aktiviteleri, varlıkları, görünürlükleri biraz da BM Genel Kurulu’ndaki faaliyetleri ile hissediliyor ve değerlendiriliyor. Bu açıdan bakıldığında ben şunu gururla sizlerle paylaşmak istiyorum. Gittikçe artan bir tempoyla Türkiye’nin uluslararası görünürlülüğü BM Genel Kurulu’nda her Genel Kurul’da bir kez daha tescil ediliyor. Etkinliği bütün taraflarca gözleniyor ve şu anda herhalde herhangi bir objektif gözlemciye ya da BM Genel Kurulu toplantısı çerçevesinde yürütülen faaliyetlere katılmış yabancı gözlemcilere sorsanız en aktif ülkeler arasında kimleri zikredersiniz diye herhalde bunların en önde gelenlerinden biri ülkemiz olur.

9 senedir ben Genel Kurul çalışmalarına katılıyorum. Türkiye’nin gittikçe artan uluslararası etkinliği oluyor. Daha önceleri sadece ulusal çıkarlarımızı ilgilendiren bazı temel konuları genel kurulda anlatabilmek için bir fırsat teşkil ederken, şimdi kendi milli meselelerimizi genel kurulda ve ikili bazda anlatma fırsatı buluyoruz. Hem de bölgesel ve küresel birçok konuya müdahil oluyoruz. Başkanlık yapıyoruz. Eş başkanlık yapıyoruz. Taraflarla bu sorunların çözümü konusunda girişimlerde bulunuyoruz. Bu çerçevede baktığımızda bu Genel Kurul toplantısı da son derece verimli geçti. Ve şu ana kadar Sayın Başbakanımızla birlikte ve ayrıca benim yaptığım ikili görüşme sayısı 49. 49 ülkeyle ikili görüşme gerçekleştirdik. Katılınılan toplantı, konferans sayısı 22’dir. Bunların içerisinde mesela Somali Zirvesi, Libya Dostlar Grubu Toplantısı, Nükleer silahsızlanmayla ilgili bizim de içinde olduğumuz insiyatifin geliştirdiği toplantılar var. 7 konuda başkanlık, eş başkanlık yaptık. Eş başkanlık yaptığımız kaydadeğer, bir anlamda BM sistemi açısından gelecekte çok büyük bir öncelik taşıyacağı konu uluslararası arabuluculuk girişimidir. Geçen sene Finlandiya ile birlikte başlattığımız bu girişim aynen medeniyetler ittifakı girişimi gibi önemli. Şimdi ete kemiğe bürünüyor. Ve bir uluslararası girişim halini alıyor. Geçen sene Finlandiya Dışişleri Bakanı ile bunu başlatmıştık. Ve ilk toplantıyı Finlandiya daimi temsilciliğinde gerçekleştirmiştik. Bu sene ilgili bütün uluslararası kuruluşların katılımıyla ve arabuluculuk konusunda önemli faaliyetlerde bulunan ülkelerin katılımıyla Türkevi’nde bir toplantı gerçekleştirdik. Ayrıca, bu arada geçen seneden bu seneye kadar olan dönemde bir BM Genel Kurulu kararı çıkarttık. Ve bu insiyatifi bugün genel sekreterle yaptığımız görüşmede de bir kez daha ele aldık. Bir BM insiyatifi olarak aynen medeniyetler ittifakı gibi arabuluculuk dostları diye bir grup oluştururuz. Bu küresel barışa büyük bir katkı niteliği taşıyacak.

Yine teröre karşı mücadele küresel forumunu kurduk. Ve o forumda ilk oturumda PKK diğer küresel terör örgütleriyle birlikte açık bir şekilde mücadele edilmesi gereken bir terör örgütü olarak zikredildi. ABD ile iki yıllığına başlattık ve daha sonra diğer ülkeler katılacaklar. 30’u aşkın ülkenin girişim içinde yer aldığı önemli bir insiyatif. Teröre karşı mücadele bizim milli çıkarlarımız açısından bölgesel küresel barış açısından da sahiplenmemiz gereken bir alandır. Türkiye bu konuda da öncülük yapıyor. Bir taraftan bölgesel diğer taraftan küresel barışı temin edecek arabuluculuk girişimine öncülük ediyoruz. Bir taraftan teröre karşı mücadeleye öncülük ediyoruz. Bir taraftan Medeniyetler İttifakı ki şu anda BM zemininde ki en geniş girişim niteliği kazanmıştır. 130’a yakın ülke ve uluslararası örgütle. Onun başkanlığını yaptık onun oturumuna katıldık biliyorsunuz. Böylece birçok konuda Türkiye insiyatifi aldı. Yine nükleer silahsızlanma konusunda bir oluşan gurubun insiyatifi içindeyiz, yürütücüsüyüz. Ayrıca, eş başkanlık yaptığımız hususlar da oldu. Yani ekonomik işbirliği teşkilatının toplantısına başkanlık yaptım. Ekonomik işbirliği teşkilatının ASEAN ile yaptığı ortak toplantıya Kamboçya Başbakan yardımcısıyla birlikte eş başkanlık yaptım. Bu da çok önemlidir. Bütün Asya’yı kuşatan en geniş ekonomik işbirliği alanı oluşturmaya çalışıyoruz. Orada aldığımız kararla ASEAN ve Ekonomik İşbirliği Teşkilatı gelecek senede birlikte ya Türkiye’de ya Azerbaycan’da toplanacak. Böylece ekonomik alanda da bir zemin oluşturuyoruz. Tabii, İslam işbirliği teşkilatı ve diğer uluslararası yapılar içinde de Bosna-Hersek temas Grubu Toplantısı, Keşmir Temas Grubu toplantısı bunları gerçekleştirdik. Yine şu anda dönem başkanlığı üstlendiğimiz Asya’daki en geniş Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı olan CICA’nın toplantısını da yaptık burada. İlk defa CICA Bakanlar düzeyinde New York’ta toplandı.

Biz bir anlamda BM Genel Kurulu zeminini yıllık bir muhasebe zemini olarak görürüz. Küresel toplumun kendisini muhasebe ettiği, tartıştığı BM sisteminin ne kadar etkin olduğunun ele alındığı bir küresel platform ayrıca birçok uluslararası bölgesel örgütün toplantı imkanı bulduğu bir zemin. Ve tabii ikili görüşmeler için kapsamlı bir faaliyet alanı. Bu 49 ikili görüşme 22 çok taraflı konferans, 7 başkanlık/eşbaşkanlık yaptığımız süreç dışında üç tane de önemli metine imza koyduk yada bu metni BM nezdinde sunduk. Böylece kapsamlı bir yoğun bir görüşme trafiği içinde gerçekten çok verimli bir hafta, bir 10 gün yaşadık. Toplam etkinliğimiz bütün bunlarla birlikte 81 oldu. İkili görüşme konferanslar ve diğerleri dahil. Tabii bu ikili görüşmelerin içerisinde onu da kısaca zikretmek isterim. ABD Başkanı Sayın Obama ile yapılan görüşme gibi daha uzun ve iki ülkenin birçok dosyayı ele aldığı görüşmeler de oldu, Sayın Başbakanımızın Norveç Başbakanıyla ve İran Cumhurbaşkanı’yla görüşmeleri oldu.

Görüşmelerde, ayrıca süregiden bazı süreçlerle ve sorunlarla ilgili, mesela Kıbrıs’ın GKRY tarafından başlatılan sondaj çalışmalarının getirdiği yeni durum çerçevesinde birçok ülke nezdinde, daha az görüşebildiğimiz ülkelere izahat imkanı bulduk. Bu çerçevede, Venezüela dışişleri bakanıyla görüştük. Ekvator dışişleri bakanıyla, Latin Amerika’da Afrika’da Asya’da ki Pasifik Adalarındaki birçok ülkelerle görüşmeler yaptık. Uluslararası örgütlerle görüşmeler yaptık. Arap Ligi Karayip ülkeleri topluluğu, Afrika Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi. Türkiye’nin takip ettiği yoğun ve etkin diplomasi bütün uluslararası toplumda büyük bir ilgiyle izleniyor. Özellikle mesela Somali konusunda iki zirve oldu, ikisinde de en fazla ilgi çeken konuşmalar Türkiye tarafından gerçekleştirildi. Büyük bir ilgiyle yakından takip edildi. Bu tempomuz gittikçe artacak. Bundan sonra her zeminde gerek ekonomik alanda gerek siyasal alanda uluslararası barış adalet, istikrar noktasında her türlü katkıyı yapacağız.

Yine uluslararası adalet anlamında, biliyorsunuz en az gelişmiş ülkeler 4. Zirvesine Mayıs’ta İstanbul’da ev sahipliği yapmıştık. Burada da yine bir zirveyi böylelikle gerçekleştirdik. Gördüğünüz gibi çok geniş bir alanda Türkiye BM gündemine ağırlığını koydu. Bu gündemin yönetilmesinde, yürütülmesinde çok belirgin şekilde kendi varlığını hissettirdi. Bundan sonra da her BM Genel Kurulu Türkiye’nin uluslararası etkinliğinin çıtasını daha da yükselttiği bir zemin olacak. Ben sizlere de teşekkür ediyorum. Basın çok yakından takip etti bizim bütün faaliyetleri. Ciddi çaba sarf ettiniz. Size de hem teşekkür ediyoruz, hem geçmiş olsun diyoruz. Sorular varsa soruları alabiliriz.

SORU: Sayın Bakanım öncelikle hoş geldiniz. Zaman gazetesi. Gerçi yolunuz açık olsun demem gerekiyor biraz. Sayın bakanım size iki sorum olacak. Birincisi biraz önce bahsettiğiniz arabuluculukl inisyatifi. Medeniyetler ittifakının kurucusu ve eşbaşkanlığını yürüten bir Türkiye. Bölgesinde barışı tesis etmeye çalışan bir Türkiye. Diğer taraftan da AB’ni işte Güney Kıbrıs’ın dönem başkanlığı için sert bir tavır belirleyen bir Türkiye. Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmasından dolayı yine bir sert bir tavır takınan bir Türkiye. Yine İsrail sorununda keza Suriye konusunda ona keza biraz bunlar Türkiye’nin biraz önceki söylediğiniz şeylerle çelişmiyor mu? İkincisi efendim Doğu Akdeniz’deki bu sondaj çalışması nereye kadar gider?

SAYIN BAKAN: Hayır bunlar çelişmiyor. Biz bir hayal dünyasında yaşamıyoruz. Ya da imaginative, böyle bir yansımalar dünyasında yaşamıyoruz. Reel uluslararası politika alanında yaşıyoruz. Hem değerlerle realiteler arasında dengeler kurmak zorundayız. Uluslararası barış girişimleri, arabuluculuk, medeniyetler ittifakı bizim savunduğumuz değerlerin uluslararası platforma yansımasıdır. Diğer konularda bahsettiğiniz mesela sondaj çalışması ile ilgili Türkiye’nin verdiği tepki veya diğer uluslararası sorunlar yakın çevremizdeki sorunlarla ilgili gösterdiğimiz tepkiler de bu değerlerle gerçeklikler arasında bir denge kurma çabasıdır. Bir vesileyle zikrettiğim bir husus var. Devlet olmak kudret ve şefkat eline aynı anda sahip olmaktır. Devlet, o devlettir ki kendi halkının çıkarları ve geleceği, insanlığın geleceği, bölgenin istikrarı için çevresinin istikrarı için kimi zaman kudretini göstermek durumundadır. Kimi zaman şefkatini acziyet içeren bir şefkat olmayacağı gibi saf şefkat içermeyen bir kudret de bir kaba güç haline dönüşür. Bizim savunduğumuz değerler açıktır. Bu değerler insan hakları, demokrasi, özgürlük, istikrar barıştır. Bunu tehdit eden bunları göz ardı eden bunlara karşı tavır alan ülkelere dönük olarak da tabii her türlü güvenlik tedbirini her türlü demin söylediğim şekilde kudret anlamında engelleyici tutumu da almak durumundayız. Aksi takdirde sadece o değerler etrafında bir dış politika geliştirme şansı olmaz. Türkiye kimsenin hukukuna tecavüz etmez. Kimsenin mal can emniyetine karşı tutum almaz. Biz çok güçlü bir devlet geleneğine sahibiz. Ama bizim vatandaşımızın can güvenliğini açıktan tehdit eden ve yok eden bir taraf varsa da buna karşı aciz olmayız. Dolayısıyla bizim kurduğumuz denge bu. Bu dengeyi de en iyi şekilde yürütmek durumundayız. Kimsenin doğal kaynaklarında gözümüz yok.

Ama herhangi bir tarafta bizim garantör olduğumuz bir devletin doğal kaynaklarını tek taraflı olarak kullanmaya kalkarsa buna karşı da tabi tavır geliştiririz. Dolayısıyla bunlar birbiriyle çelişkili değil savunduğumuz değerlerin gerçek siyasal alanda korunmasıdır. Tarihte hep devletleri öne çıkaran şey bu ideallerle realite arasında kurduğu irtibattır. Bunun tarihte çok örneği var. Bugün de belki en iyi örneklerinden birisi Türkiye’nin takip ettiği dış politikadır.

SORU : Sayın Bakanım Kahraman Halisçelik, TRT. Şimdi bu Genel Kurul çalışmaları sırasında en çok dikkati çeken konu Filistin konusuydu. Yine Arap Baharı, Filistin konusu. Burada ki birçok gazeteci yorumcu Türkiye’yi örnek olarak görüyor. Türkiye olarak biz Filistin’e nasıl bir destek veriyoruz. Siz aslında BM sisteminin Ortadoğu 4’lüsünün Filistin devleti güvenlik konseyinde ya da genel kurulda bir sonuca ulaşmadan bir barış planıyla gelmesinden memnun musunuz?

SAYIN BAKAN: Biz her zaman Filistin halkının yanında olduk. Filistin’in haklı taleplerini destekledik. Şu anda da Filistin devletinin tanınmasını destekliyoruz. Destekleme yanında bu konuda desteğin artması için çaba da sarfediyoruz. Gerektiğinde ülkelerle konuşuyoruz. Sayın Mahmut Abbas ve ekibiyle bu süreç de çok yakın bir temas içinde olduk. Onların bu haklı taleplerinin yanında durduk. Arap Ligi Genel Sekreteri Sayın Nebil El Arabi ile sürekli temas halinde olduk. Arap ligi ile yakın temas halinde olduk. İslam İşbirliği Teşkilatı ile yakın temas halinde olduk. Çünkü biz devlet hakkına sahip olmayı Filistinlilerin en vazgeçilmez, en onurlu talebi olarak görüyoruz. Zaten eğer uluslararası toplumu temsil eden nihai bir topluluk varsa, bir atmosfer varsa bu BM Genel Kurulu’dur. BM Genel Kurulu’nun büyük bir coşkuyla bu talebi, Sayın Mahmud Abbas’ın konuşmasında desteklemiş olması da bir işarettir. Biz bu konuda da bu çabalarımızı sürdüreceğiz. Ayrıca Filistin’in İsrail’le eşit şartlarda devlet olarak tanınmış olmasının da barışı zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı bir unsur olduğunu düşünüyoruz. Yani BM’de tarafından Filistin devlet olarak tanınması Ortadoğu barışını zorlaştırmaz kolaylaştırır. Filistinliler İsrail karşısında eşit haklara sahip olarak otururlar. Sınır düzenlemeleri de ondan sonra yapılır. Bu birbirlerine çelişki öyle bir atmosfer oluşur ki sanki Filistin devletinin tanınmasıyla bunun aşılacağı Ortadoğu barış sürecine bir sıkıntı olacağı yok. Öyle bir şey sözkonusu değil. Quartet’e Ortadoğu dörtlüsü demek istemiyorum ben. Çünkü Quartet’de hiçbir Ortadoğulu yoktu. Dolayısıyla Quartet’in yaptığı açıklamayı da yakından takip ettik. Bu konuda muhataplarımızla da görüştük. Tabii bu açıklama bir barış perspektifi içermesi bakımından doğru olabilir, doğrudur, doğru unsurlar barındırıyor. Ama Filistin’in şu anda yeni vaatlere değil çok somut neticelere ihtiyacı var. Quartet’in açıklaması yeni vaatler içeriyor. Aynen daha önce Quartet’in Annapolis sürecinin yol haritasının içerdiği vaatler gibi. Ortadoğu’da şu anda yeni vaatlere değil çok somut eylem planlarına ihtiyaç var. Çünkü yeteri kadar sıkıntı bölgede var. Biz Filistin devletinin kurulmasının bu sıkıntıları aşılmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz ve bunun uluslararası bir toplum içinde bir sınav niteliği taşıdığını düşünüyoruz. Quartet’in açıklamasının taşıdığı, içerdiği barış perspektifini çözüm perspektifi itibariyle olumlu buluyoruz. Ama somut bir netice öngörmemesi veya bunun için somut bir sonuç elde edilecek adımları tanımaması bakımından da Filistin devletinin tanınmasını ikame edecek bir açıklama olarak görmüyoruz. Filistin devleti tanınır, Quartet’in yol haritası da uygulanabilir bunda bir beis yok.

SORU : Efendim Palmer raporuyla ilgili bir şey sormak istiyorum ben. Burada BM Genel Sekreteri’yle de görüştünüz efendim. Nedir efendim bundan çıkan sonuç? Çünkü BM Genel sekreteri de bunun kendi raporun olmasından çok burada ki iki başkanın eş başkanla başkanın raporu olduğunu söylediler. Bununla temaslarınız oldu. Bir de efendim uluslar arası Adalet Divanı’ndan bahsediyor Türkiye. Bu anlamda İsrail’in Gazze’ye uyguladığı ablukayı uluslar arası Adalet Divanına götürecek, yoksa bu Mavi Marmara Saldırısında ölen vatandaşların mı?

SAYIN BAKAN : Bugün Sayın Genel Sekreterle yaptığımız görüşmede de bu konu ele alındı. Daha önce Sayın Başbakanımızın Sayın Genel Sekreterle yaptığı konuşmada da ele alındı. Sayın Genel Sekreter bunun bir BM raporu değil bir bağımsız komisyon raporu olduğunu bize tekrar teyit etti. Yani BM’de onaylanmış, onay sürecinden geçmiş bir rapor değil bu. Bir görüş talep edilmiştir bu komisyondan, bu görüş aktarılmıştır. Yani bir panel komisyon bile değil bir panel. İki kişilik bir panel. Yani bu daha önce uluslararası insan hakları komisyonunun ürettiği şekilde alana giderek delilleri inceleyerek üretilmiş bir rapor değil. Aksine Türkiye ve İsrail’in sunduğu veriler ışığında kendi yorumlarını kattıkları bir rapor. Ve bu raporun tabi zaaf tarafı. Raporun pragmatik bir şekilde Türkiye ile İsrail arasında ki ilişkileri düzeltme gibi bir pragmatik hedef gözetmesi. Ben bugün Sayın Genel Sekretere de ifade ettim. Bizim bu rapordan ya da BM’den beklentimiz objektiflik ya da arabuluculuk değil. Beklentimiz adalet. Talebimiz de adalet. Biz istiyoruz ki yapılan çalışmalarda yanlış ile doğru, zalim ile mazlum, öldüren ile öldürülen, açık bir şekilde tanımlansın. Dolayısıyla BM Genel Sekteri’nin bu rapora bu anlamda bir mesafe koyması doğrudur. Yani bu anlamda bu bir BM raporu da değildir. Uluslararası Adalet Divanına gelince uluslararası adalet divanına biz rapordaki, İsrail’in deniz ablukasının meşruiyetini götüreceğiz. Diğeri özel hukuka giriyor. O uluslararası ceza mahkemesinde veya diğer ulusal mahkemelerde yürütülecek şey bu saldırı. İsrail’in yaptığı saldırıda vatandaşlarımızın mağduriyetini başka hukuk platformlarına götüreceğiz. Buraya götürülecek olan bu ambargonun yasal olup olmadığı sorusudur. Bunu da BM Genel Kurulu’ndan geçirerek yani BM Genel Kurulu bu konuda Uluslararası Adalet Divanı’ndan bunu soracak ve cevap alacak. Ablukanın uygulanması çerçevesinde. Bu şekilde bir müracaatımız olacak. Tabi şimdi BM’de Filistin’in tanınması gibi önemli bir konu gündemde olduğu için bunu takiben sadece Türkiye’nin sunduğu bir tasarı olarak değil, biz Arap Ligi ve İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreterleriyle de konuştuk. Önemli üyeleriyle de görüştük. Diğer ülkelerin de imzasıyla co-sponsor, ortak sunucu olarak sunulacak bir tasarı olacak. Çünkü bu konu sadece Türkiye ile İsrail arasında bir mesele değil. İsrail ile uluslararası toplum arasında bir meseledir. Bu şekilde daha çok sayıda ortak sunucunun olduğu bir tasarı üzerine çalışıyoruz. Çok teşekkürler.