SAYIN BAKAN: Değerli basın mensupları, bugün Sayın Başbakanımızın refikaları Sayın Emine Erdoğan’la birlikte insani yardım kurumlarımızdan ve kuruluşlarımızdan oluşan geniş bir heyetle birlikte Myanmar’a resmi bir ziyaret için hareket ediyoruz. Bu ziyaret birçok açıdan önemlidir. Birincisi Türkiye ile Myanmar arasında yapılan ilk üst düzey dışişleri bakanı ziyaretidir. Aslında bakan olarak da ilk ziyaret olarak görülebilir. Bildiğiniz gibi bu sene başında Myanmar’da büyükelçilik açtık. Zaten Myanmar’a bir resmi ziyaret planlaması içindeydik. Bu çerçevede Büyükelçimize gerekli talimatlar verilmişti. Arakan’daki son gelişmeler bağlamında Myanmar’a ziyaretimizin zamanlamasını bu şekilde tayin ettik. Bu ziyaretimizi de Türkiye ile Myanmar arasındaki ikili ilişkilerin ileri düzeye taşınması ve büyükelçiliğimizin açılması sonrasındaki gelişmeleri ele alma imkanı bulacağız. Myanmar son dönemde özellikle son yıllarda bir reform sürecinden geçmekte ve bu çerçevede uluslararası toplumun yakın ilgisine mazhar olmaktadır.
İkinci boyutu bizim tarihimizle ilgili bir boyut. Birinci Dünya Savaşında değişik cephelerden Myanmar’a götürülen ve orada şehit düşen askerlerimizin şehitlik yerleri ve mekanları Büyükelçiliğimiz tarafından tespit edilmişti. Onları ziyaret edeceğiz. Ve orada şehitlerimize layık bir şehitlik inşa edilmesi için de gerekli çalışmaları başlatacağız. İlk aşamada 700 şehidimizin olduğu bir mekan tespit edildi. İngiltere tarafından esir olarak götürüldükten sonra orada vefat etmiş şehitlerimiz için bu anlamda bir insani ve tarihi boyutu var.
Tabii üçüncüsü de son iki aydır Myanmar’da Arakan bölgesinde yaşanan gelişmeler bağlamında büyük bir insanlık trajedisi bütün dünyanın gündemine gelmiş bulunuyor. Bu çerçevede, Türkiye olarak baştan itibaren çok yakın bir ilgi gösterdik. Büyükelçimiz Myanmar Dışişleri Bakanı Sayın Lwin’i ziyaret ederek benim bir mektubumu kendisine iletti. Ayrıca yine bir heyetle birlikte geçtiğimiz hafta Arakan’ı ziyaret etti. Bu konuda Myanmar yetkileriyle sürekli temas halinde olduk. İnsani yardımın ulaşması için neler yapılabileceği konusunu araştırdık. Şu ana kadar Myanmar, Birleşmiş Milletler dışında Arakan’a herhangi bir uluslararası kuruluşun ya da ülke heyetinin gidişine sıcak bakmamıştı. Yaptığımız bu temaslar neticesinde ilk defa ikili bir heyet olarak Başkent dışında Arakan bölgesini de ziyaret edeceğiz. Ve Arakan bölgesindeki durumu bizzat gözleme imkanı bulacağız. Oraya yanımızda götürdüğümüz yardım malzemelerini taşıyacağız. Bundan sonra yapılacak yardımların koordinasyonu için de temaslarda bulunacağız. Bu çerçevede yarın Myanmar Devlet Başkanı Sayın Thein Sein, Dışişleri Bakanı Sayın Lwin ve muhalefet lideri Sayın San Suu Kyi ile görüşmeler yapacağım. Ve bahsettiğim gibi şehitlik ziyaretini gerçekleştireceğiz. Cuma günü de Arakan bölgesine geçerek, Arakan’da hem Müslüman hem de Budistlerin kaldığı kamplardaki son durumu gözleyeceğiz. Ve insani yardımları ilettikten sonra bundan sonraki insani yardımların koordinasyonuyla ilgili atılacak adımları da görüşüp ülkemize geri döneceğiz. Bu birçok açıdan da tarihi bir ziyarettir. Türkiye’den Myanmar’a giden ilk Dışişleri Bakanı olmaktan, ayrıca şehitlerimizi orada ziyaret edecek olmaktan ve tabii kaderlerini yakından takip ettiğimiz masum Arakan halkının yaşamakta olduğu trajediye, drama bir çözüm oluşturabilmek açısından insani yardım taşıyacak olmaktan da büyük bir onur duyuyoruz. İnşallah Arakanlı kardeşlerimizin ve orada yaşayan insanların bu insanlık dramına bir çözüm oluşturma imkanı buluruz. Önemli olan bu ziyaretle insani yardımların önünün açılmasıdır. İnşallah Cuma günü akşam da ülkemize dönmüş olacağız. Evet, sorularınız varsa.
SORU: Efendim ben özellikle şunu sormak istiyorum: Budistlerle, Müslümanlar arasında etnik çatışma yaşandığı haberleri geldi. Sizin gideceğiniz ve ziyaret edeceğiniz bölgelerde Müslümanların katledildiği söylendi. Gerçek anlamda Arakan’da ne oluyor kampanyaları başladı. Gerçek anlamda Arakan’da ne oluyor? Bir katliam mı söz konusu, etnik çatışma mı var nedir efendim?
SAYIN BAKAN: Şimdi aslında bu on yıllardır devam eden bir sorun. Kökü çok eskilere ve Myanmar içindeki etnik ilişkiler dışında bölgesel sorunlarla da ilgili bir husus. Bildiğiniz gibi çok sayıda Arakanlı, Bangladeş’te de mülteci olarak bulunuyor. Dolayısıyla bir anda ortaya çıkmış bir sorun olarak görmemek icap eder. Ancak, Haziran ayında gerçekten hepimizin de ümitli olduğu yani Myanmar’da başlayan reform süreci dolayısıyla büyük ümitler beslediğimiz Myanmar’ın dünyaya açılması ve bu çerçevede de Arakan bölgesinin de bir rahatlama yaşayacağı beklentisi içinde olduğumuz ve bu sebeple de Büyükelçiliğimizin açılışını hızlandırdığımız bir dönemde önce toplumlar, Müslüman ve Budistler arasında yaşanan küçük bir gerilimle başlayan ama daha sonra süratle yayılan ve güvenlik güçlerinin de müdahil olduğu yoğun gerilimler, çatışmalar yaşandı. Tabii bu çerçevede bize akan bilgiler, elimizdeki bilgiler, uluslararası topluma ulaşan bilgiler çok çelişkili bilgiler. Yönetim yüzlerle ifade ediyor ölümleri hatta 78 kişi öldü diyor ama tabi Arakan’daki Müslüman liderler ki bizim de görüştüğümüz Türkiye’yi ziyaret eden bazı liderler ise binlerle ifade ediyorlar. Tabi oraya gitmeden, bir gözlemde bulunmadan kesin bir hüküm vermek zor.
Öncelikle şu anda bizim hedefimiz, bütün bu olayların arka planındaki sebepleri incelemekten daha çok bir an önce oradaki insanlara bu yardımların ulaşmasını temin etmek. Çünkü büyük bir gıda sıkıntısı yaşandığı bilgisi geliyor, ilaç sıkıntısı yaşandığı bilgisi geliyor. Tabi çok zor şartlarda, çok zor barınaklarda hayatlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. En az 50 bin civarında Müslümanın, 20 bin civarında Budist’in evlerinden edinmiş olduğu bilgisi resmi kaynaklarca da teyit edildi. Bu sayıların çok daha fazla olması muhtemeldir. Bununla ilgili bizim çalışmalarımız birkaç düzlemde yürütülüyor. Birincisi ikili düzeyde, biraz önce zikrettiğim gibi, Myanmar’la ilişkilerin üzerinden oradaki masum insanlara yardımların ulaşmasını temin etmek. İkincisi bölge ülkeleriyle temas halindeyiz. Bangladeş Dışişleri Bakanıyla bir görüşme gerçekleştirdim bundan 3 hafta önce. Dün de Endonezya Dışişleri Bakanıyla bir görüşme gerçekleştirdim. Bölge ülkeleriyle yakın temas halindeyiz. Endonezya’yla birlikte de bazı girişimlerimiz olacak. Endonezya Cumhurbaşkanının, Myanmar Cumhurbaşkanıyla yapmış olduğu görüşmeler var. Üçüncüsü de İslam İşbirliği Teşkilatı bağlamında Genel Sekreter Sayın İhsanoğlu’yla olaylar başlar başlamaz görüşme yapmıştık ve onların da girişimleri oldu. Bütün bu kanalları kullanarak bu meseledeki hem durumu doğru tespit etmek hem de o tespit ne olursa olsun bir an önce buraya insani yardımı ulaştırmak için her türlü çabayı göstermeye kararlıyız.
SORU: Efendim, İran Dışişleri Bakanı Salihi’yle dün akşam görüşmeler yaptınız. Suriye’de kaçırılan 48 İran vatandaşının kurtarılması için sizden yardım talep etti. İran bu kişilerinin hac göreviyle ilgili Suriye’de bulunduğunu söylüyor. Suriye’deki muhalifler ise, katliama karşı direnen muhalifler ise bu kişilerin devrim muhafızları olduğunu söylüyor. Dün Sayın Celili Suriye’deydi, Sayın Esad’la görüştü. Direnişin kazanmasına izin vermeyeceklerini deklare ederek açıkça Esad’dan yana tavır aldı. Son günlerde İran’dan, Suriye’ye devrim muhafızlarının gittiğine yönelik haberler var. Ne kadar gerçek olduğunu bilemiyorum, böyle iddialar var. Son olarak Salihi dün Türkiye’den İran’a dönerken bu kişilerin emekli devrim muhafızları olduğunu kabul etti. Sizce bu kişiler nedir, ne değildir? Bu şartlarla, iddiaların altında insani gerekçeleri bu kişileri kurtarmak için yardımda bulunacak mısınız? Muhaliflerle temas ettiniz mi bu kişiler için? Aldığınız cevap nedir?
SAYIN BAKAN: Şimdi tabi her şeyden önce Türkiye’nin Suriye konusunda ve bölgedeki gelişmeler konusunda tutumu ve ilkeleri açıktır, bellidir. Dün Sayın Salihi’nin ziyareti vesileyle bunları kendisiyle de konuştuk. Tabi Türkiye, İran ilişkileri köklü tarihi ilişkilerdir. Ancak son dönemlerde İran’da bazı yetkililerin yaptıkları açıklamalar sadece Türkiye-İran köklü ilişkilerine değil İran’ın uluslararası alanda yürüttüğü diplomasi açısından da zarar verici açıklamalardır. Kendisine bunu çok açık bir şekilde ifade ettim. Birçok kereler bizim muhatabımızın, resmi muhataplarımızın Sayın Ayetullah Hamaney, Sayın Ahmedinejat ve Sayın Salihi olduğu vurgusu hep bize iletildi. Ancak son dönemlerde yine resmi görev yürüten yetkililerden gelen açıklamalar dünkü açıklamamızda ve Sayın Başbakanımızın vurguladığı hususlarda da açıkça beyan edildiği gibi kabul edilemez açıklamalardır.
Görüş ayrılıklarımız olabilir, her ülke arasında görüş ayrılığı olur. Ama her şeyden önce Türkiye ve İran gibi köklü iki devlet geleneğine sahip ülkelerin yetkililerinin açıklama yaparken birçok kere düşünmeleri, bu açıklamaları ciddi bir süzgeçten geçirmelerini bekleriz. Bu konu açık bir şekilde Sayın Salihi’ye de dostane bir şekilde kendisine açıklandı.
Suriye konusunda tabi dediğim gibi Türkiye’nin tutumu açıktır. Türkiye ile İran arasında Suriye konusunda görüş ayrılıkları vardır. Bizim için Suriye’deki dökülen kanın sorumluluğu birinci derecede kendi halkına karşı daha barışçıl gösterinin yapıldığı aşamalardan itibaren silah kullanmayı tercih eden ve bunu gittikçe artırarak ağır silahlarla şehirleri bombardıman altında tutan Suriye yönetimidir. Bu konuda sorumluluğu başka yerlerde aramanın bir anlamı yoktur. İran’ın da bu konuda artık bölgedeki değişimleri de gözeterek ve Suriye’de akan Müslüman kanını, Ramazan ayında akan Müslüman kanını da göz önüne alarak açık ve net tutum takınmasını beklemek bizim hakkımızdır. Bunu yapmayıp sorumluluğu Türkiye ve başka ülkelerde aramaya dönük açıklamalar hiçbir şekilde yapıcı sonuçlar doğurmaz.
Üçüncüsü ise bahsettiğiniz husus, bazı İranlıların Suriye’de kaçırılması meselesi. Bu konuda da bizim tutumumuz ilkeseldir. Dünyanın neresinde olursa olsun insani bir durum sözkonusu ise yardımda bulunuruz, katkıda bulunuruz ve bu durumdakilerin biran önce ailelerine kavuşması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayız. Bu konu bana birkaç gün önce Sayın Salihi tarafından intikal ettirildiğinde de ilgili kurumlarımızla hemen temasa geçerek neler yapılabileceğini araştırdık, araştırmaya devam ediyoruz. Daha önce de zaten Suriye’de kaçırılan birçok kişiyle ilgili Türkiye devreye girmiş ve elinden gelen çabayı göstererek yardımcı olmuştur. Libya’da da olduk biliyorsunuz, Libya’da gazetecilerin kurtarılması da dahil birçok konuda. İran’da bulunan bazı tutuklular için de devreye girdik başka ülkelerin talepleri üzerine. Türkiye siyasal sorunlarla, insani sorunları ayırt eden ahlaki bir tutumu her zaman benimsemiştir. Bu bir değer meselesidir. Siyasal anlamda ne kadar sorun yaşanırsa yaşansın eğer insani bir durum sözkonusu ise, biz orada gerekli her türlü katkıyı yaparız. Bu konuda da çalışmalarımız sürecek. Bunları birbirinden ayırarak düşünürüz ve çalışmalarımızı ona göre yürütürüz.
Peki, son bir soru daha alalım.
SORU: Sayın Bakan gelecek hafta Tahran yönetimi bir toplantı yapmak istiyor. Resmi bir davet Türkiye’ye ulaşmadı ama, böyle bir adımı siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’ye bir davet gelmesi halinde Türkiye toplantıya katılacak mı?
SAYIN BAKAN: Resmi davet ulaştı, bize de böyle bir toplantı yapılacağı bilgisi geldi. Ancak tabi uluslararası toplantıların yapılması kadar formatı ve hedeflediği amaçlar önem taşır bizim için. Bu konuyu değerlendiriyoruz.
Peki, çok teşekkürler.