Sayın Bakanımızın Mısır Dışişleri Bakanı Ahmed Aboul Gheit ile Ortak Basın Toplantısı, 29 Aralık 2008

SAYIN BAKANIMIZ: Dostum Ahmed Aboul Gheit, bir günlük ziyaret için Türkiye’de. Kendisiyle Gazze’de yaşanan gelişmeler ve bölgedeki durum hakkında görüş alışverişinde bulunduk.

Bildiğiniz gibi, bölgenin önde gelen ülkelerinden olan Mısır, uzun süredir Filistinliler arasındaki ihtilafın giderilmesi ve İsrail ile Hamas arasında ateşkes sağlanması için yoğun çaba göstermektedir. Biz, Mısır’ın gösterdiği bu çabaları takdirle izledik ve her zaman destekledik. Bugün yapmış olduğumuz toplantıda, bölgemizdeki iki güçlü ve istikrarlı ülke olan Türkiye ile Mısır’ın birlikte neler yapabileceğini değerlendirdik. İsrail’in Gazze’ye yönelik askeri harekatı sonunda maalesef çok sayıda Filistinli yaşamını yitirdi ve bugün itibarıyla ölü sayısı 300’ü geçmiş durumda. Çok sayıda da yaralı mevcut.

Gelişmeler, bölge istikrarını son derece olumsuz etkileyecek ve şiddet sarmalını artıracak niteliktedir. Bölge halkları infial içerisindedir. Bu gergin hava mutlaka yumuşatılmalıdır. BM Güvenlik Konseyi’nin iki gün önce Gazze konusunda aldığı kararı destekliyoruz. İsrail’e, Gazze’ye karşı giriştiği askeri harekatı derhal durdurma çağrısında bulunuyoruz. Diğer taraftan Hamas da, İsrail’in askeri saldırılarına gerekçe teşkil edecek eylemlerde bulunmamalıdır, bu eylemlere de son vermelidir. Bütün ülkeler ve taraflar, itidal ve sağduyu ile hareket etmelidir. Ortamı daha da gerginleştirecek adımlardan kaçınılmalıdır. Gazze’de halk çok ciddi sıkıntı içerisindedir. Bu duruma seyirci kalamayız. Uluslararası camia Gazze’de yaşanan insanlık dramının mağdurlarına yardım elini uzatmalıdır. İsrail’e de insani yardımların yerine ulaştırılması için gereken kolaylığı gösterme çağrısında bulunuyoruz. İsrail ile Hamas arasında sükunet tekrar tesis edilmelidir, ateşkes sağlanmalıdır. Taraflar üzerinde etkisi bulunan ülkelerin bu yönde gayret göstermeleri gerekir.

Diğer temel mesele de Filistinliler arası ihtilafın giderilmesidir. Filistinliler arasındaki ihtilafın başta Filistin davasına, ayrıca barış sürecine zarar verdiğini de hep beraber görmekteyiz. Biz, Türkiye olarak, Gazze’deki trajedinin sona erdirilmesi ve bölgede barış ve istikrarın tesis edilmesi için çalışmalarımızı kararlılıkla sürdüreceğiz. Bu yoldaki tüm gayretleri de destekleyeceğiz. Sözü şimdi değerli dostum, kardeşim Mısır Dışişleri Bakanı Sayın Ahmed Aboul Gheit’e bırakmak istiyorum.

KONUK DIŞİŞLERİ BAKANI: Aziz dostum Ali Babacan’ın beni bu sıkışık zaman dilimi içinde kabul ettiğinden dolayı teşekkür ediyorum. Benim buraya gelmem Sayın Abdullah Gül ile Sayın Hüsnü Mübarek arasında yapılan telefon görüşmesinde kararlaştırıldı. Bölgedeki durum, maalesef çok tehlikelidir. Mısır olarak biz, Gazze’de Cumartesi gününden itibaren başlayan operasyonları kınıyoruz ve bütün gücümüzle buna karşı çıkıyoruz. İsrail tarafından Gazze’deki Filistinlilere karşı yürütülen operasyonlara şiddetle karşı çıkıyoruz. Mısır, özellikle Filistin ihtilafı konusunda ve Gazze’deki Filistinliler konusunda özel bir sorumluluğa sahiptir.

Mısır, size teşekkür ediyor. Mısır’ın Filistinliler arasındaki ve Filistin ile İsrail arasındaki sükuneti sürdürmek için, birkaç dakika önce işaret ettiğiniz çabaları 6 aydır devam ediyor. Mısır, bu sükunetin sağlanmasına 6 ay boyunca, 19 Aralık’a kadar, muvaffak olabildi. Fakat, maalesef bu sükunet anlaşmasının yenilenmemesi üzerine, Filistinlilerle İsrailliler arasında çatışmalar tekrar baş gösterdi. Sükunetin sona ermesine doğru gözlemlerimiz, sükunetin yenilenmemesinden sonra iki tarafın da çatışmaya doğru ilerlediğini göstermekteydi. Bunun kanıtları da, gerek İsrail ordularının hareketliliğinde, gerekse farklı İsrailli yetkililerinin İsrail medyası aracılığıyla yaptıkları açıklamalarda görünüyordu. Bu da, tabii ki İsrail’in bakış açısı, Hamas tarafından atılan füzelere karşılık olduğu şeklindeydi. Yaklaşmakta olduğunu gördüğümüz bu silahlı çatışmayı önlemek adına da biz İsrail Dışişleri Bakanı Livni’yi Mısır’a davet ettik ve ona özellikle şu mesajı ilettik: “Lütfen Filistinlilere karşı herhangi bir askeri harekatta bulunulmasın”. Fakat maalesef olanlar oldu. Biz bundan sonraki adımlara ve aşamalara bakarak ne yapabileceğimizi düşünüyoruz.

Bizim gördüğümüz çözüm, derhal ateşkesin ilan edilmesidir. Her iki tarafın da ateşkesi ve silahlı operasyonları durdurması gerekir. Özellikle İsrail, Silahlı Kuvvetleri’nin Filistinlilere karşı yürüttüğü öldürme operasyonlarını durdurmalıdır. Hamas ve Gazze şeridiyle İsrail arasında sükuneti yeniden tesis etmemiz gerekiyor. Bu sükunetin yeniden tesis edilmesiyle birlikte, İsrail ile Gazze Şeridi arasındaki sınır kapılarının açılmasının gerektiğine inanıyoruz. BM Güvenlik Konseyi gibi uluslararası etkili kuruluşlar, Türkiye ve Mısır gibi bölgesinde güçlü ve etkili ülkeler ile diğer Arap ülkelerinin, bu sükunetin tesis edilmesine elinden gelen katkıyı sağlaması gerektiği gibi, bunun gerçekleşmesi için gerekli bütün çabaları sarfetmeleri gerekir. Tabii ki, bunun yanı sıra, sınır kapılarının açılmasını temin etmek de dahil.

Türkiye’deki kardeşlerimizle birlikte yaptığımız işte budur. Öncelikle ateşkesi sağlamak, ondan sonra sükuneti tesis etmek ve sınır kapılarının açılmasından sonra, eskiden beri sıkıntılar yaşayan Gazze’deki Filistin halkının sıkıntılarının telafisi için gerekli olan bütün insani yardımların içeriye sokulmasına yardımcı olmak. Beni karşılamasından dolayı bir kez daha aziz kardeşim Ali Bey’e teşekkür ediyorum. Şunu da ifade etmem gerekir ki, Sayın Cumhurbaşkanımız Hüsnü Mübarek’ten Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e sözlü bir mesaj taşıyorum. Öğleden sonraki görüşmemizde onu ileteceğim. Diğer taraftan, Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la görüşmem olacak. Çok teşekkür ediyorum.

SAYIN BAKANIMIZ: Evet şimdi değerli konuğumuza ya da bana soru sormak isteyen arkadaşlar varsa birkaç soru aldıktan sonra hemen ayrılacağız. Bir konuk, bir yerli gazeteciye söz verelim.

SORU: Mısır Dışişleri Bakanına bir sorum olacak. Türkiye Başbakanı, bu yapılan saldırıyı iki gündür ağır bir şekilde eleştiriyor ve kınıyor. Bunun Türkiye’ye karşı bir saygısızlık olduğunu, Türkiye’nin yapmakta olduğu arabuluculuk görevine bir saygısızlık olduğunu ifade ediyor. Bunun üzerine Ehud Olmert ile telefon görüşmesini iptal ederek, Türkiye’nin arabuluculuğuyla Suriye ve İsrail arasındaki görüşmeleri de askıya aldı. Özellikle bunun, Olmert’in Ankara’ya yaptığı ziyaretin ardından gelmesinin çok ağır bir etki bırakmış olduğu görünüyor. Tabii ki Livni’nin Mısır’da söylediği şeyleri de değerlendirmeye dahil ederek, Hamas’ın da sükunete yanaştığını da göz önünde bulundurursak, bu çerçevede İsrail’e baskı kurma konusunda Kahire Ankara’yla nasıl bir işbirliği yapabilir?

KONUK BAKANIN CEVABI: Teşekkür ediyorum bu soru için; çok önemli bir soru. Türkiye ve Mısır, bölgenin çok güçlü iki ülkesidir ve bölgede yaşanan bütün olaylara etki yapma gücüne sahiptir. İsrail’e ve İsrail’deki karar mekanizmalarına etki yapma imkânları var ve diğer taraftan da uluslararası algıyı da şekillendirme konusunda ciddi bir güce sahipler. Az önce ifade ettiğimiz gibi, özellikle ateşkesin sağlanması, ondan sonra sükunete geçilmesi ve sınır kapılarının açılmasını takip eden süreçte, uluslararası camianın, gerekli insani yardımların ulaştırılması konusunda elinden geleni yapması gerekir. Biz de Türkiye ve Mısır olarak bu konuda çok ciddi bir rol oynayabileceğimizi düşünüyoruz.

Bu bağlamda, eğer şunu ifade edersem, herhalde bir sırrı açığa vurmuş olmam. Az önce Ali Babacan’la görüşmemizde Olmert’in yedi gün önce yapılan ziyaretini ve takip eden günlerde, geçen Perşembe günü, yani operasyonlardan iki gün önceki Livni ziyaretini değerlendirdik. Ben anlattım kendilerine. Birlikte İsrail’in bakış açısını ve görüşünü değerlendirdik, analiz ettik. Aralarındaki tek fark, Olmert’in ziyareti bir hafta önceydi. Livni’nin ziyareti operasyonlardan tam iki gün önceydi. Biz bu silahlı çatışmaya doğru ilerleyen durumu durdurmak için elimizden geleni yaptık. İnanıyorum ki, Türkiye ve Mısır olarak bizim uluslararası gücümüz birçok şeyi gerçekleştirmeye yetecektir.

SORU: Sayın Bakan, öncelikle sorumu size yöneltmek istiyorum. Sayın Olmert’in Türkiye’ye çok kısa süre önce bir ziyareti oldu ve Sayın Başbakanla oldukça uzun bir görüşme gerçekleştirdiler. Hemen ardından da Gazze’deki bu saldırı başladı. Bugün İsrail basınına yansıyan haberlere göre, bu saldırı aylardır planlıyordu. Aylar değil, haftalar bile olsa, bu konuda Türkiye’yi bilgilendirmeyen İsrail’le bundan sonra Türkiye hangi güven parametreleri içerisinde ilişkisini ve müzakerelerini yürütebilecek? Ve Sayın Konuk Bakana bir sorum olacak, Refah kapısıyla ilgili. Bugün Gazze her yandan kuşatılmış durumda ama Mısır’la da bir sınırı var. Refah kapısında Mısır Güvenlik Güçlerinin Filistinlilerin üzerine ateş açtığına dair haberler de geliyor. Öncelikle bu bilgileri doğrulayabiliyor musunuz? Sadece konuşmanın ötesinde, Refah kapısını da kullanarak Mısır’ın Filistinliler için yapabileceği daha fazla bir şey yok mu?

SAYIN BAKANIMIZIN CEVABI: Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta Pazartesi günü İsrail Başbakanı Ehud Olmert Ankara’daydı. Bu ziyaretin amacı, 4. turunu tamamlamış olan İsrail-Suriye arasındaki aracılı görüşmelerin bundan sonraki dönemde nasıl ilerletilebileceğiyle ilgili görüş alışverişinde bulunulmasıydı. Yani, yaptığımız görüşmelerin önemli bir kısmının ağırlığını İsrail-Suriye görüşmeleri teşkil etti. Bir yandan bu görüşmeler devam ederken, bir yandan barış sürecinin bir bakıma temel ayağı olan, odağı olan İsrail-Filistin barış sürecinin, bırakın barışı, bırakın ateşkesi, bir savaş ortamına dönüşmesi, bizde kuşkusuz derin bir üzüntü ve hayal kırıklığı oluşturmuştur. Yani -“biz, İsrail Filistin hattında savaşalım, İsrail-Suriye hattında barış görüşmeleri yapalım”- bu ikisi aynı anda yürüyebilecek bir yaklaşım, bir tutum değildir. Bu şartlarda tabii, görüşmelerin sürdürülmesi de mümkün değildir. Öncelikle barış görüşmeleri için uygun bir zemin, uygun bir ortam olmalıdır. Ben burada çağrımızı tekrar ediyorum. Derhal ateşkes. Silahların biran önce susması, diplomasinin, diyaloğun çalışması. Aksi halde, mevcut çatışmanın devamı, sorunun sadece Gazze sınırları içerisinde kalmayıp, çok daha farklı bir evreye girmesine sebep olabilir ki, o da bütün bölge için bir risk teşkil eder. Biz bu uyarımızı zamanlıca yapmak zorundayız.

KONUK BAKANIN CEVABI: Teşekkür ediyorum. Bu soruya cevap verme bağlamında müsaade ederseniz şunu söyleyeyim. Refah kapısı aslında kişilerin, insanların geçişi için tasarlanmış bir sınır kapısıdır. Oradan büyük araçların, ya da insani yardımların ve diğerlerinin geçmesi için tasarlanmış bir yer değildir aslen. Bununla birlikte, Refah kapısı son 3 gündür sürekli açık tutulmaktadır. Dün hep birlikte Mısır Kızılayı’nın yardım kolilerinin Refah kapısı üzerinden insanların sırtlarında, omuzlarında taşındığını gördük ki bunlar sınırın karşı taraftaki Filistinlilere ulaştırılabilsin. Mısır Kızılayı, Refah kapısını dediğim gibi son 3 gündür kullanmakta. Fakat dikkatinizi bir başka hususa çekmek istiyorum. Haftalardır Mısır Kızılay’ı bir başka kapı olan Kerem Abu Salim kapısını kullanmaktaydı ve hala kullanmaktadır.

Mısır’ın son dönemde almış olduğu bir karar, bu sınır kapılarının gerek Arap dünyasından gerek uluslararası camiadan gelen insani yardımların taşınması için açık tutulması yönündedir. Fakat siz de takdir edersiniz ki, insan gücüyle, beden gücüyle taşınması mümkün olan bu yardım malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması, belli bir kapasiteye sahip olan sınır kapılarından ancak belli ölçülerde gerçekleşebiliyor.

Son olarak iki hususu göz ardı edemeyiz. Birinci husus, Filistin ve Mısır arasındaki bu Refah kapısı, yani Mısır Refahından Filistin Refahına kadar olan mesafe, geçit dediğimiz yer, dün yine İsrail’in kınadığımız bir operasyonuyla bombalandı. Bu saldırı, orada sınır kapısında bulunan, yardım ve malzemelerinin taşınması için yükleme ve indirme konularında yardımcı olan Mısır vatandaşlarının da yaralanmasına yol açtı. Az önce aldığım bir haberde de şu ifade edilmekteydi: “İsrail az önce, Mısır ile Filistin arasındaki, fakat Filistin toprakları içinde bulunan -bunun altını çiziyorum- tampon bölgenin, askeri operasyonlara açık bir alan olduğunu duyurmaktaydı”. Yani İsrail, hala bu bölgenin bir savaş alanı olduğunu ve işgal altında olduğunu da açıkça ifade etmektedir.

İkinci husus, bu geçidin, sınır kapısının kanuni, yasal durumuyla ilgili. Çünkü buranın işletilmesi ve çalıştırılmasıyla ilgili özel düzenlemeler vardır. Fakat bu olağanüstü durum muvacehesinde, biz bu sınır kapısının, yardımların Filistin tarafındaki kardeşlerimize ulaştırılması konusunda kullanılmasının daha uygun olacağını düşündük ve karar verdik. Son olarak biz bu geçitten, bu sınır kapısından, Arap dünyasındaki diğer kardeşlerimizin de beklediği gibi, Mısır’da tedavi edilmeleri için Filistinli yaralıları da bekliyoruz. Türkiye’deki kardeşlerimizden de, yaralıların bir kısmını tedavi etmeye hazır olduklarını duydum.

SAYIN BAKANIMIZ : Şimdi konuk gazetecilerden bir soru alalım.

SORU: Sayın Bakan Türkiye’ye hoş geldiniz. Mısır ve Türkiye bölgedeki etkili iki güçtür, bundan şüphemiz yok. Fakat ben sizden açıkça görüşünüzü ve düşüncenizi bir konuda istirham ediyorum. O da Arap televizyon kanallarında yaşanan -tabiri caizse- “gel-gitler”. Yani, Mısır’ın tutumuyla ilgili yapılan değerlendirmeler. Biz bölgede, belki dünyada, Filistin problemiyle, Filistin ihtilafıyla ilgili tek ülkenin Mısır olduğunu görüyoruz ve biliyoruz. Mısır, 48’den beri bu bağlamda çok ciddi fedakarlıklarda bulundu. Ona rağmen bugünkü kanallarda görüyoruz ki ciddi anlamda bir eleştiriye tabi tutuluyor Mısır. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Bakan, bir konuyu daha, müsaade ederseniz, dikkatinize sunmak istiyorum ve sormak istiyorum. Bugün gerek Mısır’da gerek diğer Arap ülkelerinde meydanlar dolup taşıyor ve kaynıyor. Hepsi ağız birliği etmiş gibi Mısır’dan 4 temel şey istiyor. Çok net bir şekilde. Kahire deki İsrail Büyükelçisini göndermek, Tel Aviv’deki Mısır Büyükelçisini geri çağırmak ve Mısır’ın İsrail’e ihraç ettiği doğalgazı kesmek. (Not: Dördüncü talep dile getirilmedi)

KONUK BAKANIN CEVABI : Yani siz, Mısır’a karşı ilan edilmiş açık bir savaş olduğunu fark ettiniz değil mi? Gerçekten de bu, bazı televizyon kanalları ve bazı kişiler tarafından ilan edilmiş açık bir savaştır. Mısır halkına ilan edilmiş bir savaş. Mısır halkı bu savaş ilanını kabul etmiyor ve karşı koymak için elinden geleni yapacaktır. Dün birileri aynen şu çağrıda bulundu: “Ey Mısır halkı yollara, sokaklara dökülün ve anarşi ortamını geliştirin”. Yani istedikleri, kendi ülkelerinde yarattıkları anarşi ortamının bir benzeri de Mısır’da olsun. Bu kişi, Mısır Silahlı Kuvvetleri’ne konuştu. Bu kişi, durumunun ne olduğunu, hiçbir şey bilmiyor. Bu onurlu Silahlı Kuvvetler, Mısır’ı savunmak için görevlendirilmiş silahlı güçlerdir. Bunun farkında değilse, ben kendisine buradan söylüyorum ve diyorum ki “heyhat bil ki bu Silahlı Kuvvetler Mısır’ı korumak için görevlendirilmiş kuvvetlerdir, gerekirse senin gibilere karşı Mısır’ı koruyacaktır”. Sen, bu bölgede anarşiyi ve düzensizliği istiyorsun. Kaldı ki bu bölgenin asla çıkarı için değildir. Diğer konularda ise, müsaadenizle şunu söyleyeyim. Bu konudaki karar, Mısır’ın hükümranlığıyla ile ilgili bir karardır ve durum gerektirdiğinde, Mısır’ın çıkarından önce Filistin’in çıkarını da göz önünde bulundurabiliriz.

SORU: Sayın Bakanım sizin de belirttiğiniz gibi, Olmert’in Türkiye’yi ziyaret ettiği tarihte, aynı gün Başbakan Erdoğan Haniye ile bir telefon görüşmesi yapmıştı. Şimdi sizin Mısır Bakanıyla birlikte yaptığınız çağrıyı göz önüne alarak, acaba Hamas’la, Haniye ile yeniden bir teması düşünüyor musunuz? Bir de Arap Ligi’nin toplantısı için tarih belirlendi. Sizin çağırınızla İKÖ Dışişleri Bakanları da olağanüstü toplanacak. Bunun tarihi belli midir? Buradan ne çıkmasını istiyorsunuz.

SAYIN BAKANIN CEVABI: Hemen ikinci soruya cevap vereyim. İKÖ Bakanlar Toplantısı’nın biran önce yapılmasıyla alakalı çağrımızı yaptık ve Genel Sekreter, bu toplantının Ocak ayının ilk yarısında gerçekleştirilmesiyle alakalı çalışmalarını şu anda sürdürüyor. Tarihler kesinleşince İKÖ Genel Sekreterliği’nden duyurulacak. Öte yandan, biz Türkiye olarak en zor şartlarda dahi iletişim kanallarının açık olmasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Biz, tüm taraflarla görüşen bir ülkeyiz ve sorunların diyalogla, diplomasiyle çözümünün temel enstrüman olması gerektiğini düşünüyoruz. Öte yandan, bölgedeki bütün ülkelerin, uluslararası toplumun yeni sorunlar, yeni problemler gündeme getirme değil, mevcut sorunun biran önce çözülmesi ve biran önce sükunetin sağlanması yönünde çalışması gerektiğini düşünüyorum. Herkes bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmelidir. Kimse daha fazla vahşet daha fazla kaos istememelidir. Biran önce, tekrar ediyorum, silahların susması ve görüşerek, konuşarak sorunlara çözüm üretmenin derhal başlaması gerekmektedir. Evet teşekkür ediyoruz.