Sayın Bakanımızın Konya'da Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 17 Eylül 2011


DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU-
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi Konya’da aylık İl Koordinasyon toplantıları gerçekleştiriyoruz 12 Haziran seçimleri sonrasında aldığımız karar muvacehesinde. Değerli İl Başkanımızın, milletvekillerimizin, büyükşehir belediye başkanlarımızın ve teşkilatımızın mensuplarının katıldığı İl Koordinasyon Toplantısı gerçekleştiriyoruz. Bugün de son derece verimli bir toplantıyı biraz önce gerçekleştirdik, tekrar devam edeceğiz.

Bildiğiniz gibi yaklaşık son 1 haftayı Kuzey Afrika’da geçirdik. Bugün sabah saat 5 itibariyle Ankara’ya geldik. Bugün Konya’da bu toplantıyı gerçekleştirip, yarın da New York’a hareket edeceğiz Birleşmiş Milletler Genel Kurul toplantılarıyla dolayısıyla. Dolayısıyla, bir müddet daha ülkemizden ayrı kalacağımız için gitmeden Konya’da İl Koordinasyon Toplantımızı gerçekleştirmemize büyük önem veriyorduk.

Her şeyden önce birkaç önemli görevlendirmeyi paylaşmak istiyorum ve arkadaşları tebrik ediyorum. Daha önce Konya’dan milletvekili adayımız olan Halil Etyemez, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bakan Yardımcılığına geldi. Bundan sonra da koordinasyon toplantılarımıza katılacaklar, kendilerini tebrik ediyoruz. Yine daha önceki dönemlerde milletvekilliğimizi büyük bir başarı ve gerçekten Konyalıların büyük muhabbetini kazanarak yapmış olan Sayın Orhan Erdem, MKYK üyeliğine geldi, kendisine de başarılar diliyoruz. Ve bu dönem milletvekili olan değerli arkadaşımız Mustafa Akış Bey’e de Seçim İşleri Başkan Yardımcılığına geldi Genel Merkezde. Dolayısıyla Konya’mızın Ankara’da gerek yürütmede, gerek Parti içinde, gerekse Meclis’teki ağırlığı artmaktadır. Bu da tabii üzerimizdeki sorumlulukları da büyük ölçüde artırıyor.

Bugün gerçekleştirdiğimiz toplantıda Konya’mızla ilgili önemli projeleri gözden geçirdik. “Mavi Tünel”de geldiğimiz son aşamayı ele aldık. İlgili Bakan’a milletvekili arkadaşımız bilgi aktardı. Önümüzdeki dönemde hangi aşamalarda adımlar atılacağını değerlendirdik. Bu konuyu yakından takip edeceğiz. Önümüzdeki aylar içinde Konya’nın büyük ideali aşamalı olarak devreye girecek.

Yine bugünlerde tabi Konya’mızın da gündemini büyük ölçüde oluşturan KOP İdare Başkanlığıyla ilgili gelişmeleri ele aldık. Ben değerli mesai arkadaşım Kalkınma Bakanımız Sayın Cevdet Yılmaz’la buraya gelmeden de görüştüm. Aslında bugün kendisiyle birlikte buraya gelmek ve birlikte olmak istiyorduk KOP İdaresi Başkanlığıyla ilgili gelişmeleri burada yerel teşkilatımızla da görüşmek üzere. Ancak benim Libya programımdaki belirsizlik dolayısıyla son anda bu toplantıyı bu saatte yapmak gerektiği için olmadı. Önümüzdeki ay birlikte Konya’da olacağız, İl Koordinasyon Toplantısına birlikte katılacağız ve bu çalışmaları burada birlikte takip edeceğiz. Ancak şunu paylaşabilirim: KOP İdaresi Başkanlığıyla ilgili gelişmeler süratle süreç tamamlanıyor. Yine bu konularda Konya’da genel kabul görmüş bir arkadaşımız bu konuda görevlendirilecek. Dün itibariyle bu süreç tamamlandı ve Karatay Üniversitesi Rektörü Sayın Mehmet Babaoğlu bu görevi üstlenecek Konya’ya hizmet anlamında. Önümüzdeki dönemde de değerli Kalkınma Bakanımızla birlikte KOP İdaresi Başkanlığıyla ilgili gelişmeleri de hem Ankara’da, hem burada takip edeceğiz.

Bir diğer konu olan hızlı tren Konya’mıza hayırlı olsun. Özellikle son aylarda hepimizin hasretle beklediği bir gelişmeydi. Ve çok büyük ilgi de gördü Konya’da. Ve bildiğiniz gibi Sayın Başbakanımızın katılımıyla hızlı treni devreye soktuk bu Konya için büyük bir idealin gerçekleşmesi. Ücretsiz ilk 10 günde 21 bin civarında, ücretli olan son 10 günde ise 17-18 bin civarında yolcuyla gerçekten Konya’mızın hızlı trene büyük bir teveccühü olduğu ortaya çıktı. Biz bu çerçevede hızlı trenin Konya içindeki ayakları, yani ana istasyon binası da dahil olmak üzere yapılabilecek çalışmaları Büyükşehir Belediye Başkanımızın ve ilgili ilçe belediye başkanlarının katılımıyla değerlendirdik. Bu çalışmaları yakından takip edeceğiz. Hızlı trenin Konya’ya gelmesi çok büyük bir atılımdır. Ancak Konya içinde de ulaşım sorunlarının bir an önce çözülüp, bu hızlı trenin hızına uyumlu bir ulaşım altyapısının yapılması da Konya’da yeni bir ulaşım dönüşümünü gerekli gerekiyor, istasyon binaları ve buna irtibatlı banliyöler olmak üzere. Değerli Büyükşehir Belediye Başkanımızla bunları da ele aldık. Bunları yakından takip ederek Konya’yı örnek bir ulaşım ağına sahip olan ve Ankara’dan gelen hızlı trenin Antalya’ya, Mersin’e, diğer önemli vilayetlerimize ulaşacak şekilde planlamasının yapılacağı bir devrim yaşanıyor. Bu devrimin merkez üslerinden birisi de Konya’dır. Biz başta Ulaştırma Bakanımız Sayın Binali Yıldırım olmak üzere emeği geçen bütün yetkililere ve tabii Sayın Başbakanımıza minnetimizi bir kez daha Konyalılar adına ifade etmek istiyoruz. Bundan sonraki aşamalarda da Konya bu hızlı trenin ve Türkiye’deki genel ulaşım ağının, raylı sistem ulaşım ağının merkezindeki konumunu güçlendirecek şekilde devam edecek.

Yine Konya’mızın uzun süredir beklediği önemli bir projeyi bitirme demeyim ama, proje döneminde bir aşamaya geldiğimizi ifade etmek istiyorum; Numune Hastanesinin modernleştirmesi ve yeniden yapımı. Bildiğiniz gibi Konya’ya uzun yıllar hizmet eden bir hastanemiz, ancak yeni şartlara uyumunun sağlanması gerekiyordu. Bir akıllı hastane diye değerli milletvekili arkadaşımız Sayın Baloğlu takip ediyor, onun da güzel ifadesi bir akıllı hastane şekline dönüşmek üzere yeniden yapımı konusunda son aşamaya gelindi. 20 Ekim’de ihale edilecek ve en kısa zamanda Konya’mız modern, akıllı bir hastaneye kavuşacak. Ayrıca hastane altyapımızla ilgili de Sağlık Bakanlığımızla, değerli mesai arkadaşımız Sayın Recep Akdağ’la da konuştuk. Diğer hastanelerin entegre bir projeyle bütünleştirilmesi konusunda da çalışmaları yakından takip edeceğiz.

Bir önemli proje de; Mevlana Müzesi ve tarihi Konya’nın korunmasıyla ilgili yapılacak çalışmalar. Ben buraya gelmeden Şehircilik Bakanımız Sayın Erdoğan Bayraktar’la da görüştüm, Kültür Bakanımızla da görüşmelerim oldu. Konya’mızın en büyük hazinesi Hazreti Mevlana’nın buradaki mevcudiyetidir, hem manevi mevcudiyetidir, hem de maddi olarak burada olması dolayısıyla sağladığı o büyük mevcudiyet imkanıdır. Biz bu çerçevede bir kentsel dönüşüm ve bu çerçevede atılacak adımlarla Konya’mızın Hazreti Mevlana’nın mirasına uygun şekilde çevre düzenlemesini de yapmak suretiyle, özellikle Hazreti Mevlana, Alaaddin’e, Anıt’a kadar olan üçgen içinde yapılabilecek her türlü çalışmalarla ilgili kapsamlı bir çaba içindeyiz. Şebi Aruz’a kadar bu çabaların tamamlanıp yapılabilecek düzenlemelerin bu döneme kadar en azından temel mantık dokusu itibariyle ve fizibilitesi itibariyle tamamlanmasına önem veriyoruz.

Yine güzel bir gelişmeyi de sizinle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz doğa koruma ve milli parklar bölge müdürlükleri kuruluyor. Konya’mızda da bir bölge müdürlüğü kuruluyor, ataması yapıldı. Konya, Karaman, Nevşehir, Aksaray illerini kapsayacak şekilde Konya’ya doğa koruma ve Milli Parklar Bölge Müdürlüğü ihdas edildi. Bu da Konya’mıza hayırlı olsun. Bu şu bakımdan önemli: Beyşehir biliyorsunuz Türkiye’nin en büyük milli parkı. Konya zaten böyle bir noktada. Model olma, örnek olma özelliğine sahip bir ilimiz. Bu çerçevede de Bölge Müdürlüğü zaten beklenen bir gelişmeydi, ancak tamamlanmış olması Konya’mıza özel bir önem kazandıracak. Çevrede Karaman, Aksaray, Nevşehir gibi illerimiz de zaten eskiden beri Konya’yla yakın irtibat içinde olan illerimiz. Dolayısıyla, onlarla birlikte gerçek bir doğa koruma ve milli park geleneğini Konya’da ihdas etmeye kararlıyız. Dolayısıyla, bütün bu konuları ele aldığımız verimli bir toplantı gerçekleştirdik. İnşallah gelecek ay bu toplantıya dediğim gibi Kalkınma Bakanımız ve mümkün olursa Şehircilik ve Çevre Bakanımızın katılımını da temin etmeye çalışacağız ve bu projelerin ay ay takibini yapacağız. Yani hiçbir proje, hiçbir önemli Konya’mız için, Konyalı hemşerilerimizin önem verdiği hiçbir proje sürüncemede kalmayacak.

Başka gündemler tabii her zaman mevcut. Dışişleri Bakanı olarak da işte dün bu saatlerde Libya’da, Sayın Başbakanımızla muhteşem bir Türkiye muhabbetinin merkezinde Trablus’ta Libyalı kardeşlerimizle beraberdik. Daha sonra Misurata’da, Tacura’da ve Bingazi’de yine büyük bir muhabbetle karşılandık. Oradaki misyonumuzla Konya’da bugün İl Danışma Koordinasyonundaki misyonumuz aynı misyondur. Konya’nın ruhuna sahip çıkarsak, dışarıda da Libya’da ya da Balkanlar’da o ruhu yaşatacak politikalar da yürütebiliriz. Bunlar birbirine alternatif değil, yani küresel politikalarla yerel politika birbirinin alternatifi değil, birbirinin tamamlayıcısı. Biz heyecanla bunları takip ediyoruz. Yerel projelerimiz Konya’mızla ilgili her proje Konya’mızın o büyük manevi değerini dış politikada taşıyacak projelerdir. Bu ilgimizi de her zaman göstermeye devam edeceğiz.

Ben değerli İl Başkanımıza teşekkür ediyorum, bu yoğunluk içinde benim tabi her zaman sıkça Konya’yı ziyaretimiz oldu ama, ayda bir mutlaka, ondan daha da sık gelmeye çalışıyorum. Fakat bu aradaki dönemde de İl Başkanımız ve Büyükşehir Belediye Başkanımız, ilgili milletvekili arkadaşlarımız bütün bu projeleri tek tek takip ediyorlar. Her bir milletvekili arkadaşımızın takip ettiği bakanlık ve proje var. Her ay da bu bir araya gelip bunları gözden geçiriyoruz. Eğer yerelde bir şey yapılması gerekiyorsa yerelde tedbir alıyoruz, Ankara’da takip edilmesi gerekiyorsa Ankara’da tedbir alıyoruz, bakan arkadaşlarımızla koordine edilmesi gerekiyorsa onlarla koordine ediyoruz, yani Konyalılarımızın bu konuda, bu projenin takibi konusunda hiçbir tereddütleri olmasın. Bize verilen bir emanettir Konya, bu emanetin hakkını vermek de bizim için en ulvi görevdir. Ben tekrar teşekkür ediyorum. Buyurun.

SORU- Malatya’da kurulacak füze kalkanı sistemiyle alakalı … olmak üzere haberler var. İşte bu sistemin başta İsrail olmak üzere koruyacağı, istihbarat bilgilerinin İsrail’le de paylaşılacağı yönünde bilgiler var, yer aldı haberlerde. Birincisi; bununla alakalı bir değerlendirmeniz olacak mı? İkincisi de; Türkiye-İsrail arasındaki bozulan ilişkilerin düzelmesi için Amerikan Başkanı Obama’nın devreye girdiği yönünde bilgiler var. Bu iki konuyla alakalı değerlendirmenizi alabilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii bütün dış politika konularıyla ilgili, uluslararası basında yer alan her konuyu titizlikle değerlendiririz. Bugün bir gazetemizde manşet olan ve Wall Street Journal’a da verilen haberi de bu çerçevede ben dünden itibaren, zaten Wall Street Journal’da çıktığı andan itibaren yakın takibe alınması talimatını verdim Libya’dan. Çünkü bu bizim için ilkesel bir durumdur. Wall Street Journal da Amerikalı bir yetkiliye atfen diyor. Bu yetkili kim, ne söylemiş, niçin söylemiş, hangi kontekstte söylemiş belli değil. Öylesine dinamik bir uluslararası konjonktürde yaşıyoruz ki, ortalığı bulandırmak isteyen çok yetkili çıkıyor. Dolayısıyla bir kere kamuoyumuzun bu tür kendinden menkul yetkililere ve bunlara dayalı olarak yapılan haberlere itibar etmemesini ben hususiyetle rica ediyorum. Çünkü bugünlerde gördüğünüz gibi bir gün Libya’dayız, diğer gün Libya’da olduğumuz bir günde zihnimizde Kıbrıs, öbür zihnimizin diğer tarafında Suriye, başka bir köşesinde Irak oluyor. Dolayısıyla kamuoyumuzdan manipülasyonlara dikkat etmesini rica ederim. Ben bu gazetemizle ilgili söylemiyorum, yani daha çok o gazetenin atıfla yazdığı uluslararası basına atfen söylüyorum. Biliyorsunuz Türkiye’de geçmişte üst düzey bir yetkili şunu dedi diye büyük fırtınalar kopardı. Bunları söyleyecek olan kişilerin karşımıza çıkıp söylemesi lazım. Kim olduğunu ilan etmesi lazım, söylemesi lazım. Bizim muhataplarımız bellidir Amerika’da muhatap olarak gördüklerimiz. Onlar da bizim bu konuya bakışımızı bilirler. Nedir bu bakışımız, bu proje, yani Türkiye’de radar yerleştirmesi, füze sistemi değil, o şeyin bir parçası radar. Hiçbir füze Türkiye’de konuşlanmayacak. Bu radar sistemi NATO’da, Lizbon’da NATO zirvesinde ele alınan bir NATO projesi. Türkiye’nin de içinde olduğu ve Türkiye’nin ulusal güvenliğini de temin edecek bir projedir, NATO üyeleri de bellidir. Bu üyeler dışındaki üyelere NATO’nun herhangi bir sorumluluğu da yoktur, yükümlülüğü yoktur. Biz NATO’da oldukça da böyle bir imkanın nasıl kullanılacağına biz karar veririz. Zaten Türkiye’nin bu konudaki öncelikleri bellidir. Biz Lizbon zirvesinde bunun prensiplerini söylemiştik. Bu prensiplerin hepsi de yerine getirildiği için, yani Türkiye’nin bütünüyle koruma altına alınması, bu sisteme Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ve yetkililerinin tam bir ulaşımının, içinde bulunmasının bütün o sistemin bizim denetimimizde olması, Türk egemenliğinin alanı içinde olması ve komuta kademesinde de NATO’da en üst düzeyde bir Türk generalin görev yapması. Bu sistemle ilgili ve bütün bu şartlar yerine getirildiği için bu konu görüşülmüştür. Başka manipülatif yorumlara hiçbir şekilde itibar etmemek gerekir.

Sayın Obama’nın Sayın Başbakanımızla görüşmesi ise, evet böyle bir görüşme New York’ta gerçekleşecek. Zaten uluslararası toplantıların hemen hemen tümünde gidiş-geliş bağlamında olağanüstü bir durum yoksa böylesi bir görüşme Sayın Başbakanımızla Sayın Obama arasında, gerektiğinde Sayın Cumhurbaşkanımızla Sayın Obama arasında yapılmaktadır. Bizim İsrail’le bir arabuluculuğa bu anlamda hiçbir şekilde ihtiyacımız yok. Yani ortada bir ara yol bulunması, bir ara yol bulunmasını, - zira arabulucu biraz ara yol bulmak zorundadır - ara yol bulmasını gerektiren bir durum yoktur. Türkiye’nin talepleri bellidir. Bu talepler yerine geldiği zaman atılacak adımlar bellidir, yerine getirilmediği zaman atılacak adımlar da bellidir. Kimse bizim ciddiyetimizi test etmeye, sınamaya kalkmamalıdır. Tabii Sayın Obama’yla Türk-İsrail ilişkileri konuşuluyor başka konuların konuşulduğu gibi, konuşulacağı gibi. Ama Türkiye’nin bu konudaki ilkesel tutumunu belki de en yakından bilenler Amerika Birleşik Devletleri yetkilileridir. Ta Mavi Marmara’da vatandaşlarımızın şehit olmasını müteakip Washington’da benim yaptığım görüşmeden bu yana zaten Türkiye’nin talepleri doğrultusunda, atılan bazı adımlar konusunda yardımcı da olmuşlardır - vatandaşlarımızın serbest bırakılması da dahil olmak üzere. Ama bundan sonra atılacak adımlar konusunda da biz pozisyonumuzu zaten açıkladık, ben 5 maddelik bir yaptırım paketini açıkladığımda bunun bütün gerekçelerini ifade ettim. Sayın Başbakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımız da daha sonra bunları teyit ettiler. Bu konuda bundan sonra atılacak adımlar önemlidir, yoksa yapılacak yorumlar değil.

SORU- Sayın Bakanım, MİT Müsteşarı vasıtasıyla terör örgütüyle geçtiğimiz hafta içerisinde internet ortamına yansıyan görüşmeler var. Sayın Başbakanın da bu konuyla ilgili açıklamaları var, “Harcatmayız” ifadesi … Bu görüşün ışığında bundan sonra terör örgütüyle herhangi bir görüşme olacak mı, bundan sonraki seyir nasıl işleyecek?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sayın Başbakanımız bu konuya açıklık getirdiler. Ama ben Dışişleri Bakanı olarak bir hususu daha vurgulamak isterim. Dünyanın her yerinde istihbarat teşkilatlarının görevleri bellidir. Ve bu görevlerde hiçbir sınırlama da yoktur, siyasi otoritenin verdiği görevi yerine getirirler. Ülkenin bekası için ne yapılması gerekiyorsa o günkü şartlar içinde istihbarat toplamaktan belli diğer bağlantılı operasyonlara kadar yaparlar. Sayın MİT Müsteşarımız, o zaman MİT Müsteşarı değildi bu görevi yaparken ancak kendisine verilen görevi o zaman da, ondan sonra da hakkıyla her alanda yerine getirmiştir. Dışişleri Bakanı olarak da sürekli beraber çalışıyoruz, her konuda yoğun bir çalışma içindeyiz. Sayın MİT Müsteşarımızın belki de dış politikamıza en büyük katkı yapacağı hususlar, bugünlerde yurt dışı istihbaratla ilgili yeni bir yapılanmaya gidilmesi konusunda attığı adımlardır. O konuda Türkiye’nin bekası ve terör belasının Türkiye ve milletimiz üzerinden defedilebilmesi için atılması gereken her adım atılır. Bu konuda da Sayın Başbakanımızın da vurguladığı gibi Hükümetimizin herhangi bir şekilde vermeyeceği bir hesap veya anlatamayacağı bir durum yoktur. Ne gerekiyorsa, terörü engellemek için, terörle mücadele bağlamında son olarak yapılan kuzey Irak’a sınır ötesi harekat da dahil olmak üzere orada da ne gerekiyorsa yapılacak. Terörün bütünüyle bu ülkenin üzerinden dağıtılabilmesi, kara bulutların dağıtılabilmesi için diğer alanlarda da, istihbarat alanında da ne gerekiyorsa yapılacak. Bu konuda da Sayın MİT Müsteşarımız hakkıyla görevini yapmıştır, yapmaya devam edecektir.

SORU- Sayın Bakan, İngiliz The Gardion Gazetesi’nde bir haber yer almıştı Haziran ayında mültecilerle beraber Türkiye’ye gelen muhalif Yarbay Hüseyin Harmuş’un 9 PKK’lı karşılığında Suriye’ye geri iade edildiği yönünde. Bununla ilgili Bakanlık olarak ne diyeceksiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Çok teşekkür ederim, aslında bu konuya da açıklık getirmek istiyorduk. Çünkü dün yine Libya’dan verdiğimiz talimatla Bakanlığımız bir açıklama yaptı. Ancak kamuoyumuzda da ve özellikle de Suriye kamuoyuna, özellikle Suriyeli kardeşlerimize de bu vesileyle bir mesaj da iletmek istiyorum. Bu da biraz önce zikrettiğim gibi manüplatif bir haberdir. Bir kere biz gelenek olarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve ondan önce bütün tarihi ghususeleneğimizle, bütün devlet geleneğimizle de göstermiş olduğumuz üzere; bize sığınanı, bizden eman isteyeni karşılığı ne olursa olsun herhangi bir şekilde pazarlık konusu yapmamız söz konusu olmamıştır. Özellikle Hükümetimiz döneminde de bu politika takip edilmiştir, daha önce de böyleydi. Bakarsanız Osmanlı’nın son dönemlerine, bize sığınan Macar yetkililer, birçok ülkeden İsveç Kralı dahil üst düzey yetkili ülkemize sığınmıştır. Bizim geleneğimizde, bizden eman isteyip bize sığınan herhangi birini hiçbir pazarlık karşılığı, yani PKK’lıydı şuydu buydu böyle bir söz konusu olmaz, bunu bir kere daha net olarak ifade ediyorum.

İkincisi, Harmuş’la ilgili, Hüseyin Harmuş’la ilgili olay çıktığı andan itibaren bize intikal ettiğinde gerekli araştırmanın yapılması talimatını verdik. Gerek MİT Müsteşarlığımız, gerek Hatay Valiliğimiz, gerekse Dışişleri Bakanlığı çerçevesinde bunlar yapıldı. Şunun da bilinmesi lazım bu ilkeyle bağlantılı: biz, Suriye’de olaylar devam ederken ve maalesef Suriye yönetimi son derece tabiri caizse zalimce yöntemlerle Suriye halkına dönük uygulamalara girişip de Suriye halkından kardeşlerimiz Türkiye’ye sığınmaya başladığında, orayı onlara bir misafirhane olarak düzenledik. “Sizi misafir olarak görüyoruz, bu kamplar da bir sığınmacı kampı değil, sizin kendi eviniz gibidir, misafirhanedir” dedik. Bir sığınmacı kampına normalde uygulanması gereken kuralları uygulamadık, dışarıya kapatmadık. Onları orada tutmak için birtakım tedbirleri uygulamadık. İsteyen geldi kaldı, ihtiyaç hissettiği kadarıyla kaldı. Çıkmak istediğinde de hiçbir şey sormadan “evine dönmek istiyorsan dön” dedik. Yani bir standart uygulamayı yapıp da etrafında güvenlik ağları oluşturmadık. Bunu niçin yapmadık? Çünkü istedik ki şartlar iyileşirse kardeşlerimiz geri dönsünler. Ama yine şartlar kötüleşirse gelebilsinler. Aksi takdirde, ki ben gittim, Güveççi’de bu olayların olduğu yerde bizzat gözlem yaptım. Çok derme çatma bir tel örgünün ötesinde bir sınır var, oradan gelişleri bizzat gözledim. Biz oraya bir demir ağ örebilirdik, yapmadık, yapmayacağız. Suriyeli kardeşlerimizin kaderi bizim kaderimizdir. Şimdi durum böyle olunca Sayın Hüseyin Harmuş olmak üzere, kim girmişse kampımızda kalmıştır. Gittiği zaman da niye gidiyorsun diye sorulmamıştır. Bu zatın kampa geldiği biliniyor, daha sonra ayrıldığı da biliniyor. Ondan sonra olan olaylardan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni sorumlu tutmak söz konusu değildir. Ama eğer çok katı kurallar uygularsak belki bu tür olaylar olmaz. O zaman da bir misafir gibi ağırlama şansını kaybederiz. Suriye’deki kardeşlerimize mesajımız budur. Biz Suriye’den gelen kardeşlerimizi en iyi şekilde ağırladık, ağırlamaya devam edeceğiz. Kimsenin de geri dönmesini engellemedik. Bu kişinin herhangi bir pazarlık karşılığı teslim edildiği gibi bir husus kesinlikle yalandır, böyle bir uygulama geçmişte de olmamıştır, gelecekte de olmayacaktır. Hele hele kontrollü bir şekilde geçişine izin verildiği kesinlikle doğru değildir. Kendisi ayrılmıştır ve daha sonra olan olaylardan biz sorumlu değiliz. Ama bundan sonra, dün Sayın Başbakanımızın da ifade ettiği gibi, Suriye’deki bu zulme karşı Türkiye, Suriye halkına olan sorumluluklarının gereği olarak sesini çok daha fazla yükseltmeye devam edecek ve gerekirse bu noktada atılacak adımları da daha açık şekilde ortaya koyacaktır.

SORU- Sayın Bakanım, öncelikle hoş geldiniz. Sayın Bakanım, Başbakan Erdoğan’la birlikte bazı temaslarda bulundunuz Libya’da. Bu temasları nasıl değerlendiriyorsunuz. Ayrıca bundan sonraki süreçte Libya ile ilişkiler nasıl şekillenecek?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Aslında Libya ziyaretimiz Tunus ve Mısır’ı da kapsayan bir ziyaretin son halkasıydı. Ve Arap gençlerinin ve halkının bir onur mücadelesi vererek, kendi iradelerini siyasi yapıya yansıtmaları için ortaya koydukları Arap Baharı denilen, Yasemin Devrimi denilen, Tahrir Hareketi denilen hareketi yaşayan, geçiş süreci yaşayan ülkeleri ziyaret ettik. Mesajımız gayet açıktı. Biz bu taleplerin arkasındayız. Arap gençlerinin; hürriyet, özgürlük, hukuk devleti taleplerinin arkasındayız. Ve bu ülkelere de dost ve kardeş ülkelere mesajımız da şuydu: Sizin bu geçiş sürecinizdeki sancılarınızı biliyoruz. Mısır’da ekonomik kriz sancısı var. Tunus’ta sağlıklı bir seçim yapma sancısı var 23 Ekim’de. Libya’da ise otorite kurma sancısı var. Bütün bu sancılarınızın farkındayız ve bu sancılarınızla sizin yanınızdayız. Libya’da gerçekten, mutlaka takip edemedim ben. Ama basınımıza da görsel medya anlamında yansımıştır. Muhteşem bir karşılama oldu. Sadece Trablus’ta değil, Tacura’da, Misrata’da, Bingazi’de on binlerce insan Türk bayraklarıyla sokaktaydılar. Büyük bir muhabbet oldu. Bir anlamda tabii sembolik olarak da Trablusgarp Savaşı’nın 100. yıldönümünde bizim ziyaret etmemizden sonra bir anlamda kardeşlerin tekrar buluşması oldu. Bu sene Şubat ayında tahliyeleri yaptığımızda hatırlayacaksınız bir çağrıda bulunmuştum ben. Libyalı kardeşlerimize bir mesaj iletmek istemiştim o tahliye basın toplantısında. Demiştim ki, sakın bizi yanlış anlamayın. Libya’yı terk etmedik, terk etmiyoruz. Geçici olarak vatandaşlarımızın güvenliği için ülkemize getiriyoruz. Ama Libya’ya döneceğiz, daha güçlü bir şekilde döneceğiz. Çünkü Libya bizim için terk edilecek bir diyar değil, bizim kendi diyarımızdır. Ve nitekim Trablus’ta Ulusal Geçici Konsey, kontrolü sağladığı gün ben Bingazi’ye inerek görüşmeler gerçekleştirdim ve bu gezinin planlamasını yaptık. Dün de Sayın Başbakanımızın açıkladığı gibi, Libya’da önümüzdeki 1 hafta, 10 gün içinde okullar başlıyor. Süratle Libya’daki her şehirden en acil okulları tespit ediyoruz, okulları eğitime hazır hale getireceğiz. Hastaneleri, adli mekanları ki bizden istedikleri adli mekanlardır. Diğerlerinin süratle yapımı için tabiri caizse seferberlik ilan ettik. En önemlisi ve günceli de dün biz oradayken tam bu saatlerde bize bir bilgi intikal etti. Çatışmaların sürdüğü Bani Walid’de şehirden halk çatışmalar dolayısıyla kaçmış. Açıkta susuz ve yiyeceksiz olarak, açıkta bekliyorlar. Barınakları yok, sayıları 10 bin civarında. Buraya bizim acil yiyecek ve su göndermemiz talep edildi. Yaptığımız teknik çalışmalar ve Genelkurmay Başkanlığımızla yaptığımız temaslar sonrasında bugün şu saatler itibariyle ulaşmak üzere havadan yardım kararı alındı. Uçaklarımızın şu saatlerde Libya semalarında olması lazım, buradaki kardeşlerinize yiyecek ve su ihtiyaçlarını karşılamak üzere paraşütle yardım operasyonu başlatacağız. Ben Konya’ya gelirken uçaklarımız Libya’ya hareket etmek üzereydiler. Tam koordinatları tespit ediyorduk. Ümid ediyoruz ki akşama kadar o kardeşlerimizin ihtiyaçları karşılanabilsin. Bu da Türkiye’nin lojistik gücünün ve ihtiyaç sahibi, ihtiyaç içinde olanlara ulaşma kapasitesini ortaya koyacaktır. Diğer alanlarda da bundan sonra Libya’yı her konuda destekleyeceğiz.

Yine güzel bir haber vereyim. Onu da Türkiye’nin inisiyatifi olduğu için sizinle paylaşayım. İlk defa bugün sizin vesilenizle gündeme gelecek. Bingazi’ye gittiğimde ilan etmiştim. 15 Temmuz’da Uluslararası Temas Grubu toplantısında da söylemiştik. Bu ay, önümüzdeki hafta yapılacak olan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Ulusal Geçiş Konseyi’nin Libya’yı temsil etmesi ve en önemlisi bizim de çok sevdiğimiz ay yıldızlı Libya bayrağının Birleşmiş Milletler’de dalgalanması mümkün olacaktır. Bu konuda Türkiye girişimde bulunmuştu. Dün ilgili Birleşmiş Milletler Güvenlik Komitesi’nin yaptığı toplantıda alınan kararla, önümüzdeki hafta ay yıldızlı Libya bayrağı Birleşmiş Milletler gönderine çekilecek. Son soru olsun lütfen.

SORU- Akdeniz’de doğalgaz ve petrol arama çalışmalarının bu ay sonunda başlayacağını söylediler. Türkiye de bunun üzerine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle bir mutabakat imzaladı, kıta sahanlığıyla ilgili. Bununla ilgili komşularla sıfır problem değerlendirmesi yaparsanız neler söylersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bir kere daha kıta sahanlığı anlaşması imzalamadık. Ancak yaptığımız açıklama açıktır ve onu ben sizinle paylaşmak istiyorum. Çünkü Libya’dan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri özel temsilcisi Sayı Downer ile de görüştüm. İlgili ülkelere de gerekli mesajlar iletildi. Daha önce Avrupa Birliği dışişleri bakanları toplantısında da çok net olarak söylemiştim. Kıbrıs’la yoğun müzakereler sürerken, yani Ekim ayında yapılacak yoğun müzakerelerle tam da yeni bir barış planı, kapsamlı bir barış planı son aşamasına gelecek iken Kıbrıs Rum yönetiminin tek taraflı olarak Kıbrıs adası kara sularında, münhasır ekonomik bölgesinde araştırma yapmaya kalkması her şeyden önce başlı başına bir provokasyondur. Bu, süreci sabote etmeye dönük bir adımdır. Bunun hiçbir aciliyeti yoktur. 1 sene sonra da olabilir, birkaç ay sonra da olabilir. Ama Kıbrıs Rum Yönetimi bu yolla müzakereleri sabote etmektedri. İleride tek bir devlet olacaksa ya da iki kurucu devletten oluşan bir devlet olacaksa, bu kaynakların hepsi bu devlete aittir, bu iki kurucu devlete aittir. Dolayısıyla, önce çözümü oluşturalım, sonra Türkler ve Rumlar bu kaynakları birlikte idare etsinler, birlikte istifade etsinler, bir devlet olacaksa. Yok ama Kıbrıs Rum Yönetimi “ben tek taraflı olarak bunu yaparım, çünkü ben ayrı devletim” diyorsa, o zaman da bu müzakerelerin ne anlamı var. O zaman adada iki devlet olduğunu kabul etmek icap eder, şimdi bir karar vermek gerekir. Bizim bu konuda pozisyonumuz son derece açıktır. Türkiye’nin bu konuda uluslararası hukuktan doğan, Kıbrıslı Türklerin haklarını korumak konusunda bir garantör statüsü var. Bizim Kıbrıs Rum Yönetimine de, uluslararası topluma da söylediğimiz şudur: Bu tür provokatif eylemler yerine, gelin yoğunlaştırılmış müzakereler üzerinde duralım ve bir an önce barışı gerçekleştirelim. Ama siz bunu yapacaksanız o zaman biz de sizin bu tek taraflı adımızı tanımadığımızı göstermek üzere, biz de tek taraflı adım atma hakkını kendimizde görürüz. Aslında bu tek taraflı değil, bu bizim garantörlük sisteminden ve diğer uluslararası anlaşmalardan doğan hakkımızdır. Kıbrıs Türklerinin bu anlamda Kıbrıs’ın ekonomik, münhasır ekonomik bölgesindeki haklarından feragat etmelerini kimse bekleyemez. Bu konuda bir eylem planı hazırladık, bunun da ilk açıklamasını yaptık. Eğer bu emrivaki devam ederse atılacak adımlarımız var. Bunlardan bir tanesi de söylediğiniz gibi Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti arasında kıta sahanlığı anlaşmasının yapılması ve aynı anlaşmaların Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafından da Türkiye ile birlikte, TPAO’yla birlikte gerçekleştirilmesidir. Bu konuda Enerji Bakanlığımızdan bir heyetimiz de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetine giderek gerekli görüşmeleri yapmaktadır. Hiçbir emrivakiyi kabul etmeyiz. Bunu bir kere bütün uluslararası toplumun bilmesi gerekir.

Peki, çok teşekkürler.

----- / -----