Sayın Bakanımızın Brüksel'de AB Daimi Temsilciliğimizde Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 4 Mart 2011

 

Değerli basın mensupları,

Herşeyden önce bugün Brüksel’deki AB Daimi Temsilciliğimizin yeni binasında ilk basın toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Aslında ilk faaliyetimiz de oluyor bu. Binanı açılışı için Sayın Başbakanımızın teşrifini bekliyoruz. Bu yeni binamızın ülkemize, vatandaşlarımıza hayırlı olmasını diliyorum ve yeni binanın da getirdiği atmosferde Türkiye-AB ilişkilerinde yeni bir ivme kazanılmasını ve bu binada bir gün AB’ye tam üye olarak girişimizi de birlikte kutlamayı ümit ediyorum.

Bugün Brüksel’de birçok açılardan son derece verimli bir dizi görüşme gerçekleştirdik. Aslında bu görüşmeleri üç  ayrı başlıkta toplayabiliriz.

Birincisi, Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olarak AB ile Avrupa Konseyi arasında bir görüşme gerçekleştirdik. Bu uzun zamandır yapılan ilk görüşme. Dolayısıyla Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığımızda yeni getirdiğimiz perspektifle Avrupa Konseyi’nde bir reform gerçekleştirme iradesinin belki de en doğrudan yansıması olarak AB-Avrupa Konseyi ilişkilerinde bir inisiyatif almış bulunuyoruz. Türkiye’nin Dönem Başkanlığında bu inisiyatifin alınmış olması ve Avrupa Birliği’nin Avrupa Konseyi ile ilişkilerini yeniden tanzim edecek adımların atılmış olması Türkiye açısından son derece önemli bir gelişme olarak değerlendirilmelidir ve Türkiye’nin Avrupa kurumlarına yapabileceği katkının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Sayın Jagland ile birlikte AB Başkan Yardımcısı ve Yüksek Temsilci Sayın Ashton ile AB-Avrupa Konseyi ilişkilerinin geleceğini ele aldık. İstanbul’da Mayıs ayında yapılacak AB Bakanlar Komitesi toplantısına kadar AB-Avrupa Konseyi ilişkilerinde çok önemli adımlar atılmasını planlıyoruz. Bu ilişkilerin daha da geliştirilmesine ve başta tabii Akdeniz’de ve Kuzey Afrika’da ortaya çıkan gelişmeler de göz önünde bulundurularak ortak bazı politikaların belirlenmesine büyük bir önem veriyoruz. Bu açıdan iki senedir yapılmayan bir toplantının bizim dönemimizde, bizim Dönem Başkanlığımızda yapılmış olması bizim için son derece önemlidir.

İkincisi, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak  AB yetkilileriyle yaptığım görüşmelerdir. Sabah Avrupa Konseyi-AB görüşmelerinin hemen sonrasında Sayın Ashton’la Türkiye-AB ilişkilerini ve ortak stratejik konuları ele aldığımız uzun bir çalışma yemeğinde buluştuk. Burada son dönemde bölgemizde, Akdeniz’de, Ortadoğu’da ortaya çıkan gelişmeler yanında Türkiye’nin üyelik perspektifi ve Türkiye ile AB arasında geçen sene Temmuz ayında karar verdiğimiz Stratejik Diyalog’da gelinen aşamayı ele aldık. Ben kendisiyle ayrıca vize konusunda son dönemde Avrupa Konseyi İçişleri ve Adalet Komisyonu’nun aldığı karardan duyduğumuz hayal kırıklığını kendisiyle paylaştım. Bu hususu ayrıca daha sonra yaptığımız görüşmelerde de ele aldık.

Daha sonra Genişlemeden Sorumlu Komiser Stefan Füle ile  yine AB-Türkiye ilişkileri bağlamında çok kapsamlı bir görüşme daha gerçekleştirdik. Türkiye’nin AB müzakere süreci, yine Ortadoğu’da ve Akdeniz’de yaşanan gelişmeler, vize konusu ve bu konuda duyduğumuz hayal kırıklığı ve diğer reform süreci ile ilgili gelişmeleri ele aldık.  Kıbrıs sorununu ve Kıbrıs müzakerelerinde gelinen aşamaları ele aldık. Türkiye’deki iç gelişmelerle ilgili sorular sordu. Onlarla ilgili görüşlerimizi de açık ve kapsayıcı bir şekilde dile getirme imkanı bulduk. Yine AB bağlamında AB İçişleri Komiseri Sayın Cecilia Malmström ile bir görüşme gerçekleştirdik. Zaten son dönemde vize ve Geri Kabul Anlaşmaları çerçevesinde kendisiyle çok sayıda telefon görüşmemiz de olmuştu. Onunla da detaylı olarak son kararla ilgili tutumumuzu bir kez daha paylaştım ve duyduğumuz hayal kırıklığını ve Türkiye’ye dönük olarak sergilenen tavrı anlayamadığımızı bir kez daha kendisine ifade ettim. O da Türkiye ile vize diyalogu konusunda çok ciddi adımlar atmak için kararlı oldukları konusunda bizi temin etti. Bundan sonra da bu konudaki çalışmalarımızda alacağımız seyri değerlendirmeyi sürdüreceğiz.

Nihayet üçüncü bir başlık olarak Avrupa Konseyi-AB, Türkiye-AB ilişkileri dışında, Belçika Dışişleri Bakanı Sayın Steven Vanackere ile Türkiye ve Belçika Dışişleri Bakanları olarak ikili bir görüşme gerçekleştirdik. Burada da Türkiye ile Belçika arasındaki ikili ilişkiler dışında biliyorsunuz Mayıs ayında En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi’ne ev sahipliği yapacağız. Belçika da son zirveye ev sahipliği yapmıştı 2001 yılında ve son geçen 10 yılı da koordine eden ülke konumundaydı. Şimdi biz 2011 Zirvesi öncesinde Belçika ile bu konuda görüş alışverişinde bulunduk ve birlikte neler yapabileceğimizi ele aldık. Dolayısıyla yoğun ama son derece faydalı görüşmelerimizi gerçekleştirdiğimiz bir gün geçirdik Brüksel’de. Tekrar yeni binamızın hayırlı olmasını diliyorum. Sayın Büyükelçilerimize ve burada emeği geçen herkese de teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.

SORU: Sayın Bakanım, anladığımız kadarıyla sizin gündeminizde vize vardı temel olarak görüşmelerde ve bizim de yine anladığımız kadarıyla AB’nin gündeminde de gözaltılar vardı. Özellikle bu son Ergenekon operasyonundan sonraki gözaltı dalgasına hemen tepki verdi AB. Akşam saatlerinde Komisyonun açıklaması geldi. Daha sonra çeşitli başka yetkililerden de açıklamalar geldi. Siz özellikle Füle’yle görüştüğünüzde Füle’nin iç gelişmelerle ilgili sorular sorduğunu söylediniz. Acaba bu konu ne derece gündeme geldi? Nasıl bir tedirginlik içindeler? Siz nasıl onlara durumu izah ettiniz?

SAYIN BAKAN:  Şimdi şöyle bir algılama yanlıştır; ‘AB tarafının gündeminde gözaltılar vardı’ diye bir yargıda bulunmak doğru değil, çünkü Türkiye-AB ilişkilerinin çok boyutlu, son derece farklı konuları içeren, kapsamlı bir gündemi vardır. Bu konu ne Sayın  Ashton’la ne de Sayın Malmström’le yaptığımız görüşmelerde gündeme geldi. Sadece Sayın Füle ile yaptığımız görüşmede ve görüşmenin çok kısa bir bölümünde gündeme gelen bir konudur.  Birçok konu ele alındıktan sonra kendisinin dünkü açıklamasını gördüğümü de ben kendisine ifade ettim. Şunu açık bir şekilde ifade etmek istiyorum; tabii Türkiye AB’ye tam üyelik entegrasyonu sürecinde olan bir ülke, dolayısıyla her konu AB zemininde tartışılabilir. Bunda herhangi bir olağanüstülük yok. Her zaman bu konuları ele alabiliriz. Bazen biz de AB’ye eleştiriler yöneltebiliriz, bazen onlar kanaat sorabilirler. Karşılıklı bu konuları ele almamızda bir olağanüstülük yok. Bunun bu şekilde algılanmaması lazım.

Ancak, ben kendisine de ifade ettim; fikir özgürlüğü, basın özgürlüğü, Türkiye AB sürecini yürütmüyor olsa da hükümetimizin ve Türk toplumunun değer verdiği çok önemli ilkelerdir ve bu konudaki kararlı tutumumuz da sürecektir. Hatta AİHM’nde bu konuda ciddi adımlar da attık ve fikir özgürlüğü sözkonusu olan davalarda savunma yapmama kararı bile aldık. Biliyorsunuz, geçtiğimiz sene içinde Bakanlığımız tarafından ve hükümetimizin de tasvibiyle, Sayın Başbakanımızın da talimatıyla bir adım attık. Bu çerçevede bizim için fikir özgürlüğü önemlidir, temel ilkedir. Hiçbir zaman taviz vermediğimiz bir ilkedir. Bunu kendisine de ifade ettim.  Ancak, onun kadar taviz verilmemesi gereken bir ilke de demokratik toplumlarda yargı bağımsızlığıdır ve yargı bağımsızlığı sözkonusu olduğunda süregiden soruşturmalarla ilgili bağlayıcı hüküm vermek doğru değil. Dolayısıyla yargı bağımsızlığı için de herhangi bir uygulama yapıldığında bunu Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin uygulamasıymış gibi veya basına yönelik bir baskıymış gibi yansıtılması da modern hukuk devleti anlayışı ile bağdaşmaz.

Sayın Başbakanımız dün de vurguladılar, defaatlerce vurguladık. Bütün bu süreç bağımsız yargının aldığı kararlar etrafında yürütülmektedir. Herhangi bir şekilde hükümetimizin müdahil olması teorik olarak da mümkün değil, pratikte de sözkonusu değildir. Dolayısıyla bizim bu konudaki hassasiyetimiz de ve ayrıca sivil demokratik yönetim anlayışının devamlılığı konusundaki hassasiyetimiz de aynı ölçüde önemli değerlerdir. Tabii nihai noktada yargının sürecine ve sonuçlarına saygı duymak gerekir. Bu temel demokratik, hukuk devleti ilkesi ancak yine dün Sayın Başbakanımızın da vurguladığı gibi ümit ederiz ki bütün bu süreç en kısa sürede tamamlanır. Gereksiz gecikmeler ile bu süreçle ilgili soru işaretleri artmaz, bu gecikmeler olmaz. Bizim ancak yargıdan bekleyebileceğimiz bu sürecin hızlı işlemesidir. Yoksa Türkiye herhangi bir Avrupa ülkesi gibi yargı bağımsızlığının egemen olduğu bir ülkedir ve nasıl başka bir Avrupa ülkesinde herhangi bir yargı inisiyatifi konusunda bir yorumda bulunulamaz, kimse Türkiye’deki demokratik sistemin ve hukuk devleti işleyişi konusunda şüphe uyandıracak beyanlarda da bulunamaz. Bu konudaki tutumumuz da nettir. Türkiye hukuk devleti uygulamaları bakımından çağdaş Avrupa standartlarında uygulamalara sahiptir.

SORU: Öncelikle hoşgeldiniz. Yeni binamız hayırlı uğurlu olsun. Efendim, iki Türk’ün cenazesi sözkonusu, günlerce, aylarca sürdü bu. Bu ızdırap verici bir durum. Bu konu gündeme geldi mi? Bu konuyla ilgili herhangi bir görüşme yapılabildi mi? Aile çok perişan, huzursuz. Bu konuyla ilgili biraz açıklama yapabilir misiniz?

SAYIN BAKAN: Teşekkür ederim. Biz ilk günden itibaren bu konuyu yakından takip ediyoruz. Olayın gerçekleştiği gün Sayın Büyükelçimizle telefonla görüşmüştük ve bu meseleyi yakından takip etmesi konusunda talimatlandırmıştık ve o günden bugüne yakından takip ediyoruz. Bugün Belçika Dışişleri Bakanı Sayın Vanackere ile yaptığımız görüşmede de bunu ele aldık. Ben kendisine burada tabii onların ifadesi bir hukuki süreç devam ettiği için cenazelerimizin teslimi ile ilgili sorun bir gecikme yaşandığını ifade ettiler ama biz bu konuda her türlü yardımı yapabileceğimizi, eğer herhangi bir hukuki süreç işliyor ise bunun Türkiye’de de devam edebileceğini, yani nihayet bu konuda biz her türlü kolaylığı gösterebileceğimizi ama vatandaşlarımızın cenazelerinin burada bu kadar uzun süre tutulmasını anlamadığımızı ve bunun bir an önce meselenin çözülmesi konusundaki beklentimizi kendisine ifade ettim. Büyükelçimiz de Adalet Bakanlığı nezdinde burada gerekli girişimlerde bulunuyor. En kısa zamanda cenazelerin alınması için her türlü çabayı gösteririz.

SORU: Vize konusunda Sayın Malmström’ün bir beklentisi var, “Türkiye’den bir davet olursa ben gidip görüşeceğim” demişti. Buna herhangi bir cevap verildi mi? İkincisi de sizin vizeyle ilgili bugünkü görüşmelerinizden nasıl bir netice çıktı?

SAYIN BAKAN: Bu konuda bizim diğer konulardaki gibi ilkesel bir tutumumuz var. Verdiğimiz sözün arkasında dururuz ve muhataplarımızın da verdikleri sözün arkasında durmasını bekleriz. Herhangi bir başka ülkeden farklı bir uygulamaya da tahammül göstermeyiz. Başka bir ülke vize serbestliği konusunda hangi muameleye tabi tutulmuşsa biz de aynı muameleyi görmek isteriz.  Şu veya bu gerekçeyle farklı bir muameleyi kabul etmemiz mümkün değil. Ben bunu bu süreci ilk başlattığımız zaman, yani vize serbestliği konusunda siyasi irademizi ilk defa masaya koyduğumuz 2009 Aralık Troyka toplantısından bu yana her vesileyle söylüyorum ve bunun da takipçisi olmaya devam edeceğiz.  Şu ana kadar bizden talep edilen ne ise biz onların gereğini yaptık. Biyometrik pasaport dendi, 6 ay gibi kısa bir sürede biyometrik pasaporta geçişi sağladık. Geri Kabul Anlaşması ile ilgili, bu Geri Kabul Anlaşmasının tamamlanması gerekir dendi, tamamlandı. Entegre Sınır Yönetimi ile ilgili bir sürecin başlatılması lazımdı, bunu da başlattık.

Dolayısıyla şimdi bizim beklentimiz bu Geri Kabul Anlaşmasının sürecine paralel olarak vize serbestliği ile ilgili müzakerenin başlatılması konusunda Sayın Malmström’ün yetkilendirilmesiydi. Maalesef son Konsey toplantısında bu karar çıkmadı. Vize diyalogunun devamı kararı çıktı. Zaten biz vize diyalogu konusunda AB ile temas halindeydik ve bundan sonra da temas halinde olmaya devam edeceğiz, bu yeni bir durum değil. Ancak eğer bizim Geri Kabul Anlaşması ile ilgili bir adım atmamız bekleniyorsa aynen diğer ülkelerde olduğu gibi biz de AB’den bu konuda net bir adım atmasını bekleriz, özellikle vize serbestliği rejimi konusunda yetki verilmesi hususunda.

Ben bu beklentimizi tekrar bu tutumumuzu Sayın Ashton’a, Sayın Füle’ye, Sayın Malmström’e anlattım. Malmström ile daha detaylı konuştuk. Kendisine buradan bir teşekkür de ifade etmek istiyorum. Gerçekten olağanüstü bir çaba sarfetti. Son derece iyi niyetli gayret sarfetti bu konuda mesafe alınması için fakat onun iyi niyetli çabaları Konsey’deki bazı üye ülkelerin maalesef kendi taahhütlerine sadık kalmamalarını engelleyemedi. Bizim Sayın Malmström’e güvenimiz tamdır, iyi niyetine de inanıyoruz fakat Konsey’den bu konuda tam bir yetkilendirme bekliyoruz. Bu arada tabii vize iyileştirmeleri konusunda yapılacak diyaloglarda eskiden olduğu gibi bu diyalog devam edebilir ama bunun Geri Kabul Anlaşması’na paralel işleyen bir süreç olduğunu düşünmemek icap eder. Bizim ilkesel tutumumuz sürmektedir ve bunu ben en üst düzeyde bunu dile getirdim, dile getirmeye de devam edeceğiz.

SORU: Herhangi bir taahhüt sözkonusu mu?

SAYIN BAKAN: Zaten ben bizim Sayın Malmström ile yürütülen, Büyükelçimizle ve Türkiye’de yürütülen bir diyalog var eskiden beri süren, bu yeni bir durum değil.

SORU: Gelmek istiyor da o yüzden…

SAYIN BAKAN: Türkiye’ye gelmek isteyen herkes gelebilir. Biz kimseye vize uygulamıyoruz, Sayın Malmström’e hiç uygulamayız ama geldiği zaman ne konuşacağımızın standartları, kriterleri temel, Avrupalı tabirle söylüyorum, temel ‘benchmark’ları bellidir. O ‘benchmark’lar etrafında her zaman konuşmaya hazırız. Hiçbir zaman kapıyı kapatmayız.

SORU: İki sorum olacak. Bir tanesi Belçikalı muhatabınızla Fehriye Erdal olayını görüştünüz mü acaba? Çünkü bu son geçtiğimiz haftasonu onunla ilgili olarak bazı haberler çıkmıştı. İkincisi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 1 Mart’ta ertelenen gezisine istinaden acaba 15 Mart’ta, latife ediyorum tabii ki, 15 Mart’ta acaba bir görüşme sözkonusu mu tekrar Brüksel’e gelmesi? Bir başka önemli unsur da bu Ek Protokol, Ermenistan’la Protokol, Geri Kabul Anlaşması, bunları hep biz bir şeyler yapıyoruz, karşı taraftan mı hep bize böyle bir kötülük geliyor? Bir de 22 Mart’ta bir rekabet başlığı vardı ya, onunla ilgili ne kadar…

SAYIN BAKAN: Dört soru oldu, bir sorunun arkasına dört soru. Birincisi Belçika Dışişleri Bakanı, değerli dostum Sayın Vanackere ile terörizmle mücadele konusunu ele aldık, genel olarak bu konuda yürütülen çalışmalar ama özel olarak, spesifik olarak bir konunun üzerinde bu anlamda bir konunun üzerinde durmadık ama genel terörizmle mücadele konusunda atılacak adımları ve bundan sonra yürüyecek olan mekanizmaları planladık tarih takvimlendirme itibariyle.

İkinci soru, Sayın Başbakanımızın tabii Brüksel’e tekrar ziyareti düşünülmektedir ama bunun tarihlendirilmesi belli değil henüz, tarihi netleştiğinde duyurulur. Sayın Başbakanımızın son derece yoğun bir programı var. Net bir tarih belli olduğunda size duyururuz ama 1 Mart’ın uğuru, uğursuzluğu ile ilgili böyle bizim hiçbir batıl inancımız olmadığı için umarım bu ziyaret gerçekleşir.

Üçüncüsü rekabet faslı ile ilgili çalışmalarımız sürüyor. Ümit ederiz ki ilerleme kaydederiz. Aslında, çok büyük bir aşamaya zaten geçen Dönem Başkanlığında gelmiştik. Bundan sonra teknik süreç yürüyor. Bundan sonrasında da ümit ederiz kısa sürede tamamlanır ama Türkiye’nin AB’ye üyelik süreciyle ilgili artık çok daha ciddi adımlar atma vakti geldi. Ciddi kararlar alma vakti geldi. Bu bakımdan AB’nin çok daha kapsamlı bir değerlendirme yapmasını bekliyoruz. Yoksa her Dönem Başkanlığı ‘bir fasıl açıldı mı açılmadı mı?’ diye biz bu yolu yürüyemeyiz. Biz bu yola bu yolun sonunu görmek için çıktık, yoksa yolda sürekli yerimizde saymak ya da yürümek için değil.

SORU: Ek Protokol, Ermenistan’la protokol imzaladık.

SAYIN BAKANIMIZ: Şimdi imzalamadık.  Paraf da atmadık. Bunlar bakın bu dediğiniz konular neredeyse on yıllardır süren süreçler. Kıbrıs meselesi 40 yılı aşkın, neredeyse yarım asra geldi. Ermeni meselesi aynı şekilde uzun yıllardır süren meseleler. Geri Kabul Anlaşması da bayağı uzun zamandır süren bir müzakereydi. Yani bu şunu gösteriyor dediğiniz; Türkiye daha yaratıcı, daha çözüm üretici, daha inisiyatif alıcı politikalar geliştiriyor. Bunun muhataplarımızdan da karşılığını görmek istiyoruz tabii. Geri Kabul Anlaşması konusunda da ne beklediğimizi herkes biliyor ama şunu söylemiştim, bir daha söylüyorum; biz artık Avrupa’yla bu kadar tecrübeden sonra Avrupa kültürü içinde nasıl konuşmak gerektiğini biliyoruz. Sözlü taahhüde sözlü taahhüt, yazılı taahhüde yazılı taahhüt, uygulamaya uygulama, imzaya imza, parafa paraf ama mutlaka adım adım, ileriye dönük bir taahhüt üzerine adım atmayız. Ne adım atılırsa karşılığında onun karşılığı olan adım atılır.

SORU: Ashton oturup geçtiğimiz yılın Eylül’ünde ‘Türkiye ile Stratejik Diyalog’ diye böyle bir çok hesapta heyecanlandırıcı bir şey başlatmıştı Gymnich’de ama daha ortada hiçbir şey yok mu acaba?

SAYIN BAKAN: Geçen sene Stratejik Diyalog konusu yeni Lizbon Anlaşması sonrasında  Troyka’nın yerini alacak şekilde bir yapı oluştu. Tabii bazı mesafeler alındı, istenilen düzeyde değil ama şunu söyleyeyim. Sayın Ashton, kendisi de bugün ifade etti, “hiçbir Avrupalı Birliği üyesi Bakanla sizinle görüştüğüm kadar görüşmüyorum” dedi. Gerçekten çok sık görüşüyoruz. Sayın Ashton’la da bu anlamda görüşmelerimiz gayet verimli, faydalı geçiyor ama bu stratejik konularda Türkiye’ye duyulan bu ihtiyaç ve bununla Sayın Ashton’la kurulan bu yakın çalışma ilişkisi Türkiye-AB ilişkilerini nihai tam üyelik hedefine gidici bir etki yapması, bizim görmek istediğimiz bu. Düşünün böylesi bir sinerji tam üyelikle birlikte nasıl bir yeni bir potansiyel ortaya koyardı. Bizim hedefimiz nihai kertede bu. Evet, tamam, son soru.

SORU: Sayın Bakanım bu 25 yıllık Batı Hattı Anlaşması sona erdi ve bu konu Avrupa için de çok önemli. Acaba bu konu da gündeme geldi mi? Onu merak ediyorum. Rusya’dan alınan gaz, Batı Hattı…

SAYIN BAKAN: Yok hayır, şu anda enerji konusunu bugünkü görüşmelerimizde açıkçası gündeme alabilecek hiçbir husus olmadı, çünkü Ortadoğu’daki gelişmeler, vize konusu, Kıbrıs meselesi ve diğer konulara yoğunlaştık ama enerji konusunda zaten AB Türkiye’nin sadece Sayın Ashton “enerji konusunda bundan sonra çok daha kapsamlı istişarelere ihtiyacımız var, her konuyu görüşmeliyiz” dedi. Prensipte ben de bunu olumlu karşıladığımı söyledim ama detaylara girmedik. Teşekkürler.