No:150 -;5 Eylül 2003, Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül´ün İsrail-Filistin İhtilafındaki Son Gelişmelere İlişkin Açıklaması

Geçtiğimiz Haziran ayında  Akabe Zirvesinde İsrail ve Filistin tarafları arasında kalıcı barışa uzanacak süreci düzenleyen Yol Haritası’nın uygulamaya konulması hepimizi umutlandırmış ve cesaretlendirmişti.  Bu gelişmenin ardından sağlanan nisbi sükunet ortamı da sürecin ilk aşamasının  gerektirdiği güvenliğin tesisi ve Filistinlilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi yönünde iki tarafça da olumlu adımlar atılmasına imkan sağlamıştı. Ancak, geçmişte birçok kere olduğu gibi, yine terör ve şiddet sarmalı barış sürecini rehin alma noktasına gelmiştir. 

İsrail ve Filistin halklarının huzur ve güvenlik içinde yaşamalarını sadece içtenlikle arzulamakla kalmamakta, aynı zamanda bunu dış politikamızın önemli bir hedefi olarak gözetmekteyiz. Filistin Başbakanı Sayın Mahmud Abbas,  İsrail Dışişleri Bakanı Sayın Silvan Shalom ve Filistin Yönetimi Dışişleri Bakanı Sayın Nabil Shaath ile geçtiğimiz aylarda  yaptığım çeşitli görüşmelerde bu yaklaşımımızı kendilerine doğrudan vurgulama fırsatını da bulmuştum.  

Barış Süreci yeni bir darbeye maruz kaldığında, o güne kadar barış yolunda büyük güçlük ve emekle sağlanmış olan kazanımların yok farzedilmesi mantığa uygun değildir. Şiddetin girdabında tarafların, güvenlik hedeflerinin ilerisindeki gündemi görmelerinin kolay olmadığını biliyorum. Ancak, güvenliğin sağlanmasının en temel güvencesinin de ihtilafın bütünlüklü bir çözüme kavuşturulması olduğu malumdur.  

Türkiye’nin terörizme karşı ilkeli ve kararlı tutumunu herkes yakinen bilmektedir. Ayrıca, bu yöntemlerle hiçbir meşru amaca ulaşılamayacağı da herkes tarafından idrak edilmelidir. Diğer taraftan, terörle  mücadele yürütülürken kullanılan yöntemlerin de terör-şiddet girdabını beslememesine özen gösterilmesi gerekir. Özellikle Filistin halkının yaşam koşullarının ve güvenliğinin daha da zaafa uğratılmasından kaçınılmalıdır.  

Bu anlayışla, İsrail ve Filistin taraflarının Yol Haritası temelinde temas ve işbirliği kanallarını yeniden çalıştırmalarının zorunlu olduğuna inanıyoruz. İki Hükümetin de kalıcı barış ve güvenlik içinde yanyana yaşama yönündeki siyasi kararlılıklarından kuşku duymuyoruz. Bu inançla, Filistin Hükümetinin terörü sona erdirecek tedbirleri almaktan,  İsrail Hükümetinin de  bu mücadelesinde Filistin tarafının elini güçlendirmesinden daha isabetli bir seçenek bulunmadığını düşünüyorum.  

Diğer yandan, Hükümetim Filistin ekonomisinin canlandırılmasına, Filistin halkının sosyal ve ekonomik sıkıntılarının giderilmesine özel bir önem atfetmektedir. Bölgenin genelinde barış ve işbirliği ortamı yaratılması bir diğer hedefimizdir. Bu iki konuda da aktif girişimlere hazırlanmaktayız. Ne yazık ki, barış sürecindeki aksamalar bu hedeflere doğru adım atılmasını da engellemektedir.   

Türkiye, barışa uzanacak sürecin arkasında durmaktadır ve bu amaçla her türlü özlü katkıyı yapmaya hazır bulunmaktadır. İsrailli ve Filistinli dostlarımızın bölgede kalıcı barış ve istikrarın arkasında Türkiye gibi bir gücün de durduğunun bilinciyle bundan güvence almalarını diliyoruz.