Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı

Hakan AKBULUT


Küreselleşmenin ulus devletin önemini ve etkinliğini azalttığı, buna karşın uluslararası örgütlerin, hükümet-dışı kuruluşların, çok uluslu şirketlerin etkinliğini ve gücünü artırdığı yönündeki görüşler günümüzde çeşitli çevrelerde hararetle tartışılan bir konudur.

Bu yazımızda İkinci Dünya Savaşından bu yana Avrupa, Kuzey Amerika ve Pasifik bölgelerinin insan haklarına dayalı çoğulcu demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi değer ve ilkelerini paylaşan ülkelerin oluşturduğu ve dünyanın en zengin ülkelerinin de üyesi olduğu uluslararası bir örgüt olan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) günümüz dünyasındaki yeri, örgütün çalışma alanları ve işlevleri ile örgütün kurucu üyelerinden Türkiye'nin, anılan teşkilâtla olan ilişkilerini ele alacağız.

KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE OECD :

OECD, 1947-1960 yılları arasında faaliyette bulunan Avrupa İktisadî İşbirliği Teşkilâtı (OEEC)'nın yerine oluşturulmuş uluslararası bir kuruluştur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında yıkıma uğrayan Batı Avrupa ekonomilerinin onarımı amacıyla Marshall Plânı çerçevesinde ABD'nin yaptığı yardımların dağıtımına yardımcı olmak ve Avrupa ülkeleri arasında ticari ödemeleri serbestleştirerek geliştirmek için kurulan OEEC, zamanla fonksiyonlarını kaybetmiştir. Nitekim, 1960'lara doğru Batı Avrupa'nın yeniden imarı ve ekonomik yönden güçlenmesi büyük ölçüde tamamlanmıştır. Yeni gelişmeler çerçevesinde, 14 Aralık 1960'da imzalanan Paris Sözleşmesi ile yeni işbirliği alanlarına yönelmesi amaçlanan OECD kurularak, 30 Eylül 1961'de resmen faaliyete başlamıştır. OECD'nin 20 kurucu üyesi bulunmaktadır (Türkiye, ABD, Kanada, Fransa, Hollanda, Belçika, Lüksemburg, Federal Almanya, İtalya, Portekiz, İngiltere, Danimarka, İrlanda, Yunanistan, İsviçre, Avusturya, İsveç, İzlanda, Norveç, İspanya). Bilâhare Japonya, Finlandiya, Avustralya ve Yeni Zelanda kuruluşa katılmışlardır. 1994 yılından itibaren Teşkilâta yeni üyeler iştirak etmişlerdir. 1994 yılında Meksika, 1995 yılında Çek Cumhuriyeti, 1996 yılında Macaristan, Polonya bilâhare Güney Kore ve son olarak 2000 yılı içerisinde Slovakya'nın Örgüt'e üyeliği ile teşkilâta üye sayısı 30'a yükselmiştir.

OECD'nin halihazırda 30 üyesi olmasına karşın OECD'nin işbirliği içerisinde bulunduğu üye olmayan ülke sayısı 70'i aşmaktadır. Örgüt içerisinde oluşturulan "Üye Olmayan Ülkelerle İşbirliği Merkezi" bu doğrultuda bir çok üye olmayan ülke ve çeşitli bölgelerle ilgili çalışmalar yapmaktadır. Anılan Merkez bünyesinde gerçekleştirilecek Çin Programı, Asya Programı, Avrasya Programı, Rusya Programı, Güney Doğu Avrupa Programı, Latin Amerika Programı, Brezilya Programı süreklilik arzeden ve OECD'nin üye olmayan ülkelerle ilgili en önemli faaliyetleri olarak göze çarpmaktadır. 11 Eylül saldırıları sonrasında Örgüt'ün Orta Asya ve Kafkaslara yönelik çalışmalara hız vermesi kararlaştırılmış ve bu çerçevede OECD Genel Sekreter Yardımcılarından biri Mart ayı içerisinde ülkemizi ziyaret ederek ilgili makamlarımız, iş çevrelerimiz ve akademisyenlerle görüş alış-verişinde bulunmuştur.

OECD'ye üye olmak başta Avrupa Birliği'ne aday ülkeler olmak üzere bir çok ülke tarafından öncelikli hedef olarak açıklanmıştır. Bu doğrultuda hâlihazırda 15 ülke (Arjantin, Bulgaristan, Şili, Hırvatistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Estonya, İsrail, Latviya, Litvanya, Malta, Romanya, Rusya Federasyonu, San Marino, Slovenya ve Ukrayna) OECD'ye üye olmak amacıyla OECD Sekretaryasına resmen başvurmuştur. OECD'ye kabul edilmekte aranan en önemli kıstas, aday üye ülkenin insan haklarına dayalı, çoğulcu demokrasi ve serbest piyasa ekonomisi değer ve ilkelerine sahip olmasıdır. Hâlihazırda OECD üyelerindeki bu konudaki genel yaklaşım, bir süre örgüte yeni üye alınması yerine, ilgilenen ülkelerle üye olmayan ülkeler programları çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesidir.

OECD sadece üye olmayan ülkelerle değil, başta Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası olmak üzere çeşitli uluslararası örgütlerle yakın ilişki içinde olup, bu kuruluşlarla düzenli bilgi alışverişi içerisindedir. Öte yandan, bazı ülkelerce OECD'nin G-7 ülkelerinin bir Sekretaryası gibi çalışması öngörülmektedir. Bu doğrultuda, G-7 ülkelerinin çeşitli konulardaki ilgisine yönelik talepleri OECD tarafından karşılanmakta ve bu konularda OECD Sekretaryası tarafından çalışmalar yapılmaktadır.

OECD'NİN YAPISI VE ORGANLARI

Dünya ekonomisinin yaklaşık dörtte üçünü üreten ülkelerin forumu olan OECD, yaklaşımları ve faaliyetleri ile dünya ekonomisindeki gidişatı hakkında sürekli değerlendirmeler yapan ve tavsiyelerde bulunan bir uluslararası kuruluştur. Deneyimli ve etkin Sekretaryası'nın analitik ve istatistik çalışmalarıyla desteklenen bu faaliyetler zaman içinde hem değişen şartlara uymasını hem de şartların değişmesini etkilemeyi bilmiştir. Örneğin, günümüz dünyasındaki küreselleşme eğilimine paralel olarak, ekonomik ve sosyal konuları kendi aralarındaki etkileşimi gözönünde tutacak şekilde ele alan hemen hemen yegâne teşkilât OECD'dir.

OECD'nin günümüzde çalışma yaptığı ve bu konularda komiteler kurduğu başlıca çalışma alanlarını aşağıdaki başlıklar altında sıralamak mümkündür.

- OECD Üyesi Ülkelerin Ekonomik Durumlarını Düzenli Aralıklarla İnceleme
- Çevre
- Gıda Güvenliği
- Tarım ve Balıkçılık
- Biyoteknoloji
- Rekabet ve Düzenleyici Reform
- İyi Yönetim
- Rüşvetle Mücadele
- Sürdürülebilir Kalkınma
- Eğitim
- Ticaret ve Elektronik Ticaret
- İşgücü ve İşsizlik
- Enerji
- Sanayi
- Maliye ve Yatırım
- Ekonomik Büyüme
- Sağlık
- Enformasyon ve İletişim Teknolojileri
- Sigortacılık
- Uluslararası Göç
- Kara Paranın Aklanması ile Mücadele
- İstatistikî Veriler
- Vergi
- Ulaştırma

OECD'nin en yüksek karar organı Konsey'dir. Başkanlığı Örgütün Genel Sekreterince yürütülmektedir. Konsey toplantılarına üye ülkelerin Teşkilât nezdindeki Daimi Temsilcilerinin yanısıra Avrupa Birliği Komisyonu Temsilcisi de katılmaktadır.

Yılda bir kez, G-7 zirvesi öncesine denk düşecek bir tarihte, Bakanlar düzeyinde toplanan Konsey, üye ülkelerin Dışişleri, Ekonomi, Maliye ve Ticaret Bakanlarını ve diğer ilgili Bakan ve üst düzey bürokratlarını bir araya getirmektedir. Bu toplantılar üye ülkeleri ilgilendiren güncel konularda görüş alışverişinde bulunulmasına ve gerekli kararların alınmasına imkân sağlamaktadır. Konsey, hem Teşkilâtın genel, hem de OECD bünyesinde faaliyet gösteren komitelerin bireysel yıllık çalışma programlarını onaylamaktadır.

Zaman zaman çeşitli komitelerin ilgili Bakanları düzeyinde de toplantılar düzenlemektedir. Çevre, Enerji, Maliye, Ticaret, Sosyal Güvenlik, Ulaştırma, Tarım ile ilgili Bakanlar OECD Forumlarında biraraya gelmektedir.

Ülkelerin kişi başına milli gelir hesaplamalarına göre belirlenen OECD Bütçesinin yarısı ABD ve Japonya tarafından karşılanmaktadır. Örgütün 2002 yılı bütçesi yaklaşık 200 milyon Euro olarak belirlenmiştir. Ülkemiz OECD Bütçesine yaklaşık binde 7 oranında katkı sağlamaktadır.

Teşkilâtın 200'ü aşkın komite ve çalışma grubu bünyesinde yılda yaklaşık 40 bin civarında hükümet temsilcisinin katıldığı toplantılar, politikaların araştırılmasının da ötesinde bunların uygulanması için gerekli ortamın yaratılmasına yöneliktir. Bu çerçevede, üye ülkelerin gerek genel, gerek belirli ekonomik ve sosyal alanlardaki politikalarının ortaklaşa incelenmesinin yanısıra, hukuki bağlayıcılığı olan anlaşmalar yapılması giderek OECD kapsamında önem kazanmaktadır.

OECD bünyesinde iki önemli kuruluş bulunmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı (UEA) ve Nükleer Enerji Ajansı (NEA).

UEA 1974 yılında kurulmuştur. Ülkemiz kurucu üyesidir. Örgütün temel amacı petrol piyasasında yer alabilecek krizlere karşı hazırlıklı olmak ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı artırarak enerji güvenliliğini sağlamaktır. Üye ülkelere petrol stoku bulundurma zorunluluğu getiren bir kuruluştur.

NEA ise üye ülkelerin nükleer enerji üretimlerinin barışçı amaçlarla geliştirilmesi için faaliyet göstermekte, nükleer alanda üye ülkelerce verilen kararların uyumlaştırılmasına çalışmaktadır.

OECD bünyesinde faaliyet gösteren "İşçi Sendikaları Danışma Komitesi" (TUAC) ve "İşveren ve Sanayi Danışma Komitesi" (BIAC) iş ve işveren çevreleri ile OECD arasında eşgüdümü sağlamak amacıyla kurulmuş Komitelerdir.

TUAC esas itibariyle, Marshall Planıyla birlikte, bir Ticari Birlik Komitesi şeklinde, 1948'de kurulmuştur. Komite, üye ülkelerin işçi sendikalarının temsilcisi olarak OECD tarafından tanınmakta olup, uluslararası yatırımlar ve çok uluslu şirketler, istihdam, işgücü ve sosyal işler gibi alanlarda Sekretarya tarafından görüşlerinden istifade edilmektedir. Komite'ye ülkemizden de Türk-İş üyedir.

BIAC Mart 1962'de bağımsız bir teşkilât olarak kurulmuştur. Komite, OECD tarafından iş ve sanayi dünyasının temsilcisi olarak resmen tanınmakta olup, yapısı itibariyle OECD üyesi ülkelerin bu alandaki temsilcilerinden oluşmaktadır. BIAC'ın OECD ile istişari mahiyetteki ilişkileri çerçevesinde, OECD ve üye ülkeleri ile iş dünyasının birikim ve deneyimlerinden gelen tavsiyelerinden yararlanılması amaçlanmaktadır. BIAC'ta ülkemizi TOBB, TİSK ve TÜSİAD temsil etmektedir.

OECD BÜNYESİNDE GERÇEKLEŞTİRİLEN BAZI ULUSLARARASI İNİSİYATİFLER

OECD'nin son dönemde uluslararası alanda bazı düzenleyici inisiyatifler aldığı ve genel tavsiyeler geliştirdiği gözlemlenmektedir.
- OECD Uluslararası Ticari İşlemlerde Rüşvetin Önlenmesi Sözleşmesi

Uluslararası ticaret ve yatırım alanlarında hızlı düzeyde seyreden liberalleşme ve ekonomik globalleşme eğilimlerini düzenleyecek yasal ve yapısal tedbirlerin gecikmesi sonucunda, 1990'lı yılların başında, uluslararası işlemlerde rüşvet ciddi boyutlarda bir sorun olarak ortaya çıkmıştır.

Gelişme ve geçiş sürecinde pazarlarda büyük ölçüde yatırımda bulunan ABD ve AB, rüşvet sorunuyla mücadele etmek amacıyla çeşitli platformlarda girişimlerde bulunmuşlardır. OECD bünyesinde yürütülen çalışmalar rüşvet ile mücadelede kodifikasyona ilk adımı teşkil etmiştir.

OECD ülkeleri arasında oluşan görüş birliği çerçevesinde, OECD Bakanlar Konseyinin 1997 Mayıs ayındaki toplantısında uluslararası ticari işlemlerde rüşvetin önlenmesi amacıyla bu tip rüşvetin ceza kapsamına alınması için üye ülkelerin iç mevzuatlarının değiştirilmesi yönünde bir Tavsiye Kararı alınmış, ayrıca rüşvetle koordineli bir şekilde mücadele amacıyla uluslararası bir sözleşme hazırlanmasına karar verilmiştir. Gerekli çalışmaların 1997 yılı içinde tamamlanmasını müteakip Sözleşme 17 Aralık 1997 tarihinde imzalanmıştır. Ülkemiz Sözleşme'nin hazırlanması çalışmalarına katılmış ve Sözleşme'ye imza atmıştır. Sözleşme 15 Şubat 1999 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Anılan Sözleşme Türkiye Büyük Millet Meclisince 1 Şubat 2000 tarihinde uygun bulunmuş ve buna ilişkin kanun 6 Şubat 2000 tarihli Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Sözleşmeye ilişkin uyum yasa tasarısı 3 Kasım 2000 tarihinde TBMM'ye sunulmuştur. Yasa Adalet Komisyonu'ndan geçmiş olup, halen Genel Kurul'da görüşülmek üzere beklemektedir.

- Kara Para Aklanmasının Önlenmesi Mali Eylem Grubu

Uluslararası düzeyde kara para aklanması ile mücadele, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı başta olmak üzere, uluslararası örgütsel suçlardan kaynaklanan gelirlerin uluslararası mekanizmalar ile tesbitini ve müsaderesini amaçlamaktadır.

G-7 ülkelerinin 1989 Temmuz ayında gerçekleştirdikleri Zirve Toplantısında varılan mutabakat çerçevesinde, kara paranın aklanmasına karşı mücadelede işbirliği yollarının araştırılmasını teminen OECD bünyesinde 1991 Eylül ayında Kara paranın Aklanmasının Önlenmesi Mali Eylem Grubu (Financial Action Task Force on Money Laundering, FATF) tesis edilmiştir. FATF Grubunun 26 üyesi bulunmaktadır.

Kara paranın aklanmasıyla mücadelede FATF bir koordinasyon ve denetleme organı işlevini üstlenmiş durumdadır. Bu bağlamda, FATF tarafından 1990 Temmuz ayında, kara paranın aklanmasıyla mücadeleye yönelik mevcut uluslararası belgelere dayanan 40 tavsiye kararı benimsenmiştir. Sözkonusu Tavsiye Kararı 1996 yılında gözden geçirilmiştir.

Ülkemizde kara paranın aklanması ile mücadele alanında kaydedilen gelişmeleri içeren "İlerleme Raporu", Görev Grubu'nun Şubat 2000'de Paris'te düzenlenen toplantısında kabul edilmiştir.

- Kurumsal Yönetim Prensipleri

Uluslararası alanda son dönemde ulusal ve uluslararası şirketlerin yönetimine yönelik olarak Kurumsal Yönetim İlkeleri geliştirilmeye başlanmıştır. Bu ilkelerden uluslararası alanda en fazla kabul gören ilkelerin OECD tarafından geliştirilen ilkeler olduğu çeşitli çevrelerce dile getirilmektedir.
OECD Bakanlar Konseyi, kurumsal yönetim konusundaki duyarlılığın artması üzerine 1998 yılında OECD Sekretaryası'ndan bu konuda bir dizi standart ve yol gösterici ilkeler geliştirilmesini istemiştir. Bunun üzerine OECD tarafından "Kurumsal Yönetim Prensipleri" hazırlanarak 1999 yılında OECD Bakanlar Konseyi'ne sunulmuştur. OECD tarafından hazırlanan ilkeler beş alanı kapsamakta olup, bu ilkeler;

- Hissedarların hakları
- Hissedarların Adil Muamele görmesi
- Kurumsal Yönetimde Doğrudan Çıkar Sahiplerinin Rolü
- Kamuoyuna Açıklama Yapma ve Şeffaflık
- Yönetim Kurulunun Sorumlulukları'dır.

OECD VE TÜRKİYE

OECD'nin yirmi kurucu üyesi arasında yer alan ülkemizin bu üyeliği uzun süre siyasi nedenlerle açıklanabilir bir nitelikte iken, son yıllarda giderek Teşkilâtın öz işlevlerine uygun ekonomik bir içerik kazanmaya başlamıştır.

Türkiye diğer üyeler gibi OECD'nin program, politika ve önceliklerinin oluşturulmasına katkıda bulunmaktadır. Teşkilâtın oydaşma sistemiyle çalışması bir anlamda her üyenin ortak çıkarların arayışında kendi çıkarlarının da gözönünde tutulmasını sağlamasına imkân vermektedir.

Ülkemiz ve OECD arasındaki mevcut işbirliğinin en çarpıcı örneklerinden biri 1994 yılında OECD Konseyi'nin kararı ile kurulan OECD İstanbul Özel Sektörü Geliştirme Merkezi'dir.

Merkez'de, Kafkasya, Orta Asya, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'ne üye ülkeler, Akdeniz, Orta Doğu ve Güney Doğu Avrupa ülkeleri özel sektör ve hükümet temsilcilerinin katıldıkları eğitim programları OECD ve TİKA işbirliğinde düzenlenmektedir. Bugüne kadar yaklaşık 3000 kişi özel sektöre ilişkin yasal ve yapısal alanlarda Merkez'de eğitim almıştır.

Merkez, OECD normlarının yukarıda sayılan bölgelerde yayılmasına ve bölge özel sektörler arasında işbirliğinin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. Merkez'in, bölgesel anlamda, özel sektörler arasında işbirliğinin artması, Orta Asya ve Kafkasya'daki ülkelerin ekonomik ve siyasal anlamda bağımsızlıklarını güçlendiren ve dünya ekonomisiyle bütünleşmelerini sağlayan bir işlevi bulunmaktadır. OECD'nin Orta Asya ve Kafkaslar bölgesine ilgisini artırmasının, bir anlamda İstanbul Özel Sektörü Geliştirme Merkezi'nin de önümüzdeki dönemde etkinliğini ve OECD içerisindeki görünürlülüğünü artıracağı düşünülmektedir.

Öte yandan, 1993 yılında kurulan OECD Ankara Çok Taraflı Vergi Merkezi, piyasa ekonomisine geçiş sürecinde teknik bilgi yardımı sağlamak amacıyla, OECD üyesi ülkelerin öncülüğünde, sözkonusu ülkelerin üst düzey vergi memurlarına vergi eğitimi vermektedir.

1993 yılından beri faaliyette bulunan OECD Ankara Çok Taraflı Vergi Merkez'inde bugüne kadar yaklaşık 30 değişik ülkeden 2500 civarında üst düzey vergi memuru eğitim görmüştür.

Bugün ülkemiz dünya ve özellikle Batı ekonomileriyle bütünleşme yolunda önemli mesafeler katetmiş durumdadır. Ülkemizin ana hedeflerinden biri, serbest piyasa ve rekabet ilkeleri doğrultusunda sözkonusu dışa açılış ve bütünleşme sürecini hızlandırmaktır. Bu yaklaşımın ışığında, OECD üyeliğimizin değeri daha da artmıştır. Üyeliğimiz, her şeyden önce, uluslararası ekonomik alanda giderek süratlenen gelişmeleri yakından izleme ve Batılı partnerlerimizle birlikte ortak politika tesbitlerinin yapılmasına katkıda bulunma olanağı sağlamaktadır. Bunun yanında ve daha da önemlisi, OECD'nin çağımızın gereklerine dinamik biçimde cevap vermesini bilen bilgi ve beyin gücü ve birikiminden daha fazla yararlanmamız, politikalarımızın daha sağlıklı ve etkin biçimde uygulanmasını kolaylaştırmaktadır. Bugünün karşılıklı bağımlılık esasına dayanan uluslararası düzeninde, iç ve dış ekonomik politikalar arasındaki farklılıklar gittikçe azalmıştır. Bu açıdan, en ileri ve çağdaş ülkelerle birlikte bulunduğumuz OECD'nin ulusal düzeyde dengeli ve sürekli ekonomik gelişme çabalarımızda çok önemli bir referans kaynağı ve yol gösterici bir ortam niteliğini taşıdığı kuşkusuzdur.

İlgili Bakanlık ve kuruşlarımızın, dünyadaki gelişmeleri yakından izleyen OECD ile ilişkilerini artırması, OECD komite toplantılarını düzenli izlemesi, OECD'nin bilgi birikiminden ve deneyimlerinden daha fazla yararlanması gerektiği düşünülmektedir. Bunun Türkiye'nin dünya ekonomisi ile bütünleşmesine katkı sağlayacağı değerlendirilmektedir.