Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zeki Levent Gümrükçü’nün Olağan Basın Toplantısı, 19 Eylül 2013

Günaydın, hepinize hoş geldiniz diyorum. Toplantımızı ilk defa, olağan haftalık sıklığında yapmanın mutluluğunu yaşıyorum. Maalesef Sayın Bakanımızın yoğun programı nedeniyle bunları istediğimiz sıklıkla yapamıyoruz; ama bu sefer haftalık olağan basın toplantısı şeklinde gerçekleştirebiliyoruz.

Geçen haftaki basın toplantısında BM Genel Kurulu’nun programıyla ilgili sorularınız olmuştu. Malum yarın Sayın Cumhurbaşkanımız beraberinde Sayın Bakanımızın da olduğu bir heyetle beraber BM Genel Kurul çalışmalarına katılmak üzere New York’a gidecek. Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden esasen programın geneline ilişkin bir açıklama yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanımızın programı hakkında ayrıntılı bilgi verildi. Yarın da zannediyorum Sayın Cumhurbaşkanımız havaalanında bir açıklama yapacaktır. Ama ben Sayın Bakanımızın programı hakkında isterseniz kısaca bazı bilgileri aktarayım.

Her sene olduğu gibi bu defa da Genel Kurul çalışmaları sırasında - Genel Kurul’un rutin programı haricinde - çok yoğun ikili ve çok taraflı görüşmelerimiz olacak. Bu çerçevede ağırlıklı konumuz tabiatıyla BM Güvenlik Konseyi’ne adaylığımız ve Suriye başta olmak üzere gündemdeki çeşitli konuları ele almak okacak. Bu çerçevede, ABD’den Avrupa Birliği’ne, Balkanlar’dan Ortadoğu’ya ve daha önce başka forumlarda sıklıkla görüşme imkanı bulamadığımız bölgelerden ülkelerin Dışişleri Bakanları ile Sayın Bakanımızın çok sayıda ikili görüşmesi olacak.

Bunun dışında çeşitli ülkelerle başlattığımız malum üçlü girişimler var. Mesela Brezilya, İsveç, Türkiye girişimi var; Türkiye, Bosna-Hersek, Sırbistan Dışişleri Bakanları girişimleri var. Bunların da Genel Kurul vesilesiyle New York’ta üçlü toplantıları olacak.

Ayrıca, eşbaşkanı olduğumuz çeşitli girişimler var. Medeniyetler İttifakı İspanya’yla; Barış için Arabuluculuk Girişimi Finlandiya’yla, Terörizmle Küresel Mücadele Forumu ABD’yle. Bunların da Genel Kurul marjında New York’ta toplantıları söz konusu olacak.

Bunun dışında başkanlığını yürüttüğümüz Asya’da İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı’nın - Türkiye’nin dönem başkanlığını yürüttüğü bu oluşumun da - New York’ta bir toplantısı olacak. Ayrıca, yine biliyorsunuz Türkiye BM En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi’ne iki sene evvel evsahipliği yapmıştı. Bir sonraki zirvesine kadar da bu oluşumun bir nevi koordinatörlüğünü, eşbaşkanlığını yürütme gibi bir görev üstlenmişti. Bu çerçevede New York’ta da Belçika’yla birlikte düzenleyeceğimiz bir ortak toplantı olacak.

İslam İşbirliği Teşkilatı, her sene yıllık koordinasyon toplantısını New York’ta yapar. Bu çerçevede Sayın Bakanımız yine bu yıllık koordinasyon toplantısına katılacak. Ama onun dışında İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde Türkiye’nin de çok aktif rol aldığı birçok temas gurubu var. Bu temas guruplarının hepsinin de New York’ta toplantıları olacak. Bu çerçevede Somali, Rohinga, Bosna Hersek, Jammu Keşmir, Mali ve Filistin Temas Gruplarının toplantılarına katılacağız.

Öte yandan eşbaşkanlık yürütmesek de, aktif rol aldığımız çeşitli girişimler var. Mesela Nükleer Yayılmanın Önlenmesi Silahsızlanma Girişimi; BMGK reformuyla ilgili olarak Oydaşma için Birlik Grubu, Yemen’in Dostları Grubu, Filistin Ad Hoc İrtibat Komitesi, G8 tarafından özellikle Orta Doğu ülkelerine ekonomik yardım bakımdan başlatılan Deauville Ortaklık Girişimi. Bunların da New York’ta çeşitli toplantıları olacak ve Sayın Bakanımız bunlara da imkanlar ölçüsünde katılacak.

Onun dışında tabii üyesi olduğumuz uluslararası kuruluşların da yine Genel Kurul vesilesiyle, üye ülke bakanlarının New York’ta bulunmasından bilistifade yapacağı toplantılar var. Bu kapsamda Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Ekonomik işbirliği Teşkilatı, Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci ve Türk Konseyi’nin de bakanlar düzeyinde toplantıları olacak.

Tabiatıyla her ne kadar Genel Kurul’un teması bu sene 2015 sonrası kalkınma gündemi - 2015 sonrasında bu bin yıl kalkınma hedeflerinin neresinde durduğumuza bakarak sonrasına yönelik bir hazırlık çalışması - olacak olmakla beraber, uluslararası siyasetin en önemli konusu olan Suriye de bütün bu görüşmeler sırasında gündeme gelecek. Bu çerçevede, ikili görüşmelerin dışında, Suriye Halkının Dostları Çekirdek Grup Toplantısı’nın, Suriye Ulusal Koalisyonu’ndan yetkililerin katılımıyla da düzenlenmesi sözkonusu. Bunun dışında da çeşitli çok taraflı toplantılara Suriye herhalde damgasını vuracaktır.

Ben burada durayım ve varsa sorularınızı alayım.

SORU : Dışişleri Bakanı’nın kaç görüşmesi var?

CEVAP : Şu anda programın halen üzerinde çalışılıyor. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda çok dinamik bir program olur. Şu anda 20-30’u aşkın görüşme var; ama birçok da daha cevaplandırmadığımız veya saatlendiremediğimiz talepler sözkonusu. O bakımdan sayıyı herhalde en son aşamada - ayrılmadan önce - söylemekte daha büyük fayda var.

SORU : Levent Bey dün Suriye’de muhalif gruplar arasında çatışmalar devam ederken El Kaide’ye bağlı bir grubun Türkiye’ye yakın bir sınır kasabası Azaz’ı ele geçirdiği haberleri geldi. Sizin bu konuda bilginiz var mıdır? Bir de bu durum Türkiye için de güvenlik sorunu oluşturmaz mı?

CEVAP : Evet bu çatışmalarla ilgili bilgiler bize de ulaştı. Dediğiniz gibi sınırımıza 7-8 kilometre uzaklıktaki bir sınır kasabasında çatışmaların devam ettiği bilgileri geliyor. Ancak son durum hakkında kesin bir bilgi yok. Öte yandan bizzat sınır kapımızda herhangi bir çatışma söz konusu değil. O bakımdan şu aşamada biz de gelişmeleri takip ediyoruz.

SORU : İlk sorum Lübnan’daki pilotlarımızın durumuyla ilgili olarak, acaba herhangi bir gelişme var mıdır? İkincisi de İsrail ile Türkiye arasındaki diyalog süreci bir süre önce kesintiye uğradı gibi görünmeye başlandı. Son durum nedir acaba? Herhangi bir yeni toplantı öngörülüyor mu? Özellikle BM Zirvesi kapsamında bir ikili temasın olması sözkonusu mu? Teşekkürler.

CEVAP : Lübnan’daki pilotlarla ilgili olarak esasında müteaddit defalar açıklamalarda bulunduk. En son yaklaşık bir hafta 10 gün önce Sayın Bakanımız, pilotlarımızın aileleriyle Bakanlıkta iki saat süren uzun bir görüşme yaptı. İlk kaçırılma anından bu yana yürütülen tüm çalışmalar hakkında ayrıntılı bilgi verildi. Gerek Büyükelçiliğimiz gerek güvenlik ve istihbarat makamlarımız tarafından Lübnan makamlarıyla işbirliği ve eşgüdüm içerisinde yürütülen bütün çalışmalar hakkında ailelere de bilgi verdik. O günden bu yana maalesef yeni somut bir gelişme yok. Çalışmalarımız devam ediyor. Lübnan makamlarıyla işbirliği ve eşgüdüm içinde çalışıyoruz. Ama maalesef şu aşamada pilotlarımızın serbest kalması yönünde somut bir noktaya gelmiş değiliz. Ancak, bu konudaki kararlılığımız ve taleplerimiz Lübnan makamlarına sürekli olarak çeşitli düzeylerde iletiliyor.

İsrail-Türkiye ilişkileri hakkında da, yine hepinizin bildiği gibi süreç devam ediyor. Malum Mart ayı sonu itibariyle, İsrail’in özür dilemesiyle başlayan bir süreç var. Bu kapsamda normalleşmeye giden yolda tazminat konusu da ortaya konan üç şarttan bir tanesiydi ve bu çerçevede iki ülke arasında toplantılar yapıldı. İki toplantıda da gayet yapıcı bir havada olumlu görüşmeler cereyan etti. İkinci toplantının sonunda yaptığımız açıklamada da, esasında taslak bir metin üzerinde mutabakata varıldığı, ancak, bazı noktaların açıklığa kavuşturulması gerektiği, bu yöndeki çalışmaların devam edeceğini vurgulamıştık. Halen o noktadayız. Bu çalışmalar devam ediyor. Bu nedenle görüşmelerin kesintiye uğradığını söylemek doğru değil. Şu aşamada yeni yüz yüze görüşme şeklinde bir toplantı öngörülmemekle beraber temaslar devam ediyor. Üzerinde daha önce uzlaşı sağlanamayan hususlar da açıklığa kavuşturulduğu zaman normalleşme sürecinde bir adım daha atılmış olacaktır.

SORU : Levent Bey, Esad’ın bugünkü bir demeci kimyasal transferin bir yıl süreceği ve 1 milyar dolara mal olacağı şeklinde. Sayın Bakan’ın P3+1 toplantılarında bu konu gündeme gelmiş miydi? Maliyeti kimin karşılayacağı konuşulmuştu? Türkiye’nin 2014’ün ortası tarihinin bile öne çekilmesi talebi varken, bu bir seneyi Türkiye’yi nasıl karşılayacak?

CEVAP: Şimdi, Esad’ın verdiği mülakatı duydum ama tam metnini görmedim. O yüzden tam hangi ifadeyi kullandığını bilemeyeceğim. Ama sonuçta ABD ile Rusya arasında varılan mutabakat, bildiğiniz gibi çok somut bir takvim içeriyor. Bizim bu takvimi dahi esasında uzun bulduğumuz Sayın Bakanımız tarafından ifade edildi. Ancak herhalükarda bir hafta içerisinde – bu da bu Cumartesi veya Pazar günü dolan bir süre - Esad rejiminin elinde bulundurduğu tüm kimyasal silahlar ile buna ilişkin üretim ve araştırma tesislerine dair çok ayrıntılı bilgi sunması gerekiyor. Bundan sonra en geç Kasım ayı içerisinde, BM uzmanlarının, denetçilerinin ülkeye girmek suretiyle bu verilen bilgileri doğrulaması ve bu silahları kontrol altına alması; ondan sonra da yerinde imha veya ülke dışına çıkarmak suretiyle 2014’ün Haziran sonuna kadar devam edecek bir süreç içerisinde bunların rejimin elinden alınması gerekiyor. Ortaya konan takvim bu. Bu takvimin dışına çıkmak mümkün değil. O yüzden Esad’ın yaptığı açıklamanın bu çerçevede nereye oturduğuna bakmak lazım.

Yarın yani 20 Eylül Cuma günü Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün İcra Komitesi’nin bir toplantısı olacak. Burada ABD ve Rusya varılan mutabakat çerçevesinde teknik bir karar alınması için karar tasarısı sunacaklar. O karar tasarısında da esasında bütün bu söylediğimiz hususlar tahmin ediyorum açıklığa kavuşacaktır. Maliyet unsuru da - yine teknik bir husus olduğu cihetle - Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü içerisindeki tartışmalarda ele alınacaktır. Bunun nasıl karşılanacağı da herhalde o çerçevede belirlenecek bir husustur. Gönüllü katkıların yanısıra Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün kendi bütçe imkanları var ise onlara da bakılacaktır. Ancak bu konuda, en azından bütçe hususnda çok ciddi bir zorlukla karşılaşacağımızı düşünmüyorum.

SORU : İsrail’le ilişkiler konusunda az önce söylediniz ama biz açıkçası şimdi şunu anlayamadık. Yani bayağı bir zaman geçti aradan. Tazminat konusunda bir anlaşmazlık olduğunu anlıyoruz. Süreç devam ediyor ama ne noktada mesela; önümüzdeki 6 ay içinde işte şöyle bir noktaya gelmek gibi bir durumumuz, böyle bir takvim var mı? Ya da bu tıkandı ama tıkanmasına dair sebeplerimiz çok net yani onu galiba algılayamadık? Hani tam anlayamadık, o niye öyle tıkandı orada kaldı? İkincisi de, Salih Müslim’in dün olması lazım, Taraf gazetesinde açıklamaları vardı. Türkiye’yi aslında sert eleştirdi; cihatçılara destek veriyorlar, bir yandan bizimle konuşuyorlar, bir yandan niye böyle yapıyorlar, ne yapıyorlar bizde anlamadık gibi kendisinin bir açıklaması oldu. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?

CEVAP : Türkiye-İsrail sürecinde demin ifade ettiğim hususlardan daha farklı bir şey söyleyemeyeceğim. Yani devam eden bir süreç olduğu için, şu aşamada hangi hususlarda görüş ayrılığının devam ettiğini, ya da nasıl bir takvim içerisinde bunları sonuçlandırabilmeyi ümit ettiğimizi söylemek mümkün değil. Ama süreç devam ediyor. Yani en azından bir kesintiye uğraması - soru olarak geldiği için onu söyleyebiliyorum - yok. Ama bu ne zaman sonuçlanabilir. Onu ancak işte bu müzakerelerin devamına bağlı olarak görebileceğiz.

Salih Müslim’le ilgili olarak da, dünkü açıklamaları biz de gördük. Ama benim burada söyleyebileceğim bizim açımızdan herhangi bir tutum değişikliği söz konusu değil. Biz PYD Başkanı Salih Müslim’le Türkiye’de iki kere görüştük. Bu görüşmelerde nasıl bir tutum ortaya koyduksak, ne söylediysek onların arkasındayız. O bakımdan, yani bizim açımızdan, dediğim gibi bir tutum değişikliği söz konusu değil.

Daha genel olarak, Suriyeli Kürt gruplara yönelik olarak da Türkiye’nin tutumu başından beri hep açık olmuştur. Bugün de bu tutum değişmemiştir. Yani Suriyeli Kürtlerin de Suriye halkının asli bir unsuru olduğu ve bu grupların da Suriye’de şu anda devam etmekte olan değişim sürecinin ayrılmaz bir parçası olmaları gerektiği konusundaki tutumumuz çok açık. Bu çerçevede, zaten Suriyeli Kürt gruplara da, sürekli olarak, uluslararası toplum tarafından halkın meşru temsilcisi olarak kabul edilmiş olan Ulusal Koalisyon içerisinde yer almaları ve bu değişim sürecine en aktif en etkin katkılarını da bu çerçevede yapabilmeleri telkininde bulunuyorduk. İki tarafa da, esasında bu yönde hem telkinde hem teşvikte bulunuyorduk. Nitekim son günlerde bu konuda bazı olumlu adımların atıldığını da memnuniyetle görüyoruz. Biliyorsunuz, hafta sonu itibariyle yanılmıyorsam, Suriye Ulusal Koalisyonu’nun yine İstanbul’da bir genel kurul toplantısı oldu. Bu Genel Kurul Toplantısı’nda diğer bazı kararların yanı sıra, Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin de koalisyon içerisinde yer almasına yönelik çok verimli görüşmeler yapıldığını biliyoruz. Bu çerçevede bir ilke kararının alındığını da anlıyoruz. O bakımdan bu tür gelişmeler de bizi memnun eden gelişmeler.

SORU : Levent Bey, Buket’in sorusunun devamı niteliğinde, kimyasal silahlarla ilgili. Sayın Bakan Paris’te P3+1 Toplantısı’ndan sonra yaptığı açıklamada, kimyasal silahların önce güvenli bir alana götürülmesi, sonra da yurt dışına çıkarılması ihtimali üzerinde durmuştu. Dün Esad’ın açıklamalarında da yurt dışına çıkarılmasına yeşil ışık yaktığını görüyoruz. Bu bağlamda Türkiye’ye getirilmesi gibi bir durum sözkonusu olabilir mi? İkinci bir soru da bu BM Heyeti Sellstrom başkanlığı’ndaki ilk incelemelerinden sonraki raporda, faillere dair bir ifade yer almadığı belirtilmişti. Sayın Bakan da bu anlamda bir yetki ve görev olmadığını zaten bu heyette dile getirmişti. Şimdi ikinci bir ziyaret için Suriye’ye gidecekler. Bunda faillerin tespiti söz konusu olacak mı? Bu anlamda bir yetki mi verildi? Bizimle bir bilgi paylaşabilir misiniz?

CEVAP : Evet. Şimdi P3+1 görüşmelerinde elbette ki bu kimyasal silahların imhasına yönelik süreç, bunun nasıl işleyeceği, nasıl işlemesi gerektiği çok açık bir şekilde ele alındı. Biz bu çerçevede kamuoyuna yönelik olarak dile getirdiğimiz bütün hususları P3 ülkeleri olan; ABD, İngiltere ve Fransa Dışişleri Bakanlarıyla çok açık bir şekilde paylaştık. Bu çerçevede, bu sürecin çok sıkı bir şekilde denetlenmesi ve uygulanması, en ufak bir ihlalde de gereken caydırıcı önlemlerin baştan açık bir şekilde ifade edilerek ortaya konması gerektiğini söyledik.

Güvenli bir alana taşınması ve imhası konusu teknik bir husus. Bu konuda çok fazla bir şey söylemek mümkün değil. Ama anladığım kadarıyla Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü’nün genel teamülü, bu kimyasal silahların beyan edildikten sonra imhasının esasen yerinde olması yönünde. Ancak, yerinde yapıldığı takdirde bu tabii daha uzun bir vakit alabiliyor. O bakımdan burada süreci hızlandırmak anlamında varılan mutabakat, bunların gerektiğinde Suriye dışına çıkartılmasına da imkan veriyor. İşte bizim de söylediğimiz şey bu: eğer ülke dışına çıkartılmasına imkan veriliyorsa, bu yönde bir uygulamaya gidilecekse, o zaman bunun çok daha etkin bir şekilde kullanılması ve sürenin daha da kısaltılmasının mümkün olabileceği yönünde. Ancak, bu silahların nereye çıkartılabileceği hangi ülkelere çıkartılabileceği tabii teknik bir husus. Bu ne zaman ki silah stoğuna dair gereken açıklama Suriye rejimi tarafından yapılır; ne tür kimyasal silahları var, ne kadar var, nerelerde tutuluyor. Ondan sonra uzmanlar gidip bunların yerini doğruladıktan sonra, verecekleri raporlar doğrultusunda ancak buna karar verilebilecektir. Bu aşamada bir şey söylemek pek mümkün değil.

Kimyasal saldırı ve BM Raporu’nun bu konudaki bir sorumluyu tespit etmemesi; dediğiniz gibi o konuda bir yetkilendirmenin, o konuda bir görev yönergelerinin olmamasından dolayıdır ve şimdi tekrardan geri gidişlerinde de bu yönde herhangi yeni bir yetkilendirme olduğu yönünde bilgi yok. Olsaydı bu zaten BM Güvenlik Konseyi’nden veya BM Genel Sekreteri’nin bu yönde vereceği bir yetkiye bağlı olurdu ki, o yok.

Ancak, dün ve evvelsi gün Sayın Bakanımız çok açık şekilde ifade etti. Yani bu uzmanlar heyetinin hazırladığı rapor çok açık bir rapor. Öncelikle kimyasal silah kullanımıyla ilgili olarak, verileri bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Bu verilere baktığınız zaman kimyasal silahın tipi, hangi şekilde atıldığı, roketlerle mi atıldığı, nereden atıldığı, hangi yönden atıldığı, bütün bunları açıkça ortaya koyuyor. Bunlara baktığınız zaman da bu kimyasal silah saldırısının rejim tarafından yapıldığı yönünde en ufak bir kuşku kalmıyor. Esasında ilave bir yetkilendirmeye de gerek yok yani. O raporu okuduğunuz zaman, gereken bulguları alt alta koyduğunuz zaman, ulaşabileceğiniz tek sonuç 21 Ağustos’taki saldırının rejim tarafından yapıldığı. Zaten biz daha önce bunu başka birçok ülke ile de birbirine çok benzer ortak istihbarat bilgilerimiz çerçevesinde ortaya koymuştuk. Bu uzmanların raporu bu kanaatimizi ve elimizdeki verileri esasında teyit eden ve bizde bu konuda en ufak bir kuşku dahi bırakmayan bir rapordur. Bu itibarla biz önümüzdeki dönemde bu raporun da çok ciddiyetle dikkate alınması ve bu kimyasal silah saldırısının sorumlularının bir şekilde hesap vermesinin sağlanması gerektiğini düşünüyoruz.

SORU : Levent Bey tekrar PYD’ye ve Salih Müslim’in son açıklamalarına dönmek istiyorum. Sizin de işaret ettiğiniz gibi, en azından kamuoyunun bizim bildiğimiz son zamanlarda gerçekleştirilen iki görüşme var. Buna bir mekanizma demek sözkonusu olmasa da, aşikar bir diyalog var. Bu diyaloğa rağmen ve sizin de ifade ettiğiniz gibi Türkiye sözlerimizin arkasındayız, ne diyorsak odur demesine rağmen, Salih Müslim’in basın aracılığıyla kaygılarını tekrar bu kadar keskin bir şekilde dile getirmesini nasıl değerlendirmeliyiz? Bir de diğer açıklamalarından farklı olarak, silah yardımının belgelendiğini söylüyor Salih Müslim. Bu konuda , acaba Ankara Salih Müslim ile temasa geçmek ihtiyacı hissetti mi? Çünkü belgelenmesinden bahsediyor?

CEVAP : Benim bu aşamada söyleyebileceğim kendi tutumumuz bakımındandır. Onu da biraz önce ifade ettim. Bunun dışında, buna rağmen PYD liderinin niye böyle açıklamalarda bulunduğunu yine kendisine sormak lazımdır diye düşünüyorum.

Silah yardımının belgelenmesi konusunda ise, böyle bir belge bize ulaştırılmış değil. Daha önceki görüşmelerde bu konular gündeme geldi ve kendisine gerekli açıklamalarda bulunuldu. Zannediyorum bazı mülakatlarında Türk tarafının verdiği, yaptığı açıklamalar konusuna kendisi de esasında değiniyor. O bakımdan bizim açımızdan dediğim gibi, yeni bir durum sözkonusu değil. Biz daha önce yaptığımız iki görüşmede ortaya koyduğumuz tutumun ve söylediklerimizin arkasındayız. Bu görüşmelerin önümüzdeki dönemde de devam edebileceği konusunda bir tereddüt yok. Ancak şu aşamada belirlenmiş bir takvim, yani ne zaman, nerede olabileceği yönünde bir şey yok. Ama bu görüşmeler olduğu takdirde, bu konuları tekrardan kendileriyle ayrıntılı bir şekilde ele alabiliriz tabiatıyla.

SORU : Levent Bey, önceki gün Türk basınında bir gazetede bir iddia yer aldı. Özellikle Rusya’nın Çeçenistan Çeçenya Bölgesi’nden son 2 yıl içerisinde yaklaşık iki bin kişinin El Kaide aracılığıyla Türkiye üzerinden turist vizesi ile Suriye’ye geçtiği ve burada El Kaide safhında savaştığı, daha sonra Türkiye’nin Çeçenistan’daki diplomatik misyonlarına çok sayıda Rus aile tarafından çocuklarının nerede olduğunun bilinmediğine dair şikayet geldiği ve yapılan araştırmada da bunların Suriye’ye gittiğine ilişkin bir haberdi. Ben bilmiyorum siz okudunuz. Doğruluk payı var mıdır acaba? İkinci husus da: az önce Lübnan’daki pilotları sordum ama meslektaşımızı sormayı unuttuk. Acaba TRT muhabiri Metin Turan’ın Mısır’daki son durumu nedir? Türkiye kendisini kurtarmak için ne gibi çabalar içerisindedir? Teşekkürler.

CEVAP. Şimdi o bahsettiğiniz haberi birebir görmedim gerçi, ama zaman zaman bu tür iddialar gündeme geliyor. Bu konuda söylediğimiz şey aynı. Bizim bilgimiz, denetimimiz veya kontrolümüz dahilinde böyle bir şey sözkonusu değil. Rusya’dan da Suriye’ye giden bazı kimseler varsa, dediğim gibi bunlar bizim kontrolümüzde olan bir husus değil. Bu nedenle ne rakamlar ne de geçişler hakkında ilave bir bilgi vermem sözkonusu değil.

Metin Turan, evet geçen basın toplantısında da bu konuda görüşmüştük. Maalesef gözaltı süreleri, tahmin ediyorum üçüncü kez gözaltı süresi uzatılmış durumda ve halen devam ediyor. Büyükelçiliğimiz kendisiyle çok sık aralıklarla görüşüyor diyebilirim. Her üç dört günde bir kendisini bir şekilde bulunduğu yerde ziyaret etmek veya bizzat oraya giderek durumu hakkında bilgi almak şeklinde ilgisini devam ettiriyor. Tabii, aynı zamanda ilgili Mısır makamlarından da kendisinin durumu hakkında bilgi alıyoruz. Bize söylenen - geçen basın toplantısında da ifade ettiğim gibi - çeşitli kurumlardan temin edilmeye çalışan bilgi ve belgelerde bir gecikme olduğu. Bunların derlenmesinden sonra ancak nihai kararın verilebileceği yönünde. O yüzden halen bu konuda beklemedeyiz. Tabii yalnız burada belki bir şeyi daha ifade etmek lazım: Metin Turan’la beraber aynı dönemde yakalanan başka yabancılar da var. İki Kanadalı, bir Alman yanılmıyorsam ve beş altı kişi daha var. Ve bunların hepsinin de tutukluluk süreleri benzer gerekçelerle devam ediyor. Bu aşamada tabii ki biz Metin Turan’ın durumunu yakından takip ediyoruz.

Bu vesileyle geçen hafta bahsettiğim bir hususa daha değineyim. Sadece Metin Turan değil, Reşat Öztürk isimli başka bir vatandaşımız daha Mısır'da tutuklu durumda. O da Suveyş’te. Yaklaşık iki - üç hafta önce gözaltına alınmıştı ve halen gözaltı süresi devam ediyor. Onun da yanılmıyorsam geçen Cumartesi veya Pazar itibariyle gözaltı süresi uzatıldı. Benzer şekilde başka kurumlardan bilgi ve belgelerin derlenmesi bekleniyor. Aynı şekilde o konuyu da Büyükelçiliğimiz sık sık Suveyş’e gitmek kaydıyla takip ediyor.

Neticede her iki vatandaşımızın durumuyla da Büyükelçiliğimiz bundan sonra da aynı şekilde ilgilenmeye devam edecek.

SORU : Bugün gazetelerde yer aldı... Aslında Rus Dışişleri Bakan Yardımcısı oradaydı. Oradan somut kanıtlar aldığını söyledi muhaliflerin 21 Ağustos’taki saldırıyı kimyasal saldırıyı yaptığına dair. Bunu sunmaya hazırlandıklarını söyledi. Bir gazetede şöyle bir iddia var. Rusya’nın iddiasıymış. Bu kimyasal saldırıyı Türkiye’den giden muhalifler yaptılar diyor. Hatta İran’dan da Türkiye elindeki kimyasal silahları teslim etsin gibi açıklamalar geliyor. Bunlara ne diyeceksiniz? Bir de tezkerenin 2 Ekim’de Meclis açıldıktan sonra konuşulması görüşülmesi bekleniyor. Tezkerede bir genişletmeye gidilir mi kapsamında bunu soracaktım?

CEVAP : Kimyasal silahların veya kimyasal silahları kullananların Türkiye’den gittiği yönündeki iddialar tamamen asılsız. Esasında, bunun çok da üzerinde durmaya da gerek görmüyorum. Daha önce zaten Sayın Bakanımız da - yanılmıyorsam son bir hafta içerisinde 2 kere soruldu - çok açık bir şekilde cevap verdi. Bizim kimyasal silah kullanımına, bulundurulmasına, üretimine, bu yönde araştırılmasına dahi en ufak bir tahammül göstermemiz sözkonusu değildir. Biz kimyasal silahları bütün kitle imha silahları gibi insanlığa karşı bir suç olarak görüyoruz. Türkiye devletinin bu konuda bir tahammül veya bir müsamaha göstermesi söz konusu bile olamaz. O bakımdan bu iddiaları hiçbir şekilde ciddiye almak mümkün değildir. Eğer bu yönde deliller varsa sunulsun. Bugüne kadar hep bu yönde bazı iddialar sözlü olarak dile getiriliyor. Ama onun dışında ortaya somut herhangi bir veri de konulmuş değildir. Öte yandan BM uzmanlarının bu en son 21 Ağustos saldırısıyla ilgili olarak yaptıkları araştırmada ise neyin kullanıldığı nasıl kullanıldığı nereden nereye atıldığı konusunda çok açık bilgiler yer alıyor. Bunlara baktığınız zaman da, demin dediğim gibi, bu saldırının rejim tarafından, rejime bağlı unsurlar tarafından muhalefete ve bizzat kendi halkına karşı yapıldığı konusunda en ufak bir kuşku yok.

Tezkere konusunda ise, evet haklısınız. Ekim ayının başında bir önceki yıl kabul edilen tezkerenin süresi doluyor. Bu konudaki karar Hükümetin takdiri ve tabiatıyla Yüce Meclisimizde yapılacak olan tartışmalar sonucunda verilecektir. Bu konuda başka bir şey söyleyemiyorum şu aşamada.

SORU : Şöyle bir soru soracağım size. Biraz farklı bir konu, biraz Akdeniz’e konuyu çekmekte fayda var. Trabzonspor Kıbrıs’a maç yapmaya giderken farklı bir yerden geçiyor. Rodos adası üzerinden gitmesi gerekirken işte Güney Kıbrıs’a iniyor ve daha sonra Dışişleri Bakanlığı tarafından da bir açıklama yapılıyor ve deniyor ki bu bizim kararımızın dışında bir olay. Biz buna müdahil olmadık. Dolayısıyla bizim politikamızda bir değişiklik yok açıklaması yapılıyor. Ama bu noktada şunu da sormakta fayda var. Trabzonspor’un bu tutumu bu kararı ya da Trabzonspor’u oraya yönlendiren ekiplerin bu kararı bizim politikamızı etkiler mi? Bize bir zarar verir mi?

CEVAP : Hayır bizim politikamızı etkilemez. Dünden bu yana birçok arkadaşınız bu konuda sorular sordu. Hepsine gereken açıklamaları yaptım ama bir kez daha ifade etmekte fayda var. Türkiye’den herhangi bir uçağın kalkarak doğrudan Güney Kıbrıs Rum Kesimine inmesi mümkün değil. Bu konuda doğrudan uçuşa Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüz tarafından izin verilmiyor. Trabzonspor’u maç için taşıyan uçak da özel bir Yunan havayollarına ait bir uçak. Trabzon’dan Rodos aktarmalı gideceği yönünde bilgi veriyor. Türkiye’den alınan, Sivil Havacılık Genel Müdürlüğümüzden alınan izinler de Trabzon-Rodos uçuşu için. Bizim bakımımızdan resmi yürürlükteki kurallarımız açısından bir değişiklik yok. Biz Rodos’a giden bir uçağa izin veriyoruz. Ama bir sebeple uçak Rodos üzerindeyken Rodos’a inmek yerine Larnaka’ya devam ediyor ve Larnaka’ya iniş yapıyor. Yeni bir durum yaratır mı? Hayır yaratmaz. Bugün itibariyle Türkiye’nin GKRY’le ilişkileri veya GKRY’le havacılık dahil diğer alanlarda ki mevcut tutumuna ilişkin herhangi bir yeni durum yaratmıyor. Bu kararın Trabzonspor yetkilileri tarafından alınan bir karar mı olduğu - yani sorunuzda öyle bir nokta da vardı - ona da bakmak lazım. Anladığımız kadarıyla pilot bir şekilde inisiyatif alarakRodos’a inmek yerine Larnaka’ya iniyor. Ama önemli olan, bizim açımızdan, resmi izinlerimiz bakımdan herhangi bir yeni unsur olmaması. Bugün gelinen aşamada da yine GKRY’yle ilişkilerimiz ve havacılık alanında ki uygulamalar bakımından herhangi bir yeni durum yok.

SORU : Levent Bey, Suriye helikopterinin Türk uçaklarınca düşürülmesinin ardından Suriye tarafından basın aracılığıyla bazı açıklamalar geldi. Orada bir Büyükelçiliğimiz yok ama herhangi bir şekilde diplomatik kanallarla bir tepki iletildi mi bu konuyla ilgili olarak? Bir de bu helikopterin düşürülmesinin zamanlaması ile ilgili bazı yorumlar yapıldı. Daha önce de bu tür ihlallerin olduğu ancak Türkiye’nin bu Suriye’nin silahlarının imhası ile ilgili anlaşmadan duyduğu hayal kırıklığı nedeniyle böyle bir zamanlamayı tercih ettiği yönünde yorumlar yapıldı. Siz nasıl yorumluyorsunuz bunları.

CEVAP : İlk sorunuza cevabım hayır, Suriye’den yapılan açıklama dışında bize iletilmiş diplomatik bir tepki veya bir görüş yok.

İkinci hususta da; bu konuda herhangi bir yoruma gerek yok. Yani bizim açımızdan olay çok açık. Zamanlamasını belki Suriye tarafına sorabilirsiniz. Böyle bir ihlali niye bu aşamada yapmaya karar verdiler diye. Ama sonuç itibariyle biz kendi hava sahamıza doğru yaklaşan bir hava aracını angajman kurallarımız ve uluslararası hukuk çerçevesinde uyarıyoruz. İki kere uyarmamıza rağmen hiçbir şekilde cevap vermeden hava sahamızı ihlal ediyor ve iki kilometre kadar içeri giriyor. Bu aşamada yapılabilecek başka bir şey yok. Yani bunun arkasında zamanlamaya ilişkin herhangi bir başka niyet veya tutum aramak bence doğru değil. Zaten bu konuda söylenebilecek herşeyi birçok üst düzeyli yetkilimiz de defaatle açıkladı. O bakımdan bence bu konuda herhangi farklı bir arayış içerisine veya bir yorum içerisine girmek çok doğru değil. Olan şey çok açık. Hava sahamız ihlal edildi. Defaatle uyarılmasına rağmen ihlal edildi. O çerçevede gereği yapıldı.

SORU : Hazır Kıbrıs’tan açılmışken az önce konu. Ekim ayında müzakerelerin başlaması öngörülüyor. Bununla ilgili Rum yönetiminin bir gazetede 8 tane şartıyla ilgili bir haber çıkmıştı. Onunla ilgili Türkiye’nin hani öngürdüğü ya da öne süreceği bir şart gibi bir şey var mı yani? Nasıl bir şey bizi bekliyor önümüzdeki dönem Kıbrıs konusunda çözüm var mı? Ümit var mı?

CEVAP : Kıbrıs konusunda, biliyorsunuz geçen hafta içerisinde BM Genel Sekreteri’nin Özel Danışmanı Sayın Downer da Türkiye’deydi. Daha önce Ada’da görüşmeler yaptıktan sonra Türkiye’ye geldi. Burada da kendisiyle görüş alışverişinde bulunduk.

Türkiye bu konuda artık 50. yılına girmiş bu sorunun bir an önce çözümlenmesini istiyor. Özellikle son bir buçuk senedir çok ciddi zaman kaybettik. Bu görüşmeler biliyorsunuz son bir buçuk senedir maalesef Ada’da yapılamıyor. Bunların bir an evvel başlaması, ancak sadece başlaması değil aynı zamanda kararlılıkla ve etkin bir şekilde sonuca ulaştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

Esasen bu çerçevede de 50 yıldan beri devam eden - BM gözetiminde devam eden - görüşmelerde bu çözümün parametreleri üç aşağı beş yukarı belli. Burada eksik olan siyasi irade. Biz bu siyasi iradenin biran evvel ortaya konarak artık Kıbrıs’ta 50. yılına girmiş bir sorunun bir an evvel çözümlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Gerek Kıbrıs Türk tarafı - bugüne kadar yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu tutumla - gerek Türkiye bu siyasi iradeyi sergilemeye ve bundan sonra başlayacak olan sürece kuvvetli bir şekilde destek vermeye devam edecek. Bu noktada daha farklı birşey söylemek mümkün değil. Ekim ayı içerisinde bu müzakereler inşallah başlarsa, en son Genel Sekreter’in Özel Danışmanının da burada ifade ettiği gibi, birkaç ay içerisinde dahi bunların sonuçlandırılması mümkündür. Bizim de beklentimiz bu yöndedir.

SORU : İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu ile Türkiye arasında yeterli mesajların verilmediği ve Teşkilatı harekete geçiremediği için bir gerilim yaşanmıştı. Üst düzey Hükümet yetkilileri çok ağır açıklamalar yapmıştı. BM Genel Kurulu’nda Teşkilata yönelik bir toplantı olacağını söylediniz. Bu anlamda Davutoğlu’nun Ekmeleddin İhsanoğlu’yla görüşmesi gündemde mi? Diğer sorum ise, Bakanımız birkaç gün önce Türkiye-Irak ilişkilerinde olumlu sinyaller olduğunu söylemişti. Bu çerçevede, Irak uzun bir aradan sonra ilk kez bir büyükelçi atadı. Dolayısıyla ilişkilerde yeni bir ivme başladığını söyleyebilir miyiz? Bu çerçevede, Irak Dışişleri Bakanı’nın ziyareti gündemde mi? Bunu sormak istiyorum.

CEVAP : Genel Kurul nedeniyle New York’ta bulunurken, Sayın Bakanımızın Sayın İhsanoğlu’yla bir görüşmesi olabilir. Yıllık Koordinasyon Toplantısı var. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın her yıl bu vesileyle verdiği bir resepsiyon var. Her ikisine de Sayın Bakanaımızın katılımı sözkonusu. O çerçevede bir görüşme elbette ki olabilir, ama şu aşamada programda var mı, ona ayrıca bakmam lazım.

Irak konusunda ise, evet en son Irak Meclis Başkanı Sayın Nuceyfi’nin Türkiye’ye ziyareti sırasında kendisi Irak Hükümeti adına bir mesaj getirdi ve ilişkilerin daha da iyileştirilmesi yönünde üst düzey ziyaretlerle ilgili bazı adımlar atılması yönünde bir öneride bulundu. Sayın Başbakanımız ve Sayın Bakanımız da bu öneriyi memnuniyetle karşıladıklarını ifade ettiler. Zaten Irak’la ilişkilerimiz de çok boyutlu şekilde ve çok farklı veçhelerde zaten devam ediyor. O bakımdan; evet önümüzdeki dönemlerde üst düzey ziyaretlerle, bu ilişkilerin daha da ileriye götürülmesi için çeşitli adımların atılması sözkonusu. Ancak, şu aşamada belirlenmiş bir tarih yok. Kimin ne zaman, nereye gideceğine dair belirlenmiş bir takvim yok. Ancak, evet önümüzdeki dönemde önce Dışişleri Bakanları, belki sonra daha üst düzeydeki ziyaretlerle, bu ilişkilere yeni bir canlılık getirilmesi sözkonusu olabilecek.

Başka bir sorunuz yoksa ben bir hususu daha ifade edeyim. Sayın Bakanımızın programını anlatırken atladım. Geçen haftada belirtmiştim. New York’taki Genel Kurul görüşmelerinden sonra, oradaki programımızı tamamladıktan sonra, Türkiye’ye dönerken Sayın Bakanımız Cenevre’ye uğrayacak. Daha önce de bahsettiğim gibi Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 64. İcra Konseyi Toplantısı 30 Eylül-1 Ekim tarihlerinde Cenevre’de yapılacak. Suriyeli Sığınmacılara Evsahipliği Yapan Ülkelerle Yük Paylaşımı başlığıyla düzenlenecek bu yüksek düzeyli toplantıya Sayın Bakanımız katılacak.

Biliyorsunuz, 4 Eylül’de Suriye’ye komşu ülkelerin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’yle beraber Cenevre’de yaptığı bir toplantı vardı. O kısıtlı katılımlı bir toplantıydı. Orada çeşitli hususları ayrıntılı bir şekilde ele almıştık. O toplantıda ele alınan hususlar çerçevesinde, İcra Konseyi’ne yine bu dört ülkenin Dışişleri Bakanları BM Mülteciler Yüksek Komiseri’yle beraber sunumlarda bulunacaklar. Beklentimizi ve genel durumu ortaya koyacağız. İki gün boyunca hem Birleşmiş Milletler sistemi içerisinde yer alan birçok kurumun başkanının - gerek insani yardım, gerek kalkınma programları olsun - katılımıyla hem birçok ülkeden Dışişleri Bakanları düzeyinde iştirakle bu konu 30 Eylül- 1 Ekim tarihlerinde Cenevre’de tekrardan ele alınacak.

Peki çok teşekkür ediyorum arkadaşlar. İyi günler.