Dışişleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu’nun Avrupa Parlamentosu Tarafından Kabul Edilen Türkiye’deki Durum Konulu Karara İlişkin Olarak Düzenlediği Basın Toplantısı, 13 Haziran 2013, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Değerli basın mensupları, bildiğiniz gibi Taksim’de yaşanan gelişmelerden dolayı uluslararası camiayla da değişik düzeylerde yoğun temas içinde olduk. Son olarak Avrupa Parlamentosu’nun bugün yayınlanan kararı çerçevesinde bazı hususları açıklığa kavuşturmakta fayda mülahaza ediyoruz. Zaten son birkaç gün içinde de Suriye bağlamında görüşmeler gerçekleştirdiğim Avrupalı muhataplarım da bu konuyu ele almıştık.

Her şeyden önce şunu ifade etmek isterim: Avrupa Parlamentosunun kararı usul, üslup ve esas açısından kabul edilemez.

Usul açısından kabul edilemez, çünkü Avrupa Parlamentosu eğer demokratik haklar konusunda bu kadar hassas bir tutum içindeyse, öncelikle son dönemde Avrupa’nın değişik başkentlerinde yaşanan gelişmelerle ilgili de aynı tutumu sergilemesi gerekirdi.

Şunu ifade etmek isteriz: Türkiye birinci sınıf bir demokrasidir, benimsediği ilkeler bağlamında da bu ilkeleri uygulaması açısından da evrensel değerlere hep saygıda bulunmuştur, fikir özgürlüğü, gösteri özgürlüğü evrensel değerler arasındadır, bunu hep savunduk, savunmaya da devam edeceğiz. Demokrasi bir özgürlükler sistemidir, ama aynı zamanda bir hukuk devleti sistemidir. Kaos ile demokrasi arasında bir tercih yapmak zorunda kimse bırakılmamalıdır.

Geçtiğimiz yıllarda baktığımızda, usul açısından bu önemlidir. Avrupa Parlamentosu’nun özellikle ekonomik kriz bağlamında tepki olarak ortaya konan birçok gösterilerde benzer bir karar almadığını müşahede ediyoruz.

Yine bu tutum çerçevesinde, bu gösterilerde ne toplanma, ne de kararla bu gösterileri tepki verme ihtiyacı hissetmeyen Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye söz konusu olduğunda böyle bir tutum sergilemesini kabul edilemez buluyoruz.

Usul açısından sakıncalı olduğu gibi, üslup açısından da kabul edilmez bir tutum sergilenmiştir. Çünkü üst bir dille Türkiye’ye yönelik uyarılar içeren, ama bu arada hiçbir şekilde fikir ve gösteri hürriyetini kullanan samimi kitleler ile şiddet kullanan marjinal gruplar arasında ayrım yapmayan bir üslup benimsenmiştir. Türkiye hiçbir şekilde hiçbir ülkeden ya da ülke grubundan bu konularda ders alma ihtiyacı olan bir ülke değildir. Oryantalist bir tavırla son günlerde zaten uluslararası medyada gözlenen ve Türkiye’yi tam anlamıyla oryantalist bir gözlükle yaklaşan bir tutumun Avrupa Parlamentosu’nca da tekrar edilmiş olması, Avrupa Parlamentosu açısından da bir kötü sicil olarak geçecektir.

Esas olarak da bu kararı kabul etmek mümkün değil. Demokrasilerin özgürlüklerle düzen arasında kurduğu dengeyi hepimizin gözetmesi lazım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bu temel ilkeleri her zaman benimsemiştir, benimsemeye devam edecektir. Eğer herhangi bir şekilde yanlış bir uygulama varsa, hukuk devleti içinde bunun da gereği yapılır. Zaten Sayın Başkanımızın açıklamalarında da bu konuda herhangi bir yanlış uygulama varsa, gerekli denetimin, gerekli teftişin yapılacağı vurgulanmıştır ve bu işlem de yapılmıştır.

Hukuk devleti ilkeleri içinde Türkiye, gösteri özgürlüğünü de koruyan, kaygılarını açık bir şekilde ifade etmek isteyen herkese bu imkanı da tanıyan bir tutum sergileyecektir. Ama kimsenin de ülkeyi bir kaos ortamına çevirme veya böyle bir görüntü ve imaj oluşturma çabasına da izin vermeyeceğiz.

İçişleri Bakanlığımız gerekli açıklamaları yaptı. Ancak bir hususu da vurgulamak isterim. Sadece bir örnek vererek dikkatlerinizi çekmek istiyorum. 1 Haziran’da “Blockupy” gösterilerinde Frankfurt’ta hem biber gazı, hem tazyikli su kullanılmıştır. Yani aynı gün emniyet güçlerimizin Taksim’den çekildiği anlarda Frankfurt’ta da benzer bir protesto gösterisinde benzer yöntemler kullanılmıştır. Bu açıklamanın içeriğine bakıldığında, son derece dengesiz bir şekilde sanki hiçbir şiddet kullanılmayan protestoculara dönük aşırı şiddet kullanımı gerçekleşmiş gibi bir hava verilmeye çalışılmaktadır.

Açık bir şekilde dün bir televizyon programında da ifade ettiğimi burada da ifade etmek isterim. Türkiye her zaman ve Hükümetimiz her zaman özgürlükleri savunacaktır. Gösteri özgürlüğünü hukuk devleti kuralları içinde yaşatmaya devam edeceğiz. Bu anlamda Taksim Gezi Parkında olan gençlerimiz, sivil toplum kuruluşu temsilcilerimiz ile bu gösteri hakkını şiddete dönük olarak istismar etmek isteyen marjinal gruplar arasında kesin bir çizgi koyuyoruz. Bu çevre ve şehir bilinciyle yapılan her türlü ifade ve gösteri hakkını yine savunmaya devam edeceğiz. Ama Türkiye’nin imajını uluslararası alanda olumsuz yönde etkilemeye dönük çabalara da kesinlikle izin vermeyeceğiz.

Son günlerde uluslararası medyada bazı açıklamalarla Türkiye’nin yükselen profilini düşürme ve bir imaj operasyonu yapma çabalarına da izin vermeyeceğiz.

Herkes öncelikle bu evrensel değerlerin her toplumda aynı prensipler etrafında uygulanmasına özen göstermelidir ve aynı tepkileri vermelidir. Bu açıdan Avrupa Parlamentosu’nun aldığı kararı kabul edilemez buluyoruz. Biraz önce Avrupa Birliği Daimi Temsilcimize de gerekli talimatı verdim. Bu karar bize iletildiğinde aynen iade edilecektir. Türkiye kendi halkıyla, Hükümetimiz ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti halkıyla hiç kimse üzerinden, hiçbir kurum üzerinden konuşmaz, her meseleyi kendi içimizde çözeriz. Tabii eğer demokratik standartlar konusunda bir eleştiri varsa bunu dinleriz. Avrupa Birliği normlarına sadakatimiz ve bu normlar içindeki tutumumuz değişmez. Ama hiçbir ülkenin ve ülke grubunun Türkiye’ye üst dilden konuşmasına da izin vermeyiz bunu kabul etmeyiz. Avrupa Parlamentosunun kararı aynen bize iletildiğinde kendilerine iade edilecektir. Peki, teşekkür ediyorum.

SORU- Gezi Parkı olayları başladıktan sonra Hükümetin üst düzey yetkililerinin üslup yönlerine ilişkin eleştiriler oldu Türkiye’de. Daha uzlaşmacı, daha kapsayıcı bir dil kullanmalarını Türkiye açısından faydalı olacağı söylendi. Bu konudaki görüşünüz nedir? Bir de üslup ve yöntemdeki eleştiriler Avrupalıların bu tutumu almasına yardımcı oldu mu tabiri caizse Avrupalıların, Batı dünyasının ekmeğine yağ sürmedi mi?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bakın bugün 17. gün ve daha ikinci gününde yani Cumartesi 1 Haziran günü güvenlik güçlerimiz alandan çekildi. Günlerce alanda her türlü grubun istediği şekilde gösteri yapmasına, kanaat beyan etmesine izin verildi. Özellikle bu ayırımı yapıyoruz. En başından itibaren üslup ve yöntem farkının olmadığını göstermek için söylüyorum. En başından itibaren Sayın Başbakanımız daha sonra Sayın Başbakan Vekilimiz biz yurt dışındayken, Sayın Cumhurbaşkanımız ve hepimiz aynı vurguyu yaptık ve aynı ayırımı gözettik. Herhangi bir şekilde fikir hürriyetini ve gösteri hürriyetini barışçıl şekilde, hukuk devleti kurulları içinde ve gösteri kanunu çerçevesinde kullanmak isteyen bütün gruplara saygımız tamdır ve onların güvenliğinin teminat altına alınması da Hükümetin görevleri arasındadır. Bunu hep vurguladık hiçbir şekilde de farklı görüş sergilemedik. Ama bunu istismar ederek, bu samimi genç grupları ve sivil toplum kuruluşlarının çabalarını istismar ederek, Türkiye’yi kaosa doğru giden bir ülke görünümü verme yönünde provokasyonlara yönelen provokatörlere karşı da her türlü tedbiri almak ve kamu düzeni sağlamak da Hükümetimizin görevleri arasındadır. Taksim’deki son 2 gün içinde yaşananlar aslında bu ayırımın yapılmasına dönüktü. Dün akşam Taksim’de piyano da çalındı, müzik gösterisi de yapıldı. Herhangi bir şey olmadı. Barışçıl olarak yapılan her gösteriye her zaman bu tolerans tanınır. Ancak, bunlar ifade edildikten sonra bütün bu gösterinin ilgili olduğu konular açık bir şekilde ve özgürce ifade edildikten sonra eğer şiddete başvuruluyorsa - bu açıklamaya bakınız bazı marjinal grupların kullandığı şiddete, molotof kokteyllerine orada kamu binalarına saldırılara - ki Başbakanlık ofisi de dahildir İstanbul’daki - bunlara hiçbir atıf yok. Sanki bütün bu gösteriler tamamıyla masum ve hiçbir şiddet kullanılmadan yapılıyormuş gibi ve sadece tek taraflı olarak güvenlik güçlerinin aldığı tedbirler uygulanmak suretiyle aslında bütün bir kitle ile güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeye çalışan bir yaklaşım var.

Burada devlet yetkililerimiz arasında herhangi bir görüş ayrılığı da yoktur. Demokrasi en geniş kapsamıyla ülkemizde uygulanacaktır. Demokratik hakları kullanma konusunda da hiç kimseye ayrıcalık bu anlamda bir farklı uygulama yapılmayacaktır. Herkes bu demokratik hakları kullanma konusunda eşit haklara sahiptir. Ancak, kimsenin de bu hakları kullanırken şiddete başvurması ve kamu düzenini ihlal etmesine izin verilemez. Bu ayrımı hep yaptık yapmaya devam edeceğiz.

SORU- Sayın Başbakanın konuşmasında ilk gün verdiği Gezi Parkı’na yönelik bir müdahale düşünülüyor. Sayın Vali buna benzer bazı mesajlar vermişti. Eğer bu müdahale gerçekleşirse bundan sonrası için nasıl bir resim çizmeniz gerek? Sizin akademik kariyerinizden yola çıkarak burada 20-30 yaş gurubunda çok sayı da genç bulunuyor, onların çevre hassasiyeti dışında dile getirdikleri başka hassasiyetlerde var. Bunlara işte nasıl bir resim çizersiniz, neler söylemek istersiniz?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Dün akşam bir televizyon programında bu konudaki kanaatlerimi ifade ettim. Her zaman o gençlerimizi dinlemeye hazırız. Sayın Başbakanımız da bunu defaatlerle vurguladı. Dün akşamda biliyorsunuz Gezi Parkı’ndan gelen bir grubu - aralarında genç ve akademisyenlerinde olduğu bir grubu - kabul etti Sayın Başbakanımız. Orada da saatlerce süren bu toplantı da görüşler açıkça ifade edildi. Şunu söyleyeyim: Acaba Avrupa’da iş bulamama dolayısıyla ve ekonomik kriz dolayısıyla gösteriler yapan gruplar, gençler kendi başbakanlarıyla oturup konuşma imkanı bulabildiler mi?

Bir de şunu ifade etmek isterim ki: Türkiye’de de hiç kimse uluslararası alanda da Türkiye’deki bu gösterileri Ortadoğu’daki gösterilerle ya da Avrupa’daki gösterilerle bu anlamda karıştırmamalıdır. Ortadoğu’daki gösterilerde talep edilen hususların hepsi Türkiye’de gerçekleşen hususlardır, Türkiye’de demokratik bir hukuk devleti uygulaması vardır. Açık ve şeffaf seçimler ile bir özgür bir demokratik ortam vardır. Avrupa’da da aslında gelişmiş demokrasilerde söz konusu olan gösteri hakkı kullanımı Avrupa’da ekonomik kriz dolayısıyla gündeme gelmiştir, biz de ise çevre ve şehir etrafında bir gösteri söz konusudur. Bu aslında gelişmiş demokrasilerde yaşanan bir olgudur. Ama maalesef o düzeyde kalmış olsa, o sınırlarda kalmış olsa belki de çok geçerli çok güzel bir tartışma ortamını doğuracak olan konular, bazı gruplar tarafından istismar edilerek ve kapsamı genişletilerek Türkiye’de bir siyasi kriz çıkartma yönünde kullanılma çabası içine girmiştir. Yine bu ayırımı yapıyoruz. Her zaman gençlerimizle oturmaya, konuşmaya hazırız, her zaman çevre ve şehir bilinci içinde davranan akademisyenlerle, o kaygıyı taşıyanlarla aynı duyarlılığı biz de paylaştığımız için konuşmaya hazırız. Ancak, bu kaygıların istismar edilmesine izin verilemez.

Onyedinci gün… yine bu çağrıyı Sayın Başbakanımız, Sayın Valimiz, Sayın Cumhurbaşkanımız birçok yetkilinin yaptığı çağrıyı ben de tekrar ediyorum. Gençlerimiz bu anlamda bu kaygılarını - Taksim Gezi Parkındakileri söylüyorum - kaygılarını, duyarlılıklarını dillendirmişlerdir. Ve bu konu da başta Başbakanımız olmak üzere oturup bütün devlet yetkilileriyle de görüşme imkanı bulmuşlardır. Şimdi herkesin bu sürece bu karşılıklı - iletişim anlamında mesajlarının da iletildiği – sürece, doğru yönetim ve bir yerde kamu düzenini de bütün Taksim’de ve civarında etkin kılabilmek için son verme vakti gelmiştir. Yine plebisit dahil, halkla istişare edilerek bu konularda adım atılacağı hususunda da dün bir açıklama yapılmıştır AK Parti Sözcümüz Sayın Çelik tarafından.

Bütün bunları gözönünde bulundurarak aslında ben de buradan çağrıyı yenilemek istiyorum: Taksim Gezi Parkı’nda olan kardeşlerimiz, gençlerimiz, akademisyenler, entelektüeller, samimi niyetle bu meydana, oraya gelenler bu kanaatlerini iletecek kanallara sahiptirler. Artık bu anlamda bir istişare ve bir görüşme süreci de başladığı için hedefe ulaşılmıştır. Bir an önce oranın da boşaltılarak istismara izin verilmemesi önem taşıyor. Daha sonra mutlaka bu kanallar en iyi şekilde işletilip en doğru süreç yönetimi gerçekleşecek. Ama orada sürekli durarak ve bazı marjinal grupların istismarına açık bir ortam yaratmak da kimsenin faydasına değil. Ümit ederim, karşılıklı anlayış içinde bu süreci nihayete erdiririz.

SORU- Efendim, bu olaylar Türkiye’nin, Amerika’yla ilişkilerin de bir gerilime neden oldu mu? Bir de söylediğiniz yanlış imajı düzeltmek için Hükümetiniz ne yapacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır hiçbir gerilime sebep olmadı. Ancak şunu ifade edeyim: Biraz önce de söylediğim gibi hem Sayın Kerry’le hem de Avrupa’daki birçok dost ve müttefik dışişleri bakanlarıyla konuyu açık bir şekilde ele aldım ve hepsine aynı soruyu vurguladım. Bizi rahatsız eden şudur: “Türkiye’deki gelişmelerden kaygılıyız” ifadesi rahatsız edicidir. Çünkü, eğer daha önce başka ülkelerde yaşanan gelişmelerle ilgili böyle bir ifade kullanılmamışsa, kaygılıyız gibi bir ifade ve sanki Türkiye’nin öngörülemez bir süreç içinde olduğu gibi ima verilmişse ve başka ülkeler için çok daha kapsamlı gerilimlerin yaşandığı dönemlerde - mesela 2005 Paris’inde bütün varoşlarda büyük yangınlar yaşandı - eğer o dönemde Fransa demokrasisi için kaygılıyız ifadesi kullanılmamışsa, Türk demokrasi için de kullanılamaz. Kim kullanırsa, ona karşı mesajımız net ve açık olur. Türk demokrasisi, Fransız, İngiliz, Alman demokrasisi kadar olgundur ve kendi içinde problemleri çözecek araçlara sahiptir. Bunun tartışılmaya açılması ve kaygılıyız ifadesi etrafında bir belirsiz ortamı çıkartılmaya çalışılmasını iyi niyetle bağdaştırmayız. Bunu da açık yüreklilikle ve dost bir üslupla bütün muhataplarımla konuştum, bundan sonra da tabi görüşmeye devam edeceğiz.

Herhangi bir gerilim söz konusu değil. Ama bilinsin ki, Türkiye hiçbir ülkeden ders de almaz, yönlendirme de kabul etmez. Ama her ülkeyle demokratik standartlar konusunda konuşmaya hazırız. Ama o zaman bizim de konuşacağımız birçok mesele olacaktır, devlet uygulamaları ve demokratik uygulamalar konusunda her ülkeyle konuşacağımız meseleler olur. Avrupa’daki bazı antidemokratik uygulamalardan vatandaşlarımızın ne kadar rahatsız olduğu konusunda da bundan sonra biz de çok daha fazla kaygı duyduğumuzu ifade etmeye başlayabiliriz.

Evet, son soru.

SORU- Sayın Bakanım, son zamanlarda ülkemizdeki olayların zaten durma noktasına gelmiş olan AB ile olan ilişkilerimizi nasıl etkileyecektir?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Açık ve dürüst bir müzakere yürütmemiz lazım. Zaten Avrupa Birliği şu ana kadar maalesef Türkiye’ye müzakereler konusunda hep çifte standart uyguladı. Son Avrupa Parlamentosu kararı da biraz önce söylediğim gibi çiftçe standart örneğidir. İsim zikretmek istemiyorum ama, birçok ülkede gösteriler konusunda bu açıklama yapılmamışken ve o ülkelerin demokrasi standardı kaygıyla ifade edilmemişken, Türkiye’yle ilgili bunun kullanılmış olması kabul edilemez.

Avrupa Birliği stratejik bir karar vermek durumunda. Türkiye için her zaman Avrupa Birliği tam üyeliği bir stratejik hedef olmuştur. Ama Avrupa Birliği de artık bu konuda daha net ve kendi taahhütlerine sadık kalan bir tutumu ortaya koymak durumunda. Bu anlamda biz stratejik bir hedef olarak Avrupa Birliği üyeliğini gözetmekle birlikte, şunu da ifade edeyim: Türkiye herhangi bir şekilde herhangi bir ülke ya da ülkeler grubunun kanaatine ya da himmetine muhtaç değildir.

Çok teşekkürler.