DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bugün Rusya Dışişleri Bakanı mevkidaşım
Sergey Lavrov’u bir kez daha ülkemizde ağırlıyoruz. Kendileriyle en son G20
Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında Yeni Delhi’de bir araya gelmiştik.
Sürekli telefonla da temas halindeyiz.
Rusya, depremin hemen arkasından ülkemize güçlü bir destek verdi,
arama-kurtarma ekiplerini gönderdi. Özellikle Kahramanmaraş ve Adıyaman’da
yaklaşık 250 personel arama-kurtarma çabalarımıza büyük destek verdiler.
Aynı şekilde güçlü bir insani yardım desteği gördük, insani yardım
malzemelerini ülkemize hemen hızlı bir şekilde gönderdiler, Rusya’nın
farklı bölgelerinden de aynı şekilde yardım aldık. Kahramanmaraş ve
Hatay’da sahra hastaneleri kurdular. Hatay Erzin ilçesindeki hastane halen
faal ve orada vatandaşlarımıza hizmet veriyor. Dolayısıyla tüm bu destek ve
dayanışma için Rusya Federasyonu Hükümetine ve Rusya halkına gönülden
teşekkür ediyoruz.
Sergey’le biraz önce de söylediğim gibi sürekli temas halindeyiz, yoğun bir
gündemimiz var. O nedenle bugün ve dün akşam bir araya geldik. Dün akşam
iftarda kendilerini ağırladık. Bugün önce baş başa 1+2 formatında bir
görüşme gerçekleştirdik, daha sonra heyetlerimizle daha geniş katılımlı,
daha kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşlerimizin kapsamlı ve
verimli olduğunu söylemek isterim. Bölgesel konuları da değerlendirdik, ele
aldık ve özellikle tabii Ukrayna konusu bölgesel konular içinde ağırlıklı
olan bir konuydu. Maalesef 1 yılı aşkın süredir devam eden savaş, başta
Rusya ve Ukrayna olmak üzere tüm dünyaya zarar vermeyi sürdürüyor. Savaşın
bir an önce uluslararası hukuk temelinde ve müzakereler yoluyla sona
erdirilmesi beklentimizi bir kere daha vurguladık. Bu konuda her zaman
olduğu gibi Türkiye olarak elimizden gelen desteği vermeye hazır olduğumuzu
tekrarladım.
Biz her iki tarafla da görüşerek sorunun çözümü için gayret gösteriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Putin’le hem de Sayın Zelenskiy ile
sürekli temas halinde. Bu görüşmeden birkaç gün önce Brüksel’de Ukrayna
Dışişleri Bakanı Sayın Kuleba’yla da bir araya geldik ve kendilerini de
Türkiye’ye davet ettik.
Sergey’le bugün tahıl koridorunu da ele aldık, dün akşam da tahıl
koridorunu ele almıştık. İstanbul Tahıl Anlaşması, diplomasi ve
müzakerelerin sonuç verdiğini de aynı zamanda gösteriyor esir takası dahil
diğer bazı girişimlerde olduğu gibi. Anlaşmanın devam etmesine önem
veriyoruz. Bu sadece Ukrayna’nın ve Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatı
bakımından önemli değil, dünya gıda krizinin ve özellikle dünyadaki her
hanenin yaşadığı sorunun azaltılması bakımından da önem arz ediyor. Rus
tahılı ve gübresinin ihracının önündeki engellerin de kaldırılması
gerektiği konusunda da mutabıkız. Birleşmiş Milletler ile Rusya Federasyonu
arasında bir anlayış var. Bu engellerin kaldırılması konusunda Genel
Sekreter Guterres’in gayretleri var, biz de Türkiye olarak bu gayretleri
güçlü bir şekilde destekliyoruz. En son New York’ta Genel Sekreter
Guterres’le Rusya’nın bu beklentilerinin karşılanması için birlikte ne
yapabiliriz, onları da değerlendirme imkânımız oldu. Bu çerçevede NATO
Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında mevkidaşlarım, özellikle İngiltere
ve ABD dışişleri bakanlarıyla da bu konuyu ele aldık ve bu tahıl
anlaşmasının uzatılması için bu sorunların hepsinin giderilmesi gerekiyor.
Tabii bugün diğer bölgesel meseleleri de Sergey’le ele aldık,
arkadaşlarımızla birlikte. Özellikle Suriye’yi değerlendirdik. Bildiğiniz
gibi 3-4 Nisan tarihlerinde Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde dörtlü
bir toplantı Moskova’da gerçekleştirildi. Ev sahipliği ve bu toplantının
hazırlanmasındaki gayretleri sebebiyle Sergey ve Rusya Federasyonu’na ve
Dışişleri Bakanlığına huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Açılışını da
Sergey Lavrov bizzat kendisi yaptı.
Tabii Moskova’da her ülke tutumunu ve görüşlerini şeffaf ve açık bir
şekilde dile getirdi. Bu sürecin aynı şekilde şeffaf, açık bir şekilde
devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bir toplantıda, iki toplantıda tüm
meselelerin halledilemeyeceğini biliyoruz, gerçekçiyiz, ama diyalogun devam
etmesi gerekiyor ve istişarelerin aynı şekilde yoğunlaştırılarak devam
etmesinde fayda var.
Dörtlü Dışişleri Bakanları Toplantısının gündemi ve ne zaman olacağını da
bugün kendi aramızda değerlendirdik, önümüzdeki süreçte Rusya’dan gelecek
haberle sizleri de bilgilendirmiş olacağız.
Diğer taraftan, Libya konusunu da ele aldık. Ülkenin bir an önce
demokratik, şeffaf bir seçime hazırlanması gerektiğine inanıyoruz. Aynı
şekilde ülkenin hem siyasi olarak, hem diğer unsurlarıyla
birleştirilmesinin önemini vurguladık bugün. Özellikle çok sayıda milis
gruplar var, dolayısıyla Libya’nın artık birleştirilmiş bir güvenlik
gücüne, askeri ve polis dahil güvenlik gücüne ihtiyacı var. Ülkenin her
anlamda birleştirilmesi için çabalarımızı devam ettireceğiz. Bu konuda
Rusya Federasyonu ve diğer aktörlerle yakın işbirliği içinde olacağız.
Tabii Güney Kafkasya’yı da dün akşam ve bugün değerlendirdik. Özellikle
Azerbaycan-Ermenistan arasında devam eden süreç, Türkiye-Ermenistan
arasında başlayan normalleşme süreci, bu süreçlere Rusya’nın da katkısı
var, her zaman diyalog halindeyiz. Ve özellikle arzumuz, tabii bir an önce
Azerbaycan-Ermenistan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanması,
Güney Kafkasya’nın kalıcı istikrarı ve huzuru için bu adımların atılması
gerekiyor. Ve Rusya’yla yakın istişare içinde olmaya devam edeceğiz.
Temmuz ayında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın Dönem Bakanlığını
üstleniyoruz, bu süreçte bir zirve gerçekleştirmek için çaba sarf edeceğiz.
Geçen sene biliyorsunuz Haziran’da zirve gerçekleştirmeyi planlamıştık
Moldova’nın Dönem Başkanlığıyla, ama İstanbul’da gerçekleştirecektik, fakat
Ukrayna savaşı sebebiyle bu zirveyi gerçekleştiremedik.
Bu örgüte önem veriyoruz ve özellikle siyasetten uzak tutulması için biz de
Dönem Başkanlığımızda çabalarımızı sürdüreceğiz ve üye ülkeler arasındaki
iletişimin tesis edilmesi konusunda da çaba sarf edeceğiz.
Elbette bugünkü toplantımızda Afganistan’ı da değerlendirdik. Afganistan’da
tabii Taliban’ı tanımadan angajmanımız devam ediyor, ama özellikle kadınlar
ve kız çocuklarıyla ilgili aldıkları kararları kabul etmemiz mümkün değil.
Bu doğrultuda ortak mesajları Taliban yönetimine, geçici yönetime vermeye
devam etmemiz lazım.
Kıbrıs konusunda da görüş alışverişlerinde bulunduk dün akşam ve bugün.
İkili ilişkilerimizi de farklı boyutlarıyla değerlendirme imkânımız oldu ve
mevcut konjonktürde işbirliğimizi ilerletmek için neler yapabileceğimizi
değerlendirdik. Ekonomik ve ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi yönünde
ortak bir irademiz var.
Akkuyu Nükleer Enerji Santrali dahil olmak üzere enerji işbirliği
konularını da ele aldık. Biliyorsunuz santralin açılış töreni, ilk aşaması,
ilk etabın tabii, 27 Nisan’da yapılacak.
Diğer taraftan, turizm her zaman işbirliğimizin önemli bir unsuru. Geçen
sene 5.2 milyon turist Rusya’dan Türkiye’ye geldi ve önümüzdeki süreçte de
bu yıl içinde de Rusya’dan daha fazla turistin gelmesini bekliyoruz.
Konuşmamın başında da söylediğim gibi yoğun bir gündemimiz var, o yüzden
sürekli temas halindeyiz ve bundan sonra da temas halinde olmaya devam
edeceğiz.
Mevkidaşım Sergey Lavrov’a bu ziyareti ve yaptığımız verimli görüşmeler
için çok çok teşekkür ediyorum.
Şimdi sözü kendisine bırakıyorum, daha sonra da sorularınızı cevaplamaya
çalışacağız.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Çok teşekkürler
Saygıdeğer Mevlüt.
Ben öncelikle Türk tarafına ve şahsen dostum Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na
bizleri Türkiye’ye davet ettikleri için teşekkür etmek istiyorum.
Misafirperver ve sıcak karşılamaları için de teşekkür ederim.
Aslında biz bu ziyareti Mart ayında gerçekleştirecektik. Türkiye’ye Antalya
Diplomasi Forumu’na katılmak üzere gelecektik, fakat ne yazık ki bu senenin
başında Türkiye gerçekten benzeri olmayan bir depremle, bir faciayla
karşılaştı. Sayın Bakanın da dediği Rusya Türkiye’ye yardım elini uzatan
ilk ülkelerden bir tanesi oldu bu doğal afetle mücadelede. Devlet
Başkanımızın talimatıyla hasar gören bölgelere 200’den fazla eleman ve
hekim, bir sahra hastanesi, İskenderun Limanı’nda yangını söndürmek üzere
B-200 uçağı, 36 ton insani yardım gönderdik. Bizde de Türkiye’deki gibi
kara gün dostluğu tabiri var. Biz Türk dostlarımıza her türlü zorlukta
yardımcı olmaya çalışıyoruz ve hasar gören altyapının yeniden yapılması
için de yapı malzemelerini tedarik etmeye hazırız. Devlet Başkanlarımız bu
konuda anlaştılar. Kurum ve kuruluşlar somut çalışmalar yürütüyor bu
doğrultuda.
Bu vesileyle ben bir kez daha Türk halkına en derin başsağlığı dileklerimi
ifade etmek istiyorum ve yaralılara acil şifalar diliyorum. Hasar gören
altyapının başarılı bir şekilde yeniden yapılmasını, onarılmasını diliyorum
ve bu konuda da yardımcı olmaya hazırız.
Bugün ikili ve uluslararası gündemin kilit konularını değerlendirmiş
bulunuyoruz. Şu konuda hemfikiriz: İlişkilerimizde bu kadar verimli
olmamız, iki ülke lideri arasındaki samimi diyalogdan kaynaklanıyor. Geçen
sene tam 4 defa yüz yüze görüştüler, birkaç defa telefon görüşmesi
yaptılar. Tabii ki bu tempomuzu belirliyor ve çalışmamızın dinamiğini
belirliyor. Tüm alanlar için bu geçerli, hem enerji… Dış siyasette de
lokomotif rolünü oynuyor bizim devlet liderlerimizin münasebetleri.
Parlamentolararası ilişkilerimiz de daha faal olmaya başladı. Geçen senenin
Aralık ayında Ankara’yı Rus Parlamentosu Başkanı Sayın Volodin ziyaret
etti. Mayıs ayında Karadeniz İşbirliği Teşkilatı Parlamento Genel Kurulu
Toplantısı yapılacak. Bizim Devlet Duması Parlamento Başkanımız da oraya
davetli. Hükümetlerimiz düzeyinde olabilecek çeşitli temaslarla ilgili de
görüş alışverişinde bulunduk Sayın Bakanla.
Bir de, ilişkilerimizde lokomotif olan projelerden bahsettik bugünkü
toplantıda. Özellikle Akkuyu Nükleer Santrali’nin kuruluşundan bahsedildi.
Tabii bu santralin inşaatı Türkiye’nin enerji güvenliğini güçlendirecektir.
Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: 27 Nisan tarihinde santralin
birinci bloğuna artık nükleer enerjiyi sevk etmiş olacağız.
Türkiye’de bir gaz merkezi kurulacak biliyorsunuz. Rus enerji kaynaklarının
dünya pazarlarına sevk etmek üzere bir merkez kuruyoruz. Geçen sene devlet
liderlerimiz bu gaz merkezinin oluşturulmasıyla ilgili bir karar aldılar.
Bu kararın ne kadar isabetli olduğunu daha da iyi anlamış olduk.
Beşeri ve kültür alanında da işbirliğimiz devam ediyor. Bütün bu meseleler
Karma Ekonomik Komisyon’un sıradaki toplantılarında ele alınacak diye
umuyorum.
Uluslararası konular arasında oldukça detaylı bir şekilde Ortadoğu, Kuzey
Afrika, Kafkaslar, Orta Asya ve Karadeniz bölgelerindeki durumu
değerlendirmiş bulunuyoruz.
Özelikle Suriye meselesine ciddi önem ayırdık. Biliyorsunuz, Türkiye’yle
Suriye arasındaki ilişkiler normalleşmeye başladı, Rusya’nın aracılığıyla
normalleşiyor bu ilişkiler. Nisan ayında 4 ülkenin İstihbarat Başkanları
toplandılar. Daha sonra Moskova’da Bakan Yardımcıları seviyesinde dörtlü
toplantı yapıldı ve dünden önceki gün Sayın Bakanın bahsettiği toplantının
önemini ben de vurgulamak istiyorum.
Tabii ki görüştüğümüz diğer uluslararası konular arasında Libya meselesi
var. Libya meselesi, dünyayı yakından ilgilendiren bir konu. NATO bu ülkeye
saldırdı ve ülke adeta yerle bir oldu. Şimdi bu ülkeyi toparlamaya
çalışıyoruz uluslararası camia olarak. Defalarca bu konuda çeşitli
teşebbüslerde bulunuldu. Hem Avrupa Birliği hem de bölgesel ülkeler
yardımcı olmaya çalışıyor Libya’nın toparlanmasına fakat ne yazık ki bu
süreç istediğimiz tempoda ilerleyemiyor. Fakat Türk dostlarımızla hedefimiz
ortak, orada bir siyasi uzlaşma sağlamak. Libya’da mevcut olan tüm güçleri
barıştırmak ve tabii bunun temelinde devlet yapılarını yeniden kurmak
Libya’da.
Bir de Filistin meselesi görüşüldü. Filistin’le İsrail arasındaki
ilişkilerin onarılmasını görüştük. Ne yazık ki bu süreç ciddi anlamda
sekteye uğradı diyebiliriz. Birtakım gelişmeler oldu, tek taraflı tedbirler
alındı hem Filistinliler hem de İsrailliler tarafından kimsenin onayı
alınmadan ve ne yazık ki ciddi çatışmalara yol açtı bu adımlar. Gerginliğin
daha da artmasına yol açıyor bu gibi adımlar. Biz bir kez daha ilgili BMGK
kararlarının uygulanması çağrısında bulunmak istiyoruz. Filistinlilerle
İsrail arasında doğrudan bir diyalogun kurulmasına ihtiyaç var. İki devlet
olarak varoluşlarını devam ettirmeleri gerekiyor.
Kafkaslarla ilgili olarak, Kafkasya’da tüm taraflar arasında, burada
bulunan tüm devletlerin işbirliğinin sürdürülmesi taraftarıyız.
Ermenistan’la Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinden yanayız ve
bölgede ulaşımda her türlü engelin kaldırılmasını istiyoruz. Tabii ki savaş
sonrası durumun, savaş sonrası dönemde, Kafkaslardaki altyapının
onarılmasını da temenni ediyoruz. Devlet Başkanlarımızın, işte
Başbakanlarımızın imzaladığı açıklamalar hala bizim buradaki işbirliğimizin
temelini oluşturuyor, bunun altını özellikle çizmeliyim. Bölge dışı ülkeler
umarım bu sürece karışmaz. Taraflar bizim üçlü formatta sağladığımız
mutabakatlara da uymalıdır, bunu da bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Tabii Ukrayna meselesini de ele almış bulunuyoruz. Mevkidaşım konuyu çok
iyi biliyor, takip ediyor. Biz bir kez daha şuna dikkatlerini çektik:
Kolektif Batı’nın yapıcı olmayan bir gündemi var. Washington başta olmak
üzere, bu yapıcı olmayan siyaseti gütmeye devam ediyor. Kamuya açık bir
şekilde hedeflerini şöyle açıkladılar: Rusya’yı sahada yeneceklermiş;
Rusya’yı stratejik bir mağlubiyet bekliyormuş. Ama aslında uluslararası
alanda belki rakip görmek istemiyorlar kendilerine. Bağımsız, egemen
politika yürüten ülkelere karşı çeşitli faaliyetlerde bulunuyorlar.
Birleşmiş Milletler Şartı’nda bütün milletlerin ve devletlerin eşitliği
prensibi var. Bu ilkeye aykırı davranıyorlar. Rusya’yı yenecekleri zaman,
daha sonra sıra Çin’e gelecek, yani öyle geliyor. Kendi ulusal çıkarlarını
koruyan her bir ülkeyi böylelikle sindirmeye çalışıyorlar. ABD’nin
çıkarlarına tabi herkesin ABD çıkarlarına uymalarını onların gündeme tabi
olmalarını bekliyorlar. Bir kez daha altını çizmek istediğim bir husus var.
Kiev’den, Washington’dan defalarca yapılan birtakım açıklamalar var. Bu
açıklamalarda savaşı durdurmak yanlış, görüşmelerin yapılmasına gerek yok
diyorlar. Görüşme masasına oturmaya karşı çıkıyorlar. Tabii ki biz bunun
dürüst olmayan bir tutum olduğunu düşünüyoruz. Biz hiçbir zaman
görüşmelerden imtina etmedik, fakat bu görüşmeler ancak bizim haklı
çıkarlarımızın ve hassasiyetlerimizin dikkate alındığı durumda
yürütülebilir. Biz defalarca bu hassasiyetlerimizden, bu çıkarlarımızdan
bahsettik; Batılı mevkidaşlarımızla görüşmelerde, NATO’yla ortak
toplantılarımızda defalarca bahsettik bunlardan, fakat bize bunun yerine
sadece akıl vermekle yetindiler. Bizim haklı çıkarlarımızı göz ardı
ettiler. Ukrayna’yla ilişkimiz sizi ilgilendirmiyor dediler bize. Ve bazı
uluslararası uzmanlar şu ya da bu ülkenin temsilcileri arada sırada çeşitli
girişimlerde bulunuyorlar. Rusya’yı ve Ukrayna’yı görüşme masasına
oturtalım diyorlar. Ama bu bir semptomdur. Aslında bu mevcut durumun
belirgin belirtilerinden bir tanesidir. Amerika hegemon olmak istiyor.
Herkese, kendi tavrını, kendi tutumunu empoze ediyor ve yeni bir dünya
düzeni kurmaya çalışıyor. Yani tek taraflı olarak bu dünya düzeninin
kurulduğu kuralları tespit etmeye çalışıyor. Fakat Rusya dünya ülkelerinin
ekseriyetiyle beraber bu yeni dünya düzeninin Birleşmiş Milletler Şartı’na
dayalı bir düzen olmasını istiyor. Ama kolektif Batı, Birleşmiş Milletler
kararlarını açıkça ihlal ediyor, Birleşmiş Milletler Şartı’nı açıkça ihlal
ediyor.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’le tahıl anlaşmasını görüştük.
Bu bir paket anlaşmaydı. Hem Ukrayna tahılını hem de Rus gübresi ve tarım
ürünlerini ilgilendiren bir anlaşmaydı. Fakat Ukrayna tahılının
sevkiyatıyla ilgili bölümü uygulanıyor. Ciddi istatistiklerimiz var bu
konuda. Bu tahılın aslan payı ciddi indirimlerle, ıskontolarla, herhangi
bir kontrolden geçmeden Avrupa’ya sevk ediliyor. Avrupa’da da üreticilere
çeşitli sorunlar çıkarıyorlar. Avrupa Birliği üreticilerinin orada
şikâyetleri var. Tartışmalara yol açtı bu durum. Aslında Karadeniz
girişiminin Ukrayna kısmı Ukrayna tahılının sevkiyatıyla sınırlandı. Bir de
imtiyazlı bir şekilde sevk ediliyor. Fakat, gerçekten fakir olan ve bu
tahıllara, insani yardıma muhtaç olan ülkeler bu tahılların sadece yüzde
3’nü alabiliyor. Anlaşmanın Rusya’yı ilgilendiren kısmı - Birleşmiş
Milletler’de bununla ilgili bir Mutabakat Zaptı imzalandı bu arada, Rus
kısmı uygulanmıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Guterres Batı
ülkelerine sürekli çağrılarda bulunuyor fakat nafile, onlar hiçbir karşılık
vermiyor buna. Çeşitli Rus tarım ürünlerinin sigortalanması, sevkiyatıyla
ilgili engeller hala devam ediyor hatta daha sert hale getiriliyor bile
diyebilirim. Türk mevkidaşlarımızla ileride bütün bu durumu her yönüyle
görüşmeye devam edeceğiz. Genel Sekreterin imza attığı girişim Batılı
mevkidaşlarımız tarafından doğrudan engelleniyor gördüğünüz gibi. Dışişleri
Bakanlıklarımız arasında istişarelere devam etmeye kararlıyız. Bizim
bununla ilgili bir planımız var. Bu ziyaretten memnunum, temaslarımızı
devam ettireceğiz. Her halükarda Sayın Bakanı Rusya Federasyonu’na davet
ediyorum. Birçok uluslararası etkinliğimiz olacak, mutlaka bu etkinlikler
marjında görüşeceğiz.
İlginize teşekkür ederim.
SORU- Betül Usta, Sabah Gazetesi. Sorum her iki Bakana da olacak.
Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona ermesi için Türkiye’nin somut girişimleri
oldu, tahıl koridoru, esir takası gibi. Tahıl koridorunun uzatılması 120
gün beklenirken, bu 60 gün oldu. 60 gün dolduğunda Rusya’nın talepleri ne
olacak? Sayın Bakan da bahsetti, ama daha somutlaştırmak mümkün olur mu
bunu?
Öte yandan, savaşın bahar aylarında daha da şiddetlenmesi bekleniyor, sizin
öngörünüz nedir? Bu bağlamda, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde arabuluculuk
ve kolaylaştırıcılık rolüyle alakalı değerlendirmelerinizi alabilir miyim?
Teşekkürler.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.
Biliyorsunuz İstanbul Tahıl Anlaşması geçen sene Temmuz ayında imzalanmıştı
ve birkaç defa uzatıldı. Ama en son sizin de söylediğiniz gibi 120 gün
değil 60 gün için uzatıldığını Rusya açıkladı. Müşterek Koordinasyon
Merkezi’nde de toplam 111 personel var, gemilerin denetimden geçip gideceği
ülkelere tahıl ürünlerini ulaştırması için önemli bir görev üstleniyor.
Bugüne kadar Ukrayna’nın 3 limanından 866 gemi yaklaşık 27 milyon tondan
fazla tahıl ve gıdayı sevk etti. Tabii bu dünyada gıda fiyatı istikrarının
getirilmesine de önemli bir katkı sağladı. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımız
Sayın Putin’le her görüşmesinde en az gelişmiş ülkelere bu buğdayın gitmesi
yönünde düşüncelerini vurguladılar. Ayrıca, Rus tahılının bir miktarının
Türkiye’ye getirilmesi ve burada öğütülerek un haline getirildikten sonra
en az gelişmiş ülkelere ulaştırılması konusunda bir işbirliği süreci
başladı. Katar da buna destek veriyor. Bir kriz devam ediyor, savaş devam
ediyor, ama bu tür adımlarla da gıda krizinin en az düzeyde hissedilmesi
için önemli çaba sarf ediyoruz.
Tabii burada Rus tahıl, gübre ve amonyağının da ihracatının sağlanması için
BM ile Rusya arasında bir anlayış birliği var, İstanbul’da bir anlayışa
vardılar. Bunun da aynı şekilde sağlanması önem arz ediyor. ABD ve Birleşik
Krallık ödemeler ve sigorta konusunda bazı adımlar attı, ama sorun halen
devam ediyor. Özellikle bankaların, bu ürünler yaptırıma dahil edilmemesine
rağmen ödemeler konusunda adım atmadığını görüyoruz ve New York’ta
Guterres’le görüştüğümüzde Türkiye-BM olarak bu konuda ilave ne
yapabileceğimizi bazı somut öneriler üzerinde değerlendirdik. Diğer
taraftan, tabii Rus amonyağının, gübresinin bazı Batı ülkeleri üzerinden
-Hollanda, Estonya, Letonya gibi- Afrika ülkelerine gönderilmesi konusunda
bir adım atıldı, ama tabii tam olarak sorun çözülmedi, bunu söylemek
durumundayız, burada adil olmak zorundayız. Bunu söylediğimiz zaman bazen
bize “Siz Rusya’yı mı destekliyorsunuz?” diyorlar. Hayır, biz Rusya’yı
desteklediğimizden değil -biz zaten Rusya’dan tahıl ve gübre ithal
ediyoruz- önemli olan bu anlaşmanın devamı için, Ukrayna’dan tahıl ve gübre
ihracatının devam edebilmesi için varılan mutabakatların uygulanması lazım,
bizim söylediğimiz bu. Mesela Rusya Federasyonu’nun Ziraat Bankası halen
SWIFT sistemine dahil edilmedi, bu konuda da sorun devam ediyor. Diğer
taraftan, Rusya’nın bazı talepleri var, Togliatti-Odesa Amonyak Boru
Hattı’nın tekrar açılması gibi. Biz hem Rusya tarafına, hem Ukrayna
tarafına bu tahıl anlaşması ile diğer konuların ya da Rusya’nın
taleplerinin karşılanması ile diğer bazı konuların birbirinden ayrılması
gerektiğini söylüyoruz. Kendi mecrasında esir takasıyla ilgili çalışmalar
devam ediyor, kendi mecrasında nükleer santralle ilgili Rosatom’la
Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı arasında görüşmeler devam ediyor, biz de
bunu kolaylaştırıyoruz, evsahipliği yapıyoruz, başka platformlarda da
görüşüyorlar. Ama bu süreçte bizim özellikle savaşın sona ermesi
konusundaki samimi düşüncemiz ve çabalarımız ortada. Maalesef bu mümkün
olmadı. Aslında İstanbul’da epeyce bir yakınlaşma olmuştu, Antalya’da
Lavrov ile Kuleba’yı da biraraya getirdik, ama o ilk toplantıydı, oradan
bir şey beklenmiyordu. İstanbul’daki toplantıdan sonra biz umutlanmıştık
ama 1 yılı geçti. Bundan sonra da çabalarımız devam edecek. Bahar ayında
tekrar bir tırmanma olacağına dair endişeleri biz de Türkiye olarak
paylaşıyoruz ve her zaman şunu söylüyoruz: Bu savaşın kazananı olmaz,
barışın kaybedeni olmaz, adil bir barışın tabii ki. Bu sorunun, bu savaşın
da müzakereyle sona erdirilmesi gerektiğine inanıyoruz ve bu doğrultuda
çabalarımızı sürdüreceğiz. Bunun için de dengeli, objektif yaklaşımımızı,
politikalarımızı, ilkeli politikalarımızı da aynen devam ettireceğiz.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Teşekkürler.
Sayın Bakan hemen hemen tüm mevcut sorunların tamamını anlattı, Rus gübre
ve tarım ürünlerinin sevkiyatıyla ilgili olan problemleri kastediyorum.
Batılı mevkidaşlarımız sürekli şundan dem vuruyor: Çok iyi bildikleri
gerçekler var, ne tahıl, ne de gübre aslında yaptırım listesine dahil
edilmedi, bu yaptırım listelerinde gerçekten ne gübre, ne tahıl var. Fakat
gerisi mevcut, saygıdeğer dostum zaten bundan bahsetti. Hem SWIFT ödeme
sisteminden kesildik hem de yüklerimizi sigortalayamıyoruz, limanlara
giremiyoruz, Akdeniz limanlarına giremiyoruz mesela Rus gemileri olarak.
Yabancı gemiler ise bizim limanlarımıza giremiyor vesaire. Yani Sayın Von
der Leyen ve gıda probleminin çözülmesinin ateşli taraftarları gübre ve
tahılların yaptırımlara tabi olmadığından dem vursalar da, aslında bize
şunu demeye çalışıyorlar: Siz gübrenizi ve tahılınızı, Rus tarım ürünlerini
depolayın, hiçbir yere sevk edemeyeceksiniz nasıl olsa. Dolayısıyla biz bu
tahıl anlaşmasını bir kere uzattık, 120 günlük bir uzatmaydı. Fakat bu
problemleri gerçek anlamda çözmek isteyen kimseyi görmediğimiz için ve
artık vicdanlarına seslenmekten bıktığımız için biz biraz gerginliğin
tırmanmasına izin verdik, anlaşmayı askıya aldık. Şimdi de 60 günlük bir
uzatma sözkonusu. Fakat Rus gübresinin ve tarım ürünlerinin sevkiyatında
herhangi bir gelişme olmazsa, o zaman bu anlaşmaya ihtiyacımız var mı diye
konuyu sorgulayacağız.
Avrupa Birliği’nin dayanışma koridorları diye bir girişimi var. Bu girişim,
Ukrayna tahılını ve ürünlerini karayoluyla Avrupa’ya ihraç etmek istiyor.
Konuşmamın başında dediğim gibi, bunu imtiyazlı bir şekilde yapacak,
aslında Avrupalıların kendi üreticileri bununla ilgili protestolar yapıyor.
Çünkü ucuz Ukrayna tahılından dolayı pazar olumsuz yönde etkilendi, Avrupa
üreticileri bunu protesto ediyor, kendi ürettikleri malları uygun
fiyatlardan satamıyorlar. Böyle bir durum ortaya çıktıysa, neden bu
tahılları fakir ülkelere vermiyorsunuz? Sayın Guterres gıda krizinden
bahsetti, zaten bu girişimi ilgili ülkelere yardım anlamında başlattık,
fakat sevk edilen tahılın aslan payı Avrupa Birliği’ne gidiyor. Dolayısıyla
onlar Sayın Guterres’in tekliflerine dürüstçe yaklaşmak istemiyorlarsa, o
zaman ilgili ürünleri karayoluyla Ukrayna’dan sevk edebilirler,
nehirlerden, yollardan, bununla ilgili bir lojistiği de geliştirdiler. Biz
ise o zaman bu girişimin dışında da adımlarımızı atarız, Katar’la,
Türkiye’yle bu sevkiyatı devam ettiririz. Zaten Devlet Başkanımız fakir
ülkelere tahılımızın sevkiyatı devam edecek dedi.
Barış anlaşmasına, daha doğrusu barış görüşmelerine gelince; şuna
dikkatinizi çekmek istiyorum, 2014 yılı Şubat ayında şöyle bir olay oldu:
Almanya ve Fransa’nın garantör ülke oldukları bir mutabakat sağlandı, ama
daha sonra ertesi gün Kırım’da darbe oldu ve Kırım’da yaşayanlar bu darbeyi
kabul etmedi. Ukrayna bu insanları tehdit altına aldı ve askeri harekât
başlattı. Daha sonra da imzaladığımız Minsk Anlaşmalarını tamamen görmezden
geldiler, hâlbuki Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan bir anlaşmaydı.
Şimdi ise “Ukrayna’yı silahlandırmak için buna ihtiyacımız vardı, Minsk
Anlaşmalarını bunun için kabul ettik” diyorlar. Yani Ukrayna, Rusya
Federasyonu’na bir tehdit oluştursun diye çalıştılar, Minsk Anlaşmalarını
böyle bir bahane olarak kullandılar.
Nazi Almanya’sı aynı şekilde kendilerini ülkemize saldırmak üzere
kışkırttığı gibi, Batı da modern Ukrayna’da Nazi ideolojisinin hortlamasına
katkı sağladı, 2014’ten bu yana bu ideoloji Ukrayna’ya hakim oldu. Bu
Neo-Nazi ideoloji Rusya Federasyonu’na karşı istismar edilmeye başlandı,
işte Ukrayna krizi böyle başladı.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum; Batı bütün bunları Rusya’yı
zayıflatmak için yaptı. Rusya’yla Ukrayna arasındaki işbirliğine son
vermek, halklarının refaha ulaşmasını engellemek için yaptılar. Yani
birileri dünyanın en demokratik ülkesine saldırdı diye bir şey yok,
Zelenskiy’nin Nazi rejimi bunu bu şekilde lanse etmeye çalışsa da bu doğru
değil.
Bir kez daha altını çizmek istiyorum: Biz görüşmeler yapmaya hazırız, fakat
mevcut gerçeklikleri dikkate almaları lazım. Bizim haklı hassasiyetlerimiz
ve taleplerimiz var, özellikle güvenliğimizin tesisi açısından. Donbas’ta
yaşayan ve Donbas’a komşu olan topraklarda yaşayan insanların haklarını
korumak var. Onlar yüzlerce yıldır Rus kültüründe yaşıyorlar, Rus
kimliklerini muhafaza etmeye hakları var, atalarının yaşadığı gibi yaşamaya
hakları var, çocuklarını ve torunlarını bu şekilde yaşatmak istiyorlar.
Bir bakın, dünyanın en demokratik hükümeti ne gibi kanunlar çıkardı? Rus
dilini yasakladı, Rusça basını yasakladı, hâlbuki Ukrayna menşeli bir
medyaydı bu. Rus sanatçılar Ukrayna’da konser veremiyor, Rusça kitaplar
yasaklanıyor. Ukrayna’nın Odessa şehri II. Katerina tarafından kurulan bir
şehir, anıtları, heykelleri kaldırılıyor ve bütün bu siyaset demokrasi
olarak adlandırılıyor.
Bizim elimizde, Ukrayna Hükümetinin Rusça konuşan vatandaşlara karşı ne
gibi tasarruflar aldıklarına dair çeşitli belgeler var. Bu vatandaşlar
Birleşmiş Milletler şartında mevcut olan prensiplere uygun olarak kendi
dillerini konuşabilir, kendi kimliklerini yaşayabilir. Biz çok önceleri,
yani hemen hemen 10 sene boyunca uyardığımız şeyi artık hayata geçirmek
zorunda kaldık.
SORU- [Simultane Tercüme] İyi günler Saygıdeğer Bakanlar.
TASS Haber Ajansını temsil ediyorum.
Her iki Bakana da olacak benim sorum.
Sergey Bey, ilk sorum size olacak. Daha önce Rus tarafı Bakan Yardımcıları
istişarelerinde, Suriye-Türkiye-İran ve Rusya toplandılar, Bakanlar
toplantısı için birtakım tarih teklifleri oldu. Mayıs’ın başında veya
Nisan’ın sonunda böyle bir dörtlü toplantı yapılabilir mi? Sayın Türkiye
Dışişleri Bakanıyla konuyu görüştünüz mü? Ve Türkiye’yle Şam arasındaki
diyalogun normalleşmesiyle ilgili ne gibi adımlar öngörülüyor?
Bir de, Birleşmiş Milletler’deki Daimi Temsilcimiz Vassily Nebenzya şöyle
bir yorumda bulundu: Amerika eğer isterse, biz Dışişleri Bakanları
seviyesinde görüşebiliriz. 24-25 Nisan tarihlerindeki ziyaretiniz esnasında
Antony Blinken’la görüşebilecekmişsiniz. Amerika tarafı böyle bir talepte
bulundu mu?
Ve Türk tarafına bir soru sormak istiyorum. Sayın Çavuşoğlu, Türk tarafı
Kuzey Akım’daki patlamayla ilgili soruşturmayı nasıl değerlendiriyor? Batı
buna düzgün bir karşılık vermedi, bu tehlikeli sonuçlara yol açabilir.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Türkiye’yle
Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesine gelince; Savunma Bakanları,
İstihbarat Başkanları ve Bakan Yardımcıları seviyesinde toplantıların
yapılması başlı başına bir başarı. Geçen sene Aralık ayında yapıldı ilk
toplantı, Mart ayında, Nisan ayında sıradaki toplantıları düzenledik, fakat
bir adımda çözemeyiz bu gibi konuları ve problemleri. Temasları
güçlendirmemiz lazım, şeffaflığı artırmalıyız, karşılıklı güven
sağlamalıyız ve eninde sonunda bir çıkar dengesi sağlamalıyız. Her bir
tarafın kendi haklı çıkarları var, işte çıkış noktamız budur. Biz aracı
rolünü üstlendiğimizde bu süreci bu şekilde gördüğümüzü ifade ettik.
Mevkidaşlarımız iyi ki bu fırsattan yararlandılar. Tabii Bakanlar
toplantısını yapabiliriz, Bakanlar toplantısına hazırlığımız devam ediyor.
Bakan Yardımcılarının dünden önceki toplantısı zaten bununla ilgiliydi,
Moskova’da görüştüler ve hazırlık aşamasında tarih konusunu da görüşüyoruz,
her dört taraf için uygun olan tarihleri belirleriz.
Sayın Nebenzya’nın açıklamasına gelince; aslında bir alıntıyı çıkardılar
konuşmasından, medyaya yansıdı, Blinken’la New York’ta görüşecekmişim.
Sayın Nebenzya bunu boş yere söylemedi, onu adeta sorguya çektiler, “Lavrov
Blinken’la görüşecek mi, bu tarz böyle planları var mı?” diye. Kendisi,
eğer bize bununla ilgili bir talep gelirse bu talebi değerlendiririz dedi,
bu zaten bizim genel yaklaşımımız. Biz hiçbir zaman diyalogdan
kaçınmıyoruz. Blinken G20 Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda ayaküstü
görüşmeyi teklif etti, ben reddetmedim böyle bir görüşmeyi yaptık. İşte
durum böyle. Bizim tavrımız her halükarda değişmiyor, yani ciddi bir
toplantıya, ciddi bir görüşmeye hazırız.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Kuzey Akım boru hatlarına ciddi saldırılar oldu. Dolayısıyla, dünyada zaten
Ukrayna Savaşı’yla başlayan enerji krizini daha da tetikledi. Biz Türkiye
olarak özellikle bölgemizde enerji krizinin etkilerini azaltmak için -her
ne kadar yeni bulduğumuz doğal gaz sistemimize önümüzdeki günlerde
bağlanacak olsa da halen dışa bağımlıyız- buna rağmen bu krizin azaltılması
konusunda önemli bir de görev üstleniyoruz. Bu ciddi bir saldırıdır.
Dolayısıyla, bu saldırının kimin tarafından neden yapıldığına dair
soruşturmanın yapılması gerekiyor. Bu soruşturmanın uzmanlar tarafından,
bağımsız uzmanlardan oluşan bir kuruluş tarafından yapılması ve tüm
tarafların bunun içinde olması gerekiyor ve neticesinin de ortaya çıkması
gerekiyor. Açık şeffaf bir soruşturma mutlaka yapılmalıdır, Türkiye’nin
düşüncesi budur.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Ben konuyla
ilgili birkaç cümle ilave etmek istiyorum. Dün sanırım şöyle bir şey
okudum: İsveç temsilcisi bununla ilgili bir yorum yaptı, tekrar şunu dedi:
Rusya prensip olarak soruşturmaya katılabilir, fakat şimdilik katılamaz.
Çünkü acaba İsveç de sorumlu olabilir mi önce bunu tespit etmemiz
gerekiyor. Eğer bu bilgiler gizliyse, demek ki bizi bu soruşturmaya katmak
istemiyorlar. Fakat oradaki doğruyu tespit etmeye yönelik tüm
teşebbüslerimiz ve bizim çıkarlarımızı ilgilendiren konularda
-Salisbury’deki zehirlenme, Navalny’nin sözde zehirlenmesi, 2014 senesinde
Malezya Boeing uçağının düşürülmesi- haklı taleplerimiz hep reddedildi. Çok
ciddi bir argüman sundular bizlere, bu soruşturmalar gizli. Salisbury’yle
ilgili Theresa May “highly likely” yani büyük bir ihtimalle Rus ajanları
gerçekleştirdi bu cinayeti dedi. Fakat biz ek bilgi istediğimizde gizlidir,
ulusal güvenliğimizi zedeler bahaneleriyle herhangi bir cevap vermediler
Bundeswehr Kliniği’nde Navalny daha sonra tetkikten geçti ve bu tetkik
sonuçlarını bizimle paylaşmadılar, yine gizlidir bahanesiyle. Malezya
Boeing’iyle de aynı durum yaşandı. Biz elimizdeki tüm verileri paylaştık,
radarlardan aldığımız kayıtları paylaştık. İngiltere bizimle bilgilerini
paylaşmadı. Amerika uydulardan Rusya’nın arkasında durduğunu gördük, fakat
kayıtları paylaşır mısınız bizimle dediğimizde bu kayıtlar gizlidir
dediler. İngiltere mahkemesi yine aynı şeyi söylüyor bu patlama olayında.
Artık yani yapacak bir şey yok. Rusya’nın suçlu olduğu tüm açıklamalar, tüm
sonuçlar gizlilik bahanesiyle hiçbir şekilde açıklanmıyor, hiçbir şekilde
bilgileri paylaşılmıyor. Yani bir jandarma var, bu jandarmanın adeta
talimatları ve telkiniyle hareket ediyorlar. Gizliyse, gizli diyorsa o
zaman gizlidir demek, paylaşmıyorlar.
SORU- CNN Türk’ten Ahmet Melik Türkeş. Sorum her iki Bakana da olacak.
Özellikle İsrail’in Mescid-i Aksa baskınından sonra bölgede gerilim
yükseldi, tansiyon da her geçen gün artıyor düşmüyor. Bu konuda sorunun
çözümü, gerilimin düşmesi için bir temas, görüşme olma ihtimali var mı?
Diğer yandan sorunu Rusya nasıl görüyor, orada yaşananları?
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Uzun zamandır çok
taraflı süreci canlandırmaktan yanayız. Filistin-İsrail arasındaki süreci
yeniden başlatmak istiyoruz. Bu süreçten sorumlu olan Rusya-Avrupa
Birliği-ABD ve Birleşmiş Milletler dörtlüsü var, bir de Arap Ligi
devletlerinin de sürece katılması öngörülüyor. İşte bu taraflarla somut
anlaşma sağlayabiliriz. İsrail ve Filistin’in iki devlet olarak yaşaması
öngörülüyor, fakat bu dörtlü format uzun zamandır toplanamıyor, çünkü Batı,
daha doğrusu ABD bu süreci engelliyor. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler
Genel Sekreteri adeta gölgeye çekildi. Aslında bu dörtlünün toplanmasına
çağrıda bulunmalı, ama herhalde ABD’yi irrite etmek, kızdırmak istemiyor.
Ve anladığım kadarıyla ABD’nin kendi planı var, doğrudan İsrail’i
Filistin’le görüştürebiliriz diyor. Fakat Birleşmiş Milletler kararlarına
uygun olmayan teklifler sunuluyor bildiğimiz kadarıyla, yani medyaya sızan
bilgilere göre.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.
Öncelikle İsrail’in Ramazan ayında Harem-i Şerif’in kudsiyetini ve tarihi
statükosunu ihlal eden bu saldırısını lanetliyorum. Ve özellikle burada
ibadet eden Müslümanlara yönelik İsrail polisinin muamelesi kabul edilemez,
insanlık dışıdır. Cumhurbaşkanı Herzog ve Dışişleri Bakanı Eli Cohen -Sayın
Cumhurbaşkanımızın Herzog’la telefon görüşmelerinde, Eli Cohen Türkiye’yi
ziyaret etti, gerek bizim görüşmemizde, gerekse Cumhurbaşkanımızın
kabulünde- Mescid-i Aksa’nın statüsünü koruyacaklarına dair taahhütlerini
de yinelemişlerdir. Geçen sene de Ramazan ayında bir gerginlik olmuştu,
Sayın Cumhurbaşkanımızın telefon açmasıyla son 10 günde özellikle
Ramazan’ın son 10 gününde Müslüman olmayanları Mescid-i Aksa’ya sokmayarak
bu gerginliğin azaltılmasına bir katkı sağlamıştı o zamanki yönetim. Ama
bugün maalesef İsrail’de güvenlik işleri en ırkçı, en faşist bir
siyasetçiye, Ben Gvir’e verilmiştir. Daha önce de provokasyonlarda bulundu.
Tabii bizim İsrail’e çağrımız, gerek Mescid-i Aksa’ya yönelik bu
saldırıları, gerekse hava saldırılarını kalıcı olarak durdurması gerekiyor.
Tabii ayrım gözetmeksizin bu orantısız saldırıyı ve İsrail’in bu siyasetini
kabul etmemiz mümkün değil.
Daha önceki provokasyonlardan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü
topladık. Yine bu saldırılardan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı İcra
Komitesi herkese açık bir şekilde olağanüstü toplanacak. Genel
Sekreterlikle, Büyükelçiliğimizle temas halindeyiz.
Diğer taraftan, bu gerilimin kazananın olmayacağını her zaman söylüyoruz.
Kalıcı çözümün de yöntemi belli, tüm dünya kabul ediyor, iki devletli bir
çözüm, yani bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması ve Doğu Kudüs’ün bu
devletin başkenti olması gerekiyor. Ama genel anlamda söyleyeyim, son
zamanlarda -bugün Sergey’le aslında bunu da değerlendirdik- İslam
düşmanlığı saldırıları, özellikle Baltık ülkelerinde başlayan, Hollanda
gibi ülkelerde devam eden İslam düşmanlığı ve Müslümanların kudsiyetlerine
saldırı haddini aşmıştır, Kur’an-ı Kerim yakmaları gibi. Biz hangi din,
hangi inanç olursa olsun değerlere saldırılmasına karşıyız. AGİT genelinde
özellikle anti-semitizmle mücadele önemli, ama İslam düşmanlığı ve
Hristiyan düşmanlığı gibi tüm nefret söylem ve eylemlerine karşı ortak
mücadele etmemiz gerekiyor. Bizim inancımıza göre bunların hepsi insanlık
suçudur.
Diğer taraftan, sorunuzun ikinci kısmında, herhangi bir temasınız olacak mı
dediniz. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerle temasımız var. Bugün
ayrıca Filistin Dışişleri Bakanı Riad Malki’yle de görüşeceğiz. Yine İsrail
Dışişleri Bakanı Eli Cohen’le de telefonla görüşme talebini arkadaşlar
iletti, ama Sergey’le toplantılarda olduğumuz için görüşemedik. Bugün
mümkün olursa, saatlerimiz uyuşursa kendisiyle de görüşeceğiz, bu
düşüncelerimizi, endişelerimizi aktaracağız. Biz Türkiye olarak İsrail’le
yeniden bir diyalog başlattık. Ama şunu herkes bilsin ki, başta İsrail; bu
Filistin davası pahasına olamaz. Filistin, Mescid-i Aksa ve Kudüs konusu
bizim kırmızı çizgimizdir her zaman ve bu konularda, bu davadan hiçbir
zaman taviz vermeyiz. Ama sorunun ve gerginliğin azaltılması ve çözülmesi
konusunda da Türkiye önemli katkı sağlayabilir, yeter ki bu anlayış ve
samimiyet İsrail tarafında da olsun.
Teşekkür ediyorum.
SORU- [Simultane Tercüme] İyi günler, Argumentı i Faktı gazetesi, Vladislav
Vorobev benim adım.
Sergey Bey, şu konuda yorumlarınızı rica ediyorum: Türkiye’de seçim
kampanyası başladı, sizce adayların şansları nedir, perspektifleri nedir ve
Rusya kimleri destekliyor bu kampanyada?
Bir de şöyle bir sorum var, enteresan bir şey söylediniz; az kaldı dediniz,
dünya artık tabii ki birden böyle irkildi, korkmaya başladı.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Zaten birazcık
durumu canlandırmak için söyledim bunu. Az kaldı demekle kastım; doğru olan
kazanacak, gerçek olan kazanacak, onu anlatmaktı. Tabii ki bu zamana bağlı,
fakat tarih …
İlk sorunuza gelince; beni kimseyle karıştırmadınız değil mi, başkasıyla
karıştırmadınız. Sizi Amerika temsilcilerinin basın toplantılarına davet
ediyorum, orada Amerikalılara bu tarz sorular yönlendirebilirsiniz. Hâlbuki
Rusya hiçbir zaman kimsenin içişlerine karışmaz, şu ya da bu ülkede
herhangi bir tartışmaya katılmaz, seçim süreçlerinin bir parçası değiliz
kesinlikle. Partnerlerimiz daima demokratik prosedürler icabı, şeffaflık
prensipleri icabı kendi demokratik prosedürlerini icra ettiriyorlar,
gözlemci ülkeler de bu süreçlere bazen katılıyor. Fakat Türkiye gibi egemen
bir ülkenin kendi bileceği iştir bu. Hâlbuki Batılı ülkeler, Amerika, seçim
varsa da yoksa da bir ülkede, ilgili ülke mesela Çin şunu yapmalı veya bunu
yapacaktır diyor. Avrupa Birliği’ne de Zelenskiy’yle görüşeceksiniz şurada
veya şu şekilde Rusya’yla çalışacaksınız, Rusya üzerine baskı kuracaksınız
diyorlar. Hindistan’la da aynı şekilde çalışıyorlar, mesela bir temsilci,
Hindistan kendi ulusal çıkarlarını doğru kavramalı, doğru değerlendirmeli
dedi. İşte bu aslında bir arsızlıktır diyebilirim, ama kimse bunu açık bir
üslupla dile getiremiyor, maalesef. Amerika Birleşik Devletleri diplomasi
açısından hiç de hoş olmayan bu tarz açıklamalarla yetinmiyor, kurdukları
STK’ları da kullanıyor veya yerli şu ya da bu kurum ve kuruluşlarla
bağlantı kurarak dünyanın dört bir yanında renkli devrimler düzenliyorlar.
Ukrayna’da da bunu yaptılar. Ülkenin dört bir yanında bu tarz süreçlere el
atabilirler, yani renkli devrim onların bildiği bir iş. Zaten mevkidaşım
AGİT’ten, Avrupa Konseyi’nden gözlemci beklediklerini söyledi. Dolayısıyla,
bu gözlemciler herhalde seçimlerden sonra değerlendirmelerini yapacaktır.
Ama şundan çok eminim: Türkiye defalarca hem şeffaf, hem de demokratik
seçimler geçirdi, bu konuda başarılı olduğunu defalarca kanıtladı.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Aslında sorunuzu biraz garipsedim, ama Sergey Lavrov’a cevabı için çok
teşekkür ediyorum.
Tabii Sergey’in de söylediği gibi Türkiye demokratik bir ülkedir.
Demokratik ve şeffaf seçimler gerçekleştiriyor. Atatürk çok güzel söylemiş,
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Dolayısıyla her seçimde kararı
bizim milletimiz verir. Şimdi yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da son
6 seçimdir bir kanun değişikliğiyle oy hakkı verildi, onlar da yurt
dışından katkı sağlıyor. Dolayısıyla milletimiz karar verecek. Rusya veya
herhangi bir ülkenin Türkiye’deki seçimlere karışmasını biz hiçbir zaman
arzu etmeyiz, Ruslardan da böyle bir niyet hiç görmedik zaten. Ama maalesef
bu konuda çifte standartlar var mı? Var. Daha dün Brüksel’den geldim,
oradaki arkadaşlarımız anlattı; bazı ülkeler, özellikle o ülkelerde
yapılacak seçim kampanyasıyla ilgili PKK’ya bağlı HDP ve CHP’nin
taleplerini karşılarken, Cumhur İttifakı’nın taleplerini değişik
bahanelerle reddediyorlar, farklı yöntemlerle müdahale etmeye
çalıştıklarını biliyoruz.
Diğer taraftan, tabii seçim gözlem heyetlerini de ülkemize davet ettik;
gerek AGİT gözlemcilerini, AGİT PA aynı şekilde, Avrupa Konseyi Parlamenter
Meclisi’ni davet ettik. Ama daha önce de olduğu gibi, yine buraya gözlemci
olarak geldiği zaman HDP-PKK’ya destek veren bazı milletvekillerini de
uyarılarımıza rağmen listeye dahil etmişler. Daha önce de bu açıkça taraf
tutan, bunlar objektif gözlemde bulunamazlar, daha önce de girişlerine izin
vermediğimiz gibi bu iki tane gözlemcinin ülkemize girişine de müsaade
edemeyiz. Çünkü seçim şeffaf ve demokratik olmalı, ama gözlemciler de aynı
şekilde objektif ve dengeli olmalı. Gelip de başka partilerin kampanyasına
veya herhangi bir partinin kampanyasına katılan gözlemcinin gözlemci
olamayacağı da aşikârdır, bunun örneklerini farklı ülkelerde de gördük.
Sonuçta inşallah 14 Mayıs’ta milletimiz özgür iradesiyle Türkiye’yi kimin
yöneteceğine karar verecek. Biz inanıyoruz ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip
Erdoğan’ı milletimiz güçlü bir şekilde tekrar Cumhurbaşkanı seçecektir,
bunu da kayda geçirmek istiyorum. Ve bu doğrultuda da biz seçim
kampanyalarımızı, özellikle depremin etkilerinin ortadan kaldırılması ve
yeniden inşa ve ihya öncelikli olmak üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz.
Teşekkür ediyorum.
Sergey, thank you very much.
* Interpress deşifresidir.