Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile yaptığı Ortak Basın Toplantısı, 7 Nisan 2023, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Bugün Rusya Dışişleri Bakanı mevkidaşım Sergey Lavrov’u bir kez daha ülkemizde ağırlıyoruz. Kendileriyle en son G20 Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında Yeni Delhi’de bir araya gelmiştik. Sürekli telefonla da temas halindeyiz.

Rusya, depremin hemen arkasından ülkemize güçlü bir destek verdi, arama-kurtarma ekiplerini gönderdi. Özellikle Kahramanmaraş ve Adıyaman’da yaklaşık 250 personel arama-kurtarma çabalarımıza büyük destek verdiler.

Aynı şekilde güçlü bir insani yardım desteği gördük, insani yardım malzemelerini ülkemize hemen hızlı bir şekilde gönderdiler, Rusya’nın farklı bölgelerinden de aynı şekilde yardım aldık. Kahramanmaraş ve Hatay’da sahra hastaneleri kurdular. Hatay Erzin ilçesindeki hastane halen faal ve orada vatandaşlarımıza hizmet veriyor. Dolayısıyla tüm bu destek ve dayanışma için Rusya Federasyonu Hükümetine ve Rusya halkına gönülden teşekkür ediyoruz.

Sergey’le biraz önce de söylediğim gibi sürekli temas halindeyiz, yoğun bir gündemimiz var. O nedenle bugün ve dün akşam bir araya geldik. Dün akşam iftarda kendilerini ağırladık. Bugün önce baş başa 1+2 formatında bir görüşme gerçekleştirdik, daha sonra heyetlerimizle daha geniş katılımlı, daha kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşlerimizin kapsamlı ve verimli olduğunu söylemek isterim. Bölgesel konuları da değerlendirdik, ele aldık ve özellikle tabii Ukrayna konusu bölgesel konular içinde ağırlıklı olan bir konuydu. Maalesef 1 yılı aşkın süredir devam eden savaş, başta Rusya ve Ukrayna olmak üzere tüm dünyaya zarar vermeyi sürdürüyor. Savaşın bir an önce uluslararası hukuk temelinde ve müzakereler yoluyla sona erdirilmesi beklentimizi bir kere daha vurguladık. Bu konuda her zaman olduğu gibi Türkiye olarak elimizden gelen desteği vermeye hazır olduğumuzu tekrarladım.

Biz her iki tarafla da görüşerek sorunun çözümü için gayret gösteriyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Putin’le hem de Sayın Zelenskiy ile sürekli temas halinde. Bu görüşmeden birkaç gün önce Brüksel’de Ukrayna Dışişleri Bakanı Sayın Kuleba’yla da bir araya geldik ve kendilerini de Türkiye’ye davet ettik.

Sergey’le bugün tahıl koridorunu da ele aldık, dün akşam da tahıl koridorunu ele almıştık. İstanbul Tahıl Anlaşması, diplomasi ve müzakerelerin sonuç verdiğini de aynı zamanda gösteriyor esir takası dahil diğer bazı girişimlerde olduğu gibi. Anlaşmanın devam etmesine önem veriyoruz. Bu sadece Ukrayna’nın ve Rusya’nın tahıl ve gübre ihracatı bakımından önemli değil, dünya gıda krizinin ve özellikle dünyadaki her hanenin yaşadığı sorunun azaltılması bakımından da önem arz ediyor. Rus tahılı ve gübresinin ihracının önündeki engellerin de kaldırılması gerektiği konusunda da mutabıkız. Birleşmiş Milletler ile Rusya Federasyonu arasında bir anlayış var. Bu engellerin kaldırılması konusunda Genel Sekreter Guterres’in gayretleri var, biz de Türkiye olarak bu gayretleri güçlü bir şekilde destekliyoruz. En son New York’ta Genel Sekreter Guterres’le Rusya’nın bu beklentilerinin karşılanması için birlikte ne yapabiliriz, onları da değerlendirme imkânımız oldu. Bu çerçevede NATO Dışişleri Bakanları Toplantısı marjında mevkidaşlarım, özellikle İngiltere ve ABD dışişleri bakanlarıyla da bu konuyu ele aldık ve bu tahıl anlaşmasının uzatılması için bu sorunların hepsinin giderilmesi gerekiyor.

Tabii bugün diğer bölgesel meseleleri de Sergey’le ele aldık, arkadaşlarımızla birlikte. Özellikle Suriye’yi değerlendirdik. Bildiğiniz gibi 3-4 Nisan tarihlerinde Dışişleri Bakan Yardımcıları düzeyinde dörtlü bir toplantı Moskova’da gerçekleştirildi. Ev sahipliği ve bu toplantının hazırlanmasındaki gayretleri sebebiyle Sergey ve Rusya Federasyonu’na ve Dışişleri Bakanlığına huzurlarınızda teşekkür etmek istiyorum. Açılışını da Sergey Lavrov bizzat kendisi yaptı.

Tabii Moskova’da her ülke tutumunu ve görüşlerini şeffaf ve açık bir şekilde dile getirdi. Bu sürecin aynı şekilde şeffaf, açık bir şekilde devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bir toplantıda, iki toplantıda tüm meselelerin halledilemeyeceğini biliyoruz, gerçekçiyiz, ama diyalogun devam etmesi gerekiyor ve istişarelerin aynı şekilde yoğunlaştırılarak devam etmesinde fayda var.

Dörtlü Dışişleri Bakanları Toplantısının gündemi ve ne zaman olacağını da bugün kendi aramızda değerlendirdik, önümüzdeki süreçte Rusya’dan gelecek haberle sizleri de bilgilendirmiş olacağız.

Diğer taraftan, Libya konusunu da ele aldık. Ülkenin bir an önce demokratik, şeffaf bir seçime hazırlanması gerektiğine inanıyoruz. Aynı şekilde ülkenin hem siyasi olarak, hem diğer unsurlarıyla birleştirilmesinin önemini vurguladık bugün. Özellikle çok sayıda milis gruplar var, dolayısıyla Libya’nın artık birleştirilmiş bir güvenlik gücüne, askeri ve polis dahil güvenlik gücüne ihtiyacı var. Ülkenin her anlamda birleştirilmesi için çabalarımızı devam ettireceğiz. Bu konuda Rusya Federasyonu ve diğer aktörlerle yakın işbirliği içinde olacağız.

Tabii Güney Kafkasya’yı da dün akşam ve bugün değerlendirdik. Özellikle Azerbaycan-Ermenistan arasında devam eden süreç, Türkiye-Ermenistan arasında başlayan normalleşme süreci, bu süreçlere Rusya’nın da katkısı var, her zaman diyalog halindeyiz. Ve özellikle arzumuz, tabii bir an önce Azerbaycan-Ermenistan arasında kapsamlı bir barış anlaşmasının imzalanması, Güney Kafkasya’nın kalıcı istikrarı ve huzuru için bu adımların atılması gerekiyor. Ve Rusya’yla yakın istişare içinde olmaya devam edeceğiz.

Temmuz ayında Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’nın Dönem Bakanlığını üstleniyoruz, bu süreçte bir zirve gerçekleştirmek için çaba sarf edeceğiz. Geçen sene biliyorsunuz Haziran’da zirve gerçekleştirmeyi planlamıştık Moldova’nın Dönem Başkanlığıyla, ama İstanbul’da gerçekleştirecektik, fakat Ukrayna savaşı sebebiyle bu zirveyi gerçekleştiremedik.

Bu örgüte önem veriyoruz ve özellikle siyasetten uzak tutulması için biz de Dönem Başkanlığımızda çabalarımızı sürdüreceğiz ve üye ülkeler arasındaki iletişimin tesis edilmesi konusunda da çaba sarf edeceğiz.

Elbette bugünkü toplantımızda Afganistan’ı da değerlendirdik. Afganistan’da tabii Taliban’ı tanımadan angajmanımız devam ediyor, ama özellikle kadınlar ve kız çocuklarıyla ilgili aldıkları kararları kabul etmemiz mümkün değil. Bu doğrultuda ortak mesajları Taliban yönetimine, geçici yönetime vermeye devam etmemiz lazım.

Kıbrıs konusunda da görüş alışverişlerinde bulunduk dün akşam ve bugün.

İkili ilişkilerimizi de farklı boyutlarıyla değerlendirme imkânımız oldu ve mevcut konjonktürde işbirliğimizi ilerletmek için neler yapabileceğimizi değerlendirdik. Ekonomik ve ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi yönünde ortak bir irademiz var.

Akkuyu Nükleer Enerji Santrali dahil olmak üzere enerji işbirliği konularını da ele aldık. Biliyorsunuz santralin açılış töreni, ilk aşaması, ilk etabın tabii, 27 Nisan’da yapılacak.

Diğer taraftan, turizm her zaman işbirliğimizin önemli bir unsuru. Geçen sene 5.2 milyon turist Rusya’dan Türkiye’ye geldi ve önümüzdeki süreçte de bu yıl içinde de Rusya’dan daha fazla turistin gelmesini bekliyoruz.

Konuşmamın başında da söylediğim gibi yoğun bir gündemimiz var, o yüzden sürekli temas halindeyiz ve bundan sonra da temas halinde olmaya devam edeceğiz.

Mevkidaşım Sergey Lavrov’a bu ziyareti ve yaptığımız verimli görüşmeler için çok çok teşekkür ediyorum.

Şimdi sözü kendisine bırakıyorum, daha sonra da sorularınızı cevaplamaya çalışacağız.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Çok teşekkürler Saygıdeğer Mevlüt.

Ben öncelikle Türk tarafına ve şahsen dostum Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’na bizleri Türkiye’ye davet ettikleri için teşekkür etmek istiyorum. Misafirperver ve sıcak karşılamaları için de teşekkür ederim.

Aslında biz bu ziyareti Mart ayında gerçekleştirecektik. Türkiye’ye Antalya Diplomasi Forumu’na katılmak üzere gelecektik, fakat ne yazık ki bu senenin başında Türkiye gerçekten benzeri olmayan bir depremle, bir faciayla karşılaştı. Sayın Bakanın da dediği Rusya Türkiye’ye yardım elini uzatan ilk ülkelerden bir tanesi oldu bu doğal afetle mücadelede. Devlet Başkanımızın talimatıyla hasar gören bölgelere 200’den fazla eleman ve hekim, bir sahra hastanesi, İskenderun Limanı’nda yangını söndürmek üzere B-200 uçağı, 36 ton insani yardım gönderdik. Bizde de Türkiye’deki gibi kara gün dostluğu tabiri var. Biz Türk dostlarımıza her türlü zorlukta yardımcı olmaya çalışıyoruz ve hasar gören altyapının yeniden yapılması için de yapı malzemelerini tedarik etmeye hazırız. Devlet Başkanlarımız bu konuda anlaştılar. Kurum ve kuruluşlar somut çalışmalar yürütüyor bu doğrultuda.

Bu vesileyle ben bir kez daha Türk halkına en derin başsağlığı dileklerimi ifade etmek istiyorum ve yaralılara acil şifalar diliyorum. Hasar gören altyapının başarılı bir şekilde yeniden yapılmasını, onarılmasını diliyorum ve bu konuda da yardımcı olmaya hazırız.

Bugün ikili ve uluslararası gündemin kilit konularını değerlendirmiş bulunuyoruz. Şu konuda hemfikiriz: İlişkilerimizde bu kadar verimli olmamız, iki ülke lideri arasındaki samimi diyalogdan kaynaklanıyor. Geçen sene tam 4 defa yüz yüze görüştüler, birkaç defa telefon görüşmesi yaptılar. Tabii ki bu tempomuzu belirliyor ve çalışmamızın dinamiğini belirliyor. Tüm alanlar için bu geçerli, hem enerji… Dış siyasette de lokomotif rolünü oynuyor bizim devlet liderlerimizin münasebetleri.

Parlamentolararası ilişkilerimiz de daha faal olmaya başladı. Geçen senenin Aralık ayında Ankara’yı Rus Parlamentosu Başkanı Sayın Volodin ziyaret etti. Mayıs ayında Karadeniz İşbirliği Teşkilatı Parlamento Genel Kurulu Toplantısı yapılacak. Bizim Devlet Duması Parlamento Başkanımız da oraya davetli. Hükümetlerimiz düzeyinde olabilecek çeşitli temaslarla ilgili de görüş alışverişinde bulunduk Sayın Bakanla.

Bir de, ilişkilerimizde lokomotif olan projelerden bahsettik bugünkü toplantıda. Özellikle Akkuyu Nükleer Santrali’nin kuruluşundan bahsedildi. Tabii bu santralin inşaatı Türkiye’nin enerji güvenliğini güçlendirecektir.

Bu vesileyle şunu ifade etmek istiyorum: 27 Nisan tarihinde santralin birinci bloğuna artık nükleer enerjiyi sevk etmiş olacağız.

Türkiye’de bir gaz merkezi kurulacak biliyorsunuz. Rus enerji kaynaklarının dünya pazarlarına sevk etmek üzere bir merkez kuruyoruz. Geçen sene devlet liderlerimiz bu gaz merkezinin oluşturulmasıyla ilgili bir karar aldılar. Bu kararın ne kadar isabetli olduğunu daha da iyi anlamış olduk.

Beşeri ve kültür alanında da işbirliğimiz devam ediyor. Bütün bu meseleler Karma Ekonomik Komisyon’un sıradaki toplantılarında ele alınacak diye umuyorum.

Uluslararası konular arasında oldukça detaylı bir şekilde Ortadoğu, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Orta Asya ve Karadeniz bölgelerindeki durumu değerlendirmiş bulunuyoruz.

Özelikle Suriye meselesine ciddi önem ayırdık. Biliyorsunuz, Türkiye’yle Suriye arasındaki ilişkiler normalleşmeye başladı, Rusya’nın aracılığıyla normalleşiyor bu ilişkiler. Nisan ayında 4 ülkenin İstihbarat Başkanları toplandılar. Daha sonra Moskova’da Bakan Yardımcıları seviyesinde dörtlü toplantı yapıldı ve dünden önceki gün Sayın Bakanın bahsettiği toplantının önemini ben de vurgulamak istiyorum.

Tabii ki görüştüğümüz diğer uluslararası konular arasında Libya meselesi var. Libya meselesi, dünyayı yakından ilgilendiren bir konu. NATO bu ülkeye saldırdı ve ülke adeta yerle bir oldu. Şimdi bu ülkeyi toparlamaya çalışıyoruz uluslararası camia olarak. Defalarca bu konuda çeşitli teşebbüslerde bulunuldu. Hem Avrupa Birliği hem de bölgesel ülkeler yardımcı olmaya çalışıyor Libya’nın toparlanmasına fakat ne yazık ki bu süreç istediğimiz tempoda ilerleyemiyor. Fakat Türk dostlarımızla hedefimiz ortak, orada bir siyasi uzlaşma sağlamak. Libya’da mevcut olan tüm güçleri barıştırmak ve tabii bunun temelinde devlet yapılarını yeniden kurmak Libya’da.

Bir de Filistin meselesi görüşüldü. Filistin’le İsrail arasındaki ilişkilerin onarılmasını görüştük. Ne yazık ki bu süreç ciddi anlamda sekteye uğradı diyebiliriz. Birtakım gelişmeler oldu, tek taraflı tedbirler alındı hem Filistinliler hem de İsrailliler tarafından kimsenin onayı alınmadan ve ne yazık ki ciddi çatışmalara yol açtı bu adımlar. Gerginliğin daha da artmasına yol açıyor bu gibi adımlar. Biz bir kez daha ilgili BMGK kararlarının uygulanması çağrısında bulunmak istiyoruz. Filistinlilerle İsrail arasında doğrudan bir diyalogun kurulmasına ihtiyaç var. İki devlet olarak varoluşlarını devam ettirmeleri gerekiyor.

Kafkaslarla ilgili olarak, Kafkasya’da tüm taraflar arasında, burada bulunan tüm devletlerin işbirliğinin sürdürülmesi taraftarıyız. Ermenistan’la Türkiye arasındaki ilişkilerin normalleşmesinden yanayız ve bölgede ulaşımda her türlü engelin kaldırılmasını istiyoruz. Tabii ki savaş sonrası durumun, savaş sonrası dönemde, Kafkaslardaki altyapının onarılmasını da temenni ediyoruz. Devlet Başkanlarımızın, işte Başbakanlarımızın imzaladığı açıklamalar hala bizim buradaki işbirliğimizin temelini oluşturuyor, bunun altını özellikle çizmeliyim. Bölge dışı ülkeler umarım bu sürece karışmaz. Taraflar bizim üçlü formatta sağladığımız mutabakatlara da uymalıdır, bunu da bir kez daha ifade etmek istiyorum.

Tabii Ukrayna meselesini de ele almış bulunuyoruz. Mevkidaşım konuyu çok iyi biliyor, takip ediyor. Biz bir kez daha şuna dikkatlerini çektik: Kolektif Batı’nın yapıcı olmayan bir gündemi var. Washington başta olmak üzere, bu yapıcı olmayan siyaseti gütmeye devam ediyor. Kamuya açık bir şekilde hedeflerini şöyle açıkladılar: Rusya’yı sahada yeneceklermiş; Rusya’yı stratejik bir mağlubiyet bekliyormuş. Ama aslında uluslararası alanda belki rakip görmek istemiyorlar kendilerine. Bağımsız, egemen politika yürüten ülkelere karşı çeşitli faaliyetlerde bulunuyorlar. Birleşmiş Milletler Şartı’nda bütün milletlerin ve devletlerin eşitliği prensibi var. Bu ilkeye aykırı davranıyorlar. Rusya’yı yenecekleri zaman, daha sonra sıra Çin’e gelecek, yani öyle geliyor. Kendi ulusal çıkarlarını koruyan her bir ülkeyi böylelikle sindirmeye çalışıyorlar. ABD’nin çıkarlarına tabi herkesin ABD çıkarlarına uymalarını onların gündeme tabi olmalarını bekliyorlar. Bir kez daha altını çizmek istediğim bir husus var. Kiev’den, Washington’dan defalarca yapılan birtakım açıklamalar var. Bu açıklamalarda savaşı durdurmak yanlış, görüşmelerin yapılmasına gerek yok diyorlar. Görüşme masasına oturmaya karşı çıkıyorlar. Tabii ki biz bunun dürüst olmayan bir tutum olduğunu düşünüyoruz. Biz hiçbir zaman görüşmelerden imtina etmedik, fakat bu görüşmeler ancak bizim haklı çıkarlarımızın ve hassasiyetlerimizin dikkate alındığı durumda yürütülebilir. Biz defalarca bu hassasiyetlerimizden, bu çıkarlarımızdan bahsettik; Batılı mevkidaşlarımızla görüşmelerde, NATO’yla ortak toplantılarımızda defalarca bahsettik bunlardan, fakat bize bunun yerine sadece akıl vermekle yetindiler. Bizim haklı çıkarlarımızı göz ardı ettiler. Ukrayna’yla ilişkimiz sizi ilgilendirmiyor dediler bize. Ve bazı uluslararası uzmanlar şu ya da bu ülkenin temsilcileri arada sırada çeşitli girişimlerde bulunuyorlar. Rusya’yı ve Ukrayna’yı görüşme masasına oturtalım diyorlar. Ama bu bir semptomdur. Aslında bu mevcut durumun belirgin belirtilerinden bir tanesidir. Amerika hegemon olmak istiyor. Herkese, kendi tavrını, kendi tutumunu empoze ediyor ve yeni bir dünya düzeni kurmaya çalışıyor. Yani tek taraflı olarak bu dünya düzeninin kurulduğu kuralları tespit etmeye çalışıyor. Fakat Rusya dünya ülkelerinin ekseriyetiyle beraber bu yeni dünya düzeninin Birleşmiş Milletler Şartı’na dayalı bir düzen olmasını istiyor. Ama kolektif Batı, Birleşmiş Milletler kararlarını açıkça ihlal ediyor, Birleşmiş Milletler Şartı’nı açıkça ihlal ediyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’le tahıl anlaşmasını görüştük. Bu bir paket anlaşmaydı. Hem Ukrayna tahılını hem de Rus gübresi ve tarım ürünlerini ilgilendiren bir anlaşmaydı. Fakat Ukrayna tahılının sevkiyatıyla ilgili bölümü uygulanıyor. Ciddi istatistiklerimiz var bu konuda. Bu tahılın aslan payı ciddi indirimlerle, ıskontolarla, herhangi bir kontrolden geçmeden Avrupa’ya sevk ediliyor. Avrupa’da da üreticilere çeşitli sorunlar çıkarıyorlar. Avrupa Birliği üreticilerinin orada şikâyetleri var. Tartışmalara yol açtı bu durum. Aslında Karadeniz girişiminin Ukrayna kısmı Ukrayna tahılının sevkiyatıyla sınırlandı. Bir de imtiyazlı bir şekilde sevk ediliyor. Fakat, gerçekten fakir olan ve bu tahıllara, insani yardıma muhtaç olan ülkeler bu tahılların sadece yüzde 3’nü alabiliyor. Anlaşmanın Rusya’yı ilgilendiren kısmı - Birleşmiş Milletler’de bununla ilgili bir Mutabakat Zaptı imzalandı bu arada, Rus kısmı uygulanmıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Sayın Guterres Batı ülkelerine sürekli çağrılarda bulunuyor fakat nafile, onlar hiçbir karşılık vermiyor buna. Çeşitli Rus tarım ürünlerinin sigortalanması, sevkiyatıyla ilgili engeller hala devam ediyor hatta daha sert hale getiriliyor bile diyebilirim. Türk mevkidaşlarımızla ileride bütün bu durumu her yönüyle görüşmeye devam edeceğiz. Genel Sekreterin imza attığı girişim Batılı mevkidaşlarımız tarafından doğrudan engelleniyor gördüğünüz gibi. Dışişleri Bakanlıklarımız arasında istişarelere devam etmeye kararlıyız. Bizim bununla ilgili bir planımız var. Bu ziyaretten memnunum, temaslarımızı devam ettireceğiz. Her halükarda Sayın Bakanı Rusya Federasyonu’na davet ediyorum. Birçok uluslararası etkinliğimiz olacak, mutlaka bu etkinlikler marjında görüşeceğiz.

İlginize teşekkür ederim.

SORU- Betül Usta, Sabah Gazetesi. Sorum her iki Bakana da olacak.

Rusya-Ukrayna Savaşı’nın sona ermesi için Türkiye’nin somut girişimleri oldu, tahıl koridoru, esir takası gibi. Tahıl koridorunun uzatılması 120 gün beklenirken, bu 60 gün oldu. 60 gün dolduğunda Rusya’nın talepleri ne olacak? Sayın Bakan da bahsetti, ama daha somutlaştırmak mümkün olur mu bunu?

Öte yandan, savaşın bahar aylarında daha da şiddetlenmesi bekleniyor, sizin öngörünüz nedir? Bu bağlamda, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık rolüyle alakalı değerlendirmelerinizi alabilir miyim?

Teşekkürler.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.

Biliyorsunuz İstanbul Tahıl Anlaşması geçen sene Temmuz ayında imzalanmıştı ve birkaç defa uzatıldı. Ama en son sizin de söylediğiniz gibi 120 gün değil 60 gün için uzatıldığını Rusya açıkladı. Müşterek Koordinasyon Merkezi’nde de toplam 111 personel var, gemilerin denetimden geçip gideceği ülkelere tahıl ürünlerini ulaştırması için önemli bir görev üstleniyor.

Bugüne kadar Ukrayna’nın 3 limanından 866 gemi yaklaşık 27 milyon tondan fazla tahıl ve gıdayı sevk etti. Tabii bu dünyada gıda fiyatı istikrarının getirilmesine de önemli bir katkı sağladı. Ayrıca, Sayın Cumhurbaşkanımız Sayın Putin’le her görüşmesinde en az gelişmiş ülkelere bu buğdayın gitmesi yönünde düşüncelerini vurguladılar. Ayrıca, Rus tahılının bir miktarının Türkiye’ye getirilmesi ve burada öğütülerek un haline getirildikten sonra en az gelişmiş ülkelere ulaştırılması konusunda bir işbirliği süreci başladı. Katar da buna destek veriyor. Bir kriz devam ediyor, savaş devam ediyor, ama bu tür adımlarla da gıda krizinin en az düzeyde hissedilmesi için önemli çaba sarf ediyoruz.

Tabii burada Rus tahıl, gübre ve amonyağının da ihracatının sağlanması için BM ile Rusya arasında bir anlayış birliği var, İstanbul’da bir anlayışa vardılar. Bunun da aynı şekilde sağlanması önem arz ediyor. ABD ve Birleşik Krallık ödemeler ve sigorta konusunda bazı adımlar attı, ama sorun halen devam ediyor. Özellikle bankaların, bu ürünler yaptırıma dahil edilmemesine rağmen ödemeler konusunda adım atmadığını görüyoruz ve New York’ta Guterres’le görüştüğümüzde Türkiye-BM olarak bu konuda ilave ne yapabileceğimizi bazı somut öneriler üzerinde değerlendirdik. Diğer taraftan, tabii Rus amonyağının, gübresinin bazı Batı ülkeleri üzerinden -Hollanda, Estonya, Letonya gibi- Afrika ülkelerine gönderilmesi konusunda bir adım atıldı, ama tabii tam olarak sorun çözülmedi, bunu söylemek durumundayız, burada adil olmak zorundayız. Bunu söylediğimiz zaman bazen bize “Siz Rusya’yı mı destekliyorsunuz?” diyorlar. Hayır, biz Rusya’yı desteklediğimizden değil -biz zaten Rusya’dan tahıl ve gübre ithal ediyoruz- önemli olan bu anlaşmanın devamı için, Ukrayna’dan tahıl ve gübre ihracatının devam edebilmesi için varılan mutabakatların uygulanması lazım, bizim söylediğimiz bu. Mesela Rusya Federasyonu’nun Ziraat Bankası halen SWIFT sistemine dahil edilmedi, bu konuda da sorun devam ediyor. Diğer taraftan, Rusya’nın bazı talepleri var, Togliatti-Odesa Amonyak Boru Hattı’nın tekrar açılması gibi. Biz hem Rusya tarafına, hem Ukrayna tarafına bu tahıl anlaşması ile diğer konuların ya da Rusya’nın taleplerinin karşılanması ile diğer bazı konuların birbirinden ayrılması gerektiğini söylüyoruz. Kendi mecrasında esir takasıyla ilgili çalışmalar devam ediyor, kendi mecrasında nükleer santralle ilgili Rosatom’la Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı arasında görüşmeler devam ediyor, biz de bunu kolaylaştırıyoruz, evsahipliği yapıyoruz, başka platformlarda da görüşüyorlar. Ama bu süreçte bizim özellikle savaşın sona ermesi konusundaki samimi düşüncemiz ve çabalarımız ortada. Maalesef bu mümkün olmadı. Aslında İstanbul’da epeyce bir yakınlaşma olmuştu, Antalya’da Lavrov ile Kuleba’yı da biraraya getirdik, ama o ilk toplantıydı, oradan bir şey beklenmiyordu. İstanbul’daki toplantıdan sonra biz umutlanmıştık ama 1 yılı geçti. Bundan sonra da çabalarımız devam edecek. Bahar ayında tekrar bir tırmanma olacağına dair endişeleri biz de Türkiye olarak paylaşıyoruz ve her zaman şunu söylüyoruz: Bu savaşın kazananı olmaz, barışın kaybedeni olmaz, adil bir barışın tabii ki. Bu sorunun, bu savaşın da müzakereyle sona erdirilmesi gerektiğine inanıyoruz ve bu doğrultuda çabalarımızı sürdüreceğiz. Bunun için de dengeli, objektif yaklaşımımızı, politikalarımızı, ilkeli politikalarımızı da aynen devam ettireceğiz.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Teşekkürler.

Sayın Bakan hemen hemen tüm mevcut sorunların tamamını anlattı, Rus gübre ve tarım ürünlerinin sevkiyatıyla ilgili olan problemleri kastediyorum. Batılı mevkidaşlarımız sürekli şundan dem vuruyor: Çok iyi bildikleri gerçekler var, ne tahıl, ne de gübre aslında yaptırım listesine dahil edilmedi, bu yaptırım listelerinde gerçekten ne gübre, ne tahıl var. Fakat gerisi mevcut, saygıdeğer dostum zaten bundan bahsetti. Hem SWIFT ödeme sisteminden kesildik hem de yüklerimizi sigortalayamıyoruz, limanlara giremiyoruz, Akdeniz limanlarına giremiyoruz mesela Rus gemileri olarak. Yabancı gemiler ise bizim limanlarımıza giremiyor vesaire. Yani Sayın Von der Leyen ve gıda probleminin çözülmesinin ateşli taraftarları gübre ve tahılların yaptırımlara tabi olmadığından dem vursalar da, aslında bize şunu demeye çalışıyorlar: Siz gübrenizi ve tahılınızı, Rus tarım ürünlerini depolayın, hiçbir yere sevk edemeyeceksiniz nasıl olsa. Dolayısıyla biz bu tahıl anlaşmasını bir kere uzattık, 120 günlük bir uzatmaydı. Fakat bu problemleri gerçek anlamda çözmek isteyen kimseyi görmediğimiz için ve artık vicdanlarına seslenmekten bıktığımız için biz biraz gerginliğin tırmanmasına izin verdik, anlaşmayı askıya aldık. Şimdi de 60 günlük bir uzatma sözkonusu. Fakat Rus gübresinin ve tarım ürünlerinin sevkiyatında herhangi bir gelişme olmazsa, o zaman bu anlaşmaya ihtiyacımız var mı diye konuyu sorgulayacağız.

Avrupa Birliği’nin dayanışma koridorları diye bir girişimi var. Bu girişim, Ukrayna tahılını ve ürünlerini karayoluyla Avrupa’ya ihraç etmek istiyor. Konuşmamın başında dediğim gibi, bunu imtiyazlı bir şekilde yapacak, aslında Avrupalıların kendi üreticileri bununla ilgili protestolar yapıyor. Çünkü ucuz Ukrayna tahılından dolayı pazar olumsuz yönde etkilendi, Avrupa üreticileri bunu protesto ediyor, kendi ürettikleri malları uygun fiyatlardan satamıyorlar. Böyle bir durum ortaya çıktıysa, neden bu tahılları fakir ülkelere vermiyorsunuz? Sayın Guterres gıda krizinden bahsetti, zaten bu girişimi ilgili ülkelere yardım anlamında başlattık, fakat sevk edilen tahılın aslan payı Avrupa Birliği’ne gidiyor. Dolayısıyla onlar Sayın Guterres’in tekliflerine dürüstçe yaklaşmak istemiyorlarsa, o zaman ilgili ürünleri karayoluyla Ukrayna’dan sevk edebilirler, nehirlerden, yollardan, bununla ilgili bir lojistiği de geliştirdiler. Biz ise o zaman bu girişimin dışında da adımlarımızı atarız, Katar’la, Türkiye’yle bu sevkiyatı devam ettiririz. Zaten Devlet Başkanımız fakir ülkelere tahılımızın sevkiyatı devam edecek dedi.

Barış anlaşmasına, daha doğrusu barış görüşmelerine gelince; şuna dikkatinizi çekmek istiyorum, 2014 yılı Şubat ayında şöyle bir olay oldu: Almanya ve Fransa’nın garantör ülke oldukları bir mutabakat sağlandı, ama daha sonra ertesi gün Kırım’da darbe oldu ve Kırım’da yaşayanlar bu darbeyi kabul etmedi. Ukrayna bu insanları tehdit altına aldı ve askeri harekât başlattı. Daha sonra da imzaladığımız Minsk Anlaşmalarını tamamen görmezden geldiler, hâlbuki Birleşmiş Milletler tarafından onaylanan bir anlaşmaydı. Şimdi ise “Ukrayna’yı silahlandırmak için buna ihtiyacımız vardı, Minsk Anlaşmalarını bunun için kabul ettik” diyorlar. Yani Ukrayna, Rusya Federasyonu’na bir tehdit oluştursun diye çalıştılar, Minsk Anlaşmalarını böyle bir bahane olarak kullandılar.

Nazi Almanya’sı aynı şekilde kendilerini ülkemize saldırmak üzere kışkırttığı gibi, Batı da modern Ukrayna’da Nazi ideolojisinin hortlamasına katkı sağladı, 2014’ten bu yana bu ideoloji Ukrayna’ya hakim oldu. Bu Neo-Nazi ideoloji Rusya Federasyonu’na karşı istismar edilmeye başlandı, işte Ukrayna krizi böyle başladı.

Bir kez daha altını çizmek istiyorum; Batı bütün bunları Rusya’yı zayıflatmak için yaptı. Rusya’yla Ukrayna arasındaki işbirliğine son vermek, halklarının refaha ulaşmasını engellemek için yaptılar. Yani birileri dünyanın en demokratik ülkesine saldırdı diye bir şey yok, Zelenskiy’nin Nazi rejimi bunu bu şekilde lanse etmeye çalışsa da bu doğru değil.

Bir kez daha altını çizmek istiyorum: Biz görüşmeler yapmaya hazırız, fakat mevcut gerçeklikleri dikkate almaları lazım. Bizim haklı hassasiyetlerimiz ve taleplerimiz var, özellikle güvenliğimizin tesisi açısından. Donbas’ta yaşayan ve Donbas’a komşu olan topraklarda yaşayan insanların haklarını korumak var. Onlar yüzlerce yıldır Rus kültüründe yaşıyorlar, Rus kimliklerini muhafaza etmeye hakları var, atalarının yaşadığı gibi yaşamaya hakları var, çocuklarını ve torunlarını bu şekilde yaşatmak istiyorlar.

Bir bakın, dünyanın en demokratik hükümeti ne gibi kanunlar çıkardı? Rus dilini yasakladı, Rusça basını yasakladı, hâlbuki Ukrayna menşeli bir medyaydı bu. Rus sanatçılar Ukrayna’da konser veremiyor, Rusça kitaplar yasaklanıyor. Ukrayna’nın Odessa şehri II. Katerina tarafından kurulan bir şehir, anıtları, heykelleri kaldırılıyor ve bütün bu siyaset demokrasi olarak adlandırılıyor.

Bizim elimizde, Ukrayna Hükümetinin Rusça konuşan vatandaşlara karşı ne gibi tasarruflar aldıklarına dair çeşitli belgeler var. Bu vatandaşlar Birleşmiş Milletler şartında mevcut olan prensiplere uygun olarak kendi dillerini konuşabilir, kendi kimliklerini yaşayabilir. Biz çok önceleri, yani hemen hemen 10 sene boyunca uyardığımız şeyi artık hayata geçirmek zorunda kaldık.

SORU- [Simultane Tercüme] İyi günler Saygıdeğer Bakanlar.

TASS Haber Ajansını temsil ediyorum.

Her iki Bakana da olacak benim sorum.

Sergey Bey, ilk sorum size olacak. Daha önce Rus tarafı Bakan Yardımcıları istişarelerinde, Suriye-Türkiye-İran ve Rusya toplandılar, Bakanlar toplantısı için birtakım tarih teklifleri oldu. Mayıs’ın başında veya Nisan’ın sonunda böyle bir dörtlü toplantı yapılabilir mi? Sayın Türkiye Dışişleri Bakanıyla konuyu görüştünüz mü? Ve Türkiye’yle Şam arasındaki diyalogun normalleşmesiyle ilgili ne gibi adımlar öngörülüyor?

Bir de, Birleşmiş Milletler’deki Daimi Temsilcimiz Vassily Nebenzya şöyle bir yorumda bulundu: Amerika eğer isterse, biz Dışişleri Bakanları seviyesinde görüşebiliriz. 24-25 Nisan tarihlerindeki ziyaretiniz esnasında Antony Blinken’la görüşebilecekmişsiniz. Amerika tarafı böyle bir talepte bulundu mu?

Ve Türk tarafına bir soru sormak istiyorum. Sayın Çavuşoğlu, Türk tarafı Kuzey Akım’daki patlamayla ilgili soruşturmayı nasıl değerlendiriyor? Batı buna düzgün bir karşılık vermedi, bu tehlikeli sonuçlara yol açabilir.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Türkiye’yle Suriye arasındaki ilişkilerin normalleşmesine gelince; Savunma Bakanları, İstihbarat Başkanları ve Bakan Yardımcıları seviyesinde toplantıların yapılması başlı başına bir başarı. Geçen sene Aralık ayında yapıldı ilk toplantı, Mart ayında, Nisan ayında sıradaki toplantıları düzenledik, fakat bir adımda çözemeyiz bu gibi konuları ve problemleri. Temasları güçlendirmemiz lazım, şeffaflığı artırmalıyız, karşılıklı güven sağlamalıyız ve eninde sonunda bir çıkar dengesi sağlamalıyız. Her bir tarafın kendi haklı çıkarları var, işte çıkış noktamız budur. Biz aracı rolünü üstlendiğimizde bu süreci bu şekilde gördüğümüzü ifade ettik. Mevkidaşlarımız iyi ki bu fırsattan yararlandılar. Tabii Bakanlar toplantısını yapabiliriz, Bakanlar toplantısına hazırlığımız devam ediyor. Bakan Yardımcılarının dünden önceki toplantısı zaten bununla ilgiliydi, Moskova’da görüştüler ve hazırlık aşamasında tarih konusunu da görüşüyoruz, her dört taraf için uygun olan tarihleri belirleriz.

Sayın Nebenzya’nın açıklamasına gelince; aslında bir alıntıyı çıkardılar konuşmasından, medyaya yansıdı, Blinken’la New York’ta görüşecekmişim. Sayın Nebenzya bunu boş yere söylemedi, onu adeta sorguya çektiler, “Lavrov Blinken’la görüşecek mi, bu tarz böyle planları var mı?” diye. Kendisi, eğer bize bununla ilgili bir talep gelirse bu talebi değerlendiririz dedi, bu zaten bizim genel yaklaşımımız. Biz hiçbir zaman diyalogdan kaçınmıyoruz. Blinken G20 Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda ayaküstü görüşmeyi teklif etti, ben reddetmedim böyle bir görüşmeyi yaptık. İşte durum böyle. Bizim tavrımız her halükarda değişmiyor, yani ciddi bir toplantıya, ciddi bir görüşmeye hazırız.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Kuzey Akım boru hatlarına ciddi saldırılar oldu. Dolayısıyla, dünyada zaten Ukrayna Savaşı’yla başlayan enerji krizini daha da tetikledi. Biz Türkiye olarak özellikle bölgemizde enerji krizinin etkilerini azaltmak için -her ne kadar yeni bulduğumuz doğal gaz sistemimize önümüzdeki günlerde bağlanacak olsa da halen dışa bağımlıyız- buna rağmen bu krizin azaltılması konusunda önemli bir de görev üstleniyoruz. Bu ciddi bir saldırıdır. Dolayısıyla, bu saldırının kimin tarafından neden yapıldığına dair soruşturmanın yapılması gerekiyor. Bu soruşturmanın uzmanlar tarafından, bağımsız uzmanlardan oluşan bir kuruluş tarafından yapılması ve tüm tarafların bunun içinde olması gerekiyor ve neticesinin de ortaya çıkması gerekiyor. Açık şeffaf bir soruşturma mutlaka yapılmalıdır, Türkiye’nin düşüncesi budur.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Ben konuyla ilgili birkaç cümle ilave etmek istiyorum. Dün sanırım şöyle bir şey okudum: İsveç temsilcisi bununla ilgili bir yorum yaptı, tekrar şunu dedi: Rusya prensip olarak soruşturmaya katılabilir, fakat şimdilik katılamaz. Çünkü acaba İsveç de sorumlu olabilir mi önce bunu tespit etmemiz gerekiyor. Eğer bu bilgiler gizliyse, demek ki bizi bu soruşturmaya katmak istemiyorlar. Fakat oradaki doğruyu tespit etmeye yönelik tüm teşebbüslerimiz ve bizim çıkarlarımızı ilgilendiren konularda -Salisbury’deki zehirlenme, Navalny’nin sözde zehirlenmesi, 2014 senesinde Malezya Boeing uçağının düşürülmesi- haklı taleplerimiz hep reddedildi. Çok ciddi bir argüman sundular bizlere, bu soruşturmalar gizli. Salisbury’yle ilgili Theresa May “highly likely” yani büyük bir ihtimalle Rus ajanları gerçekleştirdi bu cinayeti dedi. Fakat biz ek bilgi istediğimizde gizlidir, ulusal güvenliğimizi zedeler bahaneleriyle herhangi bir cevap vermediler Bundeswehr Kliniği’nde Navalny daha sonra tetkikten geçti ve bu tetkik sonuçlarını bizimle paylaşmadılar, yine gizlidir bahanesiyle. Malezya Boeing’iyle de aynı durum yaşandı. Biz elimizdeki tüm verileri paylaştık, radarlardan aldığımız kayıtları paylaştık. İngiltere bizimle bilgilerini paylaşmadı. Amerika uydulardan Rusya’nın arkasında durduğunu gördük, fakat kayıtları paylaşır mısınız bizimle dediğimizde bu kayıtlar gizlidir dediler. İngiltere mahkemesi yine aynı şeyi söylüyor bu patlama olayında. Artık yani yapacak bir şey yok. Rusya’nın suçlu olduğu tüm açıklamalar, tüm sonuçlar gizlilik bahanesiyle hiçbir şekilde açıklanmıyor, hiçbir şekilde bilgileri paylaşılmıyor. Yani bir jandarma var, bu jandarmanın adeta talimatları ve telkiniyle hareket ediyorlar. Gizliyse, gizli diyorsa o zaman gizlidir demek, paylaşmıyorlar.

SORU- CNN Türk’ten Ahmet Melik Türkeş. Sorum her iki Bakana da olacak.

Özellikle İsrail’in Mescid-i Aksa baskınından sonra bölgede gerilim yükseldi, tansiyon da her geçen gün artıyor düşmüyor. Bu konuda sorunun çözümü, gerilimin düşmesi için bir temas, görüşme olma ihtimali var mı? Diğer yandan sorunu Rusya nasıl görüyor, orada yaşananları?

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Uzun zamandır çok taraflı süreci canlandırmaktan yanayız. Filistin-İsrail arasındaki süreci yeniden başlatmak istiyoruz. Bu süreçten sorumlu olan Rusya-Avrupa Birliği-ABD ve Birleşmiş Milletler dörtlüsü var, bir de Arap Ligi devletlerinin de sürece katılması öngörülüyor. İşte bu taraflarla somut anlaşma sağlayabiliriz. İsrail ve Filistin’in iki devlet olarak yaşaması öngörülüyor, fakat bu dörtlü format uzun zamandır toplanamıyor, çünkü Batı, daha doğrusu ABD bu süreci engelliyor. Ne yazık ki Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri adeta gölgeye çekildi. Aslında bu dörtlünün toplanmasına çağrıda bulunmalı, ama herhalde ABD’yi irrite etmek, kızdırmak istemiyor. Ve anladığım kadarıyla ABD’nin kendi planı var, doğrudan İsrail’i Filistin’le görüştürebiliriz diyor. Fakat Birleşmiş Milletler kararlarına uygun olmayan teklifler sunuluyor bildiğimiz kadarıyla, yani medyaya sızan bilgilere göre.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum sorunuz için.

Öncelikle İsrail’in Ramazan ayında Harem-i Şerif’in kudsiyetini ve tarihi statükosunu ihlal eden bu saldırısını lanetliyorum. Ve özellikle burada ibadet eden Müslümanlara yönelik İsrail polisinin muamelesi kabul edilemez, insanlık dışıdır. Cumhurbaşkanı Herzog ve Dışişleri Bakanı Eli Cohen -Sayın Cumhurbaşkanımızın Herzog’la telefon görüşmelerinde, Eli Cohen Türkiye’yi ziyaret etti, gerek bizim görüşmemizde, gerekse Cumhurbaşkanımızın kabulünde- Mescid-i Aksa’nın statüsünü koruyacaklarına dair taahhütlerini de yinelemişlerdir. Geçen sene de Ramazan ayında bir gerginlik olmuştu, Sayın Cumhurbaşkanımızın telefon açmasıyla son 10 günde özellikle Ramazan’ın son 10 gününde Müslüman olmayanları Mescid-i Aksa’ya sokmayarak bu gerginliğin azaltılmasına bir katkı sağlamıştı o zamanki yönetim. Ama bugün maalesef İsrail’de güvenlik işleri en ırkçı, en faşist bir siyasetçiye, Ben Gvir’e verilmiştir. Daha önce de provokasyonlarda bulundu. Tabii bizim İsrail’e çağrımız, gerek Mescid-i Aksa’ya yönelik bu saldırıları, gerekse hava saldırılarını kalıcı olarak durdurması gerekiyor. Tabii ayrım gözetmeksizin bu orantısız saldırıyı ve İsrail’in bu siyasetini kabul etmemiz mümkün değil.

Daha önceki provokasyonlardan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı’nı olağanüstü topladık. Yine bu saldırılardan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı İcra Komitesi herkese açık bir şekilde olağanüstü toplanacak. Genel Sekreterlikle, Büyükelçiliğimizle temas halindeyiz.

Diğer taraftan, bu gerilimin kazananın olmayacağını her zaman söylüyoruz. Kalıcı çözümün de yöntemi belli, tüm dünya kabul ediyor, iki devletli bir çözüm, yani bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması ve Doğu Kudüs’ün bu devletin başkenti olması gerekiyor. Ama genel anlamda söyleyeyim, son zamanlarda -bugün Sergey’le aslında bunu da değerlendirdik- İslam düşmanlığı saldırıları, özellikle Baltık ülkelerinde başlayan, Hollanda gibi ülkelerde devam eden İslam düşmanlığı ve Müslümanların kudsiyetlerine saldırı haddini aşmıştır, Kur’an-ı Kerim yakmaları gibi. Biz hangi din, hangi inanç olursa olsun değerlere saldırılmasına karşıyız. AGİT genelinde özellikle anti-semitizmle mücadele önemli, ama İslam düşmanlığı ve Hristiyan düşmanlığı gibi tüm nefret söylem ve eylemlerine karşı ortak mücadele etmemiz gerekiyor. Bizim inancımıza göre bunların hepsi insanlık suçudur.

Diğer taraftan, sorunuzun ikinci kısmında, herhangi bir temasınız olacak mı dediniz. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerle temasımız var. Bugün ayrıca Filistin Dışişleri Bakanı Riad Malki’yle de görüşeceğiz. Yine İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen’le de telefonla görüşme talebini arkadaşlar iletti, ama Sergey’le toplantılarda olduğumuz için görüşemedik. Bugün mümkün olursa, saatlerimiz uyuşursa kendisiyle de görüşeceğiz, bu düşüncelerimizi, endişelerimizi aktaracağız. Biz Türkiye olarak İsrail’le yeniden bir diyalog başlattık. Ama şunu herkes bilsin ki, başta İsrail; bu Filistin davası pahasına olamaz. Filistin, Mescid-i Aksa ve Kudüs konusu bizim kırmızı çizgimizdir her zaman ve bu konularda, bu davadan hiçbir zaman taviz vermeyiz. Ama sorunun ve gerginliğin azaltılması ve çözülmesi konusunda da Türkiye önemli katkı sağlayabilir, yeter ki bu anlayış ve samimiyet İsrail tarafında da olsun.

Teşekkür ediyorum.

SORU- [Simultane Tercüme] İyi günler, Argumentı i Faktı gazetesi, Vladislav Vorobev benim adım.

Sergey Bey, şu konuda yorumlarınızı rica ediyorum: Türkiye’de seçim kampanyası başladı, sizce adayların şansları nedir, perspektifleri nedir ve Rusya kimleri destekliyor bu kampanyada?

Bir de şöyle bir sorum var, enteresan bir şey söylediniz; az kaldı dediniz, dünya artık tabii ki birden böyle irkildi, korkmaya başladı.

RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [Simultane Tercüme] Zaten birazcık durumu canlandırmak için söyledim bunu. Az kaldı demekle kastım; doğru olan kazanacak, gerçek olan kazanacak, onu anlatmaktı. Tabii ki bu zamana bağlı, fakat tarih …

İlk sorunuza gelince; beni kimseyle karıştırmadınız değil mi, başkasıyla karıştırmadınız. Sizi Amerika temsilcilerinin basın toplantılarına davet ediyorum, orada Amerikalılara bu tarz sorular yönlendirebilirsiniz. Hâlbuki Rusya hiçbir zaman kimsenin içişlerine karışmaz, şu ya da bu ülkede herhangi bir tartışmaya katılmaz, seçim süreçlerinin bir parçası değiliz kesinlikle. Partnerlerimiz daima demokratik prosedürler icabı, şeffaflık prensipleri icabı kendi demokratik prosedürlerini icra ettiriyorlar, gözlemci ülkeler de bu süreçlere bazen katılıyor. Fakat Türkiye gibi egemen bir ülkenin kendi bileceği iştir bu. Hâlbuki Batılı ülkeler, Amerika, seçim varsa da yoksa da bir ülkede, ilgili ülke mesela Çin şunu yapmalı veya bunu yapacaktır diyor. Avrupa Birliği’ne de Zelenskiy’yle görüşeceksiniz şurada veya şu şekilde Rusya’yla çalışacaksınız, Rusya üzerine baskı kuracaksınız diyorlar. Hindistan’la da aynı şekilde çalışıyorlar, mesela bir temsilci, Hindistan kendi ulusal çıkarlarını doğru kavramalı, doğru değerlendirmeli dedi. İşte bu aslında bir arsızlıktır diyebilirim, ama kimse bunu açık bir üslupla dile getiremiyor, maalesef. Amerika Birleşik Devletleri diplomasi açısından hiç de hoş olmayan bu tarz açıklamalarla yetinmiyor, kurdukları STK’ları da kullanıyor veya yerli şu ya da bu kurum ve kuruluşlarla bağlantı kurarak dünyanın dört bir yanında renkli devrimler düzenliyorlar. Ukrayna’da da bunu yaptılar. Ülkenin dört bir yanında bu tarz süreçlere el atabilirler, yani renkli devrim onların bildiği bir iş. Zaten mevkidaşım AGİT’ten, Avrupa Konseyi’nden gözlemci beklediklerini söyledi. Dolayısıyla, bu gözlemciler herhalde seçimlerden sonra değerlendirmelerini yapacaktır.

Ama şundan çok eminim: Türkiye defalarca hem şeffaf, hem de demokratik seçimler geçirdi, bu konuda başarılı olduğunu defalarca kanıtladı.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Aslında sorunuzu biraz garipsedim, ama Sergey Lavrov’a cevabı için çok teşekkür ediyorum.

Tabii Sergey’in de söylediği gibi Türkiye demokratik bir ülkedir. Demokratik ve şeffaf seçimler gerçekleştiriyor. Atatürk çok güzel söylemiş, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.” Dolayısıyla her seçimde kararı bizim milletimiz verir. Şimdi yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza da son 6 seçimdir bir kanun değişikliğiyle oy hakkı verildi, onlar da yurt dışından katkı sağlıyor. Dolayısıyla milletimiz karar verecek. Rusya veya herhangi bir ülkenin Türkiye’deki seçimlere karışmasını biz hiçbir zaman arzu etmeyiz, Ruslardan da böyle bir niyet hiç görmedik zaten. Ama maalesef bu konuda çifte standartlar var mı? Var. Daha dün Brüksel’den geldim, oradaki arkadaşlarımız anlattı; bazı ülkeler, özellikle o ülkelerde yapılacak seçim kampanyasıyla ilgili PKK’ya bağlı HDP ve CHP’nin taleplerini karşılarken, Cumhur İttifakı’nın taleplerini değişik bahanelerle reddediyorlar, farklı yöntemlerle müdahale etmeye çalıştıklarını biliyoruz.

Diğer taraftan, tabii seçim gözlem heyetlerini de ülkemize davet ettik; gerek AGİT gözlemcilerini, AGİT PA aynı şekilde, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’ni davet ettik. Ama daha önce de olduğu gibi, yine buraya gözlemci olarak geldiği zaman HDP-PKK’ya destek veren bazı milletvekillerini de uyarılarımıza rağmen listeye dahil etmişler. Daha önce de bu açıkça taraf tutan, bunlar objektif gözlemde bulunamazlar, daha önce de girişlerine izin vermediğimiz gibi bu iki tane gözlemcinin ülkemize girişine de müsaade edemeyiz. Çünkü seçim şeffaf ve demokratik olmalı, ama gözlemciler de aynı şekilde objektif ve dengeli olmalı. Gelip de başka partilerin kampanyasına veya herhangi bir partinin kampanyasına katılan gözlemcinin gözlemci olamayacağı da aşikârdır, bunun örneklerini farklı ülkelerde de gördük. Sonuçta inşallah 14 Mayıs’ta milletimiz özgür iradesiyle Türkiye’yi kimin yöneteceğine karar verecek. Biz inanıyoruz ki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı milletimiz güçlü bir şekilde tekrar Cumhurbaşkanı seçecektir, bunu da kayda geçirmek istiyorum. Ve bu doğrultuda da biz seçim kampanyalarımızı, özellikle depremin etkilerinin ortadan kaldırılması ve yeniden inşa ve ihya öncelikli olmak üzere çalışmalarımızı sürdüreceğiz.

Teşekkür ediyorum.

Sergey, thank you very much.

* Interpress deşifresidir.