DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok kıymetli basın mensupları, bugün
Türkiye’de, Antalya’da Malta Dışişleri Bakanı Evarist Bartolo’yu
ağırlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum ve kendisine şehrim Antalya’ya
hoş geldin demek istiyorum.
Kendisiyle sık sık telefonda görüşüyoruz. Daha önce Ankara ziyaretleri
oldu, ben Malta’yı ziyaret ettim, birlikte Libya’ya gittik. İkili
ilişkilerimizi daha da geliştirmek için yoğun çaba sarf ediyoruz. İkili
ilişkilerimizin gerçekten çok boyutu var. Siyasi ilişkilerimiz mükemmel,
ekonomik ilişkilerimiz çok güçlü. Türkiye Malta’da önemli miktarda yatırım
yapan bir ülke. Türk firmaların repitasyonu çok yüksek, çok önemli
projeleri başarılı bir şekilde hayata geçirdiler ve Malta’ya gittiğim zaman
yetkililerin Türk şirketlerimizle ilgili övgü dolu sözlerini duyunca da
gurur duyuyoruz. Ve önümüzdeki süreçte de ikili ilişkilerimizi geliştirmek
için birlikte çalışacağız.
Malta’yla bölgesel konularda da yakın işbirliğimiz var. Özellikle Libya
konusunda Malta’nın endişelerini çok iyi anlayabiliyoruz. Oradaki durum
maalesef kötüleştikçe Avrupa’da herkesten önce Malta’ya etkisi oluyor. Bu
sadece kaçak göçmen bakımından değil birçok boyutu var. Ama kaçak göçmen ya
da göç akımı da son derece önemli bir konu. Şu anda dünyada en çok göçmene
ev sahipliği yapan bir ülke olarak bunun ne demek olduğunu çok iyi
anlayabiliyoruz. O nedenle Malta ile Libya arasındaki bu konudaki
işbirliğini Türkiye olarak destekliyoruz. Ve Libyalı yetkililere özellikle
kaçakçılarla mücadele için İçişleri Bakanlığımızın da desteğiyle botlar
gönderiyoruz, teknisyenlerimizi gönderiyoruz, Malta da gönderdi mevcut şu
anda çalışmayan botların tarihi için. Dolayısıyla her boyutuyla işbirliği
yapıyoruz. Ama önemli olan şu anda Libya’da bir ateşkes ve kalıcı bir
ateşkesle birlikte siyasi sürecin hızlanması, herkesi kapsayacak şekilde
bir çözüm ve daha sonra ülkenin seçimlere hazırlanması, bunun altyapısını
tabii ki oluşturmak gerekiyor. Dolayısıyla Libya’da ateşkes, istikrar ve
barış için Malta ile beraber çalışıyoruz. Ve Malta’nın bu konudaki objektif
tutumundan dolayı da kendilerine çok teşekkür ediyoruz.
Tabii bugün sadece Libya’yı konuşmadık, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler
hakkında da kendisine bilgi verdim. Zaten yakından takip eden bir ülke ve
Dışişleri Bakanı. Buraya gelmeden önce de bazı ülkeleri ziyaret ettiler ve
o konuda da görüş alışverişinde bulunduk.
Bugüne kadar dostum Evarist’e Doğu Akdeniz’deki gelişmeler hakkında sürekli
verdim, tıpkı Borrell’e verdiğim gibi. Ve ara ara mektuplarla da AB üyesi
ülkelerin Dışişleri Bakanlarına ve komisyon ve konsey yetkililerine de
bilgi veriyoruz. Aynı şekilde BM Güvenlik Konseyi daimi temsilcilerine,
NATO Genel Sekreterine bilgiler veriyoruz, hakkı davamızı en iyi şekilde
anlatıyoruz.
İki gün önce de, hatta dündü, Avrupa Parlamentosu’nun Dışilişkiler
Komisyonuna hitap ederek bugüne kadar ne oldu, 2003’den 2018’e kadar nasıl
sabırla bekledik, bunları tek-tek haritalarla anlattık. Ve bu süreçte Rum
kesiminin ve Yunanistan’ın Türkiye’yi dışlayan, Türkiye’nin ve Kıbrıs
Türklerinin haklarını yok sayan adımlarını diğer ülkelerle beraber bir-bir
anlatma imkânımız oldu, haritalarla anlattık, etkili de olduğunu
düşünüyoruz. Gerçi bazı haritamıza, daha doğrusu logomuza sabır
gösteremeyen, onu hazmedemeyen üyeler oldu, ama o, o kadar önemli değil.
Avrupa’da artan hoşgörüsüzlük, ırkçılıktan sonra bu tür gelişmeleri
kabullenmiyoruz, ama şaşırmıyoruz da. Sonuçta onlar bir ayrıntı. Ama haklı
tezimizi her yerde anlatıyoruz ve bugün Evarist’e bir kere daha söylediğim
gibi Türkiye her zaman diyalogdan yanadır, Türkiye’nin gözü diğer ülkelerin
haklarında hiçbir zaman olmamıştır, ama hakkını da sonuna kadar
savunagelmiştir ve bundan sonra da savunacağız.
Bazıları Yunanistan’ı veya işte diğer ülkeleri masaya davet ettiğimiz zaman
Türkiye’de bunu taviz olarak algılıyorlar. Haklı olan masadan kaçmaz,
diyalogdan kaçmaz, müzakereden kaçmaz. Yunanistan da tezlerinde haklıysa,
uluslararası hukuka uygun olduğunu düşünüyorsa, haritalarla, anlaşmalarla,
örnekleriyle gelir masaya anlatır, biz de tezlerimizi ortaya koyarız ve
herkes o gün Dışilişkiler Komisyonunda olduğu gibi kimin haklı olduğunu
görür. Dolayısıyla biz ön şartsız bir şekilde her zaman diyalogdan yanayız.
Ama Türkiye’ye yönelik ön şart koşan olursa bizim de ön şartlarımız vardır
ve o ön şartlarda karşılanmalıdır. Ama ideali, ön şartsız oturup
anlaşmadığın konuları bile konuşabilmektir. Bu konudaki tutumumuzu,
düşüncelerimizi dostum Evarist’le samimi bir şekilde paylaştık. Kendisine
güncellenmiş tüm bilgileri, son dönemlerde hangi gelişmeler oldu, onları da
anlattım. Örneğin, Borrell’in Dendias’la buluşma teklifine evet dediğimi,
ama Dendias’ın hayır dediğini, NATO Genel Sekreterine biz ne dedik,
Yunanistan önce ne dedi, sonra ne dedi, bunları da anlattık. Ama dün
biliyorsunuz orada yine teknik bir toplantı yapıldı. Biz yapıcı
yaklaşımımızı devam ettiriyoruz ve bundan sonra da haklarımızı korurken
kendine güvenen bir ülke ve millet olarak her zaman diyalogdan yana olmaya
devam edeceğiz, ama dayatmalara da karşıyız, bunu da bir kere daha söylemek
isterim.
Bugün baş-başa oturarak samimi iki dost gibi tüm meseleleri konuştuk.
Burada huzurlarınızda Evarist’e gerçekten çok teşekkür ediyorum. Tüm
konularda samimi düşüncelerini bizimle paylaşıyor. Eleştiri yapmak
gerekiyorsa bize de eleştiri getirebiliyor. Ama bu eleştiriyi yaparken
arkasında başka bir planın olmadığını ben çok iyi biliyorum. Aynı şekilde
konulara yaklaşımı son derece objektif. Bu anlayışla, bu ortamda, yani
samimi ortamda güzel bir toplantı gerçekleştirdik, bundan sonra da
temaslarımız devam edecek. Ayrıca, gerek konsey toplantılarında, gerekse
Dışişleri Bakanları Konsey Toplantılarında objektif tutumlarından dolayı da
kendilerine son derece teşekkür etmek istiyorum. Bu duygularla sözü
Evarist’e vermek istiyorum.
MALTA DIŞİŞLERİ VE AVRUPA İŞLERİ BAKANI EVARİST BARTOLO- Çok teşekkürler.
Antalya’da olmak çok güzel, maalesef çok kısa bir süre kalabileceğim. Tabii
ki geri gelmek istiyorum, çünkü buraya gelen arkadaşlarım bana buranın çok
güzel olduğunu söyledi, tarihi ve arkeolojik birçok şey olduğunu söyledi
görmek için. Dolayısıyla evet, tabii ki geri gelmek istiyorum.
Çok sayıda Maltalı Türkiye’ye seyahat ediyor, Antalya’ya geliyor ve bu iki
ülkenin zaten birlikte çalıştığı bir alan turizm. Ve umuyoruz ki pandemiden
sonra pandemiyi iyi yönetirsek turizmi tekrar tabii ki başlatmak istiyoruz.
Çünkü hem Türkiye, hem de Malta tabii ki daha az turist geldiğinden dolayı
bundan mağdur ve turizm bizim iki ülkenin ekonomisi için çok önemli bir
sektör.
İkili ilişkilerimizi konuşma fırsatımız oldu, çok iyi ikili ilişkilerimiz
var. Ve tabii ki Malta’daki Türk şirketlerinin çok iyi bir ünü var, çok
nitelikli ve zamanında çok önemli projeler gerçekleştirdiler Malta’da, bu
da devam edecek ileride.
Gerçekten de birlikte Libya konusunda oluşturduğumuz ilişkiden dolayı biz
de çok memnuniyet duyuyoruz. Bu sadece Akdeniz’in güvenliği için değil aynı
zamanda Avrupa’nın güvenliği için tabii ki. Avrupa’nın güvenliği ve
istikrarı Akdeniz’de olan bitene bağlı. Biz de tek bir Libya istiyoruz,
bölünmemiş bir Libya istiyoruz ve hep birlikte Libya halkının tabii ki
refahını artırmak istiyoruz.
Anlamanız gerekir ki Malta’dan Libya’ya sadece 40 dakikalık bir uçuş ile
varılıyor, dolayısıyla herhangi bir istikrarsızlık ya da mülteciler
Libya’dan Malta’ya doğru gelecek olursa bizim için tabii ki çok büyük bir
sorun demek. Çünkü biz çok küçük bir adayız, sadece 360 kilometrekarelik
bir ülke düşünün. Yani Antalya’yla kıyasladığınız zaman ya da Türkiye’nin
tamamıyla kıyasladığınız zaman Malta ne kadar küçük, zaten haritada
parmağınızı koyduğunuz zaman Malta’nın üzerini kaplıyorsunuz,
göremiyorsunuz Malta’yı. Ve 450 bin nüfusu var Malta’nın, dolayısıyla
Ocak’ta ve Şubat’ta 2 bin mülteci geldiği zaman tabii ki bizim için alarm
edici bir durum oldu. Ama Mart ayından beri Türkiye ile çok iyi bir
işbirliğimiz oldu ve sahil güvenliğimiz konusundaki işbirliğimiz sayesinde
300 bin kişinin Malta’ya gelmesini engelledik. Eğer o 300 bin kişi
gelseydi, bir de üstüne kovid kriziyle birlikte gerçekten bizim için ulusal
bir kriz olurdu. 450 bin nüfusu olan bir ülkeye 1 senede 5 bin kişiden
fazla kişi geldi bu Eylül itibariyle bu sene için geçerli rakam, gerçekten
bizim için çok sorun yaratan bir durum.
Tabii ki Türkiye’yle işbirliğimiz sadece Malta’ya yardımcı olmuyor, aynı
zamanda İtalya’ya ve Avrupa’nın geri kalanına da yardımcı oluyor. Bu
gerçekten Türkiye’yle işbirliğimizin çok önemli bir boyutu. Tabii ki Doğu
Akdeniz’deki durumlardan bahsetme imkânımız da oldu. Kahire’de ve Atina’da
ve Kıbrıs Rum Kesiminde ki dün oradaydım, verdiğim mesajı burada da
tekrarlamak isterim. Durum zaten hâlihazırda son derece gergin, neler
söylediğimize ve neler yaptığımıza çok dikkat etmeliyiz, daha kötü olmaması
için durumu engellemeliyiz. Herhangi bir agresif tutum tabii ki yardımcı
olmuyor. Bundan sonraki dönemde sadece diyalog bizim için doğru tutum
olacaktır. Tabii ki orta yollu olmak çok kolay olmuyor, ama bu olmaz ise
askeri bir çatışma tabii ki çok daha acı verici ve istenmeyen bir şey olur.
Dolayısıyla biz her zaman çağrılarda bulunduk ve burada barışçıl bir çözüm
bulmak istiyoruz uluslararası hukuka uygun bir şekilde.
Çok küçük bir ülkeden geliyorum. Her zaman söylediğim, anlattığım bir şaka
var. Bizim tabii ki Libya’yla sorunlarımız oldu, İtalya’yla oldu, Tunus’la
oldu. Bu tür sorunlarımız olduğu zaman, evet biz özel gemiler yolluyoruz.
Ama o kadar küçük bir ülkeyiz ki bizim bir gemi filomuz bile yok, sadece
sahil güvenlik gemilerimiz var. Dolayısıyla biz barış istiyoruz, kimseye
zarar vermek istemiyoruz, başkalarının da bize zarar vermesini istemiyoruz,
bu yüzden de barışçıl bir çözümü olsun istiyoruz bu çatışmanın.
Özellikle altını çizmek istediğim bir şey var, Avrupa Birliği Konseyi
Başkanı Charles Michel’in çok boyutlu bir konferans teklifi oldu Doğu
Akdeniz’deki durum ile ilgili olarak. Bu teklif çok ciddiye alınması
gereken bir teklif, çünkü bu durumun da ötesinde, bu çatışmanın da ötesinde
bu yararlı olacaktır. Ve Avrupa Birliği’nin stratejik bir tutumu olması
gerekir diye düşünüyorum Türkiye’yle ilişkileriyle ilgili olarak. Şu basit
sorunun sorulması gerekir AB düzeyinde, Türkiye’yle nasıl bir ilişki
istiyoruz? Çünkü gelecek, Türkiye’nin geleceği, Avrupa’nın geleceği ve tüm
bölgenin geleceği aslında bu tür sorulara verilecek cevaba bağlı olarak
gelişecek. Ve bu konuyu ciddiye almak lazım, stratejik olarak bakmak lazım.
Bu konuyu sadece doğal gaz veya petrol gibi konulara indirgememek lazım.
Tabi ki bunlar da önemli, konuşulması gereken konular, ama ortak bir çözüm
bulmak için girişimler olmalı, kimseyi küçük düşürmemeli bu çözüm ve
herkesin çıkarlarını gözetecek ve bunları göz önünde bulunduracak bir çözüm
olmalı. Bence artık zamanı geldi Avrupa Birliğinin Türkiye’yle ilişkilerine
stratejik olarak bakması lazım. Ticaret, insan hakları, terörle mücadele
yani bu ilişkinin çok boyutlarına Avrupa Birliğinin stratejik şekilde
bakması lazım ve bir akit gibi bir sözleşme ilişkileri gibi bunu
değerlendirmesi lazım. Ve tabi ki bu ilişki biraz donmuştu Türkiye-AB
içinde artık bunun tekrar canlanmasının zamanı geldi. Dediğim gibi zaten
zor bir durum ile karşı karşıyayız hali hazırda bunun daha kötü olmaması
için elimizden geleni yapmalıyız, elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız,
bundan sonraki dönemde de ilerleyebilmek için herkesin yararına olacaktır.
Çok teşekkürler.
SORU- Sayın Bartolo, ülkemize hoş geldiniz iki sorum olacak. Sayın Türk
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na. Sayın Bakan üç ülkeyi kapsayan Batı
Afrika turu gerçekleştirdiniz bu ziyaretleriniz nasıl geçti, bu konudaki
değerlendirmenizi almak isterim birinci sorum.
İkinci sorumsa, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesinde bir hitabınız
oldu ve konuşmanız sırasında ekrana Türk bayrağı getirildi, ancak Alman bir
parlamenter Türkiye ve AB bayrağının iç içe geçtiğini, Türk bayrağındaki
yıldızın AB bayrağındaki yıldızları gölgelediğini söyledi. Siz elbette
orada tepkinizi dile getirdiniz, ancak birde buradan almak isteriz bu
konuya ilişkin değerlendirmenizi. Teşekkür ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Yakın zaman önce
Afrika’ya bir tur daha gerçekleştirmiştim Nijer, Togo ve Ekvator Gine’sini
ziyaret etmiştim. Afrika’yla ilişkilerimizi her geçen gün daha da
geliştiriyoruz. Bu ziyaretimde önce Mali’ye gittim, daha sonra yine
Bissau’yu ziyaret ettim ve son ziyaretim ise Dakar’daydı. Mali’ye
biliyorsunuz neden gittik? Mali’de bir darbe oldu ve biz Mali halkının
kardeşiyiz, onlar da bizim kardeşimiz. Mali’nin zaten son zamanlarda
özellikle 2012’den bu yana çok ciddi sıkıntıları oldu, ülkenin
topraklarının büyük bir bölümünü terör örgütleri kontrol ediyor sıkıntıları
var ve sonuçta bir darbe oldu. Ve Mali’yi ziyaretimizde ilkesel olarak
darbelere karşı olduğumuzu net bir şekilde bir kere daha söyledik, zaten
Bakanlık açıklamamızda da bunu güçlü bir şekilde vurgulamıştık. Ama sivil
demokrasiye geçme konusunda tavsiyelerimizi dostane bir şekilde paylaştık,
bir kardeş gibi paylaştık. Her şeyden önce geçiş döneminin çok hızlı olması
gerektiğini ve bu süreçte de sivillerin hükümetin başında olması
gerektiğini, daha doğrusu Cumhurbaşkanı ve Başbakanın. Ve kısa süre içinde
de anayasal düzenin tekrar tesis edilmesi gerektiğini kendilerine anlattık.
Ve bunu yaparken de tabi Mali halkıyla, sivillerle ayrıca Batı Afrika
Örgütü olan ECOWAS, Afrika Birliği ve Birleşmiş Milletlerle de yakın
işbirliği içinde yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerimizi aktardık. Ve
bu doğrultu da yapacakları çalışmalara Türkiye olarak da destek
vereceğimizi anlattık. Faydalı olduğunu düşünüyorum, inşallah kısa süre
içinde bu adımlar atılır. ECOWAS’ın yaptırım kararları oldu, onlara da Mali
halkının zarar görmemesi konusunda düşüncelerimizi aktardık. Yine Bissau’ya
ilk ziyaretim oldu ve yine Bissau’ya büyükelçilik açıyoruz, yine Bissau’da
Türkiye’de büyükelçilik açıyor, hatta büyükelçiler için agremanı verdik
elden de bir kopyasını kendilerine takdim ettik. Ve ikili ilişkilerimizi
geliştirmek için neler yapabileceğimizi konuştuk, anlaşmalar imzaladık, çok
verimli bir görüşme olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca tabii Mali’deki durumu,
Batı Afrika’daki gelişmeleri de değerlendirdik. Tabii bölgenin ağabeyi
pozisyonundaki Senegal’e giderek ve bölgede aktif bir lider olan Macky
Sall’la görüştük, Dışişleri Bakanıyla da yine aynı şekilde, ikili
ilişkilerimizi de değerlendirdik. Ve gerçekten Senegal’le ilişkilerimiz her
alanda her geçen gün daha iyiye gidiyor, ekonomik ilişkilerimiz, çok sayıda
firmamız yatırım yapıyor, yükselen Senegal planında Türk firmalarına önemli
roller veriyorlar, büyük büyük firmalarımız, yani dünya çapındaki
firmalarımız orada aktif ve önemli projelere de talipler önümüzdeki
süreçte. Ve bu ülkelerde tabii FETÖ’yle mücadelemizi de değindik,
biliyorsunuz Bissau’da FETÖ okulları kapatıldı, bir tane okul vardı o da
Maarif Vakfına devredilecek. Maarif Vakfının oradaki statüsüyle ilgili
anlaşmayı da imzaladık ve Senegal’de de aynı şekilde Maarif Vakfına 40 bin
metrekare 40 dönümlük bir arsa verecekler onun üzerine inşallah güzel bir
eğitim yerleşkesi inşa edeceğiz.
Diğer taraftan, büyükelçiliğimize 10 bin metrekare arazi vermişlerdi dün
temelini attık, ilk harcı döktük ve şirketlerimiz orada güzel bir Türk
mimarisiyle, Selçuklu mimarisiyle Senegal’e ve bize yakışan bir
büyükelçiliği inşa edecekler. Sonuçta üç ülkeye yaptığımız ziyaretin son
derece verimli ve başarılı olduğunu, hedefine ulaştığını söylemek isterim.
İkinci soru, evet AFED toplantısında gerçekten haritalarla bugüne kadar ne
oldu, biz nasıl dışlandık, nasıl köşeye sıkıştırılmaya çalışıldık? Tüm bu
çabalar karşısında da nasıl sabırlı olduk, nasıl tavsiyelerde bulunduk,
bunlar karşılanmayınca da hangi adımları attık, neden attık, bunları
açıklama imkânım oldu. Rakamlarla, yıllarla, takvim ve haritalarla
sakin-sakin. Sabah Yunanlı Bakan Yardımcısı, onu da Avrupa Konseyinden çok
iyi tanırım, konuşmasına baktım, sadece retorik, sadece Türkiye’yi
suçluyor. İşte Suriye diyor, Libya diyor, karıştırmış, Hamas diyor, saçma
sapan, retorikten başka hiçbir şey yok. Yani Doğu Akdeniz’de tezlerinde ne
kadar haklı olduklarını hiç anlatmıyor. Ama biz ne kadar haklı olduğumuzu,
bize yaptığımız haksızlıkları da anlattık. Soru-cevap kısmında da samimi
bir şekilde, oraya olan saygımızdan dolayı soruları da samimi bir şekilde
cevaplamaya çalıştık. Tabii bir üye, sonradan Alman bir üye olduğunu
öğrendim, oradaki logoya itiraz etti ve bunun kabul edilemez olduğunu
söyledi. Oysaki bu logo, Avrupa Birliği Bakanlığımızın kuruluşundan bu yana
Bakanlığımızın kullandığı logo. Yani bir tarafta Türk bayrağı, bir tarafta
Avrupa Birliği bayrağı, ikisi karşı karşıya, esasen ikili ilişkilerimize
verdiğimiz önemin bir göstergesi. Ve o logo gölgesinde, önünde
bayraklarımızla da beraber çok sayıda toplantılar gerçekleştirdik bakanlar
düzeyinde, yüksek temsilci düzeyinde, bugüne kadar da hiç itiraz eden
olmadı, hatta memnuniyetini dile getiren çok sayıda parlamenter oldu, üst
düzey AB yöneticisi oldu komiserler dahil. Şimdi ne oldu da buna itiraz
ediyorlar? Bunun bir tek sebebi var, Avrupa’da artan ırkçılık,
hoşgörüsüzlük, nefret, teamülsüzlük, yani burada o logoda hiçbir sorun yok.
Şimdi Avrupa Birliği Bakanlığı ile bizim Bakanlık birleşti biliyorsunuz
Dışişleri Bakanlığı ve ben Avrupa Birliği Bakanlığı da yaptım 8 ay
Dışişleri Bakanı olmadan önce. Bakanlıklar birleştikten sonra Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde AB Başkanlığımız devam ediyor. Ve o logoyu da biz
devam ettirdik. Sonuçta diğer parlamenterlerin de daha sonra Büyükelçimize
giderek o Alman üyenin yanlış yaptığını Büyükelçimize de söylemişler, bu da
memnuniyet verici.
SORU- Benim sorum Malta Dışişleri Bakanı Sayın Evarist Bartolo’ya olacak,
Türkiye’den önce Mısır, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimini ziyaret
ettiniz. Bu ülkelerde Doğu Akdeniz’de gelişen olaylarla ilgili size nasıl
cevap verildi, orada bu konuyla ilgili size neler aktarıldı acaba? Teşekkür
ederim.
MALTA DIŞİŞLERİ BAKANI EVARİST BARTOLO- Tabii ki o ülkelere Akdeniz’deki
durumun çok çetrefilli olduğunu bilerek gittim ve bu ülkelere yaptığım
ziyaretlerden sonra çetrefillinin de ötesinde bir durum olduğunu görüyorum.
Dolayısıyla burada çok kolay bir formül yok, çok kolay olmayacak tabii ki
çözüm bulmak. Ama tabii ki hep birlikte barışçıl bir çözüm bulmaya
çalışmak, birlikte konuşmak çok daha iyi olur agresif açıklamalar
yapmaktansa. Çünkü bunlar sadece insanları zaten olduklarından daha da
kızgın hale getiriyor.
Biraz önce söylediğim gibi, biz küçük bir ülkeyiz. Akdeniz’in bu tarafında
olsak ne derdik? Aynı şeyi söylerdik aslında, ihtilaflar barışçıl şekilde
ve müzakereler yoluyla ve uluslararası hukuka saygı çerçevesinde
çözümlenmeli diyoruz derdik, bu çok önemli. Çünkü buradaki herkesin
çıkarına bakmak lazım. Birilerini dışlamak zaten sorunu çözümlemez, tam
tersine gelecek için daha da çok sorun yaratır. Ve daha sonra gelecekte bu
tür çözümler zaten bu tür sorunlar sizin peşinizi bırakmaz. O yüzden şunu
söylüyoruz, her bir hükümete, gittiğimiz her yerde şunu söyledik, Evet,
tabii ki ulusal çıkarlarınız önemli, çünkü bir orta yol dediğimiz zaman bir
kapitülasyon veya kendi ulusal çıkarlarınızı unutun demiyoruz. O yüzden
zaten çetrefilli ve kompleks bir durum diyorum. Çünkü gerçekten de çok
farklı çıkarların göz önünde bulundurulması gerekiyor. Tabii ki buna tarih
ve coğrafyanın getirdiği zorluklar da ekleniyor ve birçok ülkenin
birbiriyle çatışan çıkarları söz konusu olabiliyor. Ama gerçekten de
ilerlemek için sadece barışçıl çözüm söz konusu olabilir. Dolayısıyla
diyalog dediğimiz zaman, gerginliği azaltmaya yönelik adımlar dediğimiz
zaman bu tür teklifleri yapan ülkeleri biz çok olumlu karşılıyoruz. Çünkü
zaten şu andaki gergin olan durumu daha da gerginleştirmeye gerek yok. Adil
bir çözüm olması tabii ki çok önemli. Herkes için adil olması gerekiyor ve
uluslararası hukuka uygun olması gerekiyor bu çözümün.
Unutmayın ki Malta insanlık ortak kültürel mirası kavramının doğduğu ülke,
dolayısıyla bizim için son derece önemli bu çözümün dostane olması,
barışçıl olması, uluslararası hukuka ve söz konusu herkesin çıkarına uygun
şekilde olması çok önemli.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Teşekkür ederim.
MALTA DIŞİŞLERİ BAKANI EVARİST BARTOLO- Teşekkürler.