Dışişleri Bakanı Sayın Hakan Fidan'ın Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile Ortak Basın Toplantısı, 13 Ağustos 2025

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Kıymetli kardeşim, Suriye Dışişleri Bakanı Sayın Esad Hasan Şeybani’yi Ankara’da ağırlamaktan duyduğum memnuniyeti ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli kardeşim Dışişleri Bakanı Sayın Esad Hasan Şeybani, Suriye Savunma Bakanı Sayın Murhef Ebu Kasra ve İstihbarat Başkanı Sayın Hüseyin es Seleme bugün Ankara’da bizimle beraberler ve heyetin diğer kıymetli üyeleriyle beraber kendilerine huzurlarınızda bir kez daha hoş geldiniz diyorum.

Bildiğiniz gibi geçen hafta Perşembe günü ben heyetimle beraber Şam’daydım. Sayın Ahmed Şara’yla ve değerli kardeşimle, arkadaşlarımızla yine verimli görüşmeler yaptık. Suriye’de ve bölgede gelişen olayların dinamiği, bizlerin mümkün oldukça sıklıkla bir araya gelmesini bir noktada zorunlu kılıyor ve biz bu yakın çalışmayı devam ettirmekten memnuniyet duyuyoruz. İnşallah bundan sonra da devam ettireceğiz.

Değerli basın mensupları, bildiğiniz gibi geçen yıl 8 Aralık’ta Suriye’de yeni bir sayfa açıldı. Yıllardır Suriye’de devam eden iç savaş, kaos, gözyaşı nihayet bir günde durdu ve bütün Suriyeliler için, bölge için yeni bir umut kapısı açıldı. 8 Aralık’tan sonra memnuniyetle görüyoruz ki yurt dışında bulunan, sürgünde bulunan, göçte bulunan Suriyeliler belli bir tempoyla vatanlarına dönmeye başladılar. Ülkeye ekonomik yatırım gelmeye başladı. Altyapı, üstyapı, enerji ihaleleri yapılmaya başladı. Yaptırımlar kalkmaya başladı. Suriye’deki yönetim, kardeşlerimiz hem bölgedeki devletlerle hem uluslararası aktörlerle yapıcı, pozitif bir ilişki geliştirmeye başladılar. Gerçekten bu hem bölgemizin hem uluslararası güvenliğin aradığı bir denklemdi. Çok şükür bu noktada ciddi adımlar atılmaya başlandı. Muazzam olumlu gündemle ilerleyen bir süreci hayata hep beraber geçirdik.

Fakat birden bu süreçten rahatsız olan bölgedeki belli aktörlerin Suriye’deki bu olumlu gelişmeyi olumsuza çevirmek, durdurmak için belli eylemleri hayata geçirdiğini görüyoruz. Lazkiye’de başlayan olaylar, daha sonra Süveyda’daki hareketlilik, YPG’nin bir türlü sisteme entegre olmamadaki oyunbozanlık rolü gösteriyor ki Suriye’de açılan bu olumlu sayfanın insanların umduğu, istediği gibi gitmesi bir hayli zor olacak gözüküyor. Burada bir meydan okuma var, bir zorluk var ama bizlere düşen de bu meydan okumayı, bu zorluğu çok iyi tanımlayıp, doğasını iyi analiz edip ona göre tedbirler alıp iş birlikleri ortaya koyarak mümkün olduğunca barışçıl bir şekilde bu sorunları çözmeye çalışmak. Bu noktada Suriye’deki değerli kardeşlerimizle hem hayatın normal akışında insanlar için ihtiyaç olan altyapı, enerji, ekonomi, yatırım, ticaret, eğitim, kültür, turizm gibi birçok konuda iş birliği yaparken, diğer taraftan da stratejik yüksek politika alanlarında da belli konuları düzenli olarak görüşmek ve hayata geçirmek için çalışmak zorundayız.

Özellikle Süveyda olaylarından sonra Amman’da düzenlenen toplantılar serisini biz Türkiye olarak destekledik. Amerika’nın, Ürdün’ün, Suriye’nin ve Suriye-Ürdün güney sınırında bulunan kabilelerin bir araya gelerek bu sorunu barışçıl bir şekilde çözme arayışını tabii ki son derece olumlu bulduk. Ama burada, bu karanlık tablonun şu anda en büyük aktörlerinden biri İsrail olmuş durumda. İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarının biliyorsunuz bir ayağını da Suriye oluşturmakta. Özellikle Suriye’de karışıklığın çıkması, zayıf ve kaotik bir ortamın olması İsrail’in kendi ulusal güvenlik değerlendirmeleri için bir öncelik parametresi haline gelmiş gözüküyor. Bizim her zaman için buradan İsrail yönetimine, İsrail halkına tavsiyemiz: Sizin güvenliğiniz komşunuz olan ülkelerin zayıflığından, kaos içerisinde bulunmasından geçmiyor. Bu ülkelerin tam tersine müreffeh, istikrarlı bir durum içerisinde bulunmasından geçiyor. Bu ülkeleri zayıf, istikrarsız ve işgal altında tutmak için atacakları her adımın bölgedeki diğer krizleri de tetikleme riski olduğunu ve tetiklediğini de hatırlamaları, bilmeleri gerekiyor. Attıkları atımlar sadece işgal ettikleri ülkeleri etkilemiyor, o ülkelerin sınırlarında bulunan diğer ülkeleri de etkileme riski var. Bütün bunların hesaba katılması gerekiyor.

Biz hem Amerika’yla, hem Avrupa’daki dostlarımızla, hem bölgedeki dostlarımızla bu konuda yakın bir fikir alışverişindeyiz. Burada ortaya çıkması mümkün krizlerin önceden analizini yapıp daha sonra ikazını yapıyoruz. Belli gelişmeler kimseye sürpriz olmamalı. Bu noktada Suriye’nin istikrarını, birliğini, bütünlüğünü, Suriye halkının refahını, güvenliğini bozucu tavırların müsamaha görmemesi gerekiyor. Yeni kurulan Suriye Hükümeti’nin tabii ki karşılaştığı zorluklar, baş başa bulunduğu imkansızlıklar var, bunlar da bir realite ama dışarıdan olumsuz bir müdahale olmadığı sürece bölgesel iş birliğinin, küresel anlayış diplomasinin Suriye’deki yaraları hızlıca sarma potansiyeli olduğunu da bu geçtiğimiz 7 ay içerisinde gördük. Bu sürecin bu şekilde gelişmesini hiç tahmin etmeyenler, ummayanlar, birdenbire dediler ki, “Şu ana kadar bu yönetim birçok krizin içerisine girmeliydi ama hem yönetim anlayışı, hem diyalog anlayışı, hem bölgedeki aktörlerle iş birliği şekli bir krizi doğurmuyor, o zaman biz bir kriz ortaya çıkartalım. Mevcut olan krizleri körükleyerek, sosyal fay hatlarını harekete geçirerek biz bir problem alanı oluşturalım.” Bu resim bu kadar net. Bununla ilgili yapılan girişimler neticesinde ortaya çıkan karışıklıklar var. Dediğim gibi hem Lazkiye’de, hem güneyde Süveyda’da ve YPG’nin şu anda işgali altında bulunan bölgelerdeki istikrarsızlaştırma hareketleri belli ölçüde devam etmişti ama sağ olsun kardeşlerimiz uluslararası toplumun da tavsiyesine uyarak, kendilerinin de çizgisi ve anlayışı bu yönde, sadece Arapların değil diğer mezheplerin, inançların, azınlıkların da kendilerini eşit hissedecekleri bir Suriye’yi hayata geçirmenin vizyonu içerisindeler. Dediğim gibi bu biraz zaman alacak bir süreç ama herkesin bu sürece destek vermesi gerekiyor. El birliğiyle herkesin elini taşın altına koyması gerekiyor. Dürzilerin hakları, kurumları, kimlikleri, canları, malları korunmalı. Aleviler geçmişte Esad döneminde yapılanların sorumlusu ve müsebbibi gösterilmemeli, intikam hareketleri içerisinde bulunulmamalı. Kürtlerin tarihsel olarak men edilmeye çalışılan kimlikleri, kültürleri aziz kabul edilip onlara yönelik bir sıkıntı olmamalı. Yeni Suriye, bütün Suriye’yi oluşturan halkların, inanışların, kültürlerin muhafaza edildiği, bir arada yaşayabildiği, bütünlük içerisinde, birlik içerisinde bir Suriye olmalı. Biz Türkiye olarak bu yöndeki telkinlerimizi, tavsiyelerimizi ve çalışmalarımızı arkadaşlarımızla beraber yapıyoruz.

Memnuniyetle görüyoruz ki, kardeşlerimizin de görüşü, duruşu o yönde ama dediğim gibi realitede birtakım sıkıntılar olabiliyor, belli konuların hayata geçmesi zaman alabiliyor. Onun için belli hedefleri öncelemekte fayda var ve en büyük öncelik, halkın can güvenliğinin sağlanması, güvenlikle ilgili bir problemin olmaması, ülkenin toprak bütünlüğünün sıkıntı içerisinde olmaması, ülkenin egemenliğinin sıkıntı içerisinde olmaması ve daha sonra siyasal kurumların ayağa kalkması. Halka hizmet götüren başta Silahlı Kuvvetler, güvenlik kuvvetleri olmak üzere altyapı, üstyapı için çalışan kurumların da ayağa kalkması gerekiyor.

Şu ana kadar değerli kardeşlerimizin attığı çok yoğun adımlar var, bu adımlar neticesinde de hissedilir derecede görülür birtakım iyileşmeler var ama dediğim gibi her şeyin çok başındayız. Bunu bölge ülkeleri de görüyor, takdir ediyor, uluslararası toplum da. Onun için Suriye’deki kardeşlerimizin bu olumlu ve pozitif gündemle ilerleyebilmeleri için sessiz, müdahale edilmeyen, güvenliklerinin tehdit altında olmadığı, karışıklığın olmadığı bir sürece ihtiyacı var. Bizim görevimiz, bu süreci Suriye halkına ve Suriye devletine hep beraber el birliğiyle vermek. Ama tekrar ediyorum, bölgedeki her aktör bizim gibi yapıcı bir niyet, yapıcı bir vizyon taşımıyor. Oyunbozanlar var ve bunların başında da mevcut İsrail yönetiminin uygulamış olduğu politikalar geliyor.

Kardeşlerimiz bu sıkıntılı konuyu da diplomasi yoluyla aşmak için her türlü çabayı gösteriyorlar. Uluslararası bütün toplantılara, bütün çağrılara olumlu cevap veriyorlar, orada pozisyonlarını ortaya koyuyorlar, biz de elimizden geldiğince onların bu duruşunu uluslararası arenada ve bölgede destekliyoruz.

Tekrar ediyorum, Suriye’deki yeni yönetimin halka hizmet için, devlet kurumlarını ayağa kaldırmak için ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü, egemenliğini sağlamak için ortaya koyduğu çalışmayı hep beraber desteklemeye devam etmeliyiz. Başta Suudi Arabistan olmak üzere bölgedeki diğer ülkeler Ürdün, Katar, Irak… Hep beraber el birliği içerisinde Suriye’nin ayağa kalkması, bölge için bir tehdit değil, tam tersine bir fırsat kaynağı olması yönünde çalışmalarımızı kesintisiz devam ettirmemiz gerekiyor. Bu hayata geçirilebilir bir vizyon, hayata geçmemesi için hiçbir sebep yok. Bu vizyonun hayata geçmemesini isteyenler ancak ve ancak Suriye’nin, bölgenin iyiliğini istemeyenler olur. Buna karşı da mücadele etmek, tavır koymak boynumuzun borcu.

Ben tekrar değerli kardeşime ve kıymetli heyetine hoş geldiniz diyorum. Şimdi müsaadenizle sözü kendilerine veriyorum.

SURİYE DIŞİŞLERİ BAKANI ESAD HASAN ŞEYBANİ- [SİMULTANE TERCÜME] https://www.youtube.com/live/BFsERTxpTRM?si=E3dc96lEOyQWnn2q&t=732

SORU- Efendim, öncelikle bilgilendirme için teşekkür ederim. Benim sorum Suriye Dışişleri Bakanı Sayın Esad Hasan Şeybani’ye olacak.

Efendim, dün Ürdün’ün başkenti Amman’da Ürdün Dışişleri Bakanı Safadi ve ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile bir araya geldiniz. Konunun Süveyda olduğunu biliyoruz. Süveyda’da ateşkesin pekiştirilmesi ve Suriye halkının da önemli ve ayrılmaz bir parçası olarak da değerlendirebileceğimiz Dürzi toplum ve siyasi zemin, siyasi sürece yönelik olarak öngörülerinizi alabilir miyim? Bununla birlikte 8 Ağustos tarihinde de SDG’nin farklı etnik ve mezhepsel grupları bir araya getirme iddiasıyla düzenlediği bir konferans var. 10 Mart tarihinde SDG ile Suriye yönetimi arasında bir mutabakat imzalanmıştı. Bu mutabakatın genel çerçevesi tabii ülkenin toprak bütünlüğü ve birliğini esas alıyordu. Bu mutabakat ile düzenlenen konferans arasında bir uyum olup olmadığı konusundaki değerlendirmenizi alabilir miyim? Bununla birlikte ülkenin tüm unsurlarını bir araya getirmeye yönelik olarak nasıl bir yerel yönetim anlayışına sahip oluyor Suriye yönetimi?

Şimdiden teşekkür ederim.

SURİYE DIŞİŞLERİ BAKANI ESAD HASAN ŞEYBANİ- [SİMULTANE TERCÜME] https://www.youtube.com/live/BFsERTxpTRM?si=E3dc96lEOyQWnn2q&t=1010

SORU- Sorum Sayın Bakan Fidan’a. SDG’nin silah bırakmayacakları yönünde açıklamaları var. Aynı zamanda 10 Mart Mutabakatı da henüz uygulanmadı. Terörsüz Türkiye süreci bağlamında bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar, Sayın meslektaşım da az önce ifade etti bu soruyla alakalı olarak. Özellikle Suriye’nin toprak bütünlüğü ve bütün halk kesimlerinin can ve mal güvenliği fevkalade önemli. Bu konuda bir dengeli yaklaşımın hayata geçmesi her zaman için önemliydi. Yeni dönemde tabii özellikle YPG/SDG tarafından çok fazla açıklama yapıldığını görüyoruz. Maalesef bu açıklamaların toplamına baktığımız zaman ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Bir, “10 Mart Mutabakatı’nı biz bu şekilde algılamıyoruz. Suriye’yle yaptığımız anlaşma çok fazla…O anlaşmada yazan maddeler de bizi bağlar bir nitelik taşımıyor” ifadeleri var. İkincisi, “Türkiye’de yürüyen süreç de bizi hiç ilgilendirmiyor.” Peki, sizi ne ilgilendiriyor? Ne ilgilendiriyor? Bölgenin aziz Kürtlerini, Kürt kardeşlerimizi, Suriye’deki Kürt kardeşlerimizi İsrail’in maşası yapmak mı ilgilendiriyor sizi, ne ilgilendiriyor? Artık bu politikaya son vermeniz lazım. Bölgeden birisi gelecek sizin örgütünüzün devamlılığını sağlayacak ve bu da sadece Kürtlerin aleyhine sonuçlanmakla kalmayıp Suriye’nin tamamına tesir edecek. Böyle bir strateji içinde mi devam etmek istiyorsunuz?

Maalesef bu noktada bizim de artık tolere etmekte zorlandığımız gelişmeleri görmeye başlıyoruz. Hâlihazırda Türkiye’den, Irak’tan, İran’dan, Avrupa’dan gelen örgüt üyelerinin Suriye’yi terk etmediğini görüyoruz. Örgütün ne 10 Mart’tan sonra, ne Türkiye’de yürüyen süreçten sonra Suriye’de herhangi bir olumlu manada güven telkin edici, silahlı hareketteki tehdidi ortadan kaldırdığını ifade eden bir gelişmeyi de görmüyoruz. Tam tersine bütün süreçleri, gerek Şam’daki süreçleri, gerek Ankara’daki süreçleri, örgütün ömrünü uzatmak ve ortaya çıkacak muhtemel bir krizde faydayı maksimize etmek için bir bekleyiş içerisinde olduğunu görüyoruz. Bunu görmediğimizi zannetmesinler, bunu görüyoruz. Burada, kardeşim de ifade etti, gerçekten hem Şam, hem Ankara büyük bir iyi niyet içerisinde. Sorunun kimse için bir silahlı tehdidin olmadığı, herkesin hakkının, hukukunun, inancının, kültürünün, kimliğinin korunabildiği bir denklemi aramak... “Ama ben bunu korumanın tek yolunun benim silah ve başkasının üzerinde domine etme ve tehdit oluşturma… Arap topraklarını da işgal ederim, Türkiye’ye karşı operasyon yapan bütün grupları da, burada eylemci sol olmak üzere, diğer PKK’nın unsurları olmak üzere buraları tutmaya devam ederim, ben böyle olacağım, bunun için de gerekiyorsa daha önce geçmişte başka ülkelerle iş birliği yapıyordum, şimdi İsrail’i yardıma çağırırım” diye bir politika takip etmek iyi bir politika değil. Yani burada gerçekten barış ve sulh yoluyla, sözle, ifadeyle bir şey yapmaya çalışan bir irade var iki tarafta da. Bu tarihi bir iradedir, bunu kullanmaları lazım. Biz bunu yakından takip ediyoruz, umarım bunu anlarlar. Bu önemli bir şey.

Diğer taraftan biliyorsunuz Amerika’nın yeni yönetiminin, özellikle atadığı Özel Temsilci, Ankara Büyükelçisi Sayın Tom Barrack’ın da bu noktada olumlu çabaları ve gayretleri var. Özellikle YPG’nin, SDG’nin Suriye yönetimiyle sulh içerisinde tehdit olma özelliğini kaybederek bir entegrasyon süreci içerisine girmesi, orada herkesin hakkının hukukunun korunduğu bir ortamın ortaya çıkması için orada devam eden bir süreç var. O süreci de biz yapıcı bir süreç olarak görüyoruz. Detayda birtakım sorunlarımız olabilir ama bunlar önemli değil. Biz her zaman için büyük ve stratejik resme baktık. Stratejik maslahat gerçekleştiği sürece detaydaki sorunların ne olduğunun çok fazla önemi kalmayabiliyor. Dolayısıyla bu yöndeki çalışmaları destekliyoruz. Bu yöndeki çalışmaların artarak devam etmesi lazım ama artık YPG’nin de, YPG yönetim kadrolarının da zaman kazanma, zamana oynama politikasını da bırakması lazım. Bekledikleri karışıklık çıkmayacak. Çıksa bile onların istediği bir sonuç hiçbir zaman gerçekleşmeyecek. Yol yakınken Kürt kardeşlerimizi daha fazla riske atmaktan, onların geleceklerini ipotek altına almaktan, rehin almaktan çıkmaları lazım.

Bakın bölgede yeni bir dönem var, yeni bir ruh var. Türkiye’de yeni bir ruh var, dönem var, olumlu bir süreç var. Bunlardan olumlu bir şekilde istifade etmek lazım. Kusura bakmayın kimse enayi değil. Biz enayi değiliz. Biz bu süreçlere büyük bir iyi niyet yatırıyoruz diye sizin orada ortaya koyduğunuz küçük kurnazlıkları görmüyor değiliz. Ama büyük devlet olmanın, büyük bir amaca hizmet etmenin de bir kuralı var. Onu yapıyoruz sadece. Ama sizi tekrar buradan uyarıyorum, davet ediyoruz: Durduğunuz yer halihazırda yer değil. Bunu değiştirin artık. Suriye’yi beraber nasıl inşa edeceğinizi düşünün, önemli olan bu. Bizim tek derdimiz, Suriye’deki bütün etnisiteler, bütün inanışlar Suriye’nin birliği, bütünlüğü içerisinde kimseye tehdit oluşturmadan, hiçbir ülkenin sınırına göz dikmeden, hiçbir ülkeden kendi topraklarında terörist unsur, silahlı unsur bulundurmadan hayatlarına devam etsinler. Türkiye’nin istediği bu. Türkiye, bölgede bir işgal ve dominasyon peşinde değil. Ama Türkiye’nin güvenlik taleplerinin tatmin edilmediği bir ortamda bizim burada rahat durma şansımız da yok değerli arkadaşlar. Bunu da açıkça söylüyoruz. Cumhurbaşkanımız da defaatle bunu ifade ettiler. Bizim bir numaralı siyasi refleksimiz her zaman için barış, sulh, iyi niyet, yapıcı bir yaklaşım. Cumhurbaşkanımız vizyonlarıyla, iradeleriyle bunu ortaya koyuyorlar ama biz bu konuda aldatılan olma gibi bir tarafta da olmayacağız. Ben bunun altını bu vesileyle bir kez daha çizmek istiyorum.

Buradan tekrar çağrım YPG yönetimine, Şam yönetimiyle olumlu bir angajmana girsinler, Suriye’nin geleceğini beraber inşa etmek için ellerinden geleni yapsınlar. Oradaki silahlı unsurlarla, dünyadan topladıkları bir ton teröristle Türkiye ve bölge için tehdit olmaktan çıkarsınlar kendilerini bir an önce. Biz bunu istiyoruz.

Çok teşekkür ederim.

* Interpress deşifresidir.