DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Sayın basın mensupları, kıymetli mevkidaşım
Sayın Lavrov’u Ankara’da ağırlamaktan memnuniyet duyduğumu ifade ederek
sözlerime başlamak istiyorum.
Kendisine ve kıymetli heyetine bir kez daha hoş geldiniz diyorum.
Değerli arkadaşlar, küresel ve bölgesel dinamikler büyük bir hızla
değişmekte. Her geçen gün mücadele etmemiz gereken yeni sorunlarla
karşılaşıyoruz. İlgi göstermemiz gereken yeni fırsat alanları ortaya
çıkıyor. Böylesi bir dönemde, ülkelerimizi doğrudan ve dolaylı ilgilendiren
tüm gelişmeler karşısında, Türkiye’yle Rusya arasındaki istişare ve eş
güdümü artırmamızda büyük yarar olduğu düşüncesindeyiz.
Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Sayın Putin’in işaret ettiği hedefler uyarınca,
ikili konularda ve uluslararası meselelerde iş birliğimizi daha da
derinleştirmeyi hedefliyoruz. Bu anlayışla, bugün Sayın Lavrov’la verimli
görüşmeler gerçekleştirdik. İkili gündemimizde yer alan meseleleri ayrıntılı
şekilde ele aldık. İş birliğimizi nasıl ilerletebileceğimiz konusunda görüş
alışverişinde bulunduk. Enerjiden turizme ve ticaret alanına ilişkilerimizi
daha da güçlendirebiliriz. Çok boyutlu iş birliğimizi ilgili kurumlarımızın
da katkılarıyla her alanda daha ileri taşımaya gayret gösteriyoruz.
Değerli basın mensupları, bugün Rusya-Ukrayna savaşının üçüncü yıl dönümü.
Biz her iki komşumuzun da barış, huzur ve refah içinde yaşamasını arzu
ediyoruz. Savaşın neden olduğu can kaybı ve yıkımın bir an evvel sona
ermesini istiyoruz. Bu savaş, Küresel Güney başta olmak üzere, farklı
coğrafyaları da olumsuz şekilde etkilemekte. Bu çok boyutlu krizin artık
kalıcı bir çözüme kavuşturulmasını temenni ediyoruz.
Türkiye olarak, ilk günden bu yana savaşa diplomasi yoluyla çözüm
bulunmasını destekledik. Çatışmaların başlamasından kısa bir süre sonra,
tarafları İstanbul’da barış masası etrafında ilk kez bir araya getirmiştik.
Karadeniz Tahıl Girişimini başarıyla hayata geçirdik. Daha sonra da
tarafları barışa ulaştıracak diplomatik çabalarımızı sürdürdük. Bugün
savaşın dördüncü yılına girerken ABD tarafından başlatılan ve savaşın
müzakereler yoluyla sona erdirilmesini hedefleyen bir girişim mevcut. Bu
durum, bizim savaşın başından beri izlediğimiz politikayla örtüşmekte.
ABD’nin yeni girişimine sonuç odaklı bir yaklaşım olarak büyük önem
atfetmekteyiz. Çözüme iki tarafın da katılacağı müzakerelerle
ulaşılabileceğini inanıyoruz. Bu çerçevede, barışın görüşmeler yoluyla
tesisi için her türlü desteği sağlamaya hazırız. Daha önce olduğu gibi
görüşmelere ev sahipliği yapmaya da hazırız.
Ayrıca, Karadeniz’de seyrüsefer güvenliği sağlanması konusundaki
çabalarımızı da sürdüreceğiz. Hayata geçirilmesi halinde bu adım önemli bir
güven artırıcı tedbir olacaktır.
Nihai hedefimiz, iki komşumuz arasında kalıcı barışın sağlanmasıdır.
Değerli arkadaşlar, bölgemizde gerçek bir huzur ortamının tesis
edilebileceğine inanıyoruz. Suriye’de son üç ayda yaşananlar bu bakımdan
umut vericidir. Suriye halkı, 60 yıllık zulüm rejimine son verdi. Şimdi de
komşularıyla barış içinde yaşayan istikrarlı ve müreffeh bir ülke kurmak
istiyorlar. Biz, Türkiye olarak, bu süreçte de Suriye halkının yanında
olacağız. Bugün, Sayın Lavrov’la Suriye’deki gelişmeleri de ele aldık.
Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğinin muhafaza edilmesi gerektiğine
inancımız tamdır. Ayrılıkçı hareketlerin önünün kesilmesi gerektiği
konusunda benzer görüşlere sahibiz.
Diğer taraftan, terör örgütlerinin Suriye’de yuvalanmasına müsamaha
gösterilmesi söz konusu dahi olamaz. Uluslararası toplumun DEAŞ ve PKK’yla
mücadele konusunda ortak bir tutum sergilemesini bekliyoruz. Bölgemizdeki
çatışmaların çözümü yönünde olumlu adımların atıldığı bir dönemde
Türkiye’nin güvenlik kaygılarına herkesin saygı göstermesini bekliyoruz.
Değerli basın mensupları, bugün Gazze’deki son durumu da ele aldık.
Gazze’de ateşkesin kalıcı hale gelmesi ve müteakip aşamalarının hayata
geçirilmesi gerekmektedir. Netanyahu’nun savaşı tekrar başlatma ihtimali
karşısında derin endişe duyuyoruz. Yeni bir soykırıma asla izin
verilmemelidir. Diğer taraftan, İsrail’in Batı Şeria’yı hedef alan
eylemlerine de bir an önce son vermesi gerekmektedir. Filistinlilerin kendi
topraklarından zorla göç ettirilmesine yönelik hiçbir adım kabul edilemez.
Bu doğrultudaki girişimler başarısızlığa mahkûmdur. Bölge ülkeleri de bu
konuda ortak bir duruş sergilemektedir. Rusya’nın da bu konuda bizlerle
aynı görüşte olduğunu görmek memnuniyet vericidir.
Filistin’de, Lübnan’da ve Suriye’de süre gelen İsrail saldırganlığının
sonlandırılması için uluslararası toplumun kararlı bir duruş sergilemesi
şarttır. Ortadoğu’da kalıcı barış ve güvenliğin tesis edilmesinin yegâne
yolu budur.
Değerli basın mensupları, bugün ele aldığımız konular Türkiye ve Rusya
arasındaki ilişkilerin derinliğini ve stratejik önemini bir kez daha ortaya
koymuştur. Karşılıklı anlayış ve yapıcı diyalog temelinde iş birliğimizi
güçlendirmeye devam edeceğiz. Önümüzdeki dönemde gerek ikili gerek bölgesel
ve uluslararası konularda yakın diyaloğumuzu sürdüreceğiz.
Sayın Lavrov ve beraberindeki heyete tekrar hoş geldiniz diyor, sözü şimdi
kendisine veriyorum.
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [SİMULTANE TERCÜME]
https://www.youtube.com/live/oeAK1q6Zp_g?si=ILhG61KAKNea5EgJ&t=438
SORU- İlk sorum Sayın Bakan Hakan Fidan’a. Türkiye özellikle Karadeniz
Tahıl Girişimi üzerinden Rusya ve Ukrayna arasında ciddi bir arabuluculuk
gerçekleştirmişti. Bundan sonraki süreçte, müzakerelerde Türkiye nasıl bir
rol üstlenebilir? Türkiye’nin dünya genelinde başka sorunlu bölgelerde de
ciddi arabuluculuk çalışmaları, katkıları oluyor, bundan ne kadar istifade
edilebilir? Ayrıca, geçen hafta Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy
Ankara’daydı ve uluslararası güvenlik garantileri talep etti kendisi,
sorunların çözümünde. Bu garantiler neler olabilir? Bu garantilerin
sağlanması ne kadar gerçekçi, ne kadar mümkün? Bu sorum size Sayın Fidan.
Sayın Lavrov, Amerika’yla yürüttüğünüz görüşmelerde, bu barış girişiminde,
Türkiye’nin katkısı ne olabilir az önce bahsettiğimiz arabuluculuk
tecrübelerinden yola çıkarak? Türkiye yeniden barış görüşmelerine ev
sahipliği yapabilir mi? Onun dışında, Zelenskiy’nin bahsettiği bu
uluslararası güvenlik garantileri konusunda sizler neler düşünüyorsunuz?
Türkiye ve Avrupa’nın bu görüşmelere dahil olması gerektiğinden bahsetmişti
kendisi. Başka ülkelerin bu sürece dahil olmasına sıcak bakıyor musunuz?
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [SİMULTANE TERCÜME]
https://www.youtube.com/live/oeAK1q6Zp_g?si=MdKhjbbkXYgxm_Re&t=1008
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar; biliyorsunuz
Cumhurbaşkanımız Ukrayna’daki savaşın durması konusunda büyük bir
hassasiyet göstermekte. Bu noktada, Türkiye’nin elinden geleni yaptığını da
görüyoruz savaşın başlangıcından itibaren. Son günlerde Amerika ile Rusya
arasında yapılan görüşmelerde gündeme gelen güvenlik garantileri ve diğer
konular bizim de yakından takip ettiğimiz konular. Prensip itibariyle
Türkiye barışa katkıda bulunacak her türlü adımı atmaya hazırdır, ama bu
spesifik konuya gelince, mevkidaşım Sayın Lavrov da ifade etti, burada şu
anda ortaya nasıl bir manzara çıkacak ve burada nasıl bir kompozisyona
ihtiyaç duyulacak, bu konuda gerekli teknik hazırlıkları biz yaptıktan
sonra Cumhurbaşkanımız gerekli kararı verecektir. Ama şu anda konuşmaları,
görüşmeleri yakından takip ediyoruz. Türkiye, her zaman için her türlü
kolaylaştırıcı, hızlandırıcı rolü üstlenmeye hazırdır, o rolü de oynuyoruz.
Kamuoyuyla paylaşılan var, paylaşılmayan var. Amacımız, bir an önce bu
yıkıcı savaşın durması ve bölgedeki yaraların sarılmasıdır.
SORU- [SİMULTANE TERCÜME] Sayın Lavrov, ilk sorum size. Steve Witkoff,
Rusya ile Amerika arasındaki müzakereler hakkında İstanbul görüşmelerinin,
yeniden çatışmaların çözümüne temel olabileceğini söyledi. Bu konuda ve
Trump’ın 23 Şubat’taki açıklamalarıyla ilgili bir şeyler söyleyebilir
misiniz?
İkinci sorum Sayın Hakan Fidan’a. BRICS’e bir partnerlik daveti geldi
herhalde. Bu format devam ediyor mu, iş birliği devam ediyor mu ve
Ankara’ya bu partnerliğin kazanılması bir tehdit oluşturuyor mu acaba Sayın
Hakan Fidan?
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [SİMULTANE TERCÜME]
https://www.youtube.com/live/oeAK1q6Zp_g?si=8XwUEalr60lFCWTn&t=1607
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli arkadaşlar; BRICS’le ilgili soruya
gelince, bildiğiniz gibi Türkiye egemen bir ülke olarak uluslararası
ekonomik iş birliğine oldukça önem vermektedir. Günümüz dünyasında ekonomik
iş birliğini sağlam temellere oturtmamış ülkelerin hem ekonomik krizlere
dayanıklı olması, hem de mevcut kalkınma hedeflerine ulaşması pek olası
gözükmüyor. Onun için, Türkiye, başta Avrupa Birliği olmak üzere, ekonomik
iş birliği alanlarına büyük önem vermektedir. Hemen yanı başımızda bulunan
ve oldukça kurumsallaşmış olan Avrupa Birliği’yle biliyorsunuz uzun yıllara
dayanan bir üyelik maceramız var. Ama son yıllarda, açıkça ifade edilmese
de, Avrupa Birliği’nin kimlik politikalarından dolayı, büyük bir Müslüman
ülkeyi kendi içine alma konusunda yaşadığı rahatsızlıktan dolayı, üyelik
müzakereleri bir noktada donmuş durumda. Bunu kimse açıktan söylemiyor, ama
vaziyet bu. Bu gerçekler ışığında biz tabii ki Avrupa’yla, Avrupa
ülkeleriyle olan dengeli ithalat, ihracat ilişkilerimizi, ticaret
ilişkilerimizi devam ettiriyoruz. Fakat diğer küresel ekonomik iş birliği
platformlarına da çok yakından bakıyoruz.
Cumhurbaşkanımızın bu konuda oldukça geniş bir vizyonu var, bunlardan
birisi de BRICS. BRICS’i yakından takip ediyoruz, burayla ilgileniyoruz,
ilgimizi de açıkça gösterdik. Ama anladığımız kadarıyla, BRICS de kendi
kurumsallaşmasını bir noktaya taşıma adına yeni üye alımını an itibariyle
dondurmuş durumda. Başka bir klasman, ortaklık gündeme getirmiş durumda.
Yani üyelik teklifi bize gelmedi, onun için şu anda yakından takip etmeye
devam ediyoruz. Ama Avrupa Birliği’nin aksine BRICS’in tabii kompozisyonu
oldukça kuşatıcı. Her renkten, her dilden, her kültürden, her medeniyetten
ülkelerin bir araya geldiğini görmek. Müslüman, Hristiyan, Hindu, Budist,
siyah, beyaz ne kadar insan varsa, medeniyet varsa burada bir platform
oluşturma çabasındalar. Umarım, burada da kurumsallaşan ve kuşatıcı olan
bir ekonomik yaklaşım gelişir.
SORU- [SİMULTANE TERCÜME]
https://www.youtube.com/live/oeAK1q6Zp_g?si=DUhGDnSQ1dp7LhFA&t=1981
RUSYA DIŞİŞLERİ BAKANI SERGEY LAVROV- [SİMULTANE TERCÜME]
https://www.youtube.com/live/oeAK1q6Zp_g?si=gQqqlrWWs8bBT_tc&t=2000
SORU- Sorum Sayın Bakan Hakan Fidan’a olacak. İsrail Başbakanı Netanyahu,
İsrail’in yeni Suriye hükümetinin askeri güçlerinin Suriye’nin başkenti
Şam’ın güneyindeki topraklarda faaliyet göstermesine izin vermeyeceğini
söyledi. Netanyahu, İsrail güçlerinin Hermon dağında ve işgal altındaki
Golan Tepeleri’ndeki tampon bölgede “Toplumlarımızı korumak ve herhangi bir
tehdidi engellemek için belirsiz bir süre kalacağız” dedi. Bunun yanı sıra,
İsrail’in Batı Şeria’da da artan bir şekilde sivilleri hedef aldığını
görüyoruz. Sizin bu açıklamalara dair görüş ve değerlendirmeleriniz neler?
DIŞİŞLERİ BAKANI HAKAN FİDAN- Değerli basın mensupları; Türkiye’nin bu
konudaki tavrı, politikası bildiğiniz gibi oldukça net. Cumhurbaşkanımız bu
konuda görüşlerini her fırsatta dile getirmekte, o da şu: Bölgede
Filistinlilerin kendi devletine sahip olduğu, İsraillilerin kendi devletine
sahip olduğu, bütün bölgenin, bölge ülkelerinin barış içerisinde yaşadığı,
kimsenin birbirinin egemenliğine, toprağına, canına, malına göz dikmediği
bir atmosfer. Aslında, Gazze krizi başladığı andan itibaren, bu krizin
aslında bir fırsatı doğurabileceğini, iki devletli çözümün her zamankinden
daha fazla önemli bir alternatif hale geldiğini söylemiştik. Neden? Eğer
iki devletli çözüme ulaşılırsa, bölge ülkeleri buna destek vermeye hazır.
Hem Filistin devleti hayata geçmiş olur, Filistinlilerin hak ettiği devlet
verilmiş olur, hem de İsrail’in uzun yıllardır aradığı güvenlik garantisi
bölge ülkeleri tarafından, uluslararası toplum tarafından sağlanmış olur,
buna Türkiye de dahil.
Fakat gelişen olaylar karşısında gördüğümüz şu: Netanyahu hükümeti ve onun
çizgisinde olanlar, var olan olayları İsrail’in yayılmacılığı için
kullanmaktalar. Burada Suriye'deki işgalin devamı, Lübnan'daki işgalin
devamı, Batı Şeria’nın giderek provoke edilerek bir ilhaka tabi edilmeye
çalışılması, Gazze’deki Filistinlilerin Gazze’den sürgün edilmesi… Bunlar
şu anda ortaya konan cari planlar ve çalışmalar. Ama biz uzun yıllardır
biliyoruz ki İsrail kendi güvenliği adına özellikle sınırdaş olan ülkelerde,
Ürdün, Lübnan, Suriye’de bir zayıflık, istikrarsızlık ortamı yaratma
konusunda bir proje geliştirmiş durumda. Hatta bunun da daha ötesine
giderek ikinci kuşakta bulunan ülkelerin belli askeri kabiliyetleri
kazanmaması yönünde Amerika Birleşik Devletleri ile de ciddi bir şekilde
çalışıyor.
Bütün bu politikanın amacı ne? Ben kendimi güvende hissetmiyorum, önleyici
bir güvenlik stratejisi takip edeceğim, bunun yolu işgalden geçiyor, bunun
yolu askeri saldırganlıktan geçiyor, bunun yolu benim etrafımda bulunan
nüfusu Arap ve Müslüman olan bütün ülkeleri baskı altına alıcı bir
politika. Bu politikada kendim yettiğimce kendi gücümü kullanacağım,
yetmediği zaman da Amerika'yı getireceğim, bir forklift gibi kaldıraç
olarak bölgede kullanacağım. Şu anda devam eden politika bu. Bu politika
çok riskli bir politika, çok ciddi geri tepmesi olabilecek olan bir
politika. Bölgeyi istikrarsızlaştırdığı gibi, bütün risklere, terör dahil
açık hale getirdiği gibi, İsrail'in de güvenliğine hizmet eden bir politika
değil. Onun için bizim tavsiyemiz, hala fırsat varken bu intihar
politikalarından Netanyahu hükümetinin vazgeçmesi, uluslararası toplumun
bir an önce bu konuda gerekli telkinde ve baskıda bulunması. Aksi takdirde,
her türlü şeyi kontrol altına aldığınızı düşünürsünüz, ama beklemediğiniz
bir noktada başka bir kriz, başka bir kaos kendisini gösterir. Umarım yol
yakınken dönerler bu politikadan.
* Interpress deşifresidir.