Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Trabzon’da Düzenlediği Basın Toplantısı, 9 Haziran 2012

Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Trabzon’da Düzenlediği Basın Toplantısı, 9 Haziran 2012,Trabzon Müzesi-Kostaki Konağı

Değerli arkadaşlar, Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Dışişleri Bakanları toplantısı ve üçlü sürecin Trabzon deklarasyonu çerçevesinde başlatılması ile ilgili olarak Trabzon’da bulunuyoruz. Ben basın toplantısına geçmeden önce, Trabzon’daki heyelanda hayatını kaybeden Sayın Fatma Öztürkoğlu’na ve kızı Sayın Münevver Öztürkoğlu’na Allahtan rahmet diliyorum. Ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Allah böyle acıları bir daha göstermesin diyorum. Ve tabii Trabzonlu vatandaşlarımıza, kardeşlerimize de burada bize gösterdikleri ev sahipliği için, bize ve Gürcistan-Azerbaycan Dışişleri Bakanlarına gösterdikleri ev sahiplikleri için teşekkürlerimizi sunuyorum. Gerçekten çok müstesna bir gün yaşadık. Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan arasında karşılıklı tanımadan 20 yıl sonra üçlü bir yeni işbirliği mekanizması devreye sokmaktan da büyük bir mutluluk duyduğumuzu ifade etmek istiyorum. Diplomasi muhabirlerimizin buradaki mevcudiyetinden bilistifade aslında son bir hafta içinde yoğun bir diplomatik trafik yaşadıgimizi hatirlatayim. O çerçevede kısa bazı bilgiler aktarmak istiyorum. Önümüzdeki hafta da yoğun bir uluslararası diplomatik trafik içinde olacağız. Bu konuda da bazı bilgileri paylaşmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Haziran ayı başından itibaren son 9-10 gün içinde altı, yedi uluslararası toplantıya ev sahipliği yaptık. Öncelikle Sayın Başbakanımızın bizzat bu konularla Medeniyetler İttifakı Taahhüt Toplantısı ve hemen akabinde BM Somali Konferansını gerçekleştirdik. Her iki toplantıya da çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, dışişleri bakanları ve BM başta olmak üzere uluslararası kuruluşlar katıldı.

Daha sonra Dünya Ekonomik Forumu İstanbul’da gerçekleşti ve takip ettiğiniz gibi Davos dışındaki en genç katılım toplantılarindan biri Türkiye’de oldu ve yine çok sayıda devlet ve hükümet başkanı, bakanlar, aydınlar, sivil toplum kuruluşları, kanaat önderleri bu toplantılara katıldı. Hemen akabinde Terörizmle Mücadele Küresel Forumunu topladık. Bu forum marjında Suriye konusunda 14 bakanın, BM Güvenlik Konseyi üyesi ve bölgenin önemli ülkelerinden oluşan 14 bakanın katılımıyla bir özel toplantı gerçekleştirdik. Daha sonra AB Stratejik Diyalog Toplantısıni yaptık. AB Stratejik Diyalog Toplantısına AB Bakanımızla birlikte Sayın Ashton ve Sayın Füle de katıldılar. Hemen arkasından Perşembe günü toplantı yaptıktan sonra Cuma günü Ordu’da Reform İzleme Grubu toplantısını ve hem de burada takip ettiğiniz gibi öğleden sonra Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan Üçlü Toplantısını gerçekleştirdik. Gördüğünüz gibi 9 günlük trafik, Türkiye’nin gerek küresel, gerek bölgesel alanda ne kadar yoğun bir gündemle ilgilendiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor. Medeniyetler İttifakı, küresel barış, kültürel barış ve özellikle de gelecek dönem küresel kültürel düzenin yeni bir yapıya kavuşmasi açısından başlattığımız çok önemli bir girişimdi, bunun toplantısını yaptık. Yine küresel bir konu olarak sadece Afrika bağlamında değil, küresel vicdanın ve adalet arayışının en önemli konularından biri olan Somali hakkinda önemli bir toplantı yaptık. Yine küresel bir konu olarak da Terörizmle Mücadele Küresel Forumu’nu topladık. Bütün bu konular bölgemizin çok ötesinde önem taşıyan konular. Bu toplantılar marjında başta ABD Dışişleri Bakanı Sayın Clinton, İngiltere Dışişleri Bakanı Sayın Hague ve birçok dışişleri bakanlarıyla ikili görüşmeler gerçekleştirdik. Bu, uluslararası gündemin nabzının son bir hafta içinde İstanbul’da attığını bir kez daha gösterdi. Uluslararası sistemin son bir hafta içinde bütün dikkatleri İstanbul’a yapılan toplantılara yoğunlaşmıştı. Bunun dışında tabii ilgilendiğimiz, doğrudan ilgi alanımıza giren bir konu olarak Suriye ile ilgili son derece önemli bir toplantıya, Hama’daki katliam haberi geldiği gün, İstanbul’da ev sahipliği yaparak Suriye konusundaki diplomatik girişimlerimize yeni bir ivme kattık. Ayrıca, bu toplantı sonrasında ben dün, Çin Dışişleri Bakanı Sayın Yang Jiechi ile çok uzun bir telefon görüşmesinde son durumu müzakere etme imkanı buldum,yine Suriye ile ilgili olarak. Bu konuda daha sonra geniş bir açıklama yapacağız. Ancak, Suriye’de geldiğimiz son aşamada gelinen durum maalesef Suriye’deki trajedinin sadece Suriye sınırlarıyla ya da bölgesel sınırlarla kısıtlı olmanın ötesinde, bütün insanlığı ilgilendiren bir insanlık trajedisine dönüşmekte olduğudur. Önce, El Hula’da sonra Hama’da yaşanan katliamlar ve bu katliamların gerek BM gözlemci heyeti tarafından, gerekse diğer kaynaklardan edindiğimiz bilgilerle Şebbiha güçleri tarafından gerçekleştirilmiş olması ve bu katliamların devam edecek mahiyette, yoğun saldırıların, operasyonların bugüne kadar da devam ediliyor ve sürüyor olması hepimizi kaygılandırıyor. BM Genel Sekreteri Sayın Ban Ki-Moon bu konuda en üst düzeyde en net açıklamaları yaptı. Ve halkına karşı bu şekilde bir saldırı düzenleyen, operasyon yapan kadın çocuk ayırımı gözetmeden insanların katliamına yol açan bir rejimin meşruiyetinin kalmadığını en üst düzeyde vurguladı. Tabii bu negatif gündem yanında AB ile Stratejik Diyalog toplantısı yaptık ki son derece pozitif bir ortamda seyretti. Zaten basın toplantısında da sizlerle beraber olduk İstanbul’da. Başta vize konusu olmak üzere pozitif gündem ve diğer stratejik diyalog alanlarında, siyasileri ilgilendiren konularda, Ortadoğu ve Balkanlar konularında kapsamlı istişare imkanımız oldu. Bu da bizim AB konusunda bütün engellemelere rağmen ne kadar kararlı bir duruş sergilediğimizi açık bir şekilde gösterdi. Tabii hemen paralelinde ertesi gün yaptığımız Reform İzleme Grubu ise ülkemizdeki reform sürecinin bundan sonraki planlaması ile ilgili son derece önemli bir boyut içeriyordu ve İçişleri Bakanımızın ev sahipliğinde orada gerçekleştirdik. Önümüzdeki dönemde atılacak adımlar konusunda gerek Adalet Bakanımız, gerek AB Bakanımız ve bizler bütün bu süreçle ilgili karşılıklı istişare imkanı bulup önümüzdeki dönemde bu reform süreci artan bir ivme ile hem yeni bir nitelik kazanacak hem de gündemde olmaya devam edecek. Ve nihayet Türkiye-Azerbaycan-Gürcistan üçlü mekanizması, dediğim gibi Kafkaslar’da yeni bir işbirliği altını açıyor. Zaten birlikte gerçekleştirdiğimiz dün sizin de basın toplantısında takip ettiğiniz birçok önemli proje vardı. Sadece Kafkasya açısından değil, Avrasya içinde enerji ve ulaştırma irtibatları açısından büyük önem taşıyan projeler bunlar. Bakü-Tiflis-Ceyhun petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-Erzurum doğalgaz boru hattı, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı ile Kafkasları Hazar’ı Kafkasya’ya Akdeniz’e bağlayan çok önemli projeleri üç ülke olarak birlikte yürütüyoruz.

Şimdi üç ülke dışişleri bakanları bir yeni süreçte siyasal konulara, ekonomik konulara ve kültürel konulara da muhtevi yeni bir adım attılar. Trabzon Deklarasyonu’nda bunun temel ilkelerini tespit ettik. İnşallah önümüzdeki 6 ay içinde tekrar bir araya gelerek 2015’e kadar üç yıllık bir eylem planını açıklayacağız. Hem üçlü ilişkiler alanlarında, hem de Kafkasya’da ortak olarak barışı, istikrarı, refahı hakim kılmak üzere atacağımız adımlar konusunda çok önemli bir süreç olacak. Önümüzdeki hafta da çok yoğun diplomasi trafiği var. Şimdi ben bunları sizinle paylaşmak istiyorum. Pazartesi günü Karadeniz Ekonomik İşbirliği Dışişleri Bakanları toplantısı için Belgrad’a gideceğiz. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Dışişleri Bakanları süreci bu sene 20. Yılını idrak ettiği için Karadeniz Ekonomik İşbirliği ve önümüzdeki 6 ay içinde de dönem başkanlığını biz üstleneceğimiz için çok yoğun bir hazırlık yaptığımız bir dönemdeyiz. Karadeniz Ekonomik işbirliği konusunda. 26 Haziran’da da 20. Yılı münasebetiyle Karadeniz Ekonomik İşbirliği devlet ve hükümet başkanları zirvesine ev sahipliği yapacağız. Bunu da buradan Karadeniz’in merkezi şehirlerinden biri olan Trabzon’dan bir kez daha vurgulamak istiyorum. Türkiye Karadeniz’in bir refah ve istikrar alanı haline dönüşmesi için her türlü çabayı gösteriyor, gösterecek. Bundan sonra da bu iş birliği alanını genişleteceğiz. Ve bütün bu işbirliği projelerinde de Trabzon’un özel bir önemi, konumu olacak. Onun için tam bu kritik aşamada Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan üçlü toplantısıyla Karadeniz Ekonomik İşbirliği Dışişleri Bakanları Toplantısı arasında da Trabzon’da bulunmamız mahiyetiyle özel bir önem var. Onu da buradan Trabzon’dan vurgulamak istiyorum. Daha sonra 14 Haziran’da Kabil’de İstanbul sürecinin ikinci toplantısı yani, Afganistan’ın komşuları ve uluslararası toplumun birlikte bir araya geldiği, İstanbul’da bizim başlattığımız sürecin ikinci toplantısı için Kabil’e gideceğim. Afganistan Dışişleri Bakanı değerli dostum Zalmay Resul ile birlikte o toplantıya eşbaşkanlık yapacağız. Aynı günlerde yine Belgrad’da bu kez Güney Doğu Avrupa Ülkeleri Dışişleri Bakanları ve hükümet başkanları toplantıları yapılacak. 14-15 Haziran’da Kabil’deki eş başkanlığı dolayısıyla bu toplantılara da Başbakan yardımcımız Sayın Ali Babacan katılacak ve nihayet gelecek hafta Cumartesi günü de yine önemli bir küresel inisiyatife ev sahipliği yapacağız. Nükleer Silahsızlanma Zirve Toplantısının, 8 ülke birlikte geliştirdiğimiz ve küresel alanda nükleer silahsızlandırmayı teşvik etmek üzere dışişleri bakanı arkadaşlarımla birlikte İstanbul’da Nükleer Silahsızlanma Zirvesini gerçekleştireceğiz ve dünyaya buradan nükleer barış konusunda bir önemli çağrıda bulunacağız.

Gördüğünüz gibi 1 Haziran’dan 15 Haziran’a kadar süreçte onu aşkın küresel bölgesel nitelikli toplantıya ev sahipliği yapıp, eşbaşkanlık yapmış olacağız. Bu da Türkiye’nin son dönemde artan diplomatik aktivitesinin çok açık bir göstergesi, tekrar Trabzonlu hemşerimize teşekkür ediyorum. Gösterdikleri büyük misafirperverlik için. Bundan sonra da Trabzon’u diplomatik faaliyetlerin önemli bir merkezi haline getireceğiz. Bu konuda da kararlıyız. Sorularınızı alabiliriz.

SORU: İstanbul’daki KEİ Zirvesi’ne Ermenistan’ın katılmasını bekliyor musunuz?

CEVAP: Tabii KEİ bölgesel bir organizasyon olarak Ermenistan’ın da başından itibaren katıldığı, üye olduğu ve İstanbul’da da Büyükelçi düzeyinde temsil edildiği bir yapıdır. Dolayısıyla Ermenistan’ın katılması doğal ve katılmasını da bekliyoruz. KEİ’nin ve Karadeniz ve çevresindeki havzaların dediğim gibi istikrar ve barış havzası haline gelmesi için onu da bir fırsat olarak telakki ediyoruz. Ümit ederiz ki, dün burada gerçekleştirdiğimiz toplantıya paralel olarak önümüzdeki dönemde Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunlar aşılır. Ve bu Kafkasya Karadeniz İşbirliği alanı daha da genişler. Bütün bu çabalarımız hiçbir ülkeyi dışlayıcı mahiyette değildir bunu vurgulamak istiyorum. Bu sorunlar aşıldığında Ermenistan’ın da bu üçlü mekanizmalara girmesini de ümit ediyoruz. Ama öncelikle Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklar ile ilgili sorun mutlaka çözülmesi gerekir. Ama Karadeniz Ekonomik İşbirliği, Ermenistan’ın zaten kurucu üye olarak da bulunduğu önemli bir inisiyatiftir. Ermenistan’ın en üst düzeyde İstanbul’daki toplantıya bekliyoruz.

SORU: Devlet Başkanları mı?

CEVAP: Tabii zaten davet devlet başkanları düzeyinde bir davettir. Kendi takdirleridir ama biz bütün devletlerin üye devletlerin en üst düzeyde temsil edilmesine büyük önem veriyoruz. Bu konuda İstanbul’da İstanbul zaten böylesine zirvelere de ev sahipliği yaptığı için hiçbir ayırım söz konusu değildir.

SORU: Sayın Bakanım sizin de söylediğiniz çok önemli Suriye toplantısına ev sahipliği yaptınız İstanbul’da. Oradan da bir başkanlık açıklaması çıktı. Şunu söyleyebiliyor muyuz; yeni bir süreç mi başladı Suriye konusunda? Çin Dışişleri Bakanıyla da telefonla konuşma yaptığınızı söylediniz. Acaba, önümüzdeki süreçte uluslararası kamuoyu Suriye için nasıl bir yol haritası üzerinde anlaştı ve bunda Türkiye’nin rolü ne olacak. Rusya ve Çin’in halen güvenlik konseyindeki vetosu sürüyor mu? Yoksa bir plan süreci mi başlayacak. Suriye konusunda ne yapacağız. Türkiye nasıl bir öncü rol üstlenecek?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi aslında o başkanlık açıklamasında çok açık bir şekilde ortaya kondu tutumumuz, bu 14 ülkenin ortak tutumudur. Dün Fransa tarafından da bir açıklama yapıldı veya bu saatlerde belki yapılacak. 6 Temmuz’da da Suriye’nin Dostları Grubu daha geniş zeminli bir toplantı da gerçekleşecek. Dolayısıyla biz, Suriye’deki bu trajedinin bitmesi, meslek ve etnik temelli herhangi bir daha yoğun iç çatışmanın yaşanmaması ve hangi kökenden olursa olsun bütün Suriyeli kardeşlerimizin barışı ve huzuru için elimizden ne geliyorsa şimdiye kadar yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Bir taraftan Suriye rejiminin bu saldırıları ve insanlık suçu niteliği taşıyan son katliamlara açık tavır alan ülkelerin oluşturduğu zeminde, ki İstanbul’da bu konu açıldı, baskıyı artırmak, diğer taraftan Suriye üzerinden etki gücüne sahip Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri olan Rusya ve Çin’le yoğun temasları sürdürmek ve tabii bölgesel inisiyatifler olarak da mutlaka Arap Ligi’yle birlikte yeni adımları planlamak konusunda birkaç ayaklı çalışmamız sürüyor. Bu mesele, artık Suriye’de iki taraf arasında bir mücadele olmaktan çıkmış ve Suriye halkının çok ağır silahlarla bir rejim tarafından katliamı şekline dönüşmüştür, bunu görmemiz lazım. Aynı şekilde bölgesel bir gerilimin tarafları yok burada, mezhep ve etnik nitelikli bir çatışma da yok. Yani bir tarafta Sünnilerin, diğer tarafta Nusayrilerin olduğu bir şeyden daha çok, kendi halkına zulmeden bir rejimde hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun bu zulme muhatap olan halk kitleleri var. Biz uluslararası alanda da bunun bir küresel kutuplaşma gerekçesi olmamasını istiyoruz. Yani bir tarafta Batı ülkeleri ve Arap ülkeleri ve komşu olarak Türkiye, diğer tarafta; Rusya, Çin gibi bir kutuplaşmayı doğru görmüyoruz. Bu bir insanlık meselesi haline dönüşmüştür, herkesin bunu bu şekilde anlamasına önem veriyoruz. Dolayısıyla da Rusya ve Çin’le de yoğun temas içindeyiz, onlarla da aynı perspektiften olayları değerlendirebilmek için bu temaslarımızı sürdüreceğiz. Suriye sorunu, kimsenin dışlanmadığı, herkesin sürecin içinde olduğu, ancak herkesin de uluslararası temel ilkeler etrafında insan hakları ve sivillerin korunması çerçevesinde yaklaşmasını bekliyoruz. Önümüzdeki dönem, bu konudaki aktivitelerimizin arttığı bir dönem olacak. Tabii bu arada G-20 Zirvesi de yaklaşıyor, orada da yoğun görüşmelerimiz olacak bu çerçevede yapılan görüşmelerde her halükarda şuna izin vermeyeceğiz: bir rejim, son derece gayri insani yöntemlerle kendi halkını katlederken buna seyirci olmayacağız. Ne Türkiye olarak, ne Arap Ligi’yle birlikte bölge olarak ne de bütün aktörlerin içinde bulunduğu uluslararası toplum olarak buna seyirci kalmayız, bunun da bilinmesi gerekir.

SORU- Dün Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın bazı açıklamaları oldu Sayın Bakan. Kuzey Irak’ta silah bırakmaya kadar giden görüşmeler var dedi. En başından da Amerika’nın bu işin içinde olduğunu söyledi. Belli ki Hükümet, dağ kadrosuyla yapılan görüşmeler konusunda bilgi sahibi. Size birkaç sorum olacak. Görüşmeler ne kadar süredir devam ediyor, siz de Amerika ve Irak tarafı ile sık sık görüşüyorsunuz, acaba Mesut Barzani tüm bu görüşmeler.. bir diğer çok tartışılan konu, dağ kadrosunun üçüncü ülkelere gönderilmesi konusuydu. Acaba bununla ilgili sizin bir dahliniz var mı üçüncü ülkelere gönderme konusunda.

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi biraz önce Sayın Başbakan Yardımcımızla da görüştüm. Yani gazeteye yansıyan beyanları çerçevesinde istişarede bulunduk. Tabii bazı hususlarda belki kast edilenin ötesinde anlam da yüklenmiş olabilir. Ancak şunu vurgulamak isterim: Sayın Başbakan Yardımcımızın da orada vurguladığı gibi, uzun zamandır zaten bizim terörle mücadele ile ilgili olarak yürüttüğümüz faaliyetler biliniyor. Kuzey Irak bölgesel yönetimiyle detaylı görüşmeleri Mesut Barzani, Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye ziyaretleri olduğunda, Sayın Başbakanımız da ben de hepimiz yaptık. Son olarak Terörle Mücadele Küresel Forumu çerçevesinde biliyorsunuz PKK terör örgütü konusunda da açıklamalarımız oldu. Amerika, Türkiye ve Irak arasında üçlü mekanizmalar var. Bütün bu mekanizmalarda zaten eskiden beri hedefimiz, terör örgütünün Türkiye’yi ve Kuzey Irak’taki, Irak’taki bütün kesimleri de rahatsız eden faaliyetlerin bir an önce sona erdirilmesi, taleplerimiz hep bu olmuştur. Bu yönde de yoğun çalışmalar yürütülmüştür, yürütülmektedir. Yani bunu şu anda hemen bir gelişme üzerine yapılmış bir açıklama olarak değil, bütün o sürecin içinde Türkiye’nin temel hedefi olarak yorumlanması gereken bir değerlendirme olarak ele almak lazım. Bu konudaki çalışmalarımız kesintisiz şekilde bütün taraflarla sürdürülecektir. Türkiye bir taraftan demokratikleşme ve yeni Anayasa konusunda çok ciddi adımlar atarken, diğer taraftan da sadece Türkiye için değil, bölge için de büyük bir tehdit oluşturan terör faaliyetleri karşısında etkin mücadelesini sürdürecek. Bütün bu faaliyetler, hem Türkiye’de iç barış ve huzurun tahkim edilmesi, hem de bölgede önemli bir terör tehdidinin olmasını ortadan kaldırmasını sağlayacak bir zemin oluşturacaktır. Bu konuda herkesle, her tarafla yoğun görüşmeler eskiden beri sürdürülüyor, şimdi de devam ediyor.

SORU- Efendim, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun Özel Temsilcisi Kudret Özersay istifa etti. Siz bu kararın nasıl etkileri olacağını düşünüyorsunuz ve istifanın öncesinde ya da sonrasında kendisiyle herhangi bir temasınız oldu mu acaba?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kudret Bey, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde müzakereleri yürüten çok değerli bir müzakerecimizdir, diplomatımızdır. Ve son derece uyumlu bir çalışma içinde hem Sayın Eroğlu’yla, hem Türkiye’de ekiplerimizle, çok büyük katkılarda bulunmuştur. Bu dönemde de önemli bir süreçten geçiyoruz Kıbrıs’la müzakereler bağlamında. Gelişmeleri izliyoruz. Ben öncelikle dediğim gibi, bu müzakerelerin suhuletle ve etkinliğine bir zarar getirmemek için sürdürülmesi önemlidir. Gerekirse temas da kuracağız. Ama şu aşamada bu bilgiler bize iletildi, gerekli görüşmeleri yapacağız.

SORU- Efendim, biraz önce Çin’in Dışişleri Bakanı’yla uzun bir telefon görüşmesi yaptığını söylediniz, biraz ayrıntı verebilir misiniz? Çin’i Suriye konusunda ikna etme noktasında neredeyiz, Suriye konusunda biraz daha geri adım atılacak mı Çin, vetosunu kaldırılma sinyali var mı, nedir beklentiniz Çin’den? Ne anlattılar, size ne mesaj verdiler? Çünkü gördüğüm kadarıyla Çin ve Rusya’nın vetosu olduğu sürece Suriye konusunda çok daha etkin bir adım atmak olası görünmüyor. Bu anlamda ikna edilecek gibi duruyor mu Çin?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi zaten Sayın Başbakanımızla Pekin’e gerçekleştirdiğimiz ziyarette Çin Devlet Başkanı Sayın Hu Jintao’yla yaptığımız görüşmede de bu konu detaylı olarak ele alınmıştı ve her iki lider tarafından, iki dışişleri bakanı olarak bizlerin sürekli istişare halinde bulunması kararı verilmişti. Dolayısıyla aramızda zaten bir iletişim kanalı mevcut ve bu sürecek. Çünkü Çin’le Türkiye’nin aslında Ortadoğu bölgesiyle ilgili kaygıları ortaktır, orada da bunu tespit ettik, dün de tekrar tespit ettik. Çin için de, Türkiye için de Ortadoğu’da istikrar önemlidir. Çünkü Ortadoğu’daki her istikrarsızlık, her iki ülke de enerji yönünde ciddi bir talep ülkeleri oldukları için bu istikrarsızlığın sürmesini istemezler. Ama maalesef kendilerine de daha önce ve dün de vurguladığımız gibi, bugün Esad Yönetimi, bir istikrar değil, bir istikrarsızlık faktörü haline dönüşmüştür. Çin Dışişleri Bakanı da temel ilkelerini vurguladığını, bu konuda da büyük ölçüde örtüşme var. Yani biz de, Çin de Suriye’nin toprak bütünlüğüne, egemenliğine bir helal gelmesini istemiyoruz hiçbir şekilde. Suriye bizim dost ve kardeş bir ülkemizdir. Rejim, yönetim ne olursa olsun biz Suriye’nin toprak bütünlüğüne büyük önem veririz. Ayrıca yine her iki ülkede dün de bunu teyit ettik. Suriye’de sürmekte olan bu katliamlara karşı net bir tutum içindedir. Ancak tabi burada bazen yöntem konusunda farklılaşma olabilir bu tutumun sürmesi konusunda. Çin tarafı, Annan Planı çerçevesinde çalışmaların yürütülmesini vurgulamakta. Biz de Annan Planını desteklediğimizi söyledik. Ancak şunun da farkında olmamız lazım ki, Annan Planı, bütün bu destek ifadelerine rağmen alanda can kayıplarını engelleyememiştir. Suriye Yönetimi açık bir şekilde Annan Planına ihlal etmiştir, defaatlerce ihlal etmiştir, her gün ihlal etmiştir ve halen ihlal ediyor. Şimdi bir plan, her gün ihlal ediliyorsa, sürekli o plana atıfta bulunarak bir sürecin işlediğini düşünmek de çok zor. Gerek El Hule, gerek Hama katliamları, Annan Planı’nın fiilen Yönetim tarafından ciddiye alınmadığını, saygı gösterilmediğini ortaya koydu. Bunu El Hule’de özellikle gözlemcilerin komutanları Generel Mut da teyit etti. Hama’daki katliama ise, gözlemcilerin ulaşılmasına bile imkan verilmedi. Biz bu konuda elimizdeki bilgileri Çin tarafıyla paylaştık. Ve bu Annan Planı’nın uygulanması için, eğer uygulanacaksa ciddi bir şekilde bir takvimlendirme ve kararlı bir tutum sergilenmesi gerektiği ve bu mesajın da bütün Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyeleri tarafından paylaşılması gerektiği hususunu kendilerine aktardık. Çok faydalı bir görüşme oldu her şeyden önce, karşılıklı olarak tabii biz komşu olarak sürecin içindeyiz, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi olarak da Çin önemli bir aktör. Bizim elimizdeki bilgilerin yoğunluğu ve bir anlamda kapsamlılığı herkes tarafından biliniyor. Bunları Çin tarafıyla paylaştık. Özellikle son günlerde kamplarımıza dönük olarak mülteci sayısında tekrar ciddi bir artış trendi başladı El Hule katliamından sonra. Bunu da göz önünde bulundurarak Türkiye üzerindeki ve Türkiye’nin hem güvenlik, hem insani kaygılarını göz önüne almak bakımından Türkiye’nin üzerindeki baskıyı da herkesin anlaması lazım. Bu sürdürülebilir bir durum değildir, sadece iyi niyetli yanlarıyla Annan Planının devrede olduğunu ifade etmek her gün Türkiye üzerindeki güvenlik ve insani baskının artmasını ortadan kaldırmıyor. İyi niyet planlarının bir karşılığının olması lazım, bu baskıyı biz hissediyoruz, Türkiye olarak biz hissediyoruz. Diğer komşu ülkeler olarak Ürdün hissediyor, Lübnan hissediyor, Irak hissediyor. Şimdi artık bu konuda sadece Annan Planı’yla ilgili iyi niyet planları değil, ciddi bir uygulama iradesi ve takvimlendirme olması gerektiğini bütün taraflarla paylaşıyoruz.

SORU- Sayın Bakan, bugün Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın bir açıklaması var. Planın yürümesi için uluslararası baskının da artırılması, bu alanda yeni yaptırım üzerinde çalışılması gerektiğini söylüyor. Siz bu açıklamayı nasıl karşılıyorsunuz birincisi. İkincisi; son dönemde Amerika’yla başlanan ve bugün de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin yaptığı, meşruiyetini kaybetti açıklaması var Esad’la ilgili. İşte Esad gitsin, meşruiyetini kaybetti diye. Biz ne düşünüyoruz bu konuda, Türkiye, Esad gitsin mi diyor, ne diyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sayın Annan’ın bu açıklamasını doğru bir açıklama olarak değerlendiriyoruz. Çünkü Sayın Annan, sadece bir plan sunup, o planı geriden izleme görevine, misyonuna sahip bir özel temsilci değil. Aksine o planın ne kadar uygulandığıyla ilgili bir gözlem yapma ve bunu değerlendirme sorumluluğu da tabii Sayın Annan’ın üzerinde. Zaten daha önce Sayın Ban Ki-Moon çok net olarak tutumunu ortaya koydu ve biz bu tutumu paylaşıyoruz. Sayın Ban Ki-Moon biliyorsunuz geçen hafta İstanbul’daydı. Kendileriyle hem Sayın Başbakanımızla birlikte, hem ayrıca uzun görüşmeler yaptık, duyduğumuz rahatsızlığı ifade ettik. Yani sürecin uzatılması Annan Planı etrafında sürekli rejimin zaman kazanması ve bu şekilde katliamlara devam etmesi konusundaki rahatsızlığımızı her düzeyde aktarıyoruz. Çünkü her gün bizdeki mülteci sayısı artıyor, her gün gözümüzün önünde bir insani trajedi yaşanıyor. Buna bizim kayıtsız kalmamız söz konusu olamaz. Bunu taraflara da bildirdik. Sayın Ban Ki-Moon’un o güçlü açıklamaları bizim de görüşlerimizi yansıtmaktadır onu ifade edeyim. Yani Esad Yönetiminin bu yöntemleri uygulayan bir yöntem olarak dünyanın neresinde olursa olsun sadece Suriye’de ve Esad Yönetimi değil, dünyanın neresinde olursa olsun kendi halkına El Hule’de, Hama’da bu yöntemi uygulayabilen hiçbir rejimin meşruiyeti kalmaz. Bunu çok açık bir şekilde Sayın Başbakanımızda ifade ettiler. Sayın Ban Ki-Moon’un o ifadeleri de hepimizin hissiyatını yansıtmaktadır zaten. 14 bakan olarak da yaptığımız açıklamada herhalde bu açık bir şekilde ortadaydı. Sayın Annan’ın bu son açıklaması aslında bir ölçüde tabloyu ortaya koymak için teklifte de bulunuyor. Yani baskının artırılması konusunda evet baskının artırılması lazım. Ve bu meselenin daha fazla can kaybına yol açmadan bir hal süreci içine sokulması lazım.

SORU: Efendim benim bir sorum var. Öncelikle İtalya Dışişleri Bakanı Terzi ile yaptığınız görüşmede Sayın Bakanın Kıbrıs konusunda artık somut ve elle tutulabilir bir ilerleme olmalıdır şeklinde bir ifadesi var. Kıbrıs Cumhurbaşkanımız Trabzon’dayken çözüm arayışlarında olduklarını belirtmişti. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türkiye’ye bağlanacak mı? Bu mümkün olacak mı? İkinci sorum çevresel etki değerlendirmesi (ÇEK) mevzuatının AB’ne uyumlu yasalar çerçevesinde yeniden düzenlenmesi sonucunda Türkiye çevre konusunda en hassas ülkelerden biri haline geldi. Çıta yükseldi. Bu çevre konusunda ülkemize büyük bir sorumluluk yüklendiğini bekliyor. Bunu biraz açıklar mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU: Sayın Terzi ile yaptığımız görüşme sonrasında yapılan açıklamada da vurgulandığı gibi artık Kıbrıs’ta statükonun bu şekilde ve sürekli dondurulmuş ve her an potansiyel kriz üretebilecek durumda sürdürülebilmesi mümkün değil. Dolayısıyla müzakerelerin biran önce süratlenmesi biran önce müzakerelere güçlü bir siyasi irade boyutu eklenmesi, siyasi iradeyle desteklenmesi ve netice alıcı bir takvimlendirme yapılması şart. Ama maalesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tarafının bütün iyi niyetli cabalarına yoğun çalışmalarına ve son olarak da Sayın Eroğlu’nun Sayın Ban-Ki Moon’a yazdığı mektuba rağmen, ki bu mektup son derece iyi niyetli açıklamalar içeriyordu, buna rağmen Kıbrıs Rum tarafı hem takvimlendirme hem de sürecin bundan sonraki aşamasında uluslararası bir konferans yapma tekliflerini reddetti. Ayrıca bununla da kalmadı. Sayın Hristofyas gelecek sene Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını çok erken bir tarihte ilan ederek aslında müzakereler için bir taraf olma niteliğinin zayıfladığını da dünyaya ilan etmiş oldu. Yani gelecek sene Cumhurbaşkanlığına devam etmeyecek olan bir liderin bu açıklamayı bu dönemde yapması aslında bundan sonra müzakerelerin anlamı kalmamıştır gibi bir yoruma tabi tutuldu. Çünkü ancak güçlü bir liderlik barış müzakeresi yürütebilir. Buna rağmen Kuzey Kıbrıs Türk tarafı ısrarla müzakere taleplerini yeniledi. İki gün önce AB Siyasi Diyalog Toplantısında da Kıbrıs konusunu AB tarafından muhataplarımızla çok uzun bir şekilde ele aldık. Bu konudaki rahatsızlığımızı da ilave ettik. Yani hem bu konuda, hem Türkiye AB ilişkileri bağlamında en çok zarar gören biziz ve AB. Hem de doğu Akdeniz’de ortaya çıkan istikrar bağlamında kırılgan bir durum var. Ama kimse Kıbrıs Rum tarafına dönüp de, ciddi bir şekilde masaya otur, ciddi bir takvim içinde bir çözüm istiyoruz gibi güçlü bir mesaj iletmedi. 1 Temmuz’dan itibaren de Kıbrıs Rum tarafının dönem başkanlığını alması durumunda zaten geçen seneden ilan ettiğimiz pozisyonumuzun da geçerli olduğu düşünüldüğünde, tabii bu konudaki uluslararası toplumdaki irade eksikliğinin maalesef Kıbrıs’ta çözümü yavaşlatan bir etki doğurduğu açık. Yine de biz çabalarımızı sürdüreceğiz. Karşılıklı müzakerelerle olumlu bir netice almayı ümit ediyoruz. Bütün niyetimiz Doğu Akdeniz’de kalıcı barışı tesis edecek bir çözüme ulaşılması.

SORU: Soru duyulmuyor.

SAYIN BAKANIMIZ: üçlü toplantıda ilkesel olarak gümrük kapılarında daha etkin bir faaliyet yapılması ve diğer üçlü olarak ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin ve kapıların artırılması, ilişkilerin yoğunlaştırılması konusunda bir mutabakat oluştu. Onu konuştuk. Ancak, bunun uygulanması ile ilgili eylem planı dediğim gibi önümüzdeki aylarda çalışılacak. Ve mümkün olduğu kadar Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan arasındaki girişkenliğin artmasını istiyoruz. Bu Kafkasya’da insan hareketliliğini mal hareketliliğini artıracaktır. Ve bütün ülkelere de ciddi bir katkı sağlayacaktır. Sarp sınır kapısı ile ilgili de bazı hususlar bize aktarıldı. Gümrük ve Ticaret Bakanımızla da görüşeceğiz. Yoğun bir çalışma yürütülüyor zaten. Gerekli tedbirler alınacak. Diğer sorunuz gerçekten önemli bir husus dün de burada dile getirilen bir husustur. Önce şunu söylemek istiyorum hem bütün Trabzonlu yetkililerimize hem halkımıza; bizim Trabzon’da burada bu toplantıları yapma sebebimiz de budur; Trabzon’u Karadeniz’in en önemli bir limanı ve hinterlandı olması itibariyle de önemli bir lojistik merkezi haline dönüştürmeye kararlıyız. Çünkü bu faaliyetlerle yapmak istediğimiz Trabzon’a 2023 vizyonu çerçevesinde yeni ve güçlü bir rol vermek. Bu da nedir Karadeniz’in bir taraftan Hazar’a bir taraftan İran üzerinden Bandar Abbas’a ve Körfeze, diğer taraftan da Akdeniz’e açılan ve Kuzey-Güney koridorlarının ticaret ulaştırma koridorlarını kendisine birleştirip dağıtan bir “hub” haline gelmesi. Bizim Trabzon’umuz için önümüzdeki dönemde gördüğümüz vizyon, oluşturmaya çalıştığımız vizyon bu. Dolayısıyla da öyle liman kapasitesiyle mesela Köstence’den yani Tuna’dan Avrupa içlerine kadar gidebilecek bir deniz ticaretinin Trabzon üzerinden aynı hattan Bandar Abbas’a, İran’da yaptığımız bütün görüşmelerde Trabzon ve Bandar Abbas arasında bir ilişki kurarak körfeze yani Hint okyanusuna kadar Tuna-Karadeniz –Trabzon-İran üzerinden Hint okyanusuna kadar giden en kısa yolu oluşturuyor. Diğer taraftan, yine 100. Yıl perspektifinde demiryoluyla Erzincan hattı ve diğer lojistik arka plan hinterlandı takviye edilmesiyle çok önemli bir kuşak oluşturacak. Bunlardan bir tanesi de Trabzon’un Gürcistan üzerinden Azerbaycan üzerinden Kafkasya’ya açılması. Biz vizeleri kaldırırken pasaportları dahi kaldırırken şimdi inşallah Azerbaycan’la da böyle bir ilişkiye geçme iradesindeyken zihnimizdeki vizyon Trabzon’u böyle bir “hub” olarak, böyle bir liman olarak malların insanların güney-kuzey koridorunda hareket halinde mutlaka bir şekilde ulaştıkları bir liman haline getirmek. Şimdi kapıları bu şekilde açtınız mı çok iyi özellikler dışında maalesef hiçbirimizin arzu etmediği bazı olumsuz sektörlerde bu kapıdan geçebiliyor. Ama bunu bu konuda belirleyici olacak olan Trabzonlulardır. Trabzonluların, Trabzon’umuzun bu misyonuna sahip çıkmaları ve bu misyon çerçevesinde Trabzon’da çok köklü bir şehir kültürünün muhafaza edilmesi ve şehir kültürünün daha da zenginleştirilmesi, Trabzon’un değerlerinin muhafaza edilmesi ama Trabzon’unda bütün dünyaya açılan bir liman niteliğiyle önemli bir ekonomik merkez halinde olmasını sağlamak lazım. Burada şu denirse bu kapıları bu girişleri tekrar zorlaştıralım, kötü girişler olmasın. O zaman iyi girişler yani mal ve insan hareketliliği de durur. Ama ben burada özellikle Trabzon’da sivil toplumumuza seslenmek istiyorum. Bu tür olumsuz sektörlerin gelişmemesi için bir kampanya başlatılması lazım. Hep beraber Trabzon’un kültürel değerlerine ve bütün Karadeniz’in kültürel değerlerine, ülkemizin kültürel değerlerine sahip çıkması lazım. Devletin atabilecegi adimlar, bunu teşvik edecek projeleri takviye etmektir. Ama muhtemel bazı olumsuz sektörler gelişir korkusuyla bu sefer kapıları kapatırsak Trabzon’u ve Karadeniz’imizi dünya içinde sadece bölgede dünyada önemli bir ekonomik merkez olma niteliğini kaybetmeye başlarız. Biz istiyoruz ki, Türkiye ile Gürcistan arasında kültür değişimi olsun. Sanat değişimi olsun, öğrenciler gidip gelsin. İlim adamları gidip gelsin, aydınlar gidip gelsin. Bunun için kapıları açtık, bunun için vizeleri kaldırdık. Bunun için pasaportları kaldırdık. Şimdi AB ile vize muafiyeti yaptığımızda aynı durum olacak. Biz isteriz ki, vize muafiyetlerinden bilim adamları, sanatçılar, işadamları, aydınlar istifade etsin. Yoksa kaçakçılar ya da fuhuş, kumar, sektör işletmecileri değil. Burada da önemli olan siyasi iradenin bu vizyonu kadar, sivil toplumun da bu vizyona sahip çıkması. Yani görev bütün Trabzonlulara düşüyor. Trabzonlu kardeşlerimize bütün doğu Karadenizli kardeşlerimiz bu olumlu iletişimi artırmalı. Olumsuz olabilecek hususlarda da Sayın Valimiz bu konuda çaba sarf ediyor, Rize, Artvin ve tüm diğer doğu Karadenizde. Bu imkan olarak görülmeli bir teknik ya da risk olma faktörü de ahlaki ve sosyal bakımdan mutlaka minimize edilecek sosyal çalışma yapılmalı. Peki, çok teşekkürler.