DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Değerli basın mensupları, İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu ve İslam İşbirliği Teşkilatı Rohingya/Myanmar Temas Grubu üyelerinin Dışişleri Bakanları ve temsilcileriyle resmi bir ziyarette bulunmak üzere biraz sonra Myanmar’a doğru hareket edeceğiz.
Bildiğiniz gibi geçen sene başında Myanmar’da Büyükelçilik açmıştık. Bu dönem zarfında, Myanmar’la ikili ilişkilerimiz süratle gelişti. Ancak özellikle geçen yaz aylarında Myanmar’da, Arakan bölgesinde yaşanan olaylar dolayısıyla çok büyük bir ıstırap duyduk. Türkiye olarak coğrafi uzaklığa rağmen, tarihi bağlarımızın son derece kuvvetli olduğu, İstiklal Harbinde bize elindeki bütün imkanlarla yardım etmiş olan ve birçok şehidimizin de bulunduğu Myanmar’daki bu gelişmeler üzerine geçen sene 8-10 Ağustos tarihlerinde, hepinizin de takip ettiği gibi Başbakanımızın Sayın Refikalarıyla birlikte Myanmar’a bir ziyarette bulunmuş ve on yıllardan sonra Arakan bölgesine giden ilk yabancı temsilciler, devlet adamları olarak gözlemlerde bulunma imkanına sahip olmuştuk. O ziyaret sonrasında, Ağustos 2012’den bugüne kadar Myanmar’la ilgili her olayı yakından takip ettik. Hem ikili ilişkiler bağlamında hem uluslararası toplum ve örgütler marjında Myanmar Dışişleri Bakanıyla ikili görüşmeler yaptık. Son olarak da Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda. Myanmar’da, son dönemde Arakan dışındaki Müslüman azınlıklara dönük olarak da bazı saldırılar yaşandı. Myanmar’da durumların iyileştirilmesi ve insan hakları konusunu sürekli gündemde tutmak üzere uluslararası örgütler nezdinde yoğun bir faaliyet içinde olduk. Bu çerçevede, geçen sene Ağustos ayındaki ziyaretime müteakip Kasım ayında Cibuti’de yapılan İslam İşbirliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları Toplantısı’nda uzun bir sunuşta bulunmuştum ve o zaman İslam İşbirliği Teşkilatı’nın Rohingya Temas Grubu oluşturması konusunu gündeme getirmiştik. Bu sene bu temas grubu oluştu. Ayrıca yine Myanmar ziyaretim esnasında gerek Devlet Başkanı Thein Sein ile gerekse Dışişleri Bakanı muhatabım ile yaptığımız görüşmelerde İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan bir heyetin Myanmar’ı ziyaret etmesi teklifinde bulunmuştum. O zaman da bu teklif genel olarak kabul görmüştü. Bu teklifimizi daha sonra da takip ettik. Bu sene Rohingya Temas Grubu oluşmasına müteakip de oradaki Büyükelçiliğimizin doğrudan takibiyle, Türkiye’nin çabalarıyla ve İslam İşbirliği Teşkilatı Genel Sekreteri Sayın Eklemeddin İhsanoğlu’nun girişimleriyle bu ziyaret planlandı.
Yarın inşallah Myanmar’da ikili temaslarda bulunacağız, ertesi gün de Arakan’a Rohingya bölgesine hareket edeceğiz. Orada hem Müslüman hem Budist kampları ziyaret edeceğiz. Ayrıca Myanmar Tarım ve Sulama Bakanlığı’na hibe ettiğimiz 4 traktör ve bazı tarım malzemelerinin tesliminde de bulunacağım. Bu arada şehitliğimizin ihdas edilmesi yönündeki çalışmalarımızda devam ediyor. Planlar, projeler yapıldı, onları da yerinde görme imkanım olacak. Dolayısıyla, bu ziyaretim hem İslam İşbirliği Teşkilatı heyeti içinde İslam İşbirliği Teşkilatı mensubu olarak önem taşımaktadır hem de bunun dışında ikili temaslarla da bulunarak ikili bir ziyaret gerçekleştireceğim. Myanmar önem verdiğimiz bir ülke. Myanmar’ın iç huzuru, sükûnu önemlidir. Ancak Myanmar içinde Kuzey Arakan Müslümanlarının son dönemde yaşadığı büyük ıstırapların, acıların dinmesi içinde Türkiye üzerine düşen görev neyse bunu yapmıştır, yapmaya da devam edecektir. Bu bizim tarihi borcumuzdur. Biraz öncede zikrettiğim gibi İstiklal Harbi esnasında onların ülkemize dönük duaları ve doğrudan yardımlarını hiçbir zaman unutmadık, bundan sonra da her platformda, her zeminde Myanmar’daki Rohingya Müslümanlarının durumlarını takip etmeye ve insan hakları konusunda geliştirmeler yapılması yönündeki telkinlerimizi yapmaya devam edeceğiz. Buyurun sorularınız varsa alayım.
SORU- Efendim, bu konuda açıklamalarınız oldu ama Suriye’ye ... bazı grupların özellikle yönetim ilanı söz konusu oldu. Türkiye’nin itirazlarını biliyoruz.Türkiye bu konuda nasıl bir politika izleyecek ve zamanlamasını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle Cenevre-2’nin hazırlıkları ve muhalifleri birleştirme çabaları devam ederken bu gelişmenin nasıl bir etkisi olabilir?
Bir de Efendim, Washington ziyaretinizin detayları belli oldu mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Evet, isterseniz öncelikle Washington ziyaretini takip eden bir ziyaret olduğu için zikredeyim. Cuma günü veya Cumartesi sabahı erken vakitte ülkemize döneceğim. Cumartesi günü öğleden sonra da Washington’a hareket edeceğim. İnşallah Washington’da Pazar ve Pazartesi günü temaslarda bulunup, Pazartesi akşamı da ülkemize döneceğiz. Washington’daki temaslarım ikili bir resmi ziyaret bağlamındadır. Bildiğiniz gibi Sayın Kerry Dışişleri Bakanlığı görevine geldikten sonra birçok kez ülkemizi ziyaret etti ancak benim ona bir iadeyi ziyaret yapma imkanım olmamıştı. Mayıs ayında Sayın Başbakanımızla yaptığımız ziyaret dışında, bu dönem zarfında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu dolayısıyla New York’a gittim, Washington ziyaretim olmamıştı. Dolayısıyla en az 3 kez borçlanmıştık Sayın Kerry’e. New York’taki temaslarımız esnasında üzerinde konuşmamız gereken çok fazla gündem maddesi olduğu için sadece Suriye konusunu değil, diğer konuların da ele alınacağı kapsamlı bir ziyaret yapmayı kararlaştırmıştık. Sayın Kerry’le görüşeceğim, Kongre’de temaslarda bulunacağım, Ulusal Güvenlik Danışmanı Sayın Susan Rice’yle görüşeceğiz, ayrıca bir think-tank’te konuşma ve değişik sivil toplum kuruluşlarıyla temaslarım olacak. 1,5 günlük bir ziyaret olduğu için yoğun bir şekilde programı tamamlayıp ülkemize döneceğiz.
Suriye’deki gelişmelere gelince; bugün basına düşen haberler Suriye’de bir özerk yönetim kurma yönünde çalışmalar olduğu konusunda. Dediğiniz gibi zamanlama son derece manidardır. Geçtiğimiz hafta içinde Suriye Ulusal Koalisyonu ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi arasında görüşmeler yapıldı ve bu görüşmeler neticesinde Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin Suriye Ulusal Koalisyonu’na katılmasında mutabık kalındı. Böylece Suriye’deki Kürt unsurların da Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanıdığımız Suriye Ulusal Koalisyonu’na girmesi mümkün oldu. Bu uzun zamandır bizim her iki tarafı da teşvik ettiğimiz bir husustu ve son derece olumlu bir gelişme olarak da uluslararası toplumda yankılandı.
Dün yine takip ettiğiniz gibi, Suriye Ulusal Koalisyonu bizim de teşvikimizle resmen Cenevre toplantısına katılacağını ilan etti, ayrıca da Suriye Kürt Ulusal Konseyi’nin de bu yapı içinde yer alacağı Cenevre Konferansında teyit edildi.
Şimdi bu görüşmeler yaşanırken PYD ve PYD bağlantılı unsurlar bugün böyle bir adımı attılar. Biz Suriye’deki etnik ve mezhebi gruplar arasında hiçbir zaman herhangi bir ayrım gözetmedik. Her zaman ilkesel davrandık ve bize de her zaman ilkesel bir şekilde davranılmasını bekledik. PYD’yle gerek Dışişleri Bakanlığımızdan arkadaşlarımızın, gerek diğer konulardan arkadaşlarımızın sürekli yürüttüğü temaslarda, benim de kamuya deklare ettiğim 3 temel husus hep gündemde oldu.
Birincisi; rejime dönük olarak açık bir tavır takınılması, net bir tutumla rejimin baskılarına ve zulmüne karşı bir tavır sergilenmesi.
İkincisi; Suriye muhalefeti içinde yer alınması, ikircikli bir tavır takınılmaması, bir gün rejim yanında, diğer gün muhalif gibi davranarak opportünist bir tavır sergilenmemesi, nerede durduğu, nerede yapıldığı belli bir tutum ortaya konması.
Üçüncüsü de; Suriye’nin kaderi Suriye halkının elindedir. Hiç kimse dışarıdan veya içeriden Suriye halkına bir şey empoze edemez. Dolayısıyla, Suriye halkının meşru seçilmiş parlamentosu oluşuna kadar ve onlar herhangi bir yönetim konusunda ilkesel bir tutum benimseyene kadar hiçbir emrivakiden, fiili durumdan, de facto oluşumuna yönelinmemesi ve böyle bir adım atılmaması.
Tabi bu kaos ortamında yerel bazı otoriteler çıkabilir. Birçok yerde şehir otoriteleri şeklinde yapılar doğuyor, koordinasyon kurulları vesaire. Ancak Suriye’de bir sınır çizecek şekilde herhangi bir iç bölünmeye yol açacak ve mukabil karşı adımları gündeme getirecek bir tutum takınılması ateşle oynamaktır, bu doğru bir tavır değil. Çünkü bugün X grubunun böyle bir ilanı olur, yarın Y grubunun, ertesi gün başka bir grubun. Bir bakarsınız Suriye etnik ve mezhebi temelde içeride belli alanlar arasında bölünmüş. Biz Suriye’deki Kürt kardeşlerimizin diğer Arap, Türkmen, Nusayri, Dürzi, bütün kardeşlerimiz gibi Suriye’nin asli unsuru olduğunu ve onlarla eşit haklara sahip olduğunu her zaman vurgulaya geldik, dolayısıyla hiçbir şekilde herhangi bir etnik ve mezhep ayrımı gözetmedik.
Ancak PYD’nin son dönemde rejimin desteğiyle kontrol altında tuttuğu bölgelerde başta Kürt kardeşlerimize dönük olmak üzere uyguladığı çok ciddi baskılar da var, bu konuda gelen yoğun şikayetler de var. Ümit ederiz ki, aklıselimle davranılır ve Suriye içinde yeni çatışma alanları ortaya çıkmaz. Geçici olarak birtakım düzenlemeler yapılması, dediğim gibi şehir şehir bazı yapılar oluşması bu kaos ortamında belki anlaşılabilir veya doğal bir seyir gibi görülebilir. Ancak Suriye içinde harita çizmek ya da Suriye içinde şu veya bu bölgeler arasında etnik ve mezhep temelli çizgiler oluşturmak çok yanlış bir gidişe sebebiyet vermek olur. Bu konuda atılacak adımlar ne Türkiye tarafından, ne komşu ülkeler tarafından, ne de uluslararası toplum tarafından herhangi bir nedenle meşru görülmez, görülemez.
O bakımdan, bugün Suriye Ulusal Koalisyonu’yla Suriye Kürt Ulusal Konseyi arasındaki bu olumlu hava ortaya çıkmışken bu havayı desteklemek lazım. PYD’nin de artık bir karar vermesi lazım, rejimin yanında mı, rejimin karşısında mı? On yıllardır Kürt halkına zulüm eden bir rejimin yanında durarak mı Suriye’nin geleceğinde rol oynamak istiyorlar, yoksa Suriye halkının haklı tepkilerini son derece barışçıl yöntemlerle dile getiren Suriye Ulusal Koalisyonu’nun içinde yer alarak mı? Cenevre’ye nasıl gideceklerini de belirleyecek olan husus budur.
SORU- Başbakan Erdoğan bu hafta sonu Diyarbakır’da Barzani’yle bir buluşma gerçekleştirecek. BDP bu konuda rahatsızlığını dile getirdi. Ahmet Türk, Nevruz’da biz davet etmiştik ama Barzani gelmedi dedi. Neler söyleyeceksiniz Efendim?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi doğrusu böyle bir durumdan rahatsız olmayı anlayamıyorum. Davet eden Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıdır, icabet eden Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Sayın Mesut Barzani’dir. Dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı herhangi bir bölgede birini davet ederse buna icabet etmek gerekir, bundan da kimsenin rahatsız olmaması gerekir.
Dün de bir vesileyle vurguladım, bu ziyaret aslında özgüvenin ve normalleşmenin bir göstergesidir. Türkiye, sınırları ötesindeki bütün akraba topluluklarla yakın ilişkiye girme politikası benimsemiştir. Hükümetimiz de bu politikayı etkin bir şekilde uygulamaktadır. Sayın Başbakanımızın Kosova’ya gitmesi, Saraybosna’ya gitmesi ne kadar doğalsa, bugün Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın Aliyev’le Nahcivan üzerinde birçok projeyi konuşması ne kadar doğalsa, yine Irak’ın ayrılmaz bir parçası olan Irak Kürt Bölgesel Yönetimiyle de Erbil ve bölgesel yönetimle ilgili, Kuzey Irak’la ilgili konuları görüşmesi, biraraya gelmesi o kadar doğaldır. Ve yine nasıl diğer komşu ülkelerden, tarihdaşlarımız, tarihi birlikte paylaştığımız akraba topluluklarımız, ülkemizdeki vatandaşlarımızla akraba olan her kesimden temsilcilerin Türkiye’nin herhangi bir yerine gelmesi doğal ve normalse, Irak’tan, Kürt Bölgesinden gelecek ziyaretçiler de o anlamda en iyi şekilde karşılanır ve aradaki muhabbetin köprüler oluşturan ziyaretlere dönüşmesi sağlanır.
Zaten Irak anayasası içinde tanımlanmış bir bölgesel yönetim var ve bu bölgesel yönetimle son yıllarda gittikçe artan işbirliğimiz var. Çok yoğun Türk yatırımları var orada. Erbil’e gittiğinizde her sokakta bir Anadolu şehrine girmiş gibi Türk şirketleriyle karşılaşırsınız. Ben 2-3 gün önce Irak’ta Bağdat’ı, Necef’i, Kerbela’yı ziyaret ettim, oralarda da aynı bağlarımız var. Dolayısıyla, bu ziyaret hem bölgesel yönetimle kurduğumuz ikili ilişkiler, hem Irak’ın birliği, bütünlüğü açısından da büyük bir önem taşıyor. Hem de Sayın Barzani güzel bir vesile olan toplu nikah vesilesiyle ülkemizde olacak, şenlik havasında bir ziyaret gerçekleşecek. Çok değerli iki sanatçı, bütün Türklerin, Kürtlerin gönlünde yer etmiş iki değerli sanatçı Sayın Tatlıses ve Sayın Pervez de buna katkıda bulunacaklar. Bundan sadece mutlu olmak gerekir, bu bir bayramdır, bu bir düğündür, düğünden kimsenin rahatsız olmaması gerekir. Biz de çevredeki kardeşlerimizle düğünde de beraber oluruz, Allah muhafaza, acı ve yas yaşanırsa da, onda da beraber oluruz.
Dün nasıl Necef ve Kerbela’da Hazreti Hüseyin’in yasını Şii kardeşlerimizle beraber tuttuk, hafta sonu bir büyük mutluluğu, bir düğün, toplu nikah merasiminin mutluluğunu da Kürt kardeşlerimizle birlikte Diyarbakır’da yaşayacağız. Bundan kimse gocunmasın. Bu doğal kültürel bağların ortaya çıkmasıdır ve Türkiye’nin, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin özgüveninin bir göstergesidir. Bundan sonra da bu ilişkiler artarak devam edecek. Rahatsız olanlar biraz tarih okusunlar, biraz gelecek perspektifi geliştirsinler, görecekler ki bu ilişkiler herkese fayda sağlar, bölgeye barış getirir. Ortadoğu Bölgesi’nde etnik ve mezhebi çatışmaların çıkartılmak istendiği bir dönemde, bu ziyaret, aslında bütün bölgeye en doğru mesajı verecektir. O da, gelin acıda ve mutlulukta, her yerde omuz omuza bir arada olalım, bizi etnik ve mezhebi temelde bölmek isteyenlere, karşı karşıya getirmek isteyenlere karşı omuz omuza duralım, Diyarbakır’dan verilecek mesaj budur. Bu mesajdan herkes gurur duymalı, huzur bulmalı, kimse de bu mesajdan rahatsız olmamalı.
Peki, çok teşekkürler arkadaşlar.