Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Katar’a Hareketi Öncesinde Ankara Esenboğa Havalimanında Düzenlediği Basın Toplantısı, 23 Kasım 2013

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bugün, Çarşamba gününe kadar sürecek olan, önce Katar daha sonra Bahreyn ve İran’a ziyaretlerimiz için Katar’a hareket edeceğiz. Yarın Katar Emiri, Katar Başbakanı ve Katar Dışişleri Bakanı ile görüşeceğim. Yarın öğleden sonra Bahreyn'e geçeceğiz. Bahreyn'de yetkililerle görüştükten sonra, Pazartesi günü Asya İşbirliği Diyaloğu (AİD) toplantısına katılacağız. AİD bizim geçen Eylül ayında üyesi olduğumuz ve üye olduktan sonra ilk toplantısını yapacak olan çok önemli bir Asya forumu. Dolayısıyla burada da Asya işbirliği platformu çerçevesinde ikili birçok temas da gerçekleştirme imkanı bulacağım. Oradan Tahran'a geçeceğiz. Tahran'da Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın (EİT) Dışişleri Bakanları toplantısına katılacağım. Yine, bizim son derece büyük önem verdiğimiz ve Türkiye’yi Orta Asya ile, Batı Asya ile birleştiren, ekonomik olarak bütünleştirme hedefini gözettiğimiz önemli bir uluslararası örgüt. EİT’de çok aktif roller üstlendik. Dolayısıyla EİT’nin toplantısında da, bundan sonra Türkiye’den Orta Asya derinine kadar giden geniş alanda ekonomik işbirliği altyapısının gelişmesi için neler yapılabileceği görüşülür. Ayrıca bu toplantının bir özel önem daha var. İlk defa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni (KKTC) ve Türk Konseyi EİT toplantısına gözlemci olarak katılacaklar. Bu KKTC'nin uluslararası görünürlüğü ve tanınırlılığı anlamında çok önemli bir aşamadır. Ayrıca, Sekreteryası İstanbul’da bulunan ve Türkiye’nin öncülüğünde kurulmuş, Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan’ın aktif katılımıyla faaliyetlerini yürüten Türk Konseyi’nin EİT’ye gözlemci olarak katıldığı ilk toplantı olacak. Daha sonra Tahran’da çarşamba günü ikili ziyaretler gerçekleştireceğim, son dönemde İran ile üst düzey temaslarda büyük bir artış var. Ben Sayın Burhani’nin yemin törenine katılmıştım. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanımız ile New York’ta bir görüşme gerçekleştirdik, Sayın Burhani ve Sayın Cevad Zarif ile. Ben ayrıca Sayın Cevad Zarif ile görüştüm. Sayın Cevad Zarif de Türkiye’yi ziyaret etti. Tahran ziyaretinde, özellikle İran ve P 5+1 görüşmelerindeki son durum, Suriye başta olmak üzere, bölgesel konuları ele alacağız. Son dönemdeki ziyaretlerimize bakarsanız, bir hafta içinde, ABD’ye, Vaşington’a yaptığımız ziyaret, arkasından dün Sayın Başbakanımızın St. Petersburg’da Rusya’yla en üst düzeyde yürüttüğümüz temaslar ve daha sonra Katar, Bahreyn, İran’la görüşmeler, daha önceki Irak ziyaretini de buna eklerseniz on gün içinde bölgenin en önemli ülkeleriyle ve küresel önemde güçlerle görüşme imkanı bulmuş olduk, bunlar Suriye’de barışçıl bir çözümün bulunması için Cenevre 2 sürecine yapacağımız katkılar bağlamında da önemlidir, bölgede mezhep çatışmalarını engellemek ve mezhepçi bir tırmanmayı isteyenlere karşı ortak tutum sergilemek bağlamında son derece önemlidir. Özellikle Irak, İran, Bahreyn ziyareti bu anlamda bizim mezhep barışı yönünde izlediğimiz geleneksel politikayı aktarmak ve bunu uluslararası alanda da bir şekilde dünya gündemine getirmek bakımından özellikle önem taşıyor. İran’la ilişkilerimiz komşu ülke olarak da derinlikli ilişkilerdir. Türk-İran işbirliği birçok bölgesel sorunun aşılmasına katkı yapacaktır. Dolayısıyla bu önümüzdeki 4 gün içinde Katar, Bahreyn, İran’la ikili ziyaretler, ayrıca Asya İşbirliği Toplantısıyla, EİT Dışişleri Bakanları toplantısına katılım ile son derece yoğun diplomatik temaslarımız olacak. Çarşamba akşamı da inşallah döneceğiz, buyrun sorularınızı alalım.

SORU- Efendim, Mısır’da yaşanan diplomatik krizle ilgili genel bir değerlendirmenizi isteyeceğim, ama beraberinde buna gerekçe olarak Başbakan Erdoğan’ın Rusya’ya hareketinden önceki açıklamaları gösterildi, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, bir de onu sormak istiyorum.

Şimdi bölgemiz olağanüstü dinamik bir değişim sürecinden geçiyor, bu sürecin en önemli boyutu Ortadoğu halklarının dünyanın her yerinde bütün halkların hakkı olarak görülen serbest ve adil seçimlerle kendi liderlerini belirleme hakkı, insan hakları, özgür medya, toplanma özgürlüğü, temel anayasal hukuk devleti özelliklerine sahip bir siyasal sisteme sahip olma arzusudur. Tunus’ta da böyleydi, Libya’da da, Suriye’de de, Yemen’de de, her yerde bu temel taleple ayağa kalktı Arap halkları, biz her zaman bu taleplerin yanında yer aldık; hiçbir ayrım gözetmeden, hiçbir zaman etnik ve mezhebi özelliklere bakmaksızın bizim halkımız için de temel unsur olarak gördüğümüz bu talepleri hep destekledik. Mısır’da da bu konuda ilkesel bir tutum takındık.

Şunu dikkatinize getirmek isterim: Bir kalıcı ve tarihi; yılları, on yılları, yüz yılları aşan dostluklar vardır, bir de krizler vardır. Türk ve Mısır halkları, dostlukları ve kardeşlikleri asırlarca test edilmiş ve her zaman omuz omuza durmuş iki halktır, Türkiye ve Mısır da iki ülke olarak her zaman birbirine saygı duymuş iki önemli bölgesel güçtür. Bu dinamik süreç içinde Mısır’da yaşananlara ilkesel olarak gösterdiğimiz tavır, bizim herhangi bir şekilde halkıyla ya da Mısır Devletiyle olan derin dostluk bağlarımızı etkilemez. Aksine, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve Sayın Başkanımızın son ifadelerinde de kendini bulan, Hükümetimizin görüşünün dayandığı temel ilke, Mısır halkının iradesine saygıdır. Mısır halkı son yüzyıl içinde ilk defa çok adaylı, adil ve şeffaf seçimlerle bir Cumhurbaşkanı seçmiştir. Bu daha önceki süreçlerle karşılaştırılmayacak derecede uluslararası gözlemcilerin de bulunduğu, herkesin üzerinde mutabık kaldığı, sürecin kendisinin hiçbir şüphe götürmeyecek şekilde adil ve şeffaf olarak görüldüğü ve seçim sonrasında da bütün uluslararası aktörlerin tanıdığı bir Cumhurbaşkanlığı seçimiydi, 2012’de yapılan seçim. Dolayısıyla, bu seçim belki de Mısır halkının ilk defa iradesini ortaya koymasıdır.

Bizim bu sene 3 Temmuz’da gerçekleştirilen askeri darbeye gösterdiğimiz tepki, aslında Mısır halkının iradesine duyduğumuz saygının bir sonucudur. Biz Mısır halkının iradesine saygı duyduğumuz için bu darbeye karşı açık ve ilkeli bir tavır sergiledik, yoksa Mısır içinde herhangi bir kesimi diğer bir kesime tercih ettiğimiz için değil. O günden bugüne de Mısır’da halkın iradesiyle meşruiyete dönüşü ve demokrasiye dönüşü temin edecek her sürece katkıda bulunabileceğimizi ifade ettik. Doğrudan dolaylı her çalışmanın içinde olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz, çünkü Türk-Mısır halklarının dostluğu ebedidir, krizler geçicidir, dostluklar bu anlamda ebedidir.

Mısır, bölgenin ve Arap toplumunun omurgasıdır. Mısır’ın istikrarı bölge istikrarıyla doğrudan ilişkilidir. Mısır’da demokrasinin kökleşmesi, yerleşmesi, bölgede benzer taleplerde bulunan diğer ülke halklarına da ümit verecektir, aksine Mısır’da demokratik sürece sekte vurulması bölgedeki diğer talepleri de olumsuz etkileyecektir. Onun için, ilk günden itibaren biz bu görüşü her vesileyle son derece açık bir şekilde dile getirdik. Sayın Başbakanımızın St. Petersburg ziyareti öncesi yapmış olduğu açıklamalar bu ilkesel tutumunun devamı mahiyetinde açıklamalardı.

Daha önce Sayın Büyükelçimizi istişareler için bildiğiniz gibi çağırmıştık ve bir iyi niyet göstergesi, Türkiye’nin bu anlamda Mısır’a verdiği önemin de bir göstergesi olarak daha sonra görevine geri dönmüştü. Ancak bugün 3 Temmuz darbesinden sonra Mısır’da iş başına gelen geçici yönetim böyle bir karar aldığını bize bildirdi, biz de mütekabiliyet esasına bağlı olarak aynı tepkiyi verdik. Bu, kendi ülkemize ve savunduğumuz ilkelere duyduğumuz saygının bir gereğidir.

Ancak şunu da her zaman vurguladık, vurgulamaya devam edeceğiz, Sayın Başbakanımız da bugün vurguladılar; Türk-Mısır dostluğu ebedidir, bugünler geçer, Mısır’da halkın iradesine saygı duyan bir yönetim iş başına gelir, o zaman Türk-Mısır ilişkileri bugün olduğundan da çok daha ileri düzeylere hep birlikte taşınır. Bu geçici krizleri biz her zaman aşılabilir, olağanüstü bir dönemden geçen dost ve kardeş bir ülkenin içinde yaşanan gelgitler olarak değerlendiririz, ama Türk-Mısır dostluğu bu problemleri aşabilecek güçtedir ve ölçektedir. İnşallah bundan sonra da en kısa zamanda Mısır’da da demokrasiye dönülür, siyasi tutukluluklar, halkın iradesiyle seçtiği siyasi tutuklular, liderler serbest bırakılır ve kalıcı bir istikrar oluşur. Bizim tek isteğimiz budur, yoksa Türkiye’nin Mısır’dan herhangi bir beklentisi, Mısır’la ilgili de tek taraflı herhangi bir ulusal çıkarı söz konusu değildir. Mısır halkının huzuru bizim huzurumuzdur, Mısır halkının güvenliği, istikrarı bizim güvenliğimiz ve istikrarımızdır, bu bölgenin güvenliği ve istikrarıdır. Bu anlamda Mısır halkına desteğimiz sürerken, Mısır’da darbeyle iş başına gelmiş geçici yönetimle ilgili bu krizlerin çerçevesinde de ilkeli tutumumuzu sürdürmeye devam edeceğiz.

SORU- Peki efendim, Büyükelçimiz ne zaman Türkiye’ye gelecek?

Bir soru da, hala devam eden P5+1 İran görüşmeleri var, daha sonuç alınmamasına rağmen büyük bir olasılıkla sonuç alınabilecek gibi görünüyor. Bu konuda bir değerlendirme yapar mısınız?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi Büyükelçimiz ilk fırsatta dönecek, yani bunun herhangi bir gecikmesi söz konusu değil, zaten karar alınmıştır karşılıklı olarak. Bu anlamda önümüzdeki saatler itibariyle, çok da geç olmadan herhalde döner.

P5+1 İran görüşmelerine gelince; biz yıllardır ilkesel olarak hep aynı tutumu benimsedik, nükleer programın 2 temel esas üzerinde çözülmesi gerektiğini söyledik, söylemeye devam ediyoruz.

Birisi; İran’da ve bölgemizde nükleer silahlara kesinlikle izin verilmemesi.

İkincisi; İran’da, bölgemizde ve bütün dünyada barışçıl nükleer teknolojinin önüne de hiçbir engel getirilmemesi, herkesin haklarını açık bir şekilde kullanması, ama insanlık suçu olarak gördüğümüz nükleer silahlara da tevessül edilmemesi.

Bu iki temel etrafında hatırlayacaksınız çok yoğun çabalar gösterdik, geçmişte 2010 yılında Tahran Anlaşmasını imzaladık, şimdi de P5+1 ile İran arasında yürütülen müzakerelere her türlü desteği veriyoruz, kimsenin bu konuda tek bir şüphesi olmasın. Bu problemin çözülmesini en fazla isteyen ülkelerin başında Türkiye gelir. Ben Sayın Kerry’le Washington’da yaptığım görüşmede bunu ele aldım, daha önce Sayın Ashton’la görüşmelerimizle de ele almıştık, William Hague buraya geldiğinde, Çarşamba günü William Hague’le yaptığımız görüşmede detaylı olarak konuyu aldık, bir gün sonra da Fransız Dışişleri Bakanı Sayın Fabius’la görüştük, dün de hem Sayın Lavrov’la ikili görüşmemizde Dışişleri Bakanları olarak, hem de Başbakanımızla, Sayın Putin’le görüşmelerin önemli bir kısmı bu konuya ayrıldı. Olumlu işaretler var, ancak son anda ortaya çıkan krizlerin aşılması hep bu müzakerelerde bir problem olarak gündemde oldu, biz bunu yoğun şekilde yaşamıştık Tarhan Anlaşması’na giden süreçte.

Şimdi bütün tarafların hemen hemen ortak olarak kabul ettiği bir şey var, o zaman çok eleştirildik ama, Tahran Anlaşması kaçırılmış bir fırsattı, çünkü o zaman İran daha yüzde 20 uranyum zenginleştirmesini yapmamıştı. Bugün yüzde 20 zenginleştirme, belli bir düzeye geldikten sonra geriye nasıl döndürülür, onun müzakeresi yürütülüyor. Olmuş olsaydı, Tahran Anlaşması uygulansaydı belki bu mesele o günlerden bugünlere kadar çoktan çözülmüş olurdu ve karşılıklı güven de oluşmuş olurdu. Şimdi ben tekrar tarafların hepsine, Sayın Zarif’le görüştüğümde de, diğer P5+1 Dışişleri Bakanlarıyla görüştüğümde de, bu sefer bari bu fırsatı kaçırmayın diyorum, çünkü o zaman o fırsat kaçırıldı. Ve şimdi ondan çok daha zor şartlarda, ondan çok daha az önü görülebilecek durumda yeni bir anlaşma zemini oluştu, ümit ederiz ki buradan geriye dönüş olmaz.

Bu kriz bir kere her şeyden önce bir psikolojik krizdir, karşılıklı güven olmamasından kaynaklanan bir krizdir. Bunun aşılması önemli, o anlamda bu ilk aşama, burada her şeyin çözülmesini beklememek lazım. Ben detaylı olarak konuyu bütün taraflardan dinledim, ilk aşamada bütün meselenin çözüleceğini beklemek doğru değil. Bu anlaşmadan rahatsız olan çevreler olabilir, ama bu anlaşma bölgemizde tansiyonun düşmesine, uluslararası alanda yeni bir işbirliği ortamı oluşmasına yol açacaktır. Dolayısıyla, Türkiye bu konuda her türlü desteği veriyor, saat ve saat takip ediyoruz, İran’la da başta Sayın Zarif olmak üzere bütün yetkililerle bu konuyu görüşeceğiz. Bu konuda Türkiye’den bir şey talep edilirse de hiçbir çekince koymaksızın her türlü katkıyı sağlayacağız. Ümit ederiz bu sefer bu fırsat kaçırılmaz.

SORU- Efendim, Sayın Botsalı’nın Dışişleri Bakanlığıyla görüşmesi devam ederken bu haber sızdırıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir de, Sayın Botsalı’yla birebir görüşme fırsatınız oldu mu telefonda, kendisi bu olaya nasıl bakıyor?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi doğrusu diplomatik teamüllere uymayan bir davranış. Biz dün gece St. Petersburg’dan döndükten sonra birçok başka konuyla ilgilendik ama, sabah erken saatlerde aslında bu haber bana ulaştı, fakat nihai olarak görüşme gerçekleşmeden bir spekülasyon yapmak da, bir haberi paylaşmak da doğru olmadığı için dikkat ederseniz soğukkanlı bir şekilde bekleyişimizi sürdürdük. Ancak daha Büyükelçimiz Dışişleri Bakanlığı’ndayken Reuters’e düşen haber diplomatik teamüllere uymadı. Ola ki ülkeler arasında krizler olabilir ama, her zaman bu kriz dönemlerinde bile diplomatik nezakete saygı gösterilir. O bakımdan, onu doğru görmediğimizi ifade etmek isterim.

Nitekim, dikkat ederseniz biz açıklama yapmadık, Sayın Büyükelçimiz Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra kendisiyle temas kurduk, ondan bilgileri aldıktan sonra mukabil adımlarımızı attık.

Sayın Botsalı böyle krizleri çok yaşamıştır geçmişte de, Irak’ta da yaşadı, yani bu tarz değildi ama, zor şartlarda görev yapan birçok Büyükelçimiz gibi o da her zaman soğukkanlılığını muhafaza etmiştir. Türk Büyükelçileri dünyanın her yerinde vakarlarını ve temsil ettikleri ülkemizin, milletimizin vakarını da korumayı bilirler. O anlamda hiçbir zaman da moral bozukluğu yaşamazlar, çok daha zor şartlarda çok daha çetin sınavlardan geçmişizdir.

Dediğim gibi, bu krizleri idare etmeyi de biliriz, bu krizlerden sonra da, bu krizlerin aşılmasını müteakip dostluklarımızı daha da pekiştirmeyi biliriz, yeter ki Mısır halkının iradesi tecelli etsin. Mübarek’in ayrıldığı günlerde veya onun hemen öncesinde benzer bir kriz yaşamıştık, o zaman da Türkiye tutumunu açık olarak ortaya koymuştu. O zaman yine Mısır Büyükelçisi bana o dönemin Dışişleri Bakanı’nın mektubunu getirdiğinde, rahatsızlık ifade eden mektubu, kendine de söylemiştim, bugünler geçer, ama Türk-Mısır dostluğu baki kalır. Geçtiğimiz yıl içinde Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi çerçevesinde onlarca anlaşmaya imza attık, çok ciddi mali kaynaklar sağladık Mısır’a, elimizden gelen katkıyı yaptık, her zaman da Mısır halkının yanında dururuz. Ama kimse kusura bakmasın, Mısır halkının iradesine saygı göstermeyenlere bizim saygı göstermemizi de kimse beklemesin. Bu tutumumuz Mısır halkının iradesine yönelik saygımızdan kaynaklanıyor.

Peki çok teşekkürler arkadaşlar, iyi akşamlar.