MEHMET ACET- Evet, tekrar birlikteyiz Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu Konya Beyşehir’den konuğum oluyor İskele Sancak’ta. Az önce de çok önemli bir telefon görüşmesi yaptı Lübnan Başbakanıyla görüştü Sayın Davutoğlu yeni taze belki bilgilerle bu programa ayak basmış oluyor tabi kaçırılan pilotlarımızla ilgili sanıyorum, Türk Hava Yolları pilotlarıyla ilgili? Sayın Başbakanın açıklamaları olmuştu akşam saatlerinde öncelikle hoş geldiniz diyeyim, bayramınızı tebrik edeyim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hoş bulduk.
MEHMET ACET- Biz de böyle habercilik heyecanıyla birden konuya daldık ama doğrusu merak ediyoruz ne konuştunuz Lübnan Başbakanıyla ve yeni bir haber var mı, bir müjdeniz var mı izleyicilerimize?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi en başından itibaren zaten pilotlarımızın kaçırıldığı andan itibaren çok yoğun bir mesai içindeydik. Tabi bunların bir kısmı kamuoyumuzca malum olan mesailer, bir kısmı da son derece titiz bir şekilde yürütülen özel çalışmalar. Ramazan Bayramının ikinci günüydü bu haberi aldığımızda. O bayram benim için de, aileleri için de, Sayın Başbakanımız için de bütün bu konuyla ilgili arkadaşlarımız için de tabiri caizse bayram olarak geçmedi. O gün Lübnan Başbakanı Sayın Necip Mikati, Lübnan Meclis Başkanı Nebih Berri ve Dışişleri Bakanı Adnan Mansur’la çok sayıda telefon görüşmesi gerçekleştirmiştik. Bir taraftan da MİT Müsteşarlığımız ilgili güvenlik ve istihbarat birimleriyle yoğun bir mesai yürüttü daha o günden başlayarak.
Bir heyetlerimiz karşılıklı olarak sürekli gidip geldi. Tabii her şeyden önce pilotlarımızın can güvenliği ve esenlik içinde olmaları önemli, daha sonra da bir an önce ülkelerine, ailelerine kavuşmaları. Daha sonra ailelerle görüştük, uzun bir toplantı da kendilerine bu konuda detaylı olarak bilgilendirdik. Tabii bunlar o kadar hassas süreçler ki, dikkatsiz atılacak bir adım hem pilotlarımızın veya o arada kaçırılan vatandaşımız kimse onların hayatlarını riske edebilir hem de çok katılıcı etkiler yapabilir. O bakımdan kamuoyumuzun hassasiyetle olayı takip etmesi önemliydi. Biz son 10 yıl içinde 178 vatandaşımızı bu şekilde değişik coğrafyalarda Afganistan’dan, Irak’a, Somali’den son olarak yine bayram öncesi Sao Tome’den bir kaptanımızı orada mahsur kalan bir kaptanımızı 11 ay sonra kurtardık yine bayramdan 2-3 gün önce. Bu süreçlerin bir kısmından kamuoyunun tümüyle haberi oluyor, bir kısmı dediğim gibi hassasiyet sebebiyle mahfuz tutuluyor.
Ben her şeyden önce ailelere çok teşekkür ediyorum yani son derece vakur bir şekilde ve bizimle teması sürekli koruyarak, bize güvenerek devletlerine güvenerek sabırla beklediler. Bayram öncesi tekrar yoğun temaslarımız olmuştu özellikle yine MİT Müsteşarlığımızın alanda yaptığı çalışmalar. O çerçevede Arife günü hem Lübnan Başbakanı hem Lübnan Meclis Başkanı tekrar görüşmüştüm. O günlerde bazı ilerlemeler kaydedilmişti, bayramı ailelerle geçirmeleri konusunda çaba sarf ediyorduk. Son günlerde tekrar bütün 3-4 gündür bu telefon diplomasisi yanında alanda MİT Müsteşarlığımızın çok yönlü çabaları var. Başta Müsteşarımız Sayın Hakan Fidan ve ekibinin çok yoğun temasları oldu, Sayın Başbakanımız bizzat bütün süreci takip etti. Bu bayramda da bununla yoğun bir mesai içinde olduk. Bugün itibariyle biraz önce Sayın Mikati’de teyit etti çok olumlu gelişmeler var. Lübnan Başbakanı da bu olumlu gelişmelerin seyri konusunda bana bilgi aktardı. Ama tabi bizim bir prensibimiz vardır. Büyükelçiliğimize ya da doğrudan bize ulaşmadan vatandaşlarımız hep teenniyle, temkinli hareket ederiz. Sayın Başbakanımızın da dediği gibi olumlu bir seyir var. Saatler, günler itibariyle inşallah pilotlarımıza kavuşacağız, onlar ailelerine kavuşacaklar. Bu konuda engellerin büyük ölçüde kalktığını söyleyebilirim. Son prosedür olarak birtakım güvenlik tedbirleri de dahil olmak üzere atılması gereken adımlar var. Katkıda bulunan herkese teşekkür borçluyuz.
MEHMET ACET- Akşam, sabah o zaman saatler içerisinde diyebiliriz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İnşallah, hasretle onları bekleyen aileler var şimdi çok dikkatle, özenle bunu yürütmek gerekiyor. Vereceğiniz bir saat kaydığı anda insanların psikolojik bakımdan nasıl etkileneceklerini göz önüne almanız lazım. Onun için bazen böyle sırf bizi eleştirmek kastıyla pilotların üzerinden spekülasyon yapanlar maalesef çok ciddi zararlar verdiler. O bakımdan inşallah saatler itibariyle diyebiliriz, günler itibariyle yani büyük ölçüde halloldu, hallolan bir meseledir ama nihayette pilotlarımız bize ulaşana kadar temkini elden bırakmıyoruz ama büyük ölçüde mesele aşıldı diyebilirim.
MEHMET ACET- Evet, bu mesajlarınızda zaten yeterince açıklayıcı oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ailelerle biraz önce ben de kendileriyle tekrar temastayım. Sayın Başbakanımızın zaten tabi onlarda büyük bir heyecan içindeler o bakımdan bir taraftan bilgilendirmek ama bir taraftan da o temkini korumak durumundayız. Sayın Başbakanımız da gerekli açıklamaları yaptı. İnşallah bu mutlu haberi en kısa zamanda vereceğiz diye ümit ediyoruz.
MEHMET ACET- Aileler şu anda bu bilgiye sahip miydi biz yayına girmeden önce yoksa?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii.
MEHMET ACET- Onlarda bu bilgiye sahipti inşallah.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onları sürekli bilgilendirdik. Dediğim gibi ben gerçekten gurur duyuyorum ailelerimizle. Sadece bu olayda değil, Sertaç Dikitaş diye bir vatandaşımızı uzun aylar süren, yaklaşık 1,5 sene süren bir çabadan sonra kurtardık biliyorsunuz geçen sene. Yani bu sene içinde Mart ayında aldık. Orada da ailemiz öylesine vakur bir tavır sergiledi ki onlara da çoğu zaman bazen bu süreçlerde tam bir mahremiyet ve birilerinin mahfuz tutulması gerekiyor. Bütün ailelerimiz bu konuda çok ciddi anlayış sergiliyor. Her Büyükelçiler Konferansında ben o sene kurtardığımız vatandaşlarımızla buluşuyorum. Bu şundan: Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları artık dünyanın her yerindeler.
Mesela çoğu zaman farkında bile olunmuyor. Arife günü tweet üzerinden bana Bangladeş’te ve Kenya’da havalanında kalan vatandaşlarımız burada bekliyoruz, mahsur durumdayız diye tweet üzerinden ulaştılar. Hemen birkaç saat içinde onlara hem Büyükelçiliğimiz ulaştı hem Salimen havaalanından içeriye girmeleri sağlandı. Her gün böyle onlarca olayla karşılaşıyoruz biz bazen. Bizim milletimiz hareketli bir millet hareketli olunca tabi birçok sürprizlerle karşılaşabiliyor. Ama bak bu pilotlarımızın olayında, pilotlarımız kendi vazifelerini yürütürken ve gerçekten sivil havacılık ilkeleri bağlamında, ülke güvenliği bağlamında aslında hiçbir sorumlulukları olmadığı tamamıyla bu konuda hiçbir riskli olmaması gereken bölgede böyle kaçırıldılar. O konuda da biz Lübnan Hükümetiyle çok açık net her düzeyde görüştük, paylaştık. Diğer bazı dost ülkelerde bütün bu sürece katkıda bulundular özellikle Katar başta olmak üzere. İnşallah hayırlı bir haberi en kısa zamanda alacağız.
MEHMET ACET- Evet, çok güzel hayırlı bir haberin işaretini buradan vermiş oldunuz. Tabi haklı olarak pilotlarımız Büyükelçiliğe ya da Türkiye topraklarına girmeden nihai bir kesin bir ifade kullanmak istemiyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Büyükelçiliğimiz de çok yoğun çalıştı. Bütün bu süreçte hemen hemen her gün bu konuyu Lübnanlı makamlar nezdinde gündemde tuttular ve yakın takip altında bulundurdular. Dediğim gibi emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz inşallah pilotlarımızla da en kısa zamanda kucaklaşacağız.
MEHMET ACET- İnşallah. Şimdi bayram programını soracaktım ama izninizle onu en sona bırakayım hazır gündemin, genel gündemin içine girmişken biraz önce MİT Müsteşarlığının, Sayın Fidan’ın bu konudaki çabalarından söz ettiniz. Sayın Fidan’ı, sizi zatıalinizi ve Sayın Başbakanı son dönemde hedef alan enteresan yazılar çıkıyor Amerikan basınında. Biraz sanıyorum İsrail lobisinin yeni bir kampanyası diyebileceğimiz bir gelişmeyle karşı karşıyayız. Şunu soracağım ben size: Daha önce de benzer kampanyalar gördük bunu hani bu bir zamanlama itibariyle, içerik itibariyle bu bugün niye çıktı böyle karşımıza diye mi düşündünüz yoksa bekliyorduk her an böyle karşımıza yine bir kampanya çıkabilir diye bir düşünceye sahip miydiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bunun iki yönü var birisi, sizin dediğiniz gibi 2002’den bu yana dış politikayla yaşadığımız son derece kritik süreçlerde böyle kampanyalarla hep karşılaştık.
MEHMET ACET- Eksen kayması falan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İlk defa değil, hatırlıyorum ilk kampanya, ciddi kampanya Irak Savaşı ve öncesinde Irak’a komşu ülkeler toplantısı yapmak üzere o zaman bölge ülkelerini gezdiğimizde ve İstanbul’da hiç kimsenin beklemediği anda bir komşu ülkeler zirvesi yaptığımızda başladı. O andan itibaren birileri kendi planlarına uygun düşmediğini düşündükleri hamlelerimiz karşısında hep bir kampanya yürüttüler. Bazen eksen kayması dediler, bazen yeni Osmanlıcılık dediler, bazen üçüncü dünyacılık dediler, bazen öyle veya böyle itham hattında bulundurmaya çalıştılar. Ben bunu şöyle yorumluyorum: Sürekli sizi psikolojik baskı altında tutarak yürütmeye çalıştığınız dış politikanın özgün ekseninden sapmaya sizi zorlamaları, zorlamaya çalışmaları. O günden bu güne bizim temel dış politika ilkemiz Türkiye’nin kendi coğrafyasından ve kendi tarihinden gelen temel dinamiklerini göz önünde bulunduran, bağımsız, etkin kimseyle düşmanlığa dayalı olmayan ama dostluğu kıymetli olan bir ülkenin takip ettiği egemen bir dış politika. Bu konuda hem taahhütlerimize sadık kaldık her zaman hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri bu taahhütlerin dışına çıkmadı bizim Hükümetimiz her zaman bütün taahhütlerine taahhütten kastım, ikili girdiği bütün süreçlerde çok sayıda siyasi, diplomatik süreç yürüttük çok sayıda. Yani İsrail, Suriye dolaylı görüşmelerinden, Pakistan, Türkiye, Afganistan üçlü mekanizmalarına, Bosna Herkes, Sırbistan, Türkiye üçlü mekanizmalarına onlarca süreci yürüttük. Bazen başdanışman olarak bunların içinde bulundum, bazen Dışişleri Bakanı olarak. Ve bütün bu süreçlerde birileri eğer bu süreç kendi lehlerine değilse, eğer bu süreç Türkiye’ye özel birtakım imkanlar kazandırıyorsa, Türkiye’nin alanının genişletiyorsa Türkiye’nin güç temerküzü sağlamasını temin ediyorsa bir şekilde itham ettiler. Afrika açılımını 2005’te gündeme getirdiğimiz de üçüncü dünyacılıkla suçlandık. Bugün bize bugün takip ettiğimiz politikalar dolayısıyla eleştiri yöneltenler o zaman da onu dediler. Hep şöyle düşündüler açık söyleyeyim: Hükümetler gelir bu hükümetler demokratik yollarla seçilmişte olsalar hizmet alanında çalışırlar yani ulaştırmaydı, sağlıktı eğitim bile bazen gri alana girmiştir demokratik dönemlerde dahi. Ama belli alanlar var ki bu alanlar iç ve dış bazı elit çevrelerin inisiyatifindedir, inhisarındadır. Bu alanlar dış politika, istihbarat, güvenlik, üst düzey dış ekonomik ilişkiler bu alanlar sanki millet iradesiyle gelmiş hükümetin güç kullandığı, irade kullandığı alanlar değil de içeride ve dışarıda seçkin bazı elitin birlikte karar verip bazen danışır gibi yaparak, bazen doğrudan yönlendirerek bu şöyle olmalıdır gibi bir kanaati demokratik hükümetlere dikte ettikleri, dayattıkları süreçler yaşandı. Düşünün 50’li yıllardan bu yana hep bu gri alanda kalındı ilk defa AK Parti Hükümetleri döneminde kendi paradigmasıyla, kendi gerçekliği içinde hiçbir ifrata ve tefrite kaçmadan ama gerektiğinde hayır diyebilen, gerektiğinde kendi doğrularıyla hareket eden tamamıyla kendine özgü ve kendine özgün inisiyatifler geliştirebilen bir dış politika paradigması gelişti. Yani kimse bize durup dururken Türkiye, Sırbistan, Bosna Hersek süreci başlatın demedi bu bizim patentimizdir. Kimse Irak’a komşu ülkeler toplantısı organize edin ve Irak’ın bu süreci kolay atlatması için çaba sarf edin demedi bu Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin aldığı kararla yürüdü.
Kimse Irak’ta tam da 2006 yılında Sünni, Şii çatışması zirveye varmışken Sünni grupları ikna ederek siyasi sürece katın diye bize bir terkinde bulunmadı biz yaptık. Suriye, İsrail görüşmelerinden Filistinliler arası uzlaşmaya, Afrika açılımından, Somali’deki faaliyetlere kadar hepsi Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Ankara patentli politikalardır, bağımsız politikalardır, bize ait politikalardır, düşüncesi bize aittir, vizyonu bize aittir, uygulaması bize aittir ve doğrudan Sayın Başbakanımızın dirayetli liderliğiyle de bu süreçlerin çoğu başarıya ulaşmıştır. Şimdi böyle bir tablo var başta şöyle düşünülüyordu: Bu geçici bir şey yani 1-2 konjonktürel hamlelerle bu nihayet durur.
MEHMET ACET- Heveslerini alsınlar çekilsinler diye.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Olmadığını gördüler sistematik bir yeni dış politika paradigmasının yerleşmekte olduğunu gördüler. Daha sonra bu hamlelerden birileri bir çevre bazı çevreler biz istifade edebilir miyiz diye düşünerek öyle yaklaştılar. Ama zamanla bütün bu hamlelerin Türkiye’nin kendi milli hedefleri ve çıkarları doğrultusunda geliştiğini gördükçe tedirgin olmaya başladılar. Şimdi daha da onları belki tedirgin edici yön, bunun sadece Hükümetimizin yürüttüğü politikalar değil, devlet mekanizmasının bütünüyle benimsenen ve harekete geçiren politikalar olduğu görüldükçe ki hariciyesiyle, Türk Silahlı Kuvvetleriyle ve özellikle de istihbaratıyla yeni bir Türkiye algısı oluşmaya başladığını gördükçe rahatsız olmaya başladılar. Bir ara şunu oynadılar açık söyleyeyim bunları açık konuşalım mademki açık bir kampanyayla karşı karşıyayız her şeyi açık konuşmamız lazım demokratik şartlarda.
Bir ara Hükümet başka, devlet başka dediler yani bu Hükümet işler yapabilir ama eskiden beri temasta olduğumuz bürokratik mekanizmalar başka türlü yönlendirilebilir veya başka kanaat getirirler diye ümit ettik.
MEHMET ACET- Bir siyasal iktidar vardır bir devlet iktidarı vardır.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Öyle bir havayla Hükümeti tedriç ederek, Hükümeti izole ederek, Hükümeti sanki irrasyonel bir başka alanda Türkiye Cumhuriyeti devleti bir başka alan gibi taktim etmeye çalışan içeri de ve dışarıda bunların hepsini iç ve dış bağlantıları vardır. Bunu bir komplo şeyiyle söylemiyorum eskiden böyleydi.
MEHMET ACET- Bu kampanyanın içeriye dönük bir uzantısı da var o zaman.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi. Bu zamanla bunun da ortadan kalktığını gördüler. Artık Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik bütün devletlerde olduğu gibi millet iradesiyle iş başına gelmiş iktidarların karar aldıkları ister güvenlik gibi kritik bir alanda, ister dış politika gibi daha esneklik ve kararlılık gerektiren alanlarda kendi politikasını bir mekanizmayla yürüttüğü bir intibaı ve sadece intiba değil bir tablo olarak ortaya çıkınca bu sefer bu kritik süreçlerde rol alan kişiler hedef alınmaya başlandı. Yani Hükümeti bütünüyle şey yapmak mümkün değil çünkü, arka arkaya seçimleri kazanarak gelen, arkasında milleti bulan bir Hükümet var.
MEHMET ACET- Bu kritik dönem derken efendim bu kampanyanın böyle bir zamanlaması hangi kritik konuyla ilgili o zaman.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Oraya geleceğim, zamanlamadan önce bütün bu süreci doğru anlamak lazım. Şimdi Sayın Başbakana dönük birçok yayınlar yapıldı, özellikle Gezi olayları bağlamında bu şeyler tabiri caizse zirve yaptı. Bütün şeyler Sayın Başbakanımızın irrasyonel davranan, fevri davranan, otoriter eğilimleri olan bir kişilik profili çizerek onu bir hedef tahtasına koymak ve onun üzerinden bu yeni paradigmayı kökünden sarsmaya yöneldiler. Uluslararası basında içeriye de yansıyacak şekilde Türkiye’nin ekonomisinin, diplomasinin, demokrasinin çözüm süreciyle de sosyal barışının zirvede olduğu Mayıs ayında şu veya bu gerekçe hangi gerekçeyle başlamış olursa olsun çevresi ama daha sonra aldığı şekil itibariyle doğrudan bu hedef edinildi. Daha sonra önceden de gelen süreçlerle bendenize dönük bu sefer hayalci, ütopik, irrasyonel peki Suriye, İsrail görüşmelerini yürüten ekip biz değil miydik? Peki, daha önce bütün o övgü dolu ifadelerle başta değil başta hiçbir zaman ama netice alındığında övgü dolu ifadelerle liderliği anılan Sayın Başbakanımız değil miydi? Bütün o süreçler şimdi belki kamuoyumuzun çok bilmediği bir şeydir Suriye, İsrail görüşmelerde, Filistin uzlaşısı çalışmalarında daha MİT Müsteşarı değil iken Sayın Hakan Fidan ile bendeniz tarafından yürütülüyordu, ben Başbakan başdanışmanıydım. Ve o heyette özellikle Sayın Hakan Fidan’da vardı şimdi Dışişleri Müsteşarımız olan Sayın Feridun Sinirlioğlu’da vardı. Bütün o Gazze süreçlerinde ve İsrail, Suriye görüşmelerinde üçümüz yürüttük benim koordinasyonumda Sayın Başbakanımızın talimatlarıyla.
Şimdi bu bilgileri veriş sebebim şu: O zaman ne Sayın Hakan Fidan MİT Müsteşarıydı ne ben Bakandım ne Sayın Feridun Sinirlioğlu Dışişleri Müsteşarıydı. Şimdi o gün o politikaları yine dediğim gibi Sayın Başbakanımızın bizzat iki taraflı yürüttüğü temaslar çerçevesinde yürüten ekip güvenlik, istihbarat ve hariciye birimlerinin başında bugün. O zaman ki Dışişleri Bakanımız Sayın Ali Babacan da sürecin içindeydi hep beraber yürütüyorduk. Şimdi Sayın Hakan Fidan etrafından estirilen fırtına şeyi itibariyle söylüyorum hani temelsizliği itibariyle Sayın Hakan Fidan o dönemde de yürüttüğü çalışmalarla hepimizin takdirini başta Sayın Başbakanımızın takdirini kazandığını için ve bu süreçleri en iyi şekilde istihbarat birimleri yürüteceğine inandığımız için ve bu inancımızı her zaman ve bugünde daha da güçlenerek koruduğumuz için bu görevi yürütüyor. Ne oldu daha sonra Sayın Başbakanımızdan sonra bendenize dönük işte her gün hemen hemen Türk basınına da yansıyan Türk dış politikasını Suriye bağlamında mahkum ederek başarısız bir dış politika diye içeride ve dışarıda bütün eski neoconlardan ve onların Türkiye’deki uzantılarından kaynaklanan bir kampanya yürütüldü. Şimdi belki daha sonra gireriz bu konuyu.
MEHMET ACET- Şimdi sıra Sayın Hakan Fidan’a mı geldi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Konuyu oraya getirdiğimizde dış politikamızın bugün geldiği nokta itibariyle üzerine mutlaka duracağız.
MEHMET ACET- Suriye’ye evet ayrı bir başlığımız olacak.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bütün hangi şeyi ele alırsanız alın Suriye’yi de bir ayrıca tartışma ama Suriye dışında kalan dış politika unsurlarının tümünde tam bir başarı hikayesi vardır ve bu konuda hiçbir tereddüdümüzde yoktur. Çarpıcı bir misal bir tek şu misali vereyim son 4-5 yıl içinde Türkiye’deki dış temsilciliklerinin sayısı 84’ten, 114’e çıktı. Yani 84’ten 84 büyükelçilik ve başkonsolosluk varken şimdi 114, 30 yani yüzde yaklaşık yüzde 40 arttı. Hani diyebilirsin ki, sizin paranız var dışarıda büyükelçilik açıyorsunuz peki dışarıdaki ülkeler niye biz de büyükelçiler açıyor?
MEHMET ACET- Yalnızlaştığı şeyine de cevap.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi ona da cevap hepsine cevap. Niye? Çünkü Türkiye’yi sadece merkezi coğrafyası bağlamında değil, küresel bir aktör olarak gördükleri için Kosta Rika’dan, Panama’ya, Bostvana’dan, Madagaskar’a kadar birçok ülke Türkiye’de büyükelçilik açmak için sıraya girdi. Şimdi bu dış politika bağlamında söylediğim şey onu mahkum etmeye çalıştılar Sayın Başbakanımızın liderliğini, dış politikadaki paradigmayı ve bununla birlikte stratejik yönelişi şimdi istihbarat üzerinden yine kendilerince kritik bir alanda yine bu paradigmanın en önemli unsurlarından birinde önemli yapısal değişiklikler yapmış olan Sayın Hakan Fidan’a yöneldiler, çok önemli yapısal değişiklikler. İstihbarat bir devletin mahremidir ve eğer o mahrem sadece o devletin birimleri tarafından ve sadece o millete hizmet için kullanılmazsa veya kullanıldığı tereddüdü oluşmaya başlarsa stratejisinin bir yere oturması mümkün olmaz. Şimdi bu yazıları okuduğunuzda Sayın Hakan Fidan neyle suçlanıyor?
MEHMET ACET- Bağımsız bir istihbarat.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bağımsız bir istihbarat yapılanması kurmakla ve Türkiye topraklarında başka istihbarat birimlerinin faaliyet yapmasına izin vermemekle suçlanıyor yani vazifesi dolayısıyla suçlanıyor. Türkiye topraklar herhangi bir başka üçüncü ülkenin şu veya bu ülke fark etmez rahatlıkla operasyon yapabildiği bir ülke değildir. Bu bağımsızlığın bir gereğidir bu o iddiaların doğrulu anlamında söylemiyorum yani asılsızdır o iddianın çoğu ama o iddiaların doğrulu anlamında demiyorum ama istihbarat birimleri zaten kendi ülkelerinin menfaatleri doğrultusunda bilgi toplarlar, o riskleri bertaraf ederler ve başka üçüncü ülkeler üzerinden risk almak durumunda da değillerdir. Şimdi öyle bir Hakan Fidan portresi çiziyorlar ki, nasıl Sayın Başbakanımızla ilgili kişilik bu anlamda doğrudan şahsiyete dönük, doğrudan politika eleştirisinin ötesinde doğrudan şahsiyete dönük bir itibarsızlaştırma faaliyeti yapıldı. Daha sonra önceden de başlayacak şekilde bana dönük, bendenize dönük aynı şey yürütüldü. Şimdi de Sayın Hakan Fidan’a dönük, doğrudan şahsiyete yönelik bir itibarsızlaştırma yapılmaya çalışılıyor. Öylesine tutarsız şeyler ki, bir taraftan Sayın Fidan’ın.
MEHMET ACET- Tehditlerde var tabi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi oraya ayrıca geleceğim. Sayın Fidan’ın İran’a yakın durduğu söyleniyor yani İran’a yakın bir şahsiyet olduğu söyleniyor ama aynı makalenin içinde Sayın Fidan’ın Suriye’deki, İran etkisine karşı savaşan gruplara destek verdiği de itham olunuyor. Nasıl oluyor ki, Sayın Fidan hem İran adına ki çok ağır bir ithamdır bizim hiçbir bürokratımız, hiçbir devlet adamımız herhangi bir devlet adına hareket etmez o hangi devlet olursa olsun. Hem onun diyecekler hem de aynı kişiyi İran’ın Suriye’deki operasyonlarına karşı mücadele eden yani ifadeler öyle olduğu için söylüyorum herhangi bir ülke ismini dost bir ülkeyi, komşu bir ülkeyi veya başka bir ülkeyi şey yapmak için söylemiyorum onun için mücadele eden gruplara destek vermekle itham edecekler. Çizdikleri portre tamamıyla şahsiyete dönük.
MEHMET ACET- Bir karakter suikasti olarak mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi ve bugün İsrail basınına, değişik basınlara yansımıştı açık tehditler MİT Müsteşarımıza dönük.
MEHMET ACET- Gerçekten çok rahatsız edici boyutu var.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve açıkçası bugün bu politikaları bu saldırılara maruz kalan Sayın Fidan’a sahip çıkma günüdür, bu konuda kimsenin tereddüdünün olmaması lazım.
MEHMET ACET- Çok açık bir şekilde suikastle falan tehdit ediliyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sayın Fidan kendi şahsi ikbali için bu istihbari çalışmaları yürütüyor değil, Türkiye Cumhuriyeti devleti adına yürütüyor, bu ülkenin istikbali için, bu ülkenin özgür, bağımsız, kendi egemenliğini ihdas eden bir politika geliştirebilmesi için. Bu konuda da çok açık ve net olarak bunu ifade etmek isterim; yapılmak istenen kişilere yönelik bir şey değil sadece yapılmak istenen yeni Türkiye paradigmasını sarsmak, eski Türkiye’ye mümkünse dönebilmek. Yani iktidarlar seçilsinler, iş başına gelsinler ama o da uluslararası ekonomi anlamında değil, dar alanda iktidar oyunu oynasınlar fakat kesinlikle makro strateji gerektiren ve üst strateji dediğimiz alanlara istihbarattı, güvenlikti dış politikaydı bunlara girmesinler ya da girerlerse ruhsatlı olarak girsinler. Hayır, bu dönem bitti bugün biz oluruz, yarın başkaları ama bir daha bu millet böylesine vesayete dayalı davranışlara izin vermeyecektik. Bu vesayeti hissettiği kimseye de iktidar yetkisi vermeyecektir. Türkiye birtakım uluslararası çevrelerin vesayetinde bir ülke değil, olmayacak. Mesele birileri olacak dolayısıyla, hesaba bekliyorlar ki biz o veya şu ve bu gerekçeyle apolojik, savunmacı bir şeye yönelelim. Yok bir böyle bir şey yapmadık ya da şöyle olmadı, böyle olmadı hayır bu ülkenin kaderine ancak bu milletin seçtiği insanlar onlardan aldıkları yetkilerle bunu yürütürler ve bu nedenle de kimseye hesap vermek durumunda değildirler.
MEHMET ACET- Siz Sayın Hakan Fidan’la görüştünüz mü son birkaç gün içinde, ne diyor böyle morali bozuk mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır.
MEHMET ACET- Bu çıkan yazılarla ilgili özellikle.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sayın Fidan’la biz uzun yıllar beraber çalıştık ben başdanışman iken kendisi TİKA Başkanımızdı.
MEHMET ACET- Müsteşar Yardımcısı oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Müsteşar Yardımcısı oldu hatta bir dönem akademik hayata Sayın Başbakanımızın izniyle dönmeyi düşündüğüm günlerde dediğim gibi o bütün o dosyaları yine paylaştık Suriye, İsrail dolaylı görüşmeleri. Daha sonra ben Dışişleri Bakanı olduktan sonra bir müddet o başdanışman sonra Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak çalıştı. Sonra MİT Müsteşarı ve Bakan olarak hemen her gün görüşürüz ve her olayı değerlendiririz.
MEHMET ACET- Ne diyor o şeylerle ilgili?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Valla bu bizimle birlikte bu süreçlere daha önce çok rastladığı için son derece metin. Herkes vazifesini yapıyor, onun kararlılığı içinde.
MEHMET ACET- Bir moral bozukluğu yok.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hiçbir şekilde. Bunlar bizim moralimizi bozmaz, azmimizi artırır. Sayın Fidan’ın da o anlamda tabi bir de zor tarafı Sayın Fidan’ın ben bunu başdanışmanken bazen hissederdim. Bazı konumlar vardık ki, kendilerini o konumda bulunanlar savunamazlar kolay kolay yani ben şimdi rahat konuşuyorum ama başdanışmanken ben yılda sadece bir kere televizyona bir kere demeç verirdim biliyorsunuz özellikle son yıllarda.
MEHMET ACET- Şimdi onu da yapamıyor Sayın Hakan Fidan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Sayın Fidan bunu da yapamıyor dolayısıyla o anlamda bir ihtiyaç içinde de değil savunma ihtiyacı. Yaptığı işten emin, attığı adımdan emin, millette bu konuda emin bizlerde onunla birlikte çalışan bu anlamda...
MEHMET ACET- Bir moral bozukluğu da yok diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, söz konusu değil. Zaten yapılmak istenen bu moral bozukluğunu yaymak.
MEHMET ACET- Hedef o zaten diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, kişilerin moral bozukluğunu sağlayamazlarsa topluma bir moral bozukluğu zerk etmek mümkünse. Yani bu derece kritik pozisyonda olan kişiler üzerine saldırmanın sebebi o kişilerin moralini etkilemek değil bilirler ki biz etkilenmeyiz ama halkta bir tereddüde uyandıracak şekilde bir psikoloji oluşturmaya çalışmak. Milletimizde her şeyi görüyor o bakımdan kimse bu konuda tereddüt etmesin zamanlaması da ilginçtir tabi onu da sorduğunuz için söyleyeyim. Yani bu her zaman olan bir süreçtir hani devam eden bir şey dediğim gibi hep baskı altına alınmaya çalışıldık. Şu veya bu bazen bu tarafta bir taraftan bir başka taraftan düşününüz hakkımızda ne yayınlar yapıldı. şu veya bu ülkeyle yakın ilişkiler geliştirmek suretiyle hani bu doğu, batı, kuzey, güney olması önemli değil ama bu dönemde bunların artmasının sebebi en önemli sebebi tabii Ortadoğu’daki gelişmeler bağlamında Türkiye’nin artan etkisinin bazı tarafları rahatsız etmesi. Bu yeni dediği sadece öylesine olaylar şimdi tabi bunlar zamanla tarih yazacaktır dış bazı unsurların Türkiye hakkında şu haberi üreteceğiz: Mesela Türkiye’de de kimyasal silah üretildiği muhalifler tarafından bir haber üreteceğiz siz de bu haberi şurada kullanın diye bazı gruplara haberler veriliyor.
MEHMET ACET- Dışarıdan mı geliyor bu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Dışarıdan geliyor, dışarıdaki bu içeri de de bağlantılı olan dışarıdaki bazı gruplara.
MEHMET ACET-Üretilmiş haberler miydi onlar?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi o yayın başlıyor bunların hepsinin belgeleri var tabi zaten istihbarat birimlerinin görevi o.
MEHMET ACET- Rastgele çıkmıyor o haberler yani.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, mesele Türkiye’yi ve Türkiye’deki Hükümeti zan altında bırakmak. Efendim Türkiye, El-Kaide’ye yardım ediyor diye bir haber ürettik siz de şurada bu konuda yayın yapın o kişilerde o şeyle ve o grupla diyor ki, ben yapamam ama siz bir yerde çoğu da meşkuk internet sitelerinde yayınlayın biz oradan alır bunu yayarız. Şimdi bunları biz görüyoruz.
MEHMET ACET- Var bir şey yani sanki istihbarat çalışmış, getirmiş.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, bunları görüyoruz tabi dış bazı unsurlar dediğim de Türkiye’nin politikalarını rahatsız eden, rahatsız olan kimler varsa onlar bunları görüyoruz bir anda bakıyorsunuz, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve onu yönetenler böyle meşkuk işler yapan, birtakım gündemi belli olmayan sanki şey dışı diplomatik usuller ve genel ilkeler dışı uluslararası hukuk dışında hareket eden şey bir şey devlet yani ne yapacağı belli olmayan bir Hükümet görüntüsü vermeye çalışılıyor. Ve işin şey tarafı tabi üzücü olan tarafı birileri bunları planlayabilir bunların hepsinin şeyleri bizim elimizde var. Bunu birileri bunları dışarıdan planlayabilir, içeriden planlayabilir ama bunun Türkiye’de özellikle de basınımızda, medyamızda zemin bulması üzücü. Herhangi bir delile dayanmadan şimdi isimlerini verdiğimde bazı şeyler olabilir ama belli ajanslar var ki, son üç yıldır ürettikleri her haber yönlendirmeli.
MEHMET ACET- Söyleyin efendim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bunun bazılar İran ajansları, bazıları da İsrail ajanslarıdır.
MEHMET ACET- Türkiye’de değil yani.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ama o daha önce yalan haber yaptığı besbelli olan bazı ajanslar veya başka ülkelerde de bir bakarsınız Türkiye’de delillendirilmiş haber gibi manşete tanışır. Düşünebiliyor musun mesela, bundan başdanışman olduğum dönemde bir İsrail Debka diye bir ajans yani herkes tarafından malumdur ama öyle bir haber yayar ki, Türkiye’de gerçekmiş gibi birileri bunu şey yapar. Başdanışmanken neler üretilmişti benimle ilgili, şimdi Sayın Fidanla ilgili üretilen şeyler.
MEHMET ACET- Peki, bu şey efendim Washington Post’a özellikle çıkan yazıda bir iddia vardı dün yalanladınız ama onu ben tekrar sormak istiyorum. Türkiye’nin, İsrail adına çalışan 10 İran ajanını İran’a ihbar ettiği yolunda bir iddia vardı orada. Bu iddiayla ilgili ne diyeceksiniz? Yani kesinlikle külliyen yalan mıdır, doğruluk payı olan ama başka türlü bir gelişme midir?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bakın bunlar istihbari bilgiler. Benim bunu yalanlamam ya da doğrulamam zaten doğası gereği doğru olmaz. Bunları benim o makalenin bütünüyle ilgili asılsızdır diyorum. Fakat, bunu iddia edenin bunu söyleyenin kendisinin bunu açıklaması lazım kimmiş bunu söyleyen? Şahıs meçhul bu anonim bir şahıs bir yetkilinin anlattığı bir olay. Peki, çıksın o yetkili konuşsun hayır yok böyle bir yetkili. Hani Türkiye’de de bir eskiden darbeleri veya yapılacak bazı eylemleri meşrulaştırmak için üst düzey bir yetkili diyerek haberler ve psikolojiler yayılırdı. Şimdi ben bunu niye böyle bir haberi esas alarak niye cevap vereyim? Çıksın o yetkili kimse konuşsun.
MEHMET ACET- O haberin bütün unsurları yalandır diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi yani bütün o ne diyelim mimari o haberin mimarisi daha önceki haberle daha önceki haber bu bir yorum ikisinin de mimarisi ön yargılı, kara propagandaya dayalı bilgilerin saptırılması üzerine dayalı ve yanlış bilgiler temeline oturtulmuş haberler. Bunun yönlendirme olduğunu görmek için çok istihbari böyle zengin bir geçmiş müktesebata sahip olmaya da gerek yok. Olayların seyrine baktığınızda nasıl bir yönlendirmenin, nasıl bir dayatmanın olduğunu çok açık görüyorsunuz. Sayın Fidan’ın şimdi bunları tabi kendi şu anda akan süreçler itibariyle bütünüyle paylaşmamız zaten mümkün değildir. Türkiye kendi güvenliğini şunu söyleriz biz her zaman: Türkiye kendi güvenliğini ne gerektiriyorsa kendi toprakları üzerinde herhangi bir risk üretecek faaliyete izin vermez. A ülkesi, B ülkesi, C ülkesi bu fark etmez ve bu konuda da Türkiye’nin her zaman attığı adımlar olmuştur bunlarda doğru adımlardır. Ama hiçbir zamanda uluslararası hukuk kurallarının dışında bir tavır içinde olmaz. Bugün dahi Sayın Fidan’ın bütün muhataplarıyla yürüttüğü temaslar ve şeyler var yani bu görüşme Amerika Birleşik Devletleri veya bütün ülkelerin şeyleriyle de İran’la da. Bu zaten aynen hariciye gibi nihayet muhataplarınızla görüşülerek yapılan şeylerdir. Şimdi oralarda bu haberler yalanlanıyorsa veya en azından zemin bulamıyorsa ve anonim bazı bilgiler üzerinden bir hava oluşturulmaya çalışıyorsa esas o havayı anlamak lazım yani o hava ben ona dikkatinizi çekmek istiyorum. Detaylar, mikro detaylar üzerine durmak değil, bütün bu şeyin arkasındaki o mimariyi doğru okumak lazım.
MEHMET ACET- Bu Amerikan yönetiminin bu çıkan şeylerle ilgili Dışişleri Bakanlığını sözcüsünün açıklaması oldu nasıl buldunuz gelen tepkiyi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onları da ben açıklamayı bütünüyle okudum tabi. Üstünü üstüne sorular soruyorlar neye cevap verebileceklerini bilmedikleri için bir taraftan Türkiye’ye olan yakın ilişkiden bahsediyorlar bir taraftan da tabi ki istihbari anlamda da bu ilişkilerin sürdüğünü ve Türkiye’nin yakın bir müttefik olduğunu teyit eden cümleler kullanıyorlar. Çünkü ortada şunlar yapıldı, şöyle oldu ve şu esasa aykırıdır diye söylenen bir söz yok tamamıyla anonim.
MEHMET ACET- İtibar etmedikleri sonucunu çıkardınız mı siz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii. İtibar etseler herhalde zaten bu Amerika’yla bizim aramızda bir mesele değil o haberlerin hepsi oluşmuş olsa yani o haberlere taraf olan, özne olan unsurlar arasında Amerika Birleşik Devletleri yok. Velev ki olmuş olsa biz her zaman, her düzeyde Amerika Birleşik Devletleri’yle görüşürüz, Avrupa Birliği’yle görüşürüz, Rusya’yla, İran’la görüşürüz bunun için Washington Post’un ya da Wall Street Journal’ın aracılığına ya da estirdiği havaya ihtiyaç yok. Bir derdi sıkıntısı olan gelir bizimle konuşur ama yalan veya düzmece haberler üzerinden bir kriz çıkarılmaya çalışıldığında da bunu çıkarmaya çalışanlar bizden hak ettikleri cevabı alırlar.
MEHMET ACET- Biz izninizle bu konuyu kapatalım bir ara verelim.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Düşünebiliyor musunuz bu haber üzerinden bir ülkenin istihbarat başkanıyla ilgili bir gün arabasında bomba bulunursa.
MEHMET ACET- Ben onu söylemek istemedik yani.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yani şimdi bu basında ve bütün internet sitelerinde bugün dolaştığı için milletimizin de bunu bilmesi lazım. Kim bizim bırakın sadece İstihbarat Başkanı kim bizim bir yetkilimizi tehdit etme cüretine sahip olabilir?
MEHMET ACET- Gerçekten çok rahatsız edici
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ve bu haberler üzerinden kim kime ne mesaj vermek istiyor? Yani bunları herkesin doğru takdir etmesi lazım veya aslında bu haber konusunda kamuoyumuzun, sivil toplum kuruluşlarımızın, medyamızın sessiz kalması da üzüntü vericidir muhalif partilerde dahil. Burada söz konusu olan A partisi, hükümeti değil. kimsenin böyle bir şeyi söylemeye hakkı da yok, kimsenin bizim devletimizin en önemli birimlerinin başında olan ve bu konuda müktesebatıyla da ispat etmiş olan önemli bir devlet adamına böyle bir muameleyi mazur gösterme hakkı da yok. Bunların tabi şimdiye kadar üzerinde durmadığımız bir başka yönü de var ki Sayın Fidan’ın çözüm süreci içinde oynadığı roldür. Sayın Başbakanımızın yine talimatıyla yürüttüğü faaliyettir. Birileri Türkiye’de çözüm süreci üzerinden barışın ihdas edilmesinden rahatsızlar o barışın ihdas edilmesi üzerinden Türkiye’nin Ortadoğu’da artacak olan etkisinden rahatsızlar. Türkiye’nin bir küresel güç olma iddiasından geri adım atmasını istiyor. Dolayısıyla, bütün bunları arka arkaya koyduğunuzda denmek istenen şey şu: Tekrar eski oyuna geri dönelim yani siz şu alanlara girmeyin, demokratik yolla seçilmişte olsanız. Ve sınırlarınıza geri çekilin birkaç dış politika konumuz vardı ne güzel onlarla uğraşın Kıbrıs, Ermeni meselesi gibi onların dışına çıkmayın ve dış borç gerektiğinde, yardım gerektiğinde yine biz eskiden olduğu gibi yardımcı oluruz, büyük ekonomik iddialarda da bulunmayın. Şöyle şeye bir eski oyuna geri dönelim. Ne eski dünya var ne eski oyun var ya yenidünyaya intibak ederiz ve bunu bir millet olarak, bir devlet olarak bunun gereğini yapmaktan tereddüt göstermeyiz ya da birileri bizi o eski dünyaya döndürmek ister. O bakımdan adımlarımız sabittir, kararlıdır ve hiçbir bu şekilde eski oyuna dönmek isteyen fırsatçılara da ne milletimiz bundan sonra prim verir ne de milletten sürekli destek alan AK Parti Hükümetleri başta Sayın Başbakanımız olmak üzeri böyle bir oyunun işlemesine izin verir.
MEHMET ACET- Peki, bir ara verelim efendim izninizle dönüştü başka önemli konu başlıkları da var. Bir reklam arası veriyoruz, lütfen bizden ayrılmayın efendim.
(Reklam Arası)
MEHMET ACET- Evet, tekrar birlikteyiz Konya Beyşehir’de Dışişleri Bakanı, Sayın Ahmet Davutoğlu’yla bu hafta İskele Sancak’ı yapıyoruz. Şimdi Efendim, Suriye konusunu biraz konuşalım istiyorum. Biraz önce bu kara propaganda dediğiniz kampanyanın da bir ucu Suriye meselesine dokunuyor. Birkaç sorularım olacak ama, öncelikle tam da Bayram arifesinde Kurban Bayramı arifesinde çok gerçekten rahatsız edici, insanı çok rahatsız eden bir haber geldi Suriye’den. Savaş şartları nedeniyle ciddi sıkıntılar yaşanıyor, açlık yaşanıyor, kıtlık yaşanıyor ve kedi, köpek eti yenilebilir şeklinde fetvalar çıkmaya başladı. Siz tabi hani bulunduğunuz konum itibariyle daha başka bilgilere de mutlaka sahipsiniz. Ben hani işin insani boyutu Suriye’de şu anda içeride, sahada durum nasıl, elinizde ne tür bilgiler var? Öyle başlayalım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi gerçekten bu haberler bizde büyük gönül yaralarına sebebiyet veriyor. Ben şunu söyleyeyim: Bunu bir fedakarlık olarak da zikretmek dahi istemem. Ama son 2,5 yıldır Suriye’den gelen haberler sebebiyle deliksiz veya rahat uyuyabildiğim bir tek gece olmadı bir tek gece. Bu haberlerin bir kısmı tabi kamuoyuna yansıyor, bir kısmı sadece bizim bilgimiz dahilinde olan haberler. Nasıl katliamlar yapıldığı, kimyasal silah saldırısının arka planı, orada yaşananlar, daha önce Humus’da Bab-ı Amr’da yaşananlar, mültecilerin gelerek bize aktardıkları her gün hani bugün eleştiriye muhatap olan ve bence yetkinliğini özellikle Suriye bağlamında ulaştığı bilgi kaynaklarıyla bize, hepimize göstermiş şu an MİT Müsteşarlığımızdan gelen bilgiler, diğer kaynaklardan gelen bilgiler her gün önümüze gelir. Bunları okumak dahi bazı insanlığından utanası geliyor insanın ve biz 2,5 yıldır haykırarak bütün bir çığlık halinde Sayın Başbakanımız, hepimiz insanlık vicdanını harekete geçmeye çağırdık. Ve biz buna rağmen biz savaş sanki istiyormuşuz gibi bu zulmü durdurun istediğimiz şey çok basitti, şu zulmü durdurun. Bu zulüm ne kadar erken aşamada dursaydı, o kadar kardeşimiz şu anda yaşıyor olacaktı. Bu zulüm ne kadar erken aşamada dursaydı, alandaki radikalleşme bu Şam’ı da kastediyorum yani Şebbihaların radikalleşmesinde bazı radikal unsurların orada nüfuz etmesi de mümkün olmayacaktı ama dünya bunu seyretti ve bugün maalesef insani boyut itibariyle bir utanç vesilesidir. 2.5 yıldır ben bizzat bütün yetkilerle, bütün P5 daimi üyeleriyle yani Birleşmiş Milletler ne olur siyasi ihtilafınızı anlıyoruz, bir kendinizce bir strateji oyunu oynuyorsunuz onu da anlıyoruz ama şunu anlamak mümkün değil: Bir tek insani konuda, bir tek Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı çıkartın çıkarttıramadık 2,5 yıl oldu. Ve son Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı yazılırken biz New York’taydık hani kimyasal silahlarla ilgili bütün taraflarla görüştük, buraya insani boyutu ilgilendiren bir paragraf koyun diye koymadılar. Sonra bir Başkanlık açıklaması yaptılar o da sulandırılmış bir şekilde Güvenlik Konseyi Kararının içine bunu derç etmediler. Şimdi bütün bunların yükü ve şeyi bizim omuzlarımıza yüklenmek isteniyor. Biz insani boyut itibariyle her şeyi Türkiye olarak yaptık hiçbir fedakarlıktan kaçınmadık. Ama bu zikrettiğiniz haber de dahil o haberlerin olduğu yerler bizim elimizin yardım elimizin uzanabileceği yerlerin çok ötesinde. Keşke onlara da uzanabilseydik, keşke onlara da bu Kurban Bayramı’nda hepimiz 75 milyon elhamdülillah gittikçe refahı artan bir toplum olarak daha lüks, daha standardı yüksek gıdalarla besleniyoruz. Keşke bunların hepsini önemli bir kısmını Suriye’ye aktarabilseydik, o kardeşlerimizin dertlerine deva olabilseydik. Hangi mezhepten, hangi dinden, hangi etnisiteden oldukları hiç önemli değil ama olağanüstü vahim bir tablo var, bunu görmek istemeyenler var.
MEHMET ACET- Açlıktan ölümler başladı yönünde haberler dolaşıyor doğru mu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii, olmaz mı? Ve şimdi Türkiye’de hani bütün Suriye’yi kucakladığımızda bizi şu veya bu grubu şey yapılmış gibi düşünülürse bunların bu hassasiyetleri eğer orada belki daha fazla olur diye söylüyorum. Sadece Türkmenlerin, Humus’da yaşadıkları acıları bilseler ve bizim oraya ulaşmak için nasıl fedakarlıklarla bir sürü isimsiz kahramanın onlara yardım ulaştırmak için ne tür çaba gösterdiklerini bilseler. Halep’te, Cerablus’da şu anda Cerablus’ta ben dün Cerablus’dan yani Humus’dan kaçarak Cerablus’a gelmiş Türkmenlerle ilgilendim bütün gün boyu. Onlara acaba daha ne kadar yardım ulaştırabiliriz diye? Hani bizim için Türkmen, Kürt, Arap, Sünni, Nusayri hiçbir farkı yok ama hani…
MEHMET ACET- Türkmenlerle ilgili madem özel bir hassasiyet taşınıyorsa onların durumu da aynı diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onların en vahim şeyler içindeler çünkü dağınık bir şekildeler ve Humus’da, Humus’un büyük önemli bir Türkmen nüfus vardı Humus’da Bab-ı Amr’da tarumar edildiler. Ve bu bu sebeple bile hala Beşar Esad’a toz kondurmayıp Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini suçlayanlara el insaf demenin ötesinde ve bunu gerçekten insanlık vicdanına havale etmenin ötesinde ne söylenebilir?
MEHMET ACET- Evet, şimdi burada Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirenlerin çizdiği bir fotoğraf var bu şöyle bir fotoğraf: Yani Türkiye bir taraftan sınırlarını açtı işte El-Kaide ve bağlantılı örgütlere hem insani yardım hem silah yardımı yapıyor bir taraftan, bir taraftan bütün dünyada yalnız kaldı Suriye konusun da şahin bir politika izlemekle. Bir taraftan da barış çabalarını destekleyen değil, aksine muhalifleri kışkırtarak savaşın uzamasına neden olan bir Türkiye fotoğrafı çiziliyor. Buna belki şunu da eklemek gerekir: Yani bir Türkiye imkan ve kabiliyetlerinin ötesinde güçlü bir söylem kullanarak Suriye meselesine girdi, halbuki Türkiye’nin imkan ve kabiliyetleri yetersizdi. Şimdi savaşta uzayınca Türkiye ortada kaldı gibi tırnak içeresinde bir şey var eleştiri alanı var ne diyeceksiniz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bunları birer birer analiz edelim. Birincisi, Türkiye sanki bir savaş iç savaşta bir tarafı destekliyor veya Suriye’deki iç karışıklığın bir tarafı oldu argümanını, şimdi herhangi bir akıl sahibi, vicdan sahibi, bilgi sahibi birisi bize çıksın ve şunu söylesin: Bu olaylar başlamadan önce Türkiye, Suriye’nin iç işlerine müdahale etti yani adamlar gönderdi, birtakım radikal unsurlar gönderdi ve daha olaylar başlamadan hani Suriye içinde hiçbir olay yokken Türkiye bu olaylara müdahil oldu diye bir iddiaları varsa bunu ispatlasınlar, söz konusu değil. Şunu desinler diyorlarsa: Türkiye en başından itibaren zaten şu mezhepçi tutum dolayısıyla hani diyorlar ya hep, şu tarafı tuttu ve Beşar Esad’a ve yönetimine tavır aldı diyorlarsa bunu ispat etsinler. 10 ay biz Beşar Esad’ı ikna edebilmek, hatta ona yardım ederek daha uzun sürebilecek bir geçiş süreci hani 2-3 yılda değil, 5 yıl, 10 yıl sürsün. Ama yeter ki bir geçiş süreci ilan et diye yalvararak bu kan dökülmesini engellemeye çalışan taraf bizdik. Sayın Başbakanımız Halep’te saatlerce baş başa neyi konuştu? Ben saatlerce gidip Nisan ayında, Ağustos ayında 7 saat bir seferde oturup neyi konuştum? Eğer biz o sıralarda dahi hani bu işleri kışkırtan taraf olmuş olsaydık, Beşar Esad bizimle konuşur muydu? 14 maddelik bir plana bizi anlaştığını kabul ettiğini söyler miydi? Ama bir taraftan bizi idare ederek, diğer taraftan halkı bastırmaya, halkı ezmeye yöneldi. Şimdi bugünden geriye dönük yorum yapmak çok kolay, sırtında yumurta küfesi yok kimsenin rahatlıkla bu yorumları yapıyor.
MEHMET ACET- Evet.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Peki biz o günlerde ben 9 Ağustos 2011’de gittiğimde o günlerin gazete arşivlerini çıkarın bakalım ya da Sayın Başbakanımız Libya’da Kaddafi’ye iki ay kadar hani diplomasi yürüttüğünde bugün bizi eleştirenlerin o gün yazdıklarını bir çıkarın ne diyorlardı? Arkadaşınız olduğu için ödül aldığınız için Kaddafi’ye sessiz kalıyorsunuz, Mübarek’e karşı çıkıyorsunuz, Beşar Esad’ın zulmüne sessiz kalıyorsunuz diye yayın yapıyorlardı. Ben gittiğimde dahi bu yayınlar vardı. Şimdi geriye dönüp niye daha fazla angajman yapmadık demenin bir anlamı yok. Bekledikleri eski şey şuydu yani bazı çevrelerin: Türkiye bu zulümler karşısında bir açmaza düşecek ve kendi ilkesel politikasını terk edip ya Beşar Esad rejimiyle yan yana duracak ve tümüyle itibarını kaybedecek ya da bu baskılarla Beşar Esad tümüyle muhalefeti yok edecek ve Türkiye düşman bir Suriye’yle yan yana olacak bütün beklentileri, ümitleri buydu. Peki, biz ne yaptık? Biz bir kere başında dediğim gibi hiçbir kimse Türkiye’nin herhangi bir şekilde Suriye’nin içişlerine müdahil olarak bu olayları başlattı iddiasında dahi bulunamaz.
Olaylar belli bir aşamaya gelip de mülteciler kapımıza dayanana kadar herhangi bir şekilde Suriye rejimiyle karşı karşıya geldiğimiz iddiasında bulunamaz. Suriye rejimini ikna etmeyip, böyle politikalara yöneldik, gücümüzün kapasitemizin üstünde diye bir iddiada bulunamaz diplomasimizi sonuna kadar kullandık. Bunlar Beşar Esad’ı açıkça savunamayanların hedef şaşırtmaları türünden argümanlar. Bunların hepsini yaptıktan sonra bir tek Suriye mültecisi bizim sınırımıza geçtiğinde Suriye meselesi bizim meselemiz haline dönüştü, dönüşür. Çünkü o Suriye mültecisini,
MEHMET ACET- Karışmasaydık bile...
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii biz karışmamış olsaydık dahi orada bu problemlerin hepsi yaşanacaktı bu ayrı bir şey. Ama bir tek Suriyeli bir hanım, bir çocuk, bir aile kapınıza geldiğinizde karar vereceksiniz ya alacaksınız ya almayacaksınız. Almadığınızda göreceli olarak Suriye olayının dışında kalmış gibi hissedebilirsiniz. Ertesi gün yüzlercesi, binlercesi geldiğinde tekrar bu soru masanın üstüne gelir. Hiçbir zaman dışında kalamazsın 911 kilometrelik sınır varsa.
MEHMET ACET- Ne olurdu kapalı tutsaydık sınırları açmasaydık Suriyelilere?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kapalı tutsaydık ne olurdu biliyor musunuz? Bir kere bütün dünya da bizi kınardı. İkincisi, inşa ettiğimiz bütün paradigma, hani masumların vicdanı...
MEHMET ACET- Kendi kredimizi tüketirdik.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kendi kredimizi tüketirdik. Üç, içeride bugün bize tenkit eden mülteciler politikasıyla birlikte tenkit eden muhalifler bu sefer Beşar Esad’la dostluğun yüzünden bu kapıları kapattın, diye bir başka tenkite yönelirlerdi aynen Kaddafi olayında olduğu gibi. Bunların hepsine göğüs gererdik doğru olan o olduğuna inansaydık bunlara da göğüs gererdik. Ama o ne bizim tarihimize, kültürümüze yakışırdı ne de insanlığa yakışırdı kapımıza gelen kimseye kapıyı kapatamazdık.
Dün ben Bozkır’da bugün sabahtan zikrettim, bu dağlarda bu Konya’nın dağlarında özellikle Türkmen Yörük geleneğinden gelen bizler için siz de bilirsiniz hepimizin yanında davutlar odası vardır.
MEHMET ACET- Misafirler için…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Her bir misafirler için, yolda kalmışlar için. Gelirler kendi evi gibi anahtarı bir yerde durur sadece bize haber ederler ki yemek gönderelim diye o kapıya gelirler girerler. Bir düşmandan kaçmıyor olsalar dahi hiçbir Türk’ün evi misafire veya kendisine sığınmak istenene kapanmaz bu bizim kültürümüze, ahlakımıza aykırı. Ben Dışişleri Bakanı olacağım, o kültürde yetişmiş olacağım bütün çocukluğumda, gençliğimde günün neredeyse yılın 200-300 günü, 250 günü o misafirleri ağırlayan gelenekten gelmiş olacağım ve bunu içime kadar sindirmiş olacağım, sonra da ülkemin kapısına gelen ve bir zulümden, kimyasal silahtan, toptan, tanktan, hava bombardımanından kaçıp gelen o masum insanlara kapıyı kapatacağım bu düşünülebilecek bir şey dahi değil. Şimdi onu aldığınız da ne oluyor Mehmet Bey? Şu oluyor: Onu aldığınızda, o mültecileri hangi ırktan, hangi etnik siteden, hangi mezhepten oldukları önemli değil artık Suriye meselesiyle ilgilenmek durumundasınız. Daha sonraki aşamalarda bu sefer istedikleri, bazılarının bekledikleri şuydu: Türkiye sessiz kalsın itibar kaybetsin ve Beşer Esad silindir gibi Suriye halkını ezsin geçsin ve biz sessiz duralım yani 82’e olan senaryo tekrar edilsin istendi. Peki, 82’de olan senaryodan bugün biz utanç duymuyor muyuz Türkiye olarak bir komşu ülke olarak Hama’nın yerle bir edilmesi veya uluslararası toplum? Buna imkan vermemiz dolayısıyla, bu sefer bir başka saldırı furyasıyla karşı karşıya kaldık.
MEHMET ACET- Başka bir soru da geliyor o zaman hani sessiz kalmadık da ne yapabildik?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bugün eğer Suriye halkı en azından 500 bin insan kendini huzur ve emniyette hissediyorsa bizim sayemizdedir. Bugün eğer Cenevre 2 gibi bir konferans konuşulabiliyorsa Suriye halkını temsil eden bir muhalefetin hayat alanı bulma sebebiyledir. Eğer Türkiye olmamış olsaydı, bunu Suriyeliler en iyi Suriyeliler bilir, Suriye’nin geleceği zalim bir yönetimin elinde kalacaktı.
MEHMET ACET- Muhalifleri buna ikna edebilecek başka bir.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, muhalifleri ikna etmenin ötesinde Türkiye’nin ve dost ülkelerin yardımları olmamış olsa Suriye halkının gelecekle ilgili hiçbir umudu kalmayacaktı. Yanı başımızda bir Kuzey Kore oluşacaktı tek partici, tek liderin demir yumruğuyla yönetilen ve hiçbir farklı görüşe imkan tanımayan bir baskıcı yönetim, eski yönetim de buna benzerdi ama bizim telkinlerimizle yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Böyle bir yönetimle yan yana yaşamak Türkiye ne kadar…
MEHMET ACET- O direnişin diri tutulması noktasında Türkiye’nin ciddi bir katkısı oldu.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yani Türkiye bir umut kapısı oldu. Türkiye bugün gidin bu soruları bana sormayın mülteci kamplarına gidilsin.
MEHMET ACET- Gittim ben.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır siz gittiniz de yani özellikle CHP’liler için söylüyorum, bu politikalarımızı eleştirenler için biraz insanlık vicdanı varsa iki şeye baksınlar bir gidip mültecilerle şu bayram günü gidilip bir otursunlar, bir dinlesinler ne yaşadıklarını bir tek mülteci görmedi bu Ana Muhalefet Partisi yetkilileri bizi eleştirenler ikincisi de şöyle videoyu tekrar tekrar sarsınlar ve Doğu Guto’da işlenen o insanlık katliamı, kimyasal silahların görüntülerini izlesinler, bir baba olarak izlesinler, bir insan olarak izlesinler, Bir kardeş, bir evlat olarak izlesinler. Orada çırpınan yavruları kim yaptı bunları? Hala bu rejimi savunabiliyorlarsa, hala bu rejime gidip röportaj yapabiliyor ve bu soruyu sormuyorlarsa o röportajda sadece Sayın Başbakanımıza hakaret edecek şekilde sorular sorup bunu da Türk basınında yayınlıyorlarsa ve dönüp de nasıl vicdanınız elverdi. Bu kimyasal silahları kullandınız diye bir soru sormaya akıl edemiyorlarsa gerçekten o zaman bir başka sorun var üzerinde düşünmemiz gereken.
MEHMET ACET- Sayın Bakanım, bu yani bu şeylere sınırın radikal unsurlara açılması, silah ve insan taşınması konusunda bu belli ki Mayıs’ta Beyaz Saray’daki görüşmede de gündeme gelmiş.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır
MEHMET ACET- Gelmedi mi? Öyle bir şey vardı da…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, o tamamıyla yönlendirme yine bir karar…
MEHMET ACET- Obama ve dobra dobra girdi oldu ya biz Amerikan yönetimi sizin ayrım yapmadan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, söz konusu değil o görüşmede ben de vardım devlet kayıtlarına o görüşmeyi ben de vardım bizzat ben yazdım o şeyi söz konusu değil.
MEHMET ACET- Tabii, onun için o fotoğraf karesi falan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Söz konusu değil.
MEHMET ACET- Sorduğum iyi oldu o zaman.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye’ye kimse bu üslupta konuşmaz bir kere. Yani dönüp de siz bizi bilecek. Ben ondan kısa bir süre sonra Türkiye…
MEHMET ACET- Şu cümleyi bir okuyayım mı efendim izninizle önemli çünkü siz de yalanlıyorsunuz. Yani habere göre Wall Street Journal’daki ABD, Obama diyor ki, o meşhur fotoğrafta Sayın Hakan Fidan sizin Sayın Başbakanla olduğunuz Obama diyor ki, ABD-Türkiye’nin ayrım yapmadan Suriye’ye bazen de Batı karşıtı cihatçılar dahil yanlış asilere silah ve savaşların akmasına izin verdiğine inanıyor diye bir cümle kullandığı diye bunu şey yaptınız evet.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Böyle bir şey söz konusu değil. Ha şu var bakın: Yani ben o görüşmelerin tabii bütün detayını verecek değilim ama Türkiye’ye dönük böyle bir eleştiri hiçbir zaman söz konusu olmamıştır. Böyle bir eleştiri olsa, biz daha New York’ta ben Sayın Kerry’yle birlikte Terörizmle Mücadele Küresel Forumun eşbaşkanlığını yapıyorum.
MEHMET ACET- … ayrıldı onun için şimdi
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Küresel Forum’da bir teröre karşı mücadele konusunda Türkiye kadar samimi, Türkiye kadar kararlı ve Türkiye kadar taahhütlerine sağdık ikinci bir ülke yoktur, herkes bunu bilsin. İkinci bir ülke yoktur diyorum bakın çok iddialı bir şey söylüyorum teröre karşı mücadele, terörü herkes kullanmıştır değişik düzeylerde, değişik şekillerde veya en azından göz yummuştur veya bana dokunmuyorsa şu anda ben niye bu riski alıp üzerine gideyim dememiştir.
MEHMET ACET- Bu görüşmelerde o zaman…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Görüşmede birlikte durduğumuz husus şudur: Birlikte yani sadece Amerikan tarafı değil, bizim de bizim sürekli 2,5 yıldır işlediğimiz temel unsur da bu oldu bütün görüşmelerde, bütün resmi sadece Amerika ile değil, bütün hepsiyle. Bu kriz ne kadar uzarsa radikalleşme o kadar artar ve bu tür radikal grupların alandaki belirsizlikten istifade ederek kendilerine alan açmaları imkanları da artar. Düşünün şimdi bu şikayet edilen gruplar 2011’de ben Şam’a gidip Esad’la konuştuğumda bir tek bir kişi bile yoktu, böyle bir gurup adı da yoktu kişi de yoktu. 2012’de muhalefet ılımlı muhalefet şeklinde hani ılımlı diye tabir edeyim artık diğerlerinden ayırt etmek için. Mücadele ettiğinde de güçlü bir şekilde mücadele ettiğinde de sayıları yüzlerle ifade ediliyordu, 500 bile yoktu.
Amerika bunları terör örgütü olarak ilan ettikten sonra sayıları binlere ulaştı. Korkarım ki bunun için de uyarıyoruz herkesi eğer bir bu krize çözüm bulunmazsa 10 binleri de bulabilir bu herkes için tehlike. Çözüm ne? Çözüm krizi bir an önce bitirmek, çözüm bir an önce bu zulme dur demek.
MEHMET ACET- Amerikalılar anlıyor mu bunu söyleyince?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Onlar da biliyorlar ve ilgili ülkeler de biliyor. Bu grupların çıkışındaki temel saik Türkiye sınırları falan değildir, temel saik Suriye hapishanelerinden bırakılan bazı tutuklular. Son olarak da son büyük dalga diyeyim meşkûk bir şekilde Ebu Gureyb Hapishanesi’nden bir baskınla kaçan tutuklulardır ve başka bazı ülkelerin salıverdiği bazı El-Kaide mensuplarıdır bunun detaylarına girmeyeyim.
MEHMET ACET- Dolayısıyla sınırdan işte bu El-Kaide savaşlar geçiyor Suriye…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Türkiye sınırlarıyla ilgili söz konusu değil. Bunu istismar ederek bize karşı kullanmak isteyenler bizim geçmişte de teröre karşı nasıl mücadele ettiğimizi en iyi bilenlerdir. Bizim Washington’da yaptığımız görüşmede gündeme gelmesi bunun bütün Suriye bağlamında tehditler konuşulurken radikal grupları biz gündeme getirdik.
MEHMET ACET- Ama böyle bir şüphe böyle duyuyoruz gibi Türkiye’ye dönük bir şeyi olmadı. Öyle mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır olur mu?
MEHMET ACET- Hiçbir zaman olmadı mı? Amerikan yönetimi, Türkiye’ye radikal unsurlara yardım ediyor iddiasını şüphe boyutunda dahi olsa gündeme getirmedi mi hiç?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, söz konusu değil hiçbir düzeyde getirmemiştir. Aksine biz üzerlerine giderek Amerika değil, bütün tarafların bu krize çözüm bulunmazsa hepimizin başını ağrıtacak son derece belirsiz bir yapı ortaya çıkacak diye biz üzerlerine gittik. Türkiye kendi yakınında böyle bir yapıya nasıl, niye izin versin, nasıl izin versin? Bundan en büyük zararı biz görürüz. Bunun bir başka şeyi de açık söylemek gerekirse rejimle geçen sene çözüm süreci öncesinde PKK ve PYD unsurlarının ortak şeyleriyle kendilerine alan açmaya çalışırken çatışmalara girmeleri esnasında Türkiye boyutu işlenmeye çalışılmıştır bu da söz konusu değil. Biz hiçbir şekilde oradaki Kürt kardeşlerimizi tehdit olarak görmeyiz, El-Kaideyi tehdit olarak görürüz ama hiçbir kesimi, Kürt kardeşlerimizi veya herhangi bir etnik veya mezhebi gurubu tehdit olarak görmeyiz ama teröre bulaşan herkesi tehdit olarak görürüz.
Aynı şekilde yine şöyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor: Nusayri unsurların Türkiye’ye karşı bir şey içinde oldukları veya Türkiye’nin ona karşı hayır, her zeminde ben söyledim dünyada ikinci büyük Nusayri nüfusa sahip olan biziz Suriye’den sonra. Bizim Nusayri ülkemizin değişik yerlerinde, her yerde. Bizim kendi vatandaşlarımıza saygımızın gereği ve onun doğal uzantısı olarak Suriye’deki Nusayri’deki kardeşlerimizin de gerektiğinde hamisi biziz, başkası değil. Oradan onlara dönük bir baskı olduğunda da en önce tepki verecek veya onları koruyacak olan da biziz burada bir ayrım yapmayız biz, bizim yaptığımız tek ayrım, zalimle mazlumu ayırmadır. Kim, kime karşı saldırıyorsa bir yanlış uygulama içindeyse ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı şekilde hava bombardımanı ve tank ve toplarla şehir top ateş altına alınıncaya kadar Türkiye-Suriye rejimiyle ilişkisini kesmemiştir. Ne zaman ki bütün uluslararası hukuk kuralları, savaş kuralları dahi hiçe sayılarak Hama kuşatılıp top ve tankla yerle bir edilmesi süreci başlatılınca biz Suriye rejimiyle ilişkiyi kestik. Çünkü artık bir fayda, bütün telkinlerimize rağmen bir fayda getirmeyeceğini gördük. Burada öyle bir an gelir ki birilerinin görmek istemediği odur esas itibariyle Mehmet Bey, öyle bir an gelir ki karar vereceksiniz. Zannediliyor ki şurada ben akademik hayatta söylerdim şimdi çok görüyorum bunu, bazen en yakın çevrelerimizde bile gördüğümüz oluyor. Öğrencilerime ilk öğrettiğim şeylerden biri şuydu: Yapılabilecek ahlaki bakımından en zaaflı analiz veya en ahlaksız analiz diyeyim bunu şey anlamında söylüyorum ilim ahlakı anlamında. Olmamış bir senaryonun olmamış bir senaryonun bütün iyi taraflarını bir tarafa yazmak sonra da olmuş bir hakikatin bütün dezavantajlarıyla bunları karşılaştırmak. Yani olmuş olayların dezavantajlarını biz şimdi görüyoruz şunlar şunlar oluyor. Olmamış bir senaryo yani Suriye rejimiyle angajman sürseydi ya da daha çok konuşsaydık, şöyle yapsaydık, böyle yapsaydık diye o senaryoların olabilecek en iyi yönlerini alıyorsunuz o muhayyerdir, onun doğurabileceği negatifleri hiç almıyorsunuz. O sırada sizin dünyada nasıl telin edileceğiniz, insanlık vicdanından nasıl kopacağınız, Suriye rejimiyle özdeşleşme dolayısıyla nasıl büyük bir itibar kaybına uğrayacağınız, Suriye halkının nasıl düşmanlığına muhatap olacağınız ve ileride devam etmesi mümkün olmayan bir rejim adına nasıl büyük riskler altına gireceğiniz bütün bunları bir kenara itip olmamış bir senaryonun en iyi taraflarını alıp, olmuş bir hakikatin Türkiye’nin şu andaki Suriye’deki etkisi, gücü bunları bir kenara bırakıp onun en negatiflerini alarak bunları… bu ilim ahlakı anlamında söylüyorum, ahlaksız bir tutumdur. Varsa iyi niyetli olan birisi yani karşınıza politik olarak önerecek olan birisi çıksın desin açık bir şekilde, biz Beşar Esad’ın yanında durmalıydık durmalıyız. Ha o zaman oturup bir alternatif politikadır bu durmalıyız desin. Bunu diyemedikleri için alternatif bir politikadır öneremedikleri için sadece bizi, bize bir yumuşak karın gibi gördüklerinden Suriye meselesini bu mesele üzerinden bir yıpratma kampanyası yürütülüyor bundan ibarettir ve kesinlikle Türkiye’ye dönük bir kara propagandadır bu. Buna kamuoyumuz itibar etmediğini biliyorum ama bu konuda da...
MEHMET ACET- Önemliydi ama bunu söyledikleriniz gerçekten çok geniş bir alanda bir kimi zaman iddia olarak, kimi zaman dedikodu olarak artık hani söylene söylene bazı şeyler insanı inandırır. Eminim yani bu çıkan haberler yüzünden Türkiye’nin bu unsurlara yardım etmediği konusunda şüphe taşımayan pek çok insanda vardır Türkiye’de. Dolayısıyla, bu açıklamalarınız bence çok önemliydi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ama şuna da yardım ettik edeceğiz.
MEHMET ACET- Bu El-Kaide bağlantılı şey.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi onları zaten şey kimse Suriye halkını yalnız bırakacağımızı düşünmesin yani nasıl Bosna halkını yalnız bırakmadık, Kosova’yı yalnız bırakmadık nasıl Saddam karşısında Kürt kardeşlerimizi yalnız bırakmadık, Boşnak kardeşlerimizi, Arnavut kardeşlerimizi bırakmadığımız gibi Suriyeli kardeşlerimizi de yalnız bırakmayacağız bu bizim tarihi görevimiz. Aksi takdirde ne olur biliyor musunuz? Şimdi bunu söyleyenlere diyorum hani bizi insafsızca eleştirip bu negatifleri ne olurdu onların dediğini yapsaydık? Yani mültecileri dışarıda tutsaydık ya da mültecileri alıp onların geride bıraktıklarının kaderleriyle ilgilenmeseydik bu mümkün değildi yani pratik değildi olabilecek bir şey değildi. Ne olurdu biliyor musunuz?
MEHMET ACET- Ya da bir de 900 kilometre sınır bir yeri kapatsaydınız başka bir yerden.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ne olurdu biliyor musunuz? Aynen rahmetli Özal gibi hani 1957’de Cezayir olayında zalimi, şeyin yanında hani sömürgeci bir tutumun yanında yer alıp, Cezayir halkının kalbini kaybetmemiz sebebiyle yıllar sonra, 10 yıllar sonra bir Türk Başbakanı gidip özür dilemesi gibi, bir başka Türk Başbakanı ya da Cumhurbaşkanı bundan 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl sonra döner Şam’a gidip özür dilemek zorunda kalırdı. Bu konuda bizim gelecek nesillere bir utanç vesilesi olarak bir miras bırakma hakkımız da yok, kendi milletimizin tarihine bir kara leke bırakma lüksümüzde yok.
MEHMET ACET- Peki, son soru Suriye’yle ilgili başka konularda da birkaç önemli sorum var çünkü. Kasım’da Cenevre 2’nin toplanacağı yönünde artık hani netleşiyor gibi şey var bu bilgiyi teyit ediyor musunuz? Salı günü 11 ülke olarak bildiğimiz çekirdek grup Suriye’nin Dostları Londra’da bir toplantınız var bu da epeydir yapılmayan bir toplantıydı buluşma olacak. Bir son daha önce yaptığınız açıklamalarda da ben hep umut verici bir noktada değiliz Suriye’de diye açıklamalar yaptığınızı biliyorum ve Türkiye hani bu şeyde yer alacak mı bu barış görüşmelerinde Cenevre’de gözlemci mi olacak, nasıl bir misyonu olacak?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi hatırlarsanız bu Suriye’nin Dostları Grubunu ilk başta organize eden ülkelerden biriydik ve ikinci toplantısını ilki Tunus’ta yapıldı. İkincisi, İstanbul’da yapılmıştı 2012 Nisan’ında. Sonra bu grupta 114 ülke katıldı, son toplantısı da New York’ta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapıldı yani geçtiğimiz Eylül ayında. Bu grup içinde Suriye halkına doğrudan etkin destek veren 11 ülkenin oluşturduğu bir başka çekirdek grup ülkeler topluluğu vardı daha sık bir araya gelebilecek durumda olan. Onların da bu sene içindeki bir toplantısında İstanbul’da ev sahipliği yapmıştık bir seri halinde Roma’da, İstanbul’da, Amman’da bahar aylarında toplandık daha sonra sürekli temaslar halinde olduk. Şimdi son gelişmeler bağlamında bu gurubun Londra’da toplanmasının faydalı olacağının kanaatine ulaştık. Geçen hafta genel direktörler yani bizim diplomatik temsilcilerimiz, Müsteşar Yardımcımız Ömer Bey’in ev sahipliğinde İstanbul’da toplandı bu 11 ülkenin genel direktörleri. O toplantıdan sonra Bayramın 1. günü basında da yansıdı Sayın Kerry ve Sayın Fabius’la benim telefon görüşmelerim oldu. Bu telefon görüşmelerinde bu 11’li gurubun bir an önce toplanması konusunda mutabık kaldık bu bağlamda Londra’da Salı günü bir araya geleceğiz. Onun öncesi genel direktörler toplanacak kimyasal silah saldırısı sonrasında yürütülen süreçler tekrar gözden geçireceğiz. Cenevre 2 Konferansı’nın hangi temel üzerinde yapılabileceği konusunda ele alacağız ve 11 ülke konsolide bir ortak pozisyon belirlemeye çalışacağız. Şunu açık bir şekilde ifade etmek isterim bizim diğer bazı ülkelerden farkımız şudur: Biz 911 kilometre sınırı olan, bu meseleyle doğrudan taraf olan bir ülkeyiz ve burada da bizi kimse kimyasal silahlarla ilgili teslimat devam ediyor dolayısıyla, kriz bitti ya da işte alanda kedi, köpek eti yenmelerini, yenmesini göz ardı edip de göz boyayıcı bir şekilde her şey iyi gidiyor havasına sokamaz. Maalesef alandaki durum düne göre, bir ay öncesine göre daha kötüdür. Bu maalesef görmek istemediğimiz bir tablo. Bizim arzu ettiğimiz kimyasal silahlarla ilgili süreç işlerken derhal ve süratle alandaki bu baskıların uluslararası hukuka aykırı bütün uygulamaların durdurulması, hava bombardımanı dahil ve Cenevre 2 sürecinin hemen devreye sokulması. Ama Cenevre 2 süreciyle ilgili kritik bazı konular var ki o konuda bir önce ortak zemin bulmak lazım.
MEHMET ACET- Mesela Beşar Esad’ın gitmesi…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Yani sadece Beşar Esad’ın gitmesi bir politik vizyonu ne Suriye halkının önüne konan politik vizyon ne? Beşar Esad gitmesi onun bir parçası. Yani şunu birileri söylerse: Bu kadar insan öldürüldükten sonra bir de kimyasal silah kullanıldıktan sonra hala bu yönetimle devam edelim ve muhalefet buna entegre olsun hani 3-5 adamıyla bakan olarak bundan pay alsın. Bunu velev ki bütün ülkeler ve muhalefetin bir kanadı muhalefet kabul etti. O andan itibaren muhalefet Suriye halkından kopar yani muhalefete yapamayacağı şeyi talep etmemek lazım düşünün oraya.
MEHMET ACET- Öyle bir noktaya doğru mu gidiyor?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır bunu düşünenler olabiliyor yani eğer Beşar Esad’ın kalmasına dayalı bir formülü hayata geçirmeye çalışırsanız ona evet diyen bir muhalefet anında alandan desteğini kaybeder. Yani bir kukla durumuna düşer, bütün desteğini kaybeder buna kim cesaret edebilir, hangi yetkiyle bunu kabul edebilir? Kolay değil bu yani. O zaman öyle bir süreç olmalı ki muhalefet ve Suriye halkı nihayetinde bu sürecin nihayetinde kendi iradesine dayalı, kendi seçeceği insanların iş başına geleceğine inanmalı. Bunu ikna etmeksizin bir sürecin başarılı olacağını düşünmek çok zor.
MEHMET ACET- Biz de nasıl olacağız?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Biz her yerinde olacağız. çok açık söyleyeyim.
MEHMET ACET- Yani Cenevre’ye gideceksiniz…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi nerede Suriye konusu konuşulursa biz orada oluruz.
MEHMET ACET- Dışlanma gibi bir şey söz konusu?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kim dışlayacak?
MEHMET ACET- Hani Amerika, Rusya bu şeyin hattı falan…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır kim dışlayacak bir dakika yani bunu söyleyen ya coğrafya bilmiyor demektir ya Türkiye’nin etkisinden habersiz demektir. Yani 911 kilometrelik sınır komşusu Türkiye’nin dışlanması, Suriye meselesinden dışlanması diye bir şey söz konusu olabilir mi? Bunu hangi coğrafya bilen ve alanı bilen hangi akıl söyleyebilir Türkiye dışlanarak bir çözüm üretilecek?
MEHMET ACET- Hani hep deniyor ya Amerika, Rusya anlaştı onlar bir inisiyatif geliştirdi, Türkiye geri planda.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Daha önce de Türkiye, Rusya’yla bazı konularda anlaşmıştı Putin geldiğinde hatırlarsanız veya Türkiye ülkelerin ikili anlaşmalarıyla alandaki sorun çözülebilir mi, kim çözebilir? Yani Türkiye’yi ve komşu ülkeleri devre dışında bırakan bir çözüm yürüyebilir mi Allah aşkına yani kim buna bunu hayata geçirecek? Bu söz konusu değil.
Dışlanma diye bir kaygımız bizim hiçbir zaman olmadı. Doğruyu yapmak ve uygulanabilir bir yol haritası çıkarmak bütün meselemiz bu. Dışlanma böyle bir kaygı son dönemde Türkiye’de şey üretmek isteyen, bir fobi üretmek isteyenlerin ortaya koydukları bir şey.
MEHMET ACET- Bir de hani bu dışlanmışlık şeyini konuşurken ve Mısır’daki olan bitenler belli orada, bir darbe olduğu Suriye’de işler sarpa sardı uzadı, işte Gezi Olayları oldu falan Türkiye’de. Bir kuşatılmışlık izlediğiniz dış politikanın gelinen noktada bir kuşatılmışlık duygusu yaşıyor musunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Söz konusu değil, hayır nasıl bir kuşatılmışlık? Şimdi bakın bir vesileyle şeyler istedim komşu ülkenin ticari rakamları ve komşu ülkelerle geliştirdiğimiz son hani kuşatılmışlık şeyi varsa, son gelişmeler Türkiye’yle komşu ülkelerin her birinin son hani son yıllardaki dış politikaya bazen atıfta bulunulduğu için bu yönde son 3-4 yıl içinde YDSK Yüksek Düzey İş Birliği Konseylerini biz 2009’da kurmaya başladık yani benim Bakanlığım döneminde. Bütün YDSK kurduğumuz Rusya’yla…
MEHMET ACET- Bakanlar Kurulunu götürüyorsunuz orada…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii Rusya’yla dış ticaret işte Kasım ayında Rusya’da yapacağız mükemmelen işliyor ve dış ticaret hacmimiz 4 sene içinde 2,5 misli arttı. 20 milyar dolar civarlarından, 35 milyar dolara civarlarına, şimdi 40 milyar doları buluyor. Yunanistan’la mükemmelen işliyor şimdi Samaras olarak bahar ayında Mart ayında Türkiye’deydi. Ben de önümüzdeki günlerde Atina’ya gideceğim. Aynı şekilde Ukrayna’yla daha geçen ay daha geçen hafta yani bayram öncesi buradaydılar onlarca anlaşma imzaladık bütün bu ülkelerle. Gürcistan’la mükemmelen pasaportları da kaldırdık.
MEHMET ACET- Bir Suriye, Irak’ta problem var.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- İran’la bütün hani Suriye’deki görüş ayrılığına rağmen son 10 yıl içinde 2,5 milyardan, 25 milyar dolara çıktı. Son 4 yıl içinde 8-9 milyar dolardan, 25 milyar dolarlara doğru çıktı nerede bu kuşatılmışlık? Ama nedir? Doğru nerede problemimiz var biliyor musunuz? Devlet olarak muhatap bulmakta zorluk çektiğimiz ülkelerde bugün birçok ülke idare edilemez durumda yani muhatabınız kim? Tayin etmekte zorlandığınız, şimdi Suriye’yle ilişkilerin bozulmasından biz sorumlu tutulabilir miyiz? Nasıl bir kuşatılmış hissinden bahsediliyor. Demin söylediğim rakam bir daha teyiden söylüyorum, öyle bir yalnızlık vesaire gibi şeyler heyulalar üretmek veyahut zihinlerindeki görmek istedikleri şeyi görmek isteyenlere en çarpıcı rakam budur. 84’ten, 114’e dış temsilci yani Türkiye’deki temsilce, büyükelçiliklerin sayısının artması 114 yani…
MEHMET ACET- Bu bağlamda da…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabii, yani niye ülkeler Türkiye’ye geliyorlar yalnız kalmış bir ülkeye, şey için mi? Yalnızlıklarını…
MEHMET ACET- Yüzde 40 oranında aşağı-yukarı Türkiye’de temsilcilik açan ülke sayısı arttı diyorsunuz.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Arttı. Şu anda dünyada en fazla New York’tan sonra şu anda dünyada en fazla başkonsolosluk bulunan şehir İstanbul’dur.
MEHMET ACET- Öyle mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- 192 ülkenin 114’ü de Ankara’da büyükelçiliği var bu mu yalnızlık?
MEHMET ACET- Yalnızlık veya kuşatılmışlık?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bunlar Türkiye’nin illa ve mutlaka bizim başarısız olmamız gerektiği önyargısından hareketle üretilmeye çalışılan fikirler. Kervan öyle güzel yolunda yürüyor ki kimse burada kervanın önünü kesemez hiç kimse merak etmesin.
MEHMET ACET- Peki, biraz vaktimiz daralıyor başka birkaç önemli başlık var bu füzeler meselesi, balistik füzeler meselesi Çin’le bir ön anlaşma sağlanınca Batı ülkeleri tepki gösterdi.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Kim tepki gösterdi?
MEHMET ACET- NATO’dan.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Batı ülkeleri deyince böyle büyük bütün ülkeler tepki göstermiş gibi nereden?
MEHMET ACET- Hepsi değil ama bir hoşnutsuzluk NATO adına…
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır NATO adına ne söylendi Mehmet Bey? NATO adına Genel Sekreter bu her ülkenin kendi ulusal kararı dedi açıkça.
MEHMET ACET- Evet, yani ama devamında uyumlu olması gerekiyor Türkiye’nin.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, öyle bakın yani şey için siz tabi o niyetle söylemiyor. Tabi ki bundan soru işaretleriyle bize soranlar da oldu açıkça özellikle Amerika ve Fransa kendi projeleri de olduğu için şirketleri bu konuları gerek Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry’yle gerek Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabiusla ben New York’ta görüştüm. Ama Batı ülkeleri dediğinizde genel şey de bu yalnız şeyi de buradan çıkıyor. Batı ülkeleri tepki veriyor kim, ne tepki vermiş? Yani bunu o kadar genellediğimiz zaman şey orada bir anda Türkiye’ye dönük böyle büyük bir tepki varmış gibi hava oluşuyor. Bu şu anda bize resmen hani bunun ne olduğu veya nedir bu konuda gelişme nedir? Diye merakla ya da bazen de diyelim bir belli bir tedirginlik ölçüsüyle soru soran iki ülke vardır Amerika ve Fransa. Onların da tabi doğrudan bu işin tarafıdırlar çünkü, diğer iki şirket ilk üçe giren diğer iki şirketin birisi Amerikan şirketi, biri Fransa, İtalya ortaklığı Eurosan. Şimdi dolayısıyla sormalarından daha doğal bir şey yok.
MEHMET ACET- Ama şey olmadı mı hani biz Patriotları biz verdik?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, söz konusu değil. Patriotlar NATO yapılanması içinde, her zaman Türkiye nasıl NATO’nun aldığı kararlarda Afganistan’a katkıda bulunuyor ulusal kapasitesinden de Afganistan içindeki NATO… burada da Türkiye’nin güvenliği için Amerika, Hollanda ve Almanya Patriot katkısı sağladı, biz de buna duyduğumuz teşekkürü bu o konuda teşekkürlerimizi sürekli ifade ettik ve bu dayanışma dolayısıyla hep takdirlerimizi her vesileyle söyledik. Ha ama sorular yok mu?
MEHMET ACET- Siz de tedirginleri giderdiniz mi o zaman konuştuğunuzda Amerika ve Fransa?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Hayır, çok açık bunu daha önce de izah ettim. Türkiye’nin tabi her zaman birinci tercihi NATO içinde müttefiklerle savunma sistemini geliştirmektir ve bu yönde adımlar atmıştır. Ama bir ülkenin de şimdi her savaş ve her gerilim bize bir şey öğretiyor. Kıbrıs Savaşı’nda telekomünikasyon alanında kendi teknolojinizi geliştirmemenizin doğurduğu bir sorunlar silsilesiyle karşılaşıldı ASELSAN kuruldu. Bölgemizde artan gerilimlerden sonra biz konvansiyonel ordu olarak gücümüzün fevkinde olduğumuzu ama asimetrik savaşlardan ve non konvansiyonel füzeye ile irtibatlanan konvansiyonel bazı alanlarda bir zafiyet ortaya çökebileceğini gördüğümüz için aslında yenide değil, Suriye’yle ilgili değil yaklaşık 7-8 senedir tabi 2004’te ilk kararlarının alınmasından başlayarak bir milli savunma sistemi içinde bu füze konusu incelendi, ele alındı her türlü etüt yapıldı. Ve sonunda bütün dünyaya açık, son derece şeffaf bir teklifler süreci işlendi. Burada bizim kendi ulusal önceliklerimizi öne çıkarmamızdan bağımsız olarak ve egemen olarak kendi savunma sistemimizi bir temel savunma sistemimizin temel esaslarını belirlememizden daha doğal bir şey yok. Burada nedir bizim öncelik verdiğimiz? Birinci önceliğimiz, Türkiye bu alanda teknoloji aktarımına karşı tarafın hazır olması lazım Türkiye ve Türkiye kendi Türkiye’de üretilmesi. Yani biz son 10 yıldır ısrarla ve kararlılıkla ve bence en doğru politika alanlarımızdan biri budur ve ben stratejik derinlikte de özel bölüm ayırdığım bir şeydi çünkü gerçekten kendi milli savunma sanayini kurmamış ülkelerin bağımsız dış politika söylemleri havada kalır. Bunu gördüğümüz için bizim iktidarlarımız döneminde işte hatırlarsınız tank modernizasyonu için İsrail’le anlaşma yapıldı, F16’ların modernizasyonu için Amerika. Modernizasyon için bakın üretmek de değil ve dışarıda modernize edilip bize geliyordu yenileniyordu. Şimdi ise biz 10 yıldır benimsediğimiz politika şu: Bırakın modernizasyonu filan üretimi de Türkiye’de olacak. Onun için kendi topumuzu, kendi tankımızı, kendi insansız hava aracımızı o da terörle mücadelede bir zaaf noktası oluşturunca bizim insanımızın bu konuda teknolojik kabiliyeti diğerlerinden daha zayıf değil ki ürettik bunların hepsini. Kendi donanma gemilerimizi, çıkarma gemilerimizi de o ta şey Kıbrıs şeyinden bildiğimiz, şimdi de kendi uçağımızı da üretmenin yollarındayız. Şimdi bu iftar edilecek bir şeydir ben Konya’da ikinci gün 3. Ana Jet Üssünü ziyaret ettim hem subaylarımızla, askerlerimizle bayramlaşmak için hem de oradaki yani Konya’daki şeylerde brifing verdim 3 saate yakın komutanlarımızı dinledim, oradaki subaylardan, yetkililerden bilgi aldım ve iftihar ettim. Son derece teknolojik donamıyla mükemmel ve bazı kritik unsurlarında TAI ve diğer Türkiye’deki savunma sanayi teknolojisi tarafından üretilmiş olduğunu bana tek tek uçak parçalarını anlattıklarında büyük gurur duydum.
Şimdi bizim bu füze savunma sistemine girdiğimizde de istediğimiz şey şu: Bize bunu veren kim olursa olsun birlikte üretmeye hazır olmalı, Türkiye’de üretmeye hazır olmalı.
MEHMET ACET- Buna bir tek Çin yanaştı.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bu bir. İkinci, şeffaf bir ülkeyiz, demokratik bir ülkeyiz fiyatlar veriliyor bir ülkeyle, diğer ülkenin bir firmayla, diğer firmanın arasındaki fiyat farkı 1 milyar dolar. Biz petrol kuyularından elde etmiyoruz bu şeyleri hani hemen bir günde bilmem kaç yüz varille vesaire milletin alın teriyle, kuruş kuruş ödediği vergiler bunun hesabını biz vereceğiz. Üçüncüsü de, süre bizim vakit kaybına tahammülümüz yok zaten çok vakit kaybedilmiş. Bu üç konuda optimizasyon yapıldı yani üç konunun puanlamaları oldu en uygun şeyler sıraya kondu bu da nihayete ermiş bir süreç değil nitekim ben Sayın Kerry’e de, Sayın Fabius’a da çok dostane söyledim bu üç kriter ama bizim için önemli kriter Türkiye’de üretim. Gidin konuşun firmalarınızla daha iyi şartlar teklif etsinler bu açık bir rekabet.
MEHMET ACET- O zaman efendim, bu mesele bu füze balistik füze meselesi kimi Batılı ülkelerle Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri dediniz zaten. Bir kriz konusu olmaktan uzaklaştı mı?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bir kere şu da yanlış bir şey yani intraoperative dediğimiz önemlidir NATO içinde NATO’ya tahsis edilen savunma kapasiteleri itibariyle bu önemlidir. Ama şu anda birçok NATO ülkesinde Rus füze savunma sistemleri hala var. Şimdi onlarla bunun ne kadar.
MEHMET ACET- Onlar yapıyor, biz niye yapmayalım?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi yani o “interoperability” uyumlu, operasyonel anlamda sistemlerin uyumu anlamında o bir sıkıntı doğurmuyorsa bu niye doğursun. Ama biz dediğim gibi yine de NATO ülkelerini tercih ederiz ama nihayet kendi milli savunma ihtiyaçlarımızı öne alırız o ihtiyaçları karşılayan yeni tekliflerle gelirlerse niye olmasın? Yani herhangi bir önyargıyla işte bir artık şu ülke grubuyla değil, bu ülke grubuyla bu işleri yapalım diye bir kararla bu sonuca varılmış değil ki. Ya da herhangi bir tercih sebebi olacak bir başka unsurla aksine son derece objektif kriterler ortaya kondu ve bu son derece objektif kriter etrafından puanlamalar yapıldı ve bu neticeye gelindi. Bunun değişmesi isteniyorsa o zaman Türkiye’nin talepleri göz önüne alınmalı.
MEHMET ACET- Evet, peki çözüm sürecini ben size sormadan bu programı bitirmek istemem.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Konya’yı hiç konuşamayacağız.
MEHMET ACET- Böyle üst üste tabi çok sıcak gelişmeler gelince bayram programınızı biraz ihmal ettik Konyalılar bizi bağışlasınlar ama şimdi çözüm sürecini konuşmadan bu programı bitirmemiz de gerçekten olmayacak. Siz gerçekten çünkü bu sürecin düşünsel mimarlarından biri de Ahmet Davutoğlu bunu biliyoruz. O hani sınırların anlamsız hale geldiği, normalleştiği coğrafyanın normalleştiği tezinin bu süreçle birlikte aslında biraz şekillendiğini görmeye başlamıştık ama bir tıkanma yaşanıyor. İşte PKK geri çekilmeyi durdurdu işte PKK liderleri sabrımızın sonundayız diyorlar. Öcalan oradan henüz daha umutlar tam bitmedi diyor. Bu tıkanma aşılabilecek mi ne diyorsunuz?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi çözüm süreci Türkiye’nin en hayati konusudur bütün bu süreçler Suriye ve diğer hepsi önemlidir ama çözüm süreci hayatidir. Kendi içinde iç huzurunu sağlayamamış bir ülkenin büyük dış hedefler peşinde koşmasının zorluklarını hep biz geçmişte gördük. Kendisiyle barışık bir insanın diğer sosyal çevrelerde de bir şekilde birleştirici bir etki yapması gibi bir şey bu. O bakımdan çözüm sürecinden hiçbir şekilde ... edilmesine izin verilmemeli. Bu süreç yolunda ben işlerken Mart ayı gibi Diyarbakır’da bir konuşma yaptım orada özellikle tarihdaşlık, vatandaşlık, çağdaş bir devletin ortak vatandaşları olma ve ortak bir tarihin millet unsurlarını barındırma noktasındaki zemin üzerine konuştum ben buna güçlü ve kuvvetli şekilde inanan bir insanım. Herhangi bir şekilde özellikle son dönemde şu veya bu ulusçu söylemlerle karşılıklı olarak kitlelerin bir araya getirilmesine dayalı paradigmaların sonuna gelindi. Küreselleşme, teknolojik araçlar bunları çok aşıyor bir devletin güçlü olması, vatandaşlarını tek düze kılmasıyla değil, vatandaşlarına aidiyet hissi vermesiyle sağlanabilir. O bakımdan Türkiye’de çok ciddi mesafeler alında son demokratikleşme paketiyle atılan adımlar, 10 sene önce hatta 6-7 sene önce düşünülmesi dahi zor olan adımlardı. Cesaretle bunu atan devlet aslında kendine güvenen devlettir, vatandaşına güvenen devlettir. Tabi bunun doğurduğu birçok sıkıntılar, kafa karışıklıkları olacak. Herkesin alıştığı şeyler var, alıştığı modlar var.
MEHMET ACET- Alışkanlıkları kırmak kolay olmuyor.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- PKK’nın, BDP’nin herkesin alıştığı modlar birden bu alıştığınız modların dışında bir sürece hazırlanmanız gerekiyor tam da doğru olan şey bu o modlardan çıkmak gerekiyor, o alışkanlıkların ötesine çıkmak gerekiyor. O alışkanlıkların ötesine Hükümetimiz çıkabileceğini her demokratikleşme paketiyle gösterdi, şimdi bir tartışma soğukkanlı, suhuletli bir tartışmayı da yaşamamız lazım bundan da kimsenin kaçınmaması lazım. Akil adamların yapmaya çalıştığı da buydu soğukkanlı bir tartışma ortamını sağlamak. Ben bugün Seydişehir’de katıldığım yemekte masama Seydişehir’li şehit ve gazi yakınlarından oluşan bir grup aldım. 95 yılında oğlunu kaybetmiş bir gerçekten vakar sahibi, onur sahibi bir emekli öğretmen ve eşi hemşire bir hanımefendi şimdi bu acıların tekrar hiçbir şekilde yaşanmaması lazım. Bunları dinledikçe çözüm sürecine inan şeyiniz daha fazla artıyor. Bu topraklar kendine güvenen ve kendisine aidiyet hisseden bir geleneğe bir ortak zemine aidiyet hissedenlerin ayakta kalabilecekleri bir coğrafya. Yine geçen sene Mart ayında söylemiş olduğum bir şey vardı gördüğüm şu ve buna da şu anda da olduğunu düşünüyorum bu bir nehri karşıdan karşıya hızlı akan bir nehri karşıdan karşıya geçmeye benzer demiştim. Yarıya doğru geldiğinizde artık yolun, nehrin karşısına geçmek geri dönmekten her zaman daha karlıdır. Geri döndüğünüzde de kat edeceğiniz mesafe aynı, karşıya geçtiğinizde de kimse artık geriye dönüşü düşünmemeli. Geriye dönmeyi düşüneni önce Güneydoğu’daki Kürt nüfus oradaki ahali, oradaki kardeşlerimiz, vatandaşlarımız mahkum eder çünkü son bu yaz herkes bir barışın ülkeye neleri getirebileceğini gördü son 6-7 ay içinde. Nasıl yatırımların oralara akabileceğini, nasıl yaylalarda hayvancılık mera dahil ayrıca insanları o yayları bir şenlik havasında değerlendirebilecekleri görüldü. Nasıl hiçbir ölüm haberi gelmemenin Doğu’da, Batı’da, Kuzey’de, Güney’de bütün Türkiye’de bir barış havası estirdiği görüldü. Bütün bunlar yaşanmışken şimdi alışkanlıklara geri dönmek, eski alışkanlıklara geri dönmek her şeyden önce bu toplumda artık zemin bulmaz. Ben bütün zorluklara rağmen nehrin yarısını geçtiğimiz kanaatindeyim. Bundan sonra soğukkanlı bir şekilde, bazen de farklı düşünceler taşıyarak bu süreçle ilgili belki ama bu farklı düşünceleri tartışmaktan da korkmayarak bu nehrin karşısına geçip hepinizin esenliğe kavuşacağı, barış içindeki günlere yürümemiz lazım.
MEHMET ACET- Reklam vermek zorundayım, dönüşte bir 5 dakika ayırabilir misiniz bize efendim?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Peki.
MEHMET ACET- Yapalım bitirmeden. Çünkü bu ilerleme raporunu sormadan kapatmak istemiyorum. Bir ara veriyoruz bizden ayrılmayın efendim.
(Reklam Arası)
MEHMET ACET- Evet, tekrar birlikteyiz Konya Beyşehir’de Sayın Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanı bizlerle birlikte. Efendim, şimdi Konya’yı dolaştınız, Konya’nın ilçelerini dolaştınız birkaç gündür bundan sonra ne yapacaksınız, Ankara’ya döndükten sonra temponuz yine yoğun bir şekilde devam edecek mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi tabi Konya’da müstesna bir bayram geçirdik hem ilk iki gün Konya’nın içinde Merkez’de bayramlaştık, sonra da 6 ilçesini çevredeki ilçeleri de davet ettiğimiz de 20’ye yakın ilçeyle bayramlaştık. Yarın Konya’ya yine toplantılarımız var Pazar günü şeye geçeceğiz Ankara’ya, sonra yoğun bir tempo tekrar başlıyor Pazartesi bakanlar kurulu, arkasından ... toplantısı için Salı günü Londra’ya, oradan Umman’a ve Kuveyt’e resmi ziyaretler için Körfez’e bir tur yapacağım. Daha sonra yine İran Dışişleri Bakanı gelecek hafta içinde öbür hafta içinde Türkiye’de ağırlayacağız. Arkasından bir Rusya ziyaretimiz de olacak, Yunanistan ziyaretimizde olacak.
MEHMET ACET- Böyle kısa bir takvim içerisinde.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Tabi tabi Kasım ayı içinde bunların hepsi. Bir Körfez İşbirliği Konseyiyle stratejik ortaklık toplantımızı yapmayı planlıyoruz, Arap Ligi’yle ve İslam İş Birliği Teşkilatı Dışişleri Bakanları toplantısı var. Afrika Birliği’yle gözden geçirme zirvemiz var onu biraz ertelemek durumunda kaldık bu yoğun tempo yüzünden yani olağanüstü bir trafiğe tekrar gireceğiz.
MEHMET ACET- Peki, son iki soru bir ilerleme raporunun nasıl buldunuz beğendiniz mi?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Her şeyden önce ilerleme raporundan önce Avrupa Birliği ilişkiler bağlamında bir iki söz sarf etmekle çerçeve çizmek istiyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkileri stratejik bir hedef olarak hep gündemimiz de oldu ve şu ana kadar istediğimiz hızda gitmiyorsa bunun vebali, sorumluluğunu kimse Türkiye’nin üzerine yükleyemez. Kıbrıs’ta siyasi gerekçeler önümüze koyuldu, birtakım ülkelerin Sarkozy döneminde Fransa’nın getirdiği blokajlar bütün bunlar 100 metre engellisi gibi değil önünüze sürekli engel konarak ilerlenen zor bir süreç haline dönüştürdü. Hatırlarsanız Mayıs, Haziran gibi neredeyse ilişkilerin durması noktasına doğru giden bir krizde yaşadık. Bu çerçevede son anda Alman Dışişleri Bakanı Sayın Westerwelle ile birlikte bulduğumuz bir yaratıcı formülle diyelim 22.faslın açılması bölgesel politikalar faslının açılmasının açıldı ve bir anlamda Fransa’nın blokajı kalktıktan sonraki tek fasıl açılarak son 3 yıllık durağanlığın önüne geçmeye çalıştık. Bu ilerleme raporu bu faslın işlevsel bir şekilde de hemen çalışmaya başlaması açısından önemli bir eşik oluşturdu olumlu yönü bu bir kere bunu yani trenin durması gibi bir senaryodan bahsediliyordu Haziran ayında o yaratıcı formüle ki ben şu anda Dışişleri Bakanlığı görevini bıraktığı için kendisine tekrar teşekkür etmek ihtiyacı hissediyorum gerçekten yoğun bir karşılıklı anlayış içinde yoğun bir çalışmayla o zaman o trenin yanlış bir yerde durması ya da bir yere toslaması engellenmiş oldu. O günden bugüne de ilerleme raporu çerçevesinde yürütülen birçok müzakereler oldu Sayın Avrupa Birliği Bakanımızın temasları oldu, bizlerin temasları oldu ve tekrar bu sefer trenin hızlanmasının nasıl olacağı konusu gündeme geldi. İlerleme raporu trenin harekete geçmesini sağlayan unsurlar barındırıyor. Hem faslın 22.faslınn açılması, işlevsel olarak açılması.
MEHMET ACET- O da Kasım’da açılacak herhalde?
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Daha önce açılma kararı alındı zaten açılma kararı alında bu sefer işlevsel olarak çalışmaya başlayacak. Bizim arzumuz 23 ve 24.fasıllarında bir an önce açılması. Bu konuda son olarak Finlandiya Dışişleri Bakanı çok değerli dostum ki her zaman bu konuda bize yardımcı olmuştur Finlandiya ve birçok Türkiye dostu Avrupa Birliği üyesi ülkeler devredeler 23. ve 24.fasılları da süratle açmak için. Tabi ilerleme raporuna en büyük etkiyi 30 Eylül’de Sayın Başbakanımızın açıkladığı demokratikleşme paketi yaptı. İlerleme raporu da bu demokratikleşme paketi içinde ki unsurlara dönük olarak olumlu ifadelerde bulunuyor. Bu anlamda ilerleme raporunun bu yönü bardağın dolu tarafı diyeyim. Yargı reformu yine o anlamda olumlu unsurlar içinde zikrediliyor sürecin hızlanması yönünde bir irade. Vize konusunda son olarak New York’ta Stefan Füle’yle oturduk ... konuştuk vize konusunda bazı hareketlenmeler var önümüzdeki günlerde en temel çalışma alanlarımızdan biri vize muafiyeti konusu olacak ben Ankara’ya döner dönmez bu konuda bazı çalışmaları başlatmak için bazı görüşmeler yapacağım. Bunlar Avrupa Birliği alanında olumlu ilerleme raporunda da yer eden olumlu unsurlar hatta bazı çevreler hani Eylül’de felaket senaryoları çıkarmaya hevesli çevreler bu felaket senaryolarına paralel olarak Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerinin kopmaya doğru gideceği varsayımı ve ilerleme raporunun çok olumsuz olacağı kanaati sert etmişlerdi. İlerleme raporuyla ilgili daha önce açıklama yapmamaya özen gösterdik.
MEHMET ACET- Çünkü bayramda açıkladılar.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Bayramda açıkladılar Avrupa Birliği Bakanımızla da istişare ettik, bakanlar kurulunda da ben o toplantı da yoktum görüşülmüş. Ama şimdi artık bayram son gününü de geçtiğimiz için saat itibariyle daha rahat konuşuyorum keşke buna özen gösterselerdi, keşke nasıl biz onların kutsal günlerine özen gösteriyoruz, onlarda bizim bu kutsal günlerimize özen gösterip daha dikkatli bir tutum sergileselerdi ama nihayet bu geride kaldı. Ama raporun tabi o bizi tatmin etmeyen yönleri de ağırlıklı olarak mevcut özellikle Kıbrıs konusunda hala taraf olan bir rapordur Avrupa Birliği bir üye ülke olarak baktığı için Güney Kıbrıs Rum yönetimine orada taraf olarak son derece tek yanlı yanlış hükümlerde bulunuyor. Kendileriyle ikili konuştuğumuzda bunlar sarf edilmiyor ama rapora derç ediliyor. Ayrıca bazı Türkiye’nin iç gelişmeleriyle ilgili hususlarda da tek yanlı bazı ifadeler var ama genel itibariyle demin dediğim boyutlarıyla ele aldığımızda tirenin yürümesini ve tirene bir ivme katması bağlamında olumlu bir eşik olarak değerlendirilebilir.
MEHMET ACET- Son soru bugün 10. yıldönümü oldu bilge kral Aliya İzzetbegoviç 19 Ekim 2003’te vefat etmişti, o cenazeye ben de katılmıştım çok böyle daha önce hiç rastlamadığım bir sağanak yağışla uğurlanmıştı son yolculuğuna. Sizin de Bosna’yla özel bir ilginiz olduğunu ve Bosnalıların da sizi çok sevdiğini biliyorum. Mutlaka bir şeyler söylemek istersiniz programı da öyle kapatalım.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Mutlaka bu bir vefa gereği söylemek icap eder. Ben Sayın Aliya İzzetbegoviç’i daha hapis yıllarında yazdıklarıyla tanırdım. Kurduğu o zaman Genç Müslümanlar hareketi de dahil olmak üzere Yugoslavya’nın baskıcı dönemlerinde ne çileler çektiğini bilirdik, örnek bir şahsiyet olarak hep kendisini tanıdım o yıllarda da gıyabında. Sonra yakın bir dostluğumuz oldu Malezya’da ağırladık Bosna Savaşı devam ederken defaatlerce görüştük. Her haliyle, tavrıyla bilge kral unvanı hak eden hani insanlar vardık çok güzel teorik çerçeveler veya vicdanı harekete geçiren söylemler geliştirirler ama bunun pratik yansımasında yansıması olmayabilir. Bazen de pratik yansıması olanların pratik içinde siyaset yapanların o boyutu zayıf olur. Aliya İzzetbegoviç güzel bir ahlak, kararlı bir duruş, derin bir ilim ve gerçek bir devlet adamı kimliğiyle hepimize örnek teşkil eden bir hayat çizgisi sürdürdü. Nasıl onurla, vakarla yaşadıysa aynı onur ve vakarla ahirete göçtü. Benim hiçbir Saray Bosna seyahatim yok ki, onun mezarını ziyaret etmemiş olayım çünkü o mezar bana en büyük öğretmendir. Sadece Aliya İzzetbegoviç değil, beyazlar içinde bembeyaz şehitlerin Saray Bosna tepesinde ebediyen yerleştiği, insanı uhrevi bir alana sevk eden bir şeydir ve orada Aliya mütevazi bir mezarla sanki bütün o şehitlerle buluşmuş ve hala Saray Bosna’ya hitap eder gibi gelir bana. O hitabında da Saray Bosna’ya sizi canımız pahasına savunduk seni ebediyen de savunacak insanlar olacak der. Bize de biz burada yatarken Saray Bosna’yı hiç terk etmeyin diye sanki her zaman vurguladığı sözü tekrar eder gibi gelir bana. Ve her gidişimde bir kez daha kendimi Saray Bosna’ya ait hissederim. Bugün eğer emin oluruz o zaman Aliya gözyaşları içinde Saray Bosna türküleri söyleyen öğrencilerle Malezya’da buluştuğunda ben de oradaydım ve savaş devam ediyordu, her birinin yakınları şehit olmuştu. Bugün Suriye meselesine bu kadar hassasiyet gösteriyorsak birçok başka sebep yanın da, Bosna’da bir akademisyen olarak hissettiğim derin ıstırabı ve Aliya’yla birlikte hissettiğimiz derin ıstırabı bugün Suriye’deki kardeşlerimiz için de hissetmemizdendir. İşin ilginci, bugün bizi Suriye politikamızla eleştiren bazı yazarlar Aliya içinde radikal İslamcı ifadesini kullanmışlardı.
MEHMET ACET- Milosevic’le röportaj yapmışlardı.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Miloseviçle röportaj yapmışlardı ve Miloseviç’i makul bir devlet adamı, Aliya’yı radikal bir İslamcı olarak tanımlamışlardı aynı senaryo bugün oynanıyor. Allah Aliya’ya rahmet eylesin onun açtığı çığır sadece Boşnaklara, Bosna Hersek’lere değil, bütün vicdan sahibi devlet adamlarına bir güzel örnek teşkil etti. Bu vesileyle çok değerli dostum Bakir İzzetbegoviç’e oğluna ve bütün ailesine tekrar taziyelerimi sunuyorum. Ve onun hareketi SDA’nın bugünkü Başkanı Süleyman Tihiç’e de sağlık diliyorum. Birkaç gün önce kendisiyle görüştüm, çok ağır bir ameliyat geçirdi Heidelberg’de Almanya’da. Ameliyattan çıktıktan sonra kendisiyle telefonla görüştüm ona da acil şifalar diliyorum. Aliya’nın mirasına sahip çıkacağız inşallah.
MEHMET ACET- Peki, çok teşekkür ediyorum efendim gecenin bu vaktine kadar ki yoğun bir günün ardından bize de vakit ayırdığınız için. Bayramınızı da geçmiş bayramınızı da tekrar kutluyorum, tebrik ediyorum.
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Ben de teşekkür ediyorum.
MEHMET ACET- Çok sağ olun. Evet, Konya Beyşehir’de Sayın Ahmet Davutoğlu Dışişleri Bakanıyla bu hafta İskele Sancak’ı yaptık. Bizi izlediğiniz için sizlere teşekkür ediyorum. Haftaya tekrar görüşmek ümidiyle, iyi geceler hoşça kalın.