Biyo-yakıtlar: Brezilya Örneği

 

Özgür ULUDÜZ*

Bu makalenin amacı, son zamanlarda enerji, çevre ve genel olarak ekonomi konulu haberlerde sıkça işitilmeye başlanan, “biyo-yakıtlar”, “etanol” ve “biyo-dizel” terimlerine, sözkonusu enerji kaynaklarının üretimi ve sanayide kullanımında öncü bir rol üstlenen Brezilya örneğinden yola çıkarak açıklık getirmektir.

Bu çerçevede, yukarıdaki terimlerin birbirleri ile ilişkisi ve farklılıkları kısaca tanımlanmaya çalışılırken, Brezilya’daki uygulamanın özellikleri ve ulaştığı sonuçlara da değinilecek ve konunun özellikle 2007 yılı içerisinde uluslararası ilişkilerde gerek ekonomik gerek siyasi/diplomatik düzlemlerde oynamaya başladığı rol hakkında bilgi verilecektir.

Makalede, biyo-yakıtları fosil yakıtlara (petrol, doğal gaz vb.) ciddi bir alternatif olarak gösterme eğilimi ile biyo-yakıtların ciddi ekonomik başarı şansı bulunmadığını savunan iki karşıt görüş de okuyucunun dikkatine sunulacaktır.

Son olarak, ülkemizin biyo-yakıtlar konulu gelişmelerin ve sözkonusu enerji kaynağının geleceğine ilişkin tartışmaların neresinde yer aldığına ilişkin bir değerlendirme ve atılabilecek adımlara ilişkin bazı tavsiyeler sıralanacaktır.

Tanımlar:

Başlıca örnekleri kömür, petrol ve doğal gaz olan, tanım itibariyle “sınırlı” ve “yenilenemez” kaynaklar niteliğindeki “fosil yakıtlar” ya da “hidrokarbon kaynakları”nın karşısında, “yenilenebilir” enerji kaynakları yer almaktadır. Bazen “alternatif enerji kaynakları” adı altında da toplanan bu kaynaklar arasında rüzgar, güneş, hidrojen vs. de bulunmaktadır. Esasen, bu makalenin konusu, tek başına sınıflandırılabilecek nükleer enerji ve genel olarak fosil yakıtlardan farklı olarak, “biyolojik” (bitkisel ve/veya hayvansal) kaynaklardan elde edilmeleri nedeniyle biyo-yakıtlar olarak adlandırılan, iki ayrı yenilenebilir enerji kaynağıdır: mısır veya şekerkamışından elde edilen “alkol/etanol” ile standart dizel yakıtına belli bir miktarda bitkisel yağ karıştırılması prensibine dayanan “biyo-dizel”.

Etanolde dünya üretiminin dörtte üçü ABD ve Brezilya tarafından karşılanmaktadır. Üretim rakamları birbirine çok yakın olan bu iki ülkede esas farklılık ABD’de etanolün mısırdan, Brezilya’da ise, daha etkin sonuç veren şekerkamışından elde edilmesidir.

Biyo-dizel günümüzde en azından % 95 oranında dizel yakıtından ve % 5 ya da altında oranda bitkisel yağdan oluşmakta ve etanole kıyasla ekonomik verimliliği henüz deneme aşamasındadır. Bazı ülkelerde bitkisel yağ katkısının oranını artırma denemeleri yapılmaktadır. Dizelin yaygınlıkla kullanıldığı Avrupa Birliği biyo-dizel kullanımında öne çıkan pazar konumundadır. Etanol ise % 100 biyolojik kaynaklı bir yakıt türüdür ve sanayide kullanımı başarılı sonuçlar vermiştir.

Brezilya’ya İlişkin Veriler:

Brezilya’nın yenilenebilir enerji alanındaki deneyiminin ve etanol politikalarının çerçeve içine oturtulabilmesi ve tam olarak anlaşılabilmesi için ülkeyle ilgili temel bazı verilerin hatırlatılması yararlı olabilir:

- 8,5 milyon km2 alan (dünyanın beşinci büyük ülkesi)

- 190 milyon nüfus (dünyanın beşinci kalabalık ülkesi)

- Nüfus yoğunluğu: Km2ye 22 kişi

- 2006 sonu itibariyle GSMH’sı 1.06 trilyon ABD Doları (dünyanın 10. büyük ekonomisi)

- Büyüme hızı % 3.7 (2006)

- Enflasyon % 3.2 (2006)

- Döviz rezervi: 143.2 milyar Dolar (Haziran 2007)

- (2006) İhracat: 137.5 milyar Dolar, ithalat: 91.4 milyar Dolar, dış ticaret fazlası: 46.1 milyar Dolar

- Temel İhracat Kalemleri : Soya, şeker, kahve, et, tavuk, meyve suyu, mısır, pirinç, alkol/etanol, demir-çelik, petrol ürünleri, otomobil, uçak, beyaz eşya, makine, cep telefonu, ayakkabı, tekstil, kimyasallar, kağıt-selülöz ve orman ürünleri.

- 2006 yılında üretilen motorlu taşıt sayısı: 2.7 milyon (2007 yılı sonunda 3 milyon rakamına ulaşılması beklenmektedir)

- Petrol üretiminde 2006’dan beri % 100 yeterlilik sahibi. Günlük 2.3 milyon varil üretim.

- Nükleer teknolojisi ve reaktörleri, 500 yıl yeterli uranyum kaynakları var; Dünyanın tatlı su kaynaklarının dörtte biri, yağmur ormanlarının üçte biri, yeryüzündeki biyolojik çeşitliliğin beşte biri Brezilya’da bulunmakta.

- Bilimsel üretimde Dünyada 15. sırada

- Dışa bağımlı olduğu hammadde ya da ürünler: Doğalgaz (2010 sonrasında kendine yeterli üretime ulaşması beklenmektedir) ve bazı ileri teknoloji ürünlerinden ibaret

- Ekonomiyi etkileyebilecek boyutta doğal afetler ya da iç/dış görünür tehditler: Yok

- Ülkenin kullanılabilir, yerleşilebilir ve tarımsal açıdan değerlendirilebilir alanı: Tamamı

- Isıtma ihtiyacı Güneydeki birkaç eyalette 1-2 ay ile sınırlı. 

Brezilya’nın Biyo-Yakıtlar Deneyimi:

Brezilya’da “Ulusal Etanol Programı” 1975 yılında, askeri yönetim döneminde devreye sokulmuştur. O dönemde büyük oranda ithal edilen petrol ürünlerinin karşısında, “milli” bir enerji kaynağı olarak etanolü geliştirmek düşüncesi, gerçek anlamda uygulamasını ise sivil yönetime tekrar geçildikten çok sonra, 1990’larda vermeye başlamıştır. Etanolün sanayide, özellikle otomotiv sektöründe yaygınlıkla kullanılmaya başlanması Brezilya’nın bir önceki Başkanı olan Fernando Henrique Cardoso Hükümetince 2000’li yılların başlarında gerçekleştirilmiş, şimdiki Başkan Luiz Inacio “Lula” da Silva Hükümeti idaresinde (2003 başından beri) ise üretim her geçen yıl artmıştır. Brezilya’da halihazırda, yarısından çoğu, aynı zamanda otomotiv sanayisinin de yoğunlaştığı Sao Paulo eyaletinde olmak üzere, yaklaşık 6 milyon hektar alanda şekerkamışı üretimi yapılmakta, 1 milyondan fazla kişi şekerkamışından etanol üretiminde çalışmakta (otomotiv sektörü dışında), yıllık üretim 15 milyar litre etanol seviyesini geçmiş ve etanol kullanan araç sayısı 2005 yılında 1 milyonu aşmış durumdadır. Brezilya Hükümeti üretim yapılan alan ve üretim miktarını beş yıldan kısa bir sürede iki katına çıkarmayı hedeflemektedir. Esasen, Brezilya tarihinde devasa tarımsal alanların bir üründen ötekine kaydırılması ya da yeni alan açılmasının başka örnekleri mevcuttur. Güncel rakamlar daha da çarpıcı olup, halihazırda Brezilya’nın yıllık 3 milyon seviyesine yaklaşan motorlu araç üretiminin kabaca dörtte üçü etanol (ve istenirse benzinle de) çalışabilen, “Total Flex” ya da kısaca “Flex” olarak adlandırılan motorlarla donatılmış araçlardan oluşmaktadır. Çok yakın bir gelecekte sözkonusu Flex araçların, üretimin tamamına yakınını oluşturacağını söylemek mümkündür. Avrupa’dan farklı olarak Brezilya’da “dizel” kullanımı yaygın değildir. Petrol üreticisi bir ülke olan Brezilya dizel yakıtını ise büyük oranda ithal etmektedir ve miktarı etanole kıyasla düşüktür. Bir diğer ilginç nokta, Brezilya’da satışta olan benzinin içinde zaten % 25 oranında etanol katkısı bulunmasıdır. Hükümetçe belirlenen “benzindeki etanol” oranı, etanol sektörünü bir anlamda garanti altına almakta, korumaktadır. Tüketici aracıyla benzin istasyonuna (“yakıt” istasyonu demek daha yerinde olacaktır, zira fiilen alkol/etanol satışı yapmayan istasyon yoktur) geldiğinde, litre fiyatı genelde çok daha düşük (benzinden % 30-40 daha ucuz) olan etanolü tercih etmektedir. Bununla birlikte, eğer etanol arzında bir sorun var ise ya da mevsimsel nedenlerle stoklar azalmış, dolayısıyla etanolün litre fiyatı arz/talep dengeleri içinde artmış ise aynı tüketici bu sefer benzin satın almaktadır. Sözkonusu Flex motorlar etanol kullanıldığında benzine kıyasla daha fazla güç (% 5 civarında) vermekle birlikte etanolün “tüketimi” daha yüksektir. Yani aynı motor, aynı koşullarda benzine kıyasla ortalama % 15 daha fazla etanol tüketmektedir. Dolayısıyla etanol ancak litre fiyatı benzinin % 15 ya da daha fazla altında olması şartıyla “ekonomik” seçenektir. Brezilya’da “sadece” etanole değil “Flex” motorlu araçlara geçilmiş olmasının gerçek sebebi de burada yatmaktadır. Böylece tüketici bir zorunluluktan ötekine geçiş yapmamış, benzin ve etanol arasında seçme özgürlüğüne kavuşmuştur.

Görüldüğü üzere, Brezilya’da etanol sanayii devlet planlaması ve desteği ile oluşturulmuş olup, üreticinin etanolün sağladığı avantajları fark etmesi, tüketicinin ise bu araçları, Flex tanımının çağrıştırdığı gibi, “esneklik” sağlamaları nedeniyle tercih etmesi sözkonusudur. Flex araçlar aynı yakıt tankında istenen oranda alkol ve benzin kullanabilmektedir; yani tüketici deposunu benzin ya da alkolle doldurabileceği gibi, bunların serbest miktarda karışımını da kullanabilir. Otomotiv sektörü, bazıları ülkemizde de faaliyet gösteren, 20 kadar firmadan oluşmaktadır. En fazla üretim/satış yapan markalar, Volkswagen, Fiat, Ford ve General Motors olup, diğer büyük Avrupalı ve Japon üreticilerin çoğunun da Brezilya’da üretimi vardır. Bu unsur, istendiğinde ve koşullar hazır olduğunda, sözkonusu Flex motorlu araç teknolojisinin, bu markaların üretim yaptığı başka ülkelere de nispeten kolayca taşınabileceğini göstermesi açısından önem taşımaktadır.

Brezilya’da, stratejik önem taşıyan sektörlerin tamamında olduğu gibi, etanolün ve biyo-dizelin “dağıtımı” da devlet kontrolündedir ve büyük oranda, kamuya ait ulusal petrol şirketi PETROBRAS tarafından yapılmaktadır. Derin denizlerde petrol çıkarma teknikleri açısından dünyanın en önde gelen şirketi sayılan Petrobras ayrıca (Meksika dahil) tüm Latin Amerika’nın, piyasa değeri açısından en büyük şirketidir. 2006 yılında Brezilya’nın petrolde kendi kendine yeterli seviyeye gelmesini sağlayan Petrobras, ayrıca yatırımlarını (yabancı ülkelerdeki yatırımları yaklaşık 15 milyar Dolar), ülke dışındaki faaliyetlerini artırmaya başlamış, her geçen yıl net karlılıkta rekor kırmış (2006’da yaklaşık 13 milyar Dolar) ve deyim yerindeyse Brezilya ekonomisinin gözbebeği haline gelmiştir. Etanolün başarısı Petrobras’ı petrol ürünleri dışındaki, yenilenebilir enerji kaynaklarının geliştirilmesine kaynak ayırmaya da itmiştir. Burada hatırlatılabilecek bir nokta Petrobras’ın 2006 yılında Ankara’da bir ofis açtığı ve TPAO ile ortaklaşa Karadeniz’de petrol arama çalışmalarına başladığıdır.

1970’lerde başlayan etanol macerası, günümüzde Brezilya’nın en başarılı sektörlerinden olan otomotivin itici gücü, Brezilya’nın “avant-garde” teknoloji geliştirme kapasitesinin örneği, devlet-sanayi işbirliğinin başarılı bir sonucu olarak özel bir noktaya gelmiştir. O kadar ki yine bir kamu şirketi olan ve küçük çaplı yolcu uçakları, askeri eğitim uçakları ve özel jetlerde alanının güçlü şirketlerinden sayılan ulusal uçak imal şirketi EMBRAER, 2005 yılında, dünyanın etanol motoruna sahip ilk seri üretim uçağını; tarımda kullanılan “Ipanema”yı tanıtmış ve satışa sunmuştur.

Etanol siyaseti ve uluslararası gelişmeler:

Biyo-yakıtları ve özellikle etanolü uluslararası gündeme taşıyan esas gelişme, 2007 yılı başlarında ABD Yönetiminin, Brezilya ile beraber, biyo-yakıtları küresel çapta bir enerji kaynağı haline getirme kararı almasıdır.

Şubat ve Mart 2007’de ABD ile Brezilya arasında yapılan bir dizi resmi ziyaret sonucunda ABD Başkanı Bush ve Brezilya Başkanı Lula tarafından, iki ülkenin yeni “etanol işbirliğinin” temeli atılmış; bu konudaki Memorandum iki ülke Dışişleri Bakanları tarafından imzalanmıştır. Daha önce de belirtildiği üzere, büyük üretici olan bu iki ülke etanolü farklı bitkilerden (ABD mısır, Brezilya şekerkamışı) elde etmekte ve üretimde farklı teknikler kullanmaktadır. Dolayısıyla, iki ülke yetkilileri birinci aşamada etanol üretiminin “standartları”nı belirlemeyi ve bu amaçla uluslararası bir Komisyon kurulmasını (Inter-American Ethanol Commission) kararlaştırmıştır.

İki ülke arasındaki işbirliğinin ikinci unsuru, Brezilya’nın etanolün sanayide kullanımına ilişkin gelişmiş teknolojisinin ABD’ne ve üçüncü ülkelere transferi ve etanol üretimi kapasitesinin artırılması amacıyla Brezilya’ya yatırımların artırılması ve mali destek verilmesidir. Bu unsur, şaşırtıcı bir hızla gerçekleşmekte olup, geride kalan birkaç ay içerisinde, gerek Brezilyalı gerek yabancı yatırımcılarca önemli miktarda yatırım sağlanmıştır.

Etanolü küresel çapta bir enerji kaynağı haline getirmek hedefinin bir diğer ayağını, üçüncü ülkelerde üretim kapasitesi yaratmak planı oluşturmaktır. Bu amaçla, Latin Amerika, Afrika ve Asya’da belirli pilot ülkelerin şimdiden adı geçmektedir. Doğal olarak, ABD’nin ve Brezilya’nın yakın ilişkileri bulunan, mukayeseli avantaj sahibi oldukları bazı gelişmekte olan ya da en az gelişmiş ülkeler seçilmiş olup, ilk etapta, El Salvador, Angola, Mozambik ve Endonezya’nın adları telaffuz edilmiştir.

Etanole olan ilginin ciddi olduğunu gösteren bir diğer gelişme, Çin, Japonya, Güney Kore, belli başlı tüm Avrupa Birliği ülkeleri, Hindistan, Güney Afrika Cumhuriyeti gibi pek çok ülkenin, ABD ile olan işbirliğinin açıklanmasından evvel başlayarak, Brezilya’yı teknik heyetlerle, bazı durumlarda Devlet veya Hükümet Başkanları eşliğindeki kapsamlı ekonomik delegasyonlarla ziyaret etmeleri, tüm bu ziyaretlerin en somut gündem maddelerinin başında etanolün gelmesidir. Brezilya Dışişleri bir süredir etanolle ilgili söylemini ve stratejisini olgunlaştırmış olup, diğer devlet birimleri ve Petrobras gibi şirketlerin de katkısıyla etanolün tanıtımı, pazarlanması için büyük çaba göstermektedir. Denebilir ki Brezilya dış politikasında, etanolü küresel bir enerji kaynağı olarak yaygınlaştırmak projesi, BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliğine adaylıkları ile beraber, sabit gündem maddelerinden biri, “ulusal proje” halini almıştır.

ABD ve Brezilya, Çin, Hindistan, Japonya, Güney Afrika Cumhuriyeti ve AB Komisyonunun da üyeleri arasında yer alacağı bir “Uluslararası Biyoyakıtlar Forumu” kurulması üzerinde anlaşmıştır. Sözkonusu Forum’un düzenli olarak toplanması öngörülmektedir. İşbu makalenin yazımı tamamlandığında henüz gerçekleşmeyen 5 Temmuz 2007 tarihinde Brüksel’de AB Komisyonu organizasyonu ile düzenlenecek Biyo-yakıtlar Zirvesi de sonuçları izlenmesi gereken bir başka önemli gelişmedir. Sözkonusu Zirvenin, 4 Temmuz’da Lizbon’da AB Dönem Başkanı Portekiz’in evsahipliğinde yapılacak, Avrupa Birliği-Brezilya Zirvesi ile arka arkaya getirilmiş olması tesadüf değildir. Öte yandan, Petrobras, aralarında Japonya Uluslararası İşbirliği Bankası-JBIC’nin de bulunduğu bir dizi yatırım/kalkınma bankası ve şirketlerle (son olarak İtalyan Eni) etanol üretimi konusunda kapsamlı memorandumlar imzalamakta, yapılması planlanan yatırımların milyarlarca Dolar seviyesine çıkabildiği gözlenmektedir. ABD enerji sektörünün önde gelen bazı şirketleri (Archer Daniels Midland Co., Carlyle Group vs.) Brezilya’da milyarlarca Dolarlık yatırım kararı beyan etmiş, Dünya Bankası bu alandaki yatırımlara desteğini en üst düzeyde açıklamış, Brezilya’nın büyük etanol şirketleri hisselerini New York borsasında satışa sunma veya ABD’li ya da çok uluslu enerji şirketleri ile ortaklıklar kurma kararı almıştır. Doğrudan yatırımlar alanındaki (FDI) rakamlar da çarpıcıdır: 2006 yılında Brezilya’da etanol alanında FDI 7 milyon Dolarda kalmışken, 2007’nin sadece ilk üç ayında 132 milyon Dolar yatırım gerçekleşmiş ve büyük bir hızla artmaya devam etmektedir. 2007’nin ilk altı ayına ilişkin dış ticaret verileri 2006’ya kıyasla Brezilya’nın etanol ihracatının tam iki kat arttığını göstermiştir. Sözkonusu gelişmelerin çoğunun birkaç ay gibi kısa bir süre zarfında, takibi zor bir hızla gerçekleşmesi dikkat çekicidir.

Bazı yorumcular, ABD’nin petrol-sonrası olarak adlandırılan dönem hakkında somut adımlar atmaya karar verdiğini, etanolün sözkonusu stratejinin sadece bir parçası olduğunu belirtirken, diğer bazı yorumcular, biyo-yakıtlar alanında işbirliğinin Latin Amerika’da, Hugo Chavez liderliğindeki Venezuela, Orta Doğu’da ise İran gibi ülkelere karşı bir “gözdağı” olduğunu, siyasi nitelik taşıdığını, çok ciddiye alınmaması gerektiğini ifade etmektedir. Hugo Chavez’in kendisi, Küba lideri Fidel Castro’nun da desteğini alarak, “yoldaş” olarak seslendiği Lula’nın ABD ile geliştirmekte olduğu “etanol işbirliği”ni açık ve sert bir dille eleştirmiş; “etanolün petrole alternatif hale getirilmesinin ne mümkün ne yararlı olduğunu, geniş tarım alanlarının gıda ürünlerinden etanol amaçlı şekerkamışına kaydırılması halinde yoksulluğun ve açlığın artacağını” belirtmiştir. Chavez’in bu çıkışı Lula dahil Brezilyalı yetkililerce, “bilimsel temeli olmayan açıklamalar” olarak nitelenmiş ve kesin bir dille reddedilmiştir (Güney Amerika Milletler Topluluğu-CASA 1. Enerji Zirvesi’nde kamuoyuna yansıyan tartışma, Nisan 2007).

Sözkonusu işbirliğinin, petrol tedarikçisi konumundaki bazı ülkelere karşı hoşnutsuzluğu bilinen ABD açısından, bu ülkelerin petrole dayalı siyasi/diplomatik etkilerini zayıflatmak gibi “ek” bir yarar getirebileceği kabul edilse dahi bunun, yukarıda çok kısa bir özeti sunulan, uluslararası şirketlerin, yatırımcıların ve pek çok başka ülkenin yoğun ilgisini açıklamaya yetmeyeceği ortadadır. ABD’nin sözkonusu işbirliğini başlatmaktaki “motivasyonları” ne olursa olsun etanolün rüştünü ispatladığı, verimli bir yakıt olarak kabul gördüğü ve geniş bir çevrenin Brezilya’nın “etanol devrimi”ne daha fazla ilgisiz kalmayacağı somut gelişmelerle ortadadır. Dolayısıyla, soru artık etanolün küresel bir enerji kaynağı olup olmayacağından çok, “ne zaman” ve “hangi koşullar altında” olacağı, “ne derecede yaygınlaşacağı”dır.

Geleceğin yakıtı etanol mü?

Etanol ile ilgili tartışmanın temelde iki karşıt görüş çerçevesinde yoğunlaştığı gözlenmektedir. Burada sözkonusu iki görüşün kullandığı başlıca argümanların sıralanması ile yetinilecektir.

Birinci görüş, etanolü bir “moda” olarak görme eğilimindedir. Bu görüşte olanlara göre, “egzotik” bir enerji kaynağı olan etanol ancak Brezilya gibi büyük tarımsal alanlara, dolayısıyla, etanol için ideal olan şekerkamışının/mısırın üretimini istediği gibi artırmak şansına sahip birkaç ülke için anlamlı olabilir. Dünya petrol ve doğal gaz rezervlerinin sanıldığından daha uzun süre yeteceğini savunan bu çevreler, otomotiv sektöründe yakıt tüketiminde tasarruf sağlayan teknolojilerin getireceği farkın etanolü gereksiz kılacağını iddia edenler, büyük petrol şirketleri ve fosil yakıt üreticisi ülkeler etanole olan ilgiyi küçümsemekte, en azından “abartılı” olduğunu dile getirmektedirler. Bu kamptaki en ilginç çıkış, etanol ve genel olarak biyo-yakıtların çevre koruma ve sürdürülebilir ekonomi açısından olumlu değil olumsuz etkileri olabileceği görüşüdür. Buna göre, etanole olan talebin ve üretimin büyük miktarda artması ancak geleneksel tarımsal üretim alanlarının daha fazla kar getirecek şeker kamışı ve mısıra ayrılması, ormanların yok edilmesi ile sağlanabilecek, bu da küresel ısınmayı hızlandıracaktır; orman alanlarının kaybının telafi edilemeyeceği, başta Amazon olmak üzere yağmur ormanlarının yok edilmesinin sonuçlarının etanolün getireceği karı kat kat aşacak tahribata yol açacağı söylenmektedir. Esasen, bu son unsurun “tarafsız” bilim adamlarınca değerlendirilmesi ve somut verilerle desteklenmesi gerektiği düşünülmektedir. Zira, biyo-yakıtlar/fosil yakıtlar tartışmasında ortam bilimsel olmaktan ziyade siyasi ve tarafgir niteliktedir. Petrol üreticisi şirketler ve ülkelerin resmi makamları yukarıdaki görüşleri sıralarken, Brezilya gibi ülkelerin resmi makamları ve diğer bazı çevreler ise aşağıdaki unsurlara dikkat çekmektedir:

İkinci görüş, etanolün üretiminin görece basitliğine ve üretim masraflarının düşüklüğüne dikkat çekmektedir. Buna göre, şeker kamışı ve mısır gibi etanol üretimine hammadde sağlayan tarımsal bitkiler zaten pek çok ülkede yetiştirilmektedir. Sözkonusu üretimin artması ve sanayide kullanımı fakir ülkeler ve bu ülkelerdeki küçük ve orta çaplı tarım üreticisi için yeni bir umut kaynağı olabilir. Dahası, etanol sadece hammadde üretimi anlamına gelmemekte, otomotiv başta olmak üzere genel olarak sanayi üretimini hatta hizmet sektörünü desteklemektedir; bu nedenle, klasik anlamda enerji kaynaklarına sahip olmayan ve yabancı yatırımı çekemeyen ülkelere gelişme yolunda bir kapı açabilir. Etanol üretimi Brezilya’da iç siyasette de başarıyla kullanılan bir öğedir. Üretimi sağlayan çok sayıda aile doğal bir oy potansiyeli anlamına gelmekte; bu da yerel ve ulusal boyutta karar alma mekanizmasını oluşturan siyasetçiler açısından, bu sektördeki yatırımları gerçekleştirmek için cezbedici ilave neden oluşturmaktadır. Tarımsal üreticiden, nakliye firmalarına, otomotiv sanayine ve nihai ürün olan araçların satışını gerçekleştiren hizmet sektörüne kadar etanol “iş ve para” anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla konunun, en azından Brezilya’da, sosyal bir tarafı olduğu söylenebilir. Brezilya’da etanolün “yerli” ürün olması, ithal edilmemesi de olumlu algılanan bir başka öğedir. Öte yandan, biyo-yakıtların karbondiyoksit salınımlarının petrol ürünleri ile kıyaslanmayacak kadar düşük olduğu söylenmektedir. Etanol savunucuları daha fazla etanol üretmek için çevreyi tahrip etmeye gerek olmadığını, planlı üretim ve üçüncü dünya ülkelerindeki atıl alanların tarıma açılmasıyla bu sorunun aşılabileceğini iddia etmektedir. Etanolün enerji çıktısı da yüksek olup, bir örnekle ifade etmek gerekirse, 1.6 litre hacminde bir “flex” motor benzinle 100 hp güç üretirken, alkolle (etanol) yaklaşık 105 hp güç vermektedir. Bilinen bir başka unsur, klasik petrol üretim alanlarının pek çoğunun sıcak çatışma alanı ya da kriz bölgesi olması (Orta Doğu gibi), petrol ve doğal gaz üreticisi İran, Irak, Suudi Arabistan, Nijerya, Venezuela ve Rusya Federasyonu gibi pek çok ülkenin, büyük tüketici konumundaki sanayileşmiş ülkeler açısından değişen gerekçelerle “sorunlu ve güvenilmez” nitelikte algılanmasıdır. Petrol üretim, dağıtım ve fiyatlarında yaşanan ani değişikliklerin zaman zaman manipüle edildiği, siyasi nitelik taşıdığı ve mali piyasalar, özellikle de daha hassas olan gelişmekte olan ülkeler (Türkiye dahil) ekonomileri için yıpratıcı olduğu; 19. yüzyılın sonundan beri temelde aynı prensip ve kaynak üzerinde işleyen petrol/otomotiv sanayinin artık yeni bir aşamaya geçmesi gerektiği, sürdürülebilir olmadığı sıklıkla dile getirilmektedir.

Türkiye ve biyo-yakıtlar:

Türkiye ile Brezilya arasındaki siyasi ilişkiler ve uluslararası alanda işbirliği mükemmel ve ayrıcalıklı bir dönemden geçmektedir. Brezilya, Türkiye’nin Latin Amerika’daki başlıca ekonomik ve ticari partneri olup, yıllık 1 milyar Dolar seviyesine yaklaşan ikili ticaret hacminde Brezilya’nın ülkemize ihracatı belirgin bir şekilde fazla vermektedir. Son birkaç yıldır, ülkemiz ile Brezilya arasındaki çeşitli resmi ziyaretlerde, iş çevrelerince gerçekleştirilen temaslarda ve imzalanan bazı belgelerde biyo-yakıtlar ve özellikle etanol konusu gündem oluşturmaya başlamıştır:

2004 yılının Ekim ayında ilk toplantısını Brezilya’da gerçekleştiren Türkiye-Brezilya Karma Ekonomik Komisyonu (KEK) sonuç belgesinde, Brezilya’nın yenilenebilir enerji kaynakları alanındaki teknolojik deneyiminin iki ülke arasındaki bilimsel, teknolojik ve akademik işbirliğinin önemli bir unsuru olabileceğine değinilmiş ve bu konuda tavsiye kararı alınmıştı. Takip eden dönemde, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanımız Sayın Abdullah Gül’ün Ocak 2006 tarihli Brezilya ziyaretinde etanol ve enerji konuları gündemde önemli yer tutmaktaydı. Sözkonusu ziyarette, heyetin milletvekilleri, bürokratlar, işadamları ve basın mensuplarından oluşan karma yapısı içerisinde Brezilya’nın etanol politikaları ve uygulamalarının ciddi bir ilgi uyandırdığı gözlenmiş; gerek başkent Brasilia’da gerek sanayi merkezi Sao Paulo ve diğer önemli kent olan Rio de Janeiro’da yapılan temaslarda bu konuda ilk elden bilgi toplama imkanı oluşmuştu. Sözkonusu ziyaretin hemen öncesinde, Aralık 2005’te TÜSİAD International tarafından düzenlenen kapsamlı Brezilya ziyareti Brezilya ile işbirliği, ticaret ve yatırım imkanlarını iş çevrelerimizin yerinde incelemesi açısından büyük önem taşıyordu ve işadamlarımızın bu ziyaret çerçevesinde belki de en çok bilgi talep ettikleri konunun “etanol” olduğu görülmüştü. 2006 yılı Mart ayında Sanayi ve Ticaret Bakanımız Sayın Ali Coşkun’un Brezilya’da düzenlenen OECD Konferansına eş-başkanlık yapması vesilesiyle heyette yer alan Türkiye Şeker Fabrikaları temsilcisi, Brezilya Kalkınma, Sanayi ve Ticaret Bakanı’nın şahsi tavsiyesi ve desteği ile Sao Paulo eyaletindeki bir etanol üretim tesisini ziyaret etmek, üretim, fiyat vs. teknik konularda ilk elden bilgi toplamak imkanı bulmuştu.

Yukarıda, sadece en önemlileri özetlenen değişik seviyelerdeki temaslar sonucunda edinilen bilgi ve izlenimlerin, Türkiye’de sanayi ve iş çevrelerimizin yararlanabileceği somut bilgi ve önerilere dönüştürülmesi için sıradaki adımın, “münhasıran”, yenilenebilir enerji, biyo-yakıtlar, özellikle de etanol konusunda Brezilya’ya bir ziyaret düzenlenmesi olduğu düşünülmektedir. İlgili resmi kurum ve kuruluşlar (Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, TÜBİTAK, Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. vb.) ve özel sektör temsilcilerince (TOBB, DEİK, TÜSİAD, otomotiv sektörü şemsiye kuruluşları vb.) oluşturulacak bir heyet tarafından Brezilya’nın konuyla ilgili belli başlı kurumlarının, Petrobras’ın, etanol üretim tesislerinin, otomobil fabrikalarının ve iş çevrelerinin ziyaret edilmesinin büyük yarar sağlayabileceği akla gelmektedir. Zira, ancak bu nitelikte bir “nokta ziyaret”in, sanayi ve iş çevrelerimizin, Türkiye açısından büyük önem taşıyan enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine, otomotiv sanayimizin gelecekte alacağı yönelimlere ilişkin kar-zarar analizleri ve simülasyonlar yapmalarına, stratejilerine yeni bir boyut getirilmesine imkan tanıyacaktır. Konuyla ilgili olarak akademik çevrelerimizce, enerji uzmanlarınca, araştırma kurumlarınca ve sanayi kuruluşları ile büyük şirketlerin Ar-Ge birimlerince de çalışmalar yapılması; yukarıda önerilen “etanol” konulu kapsamlı ziyarete katılmalarının teşvik edilmesi, ziyaret sonuçlarının mümkün olduğunca geniş bir çevre ile paylaşılarak anlamlı bir tartışmaya zemin oluşturulması ülkemizin yenilenebilir enerji politikalarının gelişimine pratik katkılar sağlayacaktır.

Yakıt fiyatlarının yüksek seyrettiği, enerjide büyük oranda dışa bağımlı olduğu sürekli vurgulanan ve kaynaklarını çeşitlendirmesinin önemine değinilen ülkemiz için yenilenebilir enerji kaynakları, özellikle de etanol ve biyo-dizel alanındaki hız kazanan gelişmeleri yakından izlemek lüks değildir. Etanolün yakın gelecekte petrolün yerini alması gerçekçi bir ihtimal olmamakla beraber, sanayileşmiş ülkeler tarafından uzaktan izlenen bir fenomen olmaktan çıktığı, bir yatırım alanına dönüşmeye başladığı ortadadır. Tüm göstergeler, biyo-yakıtların, ülkemiz için ciddiye alınması ve sektörün kendisi tarafından incelenmesi gereken bir olgu halini aldığına işaret etmektedir. Yakın geçmişte yapılan öncü temasların yarattığı momentumu yitirmeden sektörün konuyu kendi meselesi olarak ele almasını sağlamak, Türkiye’ye enerji-yakıt-otomotiv sektörü denklemindeki yatırımlarını ve stratejik planlamasını sağlıklı ve zamanlıca yapmak imkanı verecektir.

Sonuç:

Brezilya’nın etanol üretim ve kullanımındaki başarısı önemli oranda üretim gücüne ve bu ülkenin özel koşullarına dayanmaktadır. Benzer çapta bir üretimi ülkemizin gerçekleştirmesi imkanı, mevcut koşullarda, yoktur. Dolayısıyla, konuya şüpheci yaklaşacak yorumcular, ülkemiz için daha ekonomik olduğu kanıtlansa ve sanayimiz de gerekli dönüşüme istekli olsa bile etanolün temelde enerjide dışa bağımlılığımızı değiştirmeyeceğini, bir üründen (petrol) diğerine (etanol) geçişten, dolayısıyla, bağımlılığın adresinin ve satıcıların isminin değişmesinden başka bir farklılık yaşanmayacağını söyleyebilirler. Teorik olarak, Türkiye’nin etanolde de dışarıya bağımlı kalacağı akla yatkın olmakla beraber, unutulmaması gereken nokta, küresel anlamda sanayinin tamamının bir anda değişmesinin değil, kademeli bir şekilde, enerji kaynaklarının değişime uğramasının yani petrolden, etanolün de aralarında bulunduğu başka kaynaklara geçiş anlamında bir süreç yaşanmasının daha olası senaryo olduğudur. Bu çerçevede, etanolün petrol-sonrası dönemin başlıca yakıtı olup olmayacağı gibi spekülatif ve pratik değer taşımayan sorulardan çok, uygulamadaki başarısını şimdiden yeterince kanıtlamış bir ürünün ülkemizin enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesine sağlayabileceği katkıların neler olabileceği üzerinde düşünmek, “fikri hazırlık” yapmak daha verimli olabilir.

Bu noktada, gelişmeleri zamanında yakalamak önem taşımaktadır. Petrole dayalı ekonominin bugünden yarına ortadan kalkacağını farzetmek ne kadar abartılı ise etanolün ve diğer biyo-yakıtların yakın gelecekte dünya enerji bileşeninde daha fazla rol oynayabileceklerini ve Brezilya’da olduğu gibi, başka ülkeler için de yeni açılımlar sağlayabileceklerini görmezden gelmek de aynı derecede yanlış olacaktır. Bu konuda en açık mesaj, büyük çaplı ekonomileri petrole dayanıyor olsa da, yenilenebilir enerji kaynaklarını, bu arada yoğun olarak etanolü ciddi bir şekilde incelemekte olan, bu konuya olan ilgilerini görünür boyutlara ulaşan yatırımlarla destekleyen, gelişmiş ülkeler tarafından esasen verilmektedir. Pek çok başka alanda olduğu gibi etanolde de konuyla ilgili bilgi birikimi sağlamayı, “düşünmeyi” ve senaryolar geliştirmeyi, kenara çekilip gelişmelerin neler olacağını, bir başka deyişle “gelişmelerin bize gelmelerini” bekleyerek değil, içinde bulunduğumuz aşamada gerçekleştirmek kilit önemdedir. Arkadan gelmekle içinde olmak arasındaki farkın bedeli de farklıdır. İçinden geçilen dönemde, Türkiye’nin yeni enerji kaynaklarını değerlendirmek bağlamında sarfedeceği hiçbir çabanın çok görülmemesi gerekir.

* Başkatip, Brezilya Büyükelçiliği