Avrupa Ülkeleri İle İlişkiler

Geçtiğimiz yüzyılda iki Dünya Savaşı ile sarsılan, SSCB’nin dağılmasıyla Soğuk Savaş döneminin geride bırakılmasının ardından, Almanya’nın birleşmesi, Doğu Bloku ülkelerinin önemli bölümünün Avrupa Birliği (AB) üyesi olmaları gibi belirleyici gelişmelere sahne olan Avrupa’nın, değişim, dönüşüm ve yeniden şekillenme süreci günümüzde de devam etmektedir. Kıtanın geleceğine de ışık tutan bu süreç, Avrupa’nın gelecekte küresel sistemdeki “başat güç”lerden biri olma niteliğini koruması ve pekiştirmesinin, Avrupa bütünleşmesinin başarısına bağlı olduğunu göstermektedir. Avrupa bütünleşmesinin sınav verdiği alanların başında küresel çapta ekonomik rekabet gücünün artırılması, 21. yüzyıl vizyonuna uygun anlamlı politikalar üretilmesi ve kültürel kapsayıcılığın sürdürülebilir olması gelmektedir.

ABD’nin büyük ekonomik gücünün yanında, başta Çin olmak üzere Uzakdoğu ve Latin Amerika’nın hızla büyük birer ekonomik güç haline gelmeleri ve Afrika kıtasının giderek yükselen bir eğilim göstermesi ve 2008 yılında başlayan ekonomik kriz Avrupa’yı ekonomik alanda zorlamıştır.

Yaklaşık 10 yıldır süren kriz ve belirsizlikten sonra, dünya ekonomisiyle paralel bir şekilde, Avro bölgesinde de ekonomik alanda daha iyimser bir hava yaratılabilmiştir. Olumlu bir gelişme olarak, Avronun başlangıcından bu yana, üye ülkelerin büyüme oranları ilk kez birbirlerine yakınlaştırılabilmiştir.

Büyümenin tüm ülkelere geri dönmesi Avrupa ülkelerinde ekonomilerinin durumu hakkında güven tazelenmesine yol açmıştır.

Diğer yandan önümüzdeki dönemde Avrupa ekonomilerinde beklenen pek çok meydan okumanın başında, Covid-19 salgınının etkileri ve Brexit gelmektedir. Mevcut finansal kırılganlık ve zayıf yatırım iştahı Avrupa ülkelerinin büyüme oranlarında halen aşağı yönlü risk oluşturmaktadır.

Avrupa toplumunun ve siyasetinin biçimlenmesinde ekonomik kriz ve son dönemde yaşanan sığınmacılar sorunu belirleyici bir rol oynamaktadır. Avrupa ülkelerinde ekonomik kriz sırasında artmış olan işsizlik, göçmenlere bakış açısını da olumsuz bir çizgiye yöneltmiş, popülizm, hoşgörüsüzlük, ötekileştirme, yabancı düşmanlığı ve ırkçılık genel olarak artış göstermiştir. Başta aşırı sağ olmak üzere sistem dışı partilerin siyaset sahnesinde daha fazla zemin kazandığı görülmüştür.

Türkiye, Avrupa’ya birçok artı değer getirmekte, coğrafi derinlik kazandırmakta, etnik, linguistik ve kültürel çeşitliliğini zenginleştirmektedir. Avrupa Konseyi, OECD, NATO, AGİT gibi uluslararası örgütlerde faal olarak yer alan Türkiye’nin stratejik hedefi AB’ye üyeliktir. Coğrafi ve kültürel mirasının sağladığı kazanımlar sayesinde yakın coğrafyasının ötesinde erişim gücüne sahip olan Türkiye, Avrupa’nın geçmişindeki varlığını geleceğinde AB üyeliğiyle pekiştirmek istemektedir. Bu süreç, AB’nin geleceğinin şekillendirilmesi açısından da önem taşımaktadır.

Avrupa ülkeleriyle ikili siyasi ilişkilerimiz yoğun, ekonomik ve ticari işbirliğimiz güçlüdür. Türkiye’nin dış ticaretinde Avrupa ülkelerinin önemli bir payı vardır.

Avrupa ülkeleri yabancı yatırımlar bakımından da ülkemizde önemli bir varlığa sahip olup, özel sektörler arasındaki yoğun ilişkiler ve ülkemizin Avrupalı turistlerin en fazla tercih ettiği destinasyonlardan biri olması ilişkilerimizin öne çıkan diğer boyutlarını oluşturmaktadır.

Avrupa’da yaşayan, sayıları beş milyonu aşkın Türk, yaşadıkları ülkeler ile Türkiye arasında beşeri ve kültürel bir köprü oluşturmaktadırlar. Türk toplumunun kendi kültürel kimliklerini koruyarak, yaşadıkları ülke toplumlarına entegrasyonu ve bulundukları ülkelerin siyasi, ekonomik, kültürel ve sosyal yaşamında giderek daha ağırlıklı bir rol oynamaları teşvik edilmektedir.

Avrupa’nın bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmekte olduğu bu dönemde Türkiye, vizyoner bakış açısıyla, uluslararası alandaki mevcut etkin konumunu sürdürerek, Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini ve işbirliğini her alanda derinleştirmektedir.