9 Ağustos 2007, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Bilman’ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

 


BİLMAN: Değerli arkadaşlar, haftalık basın toplantımıza hoşgeldiniz. Buyrun sorularınızı alayım.

SORU: Levent Bey, Rum Yönetimi Türkiye’nin meşruiyeti tartışmalı saydığı Doğu Akdeniz sularında petrol ve doğalgaz aramak için birtakım anlaşmalar yapmıştı ve bir ihale açmıştı. Uluslararası bu ihalenin süresi de 16 Ağustos’ta doluyor. Türkiye bundan sonra nasıl bir yol izleyecek?

BİLMAN: Öncelikle bazı şeyleri hatırlatmama izin verin. Türkiye her şeyden evvel Akdeniz’de meşru hak ve çıkarlarını korumakta gayet kararlıdır. Uluslararası hukuka ve meşruiyete aykırı olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin başlattığı deniz yetki alanlarını sınırlandırma ve denizlerde petrol ve doğalgaz arama ruhsatları verme teşebbüslerine ilişkin olarak bu kararlılığımızın bir uzantısı mahiyetinde her vesileyle uluslararası örgütler nezdinde ve özellikle Birleşmiş Milletler nezdinde girişimler yaptığımızı ve görüşlerimizi kayda geçirdiğimizi hatırlayacaksınız. Şunu da vurgulamak isterim ki bu yeni bir şey değildir. Türkiye bu görüşlerini her vesile ile dile getirmiştir. Örneğin 2 Mart 2004 tarihinde Birleşmiş Milletler’e iletilen ve BM belgesi olarak da yayınlanan görüşlerimizde GKRY’nin deniz yetki alanlarını sınırlandırma teşebbüslerinin kabul edilmeyeceğini belirtmiş ve özellikle 32 derece 16 dakika 18 saniye doğu boylamından itibaren Akdeniz’de Kıbrıs Adası’nın batısında bulunan deniz alanlarında Türkiye’nin de meşru hak ve yetkililerinin bulunduğunu zamanında kayda geçirmiştik. Fakat biliyorsunuz Güney Kıbrıs Rum Yönetimi uyarılarımızı dikkate almamakta ısrarlı davranmaktadır. 15 Şubat 2007 tarihinde hatırlayacaksınız bir uluslar arası ihale açmıştır. Bunun üzerine Bakanlığımızca yapılan açıklamada ve Birleşmiş Milletlere tekrar sunduğumuz mektuplarda gerekli uyarılarda bulunmuştuk. Ayrıca uluslar arası alanda bu ihaleye ilgi duyabilecek ülkeleri ve şirketleri sorumlulukla hareket etmeye davet etmiş ve Kıbrıs sorununun Birleşmiş Milletler çerçevesinde kapsamlı çözüme kavuşturulması çabalarını da zarar vermeyeceklerini ümit ettiğimizi dile getirmiştik. Tekrar belirtmek istiyorum, Türkiye’nin meşru hak ve çıkarlarını korumakta kararlılığı aynen devam etmektedir.

SORU: Levent Bey, bu konuyla doğrudan bağlantılı olarak, Türkiye’nin de birtakım sismik aramaları başlatma girişimi vardı TPAO aracılığıyla. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz? Çalışmalar ne zaman başlayacak ya da başladı mı?

CEVAP: Bildiğiniz gibi TPAO’nın Türkiye’yi çevreleyen denizlerde, karasularımızda ve tabiî ki kıta sahanlığımızda gerek sismik araştırma gerek petrol araştırma faaliyetleri geçmişten bu yana düzenli olarak devam etmektedir. Eğer yanılmıyorsam, bugün Resmi Gazete’den de kontrol edebilirsiniz, Doğu Akdeniz’de bizim kıta sahanlığımız içinde olduğu tespit edilen bölgelerden birkaç tanesinde TPAO’nın petrol arama için istemiş olduğu ruhsat dilekçelerine dair hususlar yayınlandı. Dolayısıyla TPAO’nın da Akdeniz’de araştırma çalışmaları devam etmektedir.

SORU: Biliyorsunuz ki dün Irak hükümeti ve Türkiye arasında bir enerji anlaşması imzalandı, yani bir mutabakat zaptı imzalandı. Bu çerçevede Irak hükümetiyle, Irak’la Türkiye arasında bazı yatırımlar olacak. Türkiye’nin Irak’a yapacağı yatırımlar hangi bölgelere olacak. Irak’taki hangi bölgeleri kapsayacak bu?

CEVAP: Irak Başbakanı Maliki’nin ziyareti sırasında iki ülke Enerji Bakanları arasında böyle bir anlaşma imzalandı. Ama bunun fiiliyatta hangi bölgeleri kapsayacağı konusunda ilgili makamlarımızdan ayrıntıları istemeniz daha doğru olur. Bunlar bende yok.

SORU: Rusya ile Gürcistan arasında bir füze krizi yaşanıyor ve bu kapsamda taraflar, daha doğrusu şöyle haberler çıktı: Türkiye’nin kendi radar sisteminin bu tarihte, iddia edilen tarihte uçuşları kontrol edebilecek ya da izleyebilecek kapasitede olduğu ve bu nedenle Türkiye’den görüş ve bilgi istenebileceği yönünde. Acaba taraflardan böyle bir talep geldi mi gelirse buna nasıl bakarsınız?

CEVAP: Bu konuda herhangi bir resmi talep ulaşmış değil bize.

SORU: Geçtiğimiz günlerde çeşitli kürt yönetimine ait internet sitelerinde 350 tane Türk komandosunun Kuzey Irak’a girerek mevzilendiği belirtildi. Birinci sorum bu doğru mudur? İkincisi de acaba hala sürüyor mu nokta operasyonları Irak’a?  Sıcak takip bağlamında tabiî ki.

CEVAP: Bazı yayın organlarında bu tip haberler zaman zaman yer alıyor. Biliyorsunuz, bunların çoğu da spekülatif nitelikte oluyor. Bunlar hakkında benim yorum yapmam mümkün değil. Ama biliyorsunuz ki, Türkiye Irak ile sınırının güvenliğini sağlamak için her türlü çalışmada bulunacağını dünyaya ilan etmiştir. Bu çalışmalar devam etmektedir.

SORU: Amerikan Temsilciler Meclisinde Kıbrıs’tan Türk askerinin çekilmesi yönünde bir tasarının hazırlandığı söyleniyor. Özellikle Rum ve Yunan lobisinin baskısıyla, bu konuda ne söylemek istersiniz? Bir de Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Afganistan’da rehin alınan Güney Korelilerle ilgili söyleyeceği bir şey var mı?

CEVAP: Amerikan Kongresine belli bir çıkar grubunun lobi çalışmaları çerçevesinde zaman zaman bu tip karar tasarıları sunulmaktadır. Bunlar geçmişte de oldu. Bunların hepsi kadük kaldı hatırlayacaksınız. Kongrenin kapanmadan, son çalışma günlerinde böyle alelacele karar tasarıları sunuluyor. Bunlar biraz evvel belirttiğim gibi belli çıkar gruplarına hitap eden şeylerdir. Tabiatıyla bu vesileyle bazı şeyleri hatırlatmak zorundayım. Bildiğiniz gibi, Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan meşru hakları çerçevesinde askeri birlik bulundurmaktadır. Bu karar tasarılarını sunan değerli kongre üyeleri adada 7.000’den fazla Yunan askerinin bulunduğunu ve esasen 1960 anlaşmalarına göre yasadışı olması gereken Kıbrıs Rum tarafının ordusunda Subay, Astsubay seviyesinde Yunan askerlerinin de görev yaptığını herhalde biliyorlardır.

 İkinci sorunuza gelince, Türkiye Afganistan’da rehin tutulan Güney Kore vatandaşları konusunu büyük bir endişe ile izlemektedir. Bizim temennimiz en kısa sürede bu vatandaşların salimen bu durumdan kurtulmaları ve ülkelerine dönmeleridir. Türkiye hem Güney Kore makamlarıyla hem Afganistan makamlarıyla temas halindedir.

SORU: Ben tekrar Irak konusuna dönmek istiyorum. Enerji mutabakatı çerçevesinde, Maliki’nin Ankara’ya yaptığı ziyaretle eş zamanlı olarak Federe Kürdistan Yönetimi Parlamentosu kendi bölgelerine ilişkin bir yasa çıkardı, petrol yasası. Bu yasayla ilgili 3 Ekim 2006 tarihinde MİT’in bir uyarısı vardı, hem Dışişleri Bakanlığına hem de Enerji Bakanlığına. Bu uyarıda da böyle bir yasanın çıkması halinde Kerkük petrollerinin referanduma gerek kalmaksızın Kürt yönetiminin eline geçebileceği yönünde uyarılar vardı. Şimdi bu aşamada Türkiye Irak’la böyle bir mutabakat imzalamış bir ülke olarak nasıl bir yol izleyecek?

CEVAP: Bildiğiniz üzere, Irak’ta ulusal meclis tarafından, merkezi hükümet tarafından tüm Irak’ın ilgili gruplarının görüşleri de alınarak bir petrol yasası çıkması gerekiyor. Bizim için önemli olan ve uluslar arası camia açısından, uluslar arası şirketler açısından önemli olan merkezi hükümetin, merkezi parlamentonun bu kararı çıkartmasıdır. Bunun dışında hazırlanmış bölgesel yönetimlerden geçmiş böyle kararlar hakkında yorum yapmak doğru olmaz. Bizim için önemli olan dediğim gibi henüz üzerinde tam uzlaşı sağlanmadığı anlaşılan Irak petrol yasasının Irak ulusal meclisinden çıkmasıdır. Ancak, bundan sonra gerekli işlemler yapılır.

SORU: Irak Başbakanı Maliki’nin Ankara ziyareti sırasında imzalanan mutabakat muhtırasının ve bundan sonra imzalanabilecek bir terörle mücadele anlaşmasının sonuç verebilmesi için Kürdistan’daki bölgesel yönetim tarafından da desteklenmesi gerektiği yorumları yapılıyor. Öncelikle bu yorumlara katılıyor musunuz ve önümüzdeki dönemde Barzani ile herhangi bir temas olacak mı? Olması gerektiğini düşünüyor musunuz?

CEVAP: Irak Başbakanı Sayın Maliki’nin ülkemize ziyareti sırasında bir mutabakat muhtırası imzalanmıştır iki Başbakan tarafından. Dediğiniz gibi bu muhtıra çerçevesinde iki taraf iki ay içinde terörle mücadele anlaşması taslağını sonuçlandırarak imzalama taahhüdü altına girmişlerdir. Bu sorunuza cevabı zannediyorum Sayın Başbakan Maliki düzenlenen basın toplantısında dolaylı olarak vermiş oldu. Kendisine yöneltilmiş bir soruya bu mutabakatın tüm Irak’ı bağlayacağı şeklinde cevap verdi. Benim cevabım da aynı yönde olacaktır.

SORU: Kuzey Irak ve terör konusunda muhatabımız ABD idi. Şimdi Irak Başbakanı Maliki’nin gelişiyle muhatabımız değişti mi?

CEVAP: Kuzey Irak’la ve Kuzey Irak’tan kaynaklanan terörle mücadelede muhatabımız hiçbir zaman tek başına ABD değildi. Hatırlatmak isterim ki biz, Kuzey Irak’tan ülkemize yönelik terörün bitirilmesi konusunda notamızı Irak hükümetine verdik.

SORU: Irak’la ilgili olarak, PKK sorunun çözülmesi için üçlü mekanizmanın hayata geçirilmesi sözkonusu mu, Maliki’nin ziyaretinin ardından.

CEVAP: Şu anda buna yönelik bir hazırlığımız yok. Bildiğiniz gibi mutabakat muhtırası bir terörle mücadele anlaşması imzalanmasını öngörüyor. Herhalde öncelikle bunu beklemek daha doğru olur.

SORU: Ankara’da bir susuzluk felaketi yaşanıyor bugünlerde. Ankara’daki yabancı misyonlardan size gelen herhangi bir talep var mı? Herhangi bir temas, onlarla bu konuyu bilmiyorum teknik de olabilir ama.

CEVAP: Şu anda bende bir bilgi yok tabi sizin için araştırırız ama bildiğim kadarıyla bu yönde bir temas Bakanlığımızla olmadı. Ama varsa tabi bakarız sizinle paylaşırız.

SORU: Geçen haftaki toplantıya   “follow up” iki tane soru soracağım. Birincisi Darfur Barış Gücüne katılım konusu değerlendiriliyor demiştiniz, bir sonuç elde edildi mi? İkincisi de Yunan basın yasası, bununla ilgili de incelemeler yapıldığını gerekirse girişimlerde bulunacağını söylemiştiniz, bir gelişme oldu mu?

CEVAP: Öncelikle Darfur’a cevap vermek isterim. Türkiye Darfur’da yaşanan bu trajediyi uzun zamandır yakından takip etmekte ve elinden gelen çabayı göstermektedir. Hatırlayacaksınız 2006 yılında Sayın Başbakanımız Sudan’ı ziyareti sırasında Darfur’a da ziyaret etmişti. Esasen Türkiye’nin Darfur’da bir sahra hastanesi 2006 Ağustos ayından bu yana faaliyet göstermektedir. Ayrıca bu hastanenin kalıcı bir hastane haline dönüştürülmesi yönündeki çalışmalarımız da halen sürüyor. Yine hatırlatmak isterim, geçmişte hava kuvvetlerimize ait bir uçak Darfur’da konuşlandırılmış olan Afrika Birliği Gücü askerlerinin rotasyonunda görevlendirilmişti. Ayrıca Türkiye maddi katkıda da bulunmuştu. Şimdi belirttiğiniz gibi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi aldığı bir kararla Darfur’a çözüme katkıda bulunmak amacıyla oldukça kapsamlı bir şekilde büyük bir askeri güç yerleştirilme çağrısında bulundu. Şu anda bunun bir asker, polis karma gücü olacağı anlaşılıyor; ayrıca Afrika Birliği Gücünün de Birleşmiş Milletler gücüyle birlikte ortak görev yapacağını anlıyoruz. 26.000 kişilik bir birlikten sözediliyor. Henüz Türkiye bu konuyu değerlendirme aşamasındadır. Bunu mümkün olan en kısa zamanda uluslar arası alanda konuyla ilgili taraflarla istişareyle birlikte belirleyeceğiz. Tabiî ki en büyük dileğimiz Darfur’da sorunun ilgili tüm tarafları tatmin edecek şekilde bir an evvel çözüme kavuşturulmasıdır.

Yunanistan’da kabul edilen Radyo Televizyon Kanunu hakkında geçtiğimiz basın toplantısında da söylediğim gibi değerlendirmelerimiz hala devam etmekle birlikte, bazı hususları vurgulamama müsaade edin. Bu, Batı Trakya Türk Azınlığını yakından ilgilendiren bir konudur. Batı Trakya Türk Azınlığının en yüksek istişari organı niteliğinde olan Azınlık Danışma Kurulu, 2 Ağustos 2007 tarihinde bu konuda bir açıklama yapmıştır. Bu kanunun, 1923 Lozan Anlaşmasına göre ana dili Türkçe olan azınlığı yakından ilgilendirdiğini ve Türkçe yayın yapan azınlık radyolarının faaliyetlerine ciddi bir tehdit oluşturduğunu belirtmiştir. Avrupa Birliği normlarına ve diğer uluslar arası standartlara uymayan ve basın özgürlüğünü kısıtlayan bu kanunun tekrar gözden geçirilmesini talep etmiştir. Benzer şekilde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatının basın özgürlüğü temsilcisi de bir açıklama yapmıştır. Bunu geçen basın toplantımda dile getirmiştim. Bir AB üyesi olan Yunanistan’da kabul edilen Yunan Medya Lisans Kanununun Batı Trakya Türk azınlığının ikili ve çok taraflı anlaşmalardan kaynaklanan hak ve özgürlükleri bağlamında yeni bir ihlal vesilesi oluşturmaması gerektiğini düşünüyoruz. Yunan makamları nezdinde girişimler yapılmaktadır.

SORU: Geçtiğimiz günlerde ABD eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, Türkiye ile ilgili bir tanım yaptı ve ılımlı İslam ülkesi dedi ve Malezya ile karşılaştırdı Türkiye’yi. Acaba Dışişleri Bakanlığı ılımlı İslam ülkesi tanımına nasıl bakıyor, buna katılıyor musunuz Holbrooke’un değerlendirmesine ve Malezya ile Türkiye’nin karşılaştırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

CEVAP: Görevden ayrılmış bir Dışişleri Bakanının böyle basın aracılığıyla yapmış olduğu beyanlar hakkında ben bir yorum yapamam. Türkiye’nin anayasal yapısı bellidir.

SORU: Maliki’nin heyetinde Irak Ulusal güvenlikten sorumlu Bakan Vaili de vardı ve Dışişleri Bakanlığında Sayın Rafet Akgünay ile görüşmelerde bulundu. Mahmur kampının kapatılması konusunda her iki tarafta ABD de aynı zamanda iradesini göstermişti, bu konu gündeme gelmiştir diye düşünüyorum. Biraz bilgi verebilir misiniz Mahmur kampının kapatılması süreci ile ilgili? Bir de Sayın Akgünay Sayın Ralston‘la sanırım 3 ay geçti ve daha henüz resmi anlamda bir toplantı düzenlenmedi, bunun nedenini öğrenecektim. Acaba Sayın Akgünay Müsteşarımızın Washington’a yapacağı ziyarete de eşlik edecek mi, burada Ralston’la ayrı bir görüşmesi sözkonusu mu?

CEVAP: Müsteşar Yardımcımız Büyükelçi Sayın Akgünay, Başbakan Maliki’nin ziyaretine eşlik eden Bakan El Vaili ile bir görüşme yaptı. Ancak bu görüşme kısa bir görüşmeydi ve bir tanışma toplantısı mahiyetinde oldu. Ralston’la son dönemde bir temas olmadı

SORU: Kerkük referandumu ile ilgili öngörülen süreye kısa bir zaman kaldı. Türkiye özellikle Dışişleri Bakanlığı Kerkük bölgesinde özel bir yönetim kurulması ve bu bölgede hatta bir Türkmen otonom bölgesi kurulması konusundaki yaklaşımı nedir, böyle bir oluşumu destekleyebilir mi?

CEVAP: Sorduğunuz soru daha ziyade faraziyeye dayanıyor. Irak’ta anayasanın da öngördüğü şekilde Kerkük’le ilgili parametreler bellidir. Bizim görüşümüzde herhangi bir değişiklik yok. Biz Kerkük’ün geleceğinin tüm Irak gruplarının ortak kararıyla belirlenmesi kanaatindeyiz ve eğer Kerkük’te bir referandum yapılacaksa bunun tek bir grubun isteğiyle değil tüm Irak halkının, tüm Irak’ı oluşturan grupların ortak kararıyla yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Bunun yapılabilmesi için de belli şartların yerine gelmesi gerekiyordu hatırlayacaksınız. Bu şartlar bugüne kadar yerine gelmedi.

SORU: Bugüne dek, yani Maliki’nin ziyareti çerçevesinde ya da bunun dışında da olabilir. Irak merkezi hükümetinden Türkiye’ye terör örgütü PKK’ya yönelik PKK unsurlarına, militanlarına yönelik genel af ilan edilmesi yönünde herhangi bir talep geldi mi, bir beklenti iletildi mi bir şekilde, bu konu hiç görüşmelerde ele alındı mı?

CEVAP: Bildiğim kadarıyla böyle bir şey sözkonusu değil.

SORU: Rum bandıralı gemilerin Türk sularını ihlal ettiğine ilişkin bir takım haberler var. Nedir son durum?

CEVAP: Bu haberleri biz de gördük ve bir araştırma yaptık. Türkiye’nin Rum bandıralı gemilerin Türk limanlarına girişine dair geçmişte almış olduğu ve bugüne kadar uygulanmakta olan kararında hiçbir değişiklik yoktur. Bunu özellikle belirtmek isterim. Yalnız tabiî şunu da hatırlatmakta yarar var. Türkiye limanlarına binlerce giriş yapılıyor, bunlardan bir kısmı gemi acenteleri aracılığıyla giriş iznine başvurduklarında, zaman zaman geminin iki ayrı ülkeye kayıtlı olmasından istifadeyle değişik belgeler sunabiliyorlar. Tabi bunların daha dikkatli şekilde incelenmesi için ilgili makamlarımızla gerekli temaslar yapıldı.

Başka bir soru olmadığını anlıyorum. Geldiğinize için teşekkür ederim. Hepinize iyi ve güzel haberler yakalamanızı diliyorum. Teşekkür ederim.