8 Şubat 2006, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan´ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

TAN: Basın toplantımıza hoşgeldiniz. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. Bugün benim herhangi bir açıklamam olmayacak. Dolayısıyla, sorularınız varsa bunları cevaplandırmaya gayret edeyim.

……

SORU: Namık Bey, Sayın Bakan’ın AB, İKÖ troykalarıının buluşmasına ilişkin birtakım girişimleri vardı. Bir iki Dışişleri Bakanıyla da telefon görüşmesi yaptığını biliyoruz. Son durum nedir? Toplanması söz konusu mu? Eğer toplanamayacaksa bunun gerekçeleri nelerdir?

CEVAP: Bu sorunuzun yanıtı, belli ölçüde bu sabah Sayın Bakanımızın Moldova Dışişleri Bakanıyla yaptığı görüşmeden sonra düzenlenen basın toplantısında bizzat Sayın Bakanımızca verildi. Ancak yaşanan gelişmeler itibariyle, bu konuyu daha açıklığa kavuşturmaya gayret edeyim.

Bazı Avrupa ülkelerinin basın yayın organlarında Hazreti Muhammed’i ve onun kişiliğinde İslam dinini hedef alan karikatürlerin yayınlanmasıyla başlayan gelişmeler, kısa zamanda yayılma eğilimine girmiştir.Buna karşı Müslüman ülkelerde ortaya konulan tepki sert olmuş; böylece gelişmeler tırmanma göstermiştir.

Müslüman ülkelerde yetkililer ve kamuoyu sözkonusu karikatürlerin yayınlanmasını İslam dininin kutsal değerlerine yapılan saldırılar olarak değerlendirirken, birçok Avrupa ülkesinde yetkililer ve karikatürleri yayınlayan basın-yayın kuruluşları temsilcileri konuyu daha çok basın ve ifade özgürlüğü açısından ele almayı tercih etmişlerdir.

Günümüzde çevre sorunları, salgın hastalıklar, açlık, fakirlik gibi sorunlar küresel ölçekte işbirliğini gerekli kılmaktayken, halklar arasındaki farklılıklar daha fazla ön plana çıkar olmuştur. Özellikle Batı ile İslam dünyası arasındaki diyalog eksikliği, her iki tarafta aşırı uçlar tarafından sorumsuzca istismar edilmeye çalışılmaktadır.

Son olarak yaşanan olayda da, bir yanda kendisinden farklı görülen her şeyin ve herkesin “öteki” olarak tanımlanması suretiyle ortak değerlerin görmezden gelinmesi, diğer yanda dini veya kültürel değerler adına yapıldığı iddia edilen terör eylemleri durumu giderek bir krize dönüştürmüştür. Bu tür eğilimlerin dünya barışına katkı yapmadığı açıktır.

Son gelişmeler, İslam ve Batı dünyası arasındaki iletişim ve anlayış eksikliğini gözler önüne sermiştir. Birbirimizi daha iyi anlayabilmek, hassasiyetlere saygı gösterebilmek ve özgürlükleri karşılıklı saygı çerçevesinde kullanmayı öğrenmek öncelikli hedeflerimiz olmalıdır. Sayın Başbakanımız ile İspanya Başbakanının eşbaşkanlıklarında yürütülen ve ülkemizin öteden beri savuna geldiği ilkeler üzerine inşa edilen Medeniyetler İttifakı girişiminin önemi de burada bir kez daha açıkça görülmektedir.

İfade özgürlüğü demokrasinin temel ilkelerinden biridir. Ancak, bu özgürlük kullanılırken sorumluluk içinde hareket edilmesi gerekir. Diğer yandan, tabiatıyla şiddet olaylarını da hiçbir şekilde onaylamamız mümkün değildir.

Bu aşamada, tüm taraflarca yapıcı çabalar ortaya konulması, sağduyu içinde hareket edilmesi ve tercihlerin çatışma yerine diyalog içinde kullanılması gerekmektedir.

Bu çerçevede Avrupa Konseyi ve AGİT Genel Sekreterleri’nin yaptıkları açıklamalar ile BMGS, İKÖ Genel Sekreteri ve AB Komisyonu Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi tarafından dün yapılmış olan ortak açıklama daha da önem kazanmaktadır. Keza, Sayın Başbakanımız ile İspanya Başbakanı’nın ortak imzasıyla 5 Şubat tarihinde yayınlanan makale de olumlu tepkiler almıştır.

Ülkemizin, tarafları birbirinden daha da uzaklaştıracak bir sarmal içine girilmesini önlemek amacıyla yürüttüğü çabalar devam etmektedir. Sizin değindiğiniz çalışmalar da bu çabaların bir parçasını oluşturmaktadır. Benim bu konuda, bu aşamada söyleyeceklerim bundan ibarettir.

SORU: Aynı konuyla ilgili olarak Sayın Bakan’ın şimdiye kadar hangi Dışişleri Bakanlarıyla telefon görüşmesi yaptığını da anlatabilir misiniz acaba? Zannediyorum dün Avusturya Dışişleri Bakanıyla görüştü , ona ilişkin bir ayrıntı var mı?

CEVAP: Bu süreç hakkında gerektiğinde size gayet kapsamlı bir şekilde bilgi verilmektedir. Şu aşamada benim söylemek istediklerim bunlardır. Bunların ötesinde bu sürece ilişkin ayrıntıya girmek doğru olmayacaktır.

SORU: Namık Bey, kitle imha silahlarının yayılmasına karşı güvenlik girişimi .kapsamında bir tatbikat yapılacak. Bu tatbikatın ne zaman yapılacağının ve amacının ne olduğuna dair bize bilgi verebilir misiniz? Bunun hedefinde İran olduğuna dair söylentiler var. Bir sorum daha var. Amerika Dışişleri Bakan Yardımcısı Robert Joseph dün bir açıklama yaptı ve açıklamasında Türkiye’nin İran konusunda daha açık mesajlar verebileceğini söyledi. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye yeterince açık bir mesaj vermiyor mu? Bir rahatsızlık var mı bu konuyla ilgili?

CEVAP: Önce birinci sorunuzun cevabını vermek isterim. Milliyet gazetesinin 4 Şubat 2006 tarihli nüshasında, Türkiye ve ABD’nin Mayıs 2006 tarihinde Doğu Akdeniz’de ortak bir PSI dediğimiz kitle imha silahlarının yayılmasına karşı güvenlik girişimi tatbikatı gerçekleştireceği ve sözkonusu tatbikatın İran ve Kuzey Kore’yi hedef alan PSI faaliyetlerinin önemli bir parçası olduğu yönünde bir haber yayınlanmıştır.

PSI, kitle imha silahları, bunları fırlatma vasıtaları ve diğer ilgili malzemenin yayılmasının önlenmesi konusunda mevcut uluslararası anlaşmalarda, kontrol rejimlerinde ve ulusal ihracat kontrol sistemlerinde görülen açıkları kapatmak düşüncesiyle, Mayıs 2003’te ABD, Avustralya, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Polonya, Portekiz ve İspanya olmak üzere 11 devlet tarafından başlatılmıştır. PSI’ne halihazırda, ülkemiz dahil, 80 kadar ülke iştirak etmektedir.

PSI’nin, uluslararası hukuk açısından meşruiyeti 1540 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararına dayanmaktadır. PSI kapsamındaki faaliyetlerin ve müdahalelerin ulusal ve uluslararası hukukun izin verdiği ölçüyle sınırlanması, PSI’ın anayasası kabul edilen Eylül 2003 tarihli Paris Önleme Kuralları Beyanı’nın temel ilkelerinden birini teşkil etmektedir.

PSI, Paris Beyanı’nı kabul eden ve bu girişime somut katkıda bulunan devletler ve uluslararası örgütlerin tamamına açık bir faaliyettir. PSI, kuruluş amacından ve katılım kriterlerinden de anlaşılacağı üzere, üçüncü ülkeleri hedef alan bir girişim değildir.

Ülkemiz, PSI’ne Aralık 2003 tarihinde iştirak etmiştir. Bu tarihten itibaren, PSI çerçevesinde gerçekleştirilen tatbikatlara ve uzman toplantılarına aktif olarak katılmaktadır. Bu çerçevede, Portekiz ve İspanya tarafından sırasıyla Nisan ve Haziran 2005 tarihlerinde düzenlenen tatbikatlara ülkemizden gözlemci statüsünde katılım sağlanmıştır.

PSI kapsamında düzenlenen tatbikatların bir devamı olarak, ülkemiz, Doğu Akdeniz’de 24-26 Mayıs 2006 tarihlerinde kara/deniz/hava unsurlarını içeren bir PSI tatbikatına ev sahipliği yapacaktır. Esasen, bu hususta bir açıklama 31 Mayıs 2005 tarihinde Bakanlığımız tarafından yapılmıştı. Tatbikata katılım için, Amerika, Avrupa, Asya, Afrika ve Avustralya kıtasından toplam 60 kadar ülkeye davet iletilmiştir. Halihazırda 25 kadar ülkenin katılımı kesinleşmiş olup, 8 ülke ise katılamayacağını bildirmiştir. Tatbikata katılımcı ülke sayısının önümüzdeki günlerde artması beklenmektedir.

Ülkemiz önderliğinde ve evsahipliğinde yapılacak tatbikat, hiçbir üçüncü ülkeyi hedef almamaktadır.

Türkiye, terör bağlantılı kitle imha silahları veya bunların yapımında kullanılan malzemenin kaçakçılığına karşı uluslararası camia tarafından verilen savaşın kaydadeğer bir boyutunu teşkil eden PSI uygulamalarına üzerine düşen katkıyı sağlamaya büyük önem atfetmektedir.

Bu sorunuza böylece açıklık getirdikten sonra ikinci sorunuza cevaben de müsaade ederseniz bazı hususları belirtmek isterim.

ABD Yönetimi’nin, İran’ın nükleer programına ilişkin politikamızın tespitine ve icrasına müdahalede bulunduğu yönünde bazı basın yayın organlarında çıkan, sizin de değindiğiniz çerçevedeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır.

Ülkemizin, İran’ın nükleer programına ilişkin tutumu açıktır. Bu çerçevede, İran’ın, geçmişte nükleer faaliyetlerinin bir bölümünü Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’na bildirmemiş olması, uluslararası toplumda İran’a yönelik bir güven sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle İran’ın, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile daha şeffaf ve kapsamlı bir işbirliğine gitmesi, AB Üçlüsü (İngiltere-Fransa-Almanya) ile müzakere sürecinin tekrar başlaması için gerekli ortamı hazırlaması ve NPT yükümlülüklerinin ötesinde, gönüllü olarak, ilave güven arttırıcı önlemler alması beklenmektedir.

Öte yandan, İran’ın, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması’na taraf her devlet gibi, nükleer enerjiden barışçıl amaçlarla faydalanma hakkı bulunduğunu da kabul ediyoruz.

Ülkemiz, meselenin diplomasi yoluyla çözümlenmesini savuna gelmiştir. Ajans Yönetim Kurulu’nun 4 Şubat 2006 tarihli kararı da, diplomatik çözüm çabalarının devam edeceğini teyit etmekte ve İran’a, Ajans Yönetim Kurulu’nun kararlarına riayet etmesi için 6 Mart tarihine kadar süre tanınmaktadır. İran’ın bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirerek, anılan tarihe kadar AB üçlüsü ile müzakerelerin tekrar başlatılması için gerekli adımları atacağını ümit ediyoruz.

SORU: Namık Bey, iki soru sormak istiyorum. Birincisi yine İran’la ilgili. İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın 2006’nın ikinci yarısına Türkiye’ye geleceğine dair bazı haberler, Büyükelçilikten de bu konuda yapılmış bazı açıklamalar var. Bu konuda sizdeki bilgiler nedir? İkinci soru da AB ile ilgili. Dönem Başkanı Avusturya’nın bilim ve araştırma başlığında Türkiye ile müzakerelerin açılmasını istediği şeklinde haberler var. Son durum nedir, belli bir tarihte belli bir başlıkta müzakerelerin açılmasını bekliyor musunuz?

CEVAP: Birinci sorunuzu bundan birkaç basın toplantısı öncesinde aslında yanıtlamıştım. Ancak, bir kez daha belirtmek gerekirse, bu tür ziyaretler bir süreci gerektirir. Ziyaretin tarihi, içeriği, imzalanacak anlaşmalar ve ziyareti gerçekleştirecek yüksek düzeyli zevatın programlarının iki ülke yetkilileri arasında ele alınmasını içeren bir süreçten sonra ziyaretler gerçekleşir. Bu süreç henüz yaşanmamıştır. Önümüzdeki dönemde gerekli temaslar yapılır ve ziyaret gerçekleşir. O zaman size ziyaretin ne zaman, hangi çerçevede yapılacağı konusunda daha ayrıntılı bilgi veririm.

İkinci sorunuza gelince, AB ile müzakere süreci son derece olumlu ve gayet başarılı şekilde devam etmektedir. Tarama sürecini de içeren karşılıklı görüşmeler önemli bir aşama kaydetmiştir. Birçok fasılda tarama süreci tamamlanmıştır. Kısa bir süre içerisinde belirttiğiniz bilim ve teknoloji, ayrıca eğitim ve kültür fasıllarında müzakerelerin başlamasını bekliyoruz. Çalışmalarımız ve temaslarımız bu yöndedir. Avusturya Dönem Başkanlığı gayet aktif bir şekilde bu süreci götürmektedir. Biraz önce belirttiğim gibi, beklentimiz kısa bir süre sonra sözünü ettiğim alanlarda müzakerelerin başlamasıdır.

SORU: Namık Bey, karikatür kriziyle beraber dünyada meydana gelen olaylar nedeniyle acaba Türkiye’deki Danimarka Büyükelçiliği başta olmak üzere, Norveç, İtalya gibi büyükelçiliklerin güvenlik amacıyla özel bir talepleri oldu mu? Bir de dün KKTC Cumhurbaşkanı Talat’ın bir açıklaması var. Rumlarla samimi müzakerelerin başlaması için asker çekmeye hazır olduğunu söylüyor. Türkiye buna hazır mı?

CEVAP: Birinci sorunuzu daha ayrıntılı bir şekilde ve ehliyetle İçişleri Bakanlığımız ve diğer güvenlik yetkililerimizin cevaplandırması daha uygun olur. Ancak, şundan emin olunması gerekir. Türkiye’deki bütün temsilciliklerin ve bu temsilciliklerde çalışan diplomatların ve diğer yabancıların güvenlikleri konusunda gayet duyarlıyız. İlgili makamlarımız bunların güvenliklerinin en üst seviyede, en etkili şekilde sağlanması amacıyla gayet kapsamlı tedbirler almaktadırlar.

İkinci sorunuza gelince, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mehmet Ali Talat’ın sözünü ettiğiniz açıklamaları esasen yeni bir unsur içermemektedir. Hepimizin bildiği gibi bu kapsamlı bir çözümün parçası olarak zaten müzakere edilmiş bir konudur. Annan Planı’nda da adadaki Türk askeri sayısının indirilmesi hususu bulunmaktaydı. Dolayısıyla bu, Annan Planı’na evet diyen Kıbrıs Türk tarafının kapsamlı çözüm çerçevesinde zaten kabul ettiği bir unsurdur. Cumhurbaşkanı Sayın Talat’ın sözlerinin kapsamlı çözümü istemeyen Rum tarafına bir hatırlatma mahiyetinde olduğu düşüncesindeyiz. Rum tarafının çözüme yanaşmadığı sürece, gerçekçi olmayan beklentiler içerisine girmemesi gerektiğinin de altını çizmekte yarar bulunduğunu söyleyebilirim.

SORU: Gerekirse İran sorununu Birleşmiş Milletler’e taşımayı destekliyor musunuz? Birleşmiş Milletler platformundan İran’a .karşı ekonomik ambargo uygulanmasını destekliyor musunuz?

CEVAP: Sorunuzun büyük bir bölümüne iki soru çerçevesinde kapsamlı yanıt vermeye çalıştım ve dolayısıyla daha ayrıntıya girmeye gerek bulunmadığına inanıyorum. İkinci bölümü de tamamen varsayıma dayanmaktadır.Onu gelişmeleri izleyip göreceğiz. O zaman gerekli değerlendirmeleri yapıp tepkimizi tespit ederiz.

Başkaca sorunuzun olmadığını anlıyorum. Teşekkür ediyor, toplantımızı kapatıyorum.