3 Mayıs 2006, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan´ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

Değerli arkadaşlarım, bugünkü basın brifingimize hepiniz hoşgeldiniz. Hepinizi her zaman olduğu gibi içten saygıyla selamlıyorum. Benim herhangi bir açıklamam olmayacak. Sorularınız varsa onları cevaplandırmaya gayret edeyim.

…………

SORU: Namık Bey, geçen gün KKTC Dışişleri Bakanı Serdar Denktaş buradaydı. Bugüne kadar Kıbrıs konusunda izlenen politikalarda istenilen noktaya gelinmediğini savundu ve yeni bir politika izlenmesi gerektiğini söyledi. Bunu Türkiye ile oturup birlikte konuşacağız dedi. Sizin bu konuda bir bilginiz var mı?

CEVAP: Yok

SORU: Namık Bey, Fransa’da Ermeni soykırım iddialarına ilişkin gündemde olan karar tasarısı ile ilgili tepkiler değerlendiriliyor. Bu çerçevede acaba Türkiye, eğer karar tasarısı kabul edilirse, Paris Büyükelçimiz Sayın Osman Korutürk’ü çekmeyi de düşünür mü?

CEVAP: Ben sorunuzun genel muhtevası çerçevesine bir cevap vermek istiyorum. Sözde Ermeni soykırımı inkârının suç sayılmasına dair Fransız Parlamentosuna getirilen yasa teklifinin Türk-Fransız ilişkilerinde yaratacağı tahribatın önlenmesi amacıyla, konunun tarafımızda yarattığı hassasiyet her düzeyde Fransız yetkililerinin dikkatine getirilmektedir. Temaslarımızda Fransa gibi güçlü bir demokratik geçmişe sahip bir ülkede ifade özgürlüğünün, bilimsel çalışma özgürlüğünün kısıtlamasının demokrasi anlayışıyla bağdaşmayacağını, yasa teklifinin kabul edilmesinin uzun bir tarihe dayanan Türk-Fransız ilişkilerinde telafi edilmeyecek zararlara yol açabileceğine işaretle buna meydan verilmemesi gerektiğini vurguluyoruz. Öte yandan, aralarında Dışişleri Bakanının da bulunduğu üst düzey Fransız yetkililerinin, Fransa’nın kendi tarihi ile ilgili tartışmalarda, tarihle ilgili konularda, siyasetçilerin, parlamenterlerin söz söylememesi, bu gibi konuların tarihçilerce değerlendirilmesi ve soykırım ve buna benzer ifadelerin ulu orta kullanılmaması gerektiği yönündeki ifadeleri, esasen bizim uzun yıllardır savunageldiğimiz tezle uyum içerisindedir. Fransız yetkililerden kendi tarihleri bağlamında gösterdikleri sağduyulu yaklaşımı, asılsız Ermeni iddiaları kapsamında da göstermelerini bekliyoruz. Bu konuda çifte standardı ve çelişkili yaklaşımları kabul etmemiz mümkün değildir.

SORU: Namık Bey, girişimlere birkaç örnek verir misiniz? Bu konuda Dışişleri Bakanlıkları ötesinde başka görüşmeler de olacak mı? Örneğin, Başbakan, Parlamento Başkanı konuyu Fransız muhataplarına götürecekler mi?

CEVAP: Bir dizi temas ve bir dizi önlem gündemdedir. Bunların ayrıntısına bu aşamada girmek istemiyorum. Takdir edersiniz, bizim gösterdiğimiz gayrete eşdeğer bir gayret Fransız tarafınca da gösterilmektedir. Dolayısıyla, bunların önünü alarak sizlere bu çalışmaların ayrıntılarını bu aşamada açıklamam etkili bir netice almamızı güçleştirebilir. Bu bakımdan beni anlayışla karşılayacağınızı düşünüyorum.

SORU: Namık Bey, AB Komisyonu Türkiye ile rekabet ve kamu alımları başlığında müzakerelerin açılabilmesi için bazı kriterlerin yerine getirilmesini benimsedi. Acaba bununla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı? Bir de Heybeliada Ruhban Okulunun açılmasıyla ilgili olarak Sayın Bakanın, Bakoyanni ile görüşmesinde “biz bu okulu açmayacağız” gibi net bir ifadesi kullandığı basında yer almıştı. Acaba böyle bir net ifade kullandı mı?

CEVAP: Bir gazetemizde ve bazı basın organlarında bu tür haberler yer aldı. Yalnız Sayın Bakanımızla Bakoyanni arasında sizin bahsettiğiniz türden bir diyaloğun gerçekleşmediğini söyleyebilirim.

AB konusuna gelince, AB müzakere sürecimiz hem AB tarafını hem de bizi tatmin edecek şekilde sürmektedir. Sanıyorum 19 başlıkta hem ayrıntılı tarama, hem de tanıtıcı tarama sona ermiştir. İki başlıkta, hepinizin bildiği gibi, müzakereler fiilen başlamak üzeredir. Bundan sonraki temasların ve sürecin takvimi de gayet açık bir şekilde taraflarca bilinmektedir. Ne Türk tarafının, ne de AB tarafının şu anda bu konuda bir sorunu bulunmamaktadır. Anladığım kadarıyla bahsettiğiniz konu “benchmark” getirilmesi meselesidir. Türk tarafı, bu konuda da hazırlıklıdır; gerekli çalışmaları yapacaktır. Herşey kamuoyunun önünde cereyan etmektedir. Elbette bu, en başından beri Türkiye Cumhuriyeti yetkililerinin çok çeşitli kereler vurguladıkları üzere, uzun ve zorlu bir yoldur. Bu yolda elbette bazı güçlükler de çıkacaktır. Ama bunların aşılması için karşılıklı irade vardır. Biz müzakerelerin gayet sağlıklı yürüdüğü ve bu çerçevedeki görüşmelerin de yapıcı bir anlayışla yürütüldüğü görüşündeyiz.

SORU: Önümüzdeki hafta İran’ın nükleer başmüzakerecisi Ali Laricani’yi ağırlayacaksınız. Bu çerçevede spesifik olarak ne mesajlar verilecek? İkinci sorum da, Başbakan Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Bakü’de ya da Bali’deki D- 8 zirvesi sırasında görüşmesine dönük Dışişlerinde bir çalışma yapılıyor mu?

CEVAP: Daha önce de söylediğim gibi Sayın Başbakanımızın programı konusunda Başbakanlık’tan bilgi almanız herhalde daha doğru olur. Bakanlığımız elbette bu ziyaretin hazırlıkları konusunda rol oynamaktadır. Ancak ziyaretin içeriğine ilişkin olarak Başbakanlıktan bilgi almak daha doğru olur.

Diğer sorunuza gelince, biliyorsunuz Laricani’nin ziyareti konusunda bir açıklama yaptık. Kendisi önümüzdeki Pazartesi günü Türkiye’ye gelecektir. Sayın Başbakanımız, Sayın Bakanımız ve aynı zamanda MGK Genel Sekreterimiz ile görüşmeleri öngörülmektedir. Verilecek mesaj da aslında çok çeşitli kereler yine kamuoyunun bilgisine getirilmiştir. İran tarafına da defaaten her görüşmemizde söylüyoruz. Şöyle ki: İran’ın nükleer alanda bazı sorumlulukları vardır. Bu sorumlulukların en başında açık ve şeffaf olması gelmektedir. Bu beklentimizi ve uluslararası kamuoyunun da bu yönündeki beklentisini, kendilerine bir komşu ülke olarak açık yüreklilikle söyleyeceğiz.

SORU: ABD ya da İsrail’den öngörülse bile bu buluşmanın gerçekleşmemesi yönünde size bir telkin geldi mi? Çünkü bu geldiyse Dışişlerine gelmiştir.

CEVAP: Sevgili arkadaşlarım, şunu lütfen hiçbir zaman unutmayın ki biz hiçbir ülkenin telkinine veya tavsiyesine göre ziyaretlerimizi programlamayız. Biz gerekli görülürse her türlü ziyareti her yere yaparız, herkesle de görüşürüz. Ancak, şunu da söylemek gerekir: Dost ve müttefik bir ülke olarak ABD’yle elbette dünya siyasetinin gündeminde olan birçok konuda görüş alışverişinde bulunmaktayız. Bunu da sürdüreceğimiz tabiidir. En son buraya Sayın Rice gelmiştir. Ancak bunun Sayın Başbakanımızın veya herhangi bir yetkilimizin, herhangi bir ülkeye yapacakları ziyaretin planlanması veya gündemden kaldırılmasıyla ilgili olması düşünülemez dahi.

SORU: Namık Bey, Amerika ile Türkiye arasında ortak vizyon belgesi hazırlanıyordu. Bu çalışmalar ne aşamaya geldi? Ayrıca, belge imzalanacak veya imzalanmayacak şeklinde farklı haberler var. Acaba bu belge herhangi bir düzeyde iki taraf tarafından imza altına alınacak mı, yoksa sadece bir belge olarak mı ortaya çıkacak?

CEVAP: Bu belgenin önümüzdeki bir iki hafta içerisinde sonuçlanmasını beklemekteyiz. Şu sırada iki ülke arasında bu kağıt üzerinde çalışmalar ve görüşmeler devam etmektedir. Belgenin imzalanması konusunda farklı haberlerden bahsettiniz. İmzalanmayacağını çok net bir şekilde çok çeşitli yerlerde ifade ettik. Bu belge imzalanmayacaktır. Bu belgenin şu anda iki ülke arasında mevcut diğer anlaşma ve sözleşme veya benzer belgelerle bir bağlantısı yoktur. Kamuoyuna açık olacaktır. Çok uzun bir metin olmayacaktır. Hazırlıkları bitip ortaya çıktığında sizlere bu belgeyi vereceğiz.

SORU: Vizyon belgesinin imzalanmamasının gerekçesi nedir? Acaba ABD hükümetiyle Türkiye Cumhuriyeti hükümeti arasında sadece bir siyasi yol haritası olarak mı değerlendirmek gerekir? Amerika ile yapılan diğer anlaşmalarla bir ilgisinin olmayacağını söylediniz; yani bunu devletlerarası bir belge olarak kabul edebilir miyiz?

CEVAP: Zaten iki devlet arasında yapılmaktadır.

SORU: Niçin imzalanmıyor? Acaba imzalanmamasını Türk tarafı mı istedi, yoksa Amerikan tarafı mı istedi? Yoksa iki tarafın da ortak değerlendirmesi midir?

CEVAP: Bu ortak bir metindir. Yani üzerinde uzlaşıya varıldığı takdirde açıklanacaktır. Belgede olan olmayan her şey, iki tarafın rızasıyla belgeye konulacak ya da konulmayacaktır.

SORU: Namık Bey, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu sınırına yaptığı askeri yığınak ile ilgili olarak, Irak’dan geldiği söylenen notanın ardından, sizin Bağdat ile başka bir temasınız oldu mu? Irak haricinde başka ülkelerle de bu yönde bir temasınız var mı?

CEVAP: Değerli arkadaşlarım, bir ülkenin güvenliği herşeyin önünde gelir. Dolayısıyla, bugüne kadar söylediğimiz gibi ve bundan sonra da ifade etmeye devam edeceğimiz gibi, ülkemizin güvenliği için gerek gördüğümüz her tedbiri alırız. Nitekim, sınır bölgelerimizde son olarak alınan önlemlerin geçen senekilerden bir farkı olmadığı ve orada güvenliğin teminine yönelik olduğu yetkililerimizce açıklanmıştır. Biliyorsunuz, Irak, PKK konusunda etkin önlemler almak imkanına sahip olmadığını ifade etmektedir. Bu durumda bize daha fazla sorumluluk düşmektedir. Ancak, şunun da altını çizilmesi gerekir: mevcut güvenlik boşluğundan farklı mülahazalarla istifade etmek gibi bir amacımız yoktur. Bunu da herkes bilmektedir. Son olarak ,başta söylediğimi vurgulamak istiyorum: güvenliğimizi hiç kimseye ihale etmemiz sözkonusu olamaz. Biz ülkemizin güvenliği için gerekli gördüğümüz her türlü tedbiri alırız.

SORU: Bu çerçevede ABD Dışişleri Bakanı Rice ile Barzani’ye bir mesaj yolladınız mı?

CEVAP: Değerli arkadaşlarım, bu konuda da bir takım haberlerin yer aldığını gördük. Biz söyleyeceklerimizi muhataplarına doğrudan söyleme imkanına sahibiz. Bu çerçevede, biraz önce söylediklerim elbette Irak yönetimine açıkça ifade edilmiştir. Bunlar hassas konulardır. Bu tür konular üzerinden spekülasyon yaratacak bir takım tutumlar içerisine girilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Biz bunu Irak’ta gerekli gördüğümüz makamlara zaten söylemekteyiz. Biraz önce söylediklerimi tekrar etmek istiyorum. Sadece ABD değil, diğer dost ve müttefik ülkelerle bölgesel ve global gündemi ilgilendiren konularda görüş alışverişinde elbette bulunuyoruz. Konuya bu açıdan bakmak herhalde doğru olur.

SORU: Namık Bey, İran da Irak sınırında PKK’ya karşı birtakım faaliyetlerde bulunuyor. Acaba, İran ile Türkiye arasında İran’ın bu faaliyetleriyle ilgili olarak bir istihbarat ya da bilgi paylaşımı sözkonusu mu?

CEVAP: Bu soruyu sorduğunuz için teşekkür ederim. Orada da ince bir çizgi vardır. Onu iyi anlamak gerekir. O da şudur: İran’la bu konuda bir sınır güvenliği işbirliği mekanizmaları mevcuttur. Bu çerçevede, organize suçlar, uyuşturucu kaçakçılığı ve terörist sızmaların önlenmesi için İran ile sınırda işbirliği yapılmaktadır. Ancak, güvenlik konusu her ülkenin kendi sorumluluğundadır. Dolayısıyla, İran’ın PKK’ya yönelik olarak almış olabileceği veya almakta olduğu önlemler kendi ülkesinin güvenliği çerçevesinde alınmaktadır. Bizim aramızda mevcut sınır güvenliği işbirliği mekanizmalarının konusu ise sınırda işbirliğidir.

SORU: Dün Kıbrıs konusuyla ilgili olarak basında yer aldı. “ABD, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini tanırsa, bu Türkiye için kötü örnek olur” benzeri bir açıklama yapıldı. Özellikle gündemde PKK gibi bir konu varken gelen bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz ?

CEVAP: Yanlış hatırlamıyorsam, bu açıklamayı Kıbrıs Rum Lideri Papadopulos yaptı. Bu beyanlar, kendisinin gerçeklerden ve çözüm arayışlarından ne kadar kopuk olduğunu göstermektedir. Aslında Sayın Papadopulos bu istikametle konuştukça kendisini daha fazla teşhir etmektedir.

Öte yandan, geçmişte Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin PKK unsurlarına Kıbrıs’ta kucak açtığı herkesin malümudur. Teröristbaşı Öcalan’ın bir Rum pasaportuyla yakalandığını da unutmamak gerekir. Herhalde Papadopulos bu konu gündeme geldiğinde bu hususları hatırlamış olacak ki konuşmak gereğini hissetti.

Başka sorunuz olmadığını anlıyorum, hepinize teşekkür ediyor, toplantımızı kapatıyorum.