Ege Adalarının silahsızlandırılmış statüsünün 1960’lı yıllardan itibaren
Yunanistan tarafından ihlali, Ege Denizi’nde birbirleriyle bağlantılı
sorunlardan yalnızca biridir. Bu mesele, Yunanistan’ın 1923 Lozan ve 1947
Paris Barış Andlaşmalarındaki yükümlülüklerini ve dolayısıyla uluslararası
hukuku ihlal etmesinden kaynaklanmaktadır. Yunanistan bu meselenin
uluslararası yargıya götürülmesinin önünü de Uluslararası Adalet Divanı’nın
yargı yetkisine 1993 yılında bu konuda koyduğu bir rezervle tıkamıştır.
Türkiye gerek Yunanistan’ın gerek üçüncü ülkelerin silahsızlandırılmış
statüyü ihlal eden eylemlerini başlangıcından itibaren düzenli ve sürekli
olarak protesto etmiş ve gerekli girişimlerde bulunmuştur.
Biz, Ege Adalarının silahsızlandırılmış statüsünün ihlali meselesinin,
diğer Ege sorunlarıyla birlikte ele alınmasını ve görüşmeler yoluyla
çözülmesini arzu ediyoruz. Bunu yaparken de Uluslararası Adalet Divanı
dahil, karşılıklı olarak mutabık kalınacak hiçbir barışçı çözüm yöntemini
dışlamadığımızı da söylüyoruz.
Nitekim 2002-2016 yılları arasında Yunanistan ile yapılan istikşafi
görüşmelerde de izlediğimiz tutum bu yönde olmuş, ancak bu görüşmelere
Yunanistan’ın arzusu üzerine ara verilmiştir.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Yunanistan Başbakanı Miçotakis ile New York ve
Londra’da yaptığı görüşmelerde teklif ettiği üzere, ülkemiz Yunanistan ile
istikşafi görüşmeler dahil, tüm diyalog kanallarını yeniden canlandırmaya,
hatta Doğu Akdeniz için de yeni bir diyalog kanalı açmaya hazırdır.
Ancak Yunanistan bu önerimize olumlu yanıt vermek, bizimle oturup konuşmak
yerine, her zamanki alışkanlığıyla Türkiye’yi AB’ye şikayet etmekte,
başkalarından medet ummaktadır. Bu tavır tabiatıyla ciddiyetle ve iyi
komşuluk ilişkileriyle bağdaşmamaktadır. Yunanistan her başı sıkıştığında
üçüncü ülkeleri kullanarak sonuç alacağını sanıyorsa çok yanılmaktadır.