Sözcü Selçuk Ünal'ın Olağan Basın Toplantısı, 10 Mayıs 2012

Arkadaşlar olağan basını bilgilendirme toplantımıza hoş geldiniz. Tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün önümüzdeki bazı diplomatik faaliyetlerin programı hakkında çok kısa bilgi vereceğim, sonra eğer varsa olabilecek her konuda sorularınızı almak istiyorum.

Öncelikle Sayın Bakanımızın yarın Estonya’ya yapacağı ziyarete değinmek istiyorum. Ziyaret hakkında açıklama yapmıştık, onu zaten biliyorsunuz. Sayın Bakanımız Estonya Dışişleri Bakanının davetine icabetle, 11 Mayıs tarihinde Estonya’ya gidecek. Burada Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kendi mevkidaşı ile NATO, AB üyelik sürecimiz, Kıbrıs ve diğer uluslararası ve bölgesel konularda istişarelerde bulunacak. Daha sonra da Estonya Cumhurbaşkanı Toomas Hendrik İlves’in ev sahipliğindeki Lennart Meri Uluslararası Konferansı’nın açılış yemeğinde bir konuşma yapacak. Bilahare bazı temaslar için Moldova’ya geçecek. Kişinev’deki temasların arkasından Gagavuz Yurdu’na geçerek burada da çeşitli temaslarda bulunacak.

Bilahare 14-16 Mayıs tarihlerinde Makedonya Dışişleri Bakanının ülkemizi ziyareti öngörülüyor. Keza, 15 Mayıs tarihinde de Alman Dışişleri Bakanının İstanbul Sabancı Üniversitesi’ndeki özel bir konferansta konuşma yapmak üzere ülkemizi ziyareti öngörülüyor. Zaten bilahare de Sayın Bakanımız, Sayın Cumhurbaşkanımızın NATO Zirvesine katılımında kendisine refakat etmek üzere Şikago’ya hareket edecek.

Bunlar önümüzdeki kısa gündemin bazı parçaları. Bu vesileyle dün Suriye’de gerçekleşen patlama hakkındaki tepkimizi tekrar dile getirmek istiyorum. 9 Mayıs’ta Dara’da gerçekleştirilen bu bombalı saldırıyı şiddetle kınıyoruz. Birleşmiş Milletler Gözetim Misyonunda görev yapan personelin güvenliği ve hareket serbestisinin sağlanmasında asli sorumluluk zaten Suriye yönetimine aittir, bunu daha önce açıklamıştık. Suriye yönetiminin de bu sorumluluğunu eksiksiz yerine getirmesini bekliyoruz. Yürürlükteki plana, yani Annan Planına rağmen ülkedeki şiddet ortamının henüz son bulmadığı bir gerçek, bu da bizim mevcut endişelerimizi daha da derinleştiriyor. Bu ülkedeki şiddetin, askeri birlikler ve rejime bağlı diğer unsurlar tarafından kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yerleşim merkezlerinden tümüyle çekilip daha sonra kışlalarına geri dönmedikçe, durmayacağı da bir vakıa. Bu vesileyle Suriye yönetiminin de gerek Annan Planıyla üstlenmiş olduğu taahhütlerini, gerekse bu planın bir bütün ve tam olarak uygulanmasını öngören 2042 ve 2043 sayılı Güvenlik Konseyi kararlarının getirdiği yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz, bunların da yakın takipçisi olacağız. Bu kısa açıklamalardan sonra ben durmak ve varsa sorularınızı almak istiyorum. Buyurun, buradan başlayalım.

SORU- Selçuk Bey, ilk sorum Tarık El Haşimi’nin durumuyla ilgili olacak. Biliyorsunuz Interpol internet sitesinden Tarık El Haşimi ile ilgili bir kırmızı bülten duyurusu yayınladı. İlk olarak Türkiye’nin bu konuyla ilgili resmi tutumu nedir, iade düşünülüyor mu? Ayrıca, iade düşünülmüyorsa Haşimi’nin Türkiye’de olduğu bildirildi mi Interpol’e resmi olarak?

İkinci sorum; anımsayacaksınız birkaç hafta önce yine Irak Bölgesel Yönetim Lideri Mesut Barzani Türkiye’deydi ve Kerkük’le ilgili bir açıklama yaptı ve Türkiye’nin tutumunda belli yumuşamalar gördüklerini belirtti. Bu yumuşamalar nelerdir, Kerkük’le ilgili son süreç nasıl işliyor? Ve bir de, çeşitli haberlerden, Neçirvan Barzani’nin Türkiye’ye ziyaretinin beklendiğini biliyoruz. Ziyaretin tarihiyle ilgili net bir bilgi var mı? Teşekkür ederim.

CEVAP- Teşekkür ediyorum. Öncelikle Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık Haşimi’ye ilişkin sorularınızla başlamak istiyorum. Burada Interpol tarafından yayınlanmış olan “red bulletin” dediğimiz kırmızı bülten, esasen bir üye ülkenin verdiği bir bilgi üzerine Interpol’ün bu bilgiyi diğer üye ülkelerle paylaşmasıdır. Dolayısıyla, bu bir uluslararası tutuklama kararı değildir. Zaten Interpol’ün açıklamasında da belirtildiği gibi, bu konuda ilgili ülkeden veya üye ülkelerden tutuklama talep etmesi ya da iade talep etmesi yetkisi de yoktur. Bu çerçevede Interpol’ün yaptığı işlem esasen üye ülkeleri bu durum hakkında bir üye ülkenin talebi hakkında bilgilendirmektir. Burada bir anlamda Interpol bu konuda yapılacak işlemleri, adımları üye ülkelerin takdirine de bırakmaktadır. Buradaki temel konu, zaten bildiğiniz gibi Sayın Haşimi’nin durumudur. Ama bu konuda Sayın Başbakanımız ve diğer yetkililerimiz tarafından gereken açıklamalar yapıldı, bunlara ekleyeceğim herhangi bir husus yok.

Mesut Barzani’nin Türkiye’nin Kerkük tutumunun değiştiği konusundaki açıklamaları konusunda, bizim Kerkük özelinde, Irak genelindeki tutumumuz zaten en başından beri nettir, burada Irak’ın toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini her zaman savunduk, her zaman savunacağız. Kerkük’ün özel bir konumu olduğu açıktır. Bu çerçevede Irak’ın içinde bu özel konuma uygun şekilde bir konumunun bulunması gerekmektedir, bizim bu konudaki tutumumuzda bir değişiklik yok.

Neçirvan Barzani ziyareti bekleniyor, ama henüz kesinleşmiş bir tarih yok, bu tarih kesinleştiğinde bilahare duyurulacaktır.

SORU- Tarık Haşimi’yle ilgili basına yansıyan bazı haberler var. Interpol’ün bu kararının Irak Yönetiminin Türkiye’den iadesini istediği ve Türkiye’nin olumsuz yanıtı üzerine Interpol’e böyle bir başvuru yaptığı belirtiliyor. Daha önce Iraklı yetkililerin böyle bir talebi oldu mu acaba?
 
CEVAP- Eğer aynı haberden bahsediyorsak, tahmin ediyorum aynı haberden bahsediyoruz ama, bize ulaşmış bir iade dosyası yok şu aşamada.

SORU- Irak Hükümet Sözcüsü, Interpol çağrısından sonra Haşimi’nin iade edilmemesi Irak ve Türkiye ilişkilerini zedeleyecektir, dedi. Konuyla ilgili yorumunuzu alabilir miyiz?

Bir ikinci sorum daha olacaktı; iki gazetecinin sağlıklı olduklarına dair görüntüler de yansıdı, son sürece ilişkin sizin bilgileriniz nelerdir?

CEVAP- Tabii. Irak Hükümet Sözcücü Ali Debbağ’ın dün galiba sizin kanalınıza vermiş olduğu beyanatı ben de izledim. Burada benim söyleyebileceğim şudur: Tarık Haşimi’nin iadesi konusu esasen Interpol tarafından duyurulmuş bir husus, onu zaten az önce ayrıntılı olarak izah ettim. Ancak burada bizim Irak’a ilişkin beklentilerimiz ve politikalarımız nettir. Kendisi başka açıklamalar da yaptı bu beyanatta. Bizim Irak politikamız ilk günden beri açık ve net, herkes tarafından biliniyor. Türkiye Irak’ın içişlerine karışmamaktadır. Başka bir gizli gündemi, ikinci gündemi de yoktur. Burada Irak’taki gelişmeleri tabiatıyla tüm uluslararası aktörler gibi, tüm bölge ülkeleri gibi, Irak’a komşu tüm ülkeler gibi biz de yakından izleyemeye devam edeceğiz. Bu da zaten herhalde komşu ülkelerin Irak’ın istikrarına, refahına, barışına verdiği önemin bir göstergesidir. Biz de Irak’ın istikrarına önem verdiğimiz için bu ülkedeki tüm siyasi taraflarla tabii ki Irak Hükümeti başta olmak üzere görüşmelerimizi sürdüreceğiz, temaslarımız devam edecektir. Bunun dışında ekleyebileceğim bir husus yok şu aşamada.

İki gazeteci arkadaşımız konusundaki temaslarımız sürüyor. Burada zaten bazı temaslar kamuoyuna da yansıdı. Bu arkadaşlarımızın bir an evvel Türkiye’ye salimen gelmesi için devredeyiz. Tüm temaslarımızı, tüm kanallardan devam ettiriyoruz. Temennimiz, bu arkadaşlarımızın en kısa sürede ülkemize ulaşmasıdır. Tabiatıyla sağlıklı olduklarına dair gördüğümüz görüntüler bizim açımızdan en azından ferahlatıcıdır, en azından belirli bir yerde tutuldukları ve şu aşamada sağlıklı oldukları bilgisi teyit edilmiştir; bu tabii ki olumlu bir gelişmedir. Tüm kanallardan temaslarımız sürecektir.

SORU- Irak’la ilgili soracağım. Haşimi ile ilgili açıklamalardan sonra Irak ile PKK konusunda diyalog olur mu, diplomatik müzakere olur mu?

CEVAP- Sayın Haşimi zaten Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı’dır, halen de öyledir. Türkiye’deki hukuki durumu da budur. Ancak Sayın Haşimi buradayken dahi, bildiğiniz gibi basına da yansıdı, Irak Başbakanı Maliki’nin bir özel temsilcisi ülkemizi ziyaret etti. Kendisiyle her konuda görüşmelerde bulunulmuştur. Burada zaten Irak Hükümetinden, Irak Başbakanından getirdiği bazı mesajlar da vardı. Onun dışında siyasi düzeyde bir temas hatırladığım kadarıyla yok.

SORU- Yani, şey bakımından, kırmızı bültenle ilgili?

CEVAP- Zaten bu konu çok yeni, yani henüz bir temas yok.
 
SORU- Sevil Küçükkoşum Hürriyet Daily News Geçtiğimiz aylarda Fransa parlamentosunun kabul ettiği soykırım iddialarına ilişkin yasanın ardından Türkiye’nin uygulamaya koyduğu birtakım önlemler vardı. Bunların seçimlerden sonra yeniden değerlendirilmesi öngörülüyordu. Buna ilişkin Türkiye’nin tasarrufu ne yönde olacaktır. Bu önlemlerin kaldırılması için parametreniz neler olacaktır? Teşekkür ederim.

CEVAP- Öncelikle, bildiğiniz gibi Fransız Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin yönetiminde başlatılmış olan girişim vardı, bu girişim karşısında biz de birtakım önlemler açıklamıştık, tedbirler açıklamıştık, gündeme konmuştu. Daha sonra Fransız Anayasa Konseyi’ndeki sağduyulu kararın arkasından bu girişimin hükümet tarafından tekrar edileceği anlaşıldı, ancak Fransa’daki iç siyasi gelişmeler çerçevesinde bildiğimiz kadarıyla bu iş şu aşamada daha ileri gitmedi. Ancak tüm siyasi liderler, yani Cumhurbaşkanlığı yarışına katılmış olan siyasi liderlerin bu konuda yapmış oldukları, kamuoyuna yansımış olan açıklamaları var. Biz tabii ki öncelikle bu açıklamalara bakmak ve bunları ileriki safhalarda izlemek durumundayız. Fransa’daki yeni Hükümetin kurulmasını tabiatıyla beklemek durumundayız. Bundan sonraki Fransız siyasi liderlerinin veya hükümetinin alacağı tedbirler ve atacağı adımlar tabiatıyla bizim kendi planlamalarımızda ve adımlarımızda da belirleyici olacaktır. Seçim sonuçlarını biliyorsunuz. Beş asrı aşkın bir geçmişi olan Türk-Fransız ilişkilerinin bugünkü durumu köklü bir tarihe yakışmıyor. Bu çerçevede bizim temennimiz, seçim heyecanının ardından sağduyu yeniden tesis edildiğinde yeni Cumhurbaşkanı döneminde ilişkilerimizin dostluk ve ortaklık anlayışıyla yürütülmesi, bu yolda son birkaç yılda da yaşanan sıkıntıların geride bırakılmasıdır. Bu anlayışla hareket edildiği takdirde, zaten ülkemiz ikili ilişkilerin geliştirilmesinin yanı sıra, Avrupa’nın geleceği ile bölgesel, uluslararası konularda da Fransa’yla yakın ilişkiler kurmaya hazır olacaktır.

SORU- Geçtiğimiz günlerde uluslararası basında da sık dillendirilmeye başlandı. Sayın Başbakanın bir demeci vardı. Ancak daha sonra yalanlandı. Suriye ile ilgili olarak NATO’nun 5. maddesinin yürürlüğe sokulması, Türkiye’nin resmi politikasının seçeneklerinden biri midir acaba ya da bu yönde herhangi bir temas, herhangi bir NATO nezdinde ya da Birleşmiş Milletler nezdinde herhangi bir temasta bulunuyor musunuz?

CEVAP- Sayın Başbakanımızın bir İtalyan gazetesine verdiği demeçte kullanılan bir cümlenin nasıl yanlış ve mesnetsiz bir şekilde aksettirildiği malumunuzdur. Zaten Sayın Başbakanımız bu konuda gerekli açıklamayı yaptı, benim o konuda ekleyecek bir sözüm yok.

5. madde konusu ise biliyorsunuz NATO’nun tam üyesi olarak her üye ülkenin başvurabileceği bir alandır. Burada bizim Suriye’den beklentimiz, kanın mümkün olan en kısa sürede durmasıdır, istikrarsızlığın daha da derinleşmemesidir. Bu istikrarsızlığın daha da gelişmesi halinde önümüzde birçok seçenekler var. Bu seçenekleri önümüze çıkacak olan gelişmelere göre belirlemek durumundayız, ancak NATO’nun 5. maddesi bildiğiniz gibi öz savunmaya ilişkindir. Dolayısıyla geçmişte de sınırımızda meydana gelen bazı olaylar nedeniyle bu konuya referans yapıldı, bu konu tabii ki gündemde kalacak bir husustur, bunun değerlendirmesi devam edecektir.

SORU- İki sorum var. Birincisi; Suriye’de başlayan ateşkes süreciyle beraber silahlı grupların saldırıları haberleri geliyor, bugün de bombalı saldırı haberleri gelmişti. Dışişleri Bakanlığı’nın dün yaptığı açıklamada da Dara’daki olayla ilgili Hükümetin sorumluluğunu söylüyor ama silahlı grupların saldırısıyla ilgili de Türkiye’ye yönelik Suriye tarafının ciddi söylemleri oldu. Hatta basın kaynaklarına da Türkiye sınırının hemen yakınında tanklara doğru ateş edildiği şeklinde bazı görüntüler yansıdı. Türkiye’nin buradaki tutumu ne? Yani ateşkes süreci bağlamında silahlı gruplarla ilgili ne düşünüyor, saldırılarla ilgili ne düşünüyor?

İkinci sorum; Suriye’nin Dostları adlı Tunus toplantısının ardından İstanbul adres gösterildi sonra Paris adres gösterildi. İstanbul süreci, sonra Paris süreci, Paris’te de toplantı yapıldı ama, bu süreçler durmuş gibi görünüyor, bu konuda çalışmalar var mı, yeni toplantı hazırlıkları var mı, Suriye’nin Dostları Grubu ne oldu yani, son durum nedir?

CEVAP- Teşekkür ederim sorularınız için. Öncelikle ilk sorunuzun birinci bölümüne zaten cevap verdim, dünkü açıklamamızdaki tutumumuz net.

Burada bir konuyu hatırlatmak isterim, Annan Planı tek maddelik bir plan değildir, 6 maddelik bir plandır. Bu 6 maddenin sadece bir tanesi ateşin kesilmesidir. Diğer maddeleri incelediğinizde halkın barışçıl gösterilerde bulunması, bunlara karşı ateş edilmemesi gibi Suriye yönetiminin uyması gereken başka birçok unsurlar da var. Ancak bunların hepsine tam olarak uyulmadığı zaten bizzat Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği, Birleşmiş Milletler ve Arap Ligi’nin özel temsilcisi Kofi Annan ve onun sözcüsü tarafından da defaatle değişik zamanlarda sonuncusu dün olmak üzere dile getirildi. Dolayısıyla, burada her tarafın tabiî ki dikkatli olması lazım. Ancak burada temel sorumluluk Suriye yönetimindedir. Suriye yönetimi, kendi yapacağı silahlı eylemleri veyahut hareketleri, harekâtları durdurmadığı sürece Annan Planı’nın kuvveden fiile geçmesi zaten pratikte de mümkün değildir. Türkiye ise temel olarak, zaten bunu defaatle buradan, bu kürsüden de açıkladım, komşuları dahil hiçbir ülkeye silahlı grupları sevk etmemektedir.

Suriye Halkının Dostları Grubu konusundaki sorunuzu ise şöyle cevaplandırabilirim: Suriye Halkının Dostları Grubu toplantısında zaten belirli alt gruplar kurulmuştu. Yani Suriye’ye insani yardım grubu, önlemler, yani “sanctions” dediğimiz yaptırımlar grubu gibi. Bu gruplar çalışmalarını sürdürüyorlar. Zaten İstanbul’daki toplantıdan sonra Paris’te Bakanlar düzeyinde bir grup ülkenin davet edildiği, ülkemiz de dahil bir grup ülkenin dışişleri bakanının davet edildiği, küçük bir toplantı oldu. Bu toplantıda, Annan Planı’nın o anki koşullardaki durumu değerlendirildi. Bundan sonraki toplantının Paris’te yapılması planlanıyor, burada bir değişiklik yok. Fransa’daki seçimlerin sonucu olsa gerek, bu tarih henüz netleşmedi. Netleştiği zaman zaten diğer ülkeler de katılacaktır.

SORU- Kıbrıs konusunda bir sorum olacak benim. Biliyorsunuz taraflar uzun süre ikili görüşmeleri bıraktılar. Ocak ayı için Ban Ki-Moon bu son oyundur dedi. Ocak ayı geçti, ümitler Nisan’a kalmıştı. Nisan ayında da bir sonuç çıkmadı. Şimdi 1 Temmuz deniliyor, görünen o ki yani mevcut durumda bütün Kıbrıs’ı temsil eder şekilde GKRY AB dönem Başkanlığını alacak gibi gözüküyor. Bu durumda Türkiye’nin atacağı adımlar, son 1,5 ay kaldı çünkü neler olacak? Teşekkürler.

CEVAP- Teşekkür ederim. Öncelikle şunu söyleyeyim: Bizim zaten temel çıkış noktamız 1 Temmuz’a kadar bir çözüm sağlanması ve bu çözüm çabaları çerçevesinde Kıbrıs Türk tarafının tutumunun, yaratıcı tüm girişimlerinin, önerilerinin desteklenmesi yönündeydi, bu desteğimiz hep sürdü. Ancak Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin de açıkladığı üzere şu anda ve onun temsilcisi Downer’ın da açıklamış olduğu üzere şu anda Adada taraflar arasındaki görüşmeler pratik anlamda durmuş durumda ve bu konuda bizim de desteklediğimiz uluslararası bir konferansın şu anki koşullar çerçevesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından toplanamayacağı anlaşıldı. Bu da zaten Birleşmiş Milletler tarafından açıklandı. Açıkçası bundan sonraki aşamada, yani 1 Temmuz’a kadarki dönemde Birleşmiş Milletlerin bu konuda ne gibi adımlar atılacağı yönünde çalışmaları var. Bu çalışmaların sonucu bekleniyor. Bu çalışmalar belki güven artırıcı önlemler çerçevesinde olabilir, belki müzakerelerin nasıl devam ettirilebileceği konusunda veya ettirilip ettirilemeyeceği konusunda bir egzersiz olabilir. Bu egzersiz esasen Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilcisi tarafından şu anda adada yapılıyor, bunun sonucunu hep beraber görürüz. Ancak burada temel konu Kıbrıs Rum tarafının somut bir şekilde çözüm taraftarı olduğunu göstermesi ve bu konuda Türk tarafının yani Kıbrıs Türk tarafının her zaman yaptığı açılımlara, birçok kişinin beklemediği, birçok çevrenin beklemediği ve beklemediklerini kabul ettikleri önerilere somut irade göstererek yanıt vermesidir, bizim temel beklentimiz budur.

SORU- Ben şunu sormak istemiştim: Kapsamlı bu tek başına AB Dönem Başkanlığını devralması durumunda izleyeceğimiz, AB’ye izleyeceğimiz politika belli. Benim merak ettiğim, kapsamlı çözüm arzusundaki inancımızı ve bu yöndeki çabalarımızı bu Dönem Başkanlığı sona erdikten sonra yine Kıbrıs konusunda devam ettirecek miyiz, yoksa KKTC’nin uluslararası platforma kazanılması ya da diğer alternatifler gündeme gelecek mi, kapsamlı çözüm hala gündemde olacak mı?

CEVAP- Şimdi iki konuyu ayırmak lazım. AB Dönem Başkanlığı ve Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı. Biz Güney Kıbrıs’ın AB Dönem Başkanlığı sırasında zaten dönem başkanlığıyla, o zamana kadar bir çözüm sağlanmazsa ilişkilerimizi belirli bir süre askıya alacağımızı söyledik, açıkladık, bunu biliyorsunuz. Başka bir ülkenin dönem başkanlığı olsaydı tabii ki temaslarımız sürecekti. O nedenle bu ikisini birbirinden ayırmak lazım. Ancak önemli olan, 1 Temmuz’a kadar bir açılım sağlanabilmesiydi. Şu anda Birleşmiş Milletlerin açıkladığı üzere bunun pek mümkün olmadığı gözüküyor, Birleşmiş Milletler zaten bu nedenle 1 Temmuz’a kadar neler yapabileceği üzerine bir çalışma sürdürüyor. 1 Temmuz’dan ya da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dönem Başkanlığından sonraki gelişmeler ise, açıkçası o günkü koşullar içinde değerlendirilecektir.

SORU- Bu soruyu yanıtlarken güven artırıcı önlemler konusunda bir çalışma olduğu şeklinde ifade ettiniz. Türkiye’nin güven artırıcı önlemler noktasında öne çıkardığı ya da bu olabilir dediği güven artırıcı önlemler kapsamında düşündüğü, itiraz etmeyeceği başlıklar nelerdir bu kapsamda. Bununla ilgili çalışma…
 
CEVAP- Bu konuda konuşmak için erken. Bu esasen Birleşmiş Milletlerin Kıbrıs Özel Temsilcisinin yeni başlattığı bir egzersiz zaten bu açıklandı da. Mümkün olduğu kadar 1 Temmuz’dan önce burada neler yapılabilir onu araştırıyorlar. Dolayısıyla, birtakım önerilerle gelecektir, biz o öneriler geldiğinde değerlendireceğiz.

SORU- Stefan Füle’nin 17 Mayıs’taki ziyaretine ilişkin bir gelişme var mı, açıkladığınız takvimde yoktu sanki?
 
CEVAP- Onu kontrol edeyim.

SORU- Bir de, Irak topraklarını kullanan terör örgütü mensuplarının iadesiyle ilgili bir gelişme var mı? Özellikle Haşimi’nin iadesinin istendiği dönemde ister istemez akla o topraklardaki terör örgütü mensupları da geliyor.
 
CEVAP- Hayır yok. Türkiye de zaten bildiğiniz gibi geçmiş ve değişik zamanlarda terör örgütü veya terör örgütleri mensuplarının Interpol aracılığıyla da aranması, yakalanması, tutuklanması çağrılarında bulunmuştu, bu ülkelerin arasında Irak da vardı. Zaten biliyorsunuz bu konuda, bu çerçevede bize şu ana kadar iade edilmiş çok fazla terör örgütü mensubu yok, yani genel olarak demek istiyorum.

SORU- Fransa’daki yeni yönetimin ardından Türkiye’nin müzakerede bloke edilen 5 faslın müzakerelere açılmasını bekliyor muyuz?

Bir de ikinci olarak; Sarkozy engeline takılan iki tane başkonsolosluğun yakında açılması planlanıyor mu?

Teşekkür ederim.

CEVAP- Bu birinci sorunuz galiba Fransız tarafına sorulması gereken bir konu. Biraz önce söylediğim gibi, henüz hükümet kurulmadan bu konuda yeni yönetimin Türkiye-AB ilişkilerine yönelik nasıl bir tavır takınacağını resmi olarak hep beraber göreceğiz. Ama temennimiz, beklentimiz, tabiatıyla Sarkozy döneminde siyasi nedenlerle askıya alınmış, müzakereye dahi açılmamış olan bu başlıkların hepsinin açılmasıdır. Kaldı ki, zaten başlıkların müzakereye açılması, bildiğiniz gibi müzakerenin tamamlanması ve hemen behemehâl Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesi anlamına gelmemektedir. Müzakere süreci başlı başına ayrı bir süreçtir. Bunların tabiatıyla açılmasını bekliyor ve temenni ediyoruz.

Diğer konuda ise henüz bir gelişme yok. Açmak istediğimiz, açmak istediğimizi belirttiğimiz iki Başkonsolosluğumuz konusunda başvurumuz sürüyor.

SORU- Irak’tan terör örgütü mensuplarının iradesine ilişkin olarak dün Başbakan Yardımcısı’nın ifadeleri vardı. Bizim de, yani Haşimi’nin iadesine karşılık olarak bizim de Irak’tan taleplerimiz var şeklinde konuştu. Yani Haşimi’nin iadesiyle böyle bir talep olursa Irak’tan, bir şekilde bir karşılık, mütekabiliyet ilkesi mi uygulanacak bu konuda?

CEVAP- Hayır. Zaten Sayın Başbakan Yardımcımızın açıklaması, karşılıklılık unsuruna atıfta bulunmuyordu, o açıklamanın zaten kendisi de gayet net bir açıklama. Burada bu olursa şu olacak, şu olursa bu olacak gibi şeylere de bence girmemek lazım şu aşamada. Yani o daha sonra ilerleyen aşamalarda görülecektir. Kaldı ki bizim beklentimiz, tüm ülkelerden beklentimiz, terör örgütü mensuplarının ülkemize iadesidir.

SORU- Haşimi’yle ilgili soruyu sorarken unuttum. Herhangi bir sığınma talebi olmuş mudur?

CEVAP- Hayır, benim bildiğim böyle bir talep yok, zaten Sayın Haşimi şu anda Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı hukuken. Burada kendisi de açıklama yapıyor, böyle bir konu olduğunu sanmıyorum.
Başka soru olmadığına göre, çok teşekkür ediyorum arkadaşlar, ayağınıza sağlık.