Sayın Başbakanımızın Libya’ya İlişkin olarak Yaptıkları Açıklama, 3 Mayıs 2011, İstanbul

Değerli Basın Mensupları,

Değerli katılımcılar,

Hanımefendiler, beyefendiler…

Sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyor, Libya’daki son gelişmeleri değerlendireceğimiz basın toplantımıza hoş geldiniz diyorum.

Bildiğiniz gibi, Libya’daki gelişmeleri en başından itibaren çok büyük bir hassasiyetle takip ediyoruz.

Libya bizim için hiçbir zaman sıradan bir devlet, Libya halkı da bizim için hiçbir zaman halklardan bir halk olmamıştır.

Libya’da gelişmelere kayıtsız olmamız, yaşananlara bigane kalmamız, Libya halkına sırtımızı dönmemiz asla söz konusu olamazdı.

Biz, Türkiye olarak, Libya meselesine en başından itibaren çok büyük bir hassasiyetle yaklaştık.
Hamasi nutuklardan özenle kaçındık.

Populizmden, şovdan, Libya üzerinden çıkar sağlama kaygısından tamamen uzak olduk.

Her zaman ifade ettiğim gibi, biz Libya’da, birilerinin yaptığı gibi, petrol kuyularını değil, yerin üstündeki canları görenlerden olduk.

Libya’nın toplumsal yapısı, siyasi yapısı, bölge için arzettiği önem ve Libya’nın bazı ülkeler için iştah kabartan zenginliği, bu ülkeye yönelik tavrımızın büyük bir hassasiyet içinde belirlenmesini gerekli kıldı.

Tabii, süreç içinde, Libya’daki mevcut yönetimin, herhangi bir karışıklık durumunda takınacağı tutum da yine bizim üzerinde duyarlılık gösterdiğimiz bir başka konu oldu.

Şunu altını çizerek ifade etmek durumundayım:

Bizim Libya tavrımız, taraf tutmak, bir tarafı desteklemek şeklinde olmamıştır.

Bizim Libya tavrımız, biraz önce de ifade ettiğim gibi, şov yapmaya, çıkar sağlamaya, buradan bir rant elde etmeye, nüfuz elde etmeye yönelik olmamıştır.

Libya’daki tavrımız, tamamen insani bir tavır olmuş, bir tek kişinin dahi burnunun kanamasını önlemeye yönelik bir tavır olmuştur.

Bizim bu insani duruşumuzun, başta Libya olmak üzere, başta muhalifler nezdinde olmak üzere, yanlış yorumlandığını, yanlış algılandığını, özellikle de bazı ülkeler tarafından, art niyetli bir kampanya ile yanlış aksettirildiğini biliyoruz.

Libya’da adeta Türkiye aleyhine bir kampanya başlatılmış, Türkiye’nin politikaları yalan yanlış şekilde aksettirilmiş, muhalifler nezdinde bir infial oluşturulmak istenmiştir.

Biz, burada da soğukkanlılığımızı kaybetmedik.

Son derece istikrarlı, tutarlı ve ilkeli bir politika izledik.

Muhaliflere, her türlü insani yardımı ulaştırırken, muhaliflerle iletişim kanallarını daima açık tutarken, Libya yönetimini de her fırsatta, kan dökmemesi, katliamlara girişmemesi, halkın sesine, arzularına, taleplerine derhal kulak vermesi için uyardık.

Libya çok zor bir dönemden geçiyor değerli arkadaşlarım…

Biz, Libya halkının içinden geçmekte olduğu bu zor dönemi en az zararla aşarak selamete kavuşmasına katkıda bulunmaya çalıştık ve bugün de aynı şekilde çalışıyoruz.

Hepimizin bildiği gibi, soruna Libya’nın içinde ve Libyalılar tarafından bir çözüm bulunması mümkün olmadı.

Sivil halkın güvenliğinin tehlike altına girmesi üzerine uluslararası camia duruma müdahil olmak durumunda kaldı.

Neticede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi herkesin uymak zorunda olduğu 1970 ve 1973 sayılı kararları kabul etti.

Bu kararlar temelinde NATO Libya üzerinde uçuşa yasak bölge ihdas etti ve sivilleri koruma amacına yönelik askeri operasyon başlattı.

Türkiye, görünür zorunluluk, uluslararası meşruiyet, bölgesel katılım ve destek şartlarının yerine gelmesi üzerine, bu harekatın silah ambargosunun denetlenmesi ve insani yardımın Libya halkına ulaştırılması boyutlarına katıldı.
Bir yandan da, sorunun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği; ateşin kesilmesinin, akan kanın durmasının ve Libya’da halkın meşru talep ve beklentilerini karşılayacak bir siyasi sürecin başlatılmasının elzem olduğu düşüncesinden hareketle bir Yol Haritası geliştirdik.

7 Nisan 2011 tarihinde açıkladığım bu Yol Haritasının ana parametreleri şunlardı:

1-Derhal gerçek bir ateşkes sağlanması, bu çerçevede, Yönetime bağlı askeri unsurların şehirlerden çekilmesi, kuşatmaların kaldırılması, tüm şehirlere ve bölgelere elektrik, gaz, su tedarikinin başlaması,

2-Hiçbir ayrım gözetmeksizin bütün Libyalı kardeşlerimize kesintisiz insani yardım akışı sağlayacak güvenli insani bölgeler oluşturulması,

3-Tüm Libya halkının meşru çıkarlarını dikkate alan, tüm Libya’yı kucaklayan kapsayıcı bir demokratik değişim ve dönüşüm sürecinin ivedilikle başlatılması.

O tarihten bu yana yürüttüğümüz diplomatik temaslarla Yol Haritamızı detaylandırdık. Libya Ulusal Geçiş
Konseyi ile istişarelerde bulunduk ve uluslararası toplumun Yol Haritamıza desteğini sağladık.

Değerli arkadaşlarım…

Sorunun başladığı andan itibaren, Trablus’taki Libya yönetimiyle her an iletişim halinde olduk.

Muammer Kaddafi’ye, her görüşmemizde samimi mesajlarımızı ilettik.

En başından itibaren, kendisinin yönetimi artık bırakması gerektiğini, Libya’da her kesimin uzlaşma sağlayacağı bir ismin göreve gelmesi gerektiğini, huzur, barış ve istikrarın ancak ve ancak bu şekilde tesis edilebileceğini ifade ettik.

En son, açıkladığımız yol haritasında, anayasal demokrasiye geçişin sağlanması için Kaddafi’nin yönetimden çekilmesinin elzem olduğunu açıkça belirttik.

Suhuletle, sağduyuyla, soğukkanlılıkla yürüttüğümüz tüm bu girişimler, ne yazık ki Trablus yönetimi tarafından dikkate alınmadı.

Muammer Kaddafi, tavsiyelerimizi dikkate almak, kan dökmekten kaçınmak, Libya’nın toprak bütünlüğünü sağlamak için çaba harcamak yerine, kanı, göz yaşını, baskıyı ve kendi halkına saldırıyı tercih etti.

Değerli arkadaşlarım...

Libya tarihinde artık yeni bir dönem başlamıştır.

Libya meselesinde artık söz tükenmiştir.

Bu noktada yapılması gereken, Libya’da, Trablus’ta yönetimi elinde tutan Muammer Kaddafi’nin derhal iktidarı bırakması, üzerindeki tarihi sorumluluğu, insani ve vicdani sorumluluğu derhal yerine getirmesidir.

Muammer Kaddafi, Libya’nın geleceği, Libya’nın toprak bütünlüğü, Libya’nın barış ve huzuru adına bu tarihi adımı artık atmak zorundadır.

Mevcut şartlar altında, en uygun çıkış yolu, emaneti sahibine, yani iktidarı ve yönetimi, emanetin gerçek sahibi olan halka iade etmektir.

Libya’da dökülen kan, Libyalıların kanıdır.

Libya’da akan kan, kardeşlerin kanıdır.

Kan üzerine, hele hele kardeş kanı üzerine istiklal, istikbal, barış ve adalet asla tesis edilemez.

Dolayısıyla, Libya Liderinin, daha fazla kana, göz yaşına, yıkıma sebebiyet vermeden, kendisi için, ülkesinin geleceği için derhal Libya’dan uzaklaşmasını ve yönetimden çekilmesini arzu ediyoruz.

Evlat acısı, acıların en büyüğüdür. Bir baba olarak Kaddafi'nin de bu acıyı yaşadığını biliyoruz.

Aynı acıyı Libya halkının da yaşadığını görmesini ve hissetmesini, daha fazla acının yaşanmaması için artık bu adımı atmasının kaçınılmaz olduğunu hatırlatmak istiyoruz.


Değerli arkadaşlarım…

Bu vesileyle, Bingazi'deki Ulusal Geçiş Konseyi'ne ve ülkelerine demokrasiye dayalı yeni bir düzen getirmek için çetin bir mücadele veren Libyalı kardeşlerime de seslenmek istiyorum.

Bugün verdiğiniz mücadelenin, çektiğiniz eziyetlerin bütün Libyalıları kucaklayacak bir sonuca ulaşması hayati derecede önemlidir.

Verilen mücadele, hür, demokratik, toprak bütünlüğünü, egemenliğini korumuş ve güçlendirmiş yeni ve uluslararası camiada hakettigi yeri almış bir Libya için verilen bir mücadeledir.

Türkiye, tüm Libya halkının sıkıntılarının son bulması için, bugüne kadar verdiği çabayı bundan sonra da vermeye devam edecektir.

Libya’nın, özlemini çektiği hak, hukuk, özgürlük ve adalet imkanlarına biran önce kavuşması, Libya halkının haklı taleplerinin karşılanması en büyük arzumuzdur, bu arzunun gerçekleşmesi için katkımız, desteğimiz devam edecektir.

Libya halkının birlik ve beraberlik içinde kendi geleceğini belirlemesi bizim için önceliklidir.

Bu doğrultuda, Yol Haritasında yer alan unsurların hayata geçirilmesi için, Geçici Ulusal Konsey ile yakın temas halinde olmaya devam edeceğiz.

Ayrıca Libya’da bir çözümün önünü açacağına inandığımız bu plan üzerinde, 5 Mayıs’ta Roma’da düzenlenecek Temas Grubu toplantısı da dahil olmak üzere, uluslararası toplumla işbirliği yapmayı sürdüreceğiz.

Burada, Libya ile birlikte, bölgedeki tüm ülkeler için, her zaman dile getirdiğimiz uyarılarımızı bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum:

Eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi, belli ülkelerin, belli halkların değil, tüm insanların, tüm insanlığın meşru, tabii hakkıdır.

En temel insani hakları ertelemek, geciktirmek, yok saymak, kendi halkını bunlardan mahrum etmek, adalet üzerine bir idare değil, zulüm ve baskı üzerine bir idaredir.

İçinde bulunduğumuz coğrafyada, biz artık kan, gözyaşı, baskı ve zulüm görmek istemiyoruz.

Dünya hızla değişirken, bölgemizdeki ülkelerin, temel hak ve özgürlükleri erteleyen, öteleyen bir anlayışla, halklarına baskı uygulamalarını asla sürdürülebilir, asla insani görmüyoruz.

Kendi halkımızın güvenlik ve özgürlüğünü ne kadar vazgeçilmez görüyorsak, etnik kökenine, dinine veya mezhebine bakmaksızın, bölgemizde yaşayan bütün halkların güvenlik ve özgürlüğünü de o kadar vazgeçilmez gördük ve görüyoruz.

Biz, bir ferdin hakkını, bütün insanlar için de olsa feda etmeyecek, tek bir masumun canını, her türlü iktidar kaygısından evla görecek tam ve mükemmel adalete inanıyoruz.

Bu coğrafya ne yazık ki çok büyük acılar yaşadı.

Biz yeni Halepçelerin, yeni Hama ve Humus’ların, yeni Bosna’ların yaşanmasını istemiyoruz.

Biz artık İslam dünyasının, kanla, göz yaşıyla, özellikle de terörle anılmasını istemiyoruz.

Liderler, bu toprakların kadim medeniyetinden ilham alarak, bu toprakların çehresini, kaderini, imajını değiştirmek için sorumluluk üstlenmek, fedakarlıkta bulunmak, insani olanı, vicdanı olanı tercih etmek durumundadırlar.

Libya’dan da, diğer ülkelerden de beklediğimiz, duymak, görmek istediğimiz budur.

Biz Türkiye olarak, coğrafyamızda barışı savunmaya, insani değerleri öne çıkarmaya devam edeceğiz.

İlkeli, tutarlı, kararlı, onurlu dış politikamızla, bölgede barış ve istikrara katkı sağlamaya devam edeceğiz.


Kardeş halkların, mazlumların ve mağdurların yanında, arkasında dimdik durmaya, onların umudu olmaya, hakkı ve hukuku savunmaya devam edecek, bundan asla taviz vermeyeceğiz.

Katıldığınız için sizlere teşekkür ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.