Sayın Bakanımızın Libya Konusundaki Açıklaması, 21 Mart 2011, Ankara

SAYIN BAKAN: Değerli basın mensupları, biraz sonra Türk ve Amerikan İş Konseyi temsilcileriyle bir görüşme gerçekleştireceğiz. Tabii biliyorum, gerek sizler, gerek kamuoyumuz başta Libya olmak üzere bölgedeki gelişmelerle ilgili yaptığımız çalışmaları merak ediyorsunuz. Bu çerçevede bazı bilgileri aktaracağım.

Her şeyden önce Türkiye, Orta Doğu’da yaşanan, son dönemde yaşanan gelişmelerde son derece ilkeli, kararlı ve kendi içinde tutarlı bir politika takip etmiştir. Bu politikanın ana esaslarını birçok vesileyle dile getirdik. Her şeyden önce biz bölgedeki değişim ihtiyacını ve bu değişimin mutlaka insan hakları, demokratikleşme ve daha iyi yönetişim çerçevesinde olması gerektiğini vurgulaya geldik. Değişimin esası ve hedefleri buyken, değişimin yönetiminin de mutlaka barışçıl dönüşüm yöntemi olması gerektiğini de vurguladık. Yine bu değişim sürecinin ülkelerin toprak bütünlüğü, egemenlik konusunda yeni tartışmalar açmaması ve bölgemizde kalıcı bir istikrarı, kalıcı bir refahı ve barışı tesis etmesi yönündeki kararlı tutumu da vurguladık. Mısır ve Tunus’ta bu değişimi en öncelikli teşvik eden ülkelerin başında geldik ve bu konuda da elimizden gelen katkıyı gerçekleştirdik.

Bildiğiniz gibi ben Avrupa Konseyi Dönem Başkanı olarak Tunus’a ziyarette bulundum. Bütün taraflarla Tunus’a yapabileceğimiz katkıyı görüştük. Sayın Cumhurbaşkanımızla birlikte Mısır’a seyahatte bulunduk. Orada da aynı konuda girişimlerde bulunduk. Sayın Başbakanımız her vesileyle Orta Doğu kamuoyuna ve dünya kamuoyuna bu değişimin Orta Doğu’da kalıcı barış ve istikrar getirmesi yönünde olması gerektiği konusundaki görüşlerimizi vurguladı. Libya’daki gelişmeler bu çerçevede Tunus ve Mısır’dan farklı olarak belli iç gerilimleri ve hiç istemediğimiz, hiç arzu etmediğimiz bazı can kayıplarını beraberinde getirdi.

Bu gelişmelerin Libya’da başladığı andan itibaren de biz yine ilkeli ve aşamalı, belli bir stratejiye dayandırılmış bir politika takip ettik. Öncelikle birinci aşamada, 25 bine yakın vatandaşımızın tahliyesi konusunda kapsamlı bir çalışma başlattık ve bu tahliyeler dışında yabancı ülkelerin, diğer ülkelerin de vatandaşlarını tahliye ettiğimiz son derece başarılı bir tahliye operasyonunu 1 hafta 10 gün içinde tamamladık. Bugün bazı gazetelerde gördüm, tekrar sanki hala Libya’da 10 bine yakın vatandaşımız olduğu yer alıyormuş gibi. Böyle bir durum sözkonusu değil. Kalan birkaç yüz vatandaşımız, şirketlerin oradaki geri kalan çalışmalarını yürütmek üzere kalmışlardır. Büyük sayıda bir vatandaşımız Libya’da bulunmamaktadır. Onların da her an, gerektiğinde tahliyesi konusunda hazırlıklarımız sürüyor.

İkinci aşama, Libya’daki dönüşümünde barışçıl bir şekilde tamamlanabilmesi için Libya yönetimiyle, Bingazi’deki Ulusal Konsey’le ve bütün uluslararası taraflarla yoğun temaslar gerçekleştirdik. Başta belli bir mahremiyet içinde yürüyen bu temaslar, bugün artık daha açık biliniyor. Dün Sayın Başbakanımızın da vurguladığı gibi çok erken bir tarihte, daha 1 Mart’ta Sayın Başbakanımız Kaddafi’ye çekilmesi yönünde tavsiyelerde bulundu. Bu barışçıl sürecin bizzat kendisi tarafından yönetilmesi yönünde dostane tavsiyelerde bulundu. Biz herkese bu sürecin Libya’nın daha güçlü bir şekilde çıkması için gerekli alt yapının sağlanması konusunda sorumlu davranmaya davet ettik. Ama yine maalesef bu girişimler son güne kadar sürmesine rağmen istediğimiz neticeyi vermedi. Biliyorsunuz Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararından bir gün önce biz burada Ulusal Konsey temsilcilerini ağırladık, bir 24 saat süren yoğun müzakereler iki tarafla da yürüttüğümüz müzakereler sözkonusuydu. Bizzat benim yürüttüğüm temaslar vardı Sayın Başbakanımızın, Sayın Cumhurbaşkanımızın bilgilendirildiği. İstedik ki, herhangi bir operasyona gerek kalmadan, hatta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararına gerek kalmadan netice alabilelim. Dost ve kardeş Libya’nın her şehrinde yaşayan, her köyünde, her sokağında, her mahallesinde yaşayan kardeşimiz bizim kardeşimizdir. Hiçbirinin kanının, bir damla kanının akmasına biz razı olmayız. Onun için bildiğiniz ve bilmediğiniz bütün diplomatik araçları kullanarak son 2-3 hafta içinde her türlü temasla bu sürecin Libya içinde halledilebilmesi için elimizden gelen çabayı gösterdik. Belki bunlar tam olarak anlaşılmadı. Tabii bunlar belli bir mahremiyet içinde yürüyen çalışmalardı. Ama tarih bu konuda Türkiye’nin ne kadar sorumlu, Libya’ya ne kadar dostane bir tutum sergilediğini teyit edecektir.

Bu aşamada netice alınmayınca üçüncü aşamada, yani Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde atılan adımlar konusundaki gelişmeleri de yakından takip ettik. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı sürecinde New York’ta Daimi Temsilcimiz Sayın Ertuğrul Apakan ve ekibimiz yakından bu çalışmaların içindeydi, Bu kararın Libya halkının esenliği yönünde alınması çalışıldı, Libya’ya müdahale yönünde değil, Libya’nın kaynaklarının paylaşımı yönünde değil, Libya’nın egemenliğinin, toprak bütünlüğü ve kardeş Libya halkının esenliğini temin edecek şekilde olması için çok ciddi çaba sarf ettik.

Daha sonra bildiğiniz gibi ilk gün, daha Güvenlik Konseyi açıklaması yayınlanır yayınlanmaz, 1973 sayılı karara desteğimizi ifade ettik. Ama burada yine vurguladık, yine vurguluyoruz; buradaki hedef: bir; insani yardımların ulaşımını temin, iki; silah ambargosu suretiyle içeride daha yoğun çatışmaların önüne geçmek, üç; “No-fly zone” uygulamasıyla çatışmaları engellemek, yoksa Libya’ya dönük kapsamlı bir savaş başlatmak değildir.

Irak veya Afganistan benzeri bir kapsamlı ve uzun sürecek bir operasyonun işaretleri olmamasına özen gösterdik, tüm taraflara telkinde bulunduk. Bu çerçevede biliyorsunuz Cumartesi günü Paris’te bir toplantı tertip edildi. Biz bu toplantı öncesinde ve sonrasında beni arayan İngiltere Dışişleri Bakanı Sayın William Hauge’e, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’a kanaatlerimizi ifade ettik. Her şeyden önce böylesi bir koalisyon oluşmasının uluslararası hukukta bir prosedürü vardır. Biz bu prosedüre yeterince uyulduğu kanaatinde değiliz. Birleşmiş Milletler denetiminde olması gereken ve mutlaka Birleşmiş Milletler’in temel ilkeleri çerçevesinde ve katılıma açık olması gereken bir operasyonun belli ülkelerin seçilmesi suretiyle bir toplantı çerçevesinde yapılmasını uygun görmediğimizi de bildirdik. Bir karar alındı ve bu operasyon başlatıldı. Bu operasyon sürerken de bütün taraflara sorumlu davranmaları ve insan kayıplarına yol açılmaması, Libya halkının barış ve esenliğinin korunması yönünde her türlü telkinde bulunduk. Dün bildiğiniz gibi, Cuma günü, Cumartesi günü ve dün Sayın Başbakanımız yurtdışında, Sayın Cumhurbaşkanımız da İstanbul’da olduğu için burada bir kriz masası oluşturduk ve sürekli Sayın Başbakanımızla temas halinde olaylara en doğru, en ahlaki, en sorumlu tepkiyi vermeye çalıştık.

Dün de NATO bünyesinde tartışmalar sürerken, akşamleyin bildiğiniz gibi burada Genelkurmay Başkanlığımız, Dışişleri Bakanlığımız ve Milli İstihbarat Teşkilatımız yetkilileriyle süreci takip ederek atılacak adımlar konusunda açık ve net bir tutum sergiledik. Şu anda da bu çalışmalarımız sürüyor. Bu çerçevede dün NATO’da özellikle insan hakları ve insani yardım ve silah ambargosunun uygulanması, yani herhangi bir saldırı yönü olmayan veya bir çatışma yönü olmayan hususlarda nasıl katkıda bulunabileceği konusunda istişareler yapıldı. Biz dünkü NATO toplantısında çok haklı sorular sorduk, Daimi Temsilcimiz, Büyükelçimiz bu soruları sordu. Bu herhangi bir süreci engelleme çabası değildi. Ve böyle bir engelleme de sözkonusu olmadı. Ancak bu haklı sorulara cevap verilmesi gerektiğini düşündük, düşünüyoruz. Bu sorular biraz önce benim zikrettiğim gibi, bu tür konularda Birleşmiş Milletler’in liderliğinde yürütülmesi gereken operasyonların nasıl olması gerektiği ve NATO’da nasıl istişare edilmesiyle ilgili ilkesel sorulardır, Türkiye bu soruları sorma hakkına sahiptir. Çünkü bu konu NATO gündeme geldiği anda tabii NATO’nun doğrudan en etkin ülkelerinden birisi olarak ve Akdeniz’in ve Kuzey Afrika’nın, Orta Doğu’nun geleceğiyle doğrudan ilgilenen ülke olarak başında gelen Türkiye bu soruları dün sorduk. Bugün bu sorulara cevap mahiyetinde bir oturum daha gerçekleşecek. Ve bu oturumla birlikte atacağımız adımları ilkesel olarak başta zikrettiğim ilkelere tutarlı olacak adımlar. Bingazi’nin ve bütün diğer şehirlerde barışın, huzurun, sükûnun, ebediyete kadar sürecek olan Türkiye-Libya dostluğunun temel taşlarını oluşturacak şekilde çalışmalar içinde olacağız. Türkiye’den Libya’ya ve Libya’daki kardeşlerimize yönelik hiçbir kötü niyet olamayacağı gibi veya hiçbir yanlış adım olmayacağı gibi, tamamıyla onların esenliğine dönük adımlar atma konusunda da kararlıyız. Bütün Libya’ya mesajımız da bu. Ümit ederiz ki bu dönüşüm başarıyla tamamlanır.

Yine dün gece bizim toplantımızı müteakip Sayın Başbakanımızı İngiltere Başbakanı Sayın Cameron aradı. Ve Suudi Arabistan’tan bir telefon görüşmesi gerçekleşti. Sayın Başbakanımız aynı soruları kendilerine de sordu. Bugün de Sayın Obama’yla Sayın Başbakanımız arasında Başbakanımızın Türkiye’ye dönmesini müteakip bir toplantı gerçekleşecek.

Ayrıca, bir güzel haberi de sizinle paylaşmak isterim, galiba zaten intikal etmiş; bildiğiniz gibi biz hem Trablus’ta Büyükelçiliğimiz var, hem de Bingazi’de Başkonsolosluğumuz faaliyet gösteriyor. Aynı anda Trablus’ta ve Bingazi’de dış temsilciliği olan nadir ülkelerden, belki de tek ülke biziz. Dolayısıyla, burada barışın sağlanması yönünde adımlar atıyoruz. Bu çerçevede de Trablus’ta İngiltere ve Avustralya gibi ülkelerin de geçici temsilciliğini üstlendik, Büyükelçiliklerinin kapanması üzerine. Bu çerçevede dün Amerika Birleşik Devletleri tarafından bize iletilen bir talep üzerine Libyalı yetkililerle ve onların işbirliği sayesinde 4 New York Times muhabiri biraz önce Büyükelçimiz tarafından alındı, Büyükelçiliğimize teslim edildi. Ümit ederiz birkaç saat içinde de ülkelerine gönderilmesi için gerekli çalışmalar yürütülecek. Daha önce de biliyorsunuz, yine Guardian muhabiri için de bu gibi bir durum sözkonusuydu. Bugün bizim bölgede ve Libya’da üstlendiğimiz rolün bu küçük bir işareti. Taraflar arasında, konuşamayan taraflar arasında köprü olmak. Konuşamayan, konuşması zor olan taraflar arasında olabilecek sorunları çözmek Türkiye’nin temel dış politika ilkesidir. Libya’da da bu ilke uygulanmaktadır.

Bir kere daha vurguluyorum; Libya’nın geleceğiyle birinci derecede ilgilenen ülkelerin başında geliyoruz. Ancak bu gelecek Libyalılara aittir, başka hiç kimseye ait değildir. Bingazi’deki, Trablus’taki, Derne’deki, Tobruk’taki, Misurata’daki, Sirte’deki bütün Libyalılar’a aittir. Biz Türkiye olarak Libya’nın yanında olmaya devam edeceğiz. Libya’ya yönelik yardımların ve bu dönüşümün barışçıl yönde olmasını teminen atılacak adımların da mutlaka uluslararası hukuk meşruiyeti ve Birleşmiş Milletler sisteminin temel ilkeleri çerçevesinde olması yönündeki ilkeli tutumumuzu da sürdüreceğiz. Teşekkür ederim. 



                                                                   
                                                                 ----- / -----