Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Zeki Levent Gümrükçü’nün Olağan Basın Toplantısı, 21 Şubat 2013

Değerli arkadaşlar,

Hepiniz hoşgeldiniz. Görevi devraldıktan bu yana herkese halen ilk günlerim, daha yeni, birkaç gün oldu diyorum. Ama bugün farkettim ki üç hafta olmuş. Zaman su gibi akıp geçiyor. Bu süre içerisinde de esasında birçoğunuzla hem tanışma hem de konuşma, daha çok telefonlarla mesajlaşma, konuşuma imkânım oldu. Ama ilk defa biraraya gelmiş oluyoruz. Öncelikle bu son üç hafta içerisinde hepinizin bana gösterdiği anlayış içinde teşekkür ediyorum. Ufak tefek hatalarımız oluyor tabi ama yavaş yavaş ben de bu işe ısınıyorum, alışıyorum. Ama sizlerin yardım ve desteği çok önemli gerçekten. O yüzden tekrardan ilk üç haftamda gösterdiğiniz anlayış ve destek için teşekkür ediyorum.

Bugünkü basın toplantısında yapacağım bir duyuru veya açıklama yok. Önümüzdeki günlerin programını zaten hepiniz yakından biliyorsunuz. Çeşitli üst düzey konuklarımız olacak. Almanya Başbakanı Merkel gelecek. Yunanistan’la Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi toplantımız var. Amerikan Dışişleri Bakanının Ankara’yı ziyareti sözkonusu. Yani yoğun bir tempoyla önümüzdeki bir-iki haftaya girmek üzereyiz. Dolayısıyla, bu basın toplantısıyla gündemi de bir gözden geçirmek istedim. Sizlerin sorularınıza ceap vermeye çalışacağım.

SORU: Levent Bey, geçtiğimiz haftalarda sıkça Türk basınında yer aldı. Bin Ladin’in damadı Süleyman M. bir operasyonla Ankara’da yakalandı. Ancak, …. olduğu için şu anda başka bir ülkeye gelmesinin sözkonusu olmadığı belirtiliyor. Uluslararası boyutun bir başka ayağı da Amerika’nın iadesini istediğine yönelik haberler... Bu konudaki bilgi nedir acaba? Teşekkür ederim.

CEVAP: Bildiğiniz gibi konu adli bir vaka. Dışişleri Bakanlığının ilgi ve yetki alanına girmediği için ben de haberleri sizin gibi takip ettim. Size verebileceğim ilave bir bilgi yok bu konuda. Adli bir vaka olduğu için konuyu ilgili makamlar nezdinde takip etmek daha doğru olacaktır.

SORU: Levent Bey, hayırlı olsun öncelikle efendim. Mavi Marmara saldırısı ardından Türkiye-İsrail arasında özür dileme konusunda çeşitli defalarca görüşmeler oldu. Geçtiğimiz günlerde de basında çıktı, İsrail’in operasyonel hatalardan dolayı özür dilemeye hazır olduğu yönünde.. Bu sırada da İsrail’de seçimler oldu. Yeni bir hükümet kurulma süreci devam ediyor. İsrail’d yeni hükümet kurulduktan sonra Türkiye’nin özür konusundaki beklentisi tam olarak nedir? Operasyonel hatalardan dolayı özür dilenmesi durumunda Türkiye bundan tatmin olur mu acaba?

CEVAP : Bu konuda tutumumuz çok açık esasında. Olayın gerçekleştiği günden bu yana ortaya koyduğumuz üç şart hala geçerliliğini koruyor. Bunlardan bir tanesi, maalesef gerçekleşen bu menfur olaydan dolayı bir özür dilenmesi. Olayda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödenmesi ve Gazze’ye yönelik olan yasadışı ablukanın kaldırılması. Bu üç şartımız geçerliliğini korumaktadır. Ama şu aşamada özrün veya diğer unsurların şu veya bu şekilde olması veya olmamasına ilişkin olarak ayrıntılara girmek doğru olmayacaktır. Söylediğiniz gibi İsrail’de yeni hükümetin kurulması süreci devam ediyor. Yeni hükümet kurulduktan sonra bu konuda ne tür bir tutum izleyeceklerine bakmak lazımdır. O açıdan benim şu anda söyleyeceğim bu üç şartımızın bütün açıklığıyla halen devam ettiğidir. Bu konuda bizim açımızdan daha fazla bir yorum yapılmasına gerek yoktur. Top şu anda karşı tarafta. Onların atacağı adımlara bakacağız.

SORU: Levent Bey, geçtiğimiz günlerde Özgür Suriye Ordusunun PYD ile anlaşmaya vardığı bilgisi yazıldı çizildi. Bunu doğrular mısınız? Ankara buna nasıl bakıyor?

CEVAP: Öncelikle Suriye’deki olaya bizim bakışımızı belki çok kısaca değinmek lazım. Suriye’de meşru talepleri bulunan halkla bunları kaba güç yoluyla bastırmaya çalışan rejim arasında bir mücadele sözkonusu. Ve bu mücadele maalesef çok uzun bir süredir 70 bin insanın hayatına, milyonlarca insanın yerinden olmasına yol açacak şekilde devam ediyor. O bakımdan olayın bu boyutunu hiçbir şekilde unutmamamız lazım gerektiğini düşünüyoruz. Ve özellikle Suriye’deki krizi etnik veya mezhepsel bir çerçeveye, bir tabiata büründürecek her türlü gelişmeye de karşı olduğumuzu, başından beri bu tür gelişmelere yol açılmaması gerektiğini de savunuyoruz.

O çerçevede, evet dediğiniz gibi zaman zaman Suriye içerisinde lokal bazı çatışmalar sözkonusu olabiliyor. Bu tür çatışmaların sona ermesine yol açabilecek her türlü girişim, anlaşma bizde memnuniyet yaratmaktadır. Ama bu bahsettiğiniz konuda tam bir bilgim yok. Biraz daha sahadaki gelişmeleri izlemek lazım diye düşünüyoruz. Bizim genel tutumumuz Suriye’deki gelişmelerin gerçek boyutunun saptırılmaması ve herhalükarda gelişmelerin mezhepsel ve etnik bir çatışma imajı izlenimi verecek adımlardan kaçınılması gerektiği yönündedir. Bu bakımdan sahadaki gelişmeleri de bu çerçevede izlemeye devam edeceğiz.

SORU: Levent Bey, Angela Merkel 25 Şubat’ta Ankara’da olacak. İki yıl aradan sonra geliyor. Türkiye-AB ilişkilerinin yeni bir döneme girdiğine ilişkin tespitlerin yapıldığı bir dönemde Ankara’nın bu ziyaretten temel beklentisi nedir? Türkiye için imtiyazlı ortaklık öneren Almanya’yla da yeni bir açılım, yeni bir sayfa üzerinde çalışılması mümkün olabilir mi? Almanya bu ziyaret sonrasında Fransa’nın başlattığı “chapter”ların açılması yönündeki adımı destekleyecek midir? Bir domino etkisi olacak mıdır? Ankara’nın Avrupa’dan böylesi bir beklentisi var mıdır?

CEVAP: Sayın Merkel’in Şansölye sıfatıyla Türkiye’ye gerçekleştireceği üçüncü ziyareti olacak bu. Sayın Başbakanımızla Sayın Merkel arasında da çok sık temaslar gerçekleştirmektedir. En son temas da 31 Ekim 2012 tarihinde Berlin Büyükelçiliğimizin yeni kançılarya binasının açılışı vesilesiyle Berlin’de gerçekleşmiştir. Ziyaretten beklentilerimiz bağlamında, Türk-Alman ilişkilerinin çok yoğun ve geniş bir gündemi var tabiatıyla. Hem ikili ilişkiler hem bölgesel uluslararası gelişmeleri kapsayan boyutu var. Aynı zamanda Türkiye-AB ilişkileri de Almanya’yla gündemimizin önemli maddelerinden birisini teşkil ediyor. Bu ziyarette özellikle ağırlık verilecek hususlardan biri iki ülke arasındaki ekonomik ve ticaret işbirliğinin daha da geliştirilmesi. Bu konuda zaten Türkiye ile Almanya arasında mükemmel denilebilecek bir işbirliği devam ediyor. Bunu daha da ileri bir düzeye taşıma konusunda atılacak adımlar ele alınacak. Bu çerçevede iki ülke işadamlarının katılımıyla bir iş forumunun düzenlenmesi öngörülmektedir. Bu da ziyaretin bizim açımızdan çok önemli unsurlarından bir tanesi. Tabiatıyla yapılacak olan görüşmelerde ikili ilişkilerin diğer sosyal, siyasi, kültürel ve başta Almanya’da yaşayan Türk toplumu olmak üzere insani boyutlarının ele alınması beklenmektedir.

Sorunuzun AB ile Türkiye arasındaki ilişkiler kısmına gelince, evet tabi ki Türkiye’nin diğer bütün AB ülkelerinden olduğu gibi AB içerisinde çok önemli bir konuma sahip Almanya’dan beklentisi Türkiye-AB ilişkilerinin canlanması ve üyelik sürecimizin olması gerektiği gibi ilerlemesine yönelik katkısını yapabilmesidir. Yine sizin belirttiğiniz gibi Fransa bu konudaki tutumunu değiştirmiştir. En son Sayın Bakanımızın Paris ziyareti sırasında Dışişleri Bakanı Fabius’la yaptığı görüşmelerde açıklandığı üzere, ilk adım olarak 22. faslın açılması yönünde bir adım atılmıştır. Bizim beklentimiz bu adımın Türkiye-AB arasındaki üyelik müzakerelerinin bütün geneline yayılacak şekilde gelişmesi, bütün AB ülkelerinin Almanya dâhil bu süreci desteklemesi ve yardımcı olmasıdır. Sayın Merkel’in ziyareti sırasında da bu konu ele alınacaktır. Bu konudaki beklentilerimiz dile getirilecektir. Ümidimiz, dediğim gibi, Almanya gibi önemli bir ülkenin de bu sürece kendi açısından destek vermesidir.

SORU: Ablukanın kaldırılması, hala şartlarımız arasında. Geçen gün Halit Meşal Türkiye’deydi. Ablukanın kaldırılmasıyla ilgili İsrail’le Hamas arasında varılan ateşkes sonrasında birtakım görüşmelerin başlayacağına dair karar çıkmıştı. O anlaşmadan sonra atılan herhangi bir adım oldu mu? Bir görüşme oldu mu? Halit Meşal bu görüşmelere ilişkin bilgi verdi mi? Takip edemedik onun için sormak istiyorum. Bir de Filistinliler arası uzlaşı konusunda Halit Meşal nasıl mesajlar verdi? İki taraf ne kadar uzlaşmaya yakın, bu konuda Ankara ile bilgi paylaşıldı mı?

CEVAP: Evet, Sayın Meşal biliyorsunuz önce Sayın Başbakanımızla görüştü. Sonra, Salı günü yanılmıyorsam, Sayın Bakanımızla da bir görüşmesi oldu. Görüşmenin ana konusu esasında Filistinliler arası uzlaşı sürecindeki son gelişmeler hakkında Sayın Meşal’in verdiği bilgiler oldu. Bizim zaten bu konudaki tutumumuz çok açık. Filistinli guruplar arası uzlaşıyı başından beri destekliyoruz. Bu konuda Türkiye’nin de zaman zaman çok aktif çabaları oldu. Her zaman için süreci yakından takip ediyoruz ve yapabileceğimiz her türlü katkıyı sağlamaya çalışıyoruz. O bakımdan bu tür görüş alışverişleri bütün Filistinli guruplarla Türkiye arasında düzenli bir şekilde gerçekleşmekte. Ama şu aşamada şu kadar yakınız, bu kadar uzağız gibi bir yorumda bulunmak herhalde bizim açımızdan uygun olmaz. Süreç işliyor. Biz de gerek Sayın Meşal’in ziyareti sırasında gerek diğer görüşmelerimizde her zaman için bu sürece verdiğimiz desteği beyan ediyoruz. Ve bunun biran evvel pratik bir şekilde hayata geçirilmesi arzumuzu dile getiriyoruz. Diğer konularda da daha ziyade genel görüş alışverişi şeklinde oldu. Yani bölgedeki genel durum olsun, Gazze’deki abluka veya Filistin’deki genel durum olsun, genel bir görüş alışverişi oldu. Onun için şu aşamada size ifade edebileceğim teknik bir ayrıntı yok. Ama süreçler devam ediyor. Biz de bunları izlemeye ve gerektiği ölçüde yapabildiğimiz ölçüde katkı sağlamaya çalışıyoruz.

SORU: Levent Bey aynı konuya ilişkin iki sorum olacak. Bir tanesi Paris’te öldürülen üç PKK’lı kadına ilişkin Fransız makamları sizinle bilgi paylaşıyor mu? Eğer paylaşıyorlarsa en son paylaştığı bilgi nedir? Bu konuda Türkiye’ye bilgi akışı var mı? İkinci sorum, biliyorsunuz İmralı süreci adı altında bir süreç başlatıldı Abdullah Öcalan’la Devlet arasında. Bunun uluslararası boyutu konusunda Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor? Yani Erbil’e bir heyet ya da Erbil’le bir temas sürdürülüyor mu? Aynı şekilde Avrupa’yla bu konuda bir temas var mı? Mesut Barzani de Moskova’ya gitti. Bu ziyaretin Türkiye’ye yansıması olur mu? Bunlara nasıl bakıyorsunuz?

CEVAP: Paris’teki olayla ilgili olarak esasen ilgili makamlarımız zaten devam eden işbirliği süreçleri ve kanalları çerçevesinde, gerek bilgi paylaşımı gerek diğer güvenlik işbirliği alanında temas halindeler. Bu aşamada ne tür bilgilerin paylaşıldığı veya hangi aşamada olduğunu söylemek benim açımdan mümkün değil. Ancak ilgili güvenlik makamlarımız, adli makamlarımız arasında bu konuda işbirliği süreci devam ediyor. İkinci soruyla ilgili olarak, bahsettiğiniz sürecin uluslararası boyutu hakkında yine çok fazla bir şey söylemek mümkün değil çünkü bu süreç halen devam ediyor ve uluslararası boyutu bakımından Dışişleri Bakanlığı’nın dahil olduğu bir boyutu şu aşamada bulunmamakta. Sayın Barzani’nin Moskova ziyareti ile ilgili olarak, biz de evet söylediğiniz gibi bunu basından takip ettik ve gördük. Sayın Barzani’nin oradaki görüşmelerine ilişkin bazı haberler çıktı ama bu konuda da izlemekten öteye herhangi bir tutumumuz yok şu aşamada. Diğer iki hususla bağlantılandırılacak bir aşamada değiliz.

SORU: Az önceki sözlerinizden, Buket Hanımın sorusuna devamla, Özgür Suriye Ordusu ile PYD arasında anlaşma yapılması ile ilgili olarak “her türlü anlaşma bizde memnuniyet yaratmaktadır” sözcüklerini kullandınız. Acaba Türkiye’nin PYD’ye ilişkin tutumu değişti mi? Birinci sorum bu. İkinci sorum da bugün bazı basın yayın organlarında da yer aldı, Suriye Ulusal Koalisyonunun ve Suriye Ulusal Konseyinin İstanbul’daki bulunan üyeleri ile ilgili olarak Türk istihbarat birimlerinin bunlara bir koruma kalkanı oluşturduğunu ve şimdiye kadar yirmiye yakın Suriye ajanlarından gelen saldırıyı savuşturduğuna yönelik olarak. Bu bilgi doğru mudur? Bu konu hakkında biraz daha bilgi verebilir misiniz, ne tür koruma sağlanmaktadır?

CEVAP: Az önceki soruya cevaben söylediğim genel, ilkesel tutumdu. Suriye’deki gelişmelere bakışımız ve burada ülkedeki gelişmelerin etnik veya mezhepsel bir çatışma görüntüsü vermesine yol açabilecek her türlü gelişmeye karşı olduğumuz, bu tür gelişmelerin önlenmesine yol açacak girişimleri de olumlu gördüğümüz manasındaydı. Yoksa PYD’ye ilişkin tutumumuzda herhangi bir değişiklik sözkonusu değil. İkinci sorunuza ilişkin olarak, bu konuda da spesifik bir bilgi yok bende. Evet, özellikle Hatay’da Suriye rejimine bağlı unsurların Türkiye’de çeşitli kaçırma girişimleri zaman zaman basında çıkıyor, yaklaşık iki üç hafta önce de bir tanesini hatırlıyorum. Ancak bu dediğiniz çerçevedeki bir haberi doğrulayabilecek veya yalanlayacak bir durumda değilim bu aşamada.

SORU: Moskova’da bir açıklama yapıldı. Suriye rejimi ile muhalifler arasında doğrudan bir diyalog veya bir diyalog sürecinin başlatılması için gerek Rusya gerek Arap Birliğinin çaba göstermeye hazır olduğu yönünde. Acaba Türkiye’nin bu konudaki pozisyonu nedir?

CEVAP: O konuda da esasında, Türkiye başından beri Suriye’deki krizi çözüme kavuşturacak bütün siyasi diyalog çabalarına destek olduğunu açıkça ifade ediyor. Bu çerçevede özellikle BM ile Arap Ligi’nin ortak özel temsilcisi konumundaki, gerek Kofi Annan zamanında olsun gerek şu anda Brahimi döneminde olsun, bu özel temsilcilerin çabalarına da destek verdiğimizi her zaman için söyleyegeldik. Bu son gelişmeler çerçevesinde esasında muhalefetin bu konudaki tutumunun açık olduğunu düşünüyoruz biz. Kendilerinin ifadeleri, Esad’ın içinde olmayacağı bir siyasi barışçıl geçiş sürecinin önünü açacak siyasi diyalog arayışındalar ve arzusundalar. Bu konuda bizim tutumumuzdan farklı bir tutum olmadığını düşünüyoruz. Esas burada önemli olan rejimin bu konudaki tutumunun ne olduğudur. Çok açık bir durum var karşıda. Esad’ın içinde yer almayacağı barışçıl bir geçiş sürecinin önünü açabilecek bir siyasi diyaloga rejimin ne tür bir yanıt vereceği önemli. Şu ana kadar rejimden bu konuda açık bir olumlu yanıt gelmemiştir. Tam aksine kafa karıştırıcı bazı sinyaller almaktan başka bir durum yok. Maalesef rejimin daha önce de bu konuda veya buna benzer birçok girişim ve öneri ortaya atıldığında, çeşitli sözler verdiğini ancak daha sonra bu sözlerini hiçbir şekilde yerine getirmediğini ve tutmadığını görüyoruz. Bu da esasında rejimin güvenirliliği açısından sadece bizde değil gerek muhalif kanatta, gerek uluslararası toplumda belirli bir güvenirlik kuşkusu ve problemi yaratmıştır. O bakımdan son gelişmeleri de bu çerçevede değerlendiriyoruz. Ümidimiz tabiatıyla az önce de bahsettiğimiz gibi Esad’ın içinde yer almayacağı barışçıl bir geçiş sürecinin önünü açabilecek bir siyasi diyalogun biran evvel yapılması ve her şeyden önemlisi akan kanın biran önce durması. Bugün de bir iki kere söyledim ama Sayın Bakanımız da, bütün yetkililerimiz de açıkça ifade ediyorlar: 70 binden fazla insanın öldüğü, milyonlarca insanın evinden, yerinden olduğu bir ortamda tabiatıyla en önemli öncelik çatışmaların durması, kanın akmasının önlenmesi ve insani yardıma ihtiyaç olan insanlara bu yardımın biran evvel en etkili şekilde ulaştırılmasıdır. Önceliklerimiz bunlardan ibaret.

SORU: Levent Bey, Meşal görüşmesine ilişkin tekrar bir sorum olacaktı. Geçtiğimiz yıl Gazze saldırısı ardından İsrail ile Filistin arasında özellikle Hamas’la İsrail arasında gizli görüşmeler yapıldığı, bu görüşmelerin ambargonun hafifletilmesi, kaldırılması amaçlı dolaylı görüşmeler olduğuna ilişkin çok haber medyaya yansıyor, resmen onaylanmasa da. Bu konunun Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin normalleşmesi açısından da bizim ön şartımız olduğunu göz önüne alırsak, bu görüşmelerin geldiği noktayı siz, Hamas-İsrail görüşmelerinin akabinde ambargonun hafifletilmesi yönünde alınan kararlar ya da ortaya konan planın Türkiye-İsrail normalleşmesinde bizim üçüncü şartımız olan ambargonun kaldırılması şartını karşılayacak noktaya geldiğini görüyor musunuz, bu yönde olumlu bir ışık en azından görüyor musunuz? Teşekkürler.

CEVAP: Devam eden bir süreç hakkında yorumda bulunmak doğru olmayacaktır. Sonuçta bizim şartımız çok açıkç. BM Güvenlik Konseyinin de kararları ve açıklamaları ile Gazze’ye devam eden yasadışı, insanlık dışı ve sürdürülebilir olmadığı ifade edilen bir ablukanın kalkması. Bu abluka kalktığı zaman ancak bizim açımızdan bu şart yerine getirilmiş olacaktır. Şu aşamada şöyle gidiliyor veya bu şekilde ilerliyor demek doğru olmayacaktır. Bir varsayıma, bir spekülasyona dayanacaktır. Bizim açımızdan açık olan, resmi olarak ifade edebileceğimiz husus diğer iki şartın dışında İsrail ile ilişkilerimizin düzeltilmesi için de ablukanın kalkmasının bir şart olduğu ama, bundan bağımsız olarak esasında biz çok daha uzun bir süredir Gazze’ye yönelik ablukanın biraz önce dediğimiz gibi yasa dışı, insanlık dışı ve sürdürülebilir olmayan bir uygulama olduğunu ve kalkması gerektiğini ifade ediyorduk. Bu tutumumuzda bir değişiklik yok.

SORU: O noktaya gelmediğini söyleyebilir misiniz?

CEVAP: O noktada yani Gazze’ye yönelik ablukanın kalktığına dair bende bir bilgi yok henüz daha. Kalktığı zaman herhalde hepimiz bunu açıkça göreceğiz ve öğreneceğiz diye düşünüyorum.

SORU: Levent Bey benim iki sorum olacak. Öncelikle Suriyeli mültecileri misafir eden ülkelerden Kuveyt Toplantısında vaat edilen maddi rakamların ülkelere ulaştıramadığı ile ilgili şikâyetler oldu. Türkiye’nin böyle bir şikâyeti var mıdır? Bu vaat edilen paralar maddi yardımlar ulaştırıldı mı? İkinci sorum yabancı ailelerine verilen Türk çocuklarının iadesi ile ilgili. Dışişlerinin ilgili ülkelere Almanya, Hollanda gibi, direktifler verdiği yönünde. Bu haberlerle ilgili bilgi verebilir misiniz acaba?

CEVAP: Suriye’den oradaki şiddet kampanyasından kaçarak komşu ülkelere sığınanlarla ilgili olarak, evet gerçekten Kuveyt Toplantısı’nda bazı yardım taahhütlerinde bulunuldu. Ancak bu yardım taahhütleri henüz somut olarak gerçekleşmiş değil. BM makamları bu konuyu yakından takip ediyorlar ve bu taahhütlerin ihtiyaç sahiplerine gerek ülkeler bakımından olsun, gerek ülkeler üzerinden bizatihi yerlerinden edilmiş ve komşu ülkelerde yaşamak durumunda kalan insanlara en etkin biçimde ulaştırılması için çabalar devam ediyor. Sayın Bakanımız bundan iki gün önce BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres ile bir telefon görüşmesi yaptı. Kendisi de orada esasında uluslararası toplumun bu konuda yeterli yardımı henüz sağlayamadığını, özellikle bu konuda çok cömert bir tutum içersinde olan ve bugüne kadar, rakamlar değişiyor ama, 600 milyon doların üzerinde bir harcamada bulunan Türkiye’ye yeterli yardımın ve desteğin sağlanamadığını ifade etti. Mülteciler Yüksek Komiserliği olarak, ellerinden gelen her türlü çabayı sarf edeceklerini söylediler. Bunlardan bağımsız olarak, zaten harcanan rakamlar ve Türkiye’nin uluslararası toplumdan aldığı yardımlar bu aşamada belli. Şu ana kadar ikili ayni ve nakdi yardımlar, BM kuruluşlarından aldığımız yardımlar ve Kızılay’ın karşıt muhatap kuruluşlarından aldığı yardımların hepsinin toplamına baktığınız zaman 90 küsür milyon dolarlık bir rakam ortaya çıkıyor ki bu Türkiye’nin tek başına bugüne kadar harcadığı 600 milyon dolarla kıyaslandığında esasında durumun vahametini açıkça ortaya koyuyor. Bu bakımdan beklentimiz Kuveyt Toplantısı’nda vaat edilen taahhütlerin biran evvel somut bir şekilde yerine getirilmesi. Bunun da ötesinde bunun düzenli bir şekilde ilgili ülkelerle yardımlaşarak eşgüdüm ve dayanışma içersinde devam ettirilebilecek bir düzeye getirilmesidir. Sayın Guterres de bu konuda temaslarda bulunmak üzere Mart ortasında, 14 veya 15 Mart tahmin ediyorum yanılmıyorsam, Türkiye’ye bir ziyarette bulunacak ve Türkiye ile uluslararası toplum arasında bu yardımlaşmayı daha da etkinleştirecek adımların neler olabileceği konusunda çalışmalarda bulunulacak.

İkinci konuyu da uzun bir süredir esasında yakından takip ediyoruz. Bu konuda öncelikle Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığımızın yaptığı girişimler var. İlgili ülkelerin yerel ve resmi makamlarıyla bu konuyu onların vasıtasıyla da gündeme alıyoruz. Ancak öncelikle belki de bizatihi bu durumdaki vatandaşlarımıza, Avrupa ülkelerinde yaşayan vatandaşlarımızla oradaki temsilciliklerimiz tarafından yakından ilgilenilmektedir. Kendilerine her türlü yardım ve hukuki yönlendirme bakımından her türlü desteği sağlamaya çalışıyoruz. Bu ülke makamlarıyla aramızdaki konsolosluk görüşmelerinde konunun genel parametreleri çerçevesinde genel uygulama olarak ele alıyoruz ve gündeme getiriyoruz. Bu konuda atılması gereken adımlara ilişkin görüşlerimizi paylaşıyoruz. Aynı zamanda tabiatıyla spesifik olarak kişilerin uğradıkları mağduriyetler bakımından da biraz önce de bahsettiğimiz gibi Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığıyla eşgüdüm içerisinde biz de kendi kanallarımızdan bunu gündeme getirmeye devam ediyoruz.

SORU: Hollande’ın Atina ziyareti sırasında da gündeme geldi. Her iki tarafça Ege’de doğalgaz ve petrol rezervi ortaklaşa olarak işletilmesi gibi bir niyet görünüyor. Acaba Türkiye bu konuda böyle bir adım atılırsa ne gibi bir tepki gösterir?

Fransa ve Yunanistan tarafından Ege’de petrol ve doğalgazın ortaklaşa işletilmesi, işbirliği yapılması…

CEVAP: Ege konusundaki tutumumuz açık. Buranın özel konumu nedeniyle zaten Türkiye ile Yunanistan arasında devam eden çeşitli görüşmeler var. Bu konuda tek taraflı adımlardan kaçınılması yönünde bir tutumumuz var. O bakımdan spesifik olarak şu veya bu öneriye karşı düşünüyoruz demektense, genel tutumumuzun geçerli olduğunu ifade etmekle ben cevap vermek istiyorum size. O bakımdan her konu bu çerçevede tarafımızdan değerlendirilmektedir.

SORU: İngiltere’de bulunan Asil Nadir’in Türkiye’ye iadesi konusunda Türk ve İngiliz makamları arasında bir görüşme var mı? Varsa ne durumda?

CEVAP: Bu konuda anladığım kadarıyla öncelikle İngiliz makamlarının belirli bir değerlendirme ve bir karar vermesi gerekiyor. Zira hem basından takip ettiğim kadarıyla hem ilgili dairesiyle yaptığım görüşmeden anladığım bu konuda İngiliz makamlarının koyduğu bir tazminat miktarı vardı. Öncelikle böyle bir iade ve adli yardımlaşmadan yararlanabilecek bir konuma gelebilmesi açısından böyle bir şey vardı. Anladığımız kadarıyla o şart şimdilik yerine getirilmiş durumda. Şimdi bu konuda İngiliz makamlarının bir değerlendirme yapması, bir karar vermesi lazım. İngiliz makamları bu yönde bir karar verdiği takdirde Türk makamları ile İngiliz makamları arasında gerekli mevcut adli yardımlaşma kanalları çerçevesinde işbirliği yapılabilecektir. Bunun olup olmayacağı o çerçevede görülecektir. Şu aşamada orda değiliz.

SORU: Levent Bey Suriye koalisyonunun Esad’la diyalog kurma çağrısı acaba Türkiye ile kırılma yarattı mı? Çünkü Sayın Bakan’ın önceki açıklamalarında Esad’la, kendi halkını katleden bir ülkenin lideriyle, hiçbir şekilde konuşulmaması gerektiğini söylemişti. Takip edebildiğimiz kadarıyla Münih konferansında da El-Hatip ile Sayın Bakan arasında bir görüşme olmadığı yani bu çağrı, Suriye koalisyonunun Esad’a çağrısı, Türk hükümeti ile arasında bir kırılma yarattı mı acaba?

CEVAP: Hayır yaratmadı. Münih’te görüşülmedi ancak Kahire’de görüşüldü. Gerek Sayın Bakanımızla bir görüşmesi oldu, gerek Sayın Muaz El Hatip başkanlığındaki koalisyon heyeti Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından Kahire’de kabul edildi. O açıdan bu konuda gerek Sayın Muaz El Hatip’in gerekse koalisyonun ne dediğini iyi anlamak gerektiğini düşünüyoruz. Onların ortaya koyduğu esasında Esad’ın içinde yer almayacağı barışçıl bir geçiş sürecinin önünü açabilecek bir siyasi diyaloga razı olduklarını veya arzuladıklarını bu çerçevede de rejimden şuana kadar şiddete doğrudan karışmamış, tabiri caizse eli kana bulanmamış, kişilerle de bu diyalog süresi içerisinde bir araya gelebileceklerini ifade ediyorlar. Bu açıdan bizimle kırılma yaratabilecek bir durumda sözkonusu değil. Bir de bu konular zaten koalisyon içerisinde de canlı bir şekilde ele alınmakta. Koalisyonun çeşitli yapıları içerisinde bu konuda yoğun bir danışma ve istişare sürecinin koalisyonudur, Suriye Ulusal Koalisyonudur. O bakımdan onların alacakları kararlara da biz saygı duyarız.

İlk basın toplantısı için hepinize teşekkür ediyorum. İnşallah bundan sonra da olabildiğince düzenli bir şekilde yapmaya çalışacağız. Ama malum bu yoğun tempo içerisinde iki ila üç hafta içerisinde olabileceğini tahmin ediyorum. Bir sonraki basın toplantısında görüşmek dileğiyle teşekkür ediyorum.