Dışişleri Bakanlğı Sözcüsü Sayın Burak Özügergin'in Olağan Basın Toplantısı, 17 Aralık 2008

Günaydın herkese. Son bir-iki gündür göremediğim arkadaşlar var aramızda. Dolayısıyla herkesin geçmiş bayramını yeniden kutlamak isterim. Bir-iki anonsum olacak, ondan sonra her zaman yaptığımız gibi sorularınızı alırız.

Birincisi, bugün akşam 18.30’da, Zeynel Yeşilay’ın “Sonsuz Bir Şiir Kuzey Kıbrıs” isimli fotoğraf sergisinin açılışı var. Bu vesileyle, şair İlter Yeşilay’ın “Kıbrıs Şiirleri” sunumu da gerçekleşecek. Açılışı Müsteşarımız Büyükelçi Ertuğrul Apakan yapacak. Sizleri de aramızda görmek isteriz.

İkinci anonsum Bakanlığımız girişindeki basın odasıyla ilgili. Havaların soğuduğu bu dönemde, özellikle sanırım takdir edeceğiniz bir gelişme olarak arzedeyim. Tefrişatı tamamlandı. Dolayısıyla bugün-yarın sizleri artık orada konuk etmeye başlayacağız. Geliş-gidişinizde kolaylık sağlayacağını ümit ederek.

Benim anonslarım bu kadar. Sizlerden soru varsa alalım.

SORU: Burak Bey, biliyorsunuz bir grup yazar ve gazeteci tarafından sözde Ermeni soykırımıyla ilgili özür diliyoruz adlı bir kampanya başlatıldı. Bu kampanyayla ilgili olarak Türkiye’nin görüşü, Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü nedir acaba?

SORU: Bir de ek olarak, 60 emekli Büyükelçinin sert bir bildirisi vardı. Dışişleri Bakanlığı bu bildiriyi destekliyor mu, buna da açıklık getirir misiniz?

CEVAP: Buna ilişkin ilave soru varsa onu da alayım, yoksa cevaplayayım. Öncelikle şunu söyleyeyim. Dışişleri Bakanlığı geçmişte teröre çok sayıda kurban veren bir kurumdur. Dolayısıyla bu konuyla ilgili hassasiyetimizi sanırım vurgulamak yerinde olur. Şu anda bile şehitlerimizden birinin adını taşıyan bir salonda toplanmış bulunuyoruz: Taha Carım. Dolayısıyla bu bizim için çok hassas bir konudur. Bu vesileyle tüm şehitlerimizi hem rahmet hem saygıyla anmayı bir borç bilirim. Sözünü ettiğiniz her iki girişimi biliyoruz. Özellikle emekli Büyükelçilerimizin girişimi hakkında yeni bilgi sahibi olduk. Tabii bu bir özel girişim. Ne tarafımızdan bir yönlendirme olmuştur, ne de tepki vermeyi doğru buluyoruz. İkisi de özel girişimdir. Bizim 1915 olayları hakkındaki tutumumuz herhalde artık hepiniz tarafından açıkça bilinmektedir.

SORU : Buna bağlı olarak, Ermenistan’la Türkiye arasında başlayan diyalog süreciyle ilgili ne aşamasındasınız, görüşmeler nasıl sürüyor ve bazı iddialar vardı. Bu görüşmeler için bazı önkoşullar öne sürüldü. Sınırların kademeli olarak açılacağı, Tiflis’de Büyükelçilerin karşılıklı olarak akredite edileceği gibi. Tüm bunlar doğru mudur? Yine bağlantılı olarak, bu özür dileyelim kampanyaları ve karşı bildiriler sizin sürdürmekte olduğunuz diplomatik süreci nasıl etkiliyor?

CEVAP : Ermenistan’la son zamanlarda gerçekleştirmekte olduğumuz görüşmeleri baştan tekrarlamaya gerek yok. Hepiniz biliyorsunuz. Yanlış hatırlamıyorsam son birkaç ay içerisinde Ermenistan Dışişleri Bakanıyla Bakanımız Ali Babacan üç kere görüştü diye aklımda kalmış. Birincisi maç vesilesiyle, ikincisi New York’ta. Üçüncüsü İstanbul’da ve dördüncü de Helsinki’de. Demek ki üç değil dört görüşme olmuş. Biz sürece bakış açımızı bütünsel yaklaşım içerisine oturttuğumuzu hep söylüyoruz. Bu bütünsellik içerisinde sadece Türkiye-Ermenistan ilişkileri değil, Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerinin de sağlıklı seyrinin olduğunu ifade edegeldik. Herhangi bir takvim veya önkoşul vermekten özenle kaçınıyoruz. İlişkilerin normalizasyonunun tüm bölgenin refahını, barış ve istikrarını amaçladığını, hem biz hem Azerbaycan yetkilileri, hem de Ermenistan yetkilileri söylüyor. Bu konuda zaman zaman bazı iddialar ortaya atılıyor. Örneğin Türk Havayollarının Erivan’a bir sefer başlatacağı, karşılıklı Büyükelçilikler açılacağı veya buna benzer iddialar zaman zaman ortaya atılıyor. Ama, bu tür iddiaların iddia konumunda kalmaya şu aşamada mahkum olduğunu özellikle belirtmek isterim.

SORU : Bir de nasıl etkiliyor demiştim bu tip girişimler. Bildiriler ve çağrılar süreci nasıl etkiliyor?

CEVAP : Biz yolumuzda ilerlemeye devam ediyoruz. Tabii Türkiye açık bir toplum. Türkiye’nin hep daha da açık olması yönünde bir arzumuz olduğunu, gayretlerimizin olduğunu söylüyoruz. Her konu rahatlıkla konuşulabilmeli. Değişik fikirler ortaya atılabilir. Ama bizim dış politikamız tabi bugünden yarına kolaylıkla değişebilecek kırılganlıkta değil. Biz, dediğim gibi, ilkeler bazında hareket etmeye devam edeceğiz. Tabii ki, kamuoyumuzun olumlu ya da olumsuz tepkilerini, görüşlerini, her zaman için dış politikamızın oluşumunda dikkate almak durumundayız ve bunu da yapıyoruz.

SORU: Burak Bey, Kıbrıs’ta devam eden bir görüşme süreci var. Ancak son dönemde özellikle Rum kesiminden ve Yunanistan’dan sürecin yavaş işlemesinden Türkiye’nin sorumlu olduğu yönünde ciddi eleştiriler gelmeye başladı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Yavaşlamanın Türkiye’den kaynaklandığı tezi ne kadar doğruyu yansıtıyor? Bir de Yunanistan Dışişleri Bakanının bile bu konuda bir demeci olmuştu. Acaba bununla ilgili herhangi bir girişimde bulunuldu mu? Sürecin ucunun açık olması Türkiye’nin de rahatsızlığını ifade ettiği bir konu. Acaba tarih tespit edilmesi için bir girişim yine yapıldı mı? Yapıldıysa ne gibi tepkiler alındı.

CEVAP : Aslında, Yunanistan makamlarının Kıbrıs’ta devam eden müzakere sürecinin yavaş ilerlediğine dair sarfettikleri bir görüş varsa, bu bizi memnun eder. Çünkü biz de sürecin nisbeten kötü değil iyi bir mecrada devam ettiğini, fakat haddinden fazla yavaş ilerlediğini söylüyoruz. Eğer Yunanistan’da aynı fikirdeyse ne güzel. O zaman neler yapılabilir diye bakmak lazım. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanı Talat son dönemde bu hususu sıkça dile getirmeye başladı; bu süreç yavaş ilerliyor, hızlandırmamız lazım (şeklinde). Belki görüşme sıklığını artırmak mümkün olabilir. Modaliteler üzerinde oynanır ve görüşmeler hızlandırılır. Bu birinci tespit. İkinci tespit, dün, hatırlayacaksınız Bakanımız AB Büyükelçilerine verdiği yemekte bu hususu bizzat dile getirdi: Görüşmeleri bir takvime bağlamak lazımdır, ucu açık olmaz, bir strüktür kazandırmak yararlı olacaktır diye. Örneğin BM Genel Sekreteri’nin Özel Temsilcisi Downer Ankara’ya uğrayacak. Yarın Sayın Müsteşarımızla bazı temaslarda bulunacak. Eminim bu husus kendisine tarafımızca dile getirilecektir.

SORU: Ne zaman dediniz?

CEVAP : Yarın Bakanlıkta görüşmelerde bulunacak. Hem Müsteşarımızla hem de bu konuyla ilgilenen bakanlık yetkilileriyle.

SORU : Hem Kıbrıs hem de Türkiye’nin AB üyeliğiyle ilgili olduğu için sormak istiyorum. Fransa Dönem Başkanlığı ….(anlaşılmıyor)…. Türkiye’nin üyeliğinin üç koşula bağlı olduğunu, bu koşullardan birinin de Kıbrıs’la ilgili olarak Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nün Ankara tarafından imzalanmasının beklendiğini dile getirdi. Dün Fransız Büyükelçi de gündeme getirdi. Protokolün uygulanması ya da uygulanabilirliğiyle ilgili bir zamanlama, bir takvim çalışması ya da bir düşünce, bir temas sözkonusu mudur?

CEVAP : GKRY gemi ve uçaklarına liman ve havalimanlarımızın açılması konusu ve bu konudaki görüşlerimiz çok açık. AB ile bu konuda hukuki bir uyuşmazlık, daha doğrusu hukukun yorumu konusunda bir görüş ayrılığı olduğunu siz de biliyorsunuz. 2006’dan beri bu sorunu karşımıza çıkarıyorlar. Kıbrıs meselesinin AB ile ilişkilerimizin önüne bir engel olarak konulması, belki AB ile olan ilişkilerimizde belli bir zorluk yaratıyor olabilir. Ama Kıbrıs sorununun çözümüne ne derecede katkıda bulunacaktır? Sorunun çözümünün kendisine katkıda bulunacak mıdır? Pek sanmıyorum. Dolayısıyla Kıbrıs müzakerelerinin devam ettiği bir ortamda, suları daha da fazla bulandırmanın bir anlamı olmayacaktır.

SORU : Burak Bey, dün Yemen açıklarında sanırım üçüncü bir Türk gemisi kaçırılmış korsanlar tarafından. Bu konuda acaba detay alabilir miyiz? Ek olarak, kaçırılan diğer iki geminin son durumu nedir, ne tür çalışmalar yürütülüyor bu konuda?

CEVAP : Birincisi Neslihan. 29 Ekim’de kaçırılmıştı. İkincisi Karagöl adlı gemimizdi. Bu da 12 Kasım’da kaçırıldı. Neslihan’da 20 Türk uyruklu personelimiz, Karagöl’de 14 Türk personeli bulunuyor. İki gemimiz Somali açıklarında tutulmaya devam ediliyor. Aldığımız bilgilere göre gemi personelinin sağlık durumu iyi. Bunu biz yakından takip ediyoruz. Maalesef bize ulaşan bilgilere göre, dün, 16 Aralık itibariyle üçüncü bir gemimiz -diyemeyeceğim çünkü bayrağı Türk değil, ama içinde Türk personeli var- bizi ilgilendiren üçüncü bir gemi de deniz haydutları tarafından kaçırıldı. Bu geminin adı Bosphorus Prodigy. Antigua ve Barbuda bayraklı. Üç adet Türk vatandaşı bulunmakta. Mürettebat anladığım kadarıyla 11 kişi. Geri kalanı da Ukrayna vatandaşı. Geminin yabancı bir şirkete ait olduğu bize bildirildi. Bu gemide bulunan personelin sağlık durumunun da iyi olduğunu dün itibarıyla öğrenmiş bulunuyoruz. Olayların başından itibaren Bakanlık, Genelkurmay Başkanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Denizcilik Müsteşarlığı ile temas halindeyiz. Biliyorsunuz NATO bu işin içindeydi yakın zamana kadar. AB’nin bir görev teşkili sözkonusu olabilecek. Bu konuda yalnız değiliz. 40’a yakın gemi oralarda alıkonulmuş durumda ve giderek büyüyen bir uluslararası sorun halinde karşımızda duruyor. Bu sorunun çözümü için de uluslararası işbirliğinin şart olduğunu başından beri söylüyoruz ve bu işbirliğinin içerisinde tabiatıyla Türkiye’nin de yer alması için elimizden geleni yapacağız ve yapıyoruz.

SORU : Sahibi acaba hangi şirket, ya da hangi ülkeden?

CEVAP : Geminin acentesinin ismini ben size veririm. Belki oradan takip edersiniz çünkü hangi ülkenin olduğunu bilmiyorum.

SORU : Dün ilk çıkan haberlere göre İstanbul’da bulunan bir şirket olarak çıktı sahibi.

CEVAP :Acentesi İstanbul’da.

SORU : Ama sahibi değil.

CEVAP : Bu gemicilik alemi biraz karışıktır. Geminin mürettebatı, kaptanı, sahibi, işleteni, acentesi, bayrağı çeşitli ülkelere yayılmış olabilir.

SORU : Türk gemisi diyemiyoruz bu durumda öyle mi?

CEVAP : Türk gemisi diyemiyoruz, ama içinde Türk mürettebat olduğu an bizi ilgilendirmeye başlıyor.

SORU : Efendim ben Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle yapılan son temasları soracaktım. Bir de ayrıca Türkiye’nin bir planının bulunduğunu, yani Türkiye ile Amerika ve Kuzey Irak’ta ki Kürt yönetiminin işbirliğiyle ilgili olarak bir plan bulunduğu da söyleniyor. Acaba açıklar mısınız?

SORU : Ek olarak, üçlü görüşmelerin ikinci bölümünün tarihi ve yeri netleşti mi acaba? Bir daimi komisyon oluşturulması kararlaştırılmıştı. Bir 10 günlük süre içinde oluşturulur denmişti. Burada gelinen aşama?

CEVAP : Başka Irak?

SORU : Bir de yeni bir konuk bekliyor musunuz Irak’tan?

CEVAP : İki üç cümleyle son dönemdeki gelişmeleri nasıl gördüğümüzü söyleyeyim. Bir kere, SOFA’nın onaylanması sürecini yaşadık. Bu çok önemli bir süreçti. ABD’nin Irak’tan 2011 sonuna kadar çekilme takvimi vermesi gelişmelerini yaşadık. Biz bu iki gelişmeyi, birbiriyle bağlantılı tabiatıyla, Irak’ta yeni bir dönemin habercisi olarak görüyoruz. Biliyorsunuz SOFA’nın müzakere sürecinde, Anlaşma’nın ele alındığı süreçte, kendimizce bazı katkılarda bulunduğumuzu düşünmek isteriz. Yerel seçimlere ilişkin gelişmeler oldu Irak’ta. Burada önemli olan, siyasi sürece daha önce katılmamış olan grupların da sürecin içerisinde yer almayı kabul etmeleri oldu. Belki de bizim telkinlerimiz doğrultusunda. Böylece sürecin daha kapsayıcı bir hale gelmesi, Irak’taki iç dinamikleri daha sağlamlaştıracaktır diye düşünüyoruz.

Bizim beklentimiz nedir? Hani hep bir “tüm gruplar” söylemimiz var. Bu gruplar arasındaki dengeli temsilin yerleşip, demokratikleşmeye doğru giden sürecin yerine oturması. Bizim beklentimiz bu. Irak’tan ülkemize konuklar gelebilir. Şu aşamada herhalde şaşırmayacaksınız. İsim vermem, tarih vermem sözkonusu olmayacak. Ülkemizden de biliyorsunuz Irak’a ziyaretler olacak. Bunlar kararlaştırılacak unsurlar. Çok konuşulduğu için söyleyebilirim; Irak Dışişleri Bakanının ülkemizi ziyareti sözkonusu. Bu birkaç haftadır önümüzde olan bir konu. Netleştirmeye çalışıyoruz tabii. Irak’la ilişkilerimizin kapsamı arttıkça, her seviyede gelen giden sayısı da artacaktır. Mümkün olduğu kadar size erken bir zamanda haber vermeye çalışıyoruz. Ama bazı belirsizlikler oluyor, onun için bizi mazur görün.

SORU : Özbek General Raşid Dostum Türkiye’ye geldi biliyorsunuz. Kendisinin gelişi nasıl olmuştur? Ankara’da bazı Hükümet ve Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşme yapabileceğine ilişkin. Böyle bir görüşme yapıldı mı acaba Bakanlık yetkilileriyle? Bir de bir süre daha Ankara’da kalmasını öngörüyor musunuz acaba? Bildiğim kadarıyla hala Ankara’da Raşid Dostum. Bayramdan sonra dönmeyi düşündüğünü söylemişti ama bu sürecin uzayacağına ilişkin sizde bilgi var mı acaba?

CEVAP: General Dostum ailesini ziyaret etmek için ve dediğiniz gibi bazı temaslarda bulunmak amacıyla Türkiye’ye geldi. Şimdi hakkında sürgüne gönderilmesi gibi bir husus olmadığına göre veya ülkesinde bir takibat yürütülmediğine göre, bildiğimiz kadarıyla öyle bir şey yok, nasıl geldiyse, istediği zaman Türkiye’den ayrılabilir. Bunun dışında sorunuzda yoktu ama, dikkatime geldi. Türkiye’den iltica talebi vs. olduğuna dair haberler de çıktı. Bu da söz konusu değil. Böyle bir niyeti olduğunu da bize bildirmiş değil. Dolayısıyla ne zaman Türkiye’den ayrılmak isterse veya ne kadar kalmak isterse burada o kadar kalır. Ona diyeceğim bir şey yok.

Temaslar konusunda şu ana kadar bende bir bilgi yok. En azından Bakanlığımızda bir temasta bulunduğuna dair bilgi yok. Ama isterseniz öğleden sonra bir bakayım konuya. Tekrar temas edelim.

SORU : Paris’teki Afganistan Zirvesi ile ilgili sormak istiyorum. Zirve’ye Sayın Dışişleri Bakanı Babacan’ın davet edilmemesi, daha sonra yemeğe davet edilmesi. Bu konuyu nasıl yorumluyorsunuz? Yani Dışişleri Bakanlığı’nın görüşü nedir bu konuda?

CEVAP : Bana sordular Ankara rahatsızmış diye. Benim bildiğim kadarıyla böyle bir rahatsızlık olmadı. Herhalde haberimiz olurdu rahatsız olsaydık. Şimdi formata bakalım. İki ilintili toplantı oldu geçtiğimiz Pazar günü Paris’te. Birinci formatta öncelikle Afganistan’ın fiilen komşuları, ikincisi BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri (P5), bir de bunun dışında, yanlış hatırlamıyorsam, Almanya ve Hollanda vardı. Bir de Hindistan olabilir, o da galiba Hindistan’ın bölgedeki rolü sebebiyle Afganistan’ın isteği üzerine davet olunduklarına dair bir duyum var. Yani birinci toplantı, sonuçta direkt Afganistan’ın komşuları artı P5.

İkinci toplantı, Afganistan konusunda söyleyecek sözü olan ülkelerin de iştirak ettiği bir bölümdü. Akşam yapıldı. Biz Türkiye olarak buna davet edildik ve bir hafta önce İstanbul’da Afganistan Cumhurbaşkanını ağırlamış bir ülke olarak, geçen ay, veya ondan bir süre daha önce, Dışişleri Bakanı bölgeyi ziyaret etmiş bir ülke olarak, Afganistan konusunda, ki dediğim gibi söyleyecek bir sözümüz olduğu için, o toplantıya davet edildik ve sanırım bir katkımız oldu.

SORU :Burak Bey, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dün iki Ermeni vakfını Türkiye aleyhine açtıkları davada haklı buldu ve karar gereği Türkiye ya sözkonusu vakıflara gayrimenkullerini iade edecek, ya da tazminat ödeyecek. Karara ilişkin sizin görüşünüz nedir ve hangi yol izlenecek? Gayrimenkullerin iadesi mi, yoksa tazminatın ödenmesi mi tercih edilecek. Bir de Temyiz’i düşünüyor musunuz?

CEVAP : Sözünü ettiğiniz kararı bu sabah ben de gördüm. Oldukça karışık bir konu olduğunu anlıyorum. Yani sadece notları okuyarak kanaate varmak mümkün olmadı. Dolayısıyla ilgili dairesindeki meslektaşlarımla görüştüm nedir bu diye. Anlaşılan durum şu: Yedikule Surp Pırgic Ermeni Hastanesi birisi. Burada bizim pozisyonumuz, başvuranın mağdur statüsü olmadığını söylüyor. Samatya Surp Kevork Ermeni Kilisesi Mektebi ve Mezarlığı Vakfı başvurusunda da iç hukuk yollarının tüketilmediğine dair itirazımız var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından bu tezler kabul görmemiş. Her iki davada da mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmiş.

Kararın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Protokollerinin yorumuna ya da uygulanmasına ilişkin ciddi bir sorun doğurması ya da genel nitelikli ciddi bir konu teşkil etmesi durumlarında Büyük Daire’ye temyiz başvurusunda bulunmak mümkün. Öncelikle karar incelenecek ve temyize gidip gitmeyeceğimize, kararı sağlıklı bir şekilde inceleme imkânı bulduktan sonra karar vereceğiz.

SORU : Buna bağlı olarak, eğer notlarınızda varsa bize netleştirir misiniz? Daha önce de benzer AİHM kararı vardı. Orada temyiz yolu izlenmiş mi? Yine Ermeni vakıfları ile ilgili AİHM’in daha önce de verdiği bir karardı.

CEVAP : İsterseniz öğleden sonra ele alacağım konulardan biri olsun, bu çünkü çok karışık.

SORU : İkincisi bizim bir sorumuz vardı. Siz soruları toplu aldınız. Asıl yerini yanıtlamadınız. Murat Özçelik 13 gün kadar Kuzey Irak’ta, Irak’ta kaldı. Temaslarda bulundu. Ve bize açıklanan, bu üçlü komisyon toplantısının alt komite toplantısı olduğu şeklindeydi. Şimdi alt komite toplantısının ardından, PKK konusunda bu üçlü komisyonun ne yapacağı belirlenmiş midir? Bunun bir formatı ortaya çıktı mı? Bu bir mutabakat muhtırası mı? Bunun adını nasıl koyuyorsunuz öncelikle? Tabii bunun ardından çıkan bir silsile haber var. MİT elemanlarının sayısının artırılmasından, Kuzey Irak’taki Türk askerlerinin sayısının artırılmasına kadar bir dizi haber var. Bunlar doğru mudur?

CEVAP : Öncelikle amacımız nedir? Irak’ın Kuzeyindeki PKK terör örgütünün mevcudiyetinin ortadan kaldırılmasına yönelik önlemlerin Irak hükümetiyle aramızda bir işbirliği çerçevesinde sağlanması. Bu net. Türkiye ile Irak’ın, aynı zamanda Amerika’nın oluşturduğu üçlü mekanizmanın da zaten amacı buydu. Bu mekanizmaya hızlı ve somut sonuç almaya yönelik bir yapılanma kazandırılması kararlaştırıldı. Bu ayrıntılar üç ülkenin makamları tarafından halen ele alınmakta. Dolayısıyla varılmış bir karar yok. Fakat şunu söyleyebilirim, bu mekanizma çok yakında faaliyete geçecek.

PKK terör örgütünün Irak’ın Kuzeyindeki varlığına son verilmesi konusundaki kararlılığımız, merkezi hükümetin yanı sıra, Irak’taki yerel makamlara da biliyorsunuz açık şekilde anlatıldı. Bu konuda yerel makamlarla da aramızda bir anlayış birliği doğduğunu söyleyebiliriz. Beklentimiz PKK terör örgütünün oradan kaldırılmasıdır demiştik. Gerek merkezi hükümetin gerek yerel makamların ülkemize verdikleri taahhütleri eksiksiz olarak yerine getirmelerini bekliyoruz. Getireceklerine inanıyoruz.

Şunu belki daha yukarıdan, tepeden bakarak söylemek gerekir. Türkiye her hal ve karda, her koşulda, her zaman, güvenliğini ilgilendiren konularda, uluslararası hukuk çerçevesinde gerekli gördüğü önlemleri almaya devam edecektir. Gerek askeri, gerek siyasi önlemleri almaya devam edecektir. Bence işin özü burada.

SORU: Üçlü toplantının ikinci bölümünün tarihi ve yeri konusunda netleşmiş bir bilgi var mı?

CEVAP : Hayır, olduğu zaman söyleriz.

SORU : Burak bey, hem Yerel Hükümetten, hem Merkezi Hükümetten bize verdikleri taahhütleri yerine getirmelerini bekliyoruz, getireceklerine inanıyoruz dediniz. Bu çerçevede Yerel Hükümetten ne gibi taahhütler aldınız?

CEVAP : Yerel Hükümet demedim. Yerel Makamlar dedim.

SORU : Yani bölgesel, yerel makamlardan ne gibi taahhütler aldınız PKK’yla ilgili?

CEVAP :Tabii ayrıntısına girmem herhalde sözkonusu değil. Fakat başta amacı onun için söylemiştim. Amaç PKK terör örgütünün oradan, Irak’ın tamamından ama özellikle bize yakın bölgelerde daha sık görüldüklerine göre, oralardan kaldırılmasıdır.

SORU : Burak Bey yine Kıbrıs ve AB soracağım. Kıbrıs Doğu Akdeniz’de hidrokarbon kaynaklarının araştırılması faaliyetlerini bir yandan devam ettiriyor ve bu noktada Türkiye’nin tavrına da itiraz ediyor ve bu nedenle de enerji faslını veto ettiklerini ve açmayacaklarını söylüyorlar. Acaba bu noktada Dışişleri Bakanlığı ne yapıyor, nasıl girişimde bulunuyor? Buna da açıklık getirirseniz sevinirim.

CEVAP : Yanlış hatırlamıyorsam iki üç hafta önce bu konu nüksettiği zaman Kıbrıs Rum tarafının içinde bulunduğu ruh halini “maceracı” olarak nitelemiştim. Bu konudaki görüşümüz devam etmektedir. Enerji faslına gelince, enerji faslının tarama raporu AB Konseyi’nde görüşülüyor. Raporun onaylanıp sonucunun tarafımıza biran önce bildirilmesini bekliyoruz. Genel anlayış, yani AB içerisindeki genel anlayış, Türkiye’nin enerji faslında müzakerelere başlamak için hazır olduğu yönünde. Dolayısıyla bizim bir eksiğimiz olduğunu sanmıyorum.

Ama her hal ve karda, tarama raporu bitmeden açılış kriteri var mı yok mu öğrenmemiz mümkün değil. Dediğim gibi bize gayrı-resmi olarak ulaşan bilgiler, bu faslı açmaya hazır olduğumuz yönünde.

Şimdi enerji konusuna daha geniş açıdan yaklaşacak olursak, geçtiğimiz hafta bir AB zirvesi oldu ve enerji de önemli konular arasında yer aldı. AB, Türkiye gibi enerji konusunda kritik bir yer tutan bir ülkeyle, müzakere eden ülkeyle, ilişkilerini herhalde geliştirmek ister diye düşünüyorum. Onların da yararına olur bizim de yararımıza olur. Dolayısıyla GKRY’nin bölgede başlattığı faaliyetlerin AB’nin genel olarak çıkarlarına ne kadar hizmet ettiğini belki de onlara bir sormak lazım. Biz genel olarak Türkiye-AB ilişkilerinde fırsatçılığın yeri olmadığını hep söylemişizdir.

SORU : Burak bey, biliyorsunuz Nabucco boru hattı, Türkiye-AB doğalgaz boru hattı, Avrupa için, sizin de belirttiğiniz gibi çok önemli. Acaba bu boru hattının güzergahında yakın süreçte herhangi bir değişiklik yapılması düşünülüyor mu? Türkiye ile Ermenistan arasında bu konunun da görüşüldüğü doğru mudur?

CEVAP : Türkiye ile Ermenistan arasında birtakım konuların görüşüldüğünü biliyorsunuz. Ulaştırma, enerji de bunların içinde tabii. Nabucco’yla bağlantılı olarak sualinizin cevabına gelince, benim bildiğim kadarıyla herhangi bir hat değiştirilmesine yönelik bir proje yok. Biz ancak Dışişleri Bakanlığı olarak Nabucco’nun arkasında siyasi iradenin varlığına işaret edebiliriz. Nabucco projesinin arkasında Türkiye’nin siyasi iradesi vardır. Dışişleri olarak bunu söyleyebilirim. Teknik konular, tabii Enerji Bakanlığımızın görev alanına girer. Arada bir raporları görüyorum, oldukça teknik konularda ilgili ülkelerle, şirketlerle yoğun görüşmeler yapıyorlar. Bekleyeceğiz hep birlikte.

SORU : Dün Ankara Palas’da gerçekleşen Büyükelçiler yemeğinde daha sonradan konuştuğunuz bazı Büyükelçiler, özellikle Ulusal Program’ın çıkma tarihiyle ilgili olarak eleştirilerini sanırım Babacan’a iletmişler ve bu konuda Sayın Bakanın Türkiye’nin daha çok iç meselelerine, özellikle bu yerel seçimlere odaklandığı yönünde bir izlenim almışlar ve Ulusal Program’ın 29 Mart sonrasına ertelendiği izlenimi bizde doğdu şeklinde konuşmalar yaptı kendileriyle. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz. Ulusal Program Nisan’a sarkacak mı?

CEVAP : Şimdi tabii yabancı Büyükelçilerin izlenimleri hakkında yorum yapma niyetim yok. Ama Ulusal Program konusunda Sayın Bakanımız dün bazı açıklamalarda bulundu. Sayın Bakanın serdettiği görüşler arasında, Nisan’dan sonra veya işte Mart’tan sonra, seçimlerden sonra ele alınacak diye bir şey yok. İması bile olmadı. Takvim vermedi Sayın Bakan. Ulusal Program’da son aşamaya gelindiğini biliyorsunuz. Taslak Bakanlar Kurulu’na gönderildi, onu da biliyoruz. Seyri hakkında Bakanımız bizzat bir öngörüde bulunmayı uygun görmemişken, herhalde benim de aynı çizgide olmam doğru olur. Yani şu tarihte çıkar, bu tarihte çıkar, yanlış bir öngörü olur. Kaldı ki, Dışişleri Bakanlığı tek merci değil bu konuda. Buradan kanalize olmuş olabilir ama, hep diyoruz, dört yüz küsür sayfalık bir Program’dan söz ediyoruz ve düzinelerce kurumumuzu, belki daha fazla, ilgilendiren bir Program. Öyle olunca, ne kadar çok dişli olursa bir makinanın içerisinde, o kadar hassas olur. Onun için, diğer kurumların da üstlenmesi ve görüşlerini ortaya koymalarını müteakiben, Sayın Başbakanın talimatıyla, Ulusal Program devreye girer.

SORU : Efendim yine geçtiğimiz aylarda Yunan Dışişleri Bakanının Türkiye ile Yunanistan arasında devam eden istikşafi görüşmelere yönelik de bazı eleştirel yaklaşımları vardı. Türkiye’nin süreci ağırdan aldığı yönünde bazı demeçler yazdı. Görüşmelerde bildiğimiz kadarıyla Bakanlar devreye girecekti. Bakanlar devreye girdi mi? Türk-Yunan görüşmelerinde durum nedir? Mesafe kaydediliyor mu size göre?

CEVAP : Kırk küsür görüşme oldu. Bildiğim kadarıyla Bakanlar devreye girdi. Zaten Yunanistan Dışişleri Bakanıyla Türkiye Dışişleri Bakanı arada bir görüşmelerin seyri hakkında görüş alışverişinde bulunuyorlar. Varılan mutabakat uyarınca, görüşmelerin mahiyeti hakkında şu aşamada herhangi bir verilmiyor. Yalnız görüşmelerin hızlanmasını isteyen Yunanistan Dışişleri Bakanı değil sadece. Bizim Bakanımızın ağzından da aynı ifadelerin çıktığını size hatırlatmak isterim. Dolayısıyla orada da hızlanma konusunda görüş birliğimiz var.

Evet çok teşekkürler.