Dışişleri Bakanı Sn. Ahmet Davutoğlu’nun Esenboğa Havalimanında Gerçekleştirdiği Basın Toplantısı, 29 Ağustos 2012, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Günaydın değerli basın mensupları. Bildiğiniz gibi Suriye’de gittikçe tırmanan saldırılar şiddet olayları dolayısıyla ülkemize yoğun bir sığınmacı akını sözkonusu olmuştur. Son 1,5 yıl içinde özellikle Suriye’de rejim güçleri tarafından yapılan saldırılar son dönemde hava kuvvetlerinin de bu saldırılara katılması sebebiyle büyük sayılarda Suriyeli kardeşimiz misafir ve geçici sığınmacı olarak ülkemize geldi. Bu çerçevede sadece Türkiye’ye değil, Ürdün’e, Lübnan’a ve Irak’a da çok sayıda, 100 binleri aşan rakamlarda kişi geldi. Son rakamlar içeride ve dışarıda yerinden edilen Suriyelileri milyonlarla ifade etmektedir, ciddi nüfus akımları söz konusudur. Biz bu konuyu her vesileyle uluslararası gündeme getirdik ve orada yaşanan insanlık trajedisini, mültecilerin sorunlarını uluslararası kuruluşların gündeminde tutmaya gayret ettik. Özellikle Birleşmiş Milletler’in süratle ve etkin bir şekilde devreye girmesi konusunda da birçok girişimimiz oldu. Son olarak Fransa Dışişleri Bakanı Sayın Fabius’un Ürdün, Lübnan ve Türkiye’yi ziyaret edip, buralardaki mültecilerin sorunuyla ilgili doğrudan gözlemlerle bulunması sonrasında kendisiyle yaptığımız istişarelerde, bu ay, Ağustos ayında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Dönem Başkanlığını üstlenen Fransa’nın Dönem Başkanlığı içinde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde Suriyeli mülteciler konusunda dışişleri bakanlarının katılımıyla özel bir oturum yapılması kararı alındı. Bu çerçevede sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine üye olan ülkeler değil, komşu ülkeler de bu oturuma davet edildi. Bu bizim açımızdan son derece önemli bir gelişmedir. Her şeyden önce mülteciler sorununun sadece komşu ülkelerin üstünde kalması, bütün yükün komşu ülkelerce taşınması gibi bir durum yaratmıştır. Halbuki bu ülkelerin sınırlarına ulaşılmıştır. Birleşmiş Milletler sisteminin tümüyle ve etkin bir şekilde devreye girmesi ve bu sorunun daha da büyümeden Birleşmiş Milletler’in alacağı tedbirlerle sorunun önüne geçilmesi büyük bir önem taşımaktadır.

Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde yarın yapılacak olan oturuma katılmak üzere New York’a biraz sonra hareket edeceğiz. Bu oturumda özellikle Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik olarak uygulamakta olduğu politika, yaklaşım, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleriyle paylaşılacak ve karşı karşıya kaldığımız sorunlar çerçevesinde Birleşmiş Milletler’in etkin adımlar atması talep edilecektir.
 
Ayrıca, ikili temelde de ilgili ülkelerle Suriye bağlamında yoğun istişareler yapma imkânı bulacağız. Bir an önce bu sorunun çözülmesi, Suriyeli kardeşlerimizin, Türkiye’de misafir olarak ağırladığımız Suriyeli kardeşlerimizin, evlerine, şehirlerine, yurtlarına, köylerine dönmelerinin temin edilmesi konusunda şimdiye kadar uyguladığımız yaklaşımı sürdürmeye devam edeceğiz. Ümit ederiz ki en kısa zamanda Suriye’de, Suriye halkının talepleri doğrultusunda bir siyasal değişim ve reform süreci yaşanır, geçiş süreci tamamlanır ve Suriyeli kardeşlerimiz huzur içinde evlerine geri döner. Türkiye ile Suriye arasında ve halklarımız arasındaki ebedi kardeşlik de sağlam temeller üzerinde yürür, devam eder diye ümit ediyoruz. Bu konuda gerekli bütün adımları Birleşmiş Milletler zemininde atmaya kararlıyız.

SORU- Efendim bir sorum olacaktı bu toplantıyla ilgili olarak. Bu toplantıdan Türkiye’nin somut beklentisi nedir? Daha etkili adımlar dediğiniz zaman bunu biraz açar mısınız? Yani bir fon kurulması, insani yardımların artırılması mı yoksa donörler toplantısı ya da Rusya ve Çin olmasına rağmen bir karar çıkması zor gözüküyor ama. Güvenlik boyutu için güven bölge için bir siyasi irade ortaya konması nedir Türkiye’nin beklentisi?

Bir diğer sorum da çok tartışma yarattı. Apaydın kampıyla ilgili olacak. Yine siz de açıklamıştınız ama ondan sonra da çeşitli açıklamalar geldi partilerden milletin vekilinin nasıl bir güvenlik sorunu yaratabilir şeklinde ifadeler kullanıldı. Acaba Apaydın kampı hiç açılmayacak mı?
 
DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Öncelikle Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin özel bir oturumda ve dışişleri bakanlarının katılımıyla mülteciler konusunu ele alması, konunun ciddiyetini göstermesi bakımından önemli bir adımdır. Ama bu önemli adımın somut birtakım sonuçlar doğurması da beklentimizdir. Biraz önce söylediğim gibi, Suriye rejimi muhalefetin dozu arttıkça ve birçok şehirlerde kontrolü kaybettikçe, etkin hava kuvvetleri kullanarak uzaktan şehirlerin bombardımana tabi tutulmasına dayalı bir politika geliştirdi son aylarda. Tabii bu meskûn alanlara top atışlarının ötesinde helikopterler ve uçaklarla yapılan saldırılar, bu şehirlerden büyük bir insan göçünü beraberinde getirdi. Sadece bir rakam olarak zikretmek gerekirse, 1 Nisan’da Sayın Annan misyonuyla başlayan ateşkes ilanı 11 Nisan’da yapıldığında Türkiye’deki sığınmacı sayısı 12-13 bin civarındaydı, şimdi ise 80 bini aştı. Özellikle Halep’te ve Azaz’da bütün savaş kurallarını dahi hiçe sayarak sivil alanların havadan bombardımana tabi tutulması sonrasında büyük kitleler halinde Suriyeliler Türkiye’ye doğru hareketlendi. Şimdi tabii buna paralel olarak Türkiye, üstlendiği tarihi ve insani sorumluluk doğrultusunda kamp sayısını artırdı, yeni kamplar kurduk. Fakat ne kadar kamp kurarsanız kurun, bu hava bombardımanı sürdükçe aynen Bosna’da yaşanan olaylarda olduğu gibi şehirlerin uzaktan top ateşine tutulması suretiyle yürütülen politikalar daha çok sayıda insanın kaçmasına, Türkiye’ye sığınmasına yol açabilir.
 
Biz birçok vesileyle Sayın Başbakanımız, bendeniz ifade ettik; tabii Türkiye, Suriyeli kardeşlerine bu zor şartlarda elinden gelen yardımı yapmaya kararlıdır. Ancak, iyi şartlarda kamp imkânı sağlama dışında 100 bini aşan rakamlar, 100 binlerle ifade edilen rakamlara ulaşıldığında artık bu sorun herhangi bir ülkedeki bir iç çatışma sorunu olmaktan çıkar, uluslararası nitelikte bir sorun haline dönüşmüş olur. Bu uluslararası sorunun da yükümlülüğünü, bütün sorumluluğunu bir komşu ülke olarak sadece Türkiye’den gereğini yapmasını beklemek kimsenin hakkı değil. Türkiye üzerine düşeni yapar. Ancak bu meselenin, böyle uluslararası bir sorunun nihai çözüm mercii de Birleşmiş Milletler’dir. Biz şimdiye kadar sürekli Birleşmiş Milletler mekanizmasını harekete geçirmeye çalıştık, ama malumunuz, özellikle siyasi konularda Rusya ve Çin’in vetoları bu mekanizmanın devreye girmesini güçleştirdi. Ama bu bir insani konu, yani burada siyasi bir taraf tutmanın ötesinde insani bir trajedi var. Yarın sınırlarımızın öte tarafında onbinlerce insan biriktiğinde, ki birikebilir çünkü içeride biz kampları kurma sürecinde iken bir taraftan da olaylar devam ediyor, ne olacaktır. Biz ayrıca Suriye içine de yoğun insani yardım gönderme çabası içindeyiz; yiyecek, gıda yardımı, ilaç yardımı özellikle. Suriye içindeki bu sığınmacıların korunması ve orada mümkünse kamplarda barındırılması konusunda Birleşmiş Milletler’in devreye girmesini bekliyoruz. Bununla ilgili uygun yöntemlerin, modalitelerin geliştirilmesi lazım ki bu mesele Suriye’den dışarıya ihraç edilen bir sorun olmaktan çıksın. Bu çerçevede Birleşmiş Milletler ilgili Genel Sekreter Yardımcısı Sayın Valerie Amos’la defaatle telefon görüşmelerimiz oldu. Mülteciler Yüksek Komiseri Sayın Guterres’le de görüşmelerimiz oldu, kendisi yakındaTürkiye’yi de ziyaret edecek. Biz bu çerçevede bundan sonra daha somut adımlar atılmasını bekliyoruz.

İkinci konuya gelince; gerçekten tartışmaları ben de yakından takip ediyorum. Ve açıkçası birçok açıdan üzücü buluyorum. Pazartesi günü de bu konuda bir açıklama yapmıştım. Şimdi her şeyden önce bazı konuların siyasi mülahazaların ötesinde tutulması lazım. Bu konular, özellikle insani konular ve Türkiye’nin milli menfaatleri ve uluslararası itibarı sözkonusu olduğunda siyaset üstü bir yaklaşımı benimsemek hepimizin görevidir. Bu konuda gerekli açıklamalar yapıldı. Ama buna rağmen özellikle ana muhalefet partisinden dediğiniz tarzda bir yaklaşım devam ediyor.

Bir kere her şeyden önce kamplar dışarıdan ziyaretçilere, milletvekillerimizin, Meclisin ziyaretlerine kapalı olmamıştır. Göz ardı edilen bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum; 18-19 Ocak 2012 tarihinde aralarında CHP’li Milletvekilinin de olduğu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu’nun bir alt komisyonu Mülteciler Alt Komisyonu kamplara Yayladığı ve Altınözü, o zaman sayıları daha azdı kampların, kamplara ziyarette bulundu. O zaman da bu kamplarda silahlı eğitim verildiği, birtakım huzursuzluklar olduğu, asayiş problemlerinin yaşandığı ve kötü muamele olduğuna dair bazıları Suriye basınında çıkıp Suriye basınından Türkiye’ye intikal eden iddialar mevcuttu. Ben dün bütün bu inceleme komisyonunun hazırlamış olduğu raporu detaylı bir şekilde bir kez daha okudum. Apaydın’ı söylemiyorum, o rapora konu olan Yayladağı ve Altınözü Kampıdır, Apaydın daha sonra ihtiyaca istinaden kurulmuş ve genişlemesi ihtiyacı hasıl olmuştur, ki o da ulusal mevzuatımıza uygundur. 11 Ağustos 1941 tarihli muharip yabancı askerlerin Türkiye’ye iltica edenler hakkındaki kanun ve Kasım 1995 tarihli yine bu çerçevede yapılan yönetmelikler çerçevesinde, gelen yabancı asker muharip ubayların ve askerlerin ayrı bir kampta tutulması bir mevzuat gereğidir, bir tercih değil. Bu konudaki ulusal mevzuatımızın bir gereğidir, Birleşmiş Milletler uygulamaları da bu çerçevededir. Şimdi o rapora bakıldığında bütün bu iddialar, o zaman iddia edilen bütün bu hususların, kamplar için söz konusu olan bu hususların, iddiaların yanlış olduğu, asayiş sorununun yaşanmadığı, Suriyelilere iyi muamele edildiği memnuniyetle görülmüştür. İddiaların aksine herhangi bir asayiş sorunu da yaşanmadığı memnuniyetle görülmüştür diye raporda kayda geçmiştir. Ancak, öyle bir hava yaratılmaya çalışılıyor ki, sanki Hükümetimiz milletvekillerimizin denetimine veya Meclis denetimine bir alanı kapatıyor gibi bir yaklaşım yanlıştır. Bize talep geldiğinde bu konularda her zaman açık davrandık. Ancak Apaydın kampıyla ilgili talep bir emrivaki şeklinde ve bir grup milletvekilinin oraya giderek bir basın açıklaması yaparak, zaten hassas olan bir alanda açıkçası tahrik edici ve söylentilere dayalı bir açıklama yaparak, hem o kampta kalanların güvenliği açısından sakıncalıdır, hem zaten hassas bir süreçten geçerken sınır vilayetlerimizdeki durum itibariyle sakıncalıdır. Bütün milletvekillerinden, bütün sivil toplum kuruluşlarından öncelikle beklediğimiz husus; sorumluluk içinde davranmaları ve bu kritik geçiş sürecinde insani kaygıların ve Türkiye’nin itibarını ve milli çıkarlarını öne almalarıdır. Usulüne uygun şekilde yapılan müracaatlara da biz hiçbir zaman kayıtsız kalmadık. Nitekim dün Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanı Sayın Ayhan Sefer Üstün aradılar, Komisyon olarak burayı ziyaret etmek istediklerini söylediler, Dışişleri Bakanlığımıza da bu konuda bugün başvuruda bulanacaklarını söylediler. Biz Sayın Başbakanımızla da istişare ederek bu talebi olumlu karşıladık. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilgili komisyonunun ve bu sorumluluk içinde davranacağına inandığımız bütün o komisyon üyelerinin Apaydın kampı dâhil her yere ulaşımları, iletişimleri sağlanabilir. Bugün itibariyle bu talebe hemen olumlu cevap verilecektir. Ve aynen 18-19 Ocak 2012’de olduğu gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun mültecilerle ilgili alt komisyon üyeleri Apaydın Kampı da dâhil istedikleri her yere gidip inceleme yapabileceklerdir ne zaman isterlerse. Bugün itibariyle bu sabah müracaat edeceklerini söylediler, biz de memnuniyetle dedik. Bugün gerekli izinler çıkar, ne zaman isterlerse gidebilir. Burada önemli olan, her bir milletvekilinin yanına basın mensuplarını alarak bir açıklama yapmak ve olayı tahrik etmek amacıyla davranmamalarıdır. Kim olursa olsun böyle bir güvenlik sorunu yaşayan ve her biri zulümden kaçarak gelmiş, tek başına da yine biraz önce bahsettiğimiz kanun ve yönetmelik çerçevesinde özel muameleye tabi tutulması gereken subayların, ki bunlar sıradan sivil vatandaşlar değildir, güvenliğini tehlikeye sokmamalıdır. Birçoğu büyük engelleri aşarak, kendi ordularının kendisine emredilen halkını öldür emrine uymayarak kaçmış gelmişlerdir. Hatırlarsanız geçen sene bu konuda bir subayın, Suriyeli bir subay olan Harmuş’un kamplardan ayrıldıktan sonra kaybolması üzerine içeride ve dışarıda ne kadar büyük bir eleştiriye maruz kaldığımızı herkes hatırlayacaktır. Dolayısıyla bizim bu konudaki tutumumuz açık ve nettir. Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilgili komisyonundan gelen her türlü teklif olumlu değerlendirilir. Ama basın mensuplarıyla birlikte bu anlamda sorumsuzca yapılacak girişimlere de izin verilmeyecektir. İlk fırsatta ümit ederiz Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeleri bütün kamplara ziyareti gerçekleştirecektir. Ayrıca, basın mensuplarımıza da, güvenlik içinde yapacakları bazı ziyaretlere de izin verilecektir.

Geç kaldık, müsaadenizle…

SORU- Temel sorun ne, kamplarla ilgili sıkıntı nedir? Muhalefet bir şeyler söylüyor. Güvenlik midir?

DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU- Şimdi bakın 80 bin kişiyi Türkiye’de bir vilayetten başka bir vilayete taşısanız dahi birtakım sorunlar yaşanır. Burada başka bir ülkeden, başka şartlardan, zor koşullarda, büyük travmalar yaşayarak, ailesinin bazıları tümünü kaybederek, bazıları tecavüze uğramış olarak hanımları ve eşleri ile birlikte gelerek psikolojik travmalar yaşamış, yaralanmış, aileleri dağılmış insanlar geliyor. Bunların psikolojilerini, bunların şefkat ihtiyaçlarını karşılayacak her türlü imkânı biz seferber ediyoruz. Bu anlamda tabii ki bazı sorunların yaşanması mümkündür, büyük bir travma yaşanıyor. Ama Türkiye bütün uluslararası örgütlerin, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin de içinde olduğu bütün uluslararası örgütlerin takdirini toplayan ve önümüzdeki mülteci sorunlarına örnek teşkil edeceği ifade edilen son derece başarılı bir uygulama gerçekleştirilmiştir, bu uygulamayı da sürdüreceğiz.

Peki, çok teşekkür ederim.