İSVİÇRE DIŞİŞLERİ BAKANI IGNAZİO CASSİS- Hanım efendiler, beyefendiler,
sayın basın mensupları, sevgili meslektaşım, sevgili mevkidaşım, Türkiye
Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, sevgili dostum,
davetimize icabet edip İsviçre’ye geldiğiniz için çok teşekkür ediyorum
ziyaretiniz için. Bugün sizi bende ağırlamak benim için büyük bir mutluluk.
Bu resmi ziyaretiniz, benim geçen yıl Türkiye’ye yaptığım ziyaretin iadeyi
ziyareti. Geçen yıl Temmuz ayında Ankara’yı ziyaret etmiştim ve bu fırsatla
iyi ilişkilerimizi daha da yoğunlaştırmaya karar vermiştik düzenli
görüşmeler yoluyla. İşte bunu göstermek ve bu güzel iradeyi uyguladığımızı
da göstermek için bugün Türk mevkidaşım İsviçre’de bulunuyor.
İsviçre ile Türkiye çok uzun yıllardır yakın ilişkiler içerisinde ve çok
boyutlu farklılaşmış ikili ilişkiler içerisinde. İsviçre’de geniş çaplı bir
Türk diasporası, 130 binden fazla Türk kökenli kişi yaşamakta. Bu sayede
açık ve yapıcı bir diyalog oluşturabildik çok farklı konularda, en hassas
konularda bile.
Türkiye, dünya çapında öncelikli bir ortak İsviçre için. Genel yabancı
siyasetimiz stratejisi bağlamında Türkiye’yi öncelikli bir ortak olarak
görüyoruz. Güvenlik ve göç gibi önemli konularda, ekonomi konularında ve
çok taraflılık konularında çok yakın ilişkiler içerisindeyiz. İki ülkemiz
aynı zamanda çok yoğun ekonomik ilişkiler içerisinde. İsviçre, Türkiye’de
önemli bir yatırımcı, 16 binden fazla istihdam yaratmakta. 300’den fazla
İsviçre şirketi hâlihazırda bütün Türkiye’de faaliyet göstermekte. İşte
ilişkilerimizi yoğunlaştırma iradesi çerçevesinde bugün ikili bir ilişki
gerçekleştirme, kültür varlıklarının korunması bağlamında bir ikili anlaşma
gerçekleştirme konularını görüştük ve ayrıca serbest ticaret EFTA
Anlaşmasının gözden geçirilmesi, güncelleştirilmesini görüştük ve bazı
konuları netleştirdik, örneğin vatani hizmet, askeri hizmet konularında
çeşitli kanun değişiklikleri oldu çünkü Türkiye’de bu konuda.
Çok uzun tarihlerden beri süre gelen iyi ilişkilerimiz sayesinde çok samimi
ve açık bir görüşme yapabildik, çok teşekkür ediyorum sevgili dostum
Mevlüt.
İnsan haklarına saygı, ifade ve görüş özgürlüğüne saygı veya gazetecilerin
çalışmaları gibi hassas konularda da çok samimi konuşabildik. Bir İsviçreli
gazetenin akreditasyonu konusunda görüşebildik ki bunu bekliyorduk.
Ayrıca, tabii ki hukuk devleti ve bazı kaygılarımızdan da bahsedebildik
temel özgürlükler konusunda.
Kısaca konsolosluk düzeyindeki konulara da değindik. Çifte vatandaşların
bazen olabilen konuları konusunda ve bu bağlamda bu sabah bu konuda da
birkaç kelime görüşme yaptık.
Ve tabii ki pandemi krizi konusuyla açtık çalışmalarımızı bu sabah ki bu
İsviçre’yi çok yakından ve Türkiye’yi de oldukça kuvvetli bir şekilde
etkileyen bu pandemi ki bizi etkilemeye devam edecek, vatandaşlarımızın
hayatını etkilemeye devam edecek.
Ekonomik ilişkilerimiz bu konuda çok fazla etkilenmedi, şimdilik çok güzel
gidiyor, olumlu gidiyor. Fakat İsviçre sene sonunu bekliyor, bakalım
ihracat, sanayi gibi konularda, alanlarda acaba pandeminin olumsuz etkileri
olacak mı diye bakacağız.
Öncelikle Türkiye’ye teşekkür de etmek istiyorum, çok güzel ve kıymetli bir
işbirliği gösterdiniz. Türkiye’de kalmış olan 300’den fazla İsviçreli
turistin Türkiye’den İsviçre’ye dönebilmesini sağlayabildiniz çok kıymetli
işbirliğiniz sayesinde.
Ayrıca, bölgesel konulardan da söz ettik, Suriye konusundan söz ettik,
Libya’dan bahsettik, İsrail-Filistin konusundan ve Kıbrıs konusundan
bahsettik.
Hatırlarsınız belki, geçen yıl İsviçre bu konuda yardım ve desteğini
önermişti Türkiye’ye, aynı zamanda Yunanistan’a da ve Kıbrıs Cumhuriyetine
de bu konularda, bu ilişkiler konusunda ve hidrokarbür ve araştırma
çalışmaları konusunda yardımcı olabileceğimizi belirtmiştik, bütün yıl
boyunca da bu konudaki düşüncelerimizi daha da ileriye taşıdık. Ve bu yaz
olanları gördünüz, Avrupa Birliği’nin bir müdahalesi söz konusu oldu, bu
konuları da konuştuk ve yeni destek imkânları düşündük tırmanın azaltılması
için, gerginliklerin azaltılması için Türkiye ve çevre ülkeler konusunda,
yani Yunanistan, Kıbrıs ve Avrupa Birliği arasındaki gerginliğin
azaltılması konusunda.
Bizler Türkiye’nin göç yönetimi konusundaki çabalarını çok desteklemeye
devam ediyoruz. Türkiye 4 milyon göçmeni ağırlıyor kendi topraklarında ve
bize çok önemli temel bir yardım sağlıyor bu sayede, bir güvenlik supabı
gibi aslında Türkiye bu göç konularında. Ve bu konuda bir istikrar, durumun
istikrarı, Libya’daki durumun da istikrarı bu konuyu etkileyecek.
Tabii ki Akdeniz’den geçen göçmenlerin göç yolunu da bu şekilde çözebilmeyi
ümit ediyoruz. Bu şekilde her türlü yasa dışı göçü artık durdurmak amacımız
bu, tabii ki Avrupa Kıtasında hiç kimsenin istemediği bir durum.
Ben burada durayım, size bir kez daha teşekkür edeyim Sayın mevkidaşım
dostum Mevlüt. Bize zaman ayırdınız, İsviçre’yi ziyaret ettiniz, bize şeref
verdiniz. Sözünüzü tuttunuz, yılık görüşmelerle, düzenli görüşmelerle
ilişkilerimizi yoğunlaştıracağız, daha sonra öğle yemeğinde de çalışmaya
devam edeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum geldiniz için.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Öncelikle Bakan Cassis’e, sevgili dostum Ignazio’ya yaptıkları davet için
ve sıcak misafirperverlik için gönülden teşekkür ediyorum.
Özellikle Bakan Cassis’in, sevgili dostum Ignazio’nun geçen sene Türkiye’ye
yaptığı çok güzel ziyaretin karşılığı olarak bugün İsviçre’de Bern’de
bulunmaktan mutluluk duyuyorum. Ve aramızdaki bu diyalogun ve işbirliğinin
her düzeyde devam etmesi arzusundayız iki taraf olarak. Geçen yılki
ziyarette konuştuğumuz konuların takibini yıl içinde yapmıştık, yaklaşık 1
sene önceydi ve bundan sonraki süreçte de farklı konularda nasıl adımlar
atacağımızı bugün değerlendirme fırsatı bulduk. Ve bundan sonra daha
düzenli ve daha sık bir şekilde bir araya gelmemiz lazım sadece Dışişleri
Bakanları olarak değil her düzeyde.
Diğer taraftan, iki ülke arasındaki bağlar gerçekten tarihi ve çok boyutlu.
Türkiye’yi de yakından ilgilendiren Lozan, Londra’yla birlikte anılan Zürih
Anlaşmaları gibi, Kıbrıs’ı da ilgilendiriyor, önemli anlaşmalar İsviçre’de
geçmişte imzalandı.
Burada yaşayan vatandaşlarımız bizim için önemli bir dostluk köprüsüdür. Ve
bugün tabii konsolosluk meselelerini de ele alma fırsatı bulduk. Ve terörle
mücadele konusunda da birlikte nasıl işbirliğimizi artırırız, bunları da
konuştuk. Çünkü burada yaşayan vatandaşlarımıza yönelik özellikle FETÖ ve
PKK destekçilerinin veya üyelerinin ciddi taciz ve saldırıları var, ayrıca
Zürih Başkonsolosluğumuza da sürekli PKK’lıların fiziki saldırıları var. Bu
konuda birlikte adım atmamız gerekiyor.
Ayrıca, ikili ticaret hacmimiz geçen yıla göre pandemiye rağmen yüzde 30
arttı. Bu süreçte bu yıl için gerçekten inanılmayacak bir rakam, ama
rakamlar ortada. Bu da iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin büyük ne
kadar güçlü olduğunu gösteriyor ve bu ticaret hacmini daha da arttırmamız
gerekiyor. Bu EFTA Serbest Ticaret Anlaşmasının onaylanmasından sonra daha
da artacak. Tabii bu arada İsviçre lehine ciddi bir açık var, bu açığı da
dengelememiz lazım daha sağlıklı gidebilmesi için. Bunu dengelemenin
yollarından bir tanesi de yatırımları arttırmak. İsviçre’nin Türkiye’deki
yatırım miktarı 919 firma var şu anda, 3 milyar Doları aştı. Türk
firmalarının İsviçre’deki yatırım miktarı ise 1 milyar Dolar. Burada da
bizim lehimize bir fark var. Dolayısıyla bunları arttırarak, dengeleyerek
birlikte götüreceğiz, bunun modalitelerini bugün konuştuk.
Ve geçen sene 310 bini aşkın İsviçreli ülkemizi ziyaret etti turist olarak.
Pandemiden etkilendik, hepimiz etkilendik. Ama pandemi döneminde bile
İsviçre’den turistler Türkiye’ye geliyor. Ve özellikle bu süreçte
İsviçre’nin Türkiye’yi riskli ülkeler grubuna dahil etmemesi önemli. Ve
İsviçre’den Türkiye’ye gelen turist sayısının bu aylarda her gün arttığını
görüyoruz. Uçak seferleri sayısında da artış var. Burada güvenli ve
sağlıklı turizm için birlikte çalışmamız lazım ve bu konuda tecrübe
paylaşımı yapmaya devam etmemiz lazım.
Ayrıca, Türk vatandaşlarının da İsviçre’yi ziyaret edebilmesi gerekiyor, bu
henüz gerçekleşmiş değil. Bu konuda da talebimizi ilettik.
Diğer taraftan pandemi döneminde de işbirliğimiz oldu ve özellikle
tahliyeler konusunda biz İsviçre’yi destekledik. İsviçre’deki
vatandaşlarımızın ki 360 vatandaşımızı tahliye ettik, tahliyesinde bize çok
destek oldular, çok teşekkür ediyorum.
Diğer taraftan, basınla ilgili konularda, düşünce özgürlüğü, basın
özgürlüğü, Türkiye’nin bu konularda bir problemi yok. Önemli olan, burada
teröristlerle diğerlerinin ayırt edilmesidir, darbecilerle. Türkiye’de
akreditasyonla ilgili izlenen bir süreç var ve bu sadece İsviçreli
gazeteciler için geçerli değil dünyanın neresinde olursa olsun Türkiye’de
çalışmak için gelenler için geçerli. Bu prosedürden sonra akreditasyon
işlemleri yapılıyor. Bahsettiğiniz İsviçreli gazete için de bu süreç
tamamlandı ve akreditasyon verildi. Kendisi Türkiye’de basın özgürlüğü
çerçevesinde tabii ki çalışmaya devam edecektir.
Diğer taraftan, bölgesel konuları da birlikte ele aldık. İsviçre’nin
bölgesel konularda, küresel konularda dengeli bir ülke olduğunu, objektif
olduğunu biliyoruz. O nedenle İsviçre’den herhangi bir arabuluculukla
ilgili ya da herhangi bir başka bir inisiyatifle ilgili teklif geldiği
zaman biz prensip olarak buna evet diyoruz. Akdeniz’le ilgili, Kıbrıs’la
ilgili de geçen sene önerileri olmuştu ve biz bu konularda İsviçre’nin
tekliflerine evet dedik. Zorlukları da kendilerine aktardık. Bugün
bunlardan neyi kastettiğimizi daha iyi görebiliyoruz son gelişmelerden
sonra. Türkiye olarak biz Doğu Akdeniz’de, Kıbrıs’ta hep yapıcı adımlar
attık, bunların karşılığını maalesef görmedik. Dolayısıyla biz de kendi
adımlarımızı haklarımızı korumak için attık. Türkiye hiçbir zaman
gerginliğin arttırılmasından yana olmamıştır, her zaman uzlaşı için çaba
sarf etmiştir. Ama diplomasi de bir tabir var, tango için iki kişi lazım.
Dolayısıyla sizin tek taraflı adımlarınız karşılık bulmazsa, o zaman bunun
bir anlamı olmuyor. Bunu da son zamanlarda gerek Rum Kesimin, gerekse
Yunanistan’ın politikalarında maalesef görmüş olduk.
Suriye konusunda görüş alışverişinde bulunduk, son gelişmeler hakkında
bilgi verdim. Aynı şekilde Doğu Akdeniz konusundaki gelişmeler hakkında da
bugün yaptığımız toplantılarda bilgilendirme yaptık. Ve AB ülkelerine, P5
ülkelerine gönderdiğimiz mektupları da Ignazio’ya takdim ettik ve orada
Türkiye’nin tezleri, ayrıca son gelişmeler hakkında bilgiler mevcut. Yine
Libya’da siyasi bir süreç için, kalıcı bir ateşkes için çaba sarf ediyoruz.
Diğer taraftan hepimizi ilgilendiren göç konularında daha samimi bir
işbirliği yapmamız gerekiyor, Avrupa Birliği de işin içinde olması
gerekiyor. Örneğin Libya’dan bize herhangi bir kaçak göçmen gelmiyor, ama
Avrupa’ya geliyor. Avrupa’ya kaçak göçmen gelmemesi için Libya’nın
kapasitesini güçlendirmek adına biz iki tane bot veriyoruz ve yedek
motorlarla beraber, çünkü kaçakçılar bu botlara saldırıyor, etkisiz hale
getiriyor. Neden? Bu ortak bir sorun. Hepimizin dünyada bir sorun.
Pandemiden sonra bu sorunla daha çok mücadele etmek durumunda olacağız,
birçok insan değişik sebeplerden dolayı evlerini terk edecek. Aynı şekilde
Lübnan’daki gelişmeler konusunda da Lübnan’a destek olmamız lazım.
Yaptığımız ziyarette hangi destekleri verebileceğimizi söyledik. Ayrıca,
ticaretin Lübnan’la devam etmesi gerekiyor. İsviçre için de önemli,
limanların işletmesi ya da yeniden yapılması dahil tüm bu konularda
işbirliğine hazırız.
Sonuçta gerek ikili meseleler bakımından, gerekse ilişkilerimiz bakımından,
gerekse bölgesel konular açısından son derece verimli toplantılar
gerçekleştirdik. Ignazio’nun söylediği gibi çalışma yemeğinde bazı konuları
ele alacağız, konuştuğumuz bazı konularda da biraz daha detaylı konuşma
imkânımız olacak.
Ben tekrar hem daveti için, hem de bu fırsat için çok çok teşekkür
ediyorum.
SORU- Sayın Bakan, Doğu Akdeniz’de sular iyice ısındı, herkes orada meydana
gelebilecek bir çatışmadan korkuyor. Yunanistan ve Fransa ortak bir
tatbikat başlattı, sizin de kişisel girişimleriniz var. Avrupa Birliği
bakanları da bugün olağanüstü toplanacak. Bu konudaki düşüncelerinizi
alabilir miyiz? Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Evet, maalesef
gerginlik arttı, ama bu gerginliğin sorumlusu Türkiye değildir ve
Yunanistan’dır özellikle. Biz faaliyetlerimizi, özellikle sondaj
faaliyetlerimizi başlatmak için 2018 yılına kadar sabırla bekledik. Oysa
hem Yunanistan, hem de Rum Kesimi 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’yi
dışlayıcı tek taraflı bu faaliyetleri sürdürdüler, başlattılar. Örneğin Rum
Kesimi 2011’de sondajlara başlattı, biz 2018’de başlattık.
Sonuçta Türkiye hem Kıbrıs Türk halkının, hem de kendi haklarının korunması
için adım atmak durumunda kaldı, attık. Fakat bu süreçte son zamanlarda
gerek Avrupa Birliği’nin ve bazı Avrupa Birliği ülkelerinin, özellikle şu
anda AB Konsey Başkanının, yani Dönem Başkanı Almanya’nın ricası üzerine
biz iyi niyet gösterisinde bulunduk ve diplomasiye bir alan açmak için
faaliyetlerimizi geçici olarak durdurma konusunda ricaları olmuştu. Bu
konuyu zaten Cumhurbaşkanımız da açıkladı. Ve biz burada gerçekten iyi
niyet gösterisinde bulunduk, diyalog ve diplomasiyi her zaman biz
savunuruz. Fakat tam böyle bu süreç içerisinde Yunanistan Almanya, Borrell,
diğer ülkelerden habersiz gitti Mısır’la bir anlaşma imzaladı. Tam böyle
önümüzdeki diplomasiyle ilgili süreçte neler yapabileceğimizi
açıklayacağımız bir dönemde yaptı, bu iyi niyetle bağdaşmaz. Anlaşmanın
içeriğiyle ilgili ben kendi tezimi savunurum. Anlaşmanın içeriğinden
bağımsız olarak bu ülkeler ve AB böyle bir çaba sarf ederken Yunanistan’ın
ki biz zaten uyarmıştık AB ülkelerini ve Almanya’yı, Yunanistan’dan
göreceksiniz negatif adımlar gelecek diye, bizi haklı çıkarttı.
Yunanistan’ın böyle bir adım atması kabul edilemez. Dolayısıyla bu süreçte
şu anda geldiğimiz noktada suçlanacak bir ülke varsa o da Yunanistan’dır.
Biz de tabii ki bu anlaşmadan sonra tekrar sismik araştırma gemimiz Oruç
Reis’i bölgeye gönderdik, kendi kıta sahanlığımıza gönderdik, kimsenin
alanına değil ve 2000’li yıllarda esasen ilan ettiğimiz kıta sahanlığına.
Ayrıca, 2009 ve 2012’de ruhsat verdiğimiz alanlara gönderdik. Yani kıta
sahanlığımızın batı sınırlarını Libya’yla anlaşmadan önce belirlemiştik, o
bölgede değil. Daha önceki belirlediğimiz ve lisans verdiğimiz alanlara.
Şimdi biz tabii ki tırmanmayı istemeyiz, ama Yunanistan’ın da aklıselim
davranması lazım. İki gün önce akşam yaptığı gibi Oruç Reis Gemimizi taciz
etme gibi girişimlerde bulunmasın, bunun karşılığını alır. Biz her zaman
diplomasiden yanayız, biz her zaman siyasi diyalogla barışçıl yoldan tüm
meselelerin hallinden yanayız. Cumhurbaşkanımız da ne dedi, tüm ülkelerle
oturup Doğu Akdeniz’de herkesin kabul edebileceği hakça paylaşım konusunda
işbirliğine ve anlaşmaya varız dedi. Ama Yunanistan şunu diyorsa, kuralları
ben belirlerim, ondan sonra gel oturalım diyorsa, bu böyle işlemez, bunu da
hem masada, hem sahada işlemeyeceğini gösterdik, gösteriyoruz.
Yani burada çok komik şeyler var, ben uzatmak istemiyorum, zaman kısıtlı,
ama Yunanistan’ın bu maksimalist yaklaşımlardan vazgeçmesi lazım. Meis
adası Türkiye’ye, Kaş’a, benim şehrim Antalya’ya 2 kilometre uzaklıkta,
Yunanistan ana karasına 580 kilometre uzaklıkta ve 2 kilometrekarelik
küçücük bir adacık. Yunanistan bu adacık için 40 bin kilometrekare kıta
sahanlığı istiyor. Hangi uluslararası hukukta, denizcilik hukukunda bu var?
Yani artık Avrupa Birliği’nin de Yunanistan’ı şımartmak yerine, koşulsuz
destek vermek yerine aklıselim düşünmeye davet etmesi gerekiyor yani bu
konuları çözmek istiyorsak.
Bu arada İsviçre’nin gayet dengeli, objektif, iyi niyetli teklifleri oldu
arabuluculuk için veya bazı inisiyatifler için. Biz prensip olarak tamam
dedik, okey dedik. Bunları da inşallah önümüzdeki süreçte çalışmaya devam
edeceğiz.
Burada Fransa’nın özellikle gerginliği arttırıcı adımlardan da kaçınması
gerekiyor, yani böyle kabadayılıkla bir yere varamazlar. Gerek Libya’da,
gerek Suriye’de, kuzeydoğu da Irak’ta devlet kurdurma çalışmaları,
Akdeniz’de. Yani Avrupa Birliği’nin böyle güvenilir bir örgüt olarak
diyaloğu ve diplomasiyi desteklemesi gerekiyor. Bu tür adımların da bir
etkisinin olmayacağını Türkiye üzerinde bunu da söylemek isterim.
Teşekkür ediyorum.
SORU- Çok teşekkürler. Kısmen aslında soruma cevap vermiş oldunuz. Hepimizi
kaygılandıran bir soru, meslektaşımın Türk meslektaşımın sorusuna
eklemleyeyim, Akdeniz de gerginlikler var, aynı zamanda Türk sınırlarının
dışında Suriye’de, Libya’da da bulunuyorsunuz Sayın Bakan Türkiye olarak.
Peki, ne cevap veriyorsunuz? Türkiye bir askeri güç oluşturacak mı, bu
konuda kaygılanan kişilere ne cevap vermek istersiniz? Ortadoğu’da askeri
güç olacak mı Türkiye?
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.
Türkiye her şeyden önce hiçbir ülkenin toprağında gözü olmayan bir ülkedir.
Türkiye gittiği yere ecdadımız gibi adalet götürür ve gittiği her yerde de
adalet için, barış için çaba sarf eder.
Bizim yanı başımızda Suriye’de, Suriye’deki barış için ve özellikle 4
milyon Suriyeli göçmen artı 7 milyon içerideki yerinden edilmiş insanlar
için yaptığımız çabaları görmezden gelip Türkiye Suriye’de dereniz bu
Türkiye’ye haksızlık olur. Yanı başımızda bizi tehdit eden, yüzlerce
insanımızı oradaki saldırılarla –Suriyeliler dahil bizde yaşayan- öldüren
terör örgütüne karşı yani teslim olmamızı beklersiniz, o da çok yanlış,
hayalci bir tutum olur. Biz, bize yönelik bir tehdit olduğu zaman, gerek
Irak’ın kuzeyinde, gerekse Suriye’de biz bununla mücadele ederiz.
Şimdi benim sorum şu: Suriye’de DEAŞ’la Türkiye mücadele ederken, Suriye ve
Irak’ta 4 bine yakın DEAŞ’lı teröristi etkisiz hale getirirken, yabancı
terörist savaşçıları yakalayıp gereken işlemi yaparken ülkelerine iade ya
da içeride Türkiye çok iyi. Ama PKK’yla mücadele yaparken Türkiye
Suriye’de, bu çifte standarttan kurtulduğumuz zaman zaten kendi kendimize
bu soruların cevabını objektif bir şekilde vermiş oluruz.
Diğer taraftan, biz Libya’da kimle çalışıyoruz? Meşru Hükümetle. Yani BM
tarafından kabul edilen, Libyalılar tarafından imzalanan anlaşmayla
işbaşına getirilen meşru Hükümetle çalışıyoruz. Bugün Türkiye’nin desteği
olmasaydı bu savaş Trablus için de şehir içinde bir savaşa dönüşecekti ve
10 sene daha devam edebilirdi. Bugün Hafter bile ateşkes diyebiliyorsa,
öncesi demiyordu Moskova’da ve yine Berlin’de, bugün diyebiliyorsa bu
sahadaki dengenin sağlanmasındandır. Biz iki ülke arasındaki meşru
anlaşmalar çerçevesinde Libya Hükümetine teknik destek veriyoruz, eğitim
veriyoruz, danışmanlık veriyoruz vesaire. Dolayısıyla bizim oralarda gidip
de askeri konuşlanmayla ülkeyi ele geçirme gibi bir derdimiz yok. Buraların
siyasi istikrarı ve buraların barışı hepimiz için önemlidir. Biz bunun için
çaba sarf ediyoruz.
Siz Hafter’e destek veren Fransa başta olmak üzere Mısır, Birleşik Arap
Emirlikleri, hatta Moskova da şimdi destek veriyor Wagner Grubuyla, bunlara
meşru olmayan birisine niye destek veriyorsunuz diye sormak yerine,
Türkiye’nin barış için ve ateşkesin tesisi için çabalarını görmezden gelip
sorgulamaya kalkarsanız Türkiye’ye haksızlık etmiş olursunuz. Bizim tüm bu
konulardaki tutumumuz açık, net, şeffaf ve uluslararası hukuk çerçevesinde.
Ayrıca, her ülke kendi çıkarlarını, haklarını korumakla mükelleftir ve
Türkiye olarak, Türkiye Cumhuriyeti olarak ve hükümetlerimiz olarak bizim
de yapmaya çalıştığımız budur. Bizim kimsenin hilafına bir çaba içinde
olmamız söz konusu olmaz. Ama Türkiye’nin tüm bu konulardaki katkıları,
ayrıca insani konularda ve göç konusunda -Ignazio’ya çok teşekkür ediyorum
üstlendiği sorumluluklar için- ancak Türkiye’ye teşekkür edilmelidir.
Çok teşekkür ediyorum.
SORU- Sayın Bakanım, hoş geldiniz. Sabah Gazetesi Mehmet Çek.
Efendim, dün ABD’li yetkililer tarafından İsrail ile Birleşik Arap
Emirlikleri arasında ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde bir bildiri
yayınlandı, dünyada bunu değişik tepkiler var. Türkiye’nin bu konudaki
değerlendirmesini alabilir miyiz efendim? Teşekkür ederim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum. Bu konuyu da
kısaca Ignazio Cassis’le biraz önce değerlendirdik. Her şeyden önce bu
anlaşmanın yanlış olup-olmadığına bakmak için, Filistin’in tepkisine bakmak
lazım ve Filistin çok şiddetli bir şekilde karşı çıktı, hatta büyükelçisini
Abu Dabi’den çekti. Dolayısıyla bu anlaşmayı desteklemek mümkün değildir.
Esasen bu anlaşmanın amacı, bugün hepimizin ölü doğdu dediğimiz sözde
yüzyılın anlaşmasını desteklemek için Amerika’nın artık yönlendirmesi
diyelim, arabuluculuğu diyelim, baskısı diyelim, ne derseniz deyin,
Amerika’nın öncülüğünde yapılmış bir anlaşmadır, amacı da yüzyılın
anlaşmasına destek olmaktır.
Bu anlaşma aynı şekilde iki devletli çözümü adeta ortadan kaldırmaya
yöneliktir. Diğer taraftan, bu anlaşma Birleşik Arap Emirlikleri’nin de
üyesi olduğu Arap Ligi’nin ve Arap Barış Planının ki İslam İşbirliği
Teşkilatı da bunu desteklemiştir, tek taraflı ortadan kaldırılmasını
amaçlıyor. Yani burada gerçekten baktığımız zaman Birleşik Arap
Emirlikleri, Abu Dabi tek taraflı bir şekilde bu Arap Barış İnisiyatifini
ortadan kaldırmaya çalışıyor. Yani bunun Filistin davasına hizmet eden bir
anlaşma olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Zaten Abu Dabi Yönetimi
yıllardır Filistin Yönetimini zayıflatmak için, Dahlan’ı işbaşına getirmek
için her türlü oyunları çevirdiler. Orayı zayıflatıyor, niye? İsrail’in bu
planına destek olmak için, yani işgal planına destek olmak için yapıyor. Ve
diğer bazı Arap ülkelerine de özellikle Filistin konusunda sesinizi fazla
çıkarmayın diye de her zaman baskı yapan bir ülke. Yani bölgenin
istikrarsızlığı için sürekli çaba sarf eden bir ülke. Dolayısıyla kendi
çıkarları için ya da kendi çıkarları uğruna Filistin davasına ihanet
ettiğini de açık net bir şekilde söylüyoruz. Zaten biz yaptığımız Bakanlık
açıklamasıyla da bu konulardaki tutumlarımızı tüm dünya kamuoyuyla
paylaşmış bulunuyoruz.
SORU- Serbest Ticaret Anlaşmasından bahsettiniz, peki İsviçre neden bunu
uygulamıyor şimdilik ve insan hakları durumuyla bağlantılı mı, bu onun ön
koşulu mu?
İSVİÇRE DIŞİŞLERİ BAKANI IGNAZİO CASSİS- Bugün bundan bahsettik gerçekten,
Serbest Ticaret Anlaşmasının güncelleştirilmesi söz konusu. Ama şu anda
hâlihazırda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülüyor, bunun Meclis
imzasından geçmesi gerekiyor. Bu Meclis imzasından geçtiği andan itibaren
de iki ülke arasında notifikasyonu ve uygulanması uygulanacak. Ama bir
sonraki adım TBMM tarafından imzalanmasıdır. Koşullar konusuyla, tabii
Türkiye’de bunun imzasının koşulları nedir, bu konuda Sayın Bakana sözü
vereyim.
DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Teşekkür ediyorum. Bunun, yani buradaki
İsviçre’deki insan haklarıyla ya da Türkiye’deki insan haklarıyla bir
ilgisi yoktur. Aramızda bir anlaşma vardır, bugünün şartlarında bunun
revize edilmesi gerekiyor yeni dünyada yeni gelişmeler, yeni ürünler
piyasada. Dolayısıyla ticaretimizi arttırmak için de önemli. Evet, İsviçre
onay sürecini tamamladı, ama henüz Norveç’e bildirimde bulunmadı.
Türkiye’de de Komisyondan geçti, Genel Kurulda onaylanması gerekiyor ve bu
süreci takip ediyoruz. Kısa bir süre içinde Türkiye’de de onaylanacak.
Dolayısıyla aynı anda depozitör ülke olarak Norveç’e bunu bildirmiş
olacağız ve böylelikle de uygulamaya geçmiş olacak.