Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’nun Beşinci Büyükelçiler Konferansı Kapsamında Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu Tarafından Düzenlenen Toplantıda Yaptıkları Konuşma, 6 Ocak 2013, İzmir

Sayın Bakanlarım,
Sayın Valim,
DEİK’in değerli yöneticileri, üyeleri,
Değerli Büyükelçilerimiz,
Değerli konuklar;

Hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Bu vesileyle bizi bir araya getiren DEİK’e teşekkürlerimi bir kez daha sunuyorum.

Her şeyden önce şunu ifade edeyim: Bu, bizim Beşinci Büyükelçiler Konferansının son oturumu, yani iç istişareler bakımından yaptığımız son oturum. Bunun da Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu tarafından organize edilmiş olması başlı başına bir anlam ifade ediyor.

Sayın Valimize, burada bize misafirperverlik gösterenlere, tabii en başta geçen sene bunu İzmir’de yapalım teklifini bana getiren Sayın Bakanlarımıza teşekkür ediyorum. Unutulmaz günler geçirdik, emin olun çok güzel hatırlarla ayrılacağız.

DEİK’le bunu yapıyor olmamızın önemli boyutu şu: Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu bugün temsil ettiği iş adamları camiası ile Türkiye’yi dışarıda temsil eden Dışişleri Bakanlığı camiası aslında, birbirinin en doğal destek unsurları ve birbiriyle bütünleşik topluluklardır. Biz dış politikamızın stratejik esaslarını takip ederken, işadamlarımızdan gelen tavsiyeleri dikkate almazsak, onların tercihlerini, kendi şirketleri için yaptıkları ekonomik strateji planlarını gözönüne almazsak, dünyadaki genel sorunu takip etmezsek, takip edeceğimiz dış politikanın içi dolmaz ve zemini zamanla kaybolur.

Buna mukabil, işadamlarımız eğer ülkemizin ve Hükümetimizin makro stratejik hedeflerini doğru algılayamazlarsa, bir müddet sonra arada uyumsuzluk çıkar. Onun için, Hükümetimizin üyelerinin ve tabi Dışişleri Bakanlığı olarak bizlerin de, işadamlarımızla yaptığımız her bir toplantı, aslında bir şekilde doğabilecek eksiklikleri giderecek en doğru yöntemi teşkil etmektedir. Onun için, inşallah bu ay içinde veya önümüzdeki ayın başında DEİK’in İstanbul’daki toplantısına da bizzat katılıp, işadamlarımızı tanımak istiyorum.

DEİK son bir yılda yedi yüzden etkinlik fazla yaptı. Bu etkinliklerin her birisi dış politikamıza yapılan dinamik katkılardır. Buna mukabil, son üç yıl içinde biz de çok sayıda Büyükelçilik ve Başkonsolosluk açtık. Gururla ifade ediyorum, Büyükelçiliklerimizin sayısı 124’e, Temsilciliklerimiz sayısı 209’a çıktı. Bu rakamlarla biz şu anda dünyada en çok temsilciliği ve Büyükelçiliği olan dokuzuncu ülke konumuna geldik. İnşallah önümüzdeki iki yıl içinde açacağımız Büyükelçilikler ve Başkonsolosluklarla 230 sayısını aşacağız ve dünyanın en çok temsil edilen altıncı ülkesi konumuna geleceğiz.

Bu temsilciliklerimiz, Dışişleri Bakanlığı ve Hükümetimize bağlı temsilcilikler olmakla birlikte, Büyükelçilerimizin sayısını 124 olarak görmüyoruz. 233 Büyükelçimiz var diye görüyorum, çünkü 109 İş Konseyi Başkanımız da bizim birer Büyükelçimiz gibi dış politikamıza katkıda bulunuyorlar. Onlara teşekkür ediyorum. Bu katkı aslında dışarıda yaptığımız faaliyetleri de anlamlandıran bir katkıdır.

Dış politikayla ekonomik stratejimiz arasındaki bağı kuracak biçimde dört ana unsurdan bahsedip sonra müsaadelerinizi rica edeceğim.

Dış ekonomik ilişkiler stratejimizin birincisi komşu ülkeler ve yakın havzalar stratejisidir. Bunu Hükümetimizin ilk yıllarından itibaren tanımladık ve koordineli bir şekilde belli araçları devreye sokarak, yakın havzalarla ve komşu ülkelerle tam ekonomik entegrasyon perspektifini gerçekleştirdik. Komşularla sıfır sorundan kastettiğimiz aslında, sınırlar ötesi ekonomik entegrasyonu sağlayacak şekilde bir istikrar havzası oluşturmaktır. Nitekim, oluşturduğumuz bazı mekanizmalar da meyvesini verdi. Şu anda 17 ülkeyle Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi yapıyoruz. Hemen hemen hepsi komşu ülkeler. Yani 17 ülkeyle her yıl Başbakanımızın ve muhatap Bakanların eşbaşkanlığında ortak kabine toplantısı yapıyoruz. Son olarak Mısır’da yaptığımız toplantıda 28 anlaşma imzalandı. Bu, ülkemizin potansiyelini diğer komşu ülkelere yaymak demektir.

Serbest ticaret anlaşmaları imzalıyoruz. 19 ülkeyle imzaladık. Bu da Türk ekonomisinin dış dinamizmini çevre havzalara açma stratejisidir. Sadece komşu ülkelerle değil, diğerleriyle de vize muafiyeti anlaşmaları yapıyoruz. Bu çerçevede 50’yi aşkın ülkeyle anlaşma imzaladık.

Neden? Çok basit, burada önemini vurgulamak için tekrar altını çiziyorum. Bizim doğalgaz kaynağımız yok. Ayrıca, büyük doğal kaynaklarımız da yok. Elimizdeki en önemli kaynak insan kaynağıdır. Sizler dünyanın her yerinde ne kadar çok seyrüsefer ederseniz, o kadar çok kaynak yaratırsınız ve bu ülkenize geri döner. Sizin önünüzdeki engelleri kaldırmak bizim birinci öncelikli vazifemiz. Bütün Büyükelçilerimiz bu engelleri kaldırmak için, bunlar havaalanında karşılaşılan kötü veya fiziksel muameleden ticari engellere kadar, tüm bu engelleri kaldırmak için DEİK’in ve işadamlarımızın hizmetindedirler. Bunun bilinmesini istiyorum.

Üçüncüsü; yeni açılımlar. Afrika’ya, Latin Amerika’ya ve Doğu Asya’ya açılım. Dün Brezilya Dışişleri Bakanı buradaydı. Türkiye’yle Brezilya arasındaki coğrafi uzaklığa rağmen bu derece yoğun bir ekonomik ilişki ağının gelişmiş olması çok özel bir model olarak zikrediliyor. Afrika’da işadamlarımız bir anlamda efsane oluşturuyorlar. Biraz önce toplantıda zikrettim. Etiyopya’da, 2005 yılında Afrika’ya açılım öncesinde bir şirketimiz, 50 milyon dolar yatırımımız vardı. Bir ay önce gittiğimde sadece Etiyopya’da 341 şirketimiz, 3 milyar dolar yatırımımız vardı. Afrika’da şu anda Büyükelçiliğimizin sayısı 34’ü buldu. Daha da geliştirmeye kararlıyız.

Bu alanlara açılırken, Halim Bey yine çok veciz, Londra’daki Rizeli kardeşimizin halini güzel ifade etti. Bizim insanımız o kadar kendine güvenir ki, lisan bilmesine gerek yok, diğerleri öğrensin, o diğerlerinin meselesi. Eline çantayı alıp gidip çok büyük yatırımı yapanlar, büyük iş yatırımları yapanlara şahit olduk. Hepsinin emrindeyiz.

Bakan Yardımcımız Naci Bey bir kere bahsetmişti. Rizeli mi değil mi bilmiyorum ama, New York’ta bir taksiye bir Türk biner, İngilizce konuşamıyor. Sonra elindeki kâğıttan Dışişleri Bakanlığımızın Çağrı Merkezini arayıp, şoföre gideceği yerin anlatılmasını ister. Zanneder ki, Çağrı Merkezi New York’ta bir yerde. Ankara’daki memurumuz vatandaşımızın yol tarifini şoföre anlatır. Sonra da vatandaşa ne yapacağını anlatır. İşte Dışişleri Bakanlığı artık böyle çalışıyor. New York’ta yolunu kaybeden birine İngilizce yardım desteği sağlayabilecek haldeyiz, hamd olsun.

Son olarak, bu yeni açılımların yanında çok geniş kapsamlı bir şekilde uluslararası kuruluşlardaki etkinliğimiz artıyor. G-20’de en etkin roller üstlenen ülkelerden biriyiz. 2015 yılında da G-20’ye ev sahipliği yapacağız. Dünya Ticaret Örgütünde, OECD’de ve bütün uluslararası ekonomik kuruluşlarda büyük bir etkinlik çabası içindeyiz. Ayrıca, Singapur Dışişleri Bakanı Türkiye’ydi geçen gün. ASEAN gibi bölgesel bir örgütle bu arada stratejik diyalog ortaklığı kurduk. Karadeniz Ekonomik İşbirliği, ECO ve diğer birçok uluslararası ekonomik örgütle de yoğun temas içerisindeyiz. İstiyoruz ki, işadamlarımız ve başta tabi DEİK olmak üzere iş kuruluşlarımız, gittikleri her yerde muhatap oldukları her uluslararası örgütte güçlü bir zemin oluşturabilsinler.

Onun için burada bir kez daha taahhütte bulunuyorum, Büyükelçiliklerimizi daha önce genelgeyle talimatlandırdığımız hususları bir kez daha burada sizin huzurunuzda söylemek istiyorum. Biz Büyükelçiliklerde oturan Büyükelçi modelini değiştirmeye kararlıyız. Bu değişecek. Burada gördüğünüz Büyükelçilerimizin hepsi artık alanda bir işadamı gibi çalışıyorlar. Alanda bir kültür ve turizm tanıtımcısı gibi çalışıyorlar. Alanda Türkiye’nin propagandasını, imajını oluşturan, tabiri caizse bir “imaj maker” gibi çalışıyorlar. Böyle çalışmaya devam edeceğiz. Bu gayretle, Dışişleri camiamız ile işadamları camiamızın ortak çabasıyla inşallah önümüzdeki yıllarda daha büyük başarılara imza atacağız.

Geçen gün Sayın Zafer Çağlayan 152 milyar Doları ilan ettiğinde hepimiz iftihar ettik. Bir ülke yükselirken, bütün unsurlarıyla birlikte yükseliyor. Ama bu arada dedi ki, iki ülkeye ihracat yapamıyormuşuz. Mikronezya ve Narovo. Biz de talimat verdik. İnşallah ihracat yapmadığımız ülke kalmayacak.

Biz işadamlarımızla gurur duyuyoruz. En büyük gücümüz sizlersiniz. Halim Beyin anlattığı fıkraya geri dönersek, inşallah bu kemençenin sesinin yankıları onlarca yıl sonra, Türkiye küresel bir güç olduğunda her yerde duyulacak. Ve o zaman gerçek kemençe sesiyle de bütün dünya tanışacak.

Teşekkür ederim.