9 Şubat 2005, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan’ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

TAN:   Basın brifingimize hoş geldiniz. Hepinizi, her zaman olduğu gibi, sevgiyle selamlıyorum. Bugün öncelikle Sayın Bakanımızın Afganistan’ı ziyareti konusunda sizlere birkaç hususta bilgi vermek istiyorum.

Sayın Bakanımız beraberinde resmi bir heyetle 11-13 Şubat 2005 tarihlerinde Afganistan’ı ziyaret edecektir. Sayın Bakanımızın ziyaretini izlemek üzere geniş bir basın mensupları grubunun da seyahate katılımı beklenmektedir.

2001 yılından bu yana Dışişleri Bakanı düzeyinde gerçekleşecek bu ilk ziyaret pek çok açıdan özel önem taşımaktadır.

Bildiğiniz gibi Türkiye’nin Afganistan’la olan dostluk bağları çok eskilere, her iki devletin de kuruluşundan önceki dönemlere dayanmaktadır.

Türkiye özellikle Büyük Önder Atatürk’ün döneminde Afganistan’ın kalkınması ve gelişimi için önemli katkılarda bulunmuştur. Bu itibarla, Afganistan’la olan yakın bağlarımız bizlere Büyük Önderimiz Atatürk’ün vasiyeti ve mirası olma anlamını taşımaktadır.

Diğer yandan Afganistan, 11 Eylül sonrası global güvenlik arayışları açısından da büyük önem kazanmıştır. Türkiye bu bağlamda uluslararası camianın faal bir üyesi olarak da Afganistan’daki gelişmelerle yakından ilgilenmektedir.

Tarih boyunca Afganistan’ın milli birliği, bütünlüğü ve bağımsızlığından yana olan Türkiye, bu ülkenin yeniden yapılandırılması için imzalanan Bonn Anlaşmasıyla başlatılan sürece de bugüne kadar aktif katkılar sağlamıştır.

Türkiye, Afganistan’ın güvenliği için teşkil edilen Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin (ISAF) komutasını Haziran 2002-Şubat 2003 döneminde ulusal şapka altında üstlenmişti. Bu kez NATO’nun sorumluluğuna verilen ISAF’ın komutanlığını ittifak içi düzenlemelere göre Şubat-Ağustos 2005 dönemimde yeniden üstleneceğiz.

Türkiye, Afganistan’ın yeniden imarı alanındaki projelere de gerek kamu, gerek özel sektörü aracılığıyla aktif şekilde katılmaktadır.

Sayın Bakanımızın Kabil’i ziyareti ülkemizin tüm bu konularda bugüne kadar attığı adımların bir muhasebesinin yapılması ve gelecekte sürdürülecek çalışmaların yerinde değerlendirilmesi açısından çok önemli bir fırsat teşkil edecektir.

Sayın Bakanımız ziyaretinin sırasında Afgan meslektaşı Dr. Abdullah ile yapacağı görüşmelerin yanı sıra Cumhurbaşkanı Karzai tarafından kabul edilecek, ayrıca eski Afgan Kralı Zahir Şah ve diğer bazı siyasi liderlerle bir araya gelecektir.

Sayın Bakan ayrıca Türkiye’nin ISAF komutanlığını devralması vesilesiyle 13 Şubat 2005 günü düzenlenecek olan devir-teslim törenine de katılacaktır.

Sayın Bakanın Afganistan ziyaretinin ikili gündemdeki tüm bu konuların ileriye götürülmesi ve geleneksel Türk-Afgan dostluğunun daha da pekiştirilmesinin yanı sıra uluslararası toplumun Afganistan’a olan ilgisinin canlı tutulmasına da bir katkı sağlayacağını ümit ediyoruz.

Yine, hatırlayacaksınız dün, Filistin ve İsrail arasında bir ateşkes konusunda mutabakata varıldı. Bu konuda bir açıklamamız olmuştu. Bunu sizlere tekrar okumak istiyorum.

Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Mahmoud Abbas ile İsrail Başbakanı Ariel Sharon’un Sharm El Sheikh’de gerçekleştirmiş oldukları zirve ve sonuçları Türkiye tarafından büyük memnunlukla karşılanmıştır.

İsrail ve Filistin taraflarının şiddetin sona erdirilmesi yönündeki taahhütlerini ve yanyana bağımsız olarak yaşayacak iki devlet vizyonuna bağlılıklarını ilan etmeleri, bölgede dört yılı aşkın bir süreden beri yaşanmakta olan acı ve yıkımın artık geride kalacağına dair ümitleri güçlendirmektedir.

Türkiye, Filistin ve İsrail liderleriyle son haftalarda yapılmış olan görüşmelerde de açıklıkla dile getirildiği üzere, kalıcı barış hedefine doğru gösterilecek her çabayı ve her adımı destekleme ve somut katkıda bulunma kararlılığındadır.

Gelinen aşamada Türkiye, tarafların Sharm El Sheikh’de ortaya koydukları taahhüde tümüyle bağlı kalmalarını, bugün yaratılmış olan olumlu ortamın korunmasını ve güçlendirilmesini ve artık Yol Haritası çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi’nin 1397 sayılı kararında açıklıkla belirlenmiş nihai barış hedefine yönelinmesini  içtenlikle dilemektedir.   

Değerli arkadaşlarım, son husus olarak da size Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mammedyarov’un, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah Gül’ün davetine icabetle 10 Şubat 2005 tarihinde Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştireceğini belirtmek istiyorum.
Sayın Mammedyarov’un, Dışişleri Bakanlığı görevine atandıktan sonra ülkemize yapacağı bu ilk resmi ziyarette Türkiye ile dost ve kardeş Azerbaycan arasındaki ikili ilişkilerin daha da geliştirilmesi imkanları üzerinde durulacak ve her iki ülkeyi yakından ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konular hakkında görüş teatisinde bulunulacaktır.


Benim söyleyeceklerim bunlardan ibaret. Sorularınız olacaksa bunları da cevaplamaya gayret edeyim.

------------

SORU: Kerkük’le başlamak istiyorum. Bağımsız seçim komisyonunun orada da bir açıklaması oldu. Özellikle Kerkük ve Musul’da seçimin şaibeli olduğu söylendi. Bu anlamda seçimin tekrarlanması için de çok fazla bir ışık görülmüyor açıkçası. Seçim sonuçlarını bu anlamda Türk Dışişleri kabullenecek mi açıklandığı zaman?

CEVAP: Evet, bu konuda bir-iki hususu dile getirmek isterim. Irak’taki seçimleri, hepinizin bildiği üzere, yakından takip etmekteyiz. 31 Ocak 2005 tarihinde yaptığımız açıklamada da vurguladığımız üzere, güvenlik ve diğer alanlarda devam eden sorunlara, keza bazı bölgelerde katılımın arzu edilen düzeyin gerisinde kalmasına ve tüm zorluklara karşın, Irak’ta seçimlerin gerçekleştirilmiş olması, Irak halkının ülkenin birlik ve bütünlük içerisinde barış ve istikrara ilerlenmesinden yana olan iradesini bir kez daha teyit etmiştir. Bunu Irak’ın demokratik bir rejim tesisi yönünde atmış olduğu bir adım olarak değerlendiriyoruz.

Seçimlerde bazı usulsüzlükler yapıldığı bir gerçektir. Bu usulsüzlüklere itirazların demokratik mekanizmalar çerçevesinde yapılması lazımdır. Nitekim, Türkmenler, Araplar, Asuri ve Keldani’lerin  itirazlarını yaptıklarını biliyoruz. İtirazlar, Bağımsız Seçim Komisyonu tarafından değerlendirilecektir. Geçen Pazar günü, yani 6 Şubat günü, Stokholm’de yapılan seçimlere, Iraklı Hıristiyanlar, yani Asuri ve Keldani’lerin, oy kullanmalarının engellendiği gerekçesiyle itiraz ettiklerini de biliyoruz. Bu tür itirazların bizzat muhatapları tarafından yapılması doğru bir usuldür.

Ayrıca, bazı kesimler ile oluşumların, seçimlere arzulanan düzeyde katılamamış olması üzüntü vericidir. Biz bu durumu süratle ve acil bir şekilde telafi edilmesi gereken bir husus olarak değerlendiriyoruz. Bunun telafisi için gerekenlerin yapılması bakımından telkin ve tavsiyelerde bulunmaktayız.

Seçim sonuçlarının önümüzdeki hafta açıklanması beklenmektedir. Seçim sonuçlarının Kurucu Meclis’te gerçek temsil oranlarını yansıtmayacağını düşünüyoruz. Bu açıdan, önümüzdeki dönemde, Iraklıların demokrasiyi uygun şekilde işletebilmeleri için bir takım önlemler alınmasının gerekeceği anlaşılmaktadır. Burada önemli olan husus Irak halkına ve uluslararası camiaya usulsüzlüklerle netice alınamayacağının kanıtlanmasıdır. Bunun Irak’ın geleceği açısından büyük önemi haiz olduğu düşüncesindeyiz.

SORU: Son cümlenizi biraz açar mısınız? Gerçek temsil oranlarını yansıtmayacağını söylediniz. Demokrasinin bu şekilde işlemesi için bazı önlemler alınması gerektiğini söylediniz. Bunu biraz açar mısınız? Nasıl önlemler var aklınızda?

CEVAP: Bu önlemler, herkesin bildiği önlemlerdir. Dolayısıyla, açılacak bir yönü olduğunu sanmıyorum.

SORU: Ankara’nın yaptığı tercihler AB’nde Hıristiyan demokratlar tarafından eleştirildi ve Irak’ın içişlerine karışılıyor şeklinde yorumlandı. Bu tepkileri nasıl yorumluyorsunuz, nasıl değerlendiriyorsunuz?

CEVAP: Irak’ın en yakın komşusu olarak, Irak’taki yangının bütün sıcaklığını biz hissediyoruz. Elbette ilgilenmek hakkımızdır. Bunun içişlerine karışmakla en ufak bir alakası yoktur.

SORU: Bu önlemler kısmına ben biraz değinmek istiyorum. Özellikle Genelkurmay İkinci Başkanı’nın geçtiğimiz ay brifinginde gündeme gelmişti. Bu sorun Türkiye’nin sadece bir dış güvenlik sorunu değil aynı zamanda bir iç güvenlik sorunu da olduğunu ifade etmişlerdi. Bu anlamda, askeri bir operasyon gündeme gelirse, Dışişleri Bakanlığı ya da Hükümetin tavrı ne şekilde olur? Sizin şahsi yorumunuzu da istiyorum aynı zamanda.

CEVAP: Biz Irak’ta barış, huzur ve istikrarın peşindeyiz. Biz yakın komşumuz Irak’ta bir an önce demokratik bir yönetimin tesisi ve Irak halkının bütün unsurları tarafından kabul edilmiş, benimsenmiş, desteklenen bir yönetimin tesisi ve kendisiyle barışık, aynı zamanda komşularıyla da barışık bir Irak istiyoruz. Bizim hedefimiz budur. Bu düşüncemiz, bu görüşümüz herhalde bugüne kadar sayılamayacak kadar sıklıkla dile getirilmiştir. Gayet açıktır. Irak’a yönelik başkaca bir hedefimiz, düşüncemiz yoktur.

SORU: DİSİ lideri Anastasiyadis’le  Dışişleri Bakanı Gül görüşecek mi? Görüşecekse, nerede, ne zaman ve hangi sıfatla?

CEVAP: Evet, Sayın Bakanımızla görüşmesi sözkonusudur. Zamanını bilemiyorum, ama muhtemelen yine bendeki bilgiler çerçevesinde partide görüşeceğini biliyorum.

SORU: Yeniden Irak konusuna dönecek olursak, tabloya bütünüyle baktığımızda, özellikle Kürt konusunda, Ankara’nın beklentilerinin oldukça dışında ya da kaygılarının çok uzağında bir resim ortaya çıktığını görüyoruz. Seçimler yapıldı, bir şekilde usulsüzlükler de oldu ve orada ciddi anlamda Kürt gruplar oy aldı. Peki bundan sonrası için yapılabilecekler konusunda bize kısa bir özet verebilir misiniz? Bu beklentiler karşılanmadı, Türkiye’nin beklentileri, kaygıları çok dikkate alınmadı. Peki bundan sonra ne olacak? Buna ilişkin kısa bir özet verebilir misiniz? Mesela karşılıklı ziyaretler, özellikle birileri gönderilecek mi, oradan birilerini çağıracak mıyız? Gruplarla temaslarımız ne düzeyde olacak bundan sonra? Bu konuda bir ayrıntı verebilir misiniz?

CEVAP: Bu konuda yapılacak ilk iş, seçimlerin sonucunun alınmasıdır. Ondan sonra atılacak adımlar, verilecek tepkiler elbette ki değerlendirilecektir. Şimdiden bir şey söylemek mümkün değildir.

SORU: AB Komisyonu tarafından Türkiye’ye sunulan uyum protokolünün Şubat sonuna kadar imzalanması konusunda Ankara ne düşünüyor? Şubat sonuna kadar imzalanması sözkonusu mu?

CEVAP: Şubat, Mart veya Nisan gibi birtakım tarihler vermeden şunu söyleyebilirim size. Uyum protokolü imzalayacağız. Ancak hukuki ve teknik boyutta değerlendirmelerimiz sürmektedir. Yakında bu husustaki yanıtımızı da muhataplarımıza iletmeyi öngörüyoruz.

SORU: Protokolün onay süreci, yani Meclis aşaması 3 Ekim’den önce tamamlanacak mı? 3 Ekim’e kadar Türkiye bunu sadece imzalamakla mı yükümlü, yoksa 3 Ekim’den önce Meclis’ten geçirmeyi düşünüyor mu?

CEVAP: Bu teknik ayrıntılara vakıf değilim. Onları öğrenir size söylerim.

SORU: Kıbrıs’la ilgili Papadopulos’un bir açıklaması oldu. Kıbrıs’ta çözümü Türkiye ile zamanı geldiğinde görüşecekleri şeklinde. Bu açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

CEVAP: Bu açıklama, Sayın Bakanımız tarafından dün değerlendirildi. Dolayısıyla benim onun ötesinde bir şey söylemem doğru olmaz.

SORU: Uyum protokolünde Meclis onayı istenecek mi hususuna bakacağım dediniz de, orada AB’den ne beklendiğine dair Ankara’ya iletilmiş bir mesaj var mı?

CEVAP: Söylediğim gibi, bu teknik hususlarda bir bilgim yok, ama öğreneceğim ve size söyleyeceğim.

SORU: Amerika’da oynatılan Türkiye ve Türkler aleyhindeki filmlerle ilgili olarak Dışişleri Bakanlığı’nın bir karşı dava açtığına dair haberler var. Bunlar doğru mu?

CEVAP: Bizde böyle bir bilgi yok.

SORU: Amerika’nın İncirlik Üssü’nün lojistik amaçlı transit merkezi olması yönündeki isteğine nasıl bakıyoruz?

CEVAP: ABD’nin lojistik ve teknik ihtiyaçları olduğu anlaşılmaktadır. Bu konu değerlendirilmektedir.

SORU: Bu ihtiyaçlar konusunda, kısmi de olsa bir takım medya organlarında, özellikle Trabzon ve İskenderun merkezli olmak üzere, kara anlamında değil de deniz anlamında bir takım üs yaklaşımların sergilendiği ifade ediliyor. Bu konuda size bir bilgi geldi mi, sizin değerlendirmeniz ne olur?

CEVAP: Şunu söyleyebilirim size, İncirlik’le ilgili olarak aslında burada bir nakliye “hub”ı kurulması konusunda bir talep vardır. Yani bu teknik ihtiyaçlar budur. Merkez kurulması, yani bir nakliye merkezi olarak kullanılması. Bunun dışında herhangi bir husus yoktur. Bu da değerlendirilmektedir.

SORU: Bu nakliye hattı kurulması...

CEVAP: Hattı değil, merkezi, “hub”.

SORU: Bu SEIA’nın dışında mı, için de mi yer alıyor?

CEVAP: Bunu bilemiyorum. Teknik bir soru bu.

SORU: SEIA’nın dışında yer alıyorsa Meclis kararı gerektirecek değil mi?

CEVAP: Bilemiyorum. Onları değerlendirecek durumda değilim. O konuda bilgim yok. Böyle bir talepleri olduğu bir gerçek. Zaten bunu ilgili makamlarımız da açıkladılar. Sadece biz değil, diğer ilgili makamlarımız da açıkladılar. Bu talep değerlendirilmektedir.

SORU: Peki şu anda zaten kullanmıyorlar mı Namık Bey? Yani bu Afganistan harekatı kapsamında olsun, Irak harekatı kapsamında olsun, lojistik amaçlı olarak kullanıyorlar. Buradaki isim de belki lojistik deniyor ama farklı bir talep sözkonusu galiba?

CEVAP: Hayır, şimdi kullandıkları, BM kararları çerçevesindedir. Benim bildiğim kadarıyla, aynı çerçevede daha kapsamlı bir kullanım talebi vardır. Başka bir boyutu yoktur işin.

SORU: İncirlik’te BM kararına istinaden rotasyon süresi verilmişti. Zannederim Haziran ayında doluyor. Yeniden uzatılması sözkonusu mu?

CEVAP: Bilemiyorum. O zamanı geldiğinde değerlendirilir.

SORU: Bununla ilgili bir görüşme yapıldı mı acaba?

CEVAP: Bilmiyorum, hiçbir bilgim yok.

SORU: Merkezle ilgili biraz bize bilgi verebilir misiniz? Bunun yönetimi kimin elinde olacak? BM kararları dışında bir şey bu tabii. Kendi denetimlerinde bir merkez mi istiyorlar, yoksa giriş-çıkışlar yine kontrollü mü olacak? Hangi uçak gidip gelecek, aynı gün inip hemen çıkış yapacak mı? Bunlar çok önemli ayrıntılardır. Asker mi nakledilecek, silah mı nakledilecek, askeri mühimmat mı yoksa askerlerin teknik mühimmatı mı? Kısa bir bilgi verirseniz?

CEVAP: Arkadaşlar, aslında bu konuda söylenmesi gerekeni söyledim. Bunun ötesindeki bilgilere zaten vakıf değilim. İlave husus olarak şunu söyleyebilirim, adı üstünde “lojistik hub” dendiği cihetle, lojistik malzemenin ötesinde bir şey olmayacaktır.

SORU: Orta Doğu Barış Süreci ile ilgili olarak Sayın Bakanın Ocak başında bölgeye bir ziyareti olmuştu. Ondan sonra Amman’da Irak’a komşu ülkeler toplantısı yapılmıştı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, o sırada Mısır Dışişleri Bakanı’na Türkiye’nin Orta Doğu Barış Süreci’nde bir şekilde arabuluculuk rolünü oynadığına dair sorular sorulmuştu. O da yine yanlış hatırlamıyorsam,  “Nereden çıktı, biz de devredeyiz” diye bir mesaj vermişti. Peşinden böyle bir süreç yaşandı. Basın bir şekilde devreye girdi. Peki Türkiye’nin yapmış olduğu çabalar ne durumda? Bir sonuç alamadık mı? Hatta Mısır bizi ekarte mi etti?

CEVAP: Efendim, biz bu konuda kimse ile yarışmıyoruz. Biz, herkesin göstermekte olduğu çabalara saygılıyız ve onları da destekliyoruz. Ayrıca kendi katkımızı da yapmaya çalışıyoruz. Bunun ötesinde kimseyle bir yarış içerisinde değiliz.

Evet değerli arkadaşlarım, herhalde başka sorunuz yok.

Hepinize teşekkür ediyor, bugünkü basın brifingimizi kapatıyoruz.