9 Mart 2005, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan´ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

TAN:
Basın brifingimize hoş geldiniz. Hepinizi, her zaman olduğu gibi, sevgiyle selamlıyorum. Size, Sayın Bakanımızın bu hafta sonu başlayacak İngiltere ziyareti ve Gürcistan Dışişleri Bakanı’nın ülkemize yarın yapacağı ziyaretin programları hakkında kısaca bilgi vererek sözlerime başlamak istiyorum.

Sayın Bakanımızın İngiltere’deki resmi temasları, 14 Mart Pazartesi günü başlayacak. Sabah Financial Times gazetesiyle bir mülakat yapacaklar. Daha sonra, Bloomberg kuruluşu tarafından Sayın Bakanımız onuruna verilecek bir öğle yemeğine katılacaklar. Öğleden sonra, Dışişleri Bakanı Jack Straw ile bir görüşme ve ardından ortak basın toplantısı olacak. Onu takiben Kraliyet Sanat Akademisi’ndeki Türkler Sergisi ziyaret edilecek. Akşam üzeri, Sayın Bakanımız London School of Economics’te bir konuşma yapacaklar. Akşam da Sayın Londra Büyükelçimiz tarafından verilecek bir özel yemeğe katılacaklar. Ertesi gün, BBC ile bir mülakatları olacak, ardından Oxford İslam Araştırmaları Merkezi’ni ziyaret edecekler ve Merkez tarafından Sayın Bakanımız onuruna verilecek öğle yemeğine katılacaklar. Bilahare, Ankara’ya müteveccihen Londra’dan ayrılacaklar.

Gürcistan Dışişleri Bakanı’nın programına gelince, 10 Mart Perşembe günü, yani yarın, saat 10.00’da Dışişleri Konutu’nda program başlayacak. Burada, önce Sayın Bakanların başbaşa görüşmeleri, bilahare heyetler arası görüşmeler yapılacak. Konsolosluk konularıyla ilgili bir protokolün imza töreni düzenlenecek. Ardından da ortak basın toplantısı yapılacak. Bilahare Sayın Bakanımız, konuk Bakan onuruna bir çalışma yemeği verecekler. Konuk Bakan daha sonra Anıtkabir’i ziyaret edecek ve öğleden sonra Cumhurbaşkanımız tarafından kabul edilecek. Bilahare Meclis Başkanımız da konuk bakanı kabul edecekler. Akşam üzeri de MGK Genel Sekreteri ile görüştükten sonra İstanbul’a müteveccihen Ankara’dan ayrılacaklar.

SORU: Basın açıklaması saat kaçta?

CEVAP: Ortak basın toplantısının saat 12.00-12.15 civarında yapılması planlanmış durumda.

Benim söyleyeceklerim bundan ibaret, sorularınız varsa bunları cevaplamaya gayret edeyim.
------------

SORU: Ermeni soykırım iddialarına ilişkin olarak Dışişleri’nin yapmış olduğu çalışmalara ilave olarak, Başbakan Erdoğan ve Ana Muhalefet lideri Sayın Deniz Baykal arasında yapılan çalışma tam olarak background  bir çalışma mı ?

CEVAP: Değerli arkadaşlarım, bu sözde Ermeni soykırımı meselesi hepinizin bildiği üzere, bizim daima müteyakkız olduğumuz bir konudur ve her sene biz Ermenilerin bu çerçevede yürüttükleri birtakım kampanyalara karşı tedbirlerimizi almak bakımından daima hazırlıklı oluruz. Bu sene sözde soykırımın, sözde 90. yılı olduğu öne sürülmektedir. Tabiatıyla bizim için bunun biraz önce söylediklerim çerçevesinde bir önemi yoktur. Ermenilerin bu iddiaları çerçevesindeki faaliyetleri arttırmalarının sözkonusu olabileceğini düşünüyoruz. Bu çerçevede de, biraz önce belirttiğim gibi, yine gerekli tedbirleri almaktayız. Sayın Başbakanımız, Sayın muhalefet lideri ile birlikte kamuoyumuza gerekli açıklamalarda bulunmuşlar ve Türkiye’nin bundan sonra takip edeceği yolun ne olacağı konusunda kamuoyumuzu bilgilendirmişlerdir. Bizim elbette bunun ötesinde Bakanlık olarak da çalışmamız vardır. Bu meseleyi bir Türkiye meselesi olarak gördüğümüz cihetle bu çalışmaların, bütün kurumlarımızın çabalarını birleştirici, hepsi arasında gayet etkin bir koordinasyonu yansıtıcı bir nitelikte olduğunu söylemek isterim size. Bunun esaslarını soruyorsunuz. Bu sözkonusu kampanyalara yönelik bir karşı stratejiyi oluşturmaktadır. Bunun unsurlarını sizlerle paylaşmamın doğru olmayacağını takdir edersiniz diye düşünüyorum.

SORU: Geçmişteki Ermeni politikasının değişmesi ya da bazı açılımlar yapılması sözkonusu mu? Uluslararası kuruluşlarda bu tür iddiaların tartışılmasına ve incelenmesine Dışişleri Bakanlığı nasıl bakıyor?

SORU: Ben bu soruyu biraz açmak istiyorum. Bildiğim kadarıyla, Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan sonra Türkiye ile iki ülke arasında diplomatik ilişki yok ama Türkiye Ermenistan’ın bağımsızlığını tanımış durumda. Bundan dolayı da iki ülke arasında bir şekilde  yazışmalar oluyordu. Bu yazışmaları sanırım Moskova Büyükelçiliği yürütüyordu. Ama gelen bilgiler, bu yazışmaların artık Gürcistan’daki Tiflis Büyükelçiliği tarafından yürütüldüğü yönünde. Bundan, Türkiye ile Ermenistan arasında bir diplomatik ilişki kurulduğuna dair bir şeyler çıkarabilir miyiz?

CEVAP: İlk soru tabiatıyla, biraz önce de söylediğim üzere, bizim stratejilerimizin ayrıntılarını ilgilendirdiği cihetle ona girmek istemiyorum. Ancak, ikinci soru çerçevesinde, bir-iki şey söylemek isterim.
Bilindiği üzere, Türkiye 16 Aralık 1991 tarihinde bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ı ilk tanıyan ülkelerdendir. Çeşitli vesilelerle açıkladığımız gibi, Türkiye arzu etmesine rağmen bu güne kadar iki ülke arasında diplomatik ilişki kurulması mümkün olamamıştır. Tanıdığımız bir ülke ile mutad olan ve daha ziyade iki tarafın vatandaşlarını ilgilendiren işlemler sizin de belirttiğiniz üzere, Moskova Büyükelçiliğimiz tarafından yürütülegelmiştir.

İki ülke arasında ilişkilerin normalleştirilmesi ve Yukarı Karabağ gibi bölge istikrarını etkileyen sorunların çözümünün kolaylaştırılması yöntemlerinin araştırılması amacıyla, zaman zaman iki ülke makamları bir araya gelmektedir. Haziran ayında, NATO Zirvesi sırasında olduğu gibi, Türkiye, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları da sorunların çözümünün kolaylaştırılması amacıyla üçlü çerçevede bir araya gelmektedirler.

Sözkonusu diyalog sürecinin gerektirdiği yazışmaların yapılması ve resmen tanıdığımız bu ülkeyle gerekli diğer temasların sürdürülmesinde ve bu çerçevede vatandaşlarımızın kişi hallerine ilişkin sorunlarının giderilmesinde, bağımsızlığını yine 1991’de kazanan ve Ermenistan’a komşu olan Gürcistan’ın başkentinde bulunan Tiflis Büyükelçiliğimizin çeşitli yönlerden Moskova Büyükelçiliğimize kıyasla daha işlevsel bir konumda olduğu sonucuna varılmıştır.

Bu değerlendirme ışığında, bundan böyle Ermenistan’a ilişkin işlemler Tiflis Büyükelçiliğimiz aracılığıyla yürütülecektir.

SORU: Bu karar ne zaman alındı?

CEVAP: Bu karar yeni alındı.

SORU: Uluslararası kuruluşlar nezdindeki faaliyetler çerçevesinde, Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu’nun “Ermeni konusunu BM’ye biz götürelim” diye bir önerisi oldu. Acaba bu konu Dışişleri Bakanlığı tarafından nasıl değerlendiriliyor? Böyle bir hazırlık var mı?

CEVAP: Biraz önce söyledim,  bütün bunlar yapılan çalışmalar çerçevesinde değerlendirilmektedir. Ayrıntısına girmem bizim stratejimizin selameti açısından uygun olmayacak.

SORU: Sayın Bakanın Kretschmer’e yönelik eleştirileri vardı ve bu eleştirilere cevap çok gecikmeden Avrupa Parlamentosu’ndan geldi. Bu cevap açıkçası biraz da sert ifadeler içeriyordu. Bu gelişmeleri, Avrupa Birliği yolunda, Türkiye-AB ilişkileri açısından nasıl değerlendirmek gerekiyor. Türk Dışişleri bunu nasıl görüyor?

CEVAP: AB ile ilişkilerimiz, kurumsal çerçevede, kendi mecrasında ilerlemektedir. İki gün önce bir Troyka toplantısı gerçekleştirdik. Gayet faydalı, yararlı bir toplantı oldu. İlişkilerimiz bundan sonra da bu şekilde devam edecektir.

SORU: İki sorum var. Birincisi, Türkiye’nin aldığı bu karara karşılık olarak, Ermenistan da Türkiye’deki vatandaşlarının çıkarlarını Rusya’nın Ankara Büyükelçiliği aracılığıyla korumaktan vazgeçip Gürcistan Büyükelçiliğine devretti mi?

İkincisi de Avrupa Parlamentosu’nun Gül’e dönük eleştirisi sanki bir hakaret etti diye basında yer aldı. Buna dönük diplomatik bir temasınız gerçekleşti mi AB ile?

CEVAP: İlk sorunuzun muhatabı sanıyorum Ermenistan makamları. Onu bilemiyorum.

İkinci sorunuza cevaben şunu söylemek isterim, bu tür bir polemiği sürdürmek doğru değil diye düşünüyorum. Onun ötesinde fazla bir şey söylemek istemiyorum.

SORU: Bugün bir gazetede, Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer’in, Finlandiya’ya yapacağı ziyareti, Türkiye-AB Troikası toplantısı sırasında yaşanan bazı olaylar nedeniyle iptal ettiği veya ertelediği ileri sürülüyor. Acaba bu erteleme Türkiye-AB Troika toplantısı sonrasında mı gerçekleşti, yoksa ondan önce mi?

CEVAP: Bu ziyaret, birtakım program güçlükleri nedeniyle ertelenmiştir. Bu program güçlükleri de Troika toplantısından önce gündemdeydi.

SORU: Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni gelişmeler var. Birleşik Devletler’de Türkiye aleyhine yazılar devam ediyor. Bu arada Türk medyasının anti-Amerikan rüzgarı desteklediği yolunda yine Amerika’dan tepkiler var. Öte yandan, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Richard Boucher’in açıklaması vardı. Türkiye-ABD ilişkileri normal seyrinde devam etmektedir şeklinde. Vaşington’da yazılanlar-çizilenler arasında bir tutarsızlık ya da iletişim eksikliği mi var? Öte yandan, Amerika’da yazıyı yazanların Vaşington’a yakın kaynaklar olduğu biliniyor, özellikle Beyaz Saray’da uzun yıllar muhabirlik yapmış olan insanlar. Bu ilişkileri nasıl değerlendirmek lazım, sizin bakış açınız ne olacak bu konuda?

CEVAP: Ben bunu defaatle söyledim. ABD, Türkiye‘nin  dostu ve müttefikidir. Biz ABD ile ilişkilerimizi elbette basında çıkan haberler üzerine yürütmüyoruz. Bizim muhatabımız ABD yönetimi ve hükümete dahil şahıslardır. Bu çerçevede ilişkilerimizin normal seyrinde, gelişerek devam ettiğini sizlere söyleyebilirim.

SORU: Troika toplantısı sırasında Asselborn Ankara’da yaptığı açıklamalarda Kıbrıs’ta kalıcı çözüm görüşmelerinde AB’nin de rol alabileceğine işaret etti. Şunu sormak istiyorum, Bürgenstock’taki görüşmelerde, Yunanistan ve Türkiye garantör ülke olarak masadaydı. Acaba yeni görüşmeler başlarsa, AB’nin masada taraf olarak yer almasına Ankara nasıl bakıyor?

CEVAP: Bu aşamada hipotetik bir soru, ancak, sizin de belirttiğiniz gibi, Bürgenstock’ta AB bu sürece destek vermiştir. Önümüzde herhangi bir görüşme süreci ortaya çıkarsa, o süreçte de AB’nin destek olacağı bizzat Olli Rehn tarafından ve diğer AB yetkilileri tarafından bizim bilgimize getirilmiştir. Bunu da elbette olumlu karşılarız. Ama, başından beri söylüyoruz, bizler için esas olan tabiatıyla BM Genel Sekreteri’nin iyi niyet misyonu çerçevesinde bu soruna çözüm getirilmesi için yürütülecek çalışmalardır. Biz ancak bu suretle kapsamlı bir çözümün mümkün olabileceğini düşünüyoruz ve daha önce de bunu çeşitli vesilelerle ve çeşitli seviyelerde açıkladık.

SORU: Şöyle sorabilir miyim Namık Bey? Kıbrıs Rum Kesimi 1 Mayıs itibariyle, AB üyesi olduğu için, AB, Kıbrıs sorununun çözümünde taraf olmuş mu?

CEVAP: Konunun tarafları Kıbrıs Rum Kesimi ile KKTC’dir.

SORU: Sayın Başbakan yarın Madrid’e gidiyor. Başbakan’ın Annan’la görüşmek istediği ve bu çerçevede Dışişleri Bakanlığı’nın bir randevu almaya çalıştığı söyledi. Bu konuda bir bilginiz var mı? Bir görüşme sözkonusu olacak mı?

İkinci bir sorum, Çanakkale’de Anzaklarla ilgili bir sıkıntı olduğu ve Avustralya’da manşetlerde Türkiye ile ilgili çok ciddi eleştirilere yer verilen haberler yer aldığını biliyoruz. Avustralya’nın bu konuda Bakanlığınıza bir girişimi olduğu belirtiliyor. Sizin bu konudaki yanıtınız nedir?

CEVAP:  İlk sorunuzla ilgili olarak, tabiatıyla Sayın Başbakanımızın programını Başbakanlık’tan teyit etmek gerekir. Ancak Sayın Başbakanımızın Kofi Annan’la bir görüşme yapması öngörülmektedir.

İkinci sorunuza gelince, bu konuda size, birazcık sabrınıza sığınarak kapsamlı bilgi vermek istiyorum. Çünkü son günlerde, basınımızda bu konu bazı gereksiz polemiğe ve haberlere konu olmuştur.

Çanakkale Savaşlarının meydana geldiği Gelibolu Yarımadası bölgesinde tarihi milli park bulunmaktadır. özellikle Anzak koyu civarında mutad yıllık anma törenlerinin yapıldığı mahale erişim imkanlarının artırılması amacıyla bir plan dahilinde sahil yolunun rehabilitasyonu ve genişletilmesi çalışmaları yapılmıştır.

Sözkonusu yolun yanı sıra Conkbayırı’ndaki anıtların yeraldığı alandan sahil şeridindeki tarihi alana  kadar uzanan yürüyüş yolları da bulunmaktadır. Ancak sözkonusu yürüyüş yolları her yıl törenlere binlerce kişinin katılması nedeniyle yetersiz kalmaktadır. Bu itibarla esasen yıllardır mevcut olan sahil yolunun tahliye edilmesi, böylece çok sayıda taşıtın tören sahasına kolaylıkla ulaşımı mümkün olabilecektir. Kıyı yoluna ilişkin bu çalışmalar aslında Avustralya ve Yeni Zelanda’nın beklentilerini de karşılamakta ve bir yerde onların talepleri üzerine süratlendirilmiş bulunmaktadır. Yolun tarihi mezarların hasar görmesine yol açtığı  iddiaları yanlıştır.

Türk makamları bu hususta azami özen ve duyarlılığın gösterilmesini teminen gereğine tevessül etmiştir.

Netice itibarıyla bir tarafta alt yapının islahı beklentisini ortaya koyarken, diğer taraftan buna ilişkin çalışma yürütülürken, bu kez “tarihi ve doğal doku yok oluyor” gibi  bir söylemle ortaya çıkılmasının çelişkili bir durum olduğu takdir buyurulacaktır.

Sözkonusu topraklar Türkiye’ye aittir. Ancak, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerin ulusal tarihlerinde de önemli bir yer işgal ettiği bilinmektedir.

Makamlarımız bu bölgeyi barış parkı ilan etmiş olup, ilgili ülkelerle aramızdaki dostluk bağları ve işbirliğinin güçlendirilmesi hedefini gütmektedir.

Bu itibarla, muhtelif basın-yayın organlarında yansıtılan abartılı iddiaların ve duygu sömürüsünün yanlış bir yol olduğu ve gerçekleri tahrif ettiğini vurgulamak isteriz. Gerekli hassasiyet sergilenmektedir.

Bakanlığımızın ilgili birimleri marifetiyle gerek yol çalışmaları gerek mutad yıllık anma töreni hazırlıkları yakından izlenmekte ve gerekli eşgüdüm çerçevesinde ilgili makamlarımız ve yabancı ülke yönetimleriyle aydınlatıcı temaslar sürdürülmektedir.

Bu noktada, Türk basının konuya ilişkin olarak duyarlılık göstereceğine inanıyor, özellikle de bölgedeki mezarlara, şehitliklere, anıt yapılarına hiçbir şekilde hasar verilmemesine özen gösterildiğini vurgulamak istiyoruz.

Bu hususları size yazılı olarak da verebilirim.

SORU: Gelen eleştiriler, bu mezarlardan çıkabilecek kemiklere ilişkindi. Acaba şu ana kadar yürütülen çalışmalarda böyle bir şey saptandı mı?

CEVAP: Bilmiyorum. Benim açıklamam herhalde o tür sorulara da yanıt teşkil ediyor diye düşünüyorum.

SORU: Yine bu sorunun devamı olarak, yani açıklamayı dikkatle dinledim, Avustralya ve Yeni Zelandalı yetkililere atfen, “Eğer çıkarsa kemiklerin bize iade edilmesi gerekir ya da bu yönde talepte bulunduk” diye  basında çıkan bir ifade var. Avustralya veya Yeni Zelanda’dan  bu yönde bir girişim oldu mu?

CEVAP: Bu konuda bilgim yok.

SORU: Çeçen lider Maskhadov’un öldürülmesiyle ilgili olarak Ankara’nın değerlendirmesi ve bölgeye yönelik görüşleri, beklentileri nedir?

CEVAP: Türkiye ihtilafların kan dökülmeden, barışçı yollarla çözümlenmesini ilke olarak benimsemiştir, hepiniz biliyorsunuz. Bu çerçevede, Çeçenistan sorunun da barışçı yollardan, insan haklarına saygılı biçimde ve Rusya Federasyonu’nun toprak bütünlüğünün korunması suretiyle, kalıcı bir siyasi çözüme ulaştırılmasını başından beri destekleyegeldik. Mashadov’un öldürülmesinin böyle bir yaklaşımın benimsenmesi için tarafları yeniden düşünmeye sevkedeceğini umuyoruz.

SORU: Açıklamanızda, Maskhadov’un öldürülmesiyle ilgili bir üzüntü veya bir kınama ifadesinin olmadığını görüyorum. Öldürülme olayını Ankara nasıl değerlendiriyor?

CEVAP: Biraz önce okumuş olduğum şekilde değerlendiriyor.

SORU: Almanya’da Hıristiyan Demokratların verdiği bir Ermeni önergesi sözkonusuydu ve geçen hafta buna ilişkin bir açıklama yaptınız. Ama aynı gün Yeşiller Partisi’nin sözcüsü de Yeşillerin ortak bir önerge konusunda bir inisiyatif başlattığını açıkladı ve aynı zamanda da tabii ki hükümet olarak da, hükümetin ortağı olarak da buna destek olduklarını açıkladı. Bu konuda herhangi bir girişim yapıldı mı ve sizin bu konudaki değerlendirmeniz nedir?

CEVAP: Yeşillerin böyle bir girişimde  bulunduğuna dair bilgim yok. Onu sorar ve o konuya nasıl bir boyut getiriyor değerlendirir, size cevap veririz.

SORU: ABD’nin, İncirlik’in kargo “hub”ı olarak kullanılmasına ilişkin bir talebi vardı. Buna müspet ya da menfi bir yanıt verildi mi?

CEVAP: O konuda size zamanında söylediğim hususların ötesinde bir gelişme olmamıştır.

SORU: Ermenistan’la ilgili yaptığınız açıklamaya dönmek istiyorum. Tiflis Büyükelçiliğinin daha işlevsel olacağına inandığınızı ifade ettiniz. Biraz açabilir misiniz? Hangi açılardan daha işlevsel olacak? Bu kararın altında yatan gerekçeler konusunda biraz bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: Madem “background” bilgi istiyorsunuz, onu bilahare söyleyeyim. Ancak, açıklamada yer alan işlevsel kelimesinin anlamı ortadadır. Ama, bunu bilahare konuşalım.

SORU: İsrail’in Türkiye’de kimyasal silah ürettiğine yönelik elimizde çok ciddi devlet raporları var. Dışişleri Bakanlığına çeşitli devlet kurumlarından bu konuda bir talep geldi mi?

CEVAP: Sizin elinizde devlet raporu olduğuna göre onlara bakarsınız, orada görürsünüz diye düşünüyorum. Benim böyle bir bilgim yok.

SORU: Talabani’nin geçtiğimiz günlerde bir açıklaması oldu. Kerkük’le ilgili olarak Türkiye ile uzlaşmaya varıldığını belirtti. Özellikle Irak’ta hükümet kurulma çalışmalarında Kerkük  konusu da belirleyici olacak gibi görünüyor. Talabani ile yapılan görüşmelerde böyle bir uzlaşma var mı? Eğer varsa bu durumda Kerkük’ün statüsü ne olacak?

CEVAP: Irak konusunda Türkiye’nin politikası öteden beri bellidir. Bu politikada hiçbir değişiklik olmamıştır. Öteden beri derken, oralarda fiili otorite bulunduğu zamanlardan beri bizim politikamız aynıydı. Bu nedir diye soracak olursanız; bizim söylediğimiz Irak halkının ülkesinin yönetim biçimini kendisinin kararlaştıracağıdır. Ancak bu yapılırken, Irak halkının bütün katmanlarının katılımıyla ve sosyal mutabakat çerçevesinde olması ve bu yapılırken kararlaştırılacak sistemin Irak’ın toprak bütünlüğünü ve siyasi birliğini koruması ve ileride herhangi bir ayrışmaya yol açacak hükümler içerecek bir düzen kurulmaması önemlidir. Bunu Irak halkının sosyal mutabakatıyla ortaya çıkacak bir yönetim şekli olarak görüyoruz. Ancak, daha önce Irak halkı bizim söylediğimiz bu politikayı, bu yaklaşımı ortaya çıkarabilecek sosyal mutabakatı sağlayacak imkanlara sahip değildi. Şimdi kurulan, ortaya çıkan kurucu meclis bu imkanı Irak halkına vermiş bulunmaktadır. Biliyorsunuz, bu kurucu meclisin hazırlayacağı anayasa halk oyuna sunulacak ve 3 eyalette, 2/3 çoğunlukla reddedilecek olursa, tamamen reddedilmiş sayılacak. Yani, söylemek istediğim, orada şu anda sosyal mutabakatı sağlayacak bir zemin mevcuttur. Şayet anayasa bu testlerden geçerek, halkın rızasını alırsa ve bunun neticesinde çıkacak herhangi bir düzen oluşursa, ki bunun içerisinde sizin belirttiğiniz federal yapı da vardır, o takdirde bizim buna diyecek bir şeyimiz olmaz. Sadece burada bir kayıt vardır, o da bunun ayrışmaya yol açmaması hususudur. Onun ötesinde başka ülkelerin yönetim şekillerini bizim belirlememiz sözkonusu değildir.

Kerkük meselesine gelince, yine sizin belirttiğiniz çerçevede, Irak’taki gruplar arasında bazı müzakereler sürmektedir. Bu müzakereler henüz sonuçlanmamıştır. Bizim aldığımız bilgiler çerçevesinde bunların sonuçlanmadığını anlıyoruz. Burada, ortaya çıkan tablo, önce meclis başkanının ve meclis yönetiminin seçileceği, sonra cumhurbaşkanının seçileceği, bundan sonra da başbakanın cumhurbaşkanı tarafından seçilerek onun da hükümet üyelerini seçecek olduğudur. Bu müzakerelerde, Irak’ın kaynaklarından pay alınması,  yönetim şekli, Kerkük’ün statüsü gibi hususların, biraz önce size açıkladığım süreç çerçevesinde, anayasa ile belirleneceği üzerinde bizim görebildiğimiz kadarıyla, bütün tarafların mutabakatı vardır. Zira, bütün bu söylediğim hususlar, bütün Irak halkını ilgilendiren hususlardır, belirli grupları değil. Bunların mecliste ele alınıp, anayasa ile çözüme bağlanması doğru olur. Nitekim, Şii blokunun görüşünün de bu olduğu yolunda birtakım bilgiler almaktayız. Bizim görüşümüz de bu istikamettedir. Aksi olursa, bizim inancımıza göre, bu Iraklıların lehine olmayacaktır. Ancak, son olarak şunu söyleyebilirim, bu müzakereler devam etmektedir. Herhangi bir karara varıldığına, bu anlamdaki pazarlıkların sonuçlandığına ilişkin bizde bir bilgi yoktur.

SORU: Açıklamanızın ilk bölümüne ilişkin bir sorum olacaktı. Eğer yanlış hatırlamıyorsam, bizim öteden beni izlediğimiz Irak politikası çerçevesinde, bir federasyona, etnik temelli olmaması durumunda biraz sıcak bakıyorduk. Burada kastettiğiniz federasyon, etnik temelli olmayan federasyon değil mi? Öyle bir ayrım yapıyoruz hala.

CEVAP: Elbette, biz “bütün katmanlar”ı derken onu kastediyoruz. Bütün katmanların üzerinde mutabakata varacağı bir yapıdan sözediyoruz.

SORU: Çeçenistan’la Rusya arasındaki diyalogların yeniden canlandırılabilmesi adına Maskhadov’un belki de tek çıkış yolu olduğu söyleniyor bazı otoritelere göre. Onun öldürülmesiyle birlikte bir anlamda durum belki de daha da zora girmiş olacak. Bu anlamda Türkiye’nin bu ilişkiler üzerine yeni bir rol oynaması sözkonusu olabilir mi ya da nasıl bir rol üstlenebilir?

CEVAP: Bu gelişmeyle ilgili tepkimiz size söylediğim hususlardan ibarettir. Onun ötesinde bir yorum yapmam şu aşamada doğru değil.

Başka sorunuz olmadığını anlıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum ve bugünkü basın brifingimizi kapatıyorum.