4;Mart 2004 - DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI SÖZCÜSÜ NAMIK TAN'IN;HAFTALIK OLAĞAN BASIN TOPLANTISI

TAN:

Değerli arkadaşlarım, bugünkü basın brifingimize hoş geldiniz. Hepinizi her zaman olduğu gibi sevgiyle selamlıyorum. 

Bugün ilk önce size Dairemizde yeni yardımcım olarak göreve başlayan Kaya Bakkalbaşı arkadaşımızı takdim etmek istiyorum. Kendisi bundan sonra benim üzerimdeki yükü alma konusunda yardımcı olacak. Onu da telefonla arayabilirsiniz.

Bunun dışında sizlerin sorularına geçmeden evvel, birkaç hususta bilgi aktarmak istiyorum. Birincisi, bildiğiniz üzere Türkiye, 1996 yılından bu yana Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin denetimi altındadır. Ülkemizin yanı sıra dokuz Avrupa Konseyi üyesi için de AKPM denetimi sürmektedir. AKPM’nin Türkiye üzerindeki denetimi konusu 1999 ve 2001 yıllarında iki kez gündeme alınmış ve denetimin sürdürülmesi kararlaştırılmıştır. Bu kez AKPM Türkiye denetim eş raportörlerinin 2003 yılında ülkemize yaptıkları iki ziyaret sonucunda hazırladıkları taslak rapor ve tavsiye kararı 3 Mart günü Paris’te yapılan AKPM Denetim Komisyonu toplantısında ele alınmış ve Türkiye üzerindeki AKPM denetiminin sona erdirilmesini öngören taslak rapor ve tavsiye kararını Nisan ayı sonunda Strazburg’da toplanacak AKPM Bahar Oturumuna sunulması kararlaştırılmıştır. Sözkonusu taslak rapor ve tavsiye kararının Nisan sonunda yapılacak AKPM Genel Kurulu’nda kabul edilmesi durumunda Türkiye üzerindeki denetim sona erecek ve ülkemiz denetimden daha önce çıkmış diğer ülkeler gibi, denetim sonrası diyalog aşamasına geçecektir. AKPM Denetim Komisyonu’nun bu karara varması ülkemizde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü alanlarında Avrupa normlarına uyum yolunda gerçeklemekte olan kapsamlı reformların başarısının bir göstergesi olacaktır. Ülkemiz üzerindeki denetimin sona erdirilmesi, yalnız Avrupa Konseyi ile ilişkilerimizde ilerleme sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Avrupa Birliği’ne tam üyelik sürecinde önemli bir engelin aşılması anlamını da taşıyacaktır. AKPM Denetim Komisyonu’nda kabul edilen taslak rapor ve tavsiye kararında yerleşik uygulama gereği denetimden çıkmış olan diğer ülkeler için de öngörülmüş olduğu gibi, denetim sonrası diyalog döneminde ilerleme kaydedilmesi beklenen Avrupa Konseyi normları sıralanmaktadır. Ülkemiz bu alanlarda zaten genelde uluslararası ve özel olarak Avrupa normlarına uyum yolunda güçlü bir iradeye sahiptir ve gerçekleşen reformlar bu konudaki kararlılığın bir göstergesidir. Ülkemizde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü bağlamında standartların yükseltilmesine yönelik çalışmalar sürecektir. 

Birinci açıklamam bu. İkincisi, biliyorsunuz gelecek hafta başında Troika toplantısı yapılacak 8 Mart tarihinde, Ankara’da ülkemiz ile AB Troikası arasında Bakanlar düzeyinde bir toplantı yapılacaktır. Türkiye AB Troikası toplantıları adaylık statümüzün teyit edildiği 1999 Helsinki Zirvesi’nden bu yana daha da yoğun bir şekilde, belirli aralıklarla düzenlenmektedir. Aralık 2004’te ülkemizle müzakere süreci başlatılması kararının alınacak olması nedeniyle, Türkiye-AB ilişkileri kritik bir döneme girmiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, 8 Mart tarihinde düzenlenecek Türkiye-AB Troikası toplantısı da ülkemizin AB’ye katılım süreci çerçevesinde, önümüzdeki dönemde yapılacak çalışmaları ele almak ve her iki tarafı da ilgilendiren bölgesel ve uluslararası konularda görüş alışverişinde bulunmak açısından özel bir önemi haizdir. AB Troikası, AB Dönem Başkanı İrlanda Dışişleri Bakanı Brian Cowen, müteakip dönem başkanı Hollanda Dışişleri Bakanı Bot, AB Komisyonu’nu temsilen Genişlemeden Sorumlu AB Komiseri Günter Verheugen’den oluşacaktır. AB Konseyi’ni temsilen Konsey Genel Sekreteri ve Ortak Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana da sözkonusu toplantıya katılacaktır. Konuklar Sayın Başbakanımız tarafından da kabul edileceklerdir.

Üçüncü açıklamam; 1999 Helsinki Zirvesinde ülkemize adaylık statüsü verilmesi kararının Avrupa Parlamentosu’nun sözde Ermeni soykırımına ilişkin 18 Haziran 1987 sayılı kararına aykırı olduğu, bu eylemi ile Avrupa Birliği’nin Ermeni toplumuna zarar verdiği gerekçesi ve zararın tazmini ile Türkiye’nin adaylık statüsünün kaldırılması talebiyle Fransa’da mukim, Ermeni asıllı iki gerçek ve bir tüzel kişi tarafından 9 Ekim 2003 tarihinde, Avrupa Adalet Divanı Birinci Derece Mahkemesi’ne açılan davada Divan davacıların talebinin reddine karar vermiştir. Divan tarafından 3 Şubat 2004 tarihinde yayınlanan kararda, Divan davacıların iddialarını zirvenin, yani Avrupa Konseyi’nin, hukuki anlamda bir AB organı olmadığı, Avrupa Parlamentosu kararlarının hukuki değil, siyasi bir belge teşkil ettiği, iddia edilen zarar ile AB arasında illiyet bağı bulunmadığı, doğduğu iddia edilen zararın ispatlanamadığı gerekçeleriyle, davanın esasına girmeden reddetmiştir.

Bir de, son olarak, Manavgat Nehri’den İsrail’e su satışıyla ilgili anlaşmaya dair biraz bilgi vermek istiyorum. Türkiye Akdeniz Havzası ve Orta Doğu’da su sıkıntısı çeken ülkelerin ihtiyacını karşılamak amacıyla, Manavgat Nehri üzerinde 1997 yılında bir arıtma ve dolum tesisi kurmuştur. Su arıtma tesisi günde 250 bin metreküp arıtılmış ve 250 bin metreküp ham su kapasitesine sahiptir. Tesisin yıllık toplam su kapasitesi 180 milyon metreküptür. Tesislerin tamamlanmasından sonra sadece İsrail su satın alma niyetini beyan etmiştir. İsrail ile 2002 yılından günümüze kadar sürdürülen müzakereler sonucunda üzerinde mutabakat sağlanan Türkiye Cumhuriyeti ve İsrail Devleti arasında su alımına ilişkin anlaşma siyasi istişareler için Tel Aviv’de bulunan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal ile İsrail Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Büyükelçi Yoav Biran tarafından bugün imzalanacaktır. Anlaşma, Manavgat Nehri su arıtma ve dolum tesislerinden yılda 50 milyon metreküp arıtılmış suyun İsrail’e satışını hükme bağlamaktadır. Anlaşma 20 yıl süreli olacaktır. Suyun İsrail’e deniz yoluyla taşınması öngörülmektedir. Bu anlaşmanın iki ülke arasındaki işbirliğine yeni bir boyut kazandıracağı gibi, Orta Doğu’da istikrar ve barışın geliştirilmesine de katkıda bulunacağına inanılmaktadır. Anlaşma, Türkiye’nin geliştirdiği deniz yoluyla su transferi konseptini uygulamaya geçirmesi açısından da önem taşımaktadır. Anlaşma su sıkıntısı çeken diğer bölge ülkelerine su sağlanması için iyi bir örnek oluşturacaktır. Manavgat Nehri ve tesislerinin kapasitesi, diğer ülkelere de su satımımıza imkan vermektedir. Türkiye esasen Manavgat Nehri’den ve Akdeniz’e dökülen ulusal nehirlerden ilgi duyacak diğer bölge ülkelerine arıtılmış ve ham su satmaya hazır olduğunu birçok vesileyle duyurmuştur.

Benim söyleyeceklerim bundan ibaret. Sizlerin soruları varsa onları da cevaplamaya gayret edeceğim.

SORU: Öncelikle bu son yaptığınız açıklamaya ilişkin, birkaç teknik bir şey sormak istiyorum. Satış ne zaman başlayacak? Buna dair bir teklif yapıldı mı? Taşıma maliyeti kim tarafından karşılanıyor ve fiyat ne olacak? 

Bir de De Soto’nun yarın Ankara’ya geleceğini öğrendik acaba geliş nedeni ve programına ilişkin biraz daha bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: Tabii. Önce birinci sorunuzu cevaplamaya gayret edeyim. Bu anlaşmadan sonra bir de İsrail’le aynı konuda İşletme Anlaşması adını verdiğimiz bir belge daha imzalanacaktır. Bunun ne zaman imzalanacağını bilmiyorum. Önümüzdeki dönemde imzalanacaktır. Bu anlaşmada belirttiğiniz hususların hepsi yer alacaktır. Suyun evsafından fiyatı ve diğer konulara ilişkin ayrıntılar bu işletme anlaşmasında olacaktır. Bu mevcut anlaşma, imzalanacak olan bugünkü anlaşma, sadece bir karşılıklı siyasi taahhüdü içermektedir.

İkinci sorunuza gelince, De Soto bildiğiniz gibi, görüşmelerde yer almaktadır. Yarın bu görüşmeleri tamamladığı bir vakitte, özel uçağıyla öğleden sonra buraya gelmesi sözkonusu. Burada temaslarda bulunduktan sonra ertesi gün, yani cumartesi günü ülkemizden ayrılacak.

SORU: Atina’ya mı gidecek yoksa Ada’ya mı?

CEVAP: Bilmiyorum, herhalde Ada’ya dönecektir.

SORU: Sizin çağrınız üzerine mi geliyor?

CEVAP: Şimdi o konuda da size biraz bilgi vereceğim. Biliyorsunuz görüşmeler boyunca karşılıklı istişare ihtiyacı, görüşmelere katılan, görüşmelerin içinde yer alan bir çok şahsiyetle ortaya çıkmaktadır. Sayın Talat ve Sayın Serdar Denktaş, yine bildiğiniz üzere, buraya gelmişlerdir. Sayın Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da ziyareti sözkonusudur, bugün, biliyorsunuz. Bu çerçevede, bir ihtiyaçtan kaynaklanan görüşme arzusudur. Bu tür ihtiyaçlar ortaya çıktığında yine gelmesi sözkonusu olabilir. Zaten daha önce de gelmiştir. Dolayısıyla bu istişare gerektiği takdirde, De Soto’nun ileride de gelmesi mümkün olabilecektir.

SORU: Bu çerçevede, bu 22 Mart’a bir hazırlık mı? Anavatanların katılımına yönelik bir hazırlık mı?

CEVAP: Tek başına De Soto’nun ziyareti buna bir hazırlık olamaz. Bu bir süreçtir. Süreç içinde elbette görüşmeler yapılmaktadır. Bunun hazırlıkla bir alakası yok.

SORU: Kiminle görüşecek?

CEVAP: De Soto yarın Bakanlığımız yetkilileriyle görüşecek. Sayın Müsteşarımızla, Kıbrıs konusuyla ilgili dairelerimizin yetkilileriyle görüşecek.

SORU: Bakanla ya da Başbakanla görüşecek mi?

CEVAP: Sayın Başbakanın programını ve görüşüp görüşmeyeceğini bilmiyorum. Onu oradan sormanız lazım. Ancak Bakanımız, şayet yarın De Soto Bakanımızın öğleden sonraki programına uygun bir çerçevede buraya ulaşırsa kendisiyle görüşecek.

SORU: De Soto’nun sizin talebiniz üzerine geldiğini anlıyorum sözlerinizden öncelikle. Çünkü Atina’ya gitmiyor De Soto ve Türkiye’nin bir talebi var mı? Görüşmelerle ilgili yeni bir format, yeni bir fikir, görüşmelerin, müzakerelerin açılması için yeni bir açılım yapması sözkonusu mu?

CEVAP:  Hayır. Biraz önce söyledim. Nasıl diğer taraflarla da müzakerelerde, istişarelerde bulunuyor isek aynı çerçevede De Soto ile de görüşülecektir. Onun dışında bir özelliği yoktur bu ziyaretin.

SORU: Kıbrıs’ta dörtlü zirvede temsiliyete dair bugün gazetede birtakım haberler var. Başbakan düzeyinde, Dışişleri Bakanı düzeyinde olacak diye. Bu konuda acaba sizde bir bilgi var mı? Bir de Denktaş’ın çekileceği yönünde yine bazı gazetelerde haberler var. Bununla ilgili görüşlerinizi alabilir miyim?

CEVAP: İlk sorunuzla ilgili, dörtlü görüşmelerde siyasi kişiliklerin bulunmasının daha yararlı olacağını düşünüyoruz. İkinci sorunuz ise, bizde bu yolda herhangi bir bilgi yoktur. Görüşmeler sürmektedir.

SORU: Fener Rum Patrikhanesi yönetim konseyine Türk vatandaşı olmayan yabancıların atanmasıyla ilgili haberlere bir tepkiniz olacak mı?

CEVAP: Bizde bu konuları basından izliyoruz. Şu andaki bilgilerimiz basın haberlerine dayanmaktadır. Bu haberleri dikkatle inceliyoruz ve değerlendiriyoruz.

 SORU: Beklenen prosedür nasıldır efendim?

CEVAP: Cevap verdim Duygu, bunun ötesinde söyleyeceğim bir şey yok.

SORU: Grossman’ın ziyaretinin iptaline ilişkin olarak Amerikan tarafından bize ne açıklama yapıldı? Yani mazeret nedir?

CEVAP: Bugün hemen hemen bütün gazetelerde Amerikan tarafının bize bildirdiği hususlar var. Uçağının arızalanması sebebiyle Sayın Grossman’ın buraya gelmesi mümkün olamamış.

SORU: Orta Doğu projesine ilişkin....

CEVAP: O konuda çok söyleyecek bir şeyim yok. Hepinizin bildiği gibi, bu projenin kapsamı ve içeriği tam olarak belirlenmiş değildir. Ancak konu tarafımızdan derinliğine incelenmektedir. Şunu size söyleyebilirim; bu konuyla ilgili olarak Sayın Bakanımızın Tahran’da, Amman’a, Kuala Lumpur’da, İstanbul Girişimi çerçevesinde yapılan bölgesel toplantılarda, hatırlayacaksınız hemen hemen hepsinde, geçen Mayıs ayında İktisadi Kalkınma Vakfı’nda yaptığı konuşmada, Büyük Orta Doğu Projesi diye adlandırılan konunun çerçevesinde değerlendirilebilecek çeşitli ifadeler yer almaktadır. Bunlara tekrar bakmanızı öneririm.

SORU: Sayın Denktaş’ın programı var mı acaba?

CEVAP: Onu da söyleyeyim size. Sayın Denktaş bugün saat 12.00’de Türkiye’ye gelecekler. Öğlen vakti Ankara Ticaret Odasında bir yemek olacak. Öğleden sonra da, yine hepinizin bilmiş olduğu gibi, ATO’nda bir panel toplantı düzenlenecek. Bunun konusu AB-Türkiye ilişkileri. Sayın Cumhurbaşkanı Denktaş, Sayın Bakanımızla da görüşecekler. Bu görüşme akşam üstü 4 ila 7 saatleri arasında gerçekleşecek.

SORU: Denktaş hareketinden önce Sayın Cumhurbaşkanı ile de görüşecekler mi? Bu konuda acaba saat tespit edilebildi mi? Bir de Başbakan 6’da dönecek diye biliyoruz. Acaba o nasıl olacak?

CEVAP: Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanımız ve Sayın Başbakanımızla yapması mutasavver görüşmelerle ilgili olarak oralardan verilebilecek, o makamlardan verilebilecek bilgilere itibar etmenizi öneririm. Ben size programının bizim Bakanlığımızı ilgilendiren bölümlerini açıkladım.

SORU: Irak’taki yönetim konseyinin hazırladığı geçici yasa ile ilgili Ankara’nın düşüncesi nedir? Bununla paralel olarak bu yasanın çıkmasının hemen ardından ülkedeki etnik gruplar arasında karşılıklı şiddet eylemlerinin arttığını görüyoruz. Bu iki durumu değerlendirebilir misiniz?

CEVAP: Orada bir süreden beri vuku bulan şiddet eylemlerine tepkimizi açıklamalarımızda, şu anda tarihleri itibariyle hatırlamıyorum ama, gayet ayrıntılı bir şekilde bulabilirsiniz. Bu geçici idari yasada, metni tamamen elimize geçmiş değil, ancak, ilk incelemelerimizde ilk aşamada Kerkük’ün özel durumunun korunduğunu anlıyoruz. Bunun dışında ayrıntılara girmek imkanını bulamıyorum, zira fazlaca bir bilgimiz henüz yok.

SORU: Türkiye’yi ziyaret eden İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw’un bir özel televizyon kanalına verdiği mülakatta Rum tarafı eğer reddeden taraf olursa anlaşmayı sadece Güney’i temsil eder gibi beyanları olduğu haberleri yer aldı. Acaba görüşmelerde böyle bir görüş dile getirildi mi Straw tarafından?

SORU: AB’de hukukçuların üzerinde çalıştığı .................... ilgili ve Türk tarafının birinci ............... kaygılarıyla ilgili çalışma sürüyor hukukçular arasında. Orada da bu yönde bir açılım görüyor muyuz? Sadece İngiltere’ye mi özel yoksa AB içinde de böyle bir temasa geçmeye başladınız mı?

CEVAP: Arkadaşlar, ben özellikle Cansu’nun sorduğu çerçevedeki ayrıntıya bu aşamada girilmesinin doğru olmadığı kanaatindeyim. Diğer  hususa gelince, Sayın Straw’un dünkü basın açıklaması gerçekten oldukça kapsamlıydı. Orada sorunuzun cevabını en iyi şekilde bulabileceğinize inanıyorum ve sizi tekrar oraya refere ediyorum.

Hepinize  tekrar çok teşekkür ediyorum hepinize. Böylece basın toplantısını kapatmış oluyoruz.