16 Şubat 2005, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Namık Tan´ın Haftalık Olağan Basın Toplantısı

TAN:

Değerli arkadaşlarım, bugünkü basın brifingimize hoş geldiniz. Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Benim herhangi bir açıklamam olmayacak. Dolayısıyla sorularınız varsa onları cevaplandırmaya çalışayım.
------------

SORU: Afganistan’daki programın hemen öncesinde Sayın Bakan burada bir basın toplantısı düzenlemiş, toplantıda, “Türk hükümetiyle ordu arasında herhangi bir problem bulunmadığını, doğal olarak ordunun, hükümetin ve meclisin emrinde olduğunu” söylemişti. Hemen akabinde Afganistan’da da Sayın Bakanın bulunmayışı ile birlikte kamuoyunda bir tereddüt ve endişe oluşmaya başladı. Bu anlamda değerlendirirsek, hangi yetkili bulundu hükümet adına Afganistan’da bu tören için, yani askeri yetkililer dışında ve bu konuya nasıl bir açıklık getirebilirsiniz?

CEVAP: Ben bu konudaki bu tür spekülatif haberleri hayretle karşıladığımı belirtmek isterim. Her şeyden önce orada devletimizin temsilcisi bir büyükelçimiz vardır. Yine hepinizin bildiği üzere, bu törene Sayın Bakanımız katılmak üzere gerekli hazırlıkları yapmışlardır. Buraya 70’i aşkın basın mensubunun da katılması öngörülmüştür. Bunlar için de gerekli hazırlıklar yapılmıştır. Hep beraber havaalanına gidilmiştir. Sizlerin de bildiğiniz üzere, orada hava şartlarının son derece namüsait olması sebebiyle uçağın kalkışına izin verilmemiştir. Bu iznin verilmemesi keyfiyeti sadece sivil havacılık makamlarının değil aynı zamanda Kabil’deki havaalanının kontrolünü şu anda elinde bulunduran, onu işleten Türk Hava Kuvvetleri’nin de onayıyla olmuştur. Dolayısıyla, Sayın Bakanımız ve beraberindeki heyet oraya hava muhalefeti sebebiyle gidememişlerdir. Nitekim, daha sonra oraya giden değerli komutanlarımız Bagram Havaalanına inmişler, oradan Kabil’e intikal etmişlerdir. Komutanlarımız küçük uçakla gitmişlerdir. Bizim gidecek olduğumuz uçak o havaalanına inmeye müsait bir uçak değildir. Ertesi gün de beklenmiş ve hava şartlarının düzelmesi ihtimaline binaen yine gerekli hazırlıklar yapılmış, ancak o gün de bunun mümkün olamayacağı anlaşıldığından ziyaret daha sonraki bir tarihe ertelenmiştir. Keyfiyet bundan ibarettir.

SORU: Filistin yönetiminin İngiltere’ye götürdüğü teklifle 1 Mart’ta Londra’da yapılacak barış konferansı için Türkiye’nin davet edilmesi önerisi götürülmüştür. Bu öneriye karşılık Türkiye’ye davet geldi mi acaba, konferansa katılım için? Gelmediyse böyle bir davet bekliyor muyuz, katılım yönünde bir öngörümüz var mı acaba?

CEVAP: Biliyorsunuz Türkiye Quartet üyesi değildir ve o bahsettiğiniz toplantı büyük donörlerin katılacağı bir toplantıdır. Dolayısıyla, benim bilgim dahilinde bize ulaşmış bir davet yoktur.

SORU: Haftalık dergisinde Sedat Sertoğlu imzasıyla bir haber yayımlandı. Dışişleri Bakanlığı’nda devrim niteliğinde bir gelişme yaşandığı ve Bakanlığın kapılarının bundan sonra Müslüman olmayan Türk gençlerine de açılacağı yönünde ve deniyor ki “Bakanlık yönetimi de daha önce yazılı olmayan bu yönde bir yasa bulunduğunu, yani Müslüman olmayan gençlerin Bakanlığa alınmaması yönünde yazılı olmayan bir yasa olduğunu doğruladı” deniliyor. Bu konuda biraz bilgi verebilir misiniz?

CEVAP: Hepiniz biliyorsunuz Dışişleri Bakanlığına giriş için bir takım şartlar mevcuttur. Bunlar kanuni şartlardır ve bunların en başında Türk vatandaşı olmak gelir. Türk vatandaşı olan herkes bu kuruma başvurmaya ve gerekli sınavlardan geçtikten sonra da başarılı oldukları takdirde, bu kurumda hizmet vermeye ehildir.

SORU: The Guardian gazetesinde çıkan bir haber var. Haberde bir Türk diplomata dayandırılarak “kırmızı çizgilerimiz var, Kerkük ve etnik azınlıklar” deniyor. Aynı zamanda da “ABD’nin Kuzey Irak’ta herhangi bir çatışma ihtimaline karşı üslerini takviye yaptığını” söylüyor. Bu konuda, Kerkük, etnik azınlıklar ve kırmızı çizgi ile ilgili Bakanlıktaki görüş nedir? Amerika’nın Kuzey Irak’ta takviye yaptığı yönünde size ulaşmış bir bilgi var mı?

CEVAP: Ben dilerseniz Kerkük’le ilgili olarak sorduğunuz bu sorunun dışında, Irak’ta yapılan seçimler ve Irak’taki genel durumla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Onun sonunda da sizin sorunuza atfen bir cevabım olur.

Biliyorsunuz Irak’ta seçimler yapılmıştır. Geçen Pazar günü yaptığımız açıklamamızda da vurguladığımız üzere, seçimlerin yapılabilmiş olması, ülkede ve yurtdışında Iraklı seçmenlerin bütün güçlüklere rağmen tercihlerinin demokrasiden yana olduğunu ortaya koymuştur. Seçim sonuçlarına itiraz süresi, bildiğimiz kadarıyla, bugün sona ermektedir. Muhatapları bu seçim sonuçlarına itirazlarını yapmışlardır. Bunlar arasında Türkmenler de vardır. Yine geçen Pazar günü yaptığımız açıklamada, “Bir dizi itiraz başvurusu almış bulunan Irak Bağımsız Seçim Komisyonu’nun usulsüzlük iddialarını özenle inceleyip gerekli adımları atacağını umuyoruz. BM’in de 1546 sayılı Güvenlik Konseyi Kararı çerçevesindeki sorumlulukları bağlamında gerekli tespitleri yapmasını bekliyoruz” demiştik.

Biz Irak’ın demokratik bir yapı olarak bir an önce ayağa kalkmasını istiyoruz. Irak’ta bu yıl içinde yapılması öngörülen anayasa referandumu ile, bu anayasa ve buna dayanarak hazırlanacak yasalar uyarınca yapılacak genel seçimlerde, 30 Ocak’ta karşılaşılmış olan yetersizlik, düzensizlik ve usulsüzlüklerin tekrarlanmayacağı ve dolayısıyla Irak halkının bütün kesimleriyle daha adil ve inandırıcı temsile imkan sağlayacak koşulların oluşmasını diliyoruz. Sözkonusu referandum ve seçimlerde yaygın uluslararası gözlemci mevcudiyetini şimdiden üzerinde çalışılması gereken bir zaruret olarak değerlendiriyoruz. Türkiye bu anlayışla Irak halkının bütün kesimleriyle diyalog içinde olmaya, Irak’ın ulusal birlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına alan demokratik, anayasal düzenini kurma yönünde atacağı adımları desteklemeye, bölgesel ve uluslararası planda kalıcı barış ve istikrarın tesisi için sürdürülen uluslararası işbirliğine de aktif olarak katılmaya devam edecektir.

Bundan sonraki temaslarımızda muhataplarımıza bu konuları işlemeye devam edeceğiz. Muhataplarımızla bu görüşlerimiz, bu tutumumuz çerçevesinde konuşacağız. Biz Irak’ın bütününe bakıyoruz. Bugüne kadar büyük haksızlıklara, manipülasyonlara uğrayan, bu çerçevede haklarını gereği şekilde alamayan Türkmenleri elbette destekliyoruz, ancak, Irak’a bakışımız bütünüyle Türkmenlerle sınırlı değil, stratejik bir bakıştır.

Kerkük’e gelince, en fazla usulsüzlüğün Kerkük’te yapıldığı doğrudur, Kerkük bir Irak şehridir ve Iraklılara ait olmaya devam etmesi lazımdır. Hiçbir grup veya unsurun bu şehir üzerinde hakimiyet kurmaması gereklidir. Yine biliyorsunuz Kerkük aynı zamanda uluslararası boyutu olan bir kenttir. Bu kente Irak’ın bütün komşularının da ilgisini göz önünde bulundurursanız, bu yargımızın en önemli kanıtının bu olduğunu görürsünüz.

SORU: Sorumun ikinci kısmı vardı efendim.

CEVAP: Özür dilerim, sorunun ikinci kısmı vardı. Bizim orada ABD tarafından herhangi bir yığınak yapıldığına dair bir bilgimiz yoktur ve bu vesileyle bir kez daha hatırlatmak isterim ki ABD bizim dostumuz ve müttefikimizdir.

SORU: Irak’a tekrar dönecek olursak, seçim sonuçlarında ilginç rakamlar ortaya çıktı. Biz bugüne kadar Türkmenlerin Irak’ta büyük bir topluluk olduğunu söylüyorduk. Nüfuslarının 1,5-2 milyon arası olduğunu söylüyorduk. Bu söylenegeldi. Fakat Irak’ta çıkan toplam oy sayısı Türkmenlere 93 bin, Kerkük’te ise 71 bin, Kürt gruplara çıkan oy Kerkük’te 273 bin civarında. Dolayısıyla kabataslak bir hesap yaparsak, 93 bin kişi, demek ki 200 bin Türkmen olduğu gibi bir sonuç ortaya çıkıyor. Bunu neye bağlıyorsunuz. Bu kadar düşük bir oy oranı bekliyor muydunuz?

CEVAP: Biz Irak’taki seçimlerin doğrudan müdahili değiliz. Böyle bir durum sözkonusu değildir. Biz de izledik. Bu soruların muhatabı elbette Irak vatandaşı olan Türkmenlerdir. Sanıyorum onlarla görüştünüz. Bizim burada vermeye çalıştığımız mesaj orada vuku bulmuş olan usulsüzlüklerin, yanlışlıkların, haksızlıkların önümüzdeki dönemde tekrar etmemesidir. Bu konuya büyük hassasiyetle eğiliyoruz ve biraz önce söylediğim gibi, muhataplarımıza bu yönde telkinlerde bulunmaya devam edeceğiz.

SORU: Benim iki sorum olacak. Birinci sorum, Bakanın NATO toplantısı sırasında ikili görüşmeleri var mı? Varsa bunlardan bizimle paylaşabilecekleriniz var mı?

İkinci olarak da, Avrupa Konseyi’nin ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele organının yayınladığı rapora ilişkin olarak, burada Türk hükümetinin rapora karşı görüşlerinin iletildiği belirtiliyor, acaba bu Dışişleri tarafından hazırlanan bir yanıt mı, eğer böyleyse, basına yansıyan PKK görüşleri dışında, din dersinin zorunlu olarak uygulanmasına son verilmesi ve nüfus cüzdanından din ibaresinin kaldırılması konusunda bakanlık görüşleri nedir, ya da hükümet?

CEVAP: İlk sorunuz çerçevesinde şunu söyleyebilirim: Sayın Bakanımız, bugünkü planlamalarımız içerisinde gelecek hafta yapılacak NATO toplantısına katılacaklardır. Elbette burada muhataplarıyla görüşmeleri olacaktır. Toplantı marjında bunlar gerçekleşecektir. Ancak ben bunların tam anlamıyla programını bilmiyorum. Öğrenir, size bilgi vermeye çalışırım.

Bu rapor konusuna gelince, Avrupa Konseyi bünyesinde yürütülen ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm ve hoşgörüsüzlükle mücadele çalışmaları, 1993 yılında düzenlenen Viyana Zirvesi’nde gündeme getirilmiş, bu sorunlarla mücadeleyi öngören bir eylem planı kabul edilmiş ve bu eylem planı uyarınca kurulan Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu 1994 yılında faaliyete geçmiştir.

Komisyon’un görev yönergesinde; ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm ve hoşgörüsüzlükle mücadele için üye ülkelerin mevzuatları, politikaları ve önlemleri ile bunların etkinliğinin gözden geçirilmesi, yerel, ulusal ve Avrupa düzeyinde daha etkili eylemler önerilmesi, üye ülkelere genel politika tavsiyelerinde bulunulması ve mevcut uluslararası hukuk düzenlemelerinin güçlendirilmesi unsurları yer almaktadır.

Komisyon’un ülke bazındaki yaklaşımı eşit bir temelde tüm Avrupa Konseyi üye devletlerini kapsar. Çalışmaları yılda dokuz-on ülkeyi de içine alacak şekilde sürdürülür. Raporların  hazırlanmasından önce Komisyon raportörleri ilgili ülkeyi ziyaret ederek resmi kurumlarla ve sivil toplum temsilcileriyle temaslarda bulunmaktadırlar. Komisyon raporlarında kayıtlı hususlar ilgili ülkeye tavsiye niteliğindedir. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum.

Komisyon’un Türkiye hakkındaki ilk raporu Kasım 1999’da, ikinci raporu ise 3 Temmuz 2001 tarihinde Hükümetimizin muvafakatı üzerine yayınlanmıştır.

Komisyon’un Türkiye’ye ilişkin ikinci raporunda yer alan tavsiyelerin izlenmesine yönelik üçüncü raporu ise Hükümetimizin muvafakatı üzerine 15 Şubat 2005 tarihinde açıklanmıştır.

Raporun İngilizce ve Türkçe metinlerine Komisyon’un web adresinden ulaşmak mümkündür. Raporun ekinde, rapora ve raporda yer alan unsurlara ilişkin Hükümetimizin görüşleri yer almaktadır.

Bütün bunları söyledikten sonra sizin sorunuza cevaben şunu söyleyebilirim. Biz elbette bu raporu gereği şekilde inceleyeceğiz ve bu çerçevede de tepkilerimizi ortaya koyacağız.

SORU: Raporda, hükümetin görüşü eklerde yer alıyor ama henüz Dışişleri olarak bu son durumla ilgili bir değerlendirme iletilmedi, cevabi bir değerlendirme olmadı yani.

CEVAP: Biraz önce işin safahatini anlattım. Yayınlanan raporlara ilişkin bizim görüşlerimizin web sayfasında yer aldığını da –hükümetin görüşleri olarak- bildirdim. Bu rapor yeni yayınlanmıştır, elbette incelenecektir, ona göre tepki verilecektir.

SORU: Yakın döneme ilişkin çalışmaları planlamak amacıyla soruyorum. Türkiye’ye yapılacak bakan düzeyinde veya başka düzeylerde ziyaretler veya Türkiye’den yurtdışına olacak bakan veya müsteşar düzeyinde ziyaretler hakkında bilgi alabilir miyiz?

CEVAP: Evet, elimizde bunların bir takvimi vardır. Bir kısmı kesinleşmiş, bir kısmı hazırlık çalışmaları yapılan ziyaretlerdir. Ancak, sizden özür dileyerek şunu belirtmek istiyorum, bu kağıdı yanıma almamışım, sonra size bunları söylerim.

SORU: Avrupa Konseyi raporuyla ilgili olarak soracağım, raporun son iki sayfasında hükümetin görüşleri var. Yalnız orada raporda yer alan bu azınlık haklarıyla ilgili beklentiler, yani Türkiye’nin azınlık hakları çerçeve sözleşmesini imzalamasıyla ilgili beklentilere bir yanıt yok. Başka bazı ifadelere de bir eleştiri ya da karşılık yok. Bu ne anlama geliyor, diğer taraftan Fransa’nın raporunda basına yansıyan “Fransa’nın itirazları var.” Hükümetin ya da Dışişleri Bakanlığı’nın azınlıklar konusundaki yaklaşımı konusunda ne diyebilirsiniz?

CEVAP: Bir şey diyemeyeceğimi söyledim. Bir süre sonra, gerekli incelemeyi yaptıktan sonra size bu konuda tepkilerimizi belirteceğimizi ifade ettim.

SORU: Ankara Anlaşması’na ilişkin ek protokolün Kıbrıs Rum Kesimi’nin de dahil edilmesini de içeren bir cevap vermesi gerekiyordu Türkiye’nin. Bu konuda çalışmaların başladığını söylemiştiniz. Bu çalışmalar bir anlamda şekillendi mi? Bizimle paylaşabileceğiniz bazı bilgiler var mı? Ya da şekillenip bitip Brüksel’e bir yanıt verildi mi?

CEVAP: Bu çalışmalar devam etmektedir. Henüz tam anlamıyla şekillenmiş değildir. Önümüzdeki dönemde bu çalışmalarımız sonuçlandığında elbette sizlere bilgi vereceğiz. Ancak, bugünkü basında bu konuda bazı haberler gördüm. Bunlarda doğruluk payı olduğunu söyleyebilirim.

SORU: Biliyoruz ki müzakere heyeti ve baş müzakereci kim olacak vs. konularında Dışişleri, Bakanlar Kurulu’na bir brifing verecekti. Ancak, bu haftaki Bakanlar Kurulu gündeminde bu yoktu. Acaba bundan vazgeçildi mi, yoksa bir sonraki Bakanlar Kurulu’nda bu konuşulacak mı?

CEVAP: Takdir edersiniz Bakanlar Kurulu’nun gündemiyle ilgili olarak benim bir yetkim olması düşünülemez. Bilmiyorum.

Bir sorunuzun olmadığını anlıyorum. Böylece bugünkü basın brifingimizi kapatıyorum. Hepinize teşekkür ediyorum.