Türkiye - Suriye Siyasi İlişkileri

TÜRKİYE’NİN SURİYE İHTİLAFINA YAKLAŞIMI

Suriye’de 2011 yılı Mart ayında başlayan halk hareketi büyük bir ihtilafa dönüşmüş; sözkonusu gelişmeler Suriye başta olmak üzere bölgesel güvenlik ve istikrarı yakından etkilemiştir.

911 km kara sınırına sahip olduğumuz Suriye’nin içinde bulunduğu ihtilaf bugüne kadar çok sayıda masum insanın hayatına mal olmuş, milyonlarca Suriyelinin yaşadıkları topraklardan ülke içinde başka bölgelere ya da Türkiye dahil diğer ülkelere kaçmasına ve sığınmasına yol açmış ve ülkemizi de önemli siyasi, güvenlik ve insani sorumluluk ve sınamalarla karşı karşıya bırakmıştır.

Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması, çatışmaların sona erdirilmesi, Suriye halkının meşru taleplerinin karşılanmasına yönelik siyasi değişim sürecinin barışçı şekilde sonuçlandırılması ve sınır bölgesinin terör unsurlarından arındırılması suretiyle güvenliğin sağlanması izlediğimiz politikanın temel ilkelerini oluşturmaktadır.

SURİYE KAYNAKLI TERÖR ÖRGÜTLERİYLE MÜCADELE

İhtilaf çerçevesinde rejimin, ülkeyi daha da derinleşen bir bunalıma sürükleyen politikaları bölgesel istikrarsızlığı tetiklemiş, bölgesel tehditlerin yeni boyut kazanmasına yol açmıştır. Bu politikalar nedeniyle bölgede DEAŞ ve diğer aşırılık yanlısı gruplar zemin kazanmıştır. DEAŞ’ın bölgesel ve uluslararası barışı tehdit eder noktaya ulaşması, bu sorunla küresel mücadeleyi gerektirmiş ve ABD’nin öncülüğünde DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) kurulmuştur.

Türkiye için öncelikli bir milli güvenlik tehdidi olan DEAŞ’a karşı Türkiye, en başından bu yana etkin bir üyesi olduğu Koalisyon’un “Özgün Kararlılık” adı altında yürüttüğü askeri harekata milli imkân ve yetenekleriyle katkı sağlamıştır.

PKK terör örgütünün Suriye’deki uzantısı olan YPG ile mücadele sürdürülmektedir.

Türkiye bu çerçevede, uluslararası hukuk temelinde, BM Şartı’nın 51. maddesinden kaynaklanan meşru müdafaa hakkı ve BM Güvenlik Konseyi’nin terörizmle mücadeleye ilişkin kararları uyarınca, sınıra mücavir Suriye topraklarında üç önemli terörle mücadele harekâtı icra etmiştir. Ayrıca, iki defa kapsamlı hava harekatı gerçekleştirilmiştir.

a) Fırat Kalkanı Harekâtı

Türkiye, Suriye’yle olan sınırını DEAŞ mevcudiyetinden temizlemek amacıyla 24 Ağustos 2016 tarihinde “Fırat Kalkanı Harekatı”nı (FKH) başlatmıştır.

Harekât kapsamında, TSK unsurlarının destek verdiği Özgür Suriye Ordusu, toplam 2.015 km’lik alanı terörden temizlemiş, 2.647 DEAŞ mensubunu etkisiz hale getirmiştir.

FKH’nin başarısı sonucunda sahada gerilemeye başlayan DEAŞ, DMUK’un bilahare icra ettiği harekatlar neticesinde Mart 2019 sonu itibariyle Suriye’deki saha hakimiyetini yitirmiştir.

b) Zeytin Dalı Harekâtı

Suriye’nin kuzey batısındaki Afrin bölgesinde konuşlanan DEAŞ ve PKK/PYD/YPG terör örgütü unsurlarının gerek bölge halkı gerek sınır bölgemizde yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal güvenliğine yönelttiği tehlike, taciz atışları ve saldırılarıyla ileri düzeye taşınmıştır.

Suriye’nin diğer kesimlerinden gelen ve bu bölgede yuvalanan DEAŞ unsurlarının hudut bölgeleri ile ülkemize saldırı düzenlemeleri ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya geçiş yapmaları riski de oluşmuştur.

Bu arka plan ışığında, TSK ve Suriye Geçici Hükümeti’ne (SGH) bağlı Özgür Suriye Ordusu tarafından 20 Ocak 2018 tarihinde “Zeytin Dalı Harekâtı” (ZDH) başlatılmıştır.

Harekatın amacı, ülkemiz sınırlarının güvenliğini sağlamak, Afrin bölgesindeki tüm teröristleri etkisiz hale getirmek ve bu suretle bölge halkını teröristlerin baskı ve zulmünden kurtarmak olarak belirlenmiştir.

Harekât kapsamında 18 Mart 2018 itibariyle Afrin ilçe merkezinde kontrol sağlanmış; iki aydan kısa sürede yaklaşık 2.000 km²’lik bir alan DEAŞ ve PKK/PYD/YPG unsurlarından temizlenmiştir. Harekatın başlangıcından itibaren yaklaşık 4.600 terörist etkisiz hale getirilmiştir.

c) Barış Pınarı Harekâtı

PKK/PYD/YPG terör örgütünün milli güvenliğimize yönelttiği tehdit bağlamında, Suriye’nin kuzey doğusunda Türkiye sınırına mücavir Suriye topraklarında bir güvenli bölge kurulması seçeneği Şubat-Eylül 2019 döneminde ABD ile tartışılmıştır.

ABD’li muhataplarla yürütülen görüşmelerde, milli güvenlik kaygılarımızın etkin bir şekilde giderilmesi için güvenli bölgeye ilişkin temel beklentilerimiz her seviyede aktarılmıştır. Süreç boyunca PKK/PYD/YPG tehdidini bertaraf etme kararlılığımız ve Suriye sınırımızın öteki yakasından ülkemizi hedef alan terör tehdidine karşı meşru müdafaa hakkımızı mahfuz tuttuğumuz da hatırlatılmıştır. DEAŞ'la sahada mücadelenin ve DEAŞ'tan kurtarılan alanlardaki istikrarlaştırma faaliyetlerinin bir başka terör örgütü olan PKK/PYD/YPG’yle işbirliği yapılarak yürütülmesinin yanlış ve sakıncalı olduğu da müteaddit kereler ABD’ye bildirilmiştir.

ABD askeri yetkilileriyle 5-7 Ağustos 2019’da yapılan görüşmelerde, güvenli bölge tesisine dair bir ön mutabakat sağlanmıştır. Bunu takiben, Türkiye-ABD Müşterek Harekât Merkezi 12 Ağustos 2019’da faaliyete geçmiş, ABD’yle ortak keşif uçuşları ve kara devriyeleri icra edilmeye başlanmıştır. Ancak, ABD güvenlik bürokrasisi güvenli bölgeye dair taahhütlerini tam anlamıyla yerine getirmemiştir.

Devam eden PKK/PYD/YPG saldırıları ve ABD’nin meşru güvenlik kaygılarımızı giderecek etkili adımlar atamaması nedeniyle, TSK ve SGH’ye bağlı Suriye Milli Ordusu tarafından 9 Ekim 2019 tarihinde “Barış Pınarı Harekâtı” (BPH) başlatılmıştır.

Harekât, milli güvenliğimize yönelen terör tehdidini ortadan kaldırma, Suriye’nin toprak bütünlüğü ile birliğinin korunmasına katkıda bulunma, yerel halkı teröristlerin baskı ve zulmünden kurtarma ve yerinden edilen Suriyelilerin onurlu, güvenli ve gönüllü geri dönüşleri için uygun şartları oluşturma amaçlarıyla icra edilmiştir.

Suriye halkının meşru temsilcileri olan Suriye Ulusal Koalisyonu ve Suriye Geçici Hükümeti’nin yanısıra Hıristiyan topluluklar dahil, bölgedeki azınlıkların ve aşiretlerin temsilcileri BPH’ye destek beyan etmişlerdir.

Harekatın başlamasının ardından, ülkemize, BPH’nin insani krize yol açacağı, DEAŞ’la mücadeleyi zayıflatacağı, siyasi süreci sekteye uğratacağı ve Fırat’ın doğusundaki demografik yapıyı değiştireceği yönünde asılsız iddialar yöneltilmiştir. Türkiye’nin terörle mücadele çabasını itibarsızlaştırmak amacıyla üretilen bu iddialara cevaben, harekatımızın PKK/PYD/YPG eylemleri nedeniyle yerlerinden edilmiş Suriyelilerin geri dönüşlerinin önünü açacağı, PKK/PYD/YPG’nin ayrılıkçı gündemini akim bırakarak bilakis siyasi sürecin ilerletilmesine katkıda bulunacağı belirtilmiştir.

Dönemin ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in 17 Ekim 2019 tarihli Ankara ziyaretinde yapılan Ortak Açıklama ile ABD, BPH’nin meşruiyetini ve sahada oluşan yeni statükoyu kabul etmiştir. Sayın Cumhurbaşkanımızın 22 Ekim 2019 tarihli Soçi ziyaretinde Rus mevkidaşı Putin ile yaptığı görüşme neticesinde kabul edilen Mutabakat Muhtırası ile de BPH alanının batısı ile doğusunda yer alan sınırımıza mücavir Suriye toprakları ile Münbiç ve Tel Rıfat bölgelerinin terörden arındırılması hususunda RF ile anlayış birliğine varılmıştır. Soçi’de varılan mutabakat, ülkemizin meşru güvenlik kaygılarının, bunları gidermek üzere yürütülen BPH’nin meşruiyetinin ve harekatla birlikte sahada oluşan statükonun RF tarafından da kabulü anlamına gelmektedir.

Gerek ABD gerek RF’ye, varılan mutabakatlara karşın terör örgütü mensuplarının ülkemizi ve askerlerimizi hedef alacak tehdit ve saldırılarına karşı meşru müdafaa hakkımızı mahfuz tuttuğumuz ve kullanmaktan imtina etmeyeceğimiz bildirilmektedir.

d) Kış Kartalı Harekâtı

PKK/PYD/YPG ve diğer terörist unsurları etkisiz hale getirmek, Suriye kuzeyinden halkımıza ve güvenlik güçlerimize yönelik terör saldırılarını bertaraf etmek ve sınır güvenliğimizi sağlamak amacıyla, 1 Şubat 2022 tarihinde Suriye ve Irak kuzeyinde bulunan ve teröristler tarafından üs olarak kullanılan Derik, Sincar ve Karacak bölgelerindeki terör yapılanmalarına karşı Kış Kartalı Hava Harekâtı icra edilmiştir.

e) Pençe Kılıç Harekâtı

19-20 Kasım 2022 tarihlerinde PKK/PYD/YPG’nin ülkemize yönelik saldırılarını bertaraf etmek için Irak’ın kuzeyinde (Kandil, Asos, Hakurk) ile Suriye’nin kuzeyinde (Arap Pınarı, Münbiç, Zor Mağara bölgesi, Tel Rıfat, Cizire ve Derik) Pençe-Kılıç Harekatı icra edilmiştir.

İHTİLAFA ÇÖZÜM BULUNMASINA YÖNELİK ÇABALAR

İhtilafa barışçı çözüm bulunabilmesi amacıyla bugüne kadar yürütülen tüm uluslararası girişimlerde aktif olarak yer alan Türkiye, Suriye’de yaşanan şiddetin daha da tırmanmasını ve komşu ülkelere yayılmasını engellemek amacıyla, çözüm sürecini olabildiğince hızlandırmak yönünde gerekli her türlü çabayı sarfetmektedir. Ülkemiz ihtilafa çözüm bulunması amacıyla Viyana toplantılarının zeminini hazırlamış, Suriye konusunda fikirdaş ülkelerle ve Uluslararası Suriye Destek Grubu üyesi ülkelerin katılımıyla düzenlenen toplantılara iştirak etmiştir.

Cenevre süreci

18 Aralık 2015 tarihinde BM Güvenlik Konseyi ilk defa siyasi süreçte belli bir takvim öngören bir karar kabul etmiştir. Suriye’de siyasi geçişin çerçevesini belirleyen 2012 Cenevre Bildirisi’ni temel alan 2254 sayılı bu karar kapsamında, muhalefet ve rejim heyetlerinin BM’nin gözetiminde Cenevre’de biraraya gelmesi öngörülmüştür. “Cenevre süreci” olarak adlandırılan bu görüşmelerin gündemi 2254 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararında ortaya konan yol haritasına göre belirlenmiştir: (i) Geçiş yönetimi, (ii) Anayasa, (iii) Seçimler ve bilahare rejimin talebi üzerine görüşmeler sırasında eklenen (iv) Terörizmle mücadele.

Ancak, rejimin yoğun saldırılarını sürdürmesi ve siyasi geçiş meselesini görüşmeyi reddetmesi nedeniyle Cenevre görüşmeleri, 25-26 Ocak 2018 tarihlerinde gerçekleştirilen dokuzuncu turun ardından kesilmiştir.

Astana Platformu

2016 Temmuz ayında rejim tarafından kuşatılan doğu Halep, maruz kaldığı kesintisiz saldırılar neticesinde 2016 Aralık ayında tamamen rejimin kontrolüne geçmiştir. Türkiye ve RF arasındaki yoğun çalışmalar sonucunda Halep’te ateşkes tesis edilmiş ve 2016 Aralık ayı içinde 45.000 sivilin güvenli tahliyesi sağlanmıştır. Türkiye ve RF’nin garantör sıfatıyla 30 Aralık 2016 tarihinde imzaladığı düzenlemeyle Halep’teki ateşkesin ülke çapına teşmili sağlanmıştır.

Ateşkes rejimini muhafaza etmek ve çatışan taraflar arasında güven artırıcı önlemler kabul edilmesini sağlamak amacıyla, Türkiye ve RF’nin yanısıra İran'ın katılımıyla Ocak 2017 tarihinden bu yana Kazakistan’ın başkenti Astana’da düzenli aralıklarla Yüksek Düzeyli Toplantılar düzenlenmektedir. Öte yandan, düzenli aralıklarla Astana garantörü ülkelerin Devlet Başkanları ve Dışişleri Bakanları da bir araya gelmektedir.

Gerginliği azaltma bölgelerinin, Anayasa Komitesi’nin ve Suriyeli taraflar arasında güven artırıcı önlemlerin hayata geçirilmesinde kayda değer rol oynayan Astana platformu, Suriye’deki ihtilafın sona erdirilmesine somut katkı sağlayan yegâne uluslararası girişim olmayı sürdürmektedir.

İDLİP GERGİNLİĞİ AZALTMA BÖLGESİ

4-5 Mayıs 2017’de gerçekleştirilen IV. Astana Toplantısı’nda Gerginliği Azaltma Bölgesi (GAB) olarak belirlenen Doğu Guta, Kuzey Humus ve Deraa-Kuneytra’nın 2018 yılı içinde rejimin kontrolüne geçmesiyle birlikte, İdlip son GAB olarak kalmıştır.

Sayın Cumhurbaşkanımız ve RF Devlet Başkanı 17 Eylül 2018 tarihinde Soçi’de biraraya gelerek İdlip GAB’ının durumunu görüşmüş, neticede iki ülke arasında “İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesindeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıra” imzalanmıştır. Astana’daki üçüncü garantör olan İran da Muhtıra’ya desteğini bilahare açıklamıştır. İdlip Muhtırası’na riayetin sürdürülmesi; sahada şiddetin tırmanarak bir göç dalgası ve insani krizi tetiklememesi, ayrıca siyasi sürecin sağlıklı şekilde ilerletilmesi bakımından önemlidir.

27 Şubat 2020 tarihinde İdlip’te barış misyonu icra eden TSK mensuplarını hedef alan saldırıları müteakiben; ateşkesi sağlamak, sivilleri korumak suretiyle, bölgede yaşanan insanlık dramını sona erdirmek, ülkemize başka bir göç dalgasını önlemek, halkımızın ve hudutlarımızın güvenliğini sağlamak amacıyla “Bahar Kalkanı Harekâtı” başlatılmıştır.

Harekatı takiben Sayın Cumhurbaşkanımızın 5 Mart 2020 tarihinde Moskova’yı ziyaretleri sırasında “İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki Durumun İstikrarlaştırılmasına İlişkin Muhtıra’ya (17 Eylül 2018) Ek Protokol” imzalanmıştır. Ek Protokol ile tesis edilen ateşkesin kalıcı hale getirilmesi, İdlip’te yaşanan soruna kapsamlı bir çözüm bulunması ve süregelen saldırıların sonlandırılması için çalışmalara devam edilmektedir.

ANAYASA KOMİTESİ

Astana garantörlerinin ortak çabalarıyla RF’nin Soçi kentinde 30 Ocak 2018 tarihinde düzenlenen Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'nde, 150 üyeden oluşacak bir “Anayasa Komitesi” kurulması yönünde çağrı yapılmıştır.

Üyeleri ve Usul Kuralları üzerinde anlaşma sağlanmasıyla birlikte, Komite’nin kuruluşu 23 Eylül 2019 tarihinde BM Genel Sekreteri tarafından ilan edilmiştir. Komite’nin açılış oturumu 30 Ekim 2019’da Cenevre’de üç ülke Dışişleri Bakanlarının katılımıyla gerçekleştirilmiştir.

Türkiye, siyasi sürece ivme kazandırılmasında bir kilometre taşı olan Anayasa Komitesi’nin, Suriye’deki ihtilafın sebeplerini ortadan kaldıracak gerçek ve kapsamlı bir siyasi değişimin önünü açması için Cenevre’de yürütmekte olduğu çalışmaları kuvvetle desteklemektedir.

Temennimiz, bu sürecin Suriye halkının meşru talep ve beklentileri doğrultusunda, etnik köken, din ve mezhep ayırımı yapılmaksızın tüm Suriyelilerin temel hak ve özgürlüklerinin eşitlik temelinde anayasal güvence altına alındığı, hür ve demokratik bir sistemin barışçı şekilde tesisiyle sonuçlanmasıdır.

Anayasa Komitesi bugüne kadar sonuncusu 30 Mayıs – 3 Haziran 2022 tarihlerinde olmak üzere Cenevre’de 8 tur toplantı gerçekleştirmiştir. Toplantılarda, rejimin uzlaşmaz tutumu nedeniyle somut bir ilerleme henüz sağlanamamıştır. Rejimin uzlaşmaz, muhalefetin yapıcı tutumu BM tarafından da teslim edilmektedir.

SURİYE MUHALEFETİ

Halkın meşru talepleri doğrultusunda Suriye’nin yeniden inşasına ilişkin geçiş sürecinde sorumluluk alacak kapsayıcı bir muhalefetin ortaya çıkması yönündeki çabalar tarafımızdan desteklenmiştir.

Bu çerçevede, ülkemizin de öncülüğünde teşkil edilen Suriye Halkının Dostları Grubu’nun 2012 Aralık ayında Fas/Marakeş’te düzenlenen toplantısında, Suriye Ulusal Koalisyonu (SUKO) Suriye halkının meşru temsilcisi olarak tanınmıştır. SUKO, İstanbul merkezli olarak çalışmalarına devam etmektedir. Siyasi süreçte muhaliflerin temsili bakımından referans olarak kabul edilen ve Suriye Müzakere Kurulu’nu (o dönemdeki adıyla Müzakere Yüksek Kurulu) kuran 8-10 Aralık 2015 tarihli Riyad Toplantısı’na da destek verilmiştir.

Suriyeli muhalif gruplarla temaslarımız hiçbir siyasi, etnik, dini veya mezhep grubunun çıkarı ve bu gruplar arasında herhangi bir ayırım gözetilmeksizin sürdürülmektedir. İhtilafın çözümünü Suriyeliler tayin edecek ve Suriye’nin geleceğine Suriye halkı karar verecektir. Türkiye, bu süreçte Suriye halkına verdiği desteği sürdürmektedir.

Ülkemizin Suriye halkına desteği bağlamında Suriyeli Türkmenler özel konumu haizdir. Ülkenin asli kurucularından olan ve zulme karşı direnişin ön saflarında yer alan Türkmenlerin Suriye’nin geleceğinde hakkettikleri yeri alabilmelerini teminen siyasi desteğimiz devam etmektedir.