Türkiye-AB İlişkileri

Türkiye’nin AB ile ilişkileri, Avrupa Ekonomik Topluluğu ile 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren Ankara Anlaşmasının temelini oluşturduğu ortaklık rejimi çerçevesinde başlamıştır.

Ankara Anlaşması, Türkiye ile AB’nin bütünleşmesi için, hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve nihai dönem olarak üç devre öngörmüştür. Geçiş döneminin sonunda gümrük birliğinin tamamlanması planlanmıştır. Anlaşmada öngörülen hazırlık döneminin sona ermesiyle birlikte, 13 Kasım 1970 tarihinde imzalanan ve 1973 yılında yürürlüğe giren Katma Protokol’de geçiş döneminin hükümleri ve tarafların üstleneceği yükümlülükler belirlenmiştir.

Geçiş döneminin hitamında, AB ile bütünleşmemizde önemli bir aşamayı teşkil eden Gümrük Birliği 1 Ocak 1996 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Gümrük Birliği ile taraflar arasındaki entegrasyon seviyesi ileri bir noktaya ulaşmış ve ülkemizin bundan sonraki çabası, Ankara Anlaşması’nda bir sonraki hedef olarak yer alan tam üyelik olmuştur.

10-11 Aralık 1999 tarihlerinde Helsinki'de yapılan AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesinde tam üyeliğe adaylığımızın tesciliyle birlikte Avrupa Birliği ile uzun bir geçmişi bulunan ilişkilerimizde yeni bir dönem başlamıştır. 17 Aralık 2004 tarihinde Brüksel’de gerçekleştirilen AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde 1999’da Helsinki’de alınan karar teyit edilmiş, Türkiye’nin siyasi kriterleri “yeterince” yerine getirmiş olduğu belirtilerek, ülkemizle üyelik müzakerelerinin 3 Ekim 2005 tarihinde başlatılması kararlaştırılmıştır. Katılım müzakereleri planlandığı gibi sözkonusu tarihte başlamıştır.

Katılım sürecimizde bugüne dek 13 fasıl (Sermayenin Serbest Dolaşımı, Şirketler Hukuku, Fikri Mülkiyet Hukuku, Bilgi Toplumu ve Medya, Gıda Güvenliği, Hayvan ve Bitki Sağlığı, Vergilendirme, İstatistik, İşletme ve Sanayi Politikası, Trans-Avrupa Ağları, Bilim ve Araştırma, Çevre, Tüketicinin ve Sağlığın Korunması, Mali Kontrol) müzakerelere açılmış olup, bunlardan biri geçici olarak kapatılmıştır (Bilim ve Araştırma).

Ankara Anlaşması’nı AB’ye 2004 yılında katılan yeni üyelere teşmil eden Ek Protokol ülkemiz ile AB Dönem Başkanlığı ve Komisyon arasında 29 Temmuz 2005 tarihinde mektup teatisi aracılığıyla imzalanmıştır. Bu vesileyle tarafımızdan, mektubumuz ve imzamızla hukuken bir bütün oluşturan bir deklarasyon yapılarak, Ek Protokol’ün imzalanmasının GKRY’ni hiçbir şekilde tanıma anlamına gelmeyeceği sarih bir şekilde belirtilmiştir.

AB Konseyi’nin Aralık 2006’da aldığı karara göre, ülkemizin Ankara Anlaşması’na Ek Protokol’den kaynaklanan yükümlülüklerini GKRY’ne uygulamadığı gerekçesiyle, sekiz fasılda müzakereler açılamamakta (Malların Serbest Dolaşımı, İş Kurma ve Hizmet Sunumu Serbestisi, Mali Hizmetler, Tarım ve Kırsal Kalkınma, Balıkçılık, Ulaştırma Politikası, Gümrük Birliği, Dış İlişkiler) ve diğer fasıllar da geçici olarak kapatılamamaktadır.

Diğer taraftan, Fransa 5 faslın (Tarım ve Kırsal Kalkınma, Ekonomik ve Parasal Politika, Bölgesel Politika ve Yapısal Araçların Koordinasyonu, Mali ve Bütçesel Hükümler, Kurumlar) müzakereye açılmasına, bu fasılların tam üyelikle doğrudan ilgili olması gerekçesiyle izin vermeyeceğini (Fransa’nın bloke ettiği Tarım ve Kırsal Kalkınma faslı, aynı zamanda Ek Protokol nedeniyle bloke edilen sekiz fasıldan biridir) açıklamıştır. Aralık 2009’da yapılan AB Konseyi toplantısı sonrasında ise GKRY yaptığı tek taraflı bir açıklamayla 6 faslın (İşçilerin Serbest Dolaşımı, Eğitim ve Kültür, Enerji, Adalet, Özgürlük ve Güvenlik, Yargı ve Temel Haklar, Dış, Güvenlik ve Savunma Politikaları) açılmasını engelleyeceğini beyan etmiştir. Buna karşılık, fasıllar üzerindeki müzakerelerin sadece ait oldukları müktesebat temelinde yürütülmesi AB'nin taahhütlerinin gereğidir. Gerek AB ile kurumsal temaslarda, gerek üye ülke temsilcileriyle gerçekleştirilen temaslarda, teknik nitelikli müzakere sürecinin siyasi saiklerle yavaşlatılmaması gereği vurgulanmakta ve katılım müzakerelerinin yeni bir ivmeyle canlandırılmasına yönelik çabalar sürdürülmektedir.

AB üyeliği, Türkiye’nin daha fazla çağdaşlaşma yönündeki tarihi yöneliminin bir parçası olarak kabul edilmektedir. Ülkemiz son yıllarda kapsamlı bir siyasi ve ekonomik dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu süreçte Türkiye’nin AB’ne katılım müzakerelerinin yarattığı ivme de etkili olmuştur. Türk halkının ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları alanlarında en yüksek norm ve standartları elde etmek için geniş ölçekli reformlar gerçekleştirilmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen referandumla kabul edilen anayasa değişikliği paketi, bu reform sürecinde önemli bir adım olmuştur. Anayasa değişiklik paketiyle, insan hakları ve temel özgürlüklerin kapsamı genişletilmiş ve anayasal sistem Türkiye’nin uluslararası yükümlülükleriyle daha uyumlu hale getirilmiştir. Anayasa değişikliğinin gerektirdiği mevzuat değişikliklerini içeren yeni kanunları ve kanun değişikliklerini kapsayan Eylem Planı 27 Eylül 2010 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmıştır.

Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2010 yılında ortalama yüzde 8,9’luk büyüme oranıyla, Avrupa’da ilk sırayı almıştır. Yalnızca bu yılın ilk çeyreğinde yakalanan yüzde 11’lik büyüme oranıyla Türkiye, Çin ve Arjantin’i geride bırakarak dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmuştur. Türkiye’nin aynı zamanda Birlik ile yoğun ticari ve ekonomik ilişkileri bulunmaktadır. Dış ticaret hacmimizin yaklaşık yüzde 42’si AB üyesi ülkeler ile gerçekleşmektedir.

Türkiye’nin katılımı, Avrupa iç pazarının büyüklüğünü arttıracak ve AB’nin küresel ekonomideki göreceli rekabet yeteneğini güçlendirecektir. Eğitimli ve dinamik nüfusu, bölgesindeki saygın konumu ve izlediği vizyoner ve çok boyutlu dış politika ile Türkiye, Birlik için gerçek bir kazanım teşkil edecektir.

Dış politika alanında AB ile yakın temas içinde bulunmaya gayret eden Türkiye, AB Ortak Güvenlik ve Savunma Politikası (OGSP) çerçevesinde yürütülen insani ve askeri faaliyetlere de katkıda bulunmaktadır. Ülkemiz OGSP’ye sadece AB’ye aday olması nedeniyle değil, bölgesel ve uluslararası barış ve istikrara katma değeri olacak her girişimi desteklemek yönündeki genel yaklaşımı çerçevesinde ve çok yönlü dış politikasının gereği olarak katkıda bulunmaktadır. Türkiye bu desteğini, sözlü beyanların ötesinde AB’nin savunma ve güvenlik alanındaki faaliyetlerine, misyon ve harekatlarına kapsamlı katkıda bulunmak suretiyle fiiliyata da yansıtmıştır. Katkı yapılan harekatların sayısı ve her bir operasyona sağladığı gerek sivil, gerek askeri katkıların niteliği itibariyle OGSP’ye katkı sağlayan AB üyesi olmayan ülkeler arasında ilk sıralarda yer alan Türkiye’nin OGSP harekatlarına sağladığı katkılara örnek olarak Bosna-Hersek EUFOR-ALTHEA harekatı, OGSP bağlamındaki ilk sivil kriz yönetimi operasyonu olan Bosna-Hersek'teki AB Polis Misyonu'na (EUPM) ve EUPOL Kinşasa Polis Misyonu’na katkısı gösterilebilir.

Özel jeostratejik konumu ve geniş ekonomik potansiyeliyle Türkiye’nin Birliğe üyeliği, her iki taraf açısından da somut fayda getirecektir. Ülkemizin katılımı, AB’ye yük değil, katma değer sağlayacaktır.

AB içinde bazı çevreler zaman zaman Türkiye’nin Birliğe katılımı konusuna şüpheyle yaklaşan beyanlarda bulunabilmektedir. Ancak, bunlar küçük bir azınlık olup, Türkiye’nin Birliğe katılımı AB üyesi ülkelerin büyük çoğunluğu tarafından desteklenmektedir. Katılım sürecimize yönelik bu destek, birçok Avrupalı siyasi liderin şahsi demeçlerinde ve uluslararası basın organlarında yayınladıkları makalelerde açıkça ifade bulmaktadır.

Katılım sürecimize ilişkin siyasi engellerin aşılması, reform sürecinde gerekli ilerlemenin sağlanması ve gerekli kriterlerin karşılanarak Birliğe katılım sağlanması yolundaki gayretler yoğun bir şekilde sürdürülmektedir.

Öte yandan, AB Komisyonu'nun 2011 İlerleme Raporu 12 Ekim 2011 tarihinde yayınlanmıştır. Rapora ilişkin Bakanlığımız basın açıklamasına aşağıdaki adresten ulaşılabilir.

(http://www.mfa.gov.tr/turkiye-ve-avrupa-birligi.tr.mfa)