Dün (29 Ocak) yapılan sözkonusu açıklamayı özellikle İtalya bakımdan
talihsiz bir açıklama olarak görüyoruz.
Evvelce defaatle vurguladığımız üzere, Kıbrıs Türklerinin, Ada’nın ortak
sahibi olarak, Ada’nın doğal gaz ve petrol kaynakları üzerinde eşit hakları
vardır. KKTC Hükümeti bu haklara dayanarak 2011 yılında TPAO’na arama ve
çıkarma ruhsatları vermiştir. TPAO’nun bu ruhsatlarda devam eden araştırma
ve sondaj faaliyetleri, Türkiye’nin değil, Kıbrıs Türklerinin haklarının
korunmasına yöneliktir. Bu haklar garanti altına alınıncaya değin, TPAO
sözkonusu ruhsatlardaki faaliyetlerini devam ettirecektir.
Bu hakların garanti altına alınması ise, ya Ada’nın güneyindeki tüm
“off-shore” faaliyetlerinin Kıbrıs meselesi çözülene kadar müştereken
durdurulması veya 13 Temmuz 2019 tarihli öneri çerçevesinde, Kıbrıslı
Rumların Kıbrıslı Türklerle işbirliği yapmaları ile mümkündür. Aksi
takdirde Türkiye, Kıbrıs Türklerinin haklarını korumaya kararlılıkla devam
edecektir. Bu nedenle bir kez daha, başta İtalya olmak üzere, tüm AB
üyelerini Kıbrıs Türklerini yok sayan tutumlarını terk etmeye davet
ediyoruz.
Yine evvelce defaatle söylediğimiz üzere, Kıbrıs Adası’nın batısında deniz
yetki alanlarının sınırlandırılması, ancak Kıbrıs meselesi çözüldükten
sonra mümkün olacaktır. Türkiye’nin Kıbrıs Türklerini temsil etmeyen ve
Kıbrıs Cumhuriyeti ünvanını 1963’ten beri gasp eden bir entite ile
sınırlandırma müzakerelerine başlaması sözkonusu değildir. Kıbrıs meselesi
çözülene kadar Kıbrıslı Rumların muhatabı Kıbrıs Türkleridir.
Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin imzaladığımız
mutabakat muhtırasına yönelik eleştirileri de külliyen reddediyoruz. Bu
bağlamda gerek İtalya’nın gerek diğer AB üyelerinin GKRY-Mısır arasında
2003 yılında yapılan sınırlandırma anlaşmasına sessiz kalmış olmaları da bu
ülkelerin izledikleri mevcut politikanın ne kadar çelişkili ve tutarsız
olduğunu da göstermektedir.
Doğu Akdeniz’de hem kendi, hem Kıbrıs Türklerinin haklarını kararlılıkla
korumaya devam edeceğiz.