Dışişleri Bakanı Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Türkiye Diyanet Vakfı Tarafından Düzenlenen II. Uluslararası Kültür Şenliğinde Yaptığı Konuşma, Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi, Ankara, 1 Haziran 2013

Muhterem Diyanet İşleri Başkanımız,

Diyanet İşleri Başkanlığımızın ve Türkiye Diyanet Vakfımızın değerli yöneticileri, mensupları,

96 ülkeden gelerek Anadolu’nun manevi ikliminden istifade etmek üzere burada bulunan değerli öğrenci kardeşlerim,

Muhterem misafirler,

Hepinizi muhabbetle, saygıyla, selamların en güzeliyle, Rabbimizin yüce selamıyla selamlıyorum. Allah’ın selamı üzerinize olsun. Tarihte öyle dönemler vardır ki o dönemlerde belli milletler insanlığa, bütün insanlığın kadim değerleri adına hitapta bulunmak üzere harekete geçerler. O dönemlerde o milletler o değerleri yücelttikçe kendileri de yücelir. Başka milletlerle birlikte, el ele tutuşarak yeni medeniyetlerin öncülüğünü yaparlar. İşte böyle bir dönemden geçiyoruz. Biraz önce değişik ülkelerden, değişik kıtalardan gelerek, bizlere muhteşem ve deruni bir kültür ziyafeti sunan kardeşlerimiz aslında birçok şeyi aynı anda ispat ettiler. Birincisi şunu söylediler hal diliyle bizlere: Asırları aşan ayrılıkları geçip gelerek, bu topraklarda sizlerle buluştuk. Bizi buluşturanlara hamdolsun. Asırları aşan bir ilahi vahyi bize büyük bir Rabbani hediye olarak sunan yüce Peygamberimize hamdolsun ki, onun mesajını bugün dünyanın her yerinde yaymak üzere beraber yola çıktık. Ne güzeldi Kırgız hanım kardeşlerimizin yüce Peygamberimizi anlatış biçimleri. Ne kadar samimi, ne kadar deruni, ne kadar bütün insanlığa hitap edercesine kucaklayıcı. O ilahi vahyin sedasını, sesini duyduğunda yola çıkan Kübalı kardeşimiz, benimle aynı isimde olan Davut kardeşimiz, insanlığın ihtiyaç hissettiği yeni mesajı ne güzel ifade etti.

Diyanet İşleri Başkanlığımızı, Türkiye Diyanet Vakfımızı kutluyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımız kurduğu eğitim kurumlarıyla bundan yaklaşık yarım yüzyıl önce Türkiye’deki din adamı, alim ihtiyacımızı karşılamak üzere harekete geçmişti. 90’lı yıllardan sonra özellikle, gönül coğrafyamız diye Hocamızın çok güzel ifade ettiği, Balkanlardan Kafkasya’ya, Kuzey Afrika’dan Avrasya steplerine kadar uzanan o geniş gönül coğrafyamızda, yani Alperenlerimizin, yani Hoca Ahmet Yesevi’nin, talebelerinin, yüce Peygamberimizin ahlakını anlattığı coğrafyalarda büyük bir ivmeyle harekete geçti. Avrasya din şuraları toplandı. Oralardan talebeler getirildi. Oralarda okullar açıldı. Bulgaristan’da, birçok Balkan ülkesinde, Orta Asya’da. Aslında sadece eller değil gönüller konuştu. Ve o nesiller tarihi tekrar hatırladı. Şimdi büyük bir memnuniyetle ve takdirle görüyoruz ki, sadece gönül coğrafyamızda değil, insanlığın bütün coğrafyasında, bütün medeniyetlerin hükümdar olduğu kıtalarda Diyanet İşleri Başkanlığımız harekete geçmiş. Teşekkür borçluyuz. Kadim medeniyetimizin bugünkü temsilcileri olarak teşekkür borçluyuz. Talebeleri, hocaları olarak teşekkür borçluyuz. Çünkü bugün hem bizim hem bu kardeş toplulukların hem de insanlığın buna ihtiyacı var. Ben Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı olarak özellikle teşekkür borçluyum. Çünkü burada yetişecek bu nesiller, takriben beş bin civarında öğrencimiz, içeride ve dışarıda yetişen nesiller, ileride inşallah bulundukları ülkelerde, bulundukları kıtalarda ülkemizin fahri elçileri olacaklar. Sadece ülkemizi sevmekle değil, ülkemizde kök salmış o deruni, manevi atmosferi ve iklimi Hazreti Mevlana’dan bugünlere Emir Sultan’a, Hacı Bayram Veli’ye, Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar uzanan o derin manevi iklimi kendi topraklarına taşıyacaklar. Somali’ye taşıyacaklar. Kırgızistan’a taşıyacaklar, Küba’ya taşıyacaklar. Afrika içlerine, Senegal’e, Gambia’ya, Gana’ya taşıyacaklar. 96 ülkede bu asırların birikimi olan sadamız dinlenecek, yankılanacak. Bundan daha büyük bir tanıtım olur mu? Bundan daha büyük bir mesaj iletilebilir mi?

Bu sebeple aslında, biraz önce hep beraber bazen o Bulgaristan’dan gelen kardeşimizin –Ayhan Metin’di zannediyorum- annesiyle ilgili okuduğu Bulgarca ezgide hüzünlendik. Bazen kılıç kalkan ekibi, Somali’de… Hocamız orada hemen açıklama getirdi: bu aslında Hazreti Peygamberin döneminde de oynanmış benzer bir Habeş oyunudur, dedi. Osmanlı bir anlamda bu geleneği devam ettirdi. Onlarla coşkuyu yaşadık, mehteranla. Ve Hazreti Peygamberi yücelten o güzel şiirlerle, naatlarla, yine bir derin hissi hep beraber yüreğimizin derin köşelerinde hissederek yaşadık. Hepsine teşekkür ediyoruz. Onları yetiştiren öğretmenlere, hocalara buradan muhabbetlerimi, takdirlerimi ifade etmek istiyorum. Emin olun bundan 20-30 sene sonra, 200-300 sene sonra bugünün tarihini yazacak olanlar onların adlarını bilmeseler dahi, isimsiz kahraman bir nesil olarak, gönül coğrafyasına ellerini uzatan fedakarane faaliyetlerle onları tekrar kazanan nesil olarak kültür ve medeni tarihe adlarını yazacaklar.

Kim ne derse desin, kim ne söylerse söylesin bizim medeniyetimiz, bizim kültürümüz bir barış kültürüdür. Son dönemde, özellikle 11 Eylül sonrasında İslamı terörle ya da aşırılıkla özdeşleştirmeye çalışanlar ne kadar vahim bir hata içinde olduklarını bu neslin temsil edeceği yeni İslam anlayışıyla anlayacaklar. Yine yakın coğrafyamızda mezhep farklılıkları üzerinden Müslümanı Müslümana kırdırmaya çalışanlar, din farklılıkları üzerinden asırlarca aynı sokağı, aynı şehri, aynı mahalleyi paylaşmış Müslümanları, Hristiyanları, Sünnileri, Şiileri, Nusayrileri birbirinden ayırmaya çalışanlara da işte bu yeni İslam anlayışı içinde yetişen yeni nesil en güçlü, en soluklu cevabı verecek. Ve diyecek ki, biz rahmet Peygamberinin takipçileri olarak insanlara merhamet getirmek üzere geldik. Biz insanlara baskı için değil, insanlara karşı kutuplaşmalara yönelik provokasyonlar için değil, aksine merhamet diliyle konuşmaya geldik. Bu merhamet dili bizim hem dini anlayışımızın hem siyasi anlayışımızın temelini oluşturur. Bu merhamet dilinin bütün kıtalara, bütün ülkelere, bütün insanlara egemen olması için harekete geçen bu yeni nesli selamlıyorum. Allah’ın selamı onların üzerine olsun. Allah’ım, Cenab-ı Rab onları inşallah bu yüce yolda muzaffer eylesin. Bu merhamet mesajının bütün insanlığa iletilmesi yolunda onlara yardım eylesin. Allah’a emanet olun.