DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- … ve yaralılara acil şifalar diliyoruz.
Yeni Zelanda halkına ve Müslüman alemine başsağlığı diliyoruz.
Biraz önce Dışişleri Bakanı “Winston Peters’la da görüştük, Türkiye olarak
kendilerine destek vermeye hazır olduğumuzu söyledik. Ve bu anlamda Yeni
Zelanda Başbakanı Ardern’in yapmış olduğu sağduyulu açıklamayı da
memnuniyetle karşıladığımızı da vurgulamak isterim. Ve bir an önce
soruşturmanın da neticelenmesini bekliyoruz ve kendilerine de bu yöndeki
düşüncelerimizi aktardık.
Fakat şunu özellikle söylemek isterim: Bu terör saldırısından maalesef
olayı gerçekleştiren bu alçaklar kadar, yabancı düşmanlığını, İslamofobik
eğilimleri ve Müslümanlara karşı nefret dilini körükleyen sorumsuz
siyasetçiler ve altını çizerek de söylüyorum ve basın yayın organları da
sorumludur. Ve bu olaydan herkesin çıkarması gereken dersler vardır. Burada
özellikle Avrupa Birliği’nden ve Avrupa ülkelerinden Müslümanlara karşı ve
dinimize karşı saldırıları ve nefret dilini ifade özgürlüğü olarak ve
demokrasi olarak nitelendirmemelerini ve önlem almaları gerektiğini
hatırlatmak isterim. Son yıllarda çok sayıda Müslümanlara yönelik saldırı,
dinimize yönelik, Peygamberimize yönelik saldırılara karşı maalesef “bu
ifade özgürlüğüdür” açıklamasını bu Avrupa içindeki sözde dayanışma
anlayışıyla yapıldığını çok gördük ve bu eğilim devam ederse buna benzer
olayların önüne geçemeyiz herkesin bundan ders alması gerekiyor. Yeni
Zelanda’da yaşayan vatandaşlarımız var, o bölgede yaşayan 2 tane
vatandaşımızın da yaralandığını üzüntüyle öğrendik. Mustafa Boztaş ve
Zekeriya Tuya. Bir tanesi ameliyattan çıktı, diğeri de hastaneye kaldırıldı
hayati tehlikeleri yok şu anda aldığımız bilgiye göre. Yine o bölgede
yaşayan üçüncü vatandaşımızla ilgili de yine Büyükelçiliğimiz ve
arkadaşlarımız bilgi almaya çalışıyor bu bilgileri de paylaşmak istedim.
Sadece vatandaşlarımıza değil, tüm yaralılara bir kere daha acil şifalar
diliyoruz.
Bugünkü toplantımızı tamamladık ve 4 yıl aradan sonra bu toplantının
gerçekleştirilmesi kendi başına anlamlıdır, ama içeriği de dolu bir
toplantı oldu. Her konuda hemfikir olmasak da düşüncelerimizi samimi bir
şekilde karşılıklı olarak paylaşma imkanımız oldu. Ve toplantı öncesi
gerçekleştirdiğimiz gayri resmi kahvaltıda da bölgesel konuları da
değerlendirme imkanı bulduk. Ve özellikle bölgesel konularda zaten Avrupa
Birliği’yle görüşlerimizin büyük oranda örtüştüğünü söylemek isterim.
Ve bu vesileyle, Avrupa Birliği’ni ve değerli arkadaşım Federica’yı dünkü
Suriye Konferansı için bir kere daha tebrik etmek istiyorum, son derece
başarılıydı. Biz de katıldık, düşüncelerimizi tüm dünyayla paylaştık. Ve
Birleşmiş Milletler’e de ayrıca katkıları için çok teşekkür ediyoruz.
Özellikle Ortaklık Konseyi Toplantısında bugün üye devlet temsilcilerinin
de katılımıyla Türkiye’nin müzakere sürecini ve ortaklık anlaşması
temelinde ilişkilerimizdeki mevcut durumu gözden geçirdik. Katılım
müzakereleri çerçevesinde Türkiye’nin katılım sürecine olan bağlılığının
altını çizdik. Avrupa Birliği’nin 18 Mart Türkiye-AB mutabakatına dair
yükümlülüklerini yerine getirmesi ve özellikle üzerinde anlaştığımız 5
faslın açılışına ilişkin hazırlıkların tamamlaması konusundaki
beklentilerimizi bir kere daha tekrarladım.
Türkiye olağanüstü halin özellikle kaldırılmasını takiben reform gündemine
geri döndü ve Türkiye’nin normalleşmesi için Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın
liderliğinde Hükümetimiz, Kabinemiz ve kurumlarımız gerekli adımları
atıyorlar. Ağustos ve Aralık 2018’de yapılan Reform Eylem Grubu
toplantıları, siyasi reformların sürdürüleceğine ilişkin açık bir mesaj
verdi. Ve bu bağlamda özellikle yargı, temel haklar ve özgürlükler
alanlarına özel önem veriliyor. Ve burada Avrupa Birliği’nin de güvenilir
bir çıpa görevini üstlenmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Elbette
Türkiye Avrupa Birliği’nden gelen yapıcı eleştirilere karşı duyarsız kalmaz
ve Avrupa Birliği’nin her önerisini samimiyse dikkate alır, değerlendirir,
çünkü bu süreci birlikte yürütüyoruz. Ama çiftçe standart ve ikiyüzlülük
olduğu zaman da bunu kabul etmemiz mümkün değil. Dolayısıyla Türkiye’deki
devam eden yargı süreçleriyle ilgili biraz önce söylediğiniz ifadeleri de
kabul etmem mümkün değil. Çünkü yargı Türkiye’de bağımsızdır ve yargı
süreci Türkiye’de işler, anayasaya bireysel başvuru hakkı dahil, yani iç
hukuk yolu herkes için açıktır ve Türkiye Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
üyedir ve tüm yargı süreçleri de, alınan kararlar da Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine götürülebilir, yani Türkiye’de hukuk yolu işliyor.
Tutukluluk süresi, yargılamanın uzun sürmesi gibi konular tüm Avrupa’nın da
gündemindeki sorunlardır, zaten yargı reformu stratejisiyle tüm bu konuları
da ele alıyoruz, bunları da halletmemiz gerekiyor. Ama Türkiye’deki bir
iddianameyle ilgili önyargılı bir şekilde yorum yapmanız doğrudan yargıya
müdahale anlamına gelir. Siz burada bir teröristin iade edilmesi konusunda
bile biz bir talepte bulunduğumuz zaman ne diyorsunuz? Yargı böyle karar
verdi, yani azılı bir teröristi bile Türkiye’ye verirken işi yargıya
atıyorsunuz. İşte şu içinde bulunduğumuz Belçika’da son günlerde yargının
PKK terör örgütüyle ilgili verdiği kararları ibretle izliyoruz. PKK, Avrupa
Birliği tarafından da terör listesine alınmıştır, ama Belçika’daki yargı
adeta PKK’yı aklamak için çaba sarf ediyor. Şimdi bunu yargının
bağımsızlığı olarak değerlendiriyorsunuz, ama Türkiye’de bir şey olduğu
zaman Türkiye’ye ders verir nitelikte açıklamalar yapmaya çalışıyorsunuz,
doğrudan yargıya müdahale ediyorsunuz. Hani yargının bağımsızlığı ilkesi?
Hani hukukun üstünlüğü ilkesi? Bırakın yargı kararlarını versin, kabul
edersiniz-etmezseniz, severseniz-sevmezseniz, bazen benim de hoşlanmadığım
kararları yargı verebiliyor, doğal, çünkü benim niyetime veya arzuma göre
vermez, hukuka göre verir. Biz zaten yargı reformu stratejisiyle ve
kapsamlı bir reform çalışmamızla sorunlu alanları da inşallah halletmek
için kararlılığımız var. Türkiye’nin içinden geçtiği bu zorlu süreçten
sonra Türkiye’nin tekrar reformcu kimliğine dönmesi Avrupa Birliği
tarafından da görülmeli ve desteklenmelidir, çünkü bu süreçte sürekli
Avrupa Birliği’yle de zaten iletişim halindeyiz.
Tabii burada ekonomik kriterlerle ilgili de yine birlikte neler
yapabileceğimizi de görüştük ve karşılıklı çıkar anlayışıyla adımların
atılması gerekiyor. 2019 yılında Romanya Dönem Başkanlığında bir Türkiye-AB
zirvesinin gerçekleştirilmesini önemli buluyoruz. Bu anlamda da Romanya
Dönem Başkanlığına da çok teşekkür ediyoruz tüm çabaları için.
Terörle mücadele her iki taraf için de önemlidir ve bu konularda çifte
standarttan uzak, dayanışma anlayışıyla terörle mücadelemizi sürdürürsek
hem Türkiye, hem de Avrupa Birliği güven içinde olur. Çünkü Türkiye’nin
güvenliği Avrupa’nın geri kalanının güvenliğinden ayrı tutulamaz ve Avrupa
Birliği’nin Türkiye’nin güvenlik sınamalarını anlamasını ve PKK, YPG, PYD,
DEAŞ; FETÖ ile mücadelemize destek vermesini bekliyoruz. Ve o terör
örgütlerinin Avrupa ülkelerindeki faaliyetlerine de artık Avrupa
Birliği’nin ve üye ülkelerin müsamaha göstermemesi gerekiyor.
Vize serbestisiyle ilgili şu anda 6 kriter kaldı ve bu kriterlerle ilgili
birlikte müzakereleri sürdürüyoruz ve önümüzdeki süreçte bunu da birlikte
halledeceğimizi düşünüyorum.
Yine Türkiye göç yönetimi konusunda üzerine düşen yükümlülüklerini yerine
getirmektedir. AB’nin de özellikle gönüllü insani kabul programını hayata
geçirmesini bekliyoruz. Bazı AB üye ülkelerinin göçmen almak istemediğini
ve diğer ülkeleri de zor duruma bıraktığını görüyoruz. Bu konuda elbette
Avrupa Birliği daha kararlı bir tutumla özellikle gönüllü yerleşim
konusunda adım atılmasını sağlayabilir ve bu sürece destek veren AB üyesi
ülkelere de ayrıca çok teşekkür ediyorum. Özellikle burada Almanya ve
Hollanda’ya da huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum.
Yine Gümrük Birliği’nin güncellenmesi her iki tarafın yararınadır ve
görüyoruz ki Avrupa Birliği üyesi ülkelerin yarısından çoğu Türkiye’den
daha fazla faydalanacaktır bu güncellemeden. Ama bazı ülkelerin sadece
siyasi saiklerle ve önyargılarla, Türkiye karşıtlığıyla bunu engellemeye
çalıştığını görüyoruz. Ve sanki bir üyelik müzakeresi gibi bugüne kadar
konulmayan, üç tur görüşmelerde hiç gündeme gelmeyen konuları da gündeme
getirmeye başladıklarını görüyoruz. Yani Türkiye-AB hangi alanda ilerleme
yapsa bakıyoruz bazı ülkeler hemen set kurmaya çalışıyor. Ama burada ahde
vefa önemlidir ve karşılıklı çıkar sağladığımız alanlarda bu kısır döngü
içinde kalarak ve vizyon eksikliği içinde davranışlardan vazgeçilmesi
gerekiyor.
Diğer taraftan IPA fonlarının özellikle kesilmesi ya da kesinti yapılması
da, gerçekten yani ne diyeyim, bize göre ciddi bir davranış değildir. Bu
Türkiye ekonomisine zarar vermez, ama özellikle Türkiye’de reform
alanlarıyla ilgili IPA fonlarından kesintiye uğratılması, 23. ve 24.
fasılların açılmasına izin verilmemesi gibi reform ve diğer konularda
Avrupa Birliği’nin samimiyetini sorgulamamıza sebep oluyor, halkımız bunu
sorguluyor. Dolayısıyla böyle Avrupa Birliği’nin kendisini küçük düşürücü
adımlardan da vazgeçmesi gerektiğini vurgulamak isterim.
Avrupa Parlamentosunun özellikle aldığı kararı kabul etmemiz mümkün değil.
Her ne kadar tavsiye niteliğinde olsa bile biraz önce söylediğim
sebeplerden dolayı aşırı akımların ve ideolojilerin kurban olmaya başlayan
Avrupa Parlamentosunun sağduyulu bir karar aldığını söylememiz mümkün
değil. Ama ilk defa bu olumsuz, kabul edilemez raporun aleyhine oy
verenlerin belli bir zamandan bu yana sayısının arttığını görmek de esasen
Avrupa Parlamentosu içinde de bu söylediğim akımları sorgulamaya başlayan
sağduyulu siyasetçi sayısının da arttığının bir göstergesidir. Dolayısıyla
biz burada ahde vefa ilkesi çerçevesinde hareket edilmesini bekliyoruz,
Türkiye ile imzalanan anlaşmalara herkesin sadık kalması gerekiyor ve
Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerine vizyoner bir açıdan hepimizin bakması,
önümüzdeki süreçte ilişkilerimizin daha sağlıklı geçmesine ve şu anda
birlikte çalıştığımız alanlarda mesafe kat etmemize vesile olur diye
düşünüyorum. Bu anlamda bugünkü toplantı son derece faydalı oldu.
Ben hem Federica, hem de Johannes’a bu verimli toplantı için teşekkür
ediyorum ve yine Romanya Dönem Başkanlığına da ayrıca teşekkürlerimi
sunuyorum.