Değerli Dostum ve Meslektaşım Sayın Frattini,
Saygıdeğer Konuklar,
Türk-İtalyan Forumu ikili işbirliğimizin sürekliliğini kanıtlayan
başarılı faaliyetler arasında yer almaktadır. Bu Forumun altıncı yıldönümü
vesilesiyle sizlere hitap etme fırsatını bulmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Forumun düzenlenmesinde tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum.
Türk-İtalyan Forumu mükemmel düzeyde seyreden ikili ilişkilerimize sivil
toplumun gücünü katmakta, iki ülke arasında yarattığı düşünce birliği ve sıcak
duygular ile bir dostluk köprüsü haline gelmiş bulunmaktadır. Forumun giderek
gelenekselleşme eğilimine girmesinden memnuniyet duyuyorum.
Bu faaliyetin başarısında, İtalyan jeo-politik dergisi Limes, İtalyan
Bankası UniCredit Group ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar
Merkezi’nin payları bulunmaktadır. Bu ortamın yaratılmasında ve sürdürülmesinde
katkısı olan bu kuruluşları ve herkesi kutlamak isterim.
Sayın Bakan,
Değerli Konuklar,
Akdeniz’in iki önemli bölgesi olan Anadolu ve İtalyan yarımadaları tarih
boyunca birbirleriyle yakın etkileşim içinde olmuşlardır. Bu etkileşimin
siyasal, ekonomik, kültürel ve felsefi boyutları, Akdeniz havzasındaki
gelişimin itici gücünü teşkil etmiştir.
Türk ve İtalyan toplumunun paylaştığı düşünce ve değerler mirasının
temelinde şüphesiz Akdeniz’in kültürel dalgaları, Roma İmparatorluğu’nun
Osmanlı ile gelişerek devam eden ve günümüze kadar uzanan etkileri ile nihayet
çağdaş Avrupa’yı olduğu kadar modern Türkiye’yi de aydınlatan Rönesans’ın
ışıkları bulunmaktadır.
Fatih Sultan Mehmet döneminde İstanbul'a gelerek eserler veren,
aralarında Matteo di Pasit, Costanza da Ferrara, Gentile Bellini gibi isimlerin
de bulunduğu birçok İtalyan sanatçı kültürlerimiz arasındaki köprünün önemli
taşları olmuşlardır. II. Mahmud döneminde gelen İtalyan subay, hekim ve
sanatçılar ise Osmanlı ordusunun modernizasyonunda görev almışlardır. Yine bu
dönemde, Gaetano Donizetti’nin ağabeyi Giuseppe Donizetti Osmanlı sarayının
maestrosu olarak yaptığı besteler ve verdiği eğitimle, Batı müziğinin ülkemizde
daha iyi tanınmasına çok önemli katkılar sağlamıştır.
Sanatçılar gibi İtalyan tacirler de iki yarımada arasındaki bağları
güçlendirmişlerdir. Osmanlı döneminde İtalyan şehir devletlerine tanınan ticari
ayrıcalıklarla gelişen ticaret, Avrupa’da ticari entegrasyona yönelik ilk
girişimler arasında sayılabilir.
Türkiye’den sonra en fazla sayıda Osmanlı belgesinin Venedik arşivlerinde
bulunmakta olması ortak geçmişimizin iyi bir göstergesidir. Venedik, Cenova,
Toscana ve Milano gibi şehirlerde, başta resim ve mimari olmak üzere güzel
sanatların çeşitli kollarında Osmanlı kültürünün izlerini bulmak mümkündür.
Çini, cam işçiliği ve tekstil uzun yüzyıllar boyunca İtalyan şehir devletleri
ile Osmanlı ülkesi arasında yaratıcı birer rekabet alanı olmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu ile özellikle Venedik arasındaki siyasi ilişkilere
de, genelde çatışma yerine, birlikte var olma ve işbirliği anlayışı hakim
olmuştur. Tarihçi Eric Dursteler’in 2008 yılında yayınlanan “İstanbul’da
Venedikliler” başlıklı kitabında da belirttiği gibi, Venedik ordusunda Osmanlı
tebası halklara mensup askerler görev yapmış; İstanbul’da bir Venedik
cemaatinin mevcudiyeti, çok kültürlü yaşamın, günümüz bakımından da dersler
barındıran en iyi örneklerinden birini teşkil etmiştir.
Sayın Bakan,
Değerli Konuklar,
Günümüzde Türkiye ve İtalya güçlü tarihi bağlarının yanı sıra ortak
insani ve demokratik değerler etrafında birleşen dost ve müttefik iki ülkedir.
İlişkilerimizin rotasını çok boyutlu stratejik işbirliği hedefi
belirlemektedir.
İki ülkenin Avrupa Birliği’nin geleceğine ilişkin benzer yaklaşımları, Akdeniz
vizyonları ve Transatlantik ilişkilere atfettikleri önem, ilişkilerimize sağlam
bir zemin kazandırmaktadır.
Bilhassa son on yıllık dönemde, siyasi ve iktisadi alanlar başta olmak
üzere her alanda bilinçli ve karşılıklı olarak atılan adımların meyvelerini,
bugün ikili ilişkilerimizin kazanmış olduğu yoğunluk ve derinlikte görüyoruz. İtalya
Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun, Sayın Cumhurbaşkanımızın davetine
icabetle 17-19 Kasım tarihlerinde ülkemize gerçekleştirmekte olduğu resmi
ziyareti ilişkilerimizi ve işbirliğimizi daha da ileriye götürme azminin bir
göstergesi olarak kabul ediyoruz.
İlişkilerimizin kurumsal çerçevesini pekiştirmek amacıyla 2007 yılı Ocak
ayında imzaladığımız Strateji Belgesi’ne ilaveten, Başbakanlarımız riyasetinde,
ilk kez 2008 Kasım ayında İzmir’de gerçekleştirilen Türkiye-İtalya
Hükümetlerarası Zirve Toplantıları’nın ikincisi gelecek ay Roma’da
düzenlenecektir. Bu toplantılar işbirliğimize yeni bir ivme kazandırmaktadır.
Tabiatıyla, hükümet yetkililerimizin, parlamenterlerimizin ve bürokratlarımızın
bir araya gelmesini sağlayan mekanizmalar iki ülke arasındaki karşılıklı
anlayış ve işbirliği ortamını daha da geliştirmektedir. Bugün altıncısı
gerçekleştirilen Türk-İtalyan Forumu’na ilaveten, iki yıldır düzenli olarak
tertiplenen Türk-İtalyan Medya Forumu gibi sivil toplum temsilcilerimizi bir
araya getiren etkinlikler de halklarımızın birbirini daha iyi anlamalarına ve
yakınlaşmalarına katkıda bulunmaktadır.
Siyasi ilişkilerimizde kazanılan bu ivmenin iki ülke arasında ekonomik,
ticari ve kültürel işbirliğini daha üst düzeylere taşıdığını görmek memnuniyet vericidir.
Son yıllardaki yeni atılımlarla ekonomik ve ticari ilişkilerimiz yüksek
bir başarı grafiği çizmektedir. İtalya, ülkemizin en büyük üçüncü ticaret
ortağı konumundadır. 2008 yılında ikili ticaret hacmimiz yaklaşık 19 milyar
dolar olarak gerçekleşmiştir. Son yıllarda ülkemize giren uluslararası doğrudan
yatırımlarda İtalyan şirketlerinin önemli payı bulunmaktadır. Türkiye’ye gelen
yabancı sermaye yatırımları açısından İtalya 5. sıradadır. Halen 700 civarında
İtalyan firması ülkemizde çeşitli alanlarda faaliyet göstermekte, bu firmaların
bir bölümü önemli altyapı projelerine imza atmaktadır. Keza, Türk firmaları da
İtalya’da yatırımlar yapmaktadır. İki ülke özel sektörünün elele vererek üçüncü
ülkelerde işbirliği yapmalarını da teşvik ediyoruz. Öte yandan, turizm
faaliyetleri de ekonomik faydalarının yanısıra iki ülke arasında önemli bir
köprü işlevi görmekte, ortak değerlere sahip halklarımızın birbirlerini daha yakından
tanımalarına yardımcı olmaktadır.
Enerji alanındaki ortak çalışmalarımız, ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin
giderek derinlik kazanan bir diğer önemli boyutunu oluşturmaktadır. Mavi Akım
Doğal Gaz Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı projelerinin
ardından, Samsun-Ceyhan ham petrol boru hattının hayata geçirilmesi amacıyla ülkelerimiz
arasında başlatılan işbirliği, Rusya’nın da bu projeye katılım kararı almasıyla
daha da güçlenmiştir. Enerji zengini ülkelerle dünya pazarları arasındaki doğal
köprü işlevi gören Türkiye’yi, bir enerji merkezine dönüştürmeye yönelik bu büyük
projelerin sonuçlandırılması küresel enerji arzı güvenliğine ciddi bir katkı teşkil
edecektir.
Öncelikli projelerimiz arasında yer alan Türkiye-Yunanistan-İtalya
Doğalgaz Boru Hattı projesi, Avrupa’ya enerji arzında kaynak ve güzergâhların
çeşitlendirilmesini sağlayacak önemli bir adımı oluşturmaktadır.
Türkiye-Yunanistan bölümü Kasım 2007’den bu yana işleyen hattın Yunanistan-İtalya
ayağının da bir an önce tamamlanarak hizmete girmesini temenni ediyoruz.
Değerli Konuklar,
Tarih bize, Avrupa’nın doğal jeopolitik ve kültürel sınırlarına Roma
İmparatorluğu’nun Anadolu ile birleşmesinden sonra kavuştuğunu göstermektedir.
Bu birleşme, Roma İmparatorluğu’nu küresel güç konumuna taşımıştır. Günümüzde
de Avrupa Birliği’nin geleceği açısından, bu tarihi gerçeğin yönlendirici rolü
olabilecektir.
Türkiye’nin
üyeliği, AB’ne gelecekte gereksinim duyacağı zinde enerjiyi ve dinamizmi
zerkederek Birliğin küresel konumunu güçlendirmek bakımından bir fırsat teşkil
edecektir. Üstelik, Türkiye ve AB, Avrupa kıtasının geleceğine yönelik ortak
bir vizyonu paylaşmaktadırlar. Bu vizyon, yumuşak gücünü artıran, evrensel
değerlerini ileriye taşıyan, yekpare olmadan çeşitliliği teşvik eden ve küresel
siyasetin kendine güven duyan bir oyuncusu haline gelmiş bir Avrupa kurgulamaktadır.
Türkiye’nin üyeliği Avrupa’nın bu ortak vizyona ulaşmasına yardımcı olacak;
Avrupa’ya, dünyanın diğer bölgelerine olumlu yönde değişim için örnek ve ilham
kaynağı olmak için gerekli gücü verecektir.
Türkiye’nin komşuları başta olmak üzere yakın çevresiyle ilişkilerini geliştirmek
ve zenginleştirmeye yönelik çabalarını, basite indirgeyerek “Batı’dan
uzaklaşmak” biçiminde değerlendiren bazı yorum ve analizlerin görüldüğü bugünlerde
şu hususun altını bir kez daha çizmek isterim: Türkiye’nin temel stratejik
hedefi ve devlet politikası, Avrupa Birliği’ne tam üyeliktir. Bu hedefimiz
hiçbir zaman değişmemiştir. AB süreci, gerek dış politikamızdaki ağırlığı,
gerek sağladığı siyasi ve ekonomik dönüşüm ile Türkiye’nin toplumsal ve siyasal
yaşamının en önemli parçalarından birini teşkil etmektedir. Avrupa modelini
esas alan modernleşme çabalarımızın on sekizinci yüzyıla kadar uzandığı göz
ardı edilmemelidir. Avrupa’yla bütünleşme Türkiye için bu nedenle tarihsel bir
süreç ve stratejik bir önceliktir.
Öte yandan, yeterince takdir görmediğini düşündüğüm bir konuyu bu
vesileyle hatırlatmakta fayda görüyorum: Türkiye, bölgesel ve uluslararası
planda faal ve dinamik bir etkileşim hedeflerken, çok taraflı dış
politikasını Avrupa Birliği’ne tam üyelik perspektifi bulunan, katılım
müzakerelerine başlamış bir aday ülke olarak yürütmektedir. Kültürel, tarihi ve
coğrafi bağlarının bulunduğu çeşitli bölge ve ülkelerle her konuyu esas olarak
kendi mecrasında değerlendirirken, bu zihniyetle hareket etmekteyiz.
Avrupa
Birliği’nin mevcut üyeleriyle kıyaslandığında, Türkiye’yi müzakerelere götüren
yol daha uzun ve meşakkatli olmuştur. Bu yol, çoğu kez umulanın ötesinde
güçlükler içermiştir. Geçen yıllar zarfında, pek çok inişleri ve çıkışları
olmuştur. Ancak bugüne kadar olduğu gibi, gelecekte de bu
ilişkilerin sürekli ilerleme kaydedeceğinden hiçbir şüphem yoktur. Zira
ülkemizdeki temel hak ve özgürlüklerin kapsamının genişletilmesini amaçlayan
reformlar her şeyden önce halkımızın beklentileri doğrultusunda
gerçekleştirilmektedir.
Son yıllardaki kapsamlı reformlarımız sayesinde, demokrasimiz çok daha
güçlü, sivil toplumumuz ve kurumlarımız çok daha istikrarlı hale gelmiştir.
Kamuoyumuz, kendisi için önem taşıyan konuları çok daha şeffaf ve etkili bir
biçimde tartışabilmektedir. Türkiye’de AB reform sürecinde yavaşlama olduğu
şeklindeki görüşlere en iyi cevap, son dönemde kaydedilen gelişmelerdir. Ancak,
biz üzerimize düşeni yaparken, AB tarafının da taahhütlerine sadık kalmasını
bekliyoruz. Bu konuda İtalyan dostlarımızdan aldığımız desteğe müteşekkiriz.
İtalyan dostlarımızın, zengin tarihsel perspektiflerinin de katkısıyla, Türkiye’nin
AB üyeliğinin stratejik anlamda taşıdığı değeri net biçimde algıladıklarını
memnuniyetle gözlemliyorum. İtalya’nın Türkiye’nin katılım sürecine vermekte
olduğu açık ve devamlı destek büyük önem taşımaktadır.
Geçtiğimiz yıl Ekim ayında ülkemizi ziyaret eden İtalya Temsilciler
Meclisi Başkanı Sayın Gianfranco Fini’nin iktidar ve muhalefetiyle birlikte tüm
İtalyan Parlamentosu’nun birkaç istisna dışında ülkemizin AB üyeliğine tam
destek verdiğini açıklaması; bu desteğin önümüzdeki zorlu süreçte de devam
edeceğine olan inancımızı kuvvetlendirmiştir.
Zorlu müzakere sürecinde en önemli hususun toplumsal destek olduğunu
düşünüyorum. Maalesef bazı AB liderleri Türkiye’nin Avrupa’daki konumunu hala
sorgulayabilmekte; ilişkilerimizin hukuki temeli ve nihai hedefiyle bağdaşmayan
alternatifler önerebilmektedir. Her şeyden önce “ahde vefa” ilkesini dikkate
almayan bu yaklaşım AB’nin inandırıcılığına da zarar vermektedir. Türkiye’nin
üyeliğini günlük siyasi çıkarlar yerine stratejik bir bakış açısıyla
değerlendirmek gerekmektedir.
Sayın Bakan,
Değerli Konuklar,
Konuşmamı, akademisyen kimliğim nedeniyle özellikle önem verdiğim bir
konuyla sonlandırmak istedim.
Ülkelerimiz arasında kültür ve eğitim alanlarında önemli işlev
göreceğine ve Avrupa bütünleşmesine de hizmet edeceğine inandığım Türk-İtalyan
Üniversitesi’nin kuruluşuna yönelik çalışmalarımız devam etmektedir. Bu projeyi
gerekli tüm desteği sağlayarak, süratle hayata geçirmeyi arzu ediyoruz. Bu
çerçevede, 2008 yılında iki ülke Başbakanları arasında imzalanmış bulunan
anlaşmanın onay işlemlerini tamamlamak üzereyiz. Türk-İtalyan Üniversitesi’nin
faaliyete geçmesi ülkelerimiz arasındaki köklü ilişkilere yeni bir boyut
kazandıracaktır.
İlişkilerimizi taşıyan güçlü temel üzerinde bugüne kadar gerçekleştirmiş
olduklarımız, bizleri Türk-İtalyan ilişkilerinin geleceği bakımından
yüreklendirmektedir. Bu geleceğin ortak çabalarımızın devamıyla inşa edilmekte
olduğu inancıyla hepinize teşekkür eder, saygıyla selamlarım.