Kıbrıs’ta konuşlu Birleşmiş Milletler Barış Gücü Misyonu’nun (BMBG) görev
yönergesinin altı aylık bir süre için yenilenmesine ilişkin son BM Güvenlik
Konseyi kararı, 30 Ocak tarihinde kabul edilmiştir.
Konu hakkında 27 Temmuz 2017’de kabul edilen bir önceki kararda yer alan,
Kıbrıs meselesinin çözüm sürecinin gelecekte ne şekilde sürdürüleceği
hususunda peşin hüküm içeren yazımlar maalesef bu karar metninde de
muhafaza edilmiştir. Bu bağlamda, geçtiğimiz Temmuz ayında yaptığımız
açıklamada da vurguladığımız üzere, BM Genel Sekreteri’nin çağrısı
çerçevesinde tarafların ileriye dönük muhtemel hareket tarzını
değerlendirmekte oldukları bir dönemde, kararda bu gibi ifadelerin
kaydedilmesinin arkasında yatan nedenleri anlamakta güçlük çekiyoruz.
Öte yandan, bu son kararda, çözüm sürecinin gelecekte başarılı olmasına
yönelik beklentilere de yer verilmektedir. Bu gibi beklentiler
değerlendirilirken, Kıbrıs Konferansı’nın sonuçsuz kalmasının nedenlerinin
her halükarda doğru irdelenmesi gerekir. Nitekim Konferans’ın 28 Haziran -
7 Temmuz 2017 tarihlerinde yapılan son oturumu, müzakere başlıklarının
birçoğunda kilit hususlarda ciddi görüş ayrılıklarının bulunduğunu gözler
önüne sermiştir. Bu bağlamda özellikle Ada’da tesis edilmesi amaçlanan yeni
federal devletin Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum taraflarınca farklı biçimde
algılandığı ve Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik
temelinde bir ortaklığa girmeye niyetli olmadıkları da ortaya çıkmıştır.
Keza Kıbrıs Rum tarafının, oluşturulması öngörülen yeni düzen çerçevesinde,
Kıbrıs Türk tarafının geçmişte yaşanan acı deneyimlerden kaynaklanan haklı
güvenlik endişelerini giderebilecek bir yapının tesisini kategorik şekilde
reddetmesi de uzlaşmanın önündeki ciddi bir diğer engeli oluşturmuştur.
Kıbrıs Konferansı’nın kapanmasının hemen ardından Sayın Bakanımız
tarafından yapılan açıklamada, mevcut parametreler temelinde bir çözüme
ulaşılmasının artık mümkün görünmediğinin vurgulanması da bu tespitlere
dayanmaktadır.
Bu nedenle, önümüzdeki dönemdeki herhangi bir sürecin, ancak Ada’daki
mevcut gerçekleri ve geçtiğimiz yarım asır boyunca sürdürülen
müzakerelerden elde edilen deneyimi yansıtan bir temel üzerinde inşa
edilmesi ve buna uygun beklenti ve hedeflere yönelik olması halinde
başarılı olabileceğini değerlendiriyoruz.