No: 307, 30 Eylül 2014, Mısır Dışişleri Bakanlığı Tarafından 29 Eylül 2014 Tarihinde Yapılan Açıklama Hk.

Mısır’da istikrarın, ancak kapsayıcı bir siyasi süreç neticesinde, halk iradesine dayalı ve demokratik meşruiyeti haiz bir yönetimle sağlanabileceği yönündeki tutumumuz bilinmektedir. Türkiye bu konudaki ilkeli tutumunun gereği olarak, Mısır’da halkın iradesi doğrultusunda demokrasiye bir an önce geçişin sağlanmasına yönelik çağrılarını sürdürmektedir. Esasen, tüm bu çağrıların temelinde kardeş Mısır halkının esenliğinin sağlanması, özgür iradesinin siyasi ve toplumsal hayata tam olarak yansıtılması arzusu yatmaktadır.

Hal böyle iken, Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın 29 Eylül 2014 tarihli basın açıklamasında da görüleceği üzere, Mısır’daki yönetimin bu konudaki samimi çağrıları dikkate almaktan ziyade, gerçekleştirilen hukuk dışı eylemin getirdiği suçluluk psikolojisinin yansıması ve içine düşülen aczin bir göstergesi olarak ülkemiz aleyhinde kabul edilemez iddialarda bulunduğu müşahade edilmektedir. Tabiatıyla bu iddiaların ne ciddiye alınması ne de kabul edilmesi mümkündür.

Güvenlik kuvvetlerinin orantısız güç kullanımı nedeniyle yakın tarihte tek bir günde çok sayıda göstericinin öldürüldüğü, 3 Temmuz askeri müdahalesinden bu yana ölü sayısının binlere, tutuklu sayısının onbinlere vardığı, yaşananların bağımsız insan hakları örgütleri tarafından ‘insanlığa karşı suç’ olarak değerlendirildiği, yüzlerce masum insanın gülünç davalarla idam cezasına çarptırıldığı, siyasi partilerin, demokratik hareketlerin ve gençlik gruplarının keyfi gerekçelerle kapatıldığı, aralarında yabancıların da bulunduğu onlarca gazetecinin hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan kararlarla hüküm giydiği, en temel demokratik hakların hiçe sayıldığı Mısır’da, maalesef dışlayıcı ve demokrasi dışı uygulamalar aralıksız devam etmektedir.

Mısır'da insan onurunu, Mısır halkının iradesini ve egemenliğini ayaklar altına alan bu uygulamalara yönelik tepkilerin "içişlerine müdahale" olarak nitelendirilmesi de mümkün olamaz. İçişlerine karışmama ilkesi, insan hakları ihlallerine ve Mısır halkına yönelik keyfilik ve zorbalığa meşruiyet kazandırma aracı olarak kullanılamaz. Konu insan hakları ve anayasal meşruiyet olduğunda, uluslararası toplumun diğer sorumlu üyeleri gibi Türkiye’nin de kardeş Mısır halkının en temel haklarının teminine yönelik ahlaki, vicdani ve hukuki sorumluluğu bulunmaktadır. Siyasi katılımcılıktan uzak, demokrasiye aykırı uygulamalar sürdükçe Mısır yönetiminin uluslararası toplumun eleştirilerinin son bulmasını beklemesi hayalcilik olacaktır.

Mısır halkının demokrasi, eşitlik, özgürlük ve refah gibi meşru taleplerinin karşılanmasına yönelik samimi çağrılarımız, bu konuda somut ilerlemeler kaydedilmediği sürece devam edecektir. Ülkemiz, Mısır’da insan hakları ihlallerinin sona ermesi ve kardeş Mısır halkının özgür iradesine saygı duyulması hususlarında bundan sonra da gerekli hassasiyeti sergilemekten geri durmayacaktır.