Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Kudret Özersay ile Ortak Basın Toplantısı, 20 Mart 2018, Ankara

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok değerli basın mensupları, bugün Ankara’da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde kurulan yeni hükümette Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak göreve başlayan Sayın Kudret Özersay’ı ağırlamaktan mutluluk duyuyorum. Esasen geçtiğimiz günlerde Sayın Başbakanla birlikte bir ziyarette bulunmuşlardı, benim Berlin ve Viyana ziyaretlerime denk gelmişti o zaman görüşemedik. Ama bugün hem baş başa hem de heyetlerimizle verimli bir toplantı gerçekleştirdik. İki ülke arasında Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC arasındaki bağları nasıl güçlendirebiliriz? İki Dışişleri Bakanı olarak neler yapmamız gerekir ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin gönüllü yurt dışında daha etkin olması bakımından birlikte yine hangi çalışmaları yürütürüz? Temsilcilik sayısının arttırılmasıyla ilgili çalışmalarımızı değerlendirdik.

Diğer taraftan özellikle Rum tarafının tek taraflı biliyorsunuz hidrokarbon çalışmaları var, buna karşı hangi tedbirleri alacağız, ne yapacağız, hangi çalışmaları sürdüreceğiz bunları değerlendirme fırsatı bulduk. Yine taşınmaz mal komisyonu dâhil Ada’da devam eden çalışmaları devam eden bazı mekanizmalar var bu mekanizmaların iç hukuk yollarını daha etkin hale nasıl getirebiliriz bunları da değerlendirdik. Ama tabii beklediğiniz gibi Kıbrıs sürecini de yine birlikte ele aldık. Bundan sonra neyi müzakere edeceğiz, hangi parametrelerle müzakere edeceğiz, ne yapmamız gerekir? Neden bu soruları soruyoruz? Çünkü geçtiğimiz yıl önce Ocak ayında Cenevre’de, daha sonra Crans-Montana’da Temmuz ayında yaptığımız müzakerelerde, konferanslarda Rum tarafının bu parametrelerle bir sonuca varmak istemediğini gördük. Şimdi hem Rum tarafında hem de KKTC’de seçimler bitti ve önümüzdeki süreçte bu konu tabii gündeme gelecek. BM nezdinde, yine Avrupa Birliği nezdinde ama her şeyden önce kendimiz ne yapacağımızı kararlaştırmamız lazım. Bunun için önümüzdeki günlerde, haftalarda Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC olarak neler yapabileceğimizi, yani ne istediğimiz, hangi yöntemle bir çözüme gidebileceğimizi değerlendireceğiz bir yol haritamız olacak. Tabii burada Rum kesiminin ve Yunanistan’ın da aynı şekilde tutumları bir yerde önemli eğer bir şey müzakere edilecekse. Onlarla da temaslarımızı Yunanistan’la özellikle Türkiye olarak temaslarımızı da bu süreci de sürdüreceğiz. Biz her zaman kalıcı ve sürdürülebilir adil bir çözümden yana olduk ve burada özellikle siyasi eşitlik çok önemlidir. Ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk halkının haklarının korunması da bizim için her bir kriter olmuştur. Biz inanıyoruz ki önümüzdeki süreçte de hem Türkiye hem Kıbrıs Türk halkı bu tutumunu sürdürecektir. Ama bugüne kadar biz bu tutumu sürdürmemize rağmen maalesef Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti üzerindeki haksız izolasyonlar devam ediyor. Yani çözümsüzlüğü isteyen ödüllendirildi, çözüm isteyen Kıbrıs Türk halkı bugüne kadar cezalandırıldı. Ve bundan sonraki süreçte artık bunlara müsaade etmeyeceğimizi buradan bir kere daha vurgulamak isterim. Rum tarafı ayrıca tek taraflı hidrokarbon sondaj ya da araştırma çalışmalarını durdurması gerekiyor bu yollara tevessül etmesin. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk halkının Ada etrafındaki var olan rezervlerde hakkı vardır. Ve bu hak garanti altına alınmalıdır. Bu konudaki mesajlarımızı Birleşmiş Milletler’e, Avrupa Birliği’ne ve Kıbrıs’la ilgilenen bütün ilgili kurum ve ülkelere de ilettik.

Ve Rum tarafının tek taraflı bu tür çalışmalarına izin vermeyeceğimizi de güçlü bir şekilde bir kere daha vurgulamak isteriz. Biz de elbette Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ve Kıbrıs Türk halkının haklarını korumakla mükellefiz. Çünkü Türkiye garantör ülkedir. Ve Rum tarafının yine seçimlerden sonra sıfır asker, sıfır garanti yaklaşımı ham bir hayalden bile ötedir. Dolayısıyla, Crans-Montana’da bu hayallerden, bu rüyalardan artık vazgeçmelerini, uyanmalarını tavsiye etmiştik, ama gördüğümüz kadarıyla henüz bu rüyadan uyanmamışlar. Dolayısıyla böyle ham hayaller peşinde koşmak yerine, Ada’daki gerçekleri daha iyi idrak etmelerini tavsiye ederiz. Netice itibariyle tüm bu konuları bugün birlikte ele aldık. Ve bundan sonraki süreçte de birlikte çalışmaya devam edeceğiz.

Ben tekrar hoş geldiniz diyerek sözü Kudret Bey’e vermek istiyorum, buyurun.

KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI KUDRET ÖZERSAY- Çok teşekkür ederim Sayın Bakan.

Değerli basın mensupları Sayın Bakan’a misafirperverlikleri için öncelikle çok teşekkür ederim. Heyetimizle birlikte bizi burada ağırladılar, çok verimli görüşmeler yaptık. Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti olarak kendimizi çok şanslı hissediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti gibi bir garantörümüz, bir stratejik ortağımız var ve özellikle son dönemde 21. yüzyılda barış için, istikrar için olmazsa olmaz olan tutarlı duruşu sadece sözleriyle değil, eylemde fiilleriyle de göstermiş olan bir Türkiye Cumhuriyeti’nin stratejik ortağı olmaktan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bizim garantörümüz olmasından dolayı kendimizi şanslı hissediyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bu duruşunu, bu kararlı duruşumu, caydırıcılık da içeren bu kararlı duruşunu örneğin biz Suriye’de, örneğin bir Doğu Akdeniz bölgesinde, deniz etki alanla net şekilde gösterebilmiş olan bir ülkedir. Bu da hepimiz bu bölgede Türkiye Cumhuriyeti’nin dikkate alınmak zorunda olan büyük, güçlü ve önemli bir devlet olduğunu gösterir, bu açıdan kendimizi şanslı hissediyoruz. Ve bugüne kadar Kıbrıs Türkü’nün ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin her hal ve şartta yanında duran yegâne ülke olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bu son dönemde yaşadığı bu kritik süreçler bağlamında yanında olduğumuzu, yani Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti’nin de Türkiye Cumhuriyeti’nin yanında olduğunu özellikle vurgulama ihtiyacı hissederim.

Bugün Sayın Bakan’ın da az önce özetlediği üzere pek çok konuyu ele aldık ve memnuniyetle gördük ki, özellikle Kıbrıs sorunun geleceği konusunda ve bununla da bağlantılı bir bizim de deniz yetki alanları ve doğalgaz konusunda aramızda tam bir mutabakat vardır. Hem atılacak adımlarla ilgili olarak hem hak ve sorumluluklarımızla ilgili olarak, hem de bundan sonra yapacağımız istişareler ve izleyeceğimiz stratejiyle ilgili olarak tam bir uyumun olmasını görmekten memnuniyet duyduk.

Kıbrıs sorununun geleceği bağlamında Sayın Bakanın da vurguladığı üzere önemli olan nasıl bir müzakere süreci, müzakere sürecinin şekli, prosedüründen ziyade artık konuların özünü ele almaktır, bir ortak vizyon sahibi miyiz, değil miyiz? Eğer değilsek bu ortak vizyon ne olmalıdır, bunu makul bir biçimde konuşup yine çözümcü yine çözümden yana barışçıl bir duruşla ileriye taşıma kararlılığımız vardır.

Deniz yetki alanlarıyla doğalgaz meselesiyle ilgili olarak da özellikle Kıbırıs Rum tarafının bu zenginliği Kıbrıslı Türklerle paylaşmaya hazır olduğunu bir biçimde göstermesi gerekir. Önümüzdeki dönemde biz haklarımızı Türkiye’yle birlikte koruma konusunda hiçbir tereddüt ortaya koymayacağız, bu kararlı duruşu ileriye taşıyacağız. Hala daha önümüzde bir diplomatik çözüm imkanı vardır, bir fırsat penceresi vardır Türkiye Cumhuriyeti’yle istişare halinde. Bu fırsat penceresinin açık olduğunu vurgulayarak ama haklarımızı da sadece açıklamalarla sözde değil, aynı zamanda fiiliyatta da koruma kararlılığımız devam edecek.

Ben tekrardan Sayın Bakana misafirperverliği için ve Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği tam destek için çok teşekkür ederim.

SORU- Anadolu Ajansı, Nazlı Yüzbaşıoğlu.

Sayın Özersay size iki soru yöneltmek istiyorum. Daha önceki açıklamalarınızda da aslında Kıbrıs’taki doğal kaynaklara ilişkin Rum tarafı bu konuda ortak adım atmak isterse diplomasi kanallarımız açık, ancak diplomasi yok sayılırsa Türk tarafı da sondaj çalışmalarında bulunur, demiştiniz. Doğu Akdeniz’deki bu hidrokarbon arama faaliyetlerine ilişkin son gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Birinci sorum buydu.

Diğer taraftan müzakere süreçlerinde güven arttırıcı önlemler de önemli yer tutuyor. Bu kapsamda Rum tarafıyla açılması planlanan Derinya ve Aplıç sınır kapıları söz konusuydu bu konuda bir mutabakat vardı. Rum tarafının Aplıç sınır kapısını önce Şubat 2018’de açılmasına yönelik bir açıklamaları oldu, yani o Şubat 2018’i işaret ettiler, ancak şimdi Eylül ayından da bahsediliyor. Bu gecikmenin nedeni ne olabilir sizce ve karşılıklı olarak sınır kapılarının açılmasından Kıbrıslıların kazancı ne olur?

KKTC DIŞİŞLERİ BAKANI KUDRET ÖZERSAY- Teşekkür ederim sorunuz için. Öncelikle doğalgaz konusuyla ilgili daha önce yaptığımız açıklamalar geçerliliğini korumaktadır. Geldiğimiz nokta şudur: Aslında kendi içinde tutarlı bir biçimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti’yle birlikte 2011 yılından itibaren kendi içinde tutarlı bir biçimde hareket etmeye devam ediyor. 2011 yılında Kıbrıs sorunu çözülmeden bu adımları atmayın demiştik. İlla ki Kıbrıs sorunu çözülmeden doğalgaz araması yapacaksanız gelin oturalım, konuşalım, anlaşalım birlikte yapalım demiştik. Yok, eğer ben tek taraflı yapacağım ısrarını sürdürürseniz, o takdirde siz yetki verdiğiniz gibi, biz de şirketlere yetki veririz, siz kazdığınız gibi biz de kazarız demiştik, şimdi o son aşamaya geldik aslında. Eğer ısrarlarında yani tek taraflı işlemler konusundaki ısrarlarında devam ederlerse Türkiye Cumhuriyeti’yle istişare halinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yetki verdi Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı üzerinden kazı aşamasına da geçecek, bu çok uzak bir gelecek de değildir. Tekrar altını çizerek vurgulamak isterim, diplomasi yolları bu anlamda kapatılmış değildir. Eğer bizimle oturup bunu konuşmaya başlarlarsa bir orta yol bulunabileceği kanaatimiz mahfuzdur.

Sınır kapılarının açılmasıyla ilgili de şunu söyleme ihtiyacı hissederim: Geçmişte Yeşilırmak Sınır Kapısı’nın açılmasında maalesef benzer nitelikte bir mutabakat olmasına rağmen Kıbrıs Rum tarafı bu konuda sözünü tutmamıştı. Şimdi Derinya’nın da Aplıç kapısının da açılmasını Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti desteklemektedir, her iki kapının da açılmasını desteklemektedir. Ancak Lefke bölgesinde bulunan Aplıç kapısında Kıbrıs Rum tarafının üzerine düşen birtakım sorumlulukları henüz yerine getirmediğini, sürekli olarak ertelediğini gözlemliyoruz o açıdan endişelerimizi dile getirdik. Bu iki kapının aynı gün, aynı saatte olmasa bile birbirine yakın tarihli ve eşzamanlı olarak birbirinden koparılmadan açılması gerektiğini söylüyoruz ve destekliyoruz.

Teşekkür ederim.

SORU- Büşra Aslantaş, CNN Türk’ten. Efendim size olacak sorum.

ABD’nin açıklamaları var hem Dışişleri bakanlığından hem de Pentagondan. Afrin operasyonuna ilişkin kaygılıyız diyorlar, bir yandan da Münbiç’ten çekilmeyeceğiz mesajları var. Bu açıklamaları nasıl değerlendirirsiniz?

Diğer taraftan, Müsteşar Bey’in yakın zaman da Washington’a gideceğini biliyoruz tarih belli oldu mu, ne mesaj verecek, nasıl bir formatta olacak çünkü çalışma grubundan farklı bir format olacağını biliyoruz.

Bir diğer sorum, sizin Pompeo’yla görüşme tarihiniz netleşti mi, bu konuda bilgi verir misiniz?

Bir de bölgede ÖSO’nun yağlamaya yaptığına ilişkin iddialar var bu iddialar için ne söylersiniz? Cumhurbaşkanı’nın çok ciddiye aldığını söylemişti İbrahim Kalın bu iddiaları, nasıl bir tedbir alınacak?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Afrin operasyonundan endişe duymaya gerek yok, zaten operasyon tamamlandı ve Afrin şehir merkezi de ele geçirildi. Sizler de görüyorsunuz, diğer şehirlerdeki operasyonla da kıyaslayabilirsiniz, Afrin şehrinde herhangi bir, yani ciddi bir anlamda yıkılma, yakılma yok. Daha doğrusu Afrin şehrinin şehri hedef alacak şekilde, Doğu Guta’da olduğu gibi, Rakka’da olduğu gibi, Musul’da veya başka yerlerde olduğu gibi bir bombalama olmadı, son derece dikkatli ve titiz bir operasyon sürdürdük. Özellikle şehirler yıkılmasın ve siviller zarar görmesin dedik, o nedenle de operasyon esasen planladığımızdan biraz daha uzun sürdü.

Hal buyken ve Afrin şehir merkezinde ve etrafında siviller bu operasyondan ve Türk askerinin orada olmasından çok mutluyken, niye rahatsızlık duyuyorlar, sadece ABD değil, bazı ülkeler? PKK lobisi bir kere Avrupa ülkelerinde ve PKK’yı destekleyen siyasi partiler ve siyasetçiler var, bunların baskısıyla bazı yöneticiler açıklama yapma zorunda hissediyor kendisini. Ama ABD’nin durumuna gelecek olursak, neden ABD buradan rahatsız? Çünkü ABD YPG’yle iç içe, YPG’ye destek veriyor, YPG’den adeta medet uyuyor. Bir terör örgütüyle başka bir terör örgütüyle mücadele etmek amacıyla da olsa bu kadar iç içe girersen, sonra bu terör örgütünün esiri haline gelirsin. Şimdi bu terör örgütü ABD’yi tehdit ediyor, sen Afrin’de bizi yalnız bıraktın, işte bize destek olmadın, bizi sattın, Ruslara da aynı şeyi söylüyorlar, dolayısıyla ben bundan sonra senle beraber olmayacağım. Bu durumda da ABD gibi bir ülke kendini çaresiz hissederek adeta onları destekleyici açıklama yapmak durumunda kalıyor. Esasen dünyanın en önemli aktörlerinden birisi olan ve bugüne kadar da terörle mücadelede kendisini herkesten önde gören bir ülkenin içine düştüğü bu durum gerçekten üzüntü verici. Ama biz bu duruma düşeceklerini kendilerine söyleyerek bugüne kadar bir terör örgütüyle yola gitmeyin, silah vermeyin, destek vermeyin dedik, maalesef bizim tavsiyelerimizi dinlemediler.

Dolayısıyla burada kimin rahatsız olup-olmadığı bizi ilgilendirmez. Burada bize yönelik bir tehdit vardı, bu tehdidi bertaraf etmemiz gerekiyordu ve Suriye’yi bölmek isteyen, bir terör koridoru oluşturarak bizim bölgemizin istikrarını tehlikeye atan teröristlere biz müsaade edemezdik ve oradan gelen saldırılar neticesinde vatandaşlarımız da şehit oldu ve bu teröristleri buradan temizledik.

Şimdi bu tür gereksiz açıklamalar yerine, buraya bu şehirlerin gerçek sahibi insanları nasıl döndüreceğiz ve bu insanların buraya dönebilmesi için onlara hangi imkanları sunacağız, onların yaşam standartlarını burada nasıl yükseltebiliriz, neye ihtiyaçları var, insani yardım, sağlık vesaire, bunlara kafa yormamız gerekiyor. Madem bu kadar insan hakları konusunda hassassınız, gelin şimdi 132 bin Suriyeli sadece bizden, ama 150 bin Suriyeli de Suriye’nin değişik bölgelerinden Fırat Kalkanı bölgesine geldiler, burada yaşıyorlar, bunlar için ne yapıyorsun, hangi insani yardımları ulaştırıyorsun? Bir terör örgütünün peşine kapılmışsınız, bunun arkasında gidiyorsunuz.

Buralarda yağmalama veya insanlık dışı bir muamele ve diğer konularda biz çok hassasız, bunlara kesinlikle müsaade etmeyiz. Zaten bizim askerimizin, bizim polisimizin, jandarmamızın, yani güvenlik güçlerimizin böyle bir şey yapmadığını, yapmayacağını tüm dünya bilir. Ama burada Özgür Suriye Ordusunun da böyle bir yola tevessül etmesini beklemeyiz, çünkü onları da biliyoruz. Ama kimsenin böyle bir yağlama yapmasına da müsaade etmeyiz. Buralardan bir şikayet veya bir talep gelirse biz bunları titizlikle inceleriz, hassasız. Ama operasyon başladığı günden bu yana çok ciddi propaganda yaptılar, kara propaganda yaptılar, sivilleri öldürdü dediler, daha önce rejimin öldürdüğü sivillerin fotoğraflarını yayınladılar. Kimyasal silah kullandı tiyatrosuna herkes güldü. Ve buna benzer çok ciddi şehri bombaladı Türkiye diye Afrin merkezini kara propaganda yaptılar, bunların doğru olmadığını da gördük. Şimdi buna benzer kara propaganda yöntemlerine geçtiler, fakat biz bunlara, propagandaya da müsaade etmeyiz ve olumsuz herhangi bir davranışa da müsaade etmeyiz.

Gelelim Münbiç’e; bizim vardığımız anlayışa göre, yani oluşturmaya çalıştığımız, eğer 19’unda dün gitseydik mutabakata bağlayacağımız yol haritasına göre YPG, PKK Münbiç’ten çıkacak ve bunun, yani bu terör örgütünün buradan çıkmasına ABD’yle Türkiye birlikte nezaret edecek. Biz burada ABD’ye siz buradan çıkın gidin demedik ki. Başından beri, 2016’dan bu yana bize sözleri var, YPG, PKK buradan çıkacak. Çıktı mı? Çıkmadı. Bu ne demek? ABD sözünde durmadı, sözünü tutmadı. Şimdi bu sözünü tutabilmesi için birlikte çalışma konusunda bir mutabakat sağladık. Ne zaman? Tillerson Ankara’ya geldiği zaman ve ortak açıklamamıza da bunu koyduk, sizlere de o zaman dağıttık. Şimdi bu yol haritasını biz onaylarsak ve uygulamaya başlarsak takvime bağlı somut adımlarla, artık oyalama yok, artık boş vaatler yok, her şey bizim nezaretimizde olacak, birlikte göreceğiz ne olup ne bittiğini. Sadece Münbiç’le ilgili, sınırlı da değil, Suriye’nin tamamıyla ilgili, yani bugün YPG’nin kontrol ettiği tüm bölgelerle ilgilidir bu yapacağımız çalışma. Terör örgütlerinin bu şehirleri kontrol altında tutmasına izin vermemiz lazım, bunun insani boyutu var, demografik boyutu var ve insanlık suçu işleniyor, etnik temizlik yapılıyor, gayrimenkuller elinden alınıyor, buna benzer çok olumsuzluklar ve Suriye’nin sınır bütünlüğü, toprak bütünlüğü tehlikeye giriyor.

Şimdi tabii tam bu süreçte değişim oldu, yani Tillerson görevi bırakıyor, bugün de kendisiyle bir telefon görüşmesi yapacağız, bugüne kadar birçok konularda hemfikir olduk, birçok konuda hemfikir olmadık, ama Dışişleri Bakanlarının görevi zor şartlarda bile diyaloğu, teması devam ettirmek ve sorunlara çözüm aramaktır. Kendisiyle de göreve geldiği günden bu yana bu anlamda çalıştık, kendisine teşekkür edeceğiz.

Yeni atanacak Dışişleri Bakanıyla, yani şu anda aday gösterilen Pompeo’yle ne zaman görüşeceğiz? Elbette göreve başladıktan sonra. Orada biliyorsunuz ABD de bir kongreden onay süreci var, göreve başladığı zaman tabii ki kendisini tebrik ederiz ve kendisiyle de kaldığımız yerden çalışmaları sürdürürüz, tabii kendisinde de ve ABD’de de aynı anlayışın olması gerekiyor.

Epeyce soru sordunuz, benim de cevaplarım uzun oldu, hepsini cevaplayabildim mi?

SORU- Müsteşar…

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Müsteşar Bey önümüzdeki günlerde gidecek. Şimdi görev değişikliğinden dolayı Tillerson tabii yetkilerini henüz kendisi resmen ayrılmasa bile yardımcısına devretti. Dolayısıyla daha önce çalışma gruplarımız biraraya geldi, güzel bir çalışma yaptılar, bu arayı soğutmamak lazım. Şimdi görevi vekâleten yürüten kişiyle Müsteşarımız gidecek, görüşecekler ve o çalışma grubunda taslak olarak hazırladığımız yol haritasının uygulanmasıyla ilgili hangi adımlar atmamız gerekiyor, eksik kalan yerler varsa bunları görüşecekler, Müsteşarımız Ümit Bey önümüzdeki günlerde bu amaçla onların da daveti üzerine ABD’ye gidecek.

Teşekkür ederim.