1. Türkiye ve Japonya ilişkileri 130 yılı aşkın kadim bir dostluk
çerçevesinde ilerliyor. Ertuğrul Fırkateyni’nin batışı ve 1985 yılında
Tahran’da savaşın ortasında mahsur kalan Japon vatandaşlarının Türkiye
tarafından kurtarılması, iki toplum arasında minnet duygusu üzerine
kurulmuş bir dostluğa neden oluyor. Bu iki duygusal hadise, iki devleti
ve toplumları birbirine yakınlaştırıyor. Sayın Bakan, peki Japonya
denince sizin ilk hissettiğiniz duygu ne?
Türkler ve Japonlar Asya’nın doğu ve batı uçlarında yer alan, uzun tarihi
geçmişe sahip, özgün kültürel miraslarını günümüze kadar koruma başarısını
göstermiş iki büyük millettir. Her iki millet de küresel düzeyde önemli
roller oynamışlar ve medeniyete katkıda bulunmuşlardır.
Japonya Türk milletinin gönlünde olumlu duygular çağrıştıran bir ülkedir.
Çalışkan, saygılı ve dürüst bir millet olarak tanıdığımız Japonlar
Türkiye’de her zaman saygı ve sevgiyle karşılanır. Türk halkı tarihi
dostluk bağları, sosyo-ekonomik ve kültürel alanda sağladığı gelişme ve
bilimsel/teknolojik ilerlemeye yaptığı katkılar dolayısıyla Japonya’ya
olumlu hisler beslemektedir.
Türkiye-Japonya ilişkilerinin 19. yüzyıla uzanan derin bir tarihi geçmişi
bulunmaktadır. Japonya Prensi Komatsu’nun 1887 yılında İstanbul’a yaptığı
ziyaretin ardından Osmanlı donanmasına bağlı Ertuğrul Fırkateyni 1889
yılında Japonya’ya gönderilmiştir. Ertuğrul Fırkateyni dönüş yolunda 16
Eylül 1890 tarihinde Japonya sahillerinde batmış ve 600 denizcimiz şehit
olmuştur. Japonya’nın şehitlerimize ve kazadan kurtulan 69 Türk denizciye
gösterdiği ilgi Türkler ve Japonlar arasındaki tarihsel dostluğun
temellerini oluşturmuştur. Bu trajik deniz kazası Türk-Japon dostluğunun
sembolü olarak hafızalardan silinmemiştir.
Türk-Japon dostluğu ve dayanışması günümüzde de güçlenerek devam
etmektedir. Aramızdaki dostluk, ilişkilerimize özel bir nitelik
kazandırmakta ve iki ulusu güçlü bir şekilde birbirine bağlamaktadır.
Türkiye-Japonya ilişkileri bu güçlü tarihi temeller üzerinde her alanda
gelişmeye devam etmektedir. İki ülke arasında siyasi alanda önemli sorunlar
mevcut değildir. Ortak evrensel değerlere dayanan ilişkilerimizin sağlam
çerçevesi, uluslararası konularda karşılıklı destek ve işbirliği
olanaklarımızı güçlendirmektedir.
2. Tarihsel dostluğa baktığımızda, iki ülke ilişkilerinde liderlerin
her zaman ön plana çıktığını görüyoruz. Sultan Abdülhamid-İmparator
Meiji, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Shinzo Abe iki ülke
ilişkilerine kişisel dostlukları ile büyük ivme kazandırdılar.
Türkiye-Japonya diplomatik ilişkileri, bakanlığınız döneminde bir hayli
sıcaklaştı. Bu bakış çerçevesinde önümüzdeki dönemde iki ülke
ilişkilerini nasıl bir gelecek bekliyor?
Sayın Cumhurbaşkanımız ile Japonya Başbakanı Sayın Shinzo Abe arasında
samimi bir dostluk mevcuttur. İki güçlü lider arasındaki dostluğun ikili
ilişkilerin her alanına yansımasını arzu ediyoruz. Türkiye ile Japonya
arasında çok iyi düzeyde siyasi ilişkiler mevcut. Ancak ekonomik ve ticari
ilişkilerin liderlerimiz arasındaki dostluk ve ikili siyasi ilişkilerin
düzeyiyle mütenasip olmadığı kanaatindeyiz.
İki lider arasında karşılıklı ortaya konan ekonomik ve siyasi hedeflere
ulaşmak için başta Dışişleri Bakanlıklarımız ve ilgili kuruluşlar olmak
üzere her düzeyde işbirliğinin artırılmasına gayret göstermemiz
gerekmektedir.
Önümüzdeki dönemde karşılıklı üst düzey ziyaretlerin artarak devam etmesini
arzu ediyoruz. Dışişleri Bakanı olarak Haziran 2017’de Japonya’ya yaptığım
resmi ziyaretten güzel duygularla ayrıldım. Bana gösterilen
misafirperverlikten ötürü müteşekkirim. Japon mevkidaşım Sayın Taro Kono’yu
Aralık ayında ülkemizde konuk etmekten memnuniyet duyduk.
3. Değişen dünya düzeni çerçevesinde, Japonya ve Türkiye’yi ayrı ayrı
değerlendirecek olursanız dünya vizyonunda oynayacağı rolleri nasıl
görüyorsunuz? Ayrıca iki ülke stratejik işbirliği dünya için ne anlam
ifade ediyor?
Küreselleşmeyle birlikte dünya küçülmüştür. Güvenlik olgusu da bölünemez
bir hale gelmiştir. Yaşanan çatışmalar, savaşlar, kıtlık, kuraklık,
ekonomik adaletsizlikler, ayrımcılık, yabancı düşmanlığı, terörizm gibi
risk ve zafiyetler tüm ülkeleri etkilemektedir. Bugün Kuzey Kore’nin
tacizkâr tutumu Japonya kadar Türkiye’yi; Suriye’deki savaş ve insani kriz
de Türkiye kadar Japonya’yı da ilgilendirmektedir. Küresel bir yönetişime
ihtiyaç duyulan bugünlerde popülist, radikal, ötekileştiren çizgilere
gelinmesi tarihin akışına ters düşmektedir. Böyle bir dönemde önemli olan
küresel işbirliği olanaklarını geliştirerek küresel sorunlara küresel
çözümler getirebilmektir. Bu yaklaşım, dış politikamızın temel ilkesi olan
“Yurtta Barış, Dünyada Barış” ile de örtüşmektedir.
Bugünün uluslararası koşulları, Türkiye ve Japonya’yı birbirine daha da
yakınlaştırmaktadır. Diplomatik ilişkilerimiz 93 yıl içerisinde stratejik
ortaklık düzeyine getirilmiştir. Bu temel üzerinde, gerek ikili gerek çok
taraflı platformlarda ilişkilerimizi her geçen gün geliştirmeliyiz.
Bu bağlamda, önceliğimiz ikili ekonomik ve ticari ilişkilerin yanında
bölgesel işbirliği, kültürel, akademik ve teknolojik işbirliğini
geliştirmek olmalıdır. Türkiye ve Japonya, hem bölgesel hem küresel barış
ve istikrar ile refahın artırılmasına önemli katkı sağlayabilecek iki
stratejik ortaktır.
4. Türkiye’ye gelen Japon turist sayısında geçtiğimiz dönem dramatik
bir düşüş yaşandı. Uluslararası medyada oluşturulan Türkiye algısı,
ülkemize gelen 250.000 civarında Japon turistin bir anda kesilmesine
neden oldu. Bu algı, iki ülke diplomatik ilişkilerine de etki etti mi?
Bakanlığınızın bazı çalışmaları olduğunu biliyoruz, ancak bu algının
değişmesi için neler yapıldığını sizden dinlemek isteriz.
Geçtiğimiz dönemde Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada meydana gelen
gelişmeler nedeniyle ülkemizi ziyaret eden Japon turist sayısında
hissedilir düşüş yaşandığını görüyoruz. Bunda Japon makamlarının ülkemize
yönelik seyahat uyarıları ile basında çıkan olumsuz haberlerin payının
büyük olduğu kuşkusuz.
Ülkemizin turistler için güvenli olduğunu Japonya’da gerek devlet
yetkilileri gerek turizm sektörü temsilcileriyle yaptığımız görüşmelerde
sık sık dile getiriyoruz. 2017 yılı Haziran ayında Japonya’ya yaptığım
ziyarette bunu bizzat vurguladım. Gayretlerimizin olumlu etkilerini
istatistiklerde görüyoruz. Örneğin Temmuz ayından itibaren ülkemizi ziyaret
eden Japon turist sayısında ay bazında % 40’ın üzerinde artış yakaladık. Bu
umut verici bir gelişmedir. Sonuç olarak, turizm iki ülke halklarını
birbirine yaklaştıran değerli bir araçtır. Bunu güçlendirmeye yönelik
gayretlerimiz artarak sürecektir.
Ülkemizin, eşsiz tarihi ve kültürel zenginliklerimize özel ilgi duyan Japon
halkı tarafından ziyaret edilmesi önemlidir. Japon halkının bu
zenginlikleri daha yakından tanıması, ülkelerimiz arasındaki kültürel
bağları da güçlendirmektedir.
5. İki ülke arasındaki mevcut ticari ilişkilerde ülkeniz aleyhine daha
çok tek yönlü bir durum söz konusu. Örneğin, Japonya’ya ihracat
rakamlarınız yaptığınız ithalatın yanında bir hayli zayıf kalıyor. Bu
durumun aşılması yönünde görüşünüz nedir?
Ülkelerimiz arasındaki ticaret hacminin geçtiğimiz on yılda güçlü
bağlarımız sayesinde büyüdüğünü görmekteyiz. 2016 yılında ikili ticaret
hacmimiz bir önceki yıla oranla %25 artarak 4,3 milyar ABD Doları civarında
kaydedilmiş olsa da bunun sadece 354 milyon dolarlık kısmını Türkiye’nin
Japonya’ya olan ihracatı oluşturuyor. İkili ticaretimizin daha dengeli bir
şekilde geliştirilmesi bizim için en önemli konulardan biridir.
Bu itibarla, müzakereleri süren Türkiye-Japonya Ekonomik Ortaklık
Anlaşması’nın (EOA) bir an evvel sonuçlandırılmasını diliyoruz. Böylelikle
iki ülkenin birbirini tamamlayan yönleri ön plana çıkartılarak Türkiye’nin
Japon pazarındaki varlığı ve payı artacaktır.
Diğer taraftan, ısrarlı çalışmalarımız sonucunda 29 Eylül 2017 tarihi
itibariyle Türkiye’nin Japonya’ya kanatlı eti ihracatına ilişkin izin
verilmiştir. Japonya’nın dünyanın en büyük kanatlı eti ithalatçılarından
biri olduğu göz önüne alındığında ikili ticaretimizi dengelemek için bu
sektörden büyük bir ivme beklemekteyiz.
6. Antalya/Alanyalı olduğunuzu biliyoruz. Dünyanın en büyük narenciye
alıcılarından Japonya’ya düzenli olarak ne zaman narenciye satmaya
başlayacaksınız? Japonya ile bu konudaki müzakerelerde mevcut durum
hakkında gelinen aşamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Japonya bir ada ülkesi olmasından ötürü zirai karantina tedbirlerini sıfır
toleransla uyguluyor. Bu sebeple, başta kiraz ve turunçgiller olmak üzere
Türk menşeli meyvelerin Japonya’ya ihracatının başlatılabilmesi için resmi
bir komite kuruldu ve bilimsel veriler ışığında birçok çalışma yürütüldü.
Sonuçta 2011 yılı Ocak ayında greyfurt ihracatının, 2014 yılı Şubat ayında
ise limon ihracatının önü açıldı.
Böylelikle 2011 yılından beri Türkiye’den Japonya’ya narenciye ihracatı
gerçekleştiriliyor olsa da sevkiyat sürecinde soğuk uygulamanın yan
etkileri sebebiyle Japonya’ya yönelik ihracatımızda istikrarlı bir artış
eğilimi tesis edilemedi. Fakat bu komite tarafından soğuk uygulama
sıcaklığının yükseltilmesi amacıyla küçük ölçekli denemeler
yürütülmektedir. Japonya Tarım, Balıkçılık ve Ormancılık Bakanlığı
yetkilileri ile sürekli bilgi alışverişi içindeyiz. İki tarafı da tatmin
edecek bir sonuca ulaşıldığında Türkiye’den Japonya’ya daha çok narenciye
sevkiyatı gerçekleştirilebilecektir.
7. İki ülke arasındaki dostluğun temellerine dönecek olursak; Ertuğrul
Fırkateyni vakası daha çok bilinmesine karşılık, Japonya’da herkesin
bildiği Türkiye Cumhuriyeti’nin Tahran’dan tahliye ettiği Japon
vatandaşlar konusu Türkiye’de neredeyse hiç bilinmiyor. Bu konuda neler
düşünüyorsunuz?
Türkiye’nin Tahran’dan tahliye ettiği Japon vatandaşları konusu Türkiye’de
hiç bilinmiyor demek haksızlık olur. Fazla bilinmiyor diyebiliriz. Bu
alanda üzerimize düşen neyse yapmamız lazım. Bu konuda yapılacak
belgeseller desteklenebilir. Ülkemizin yakın tarihindeki bu alicenaplığı
Japonlar kadar Türk halkı da iyi bilmeli.