Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu’nun KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Mustafa Akıncı İle Ortak Basın Toplantısı, 21 Şubat 2017, Lefkoşa

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Değerli basın mensupları, Sayın Çavuşoğlu ve çalışma arkadaşlarıyla çok yararlı görüşmeler yaptık. Önce başbaşa, daha sonra heyetlerimizle, daha sonra hükümet ve muhalefet partilerimizin liderleriyle değerlendirmelerde bulunduk. Kendilerine bu ziyareti için teşekkür ediyorum.

Cenevre Konferansından bu yana yaşanan süreci de birlikte değerlendirme fırsatımız oldu. Bilineceği gibi, çok uzun yıllardan sonra beşli konferans aşamasına ulaştık ve bu noktaya gelinmesinde Kıbrıs Türk tarafının Türkiye’nin de desteğiyle yapmış olduğu katkı son derece önemli ve belirleyici bir rol oynadı. Eğer bu konferans toplanabilmişse, burada Kıbrıs Türk tarafının, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kanadının yapmış olduğu katkı son derece önemli ve belirleyici bir rol oynadı. Eğer bu konferans toplanabilmişse, burada Kıbrıs Türk tarafının, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kanadının yapmış olduğu çok olumlu katkılar hiçbir zaman unutulmamalıdır.

12 Ocak günü Cenevre’de garantörlerle Kıbrıs’ın iki tarafı biraraya geldik. Yunanistan’ın ara talebi oldu bilindiği gibi ve hemen ertesi gün teknik çalışmalara başlanamadı. Bilahare başlanabildi. Ancak o konferansın sonuç bildirgesinde üç noktanın altı çizildi anımsanacağı gibi.

Birincisi, teknik düzeyde toplantıların 18-19 Ocak’ta Montpellier’da yapılması kararlaştırıldı.

Kıbrıs’ta iki taraf arasında henüz çözüme bağlanmamış konuların çözümlenmesi için çalışmaların devam edeceği karara bağlandı.

Ve bir de, hemen bunların ardından, Cenevre’de konferansın yeniden devam edeceği kararlaştırıldı.

Teknik düzey toplantıları 18-19 Ocak’ta Montpellier’da bitti bilindiği gibi. Kıbrıs’ta ise iki taraf olarak yapmaya çalıştığımız çalışmalarda maalesef çok fazla ilerleme sağlayamadık ve en son noktada da bildiğiniz gibi 67 yıl önce yaşanmış bir Enosis Plebisitinin yeniden gündeme taşınmasıyla çok ciddi bir durumla karşı karşıya kaldık.

İkinci maddeyle ilgili olarak – Kıbrıs’ta müzakerelerin sürdürülmesi ve olumlu yönde gelişmelerin sağlanması – açıkta kalan konuların artık bir sonuca bağlanmasıyla ilgili çalışmalarda yol alamamamızın temel nedeni diye sorarsanız: Bu konuda federasyonun bir siyasi eşitlik içerdiğini, çoğunluktan, azınlıktan bahsedilemeyeceğini ve gelecekteki bir çözümde Kuzey Kıbrıs Türk Kurucu Devletinin güneydekiyle siyaseten tamamen eşit bir varlık olacağını ve bu siyasi eşitliğin birtakım göstergelerinin de var olacağını, Rum tarafının hala daha içine sindirememiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Eşitlik olacak olan kurulların yanı sıra, Rum tarafının çoğunlukta olacağı bazı kurullar söz konusu olacaktır bu federal düzeyde. İşte o kurullarda kararlar nasıl alınacak gibi çok önemli bir noktaya geldiğimizde, bunun basit çoğunlukla alınamayacağını, mutlaka ve mutlaka Kıbrıs Türk tarafının da bir söz hakkının olması gerektiğini, bir oy hakkının olması gerektiğini, Kıbrıslı Türklerin bu gibi kurullarda figüran niteliğinde olamayacaklarını Rum tarafının içlerine bir türlü sindirmek mümkün olmadı. Ben bu dönemde yavaş ilerlemenin, ileriye doğru adım atılamamış olmasının çok önemli hususlarından birinin bu olduğu kanaatindeyim.

Bunu Sayın Rum Lidere de defalarca söyledim ve defalarca anlattım. Ben kuzeyde kendi toplumumu en zor konularda bile çözüme hazırlama gayretini sergilerken, kendisinin de güneyde artık yavaş yavaş ortaklık devletinde, gelecekteki iki kesimli federasyonda dönüşümlü olarak bir Kıbrıslı Türk liderin de cumhurbaşkanlığı görevine gelebileceğini artık toplumunu alıştırması gerektiğini, Annan Planında var olan bu hususun – kendisinin de oy verdiği bu hususun, daha sonraki gelişmelerde en büyük muhalefet partisi olarak bulunan AKEL’in onay verdiği bu hususun – artık yavaş yavaş hazmedilmesi ve kendisinin de bunu toplumuna yavaş yavaş anlatmasının zamanının geldiğini defalarca söyledim ve defalarca anlattım. Ancak bu konularda Sayın Rum Liderinin adım atmasını ne yazık ki sağlayamadık.

Bunlar siyasi eşitliğimizin iki temel göstergesidir: Dönüşümlü başkanlık ve kararlara, karar alma süreçlerine etkin katılım. Bunlar olmadığı takdirde Kıbrıs’ta bulunacak herhangi bir çözümün çözüm olmayacağını, siyasi eşitlik içermeyeceğini ve böylesi bir çözümü de aslında referandum safhasına bile götürmeyeceğimizi çok açık ve net izah ettik. Bunları defalarca söyledik.

Şimdi bütün bunlar bir yana, geldiğimiz noktada çok daha vahim bir olayla karşılaştık. 67 yıl önce yaşanmış bir Enosis Plebisiti, Rum toplumunun en hassas kesimlerinde, okul çağındaki öğrenciler arasında bir kutlama olayı gibi takdim edilecek, kutsanacak. Onore edilecek bir olay haline getirilip, okullarda kutlanacak olaylar listesinin içerisine dahil edildi. Ben o listeyi merak ettim ve baktım; neler var o kutlanacak listede? Birleşmiş Milletler Günü var, İnsan Hakları Günü var, Dünya Kadınlar Günü var, İşçi Günü var. Bu gibi evrensel birtakım önemli günler var, kutlanacak birtakım olaylar var. Enosis gibi Kıbrıs’ta yaşanmış olan kötülüklerin anası diyeceğimiz bir olayı okullarda bu şekilde onore edilecek olaylar listesine dahil ederseniz, bunun Kıbrıs Türk halkında çok büyük bir infiale neden olacağını ve tepki doğuracağını görmeniz gerekirdi. Biz doğal olanı yaptık ve bu yanlış tavır karşısında tepkimizi, sesimizi yükselttik. Bu noktada Kıbrıs Türk halkı bir bütün halinde, soldan sağa bütün partileri, Meclisin tamamı, toplumun tamamı bu yanlışa karşı durdu.

Rum toplumunun içinde de sağduyu sahibi birçok sesin yükseldiğini de bu arada memnuniyetle not etmem gerekir. Onlar da bu yanlışa işaret ettiler. “Bu konuyu Kıbrıs Türk tarafı istismar ediyor, Mustafa Akıncı bahane arıyordu da bahane buldu, müzakereleri terk etti” gibisinden akla, hayale sığmayacak sözler sarf edildi. Bunun altını bir kere daha çizmek istiyorum. Bu konuda ne söylenirse söylensin, Kıbrıs Türk tarafının müzakerelere yaptığı katkı ortadadır. Benim bütün hayatım boyunca bu Adada eşitlikçi, huzur içinde, barış içinde, eşitlik, özgürlük ve güvenlik içinde yaşanacak bir çözüm için verdiğim uğraşlar ortadadır. Türkiye’nin de bu uğraşları sonuna kadar desteklemekte olduğu ortadadır. Biliniyor, görünüyor. Bunu 12 yıl önce de gösterdik, bugün de gösteriyoruz. Dolayısıyla bu konuda yapılan yanlışı görmek yerine üste çıkmaya çalışmak hiç de doğru bir tavır değildi. Bu yanlış tavrın mutlaka değiştirilmesi gerekir. Neden üstünde bu kadar fazla duruyoruz? Bunun çok iyi anlaşılmasında yarar var. Biz bu ülkede bir barış kültürünü geliştirmek durumundayız. Bunu başarmak zorundayız. Çocukları, gençleri geleceğe hazırlamanın yolu eğitimden geçiyor. Güneyde zaten çözümden en uzak kesim hangisidir diye sorgulandığında güneydeki gençler ortaya çıkıyor. Kuzey Kıbrıs’a en az gelenler de onlar. Bu hassas kesimi biz doğru eğiteceğimize, doğru yönlendireceğimize onlara yıllar öncesinde kalmış olması gereken bir fikri, bir ideali, bir Enosis’i yeniden gündemlerine taşırsak, bu kabul edilebilecek birşey değildir.

Bunun yanında değerli basın mensupları, ELAM gibi ırkçı, faşist bir partinin ardından sürüklenerek Meclisteki büyük parçanın da beraberinde götürüldüğünü gözlemledik. Bu diğer vahim bir durumdur. Bunları küçümsemeye çalışanlar olabilir. Ama biz Avrupa’da bile ne biçim gelişmeler olduğunu ibretle izliyoruz. Dolayısıyla bu konuda ELAM gibi bir partinin güneye geçen Kıbrıslı Türklere karşı muamelelerini de hatırladığımızda bu konudaki kaygılarımız bir o kadar daha artıyor. Dolayısıyla, bu yanlışın düzeltilmesi gerekir.

Sayın Bakanı uğurladıktan sonra Birleşmiş Milletlerin buradaki temsilcisi, özel temsilci Elizabeth Spehar gelecek bu konuda. Güneyde ne yapıldığını bize herhalde anlatmak için gelecek. Çünkü biz Birleşmiş Milletlere ilk günden müracaat ettik. Çünkü bu müzakere sürecinin sürdürülmesinde onların da büyük rolü var. Onların gözetiminde yürütülen bir müzakere süreci var. Tam bu müzakere sürecinin en önemli noktalarından, kavşaklarından birinde böyle bir olayla karşılaştık. Dolayısıyla bunun düzeltilmesinde onların da sorumlulukları var ve gerçekleri görmezden gelerek değil. Sayın Eide’nin geçen gün beni ziyaretten sonra yaptığı gibi değil, gerçeğin yarısını saklayarak değil, gerçek her neyse olduğu gibi görerek ve göstererek doğru bir tavırla hareket ederek Birleşmiş Milletlerin de bu yanlışın düzeltilmesine katkı yapmasını istedik. Sayın Spehar'la daha önce görüştük, Sayın Eide’yle görüştük, Sayın Guterres’e de mektup yazdık. Dolayısıyla, bu gelişmeleri göreceğiz, ona göre tavrımızı belirleyeceğiz.

Bu sözleri söyledikten sonra ben Sayın Bakana bir kez daha teşekkür ediyorum. Bugüne kadar bize verdikleri destek için ve bu süreci yürütürken gösterdikleri dayanışma için kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum Sayın Cumhurbaşkanım.

Çok değerli basın mensupları, Kıbrıs’taki son gelişmeleri değerlendirmek üzere Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne bugün bir ziyarette bulunuyorum. Bu vesileyle başta Sayın Cumhurbaşkanımız Akıncı ve Kıbrıslı Türk kardeşlerimizle birarada olmaktan büyük bir mutluluk duyduğumu özellikle vurgulamak isterim. Bugün Sayın Cumhurbaşkanımız Akıncı’yla önce başbaşa, dar kapsamda, daha sonra heyetlerimizle ve müteakiben de Sayın Başbakan, aynı şekilde Başbakan Yardımcısı ve Meclis’te grubu olan siyasi partilerin liderleriyle müzakere sürecindeki mevcut durum hakkında durum değerlendirmesi yaptık. Son derece verimli bir değerlendirme yaptık – onu da söylemek isterim. Ayrıca bundan sonraki süreçte hangi adımları atabileceğimiz konusunda görüşlerimizi de paylaştık.

Kıbrıs’ta müzakerelerin geldiği aşamayı Sayın Cumhurbaşkanımız gayet güzel bir şekilde özetlediler. Daha fazla detaya girecek değilim. Ama şunu vurgulamak isterim: Bugün müzakereler bu noktaya geldiyse, bunda Sayın Cumhurbaşkanımız Akıncı’nın ve KKTC müzakere heyetinin ve Türkiye’nin verdiği desteğin çok önemli bir rolü olmuştur. Tüm olumsuzluklara rağmen, bu yapıcı yaklaşımımıza karşılık verilmemesine rağmen ve geçtiğimiz 3-4 ay içinde sık sık arızaların yaşanmasına rağmen, biz yapıcı tutumumuzu hep sürdürdük. Ve bu yapıcı tutumumuzu Montpellier’de, keza Cenevre’deki konferansta, teknik toplantıda veya toplantılarda sürdürdük. Yine Adada ve Cenevre’de devam eden iki taraf arasındaki, liderler arasındaki müzakerelerde de sürdürdük. Ama geldiğimiz noktada maalesef Rum tarafının hiç yapıcı olmayan tavırlarını daha sık görmeye başladık. Cenevre’de Yunanistan’la beraber sergiledikleri tavır, esasen Yunanistan’ın ve Rum tarafının bir çözüme hazır olmadığını gösterdi. Oysa biz hem Türkiye olarak, hem KKTC olarak, kendisine güvenen iki devlet ve insanlar olarak ne istediğimizi ve ne istemediğimizi gayet olgun bir şekilde ortaya koyduk. Başından beri ilkemiz budur.

Müzakerelerin çerçevesi bellidir. 11 Şubat 2014 ortak açıklaması esasen müzakereler için çok net bir zemindir. Temel nitelikler burada net vardır. Nettir. Bunlardan bir tanesi siyasi eşitliktir. Sayın Akıncı’nın müzakere anlayışının temelini oluşturan eşitlik, özgürlük ve güvenlik yaklaşımı bizim başından beri edindiğimiz ortak ilkedir. Eğer bir çözüm olacaksa bunu başarmamız lazım. Burada Türk tarafının, KKTC’nin, Türk toplumunun Adanın eşit bir toplumu ve üyesi olduğunu hem Rum tarafı hem de tüm dünya kabul etmek durumundadır. Aksi takdirde bir çözüm olmayacağını bilmeliler. Biliyorlar. Fakat daha önce Montpellier’de masadan kalkmalar, izin istemeler, ayrılmalar… Bunların hepsini bir şekilde tolere ettik. Fakat Enosis kararıyla esasen Rum tarafı gerçek niyetini ortaya koymuştur. O eski rüyalardan uyanmadığını da göstermiştir. Maalesef çok talihsiz bir adımdır ve zamanlaması bakımından da manidardır. Tam müzakerelerde artık sona doğru yaklaşırken, Meclise bu Enosis kararının getirilmesi ve kabul edilmesi manidardır. Rum Kesiminin niyetinin ne olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Esasen bu karardan sonra da Rum liderin bunu hafife almaya çalışması, tarihi bir olguyu basit bir atıf olarak değerlendirmeye çalışması, Rum tarafının Ada’da kapsamlı çözüme yönelik samimiyeti konusunda da ciddi şüphe uyandırmıştır. Tabi biz Türkiye Cumhuriyeti olarak 14 Şubat tarihinde yaptığımız açıklamada tutumumuzu ortaya koyduk. Fakat bu hatanın düzeltilmesiyle ilgili özellikle yapılan görüşmede, 16 Şubat günü gerçekleştirilen görüşmede Rum liderin saldırgan tutumu, kapıyı çarpıp çıkıp gitmesi, sonra da “ben sigara içmeye gidiyordum aslında” deyip çark etmeye çalışması da gerçekten samimiyetten uzak bir tavırdır. Kendisiyle kişisel dostluğum olduğu için çok açık konuşuyorum. Dostluk başkadır. Biz burada ciddi bir konu konuşuyoruz, bir sorun çözmeye çalışıyoruz ve Adada barışı, istikrarı, huzuru getirmeye çalışıyoruz. Evet kişisel dostluğumuz olabilir, ama bu yanlışlıklarını da net bir şekilde ve bu saldırgan tutumun ne kadar yanlış olduğunu söylememiz lazım. Bir de dürüst olacağız, doğruları söyleyeceğiz. Niye kapıyı çarptın gittin? Neden bu Enosis kararı çıktı? Yine Juncker’e yazdığın mektupta 80 milyonun Avrupa’yı istila edeceği gibi yalanlardan da imtina etmek gerekir. Dürüst olacağız. Bugün Yunanistan daha fazla Türkün Yunan adalarına gelmesini niye istiyor? Yunan adalarına giden milyonlarca Türk Avrupa’yı istila mı etmiştir? Tekrar vatanına, Türkiye Cumhuriyeti’ne dönmüştür. Dolayısıyla bu konulardaki çocuksu tutumlardan da vazgeçmemiz gerekiyor.

Biz gerçekten – başlangıçta da söyledim – 2004’ten bu yana özellikle Adada kalıcı bir çözüm için, eşitliğe dayalı, iki kesimliliğe dayalı, parametreleri belli, çerçevesi belli kalıcı bir çözüm için hep yapıcı olduk. Bundan sonraki süreçte de yapıcı olmak istiyoruz. Ama sürecin devam etmesi için Rum tarafının yaptığı hatayı düzeltmesi gerekiyor. Son derece kışkırtıcı ve güvenlik konusunda da bizim ve Kıbrıs Türkünün ne kadar haklı olduğunu esasen de ortaya koyan bu hatalardan dönmesi gerekiyor.

Şunu iyi bilsinler: Türkiye olarak Kıbrıs Türkünün yanında olmaya devam edeceğiz. Ada’daki kardeşlerimizin huzur ve güvenliğine desteğimizi sürdüreceğiz. Bu mesajım özellikle Enosis hayallerinden hala vazgeçmeyenlere ve onlara alet olanlaradır. Akıllarını başlarına toplasınlar. Çözüm istiyorlarsa hatalarını düzeltsinler. Adam gibi masaya dönsünler ve bu ham hayallerden de vazgeçsinler. Biz Ada’da ve bölgemizde istikrar ve güvenlik için, refahın tesisi için bundan sonraki süreçte de üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.

Ben bugünkü çok faydalı ve verimli görüşmeler için Sayın Cumhurbaşkanına ve heyetine de çok teşekkür ediyorum. Sizlere de çok teşekkür ediyorum.

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Turgay Bey, buyrun.

SORU- Sayın Başkan, sorum size olacak. 2 gün sonra, 23 Şubat Perşembe günü bir liderler görüşmesi planlanmış idi. Şu şartlar altında öncelikli olarak bu görüşme gerçekleşecek mi? Eğer gerçekleşecekse hangi şartlarda gerçekleşecek? Yani 16 Şubat’taki görüşmenin bir benzerini mi beklemeliyiz?

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Biraz önce söyledim, sözlerimin arasında var: Birleşmiş Milletlerin Özel Temsilcisi Sayın Spehar gelecek, görüşmemiz var, saat 6’ya planlanmış. Orada kendilerine yapmış olduğumuz çağrı çerçevesinde güneyle ne gibi temaslar yaptılar, güneyde atılması düşünülen herhangi bir olumlu adım var mı, bu konudaki girişimlerinin bir verimli sonucu olacak mı, bunu göreceğiz.

Ben günlerdir çağrı yapıyorum. Çok net iki şey söylüyorum.

Birincisi, diyorum ki, Rum Lider Sayın Anastasiadis bize masa başında bu konunun yanlış olduğunu söyledi. Ama bunun yanlışlığını gerek kendi toplumuna, gerekse bizim duyacağımız şekilde, bizim topluma ulaşacak şekilde ve dünya kamuoyuna duyurması lazım. Bunu net bir şekilde ortaya koyması lazım.

İkincisi, bunu bertaraf etmesi lazım. Kendisinin de onaylamadığını söylediği bu kararı bertaraf etmesi lazım. DİSİ’nin bir yasa girişimi olduğu söyleniyor. O ne oldu? Ne şekilde olacak? Geçecek mi? Geçecekse onun geçtiğini görmemiz lazım. Bütün bunları değerlendireceğiz. Ona göre bir karar vereceğiz.

Dolayısıyla evet, planlanmış bir görüşme vardır. Ama bu planlama çoktan yapıldı. Geçen ay yapıldı. Geçen ay bu planlama yapılırken bu yaşananlar yaşanmamıştı. Dolayısıyla bu yaşanan olumsuzlukları görmezden gelemeyiz. Bunların tamir edilmesi lazım, düzeltilmesi lazım ve bu konuda yapılan yanlıştan geri dönülmesi lazım. Yoksa biz müzakere sürecini kopardık, bitirdik, çökerttik; böyle bir durum sözkonusu değil. Ancak o gün de söylemiştim: yapılan bu yanlış. Tabii ki yapılan yanlış yalnız bu da değil; kapının çarpılıp çıkılıp gidilmesi de bir diğer yanlıştı. O vurulup gidilen kapıyı açmak kendi ellerindedir dedim. Ama düzelterek geri dönebilirler dedim. Dolayısıyla bu noktada ne yapılacağına bakacağız. Ona göre karar vereceğiz.

Emine Hanım, buyrun.

SORU- Sorum Sayın Bakana olacak.

Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Danışmanı Espen Barth Eide geçtiğimiz günlerde bir açıklama yapmış, garantörlerin güvenlik konusunda yeni bir formül üzerinde fikirbirliği veya uzlaşıya yakınlaştığı yönünde bir açıklamada bulunmuştu. Bu konuda çalışmalar ne düzeydedir? Sizden biraz bilgi alabilir miyiz?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Biliyorsunuz garanti ve güvenlik konusunda Cenevre’deki konferansta, yani Dışişleri Bakanları düzeyinde gerçekleştirilen konferansta ve daha sonra teknik toplantılarda tüm taraflar ne düşündüğünü ve ne istediğini söylemiştir. Özellikle biz Türkiye Cumhuriyeti olarak garanti ve güvenlik konusundaki tutumumuzu ve Kıbrıs Türk halkının bu konudaki ihtiyacını gerekçeleriyle beraber net bir şekilde söyledik. Kıbrıs Türk halkı ihtiyaç duyduğu sürece Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Türk halkının yanında olacaktır, garantörü olacaktır. Bu toplantıların dışında gayriresmi bile olsa herhangi bir müzakere ya da görüşme olmadı. Dolayısıyla taraflar arasında bir uzlaşıya varılıyor ya da yakınlaşma oldu demek – Eide böyle bir şey söyledi mi, hangi sebeple söyledi bilmiyorum, ama bize bugüne kadar böyle birşey söylemedi – ve bir yakınlaşma olduğunu söylemek doğru değildir. Gayriresmi bir şekilde biz herkesin düşüncesini de dinleriz. Ama garanti ve güvenlik konusunda ne kadar haklı olduğumuzu zaten Rum Kesimi son aldığı kararla da bir kere daha teyit etmiştir. Bu bakımdan da bu karar için teşekkür edilmez, ama bizim ne demek istediğimizi biz anlatıyoruz. Kıbrıs Türk halkının endişeleri nedir? Sayın Cumhurbaşkanı da örnek verdi. Son yıllarda özellikle güneye geçen Türklere yönelik saldırılar ve bu saldırılarla ilgili soruşturmaların yapılmaması, kimsenin cezalandırılmaması gibi herkesi burada endişeye sürükleyen adımlar, tarihteki olaylar ve hala bu hayallerin devam etmesi esasen garanti ve güvenlik sisteminin ne kadar vazgeçilmez olduğunu bir kere daha göstermiştir. Dolayısıyla şu anda bir konferans daha yapılmadığı için bu konularda bir yakınlaşma oldu demek doğru olmaz.

Teşekkür ediyorum.

SORU- Sayın Dışişleri Bakanım, çok verimli ve faydalı bir görüşme yaptığınızdan bahsettiniz. Benim sorum şu olacak: Bu gibi dönemlerde Kuzey Kıbrıs’taki siyasetin, iktidarın tek sesliliğinin önemli olduğunu düşünüyor musunuz? Kıbrıs konusunda Kıbrıslı Rumlara ve dünyaya karşı Kıbrıs konusunda hiç siyasi kaygıların öne çıkmaması gerektiğini düşünüyor musunuz?

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Tabii Kıbrıs konusu milli bir meseledir. KKTC’nin milli bir meselesidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin milli bir meselesidir. Dolayısıyla bazı konularda değişik siyasi partilerin farklı düşünceleri olabilir – demokrasi bu. Bunu da anlayışla ve saygıyla karşılıyoruz. Herkesin hassasiyeti farklıdır. Farklı ideolojilere sahibiz. Ama çözüm süreciyle ilgili memnuniyetle görüyorum ki, bir ciddi görüş ayrılığı yok. Kasım ayında geldiğim zaman yine aynı bu şekilde, bu formatta önce Sayın Cumhurbaşkanımız Akıncı’yla ve daha sonra siyasi partilerin başkanlarıyla, Başbakanımızla, Başbakan Yardımcımızla, hep birlikte görüştük ve izlenecek yol haritası konusunda konsensüs sağladık. Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Cenevre’de tüm arkadaşlarımızla biraraya geldik. Cenevre’de izlenen tutum ve bundan sonra izlenecek tutumları değerlendirdik. Orada da konsensüs gördük. Bugünkü toplantıda da yine memnuniyetle söylüyorum ki, ortaya koyduğumuz tutum ve bundan sonra sergilenecek tutum konusunda arkadaşlarla uyumumuz var.

Rum kesiminin bu vahim hatası, Enosis’le ilgili aldığı karar konusunda da zaten gerek Mecliste alanın kararlar, gerekse yapılan çalışmalardan da görüyoruz, birlik ve beraberlik var. Biz tabii ki kendi aramızda herşeyi istişare ederiz. Ama istişare ettikten sonra alınan kararları da hep birlikte uygularız, biz de Türkiye olarak destek veririz. Bu uyumun aynı şekilde devam etmesi bizim en büyük arzumuzdur. Bu bakımdan da Sayın Cumhurbaşkanımıza, Başbakanımıza, Başbakan Yardımcımıza ve parti liderlerine huzurlarınızda çok teşekkür ediyorum. Düzenli bilgilendirme toplantıları da yapılıyor. Bu uyumun bozulmadan devam edeceği konusunda da şüphemiz yok.

Teşekkür ediyorum.

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Vatan Bey.

SORU- Kıbrıs Postası Gazetesi. Sorum Sayın konuk Bakana. Durum ortada, tablo net: öyle anlaşılıyor, Kıbrıs’ta bir çözüm olmazsa Türkiye’nin KKTC’yi ilhak edeceği ya da edebilme ihtimaline ilişkin söylentiler de var. Net aslında; bazı konuşmalar da var. Bu hem Ada’nın güneyinde konuşuluyor ve zaman zaman gündeme getiriliyor, hem de esasen Ada’nın kuzeyinde de insanlar sohbet ederken birbirlerine bakıp “ya acaba böyle birşey mi” diyorlar. Bu net. Türkiye’nin böyle bir gündemi var mı? Muhakkak yoktur, olabilme ihtimali var mı? Sorum bu.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Rum tarafının bunu kasıtlı yaydığını biliyoruz. Süreçte bir başarısızlık olursa bahane aramak için zeminler hazırlıyor.

Ama bir gerçek var – herkes bunu söylüyor, biz de söylüyoruz, Birleşmiş Milletler de söylüyor: şu anda devam ettirdiğimiz müzakere süreci, son fırsat penceresidir ve bu fırsatı kaçırmamamız lazım. Ömür boyu bu şekilde müzakere edilmeyeceğini de herkesin bilmesi lazım. Biz ne diyoruz? Bu fırsatı kaçırmayalım diyoruz. Başka bir alternatiften bahsetmiyoruz. Ha illa çözüm olmayacak ve Rum tarafı yine böyle kararlar alır masadan kalkarsa, o zaman ne yapacağımızı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle bugün yaptığımız gibi, Ankara’da yaptığımız gibi, iki Cumhurbaşkanının biraraya gelmesiyle, bundan sonra da hangi adımlar atacağımızı kendimiz oturur karar veririz. Bu konuda kimseye de hesap vermeyiz. Bugüne kadar birlikte yürüdük bu yolda, bundan sonra da yine otururuz hep birlikte kararımızı alırız. Ne KKTC çaresizdir, ne Türkiye Cumhuriyeti çaresizdir. Ama biz diyoruz ki: “Gelin ortada bir fırsat var. Çözüm için, barış için, istikrar için bir fırsat var. Bu fırsatı iç siyasi kaygılardan, hele hele yaklaşan seçimler dolayısıyla ve – tekrar özür dileyerek söylüyorum – böyle çocukça kaprisler sebebiyle heba etmeyelim. Sonuç alalım ve Ada’ya istikrar, barış, huzur ve güven gelsin”. Bizim söylediğimiz bu. Çözüm olmadığı sürece de, o zaman ne yapacağımıza birlikte karar veririz.

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Bu konuya ben de cevap vermek istiyorum.

Vatan Bey, bir Rum gazeteci bizim arkadaşlara bir mesaj atmış galiba. Bugün çok yoğundum. Bir gazeteci arkadaş bana mesaj attı bizim arkadaşlardan. Demiş ki o Rum gazeteci, “Sayın Akıncı Enosis’e karşı çıkıyor, acaba ilhaka da, Türkiye’ye bağlanmaya da Çavuşoğlu’nun önünde karşı çıkabilir mi?” O da ona demiş ki, “Akıncı bunları çok defa söyledi: onun hedefinin çözüm ve barış olduğunu, Türkiye’nin de bu politikayı öteden beri ve bugün de desteklediğini. Onun için Akıncı parmağının arkasına saklanmadı bir ömür boyu. Bugün de bunu söylemekten hiçbir sıkıntısı yoktur”.

Ama bizim hedefimizi tek başımıza gerçekleştiremeyeceğimizin de bilincinde olsun diğer taraf. Bu yol birlikte yürünebilir. Biz oturduğumuz yerden federasyonu kuramayız. İki kesimli, eşitlik içinde, güvenlik içinde yaşayacağımız bir federal yapıyı ancak birlikte kurabiliriz. Türkiye’yle ve Yunanistan’ın da desteğiyle kurabiliriz. Bunun bir an önce ayrımına varsınlar ve bu yolculuğu birlikte yürüyelim.

Ha bu olmadığı takdirde – yine basında çeşitli defalar anlattım, tekrar burada söylemekte de bir sakınca yok – ben tabii ki Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yoluna devam edeceğini söyledim defalarca. Bu konuda da çok nettir benim politikam. Ancak bir gerçek daha var: hayat olduğu yerde durmuyor. Bu mesajımı da çok iyi algılasınlar. Demografisi de değişir, fiziği de değişir. Hiçbir zaman hiçbir şey yerinde statik ve durağan olarak kalmaz.

Onun için Rum tarafının, bu zaman diliminin, bu önümüzdeki birkaç ayın da ne kadar önemli olduğunun mesajını algılamaları lazım. Bunu kendilerine defalarca söyledim. Şimdi yeri geldi bir kere daha bu mesajımı iletmekte fayda görüyorum.

Stella…

SORU- First question for Mr. Akıncı. You insist on the conditions for the continuation of the talks that are not dependent on Mr. Anastasiadis. For example to change the decision from the Parliament. And on the same level many Greek Cypriots are asking why is Mr. Akıncı not doing anything to remove the flag of a non recognized state from ….. as a step against division.

And a question for Mr. Çavuşoğlu. What kind of compromise is Turkey willing to do regarding the issue of security and guarantees. Do you have already a specific proposal? And regarding the issue of European freedom; Ankara will insist on the matter for the freedoms of Turkish citizens to have the freedoms in Cyprus after the solution? Thank you very much.

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Tercüme var mı? Türkçe cevap verelim. I will reply you in Turkish. But you have the translation. So that everybody could understand.

Sayın Anastasiadis bu kararı değiştiremeyeceğini söylüyor ve niye bu konuda ısrar edildiğini soruyor. Sayın Anastasiadis’in partisi bu kararın alınmasını sağladığına göre, değişmesini de sağlayabilir. Çünkü bu kararın alınmasında biliyoruz ki AKEL oy vermedi. DİSİ’nin 3 üyesi komitede oy verdi, sonra genel kurulda da çekimser kalmak suretiyle bu kararın geçmesini sağladı. Şimdi bu kararın belli bir süre – aynı kararın belli bir süre geçmeden, örneğin 3 ay deniyor, onu araştırmamız lazım tabii, 3 ay geçmeden yeniden aynı karar görüşülemez gibi bir durum sözkonusu olabilir.

Ancak DİSİ’nin bir başka karar önerisi olduğu bilgimize geldi. Meclisten bu konunun yetkisini alıp Eğitim Bakanlığına vermek gibi bir düzenleme içeriyor. Bu düzene bu birkaç gün içerisinde geçirilebilir ve o düzenleme çerçevesinde Eğitim Bakanı yetkiyi alır. Eğitim Bakanı kimdir? Sayın Anastasiadis’in atadığı birisidir. Bu kararı Meclisten alacağı yeni yetkiyle Eğitim Bakanı değiştirebilir. Dolayısıyla Sayın Anastasiadis’in yapamayacağı birşey istemiyoruz. Yapabileceği birşey bekliyoruz. Niyet varsa bu kararlar düzeltilebilir. Meclisin çoğunluğunu iki parti oluşturuyor; AKEL bu karara karşı çıktığına göre DİSİ de gereğini yapmaya hazırsa bu iki parti bu düzenlemeyi rahatlıkla yapabilir. Dolayısıyla, yapılamayacak birşeyin beklentisi içerisinde değil Kıbrıs Türk tarafı. Konuyu yokuşa süren taraf değil Kıbrıs Türk tarafı – bunun çok iyi anlaşılmasını istiyoruz. Kıbrıs Türk halkına doğru mesaj verilmesi beklentimiz var. Kıbrıs’ta federasyonu konuşurken Güney Kıbrıs’ın genç kuşaklarına Enosis ideolojisinin enjekte edilmesini kabul edemeyiz. Bunu hoşgörüyle karşılayamayız. Bu konuda kesinlikle içimize sindiremeyeceğimiz bir durum vardır. 7’den 70’e, kadından erkeğe, sol partiden sağ partiye kadar bunun çok iyi anlaşılması lazım. Enosis ideolojisinin Kıbrıs’ta nelere yol açtığını en az bizim kadar Kıbrıs Rum toplumunun da bildiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, bu konuda sağduyuya çağırıyoruz, aklıselime çağırıyoruz ve bu yanlışın giderilmesini bekliyoruz. Hafife alınmasını da gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Bu konunun Kıbrıs Türkleri üzerinde yarattığı travmayı, bu yanlışın yol açtığı ciddi sorunları tüm toplumun doğru algılamadığını da görüyoruz. Veya en azından bir kesiminin doğru algılamadığını duyuyoruz ve bundan da üzüntü duyuyoruz.

Bahsettiğiniz konu bize de söyleniyor: işte dağda bayrak, 20 Temmuz, 15 Kasım kutlamaları falan. Bakınız, bugün 2 yıla yakın bir süredir Rum toplumuyla biz müzakere süreci yaşıyoruz. 20 Temmuz kutlamaları sırasında ben Kıbrıslı Türk lider olarak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak çıktım ve dedim ki: “evet biz barış harekatı desek de bu bir savaştı. Sonuçta insanlar öldü, insanlar acı çekti. Bu insanlar arasında Kıbrıslı Türkler de vardı, ama Kıbrıslı Rumlar da vardı. Biz 1958’lerden beri, 1963’te çok acılar çektik. Rumlar bu acılarımızı belki anlamadılar. Ama 1974’de onlar da acı çekti. Onların insanı da öldü, onlar da evlerini kaybettiler”. Bunları söyledim ben. Kıbrıslı Türk lider olarak ben bunları söyledim.

Bir şey daha var, 20 Temmuz törenlerinde ilk defa benim dönemimde vardığımız mutabakat çerçevesinde ilgili makamlarımızca askeri uçaklar geçmedi Lefkoşa’nın üzerinden. Tanklar, toplar sergilenmedi. Güneyde bunlar sergilenirken kuzeyde bir törende bunlar sergilenmedi. Bunlar hep bizim attığımız iyi yöndeki adımlardı. Bunun karşılığı Enosis kararı mı olmalıydı? Dolayısıyla, “biz bu tarafta ne yapıyoruz” diye sorgulandığında bunu iki defa düşünmek gerekir. Evet, biz barış kültürünün bu Ada’da gelişmesi için adımlar attık. Tarih kitaplarımızı biz gözden geçirdik. Benden önceki dönemde oldu bu. Tarih kitaplarımızı yeniden kaleme aldık biz. Rumları rencide eden ifadeleri değiştirme yönüne gitti Kıbrıs Türk tarafı. Tarih kitaplarını yeniden düzenledi. Eğitim komisyonu bu müzakereler çerçevesinde bizim önerimizle oluşturuldu. Niçin oluşturduk eğitim komisyonunu? Kıbrıs’ta barış kültürünü geliştirmek için oluşturduk. Eğitim komisyonu neler yapılmasıyla ilgili bir taslak metin hazırladı. Ben kabul ettim bunu. Daha hala Rum yönetiminin kabul etmesini bekliyoruz. Böylesine adımlar atarken biz Enosis olayının kutsanmasını, onore edilmesini mi görecektik? Böyle bir şey olamaz, kabul edemeyiz. Onun için benim bu konuda çözüm isteyen Kıbrıslı Rumlardan da bir beklentim var. Bu yapılan yanlışı yalnız bizler seslendirmeyelim. Yalnız Rum tarafındaki bazı insanlar seslendirmesin, onlar daha gür bir sesle bu yanlışa karşı çıksınlar ki bu Ada’da yeni bir kültürün önünü açabilelim, yeni barış içinde genç kuşakları yetiştirebilelim. Benim size verebileceğim cevabım budur.

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Öncelikle sorunuz için çok teşekkür ediyorum.

Biz başından beri Ada’da her iki tarafın, her iki toplumun da güvenlik endişelerinin ve taleplerinin karşılanması gerektiğini söyleyegeldik. Hiçbir zaman da tek taraflı düşünmedik. Bencil düşünmedik, bencillik yapmadık. Fakat Türkiye’nin garantörlüğü ve güvenlik konusundaysa bizim için esas kriter Kıbrıs Türk halkının güvenlik endişeleri ve talepleridir. Bugün görüyoruz ki, Kıbrıs Türk halkı Türkiye Cumhuriyeti’nin garantörlüğünü talep ediyor. Gerekçelerine baktığımız zaman da son derece haklılar. Biraz önce bazılarını gündeme getirdik. Son 10 yılda güneydeki saldırılar, 1960’la 1974 arasında yaşanan acılar ve son Enosis kararı esasen Kıbrıs Türk halkının endişelerini haklı çıkaran gelişmelerdir.

20 Temmuz 1974 müdahalesi neden yapıldı? Bu müdahale olmasaydı belki de bu Enosis hayalleri gerçekleşecekti. Enosis hayallerini bitirmek için ve Türk toplumunun ıstırabını ve katliamları durdurmak için Türk askeri müdahale etti, Türkiye garantörlük hakkını kullandı. Bu endişelerin hala geçerli olduğunu maalesef her gün Rum tarafı ispatlıyor. Fakat bugün Ada etrafındaki gelişmelere baktığımız zaman da güvenliğe ve garantörlüğe ne kadar ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz. Tehditlerin boyutu değişti ve sayısı arttı. İşte hemen yanı başımızda bir zamanlar KKTC’yle feribot seferleri olan Suriye’deki gelişmeler… Herkes burada: birçok ülke var, terör grupları var, Doğu Akdeniz’de savaş gemileri dolaşıyor. Doğalgaz ve petrol rezervleri konusunda Rum tarafının da tek taraflı adımları devam ediyor. Bu konuda da sabrımız sonsuz değildir – onu da söyleyelim. Sabrediyorsak burada bir çözüm umuduyla sabrediyoruz. Biz de gerekli adımları atarız zamanında attığımız gibi. Şimdi Orta Doğu sorunu çözülmemiş, kaçak göç ve mülteci akımı riski var, birçok riskler ortadayken Türkiye’nin garantörlüğünden – hele hele Kıbrıs Türk halkı talep ederken – vazgeçmesini beklemek saflık olur. Ama biz diyoruz ki: “iki tarafın da talepleri ciddi bir şekilde değerlendirilmeli ve garanti ve güvenlik konuları bugünkü şartlara adapte edilmelidir”. Türkiye Cumhuriyeti Kıbrıs Türk halkı istediği sürece Kıbrıs Türk halkının yanında olacaktır, garantörlüğünü sürdürecektir ve güvenliğini de sağlayacaktır.

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Evet, Selim Bey, sonra Ulaş ve bitiriyoruz.

Evet buyurun.

SORU- Müsaadenizle Kıbrıs sorununun dışına çıkmak istiyorum, çünkü Sayın Bakanı Cenevre’den beri ilk kez görüyoruz tekrar.

Sayın Bakanım, Rakka operasyonuyla ilgili hazırlıklar ne aşamada? Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında eşgüdümlü, uyumlu ortak bir hazırlık var mı? Bir de Rusya’dan alınması planlanan S-400 hava savunma sistemlerinin görüşmeleri nasıl gidiyor? Hangi aşamada bunlar?

Teşekkür ederim.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkür ediyorum.

Bildiğiniz gibi Fırat Kalkanı operasyonu başarılı bir şekilde devam ediyor. Evet, şehitlerimiz oldu. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk halkının güvenliğini sağlamak için kahraman askerlerimiz özellikle arazideki ılımlı muhalif güçlerle birlikte çok başarılı bir operasyonu sürdürüyor. El-Bab tamamen kuşatıldı ve şehir içinde ilerlemeler devam ediyor. Bu bölgeye bugüne kadar 45 bin Suriyeli Türkiye’den geri döndü. Esasen Cumhurbaşkanımızın bahsettiği, sürekli vurguladığı terörden arındırılmış güvenli bölge kendiliğinden tesis edilmeye başladı. Bunu planlı bir şekilde yaparsak netice alacağımızı da görmüş olduk. Güvenliğini sağlayıp buraya dönecek insanlara ev başta olmak üzere imkanların, tüm ihtiyaçların karşılandığı bir durumda, yıllardır ülkesine dönme umuduyla bekleyen birçok Suriyeli vatanlarına dönecektir. Tabii El-Bab’dan sonra hedef Rakka. Bizim tutumumuz son derece nettir. Araziyi biliyoruz, Suriye’yi biliyoruz, Suriye halkı bizim kardeşimizdir. Yanlış adımlardan vazgeçmemiz lazım. Her şeyden önce DEAŞ’a karşı YPG, PKK gibi bir terör örgütüyle hareket etmek, yılanla yatağa girmek demektir. Dolayısıyla ABD’li dostlarımızdan, yeni yönetimden, bir önceki yönetimin yaptığı vahim hatalardan dönmesini istedik. Sayın Cumhurbaşkanımız Başkan Trump’la görüşmesinde, Rex Tillerson’la benim yaptığım görüşmede, Sayın Başbakanımızın Başkan Yardımcısı Pence’le yaptığı görüşmede, Genelkurmay Başkanımızın Dunford’la yaptığı görüşmede – CIA Direktörü geldi tüm muhataplarımıza, Müsteşarımı Vaşington’a gönderdim ve burada Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı, Pentagon tüm önemli kurumlarla yapılan görüşmelerde bunu anlatıyoruz. Peki nasıl yapacağız? DEAŞ’ı yenmek için mecbur muyuz bir terör örgütüne bel bağlamaya? 65 ülke var koalisyonun içinde. Öne çıkan, aktif katkı sağlayan ülkelere baktığımız zaman Almanya, Fransa, İngiltere, Amerika, Türkiye Cumhuriyeti, Suudi Arabistan, yer yer Katar; bu ülkelerin özel kuvvetleri yok mu? Var. Ilımlı muhalif var mı? Var. Hepsi de yerel insanlar. Şimdi yüzde 99’u Sünni Arap olan bir şehre Şii milisleri sokmak da çok tehlikelidir. O yüzden Haşdi Şabi mesela Musul’a bugüne kadar sokulmadı. PKK terör örgütünü, YPG terör örgütünü sokmak da o kadar tehlikelidir. Biz bunun altını çiziyoruz. Oradaki insanları iki şeytan arasında tercih yapmaya zorlamayın. Bu durumda DEAŞ’ı tercih edebileceklerini söyledik. Bazıları diyor “Türkiye niyetini gösterdi, DEAŞ’a destek veriyor”. Ne alakası var? DEAŞ’a karşı bizim kadar cesur, bizim kadar etkili mücadele eden bir ülke oldu mu? Bugüne kadar bizim kadar DEAŞ terör örgütü mensubunu öldüren bir ülke oldu mu? Kaç tane teröristi, 3 binden fazla teröristi öldürdük. Irak’ta ve Suriye’de şehit veriyoruz biz. Ve bu örgütün İslam’la ilgisinin olmadığını da en net şekilde biz söylüyoruz – ki ideolojisini de öldürüyoruz; çok ülkeden yabancı terörist savaşçı devşirmesin diye. Ama gerçekleri söylüyoruz: doğru gruplarla. Etnik temizlik yapacak, kendi amacına ulaşmak isteyen gruplarla değil. Doğru strateji ve doğru gruplarla Rakka konusunda adım atabiliriz. Tüm bunun detaylarını, biraz önce söylediğim tüm görüşmelerde ele alıyoruz. Şimdi istihbaratımız ve askerlerimiz, Amerikalı muhataplarıyla ve bazı Avrupa’dan müttefikimiz olan, koalisyonun içinde olan ülkelerin yetkilileriyle detayları görüşüyorlar. Umarım bu çizgide hareket ederiz ve sonuç alırız.

Başka sorunuz var mıydı?

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Evet, son soru Ulaş Bey.

SORU- S-400 füzeleriyle ilgili.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- S-400’le ilgili de görüşmelerimiz olumlu bir şekilde seyrediyor.

SORU- Sayın Cumhurbaşkanım sorum size. Siyasi eşitliği kabul etmediler, kabul ettiremedik, içlerine sindirmediler ifadelerini kullandınız. Bu durumda 20 aydan fazladır bu görüşmeleri sürdürüyorsunuz bir türlü kabul etmediler diyorsunuz. Bu minvalde federal çözüm tezinin artık sallantıda olduğunu söyleyebilir miyiz? Kabul etmiyorlar sonuçta… Siz ne düşünüyorsunuz? Başka bir çözüm modelini masaya getirmek gibi bir tasarrufunuz olur mu?

KKTC CUMHURBAŞKANI MUSTAFA AKINCI- Kabul etmedikleri bu ilkeleri bir an önce kabul etsinler çağrısıdır burada yapılan. Düşününüz; biraz daha bilgi vereyim size. “İki tane temel göstergesi vardır siyasal eşitliğin” diye defalarca söylüyoruz. Bunlardan bir tanesi dönüşümlü başkanlık. Bunu sayın lider, Rum tarafı müzakerelerin en sonuna bırakmaya çalışıyor. En sondayız. Artık bunun daha en sonu kalmadı. Beşli konferans aşamasına da geldik, toprak konusunda şimdiye kadar atılmamış adımlar attık. Geldiğimiz bu noktada artık neyin beklentisi olacak ki bu konuyu hala daha sadece kapalı kapılar ardında konuşup kendi toplumuna vermesi gereken mesajı vermekten kaçınıyor. Benim sorguladığım budur. Son zamanlarda artan bir şekilde bu konuda kendisine mesaj gönderiyorum. Çünkü ben tarafımda toplumumu en zor konularda bile çözüme hazırlamaya çalışıyorum. Bunu hepiniz görüyorsunuz – hepiniz. Onun da bu konuda artık toplumuna doğru mesajlar vermesini istiyorum. Sadece kendi toplumuna değil, bizim toplumumuzun da artık doğru algılaması gerekiyor. Bu dönüşümlü başkanlık konusunda daha ne kadar toplumunu hazırlamamaya devam edecek, daha ne kadar toplumunu gerçeklerle yüzleştirmekten kaçınacak? Birinci dediğim konu budur.

İkincisi, kararlara etkin katılım. Federal bünyede bazı organlar ve bazı kurullar sözkonusu olacak. Yürütmede Bakanlar Kurulu bunların en önemlisidir. Bilindiği gibi Bakanlar Kurulunda 7-4 rakamı üzerinde bir uzlaşma var. Şunu da ifade etmem lazım: Bugüne kadar sağlanan uzlaşmaların içinde en iyi orandır. 1960 Cumhuriyetinde 7-3’tü, Annan Planında 4’e 2’ydi, burada 7-4 olacak. Bu da ileri bir noktadır – bunun da altını çizmem lazım. Orada bir Kıbrıslı Türk Bakanın oyu olmadıkça, olumlu oyu olmadıkça kararların alınamayacağı hususunu kabul etmiş durumdadır Rum tarafı. Bir de Başkan ve Başkan Yardımcısı, ikisinin de kararı olmadıkça güvenlik, savunma ve dış politikada karar üretilemeyecektir – bu da olumlu ve iyi. Ama Bakanlar Kurulunda kabul edilen bir olumlu oy kavramını daha alt kurullara gelince basit çoğunluğa indirgemeye çalışıyorlar. Böyle bir şey olabilir mi? Bakanlar Kurulu gibi önemli bir organda bunu kabul eden bir zihniyet nasıl olur da daha alt kurullarda eşitliğin olmadığı bazı kurullarda… Çünkü birçoğunda da sayısal eşitlik de olacak, ama bir kısmında da olmayacak. O 6’ya 3 olacak olan organlarda 1 Kıbrıslı Türkün olumlu oyunun olması konusunu daha hala eğer içine sindiremiyorsa bir taraf siyasi eşitliğin ve federasyonun en temel kavramını da özümsememiş demektir. Daha içine sindirememiş demektir. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Kendileriyle artık bu konuda kapalı kapılar ardında konuşmayı da bıraktım. Açıktan konuşuyorum artık. Toplumun da bunları bilmesini istiyorum. Herkesin bunu bilmesini istiyorum. Çünkü gerçekten, değerli basın mensupları, bu müzakere sürecinin en son aşamasındayız. Bundan ötesi yoktur. Beşli konferans da toplandı, ara verildi, yeniden toplanabilecek mi? Göreceğiz. Onların tavırları bunu belirleyecek. Ama artık karar noktasındayız. Biz nasıl ki bazı konularda cesaretle karar verip yürüyoruz, onların da artık bunu ortaya koymalarının zamanı geldi ve geçiyor. Biz böyle incir ipi gibi uzatılacak bir süreçten yana değiliz artık. Tam 49’ncu yılındayız müzakerelerin. 1948 yılında başladı, yarım yüz yıldır müzakere yapılıyor. Artık geleceğimizi bu kadar sallantıda bırakamayız. Bunu herkesin böyle bilmesi, böyle anlaması lazım ve ona göre artık kararını vermesi lazım. Benim söyleyeceğim bunlar.

Çok teşekkür ediyoruz arkadaşlar.

DIŞİŞLERİ BAKANI MEVLÜT ÇAVUŞOĞLU- Çok teşekkürler.